Telfik-i Mezahib veya Modern Sapıklık
Son günlerde Ehli Sünnet inancına mezhebler üzerinden yoğu bir saldırı olduğu herkesin malumu…
Bu yeni değil ama bu sefer organize ve maalesef en üst seviyeden destek de bulmakta…
Tarih boyu, her devirde, ana gövde olan “Fırka-i Naciye-Kurtuluş Yolu” yani Ehli Sünet itikadına saldırılar olmuştur. Kimi zaman, Ehli Beyt sevgisini kalkan yaparak Şiilik, kimi zaman aklı ön plana çıkararak Mutezile, veya imanın temel düsturlarını tahrif ederek, Kaderiye-Cebriye-Mücessime gibi fırkalar türetilmiştir…
Elhamdülillah “Peygamber varisi” olan Ehli Sünnet alimler eliyle ana gövde olan “Fırka-i Naciye-Kurtuluş Yolu” bozulmadan bize kadar ulaşmıştır.
-“Musa Peygamber’in ümmeti 71 fırkaya ayrıldı. Biri nur, 70’i ateş yolunda… İsâ’nın ümmeti de 72 bölüm… Biri nur, 71’i ateş istikametinde… Benim ümmetimse 73 fırka olacak; biri nura, 72’si ateşe yönelecek.” (Hadisi Şerif)
Hadisden de anlaşıldığı üzere 72 sapık fırka tarihi süreç içerisinde ortaya çıkmış ve bazıları tarihin çöplüğünde yerlerini almış. Ülkemizde ise İlahiyat Fakülteleri aracılığıyla adeta çöplük karıştırırcasına, tarihte kalmış, takipçisi bulunmayan bu sapık fırkalar tekrar diriltilmeye çalışılıyor.
Şimdilerde ise mezheplere yoğun bir saldırı var. İlk önce “mezhep” kavramını açıklayalım:
“Mezhep, zan ve tahminden geliyor… Bu kelime, bellibaşlı bir noktaya giden yolun nerelerden ve nasıl geçtiği ve ne gibi kısımlar ve şekiller çizdiği üzerinde bilgiler ve ölçüler manzumesi demek. Peygamber, “doğru yol”un doğrudan doğruya açıcısıdır. O’nun zan ve tahmin yâni mezhep kuruculuğu ile alâkası olamaz. Peygamber’de herşey berrak ve mutlak; ne “acaba”sı var, ne “belki”si…
“Topluluk hakikati”nin dağıldığı ve sapık kolların yelpazevârî açıldığı, modalaştığı ve bir cümbüş havası içinde tepindiği İkinci ve Üçüncü asırlar, “Sünnet ve Cemaat Ehli” caddesinde yolun bütün ölçülerini âbideleştiren iki zafer tâkına şahit oldu. Biri, İslâmî itikat esaslarıyla beraber iş ve amel kanunlarını istikametlendiren “dört geçitli”, diğeri, doğrudan doğruya imân ve itikat yönlerini perçinleyen “iki geçitli”, biri “iş ve amelde”, öbürü “imân ve itikatta” iki tâk…
İş ve amelde: Hanefî, Malikî, Şafiî ve Hanbelî mezhepleri…
İmân ve itikatta: Maturidî ve Eş’arî yolları…” (Salih Mirzabeyoğlu- İBDA Diyalektiği)
İş ve amelde: Hanefî, Malikî, Şafiî ve Hanbelî mezhepleri…
İmân ve itikatta: Maturidî ve Eş’arî yolları…” (Salih Mirzabeyoğlu- İBDA Diyalektiği)
Telfiki Mezahip
Bir kişinin bazı meselelerde diğer bir mezhebe göre amel etmesi caizdir. Ancak bunu iyi bilmeli ve mezhepleri birbirine karıştırmamalı. Meselâ, abdestliyken bir yeri kanadığında, Şafii mezhebine göre abdestli olduğunu kabul edip, biraz sonra hanımının elinden tutsa ve “Olsun, bu sefer de Hanefi mezhebine göre abdestli sayılırım” dese bu caiz olmaz. Çünkü, mezheplerde “Telfik”e yani birleştirmeye gitmek caiz değildir. 1970’li senelerde Türkiye’de “Telfik”, yani mezhepleri birleştirmek faaliyeti açıktı. Fakat, gelen tepkiler karşısında geri adım atmak mecburiyetinde kaldılar. Daha doğrusu taktik değiştirdiler.
Masonların, İslâm’ı bozmaya yönelik dinî kitaplar yazdırdıkları kimseleri, “müceddid, müctehid” olarak tanıttıklarını yazmıştım. “Telfik” için hazırlanan kitabın hemen önsözünde de aynı şeyi yapmışlar. Kitabın yazarı, “İslâm Müceddidi” olarak takdim ediliyor. İbretliktir.
Yukardaki davanın gayretkeşleri şöyle diyorlar: “Bu ayrılık gayrılık niye? Kaldıralım ayrı ayrı mezhepleri, İslâm’ı tek noktada birleştirelim.”
Mezhebin ne demek olduğunu bilmeyenleri, bilhassa ikinci bir cümleyle daha kolay kandırıyorlar: “İslâm dini tek, mezhepler ayrı ayrı. Olur mu?”
Bir kimse çıkıp şöyle dese; bu kimseler ne derler acaba: Hepsi de insan taşımak için olduğu halde arabalar niçin çeşit çeşit? Hepsi aynı olmalı değil mi? Gaye giyinmek olduktan sonra, elbiseler niçin ayrı ayrı? Hepsi tek tip olmalı. Ordular öyle. Karacısı var, havacısı var, denizcisi var. Olmaz! Devlet tek olur da ordu çeşit çeşit olur mu? Ordu da tek olmalı, mensuplarının elbiseleri de aynı olmalı. Silah da tek çeşit olmalı. Ayrı ayrı silah olmamalı. Silah dediğin tek çeşit olmalı.
İslâm’ı tek noktada toplayalım diyenler diyorlar ki; “Biz mezhepleri kaldırmıyoruz. Mezhep imamlarına saygılıyız da. Onların ictihadlarına değer veriyor ve doğru olanlarını alıyoruz.”
Yani mezhep imamlarının ictihadlarının hangisinin doğru olduğuna kararı bunlar veriyorlar. Mezhep imamlarını karşılarına oturtup, “Şu meselenin cevabı sana göre nasıl?” der gibi yapıyorlar. Yani müctehidlerin görüşlerini teker teker ele alıp kendi kafalarına göre değerlendiriyorlar. “Şu meselede şu imamın söyledikleri doğru, diğerleri yanlış… Şu meselede de falan imamın ictihadı doğru, diğerlerinki yanlış.”
Son takdir kendilerinin, ama bunu da eskisi gibi değil, artık kurnazca yapıyorlar. Meselâ şöyle: “Falan meselede birinci zat şöyle derken, ikinci, üçüncü, dördüncü zat şöyle diyor. Ben de ikincisinin tarafındayım.”
Yani bazı maddeleri ondan bazı maddeleri diğerinden alarak ortaya karma bir yol çıkarıyorlar. Ama bunun adı mezhepleri birleştirmek-kaldırmak değil de mezhep imamlarına hürmet oluyor! (Ali Eren – Vakit Gazetesi 08.04.2004)
Türkiye’de bu işin evveliyatı 1970’li yıllara kadar gider. O zamanki Diyanet eli işlenen cinayetlerden birisidir bu. Osmanlı idaresindeki Suriye’den Mısır’a kaçmış olan reformcu ve yenilikçi Reşid Rıza’nın Telfik-i Mezahib (Mezheplerin fıkıh hükümlerini karışık olarak uygulamak) lehindeki kitabını Osmanlıca’dan bugünkü Türkçeye çevirtip yayınlamıştı.
Reşid Rıza; Farmason, takiyyeci, yalancı, Müslümanları aldatan, Müslümanların halifesi İkinci Abdülhamit Han hazretlerini bir İngiliz ajanı ile birlikte tahttan indirme planları yapan Cemaleddin Efganî’nin talebesi Abduh’un şakirdi bir adam…
Ve Diyanet eli işlenen bu cinayetin bugünkü tezahürlerini, Mustafa İslamoğlu, Hayrettin Karaman, Mehmet Okuyan gibi birçok isimde görülebilir…
Modern sapıklık olan Telfiki Mezahib konusunda sistematik ve Diyanet-Hükümet eli ile yürütülen bir çalışma var gibi görülüyor.
Ama bilinmelidir ki Ehli Sünnet ana caddedir ve Kurtuluş Yolu’dur. Her devirde olduğu gibi bu saldırılar karşısında da yıkılmaz kale özelliğini sürdürecektir inşallah…
http://vadetamam.net/2016/04/telfik-i-mezahib-veya-modern-sapiklik.html
Hiç yorum yok