İbni Arabi Risaleleri: KİTABU EYYAMİ’ŞE’N
KİTABU EYYAMİ’ŞE’N
İŞ, DURUM GÜNLERİ KİTABI
Şeyhu’l Ekber
MUHYİDDİN İBN. ARABİ K.S.
KİTABU EYYAMİ’Ş-ŞE’N
(İŞ,DURUM GÜNLERİ KİTABI)
Bismillahirrahmanirrahim
Değiştirme ve Kuvvet O'ndandır.
Şanı yüce ve egemenliği azametli Allah'a hamdolsun. O, her
gün yaratma (iş/şe'n) içindedir. Buna da "Senefruğu lekum eyyuhes sekalân /Ey
İnsan ve Cin! Sizin de hesabınızı ele alacağız." (Rahman, 31) ifadesiyle
işaret edilmektedir. Günleri kuşatıcı hareketle belirlemiş, böylece günler belirginleşmişlerdir.
Bu hareketin kapsamı içinde devirleri (dönüşleri) ve tabiatları tek tek var etmiştir.
Böylece tabii fenomenlerin objeleri zuhur edip sabitleşmişlerdir. Dönüşün etkisiyle bu tabii
fenomenlerden gece ve gündüzün varlığı ortaya çıkmış ve bunların ruhaniyetleri rükünlerde
muhkemleşmiş, yerleşik hale gelmiştir. Bu rükünler ifşa edilmiştir ki bu dönüşler zaman
boyunca muhkemleşsin, gizlediği ve açıkladığı oluşlar bu temel üzerinde belirginleşsin.
Böylece tabii oluş kapsamı içinde her varlık istidadına göre tebarüz etmiş ve oluşmuştur. İlâhî
saltanat belirginleşince egemen ve gezici ruhlar şaşkına dönmüştür. Güneş onur evine indiği
sırada bu ruhlar Pazar günü
mutlu olarak yere inmişlerdir. Yer bu ruhlarla kaynaşmaktan
ve bunları taşımaktan derin bir sarsıntı geçirmiş, gelişmiştir. Yükünü indirmekten dolayı da
durumu güzelleşmiş, süslenmiştir. Günleri müsahhar kılan, hükümleri indiren
Allah münezzehtir. O'ndan başka ilâh yoktur, yücedir, her şeyi bilendir. Günü bilinen,
görünen, etkili olan ve sırf kendisine özgü olan, yani Cuma günü kendisine has kılman Allah
Rasuluna her günün her dakikasında ve her saatin hakikatinde salât ve selam olsun.
Yaratılışların en güzeline sahip olmakla bütün yaratılmışlar arasında biricik olan Hz.
Muhammed'e eksiksiz salât ve selâm olsun.
İmdi... Bu kitaba "Eyyamu'ş-Şe'n"
adını verdim. Şe'n (iş, durum) derken, alemdeki en küçük günde meydana gelen ilâhî eserleri,
etkileri, terkip, tahlil, yükselme, inme , var etme ve gözlem gibi faaliyetleri kast ediyoruz.
Yüce Allah bu küçük günü, halk arasında bilinen "gün" ismiyle nitelemiştir.
Böylece ibarede daha geniş bir boyut kazandırmıştır ki muhataplar anlasınlar. Yüce Allah bir
ayette şöyle buyuruyor: "Yes'eluhu men fi's Semavati ve'l ardi külle yevmin huve fi şe'n /
Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma (iş, durum)
halindedir." (Rahman, 29) Ardından yüce Allah şöyle buyuruyor: "Senefruğu lekum eyyuhe's Sekalan / Ey
İnsan ve cin! Sizin de hesabınızı ele alacağız." (Rahman, 31) Demek ki yüce
Allah, bizden bize vakit ayıracaktır, bizim durumumuzu ele alacaktır. Çünkü âlemin maksadı biziz,
başkası değil. Biz, âlemin, ilâhî nef-hayla üfürülmüş ruhuyuz. Âlem, yüce Allah'ın şekil
verdiği, yaratılışını güzel kıldığı, zûlmanî varoluşunu tamamladığı, sonra içine kendi
ruhundan bir ruh üflediği, bitişikliğini, yekpareliğini parçaladığı, varlığını
aydınlattığı, zûlmanîliğini dağıttığı bir cisimdir. Böylece âlem hamdu senalar getirmeye başlamıştır.
O halde bizler halifeleriz, felekler bizim için dönmekte, ruhanîler ve melekler bizim için
inmektedir ve Allah, her an bizim için bir iş, durum halindedir. O halde iş, durum
(şa'n), isteyenlerin isteğidir. Çünkü hiçbir varlık yoktur ki, Allah'tan istekte bulunmasın, ama
istek bakımından her birinin mertebesi farklıdır.
Yüce Allah'ın bir sebebe dayalı olarak yaratmadığı
varlıklara gelince, bunlar, arada bir perde olmaksızın istekte bulunurlar. Çünkü onlar, bilgi
ve gayb olarak O'ndan başkasını tanımazlar. Bir kısmını yüce Allah, öncesinde yer alan bir
sebeple yaratmıştır, âlemin çoğunluğu bu türdendir. Bu gibi varlıklar Allah'tan istekte
bulunma bakımından iki kısma ayrılırlar: Bir kısmı kesinlikle sebebiyle birlikte durmaz,
sebebinin üzerine de yükselmez.
Sebebinden hareketle onun kendisine değil, rabbine delâlet
ettiğini anlar. Bu kısmın isteği, ilk gruptaki varlıklar gibi perdesizdir. Bunların bir kısmı
sebebiyle beraberdir. Bunlar da iki kısma ayrılır: Bir kısmı bu sebebi hakkın tayin ettiğini,
ötesinde ve üstünde başka bir amacın bulunduğunu, Onun da müsebbib olduğunu bilir. Ama
müsebbibin, sebebi var edene dair bilgi kapsamına girmesi mümkün olmamıştır. Bu
yüzden O'ndan ancak sebeple ister. Çünkü böyle bir istek nefis için daha güçlüdür. Bir
kısmı, sebebin arkasında başka bir maksadın, ortada başka bir sebebin olduğunu bilmez. Bunlara
göre sebep, müsebbibin kendisidir. Bu kimse cahildir. Böyle durumlarda muhtaç
olunan şeyler bağlamında sebepten istekte bulunulur. Çünkü onun nazarında o
kendisinin rabbidir. Aslında Allah'tan başkasında istekte bulunmamıştır. Çünkü onda istediği şeyi
yerine getirme gücü olduğuna inanmasaydı, ona kulluk etmezdi. Bu güce de ancak Allah
sahib olur. Dolayısıyla Allah'tan başkasından istekte bulunmamıştır.
Bu noktada Hak isteğine cevap verir, çünkü istekte bulunulan
kendisidir. Fakat bu makamla sınırlı bir istektir. Buna-göre, her açıdan, her
dilden istekte bulunulan O'dur. Her durumda, Onun mutlak, her şeyde geçerli kudretine tanıklık
edilmektedir. Âlemde hiçbir tek cevher yoktur ki, her an ve hatta andan da daha küçük her
zaman diliminde Allah'tan istekte bulunmasın. Çünkü âlem, en incesinden, en küçüğüne
kadar O'na muhtaçtır, O'na gereksinim duymaktadır. Varlığını korumak ve devam ettirmek
için O'na ihtiyacı vardır. Allah her varlığa, varlığını kalıcı kılacak özellikler,
donanımlar bahsetmiştir. İstekte bulunmak için bu noktada yalnızca sesli tela-füz şart
değildir. Âlemde her şey, ufkuna, feleğinin hareketine ve mertebesine uygun şekilde istekte
bulunur. Yüce Allah, Hz. Süleyman'a (a.s) yönelik onurlandırmaları kapsamında o'na
kuş dilini, onlarla konuşmayı öğrettiğinden, Hz. Süleyman'ın (a.s), karıncanın:
"Udhulu menasikekum / yuvalarınıza girin." (Nemi, 18) sözünü duyduğunda gülümsediğinden
söz etmektedir . Hüdhüd şöyle demiştir: "Ehattu bi ma lem tuhit bihi / Ben, senin
bilmediğin bir şeyi öğrendim." (Nemi, 22) Gökler ve yer şöyle demişlerdir: "Eteyna tai'in /
İsteyerek geldik." (Fussilet, 11) Ayrıca gökler, yer ve dağlar emaneti yüklenmekten kaçınmış, ondan
ürkmüşlerdir.
Sahih rivayetlerde şu tür ifadelere rastlıyoruz: "
Bütün canlılar, Cuma günü, kıyametten korktukları için çığlık atarlar." Bir gün
Resûlullah (s.a.v.) bir katıra binmiş bir yere gidiyordu. Bir kabrin yanından geçerken, katır kabrin
içindeki kişinin azabını işitti, kendisine ilişecek gibi olan bu azaptan ürküp koşmaya
başladı." Hz. Resûlullah (s.a.v.) Uhud dağı ile ilgili olarak: "Şu dağ bizi seviyor, biz
de onu seviyoruz." demiştir.
Resulullah'ın (s.a.v.) avucundaki çakıl taşları Allah'ı
tenzih etmişlerdir. "Bu taş bana selam veriyor." "Ayak, sahibinin işlediklerini uyluğuna
anlatmadıkça kıyamet kopmaz." "Deriler: her şeyi konuşturan bizi konuşturdu" dediler"
Ayrıca yüce Allah, gölgelerin, göklerde ve yerde olan her şeyin, güneşin, ayın, yıldızların, dağların,
ağaçların, hayvanların ve insanlardan bir çoğunun, âlemde insana gelinceye kadar hiçbir
şey bırakmayacak şekilde, onların tümünün Allah'a secde ettiklerini haber vermiştir.
Bir ayette şöyle buyuruyor: "Ve in min şey'in illa yusebbihu bi hamdihi ve lakin la tefkahune
tesbiha-hum / O'nu övgü ile teşbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların
teşbihini anlamazsınız." (İsrâ, 44)
Bilindiği gibi, bu noktada bildiğimiz türden bir ses,
bilinen herhangi bir harf söz konusu değildir. Ama her varlık türünün konuşması, yaratılışına
uygun ve durumuyla uyumludur. Yüce Allah her varlığa, bütün mevcudata sirayet eden ilâhî
ruhaniyeti alacak bir kapasite bahsetmiştir. "Her şey yaratılışına göre hareket
eder." Bundan sonradır ki Allah'a istekte bulunmayan hiçbir varlık yoktur. O halde Allah'ın işi, her
an, her istekte bulunanda istek ve ihtiyaçları gidermek suretiyle icabet yaratmaktır. Bu
icabetler istek sahiplerine, icabetlerin yaratıldığı feleklerin dönüşüne göre indirilir. Eğer felek
uzak ise, bunu derken takdirin hareketini kast ediyorum ve takdir de icabetin şu şu
hareketten sonra inmesini öngörmüşse, icabet gecikir. Hatta feleğin hareketi uyarınca
bazen icabet, ahiret yurduna da ertelenir. Eğer felek yakın ise, yani icabetin
yaratıldığı takdir hareketi yakın ise "şey" vaktinde zuhur eder veya icabet yakın olur. Bu yüzden Hz.
Resulullah (s.a.v.) her duanın mutlaka kabul edildiğini söylemiştir.
Ama duanın kabulünün şartlarından biri, dua vaktinde
alelacele kabul edilmek değildir. Takdir hareketine göre bazı duaların kabulü geç,
bazısının ki ise erken olur.
Bir Hakikat:
Bil ki, günler çok olsa bile, şa'n (iş, durumjdedi-ğimiz
fiili hükümler onları azaltır. Ve hafta ile sınırlandırır, başka değil. Bu günler aylarda
tekrarlanır; gece ve gündüzün günlerde, saatlerin gece ve gündüzde tekrarlanması gibi.
Aynı şekilde aylar senelerde, seneler çağlarda, asırlarda tekrarlanır. Dolayısıyla yüce
Allah, eşya üzerinde, onlara bahşettiği hakikatler bağlamında icra halindedir. Eğer akıl
bunun aksini ileri sürüyorsa, bu, onun yetersizliğinden kaynaklanır. Çükü hakikatler ancak
rabbani keşifle belirginleşirler.
Kelâm tartışmacılarının elindeki delillerle ancak birkaç
kırıntı elde edilebilir. Çoğu zaman da bunlara güven de olmaz. Çünkü akılların, ötesine
geçemedikleri bir sınırları vardır. Bu olgular ise aklın faaliyet alanının ötesindedirler. Bu
bağlamda akıl için teslim olmaktan ve Allah'a sığınmaktan başka seçenek yoktur. Tâ ki Allah önüne
bir zaruret açmcaya veya bir göz ortaya çıkarıncaya kadar. Şu halde Hak teala daima
göğüslere mucizelerle yönelir.
Dolayısıyla işler bir devr-i daim şeklinde gelişir. Bu
devr-i daim ruhanî varlıklarda ve cismanî varlıklarda mevcuttur. Bu ikisi arasında akıl almaz
olağanüstü şekiller meydana gelir. "Ve'l Kamere kaddernahu menazile hatta ade ke'l
urcuni'l kadim / Ay için de bir takım menziller tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi olur
da geri döner." (Yasin, 39) Buna göre gündüz bir kez daha bir gecenin üzerine döner, gece bir
gündüze tekrar dönüp gelir.
Felek dönmekte, yaratılış dönmekte, kelâm dönmekte, isimler
dönmekte, nimetler dönmekte, yaz dönmekte, kış dönmekte, güz dönmekte, bahar
dönmekte, gezegen dönmekte.... Sizi ilk kez yarattığı gibi döndürecektir.
"Ve le-kad alimtumu'n Neş'ete'l la=Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz." (Vakıa, 62)
Arş'a bak; suyunun üstünde
Bir gemi. Onun esmâlarıyla yüzmekte
Hayret! Ne dönüp duran bir binektir bu!
Bütün mahlukat içine doldurulmuş!
Sahilsiz bir denizde yüzüyor
Gaybin karanlıklarında, zulmetlerinde
Dalgaları, aşıklarının halleridir
Rüzgarı, haberlerinin nefesidir
Eğer ötelerde yürürken görseydin onu
Yazının elifinden ya'sına kadar
Ki tekrar başladığı yere dönmektedir.
Zaten başlangıçlarının da sonu yoktur
Sabah gecesine dönmekte
Sabahı akşamıyla yok olmakta
Kısacası sayılar tekrarlanıyor, hareketler tekrarlanıyor...
Bunları planlayan ve idare edip döndüren ulu Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. O
azizdir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Beyan / Açıklama:
Yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: "Ve le-kad
halekne's Semavati ve'al Arda ve ma beynehuma fi sittetieyyamin ve ma messena min luğub /
Andol-sun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir
yorgunluk çökmedi." (Kaf, 38) Kuşkusuz yüce Allah, bunların tümünü, tedrici bir şekilde
değil de, bir kerede ve defaten yaratma gücüne sahiptir. Fakat kudretin,
kader/takdir üzerinde bir etkisi yoktur.
Kudret, makdur/güç yeti-rilen üzerinde etkilidir. Kudret
kaderi müşahede eder. Şayet kader, tesir şeklinde ona tanıklık ederse, etkisini
gösterir, aksi takdirde etkinlik göstermez; ama kendiliğinden değil, kaderin iznine bağlı olarak. Şu
halde evrenin yaratılışının altı günde gerçekleşmesi kaderin hükmüdür, kudretin, kaderin
hükmünü değiştirmesine imkan yoktur. "Ma yubeddelu'l kavlu ledeyye / Benim huzurumda
söz değiştirilemez." (Kaf, 29)
Gün, bizim açımızdan sabit gezegenler feleğinin
dönüşlerinden birinden ibarettir. Ki gökler ve yer bunun boşluğunda ve kuşatması altında yer alırlar. Bu
da boynuzdan boynuza karıncıktan karıncığa, süreyyadan süreyyaya... menzillerin
sonuncusuna kadar devam ederek gerçekleşir. Menzilin derecesi ve dakikasından derecesine
ve dakikasına ve bundan daha gizli olan noktaya, derken yanında durulacak en
üst noktaya kadar bu dönüş, tekrarlanış sürer. Ancak bu inceliğin içinde yer aldığı en
açık yer derecelerdir. Bu yüzden diyoruz ki: insanlar arasında bilinen hiçbir gün- ki güneşin
doğuşundan doğuşuna veya batışından batışına yahut zeval vaktinden zeval vaktine, ya
da kişiye göre bunların arasındaki bir zaman diliminden bir zaman dilimine kadar süren vakte
diyoruz-yoktur ki, bu gün üç yüz altmış günün sonu olmasın. Bu sonlukta hergün
mevcuttur. Bu yüzden hergünde, senenin başından sonuna ka-darki bütün günlerinde olan
şeylerin olması mümkündür.
Çünkü bu günde senenin bütün günlerinin sonu vardır.
Dolayısıyla o günlerin hükmü de zorunlu olarak onda mevcuttur. Ama gizlidir. Çünkü bu günde
olan ancak onlara özel bir sondur. O halde günün uzunluğu üç yüz altmış derecedir.
Çünkü günde bütün felekler zuhur eder, bütün hareket günü kaplar. İşte cismanî gün
budur. İçinde bir de ruhanî gün vardır. Akıllar bu ruhanî günün bilgilerini, gözler
sahnelerini, ruhlar sırlarını algılar. Tıpkı cisimler, bu cismanî günden gıdalarını, artışlarını,
gelişmelerini, sağlıklarını, hastalıklarını ve ölümlerini aldıkları gibi. O halde küllî nefsin faal
gücünden doğan evrende zuhur eden hükümleri açısından günler yedi tanedir: Pazar, pazartesi,
Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma ve Cumartesi. Bu yedi günün içinde de ruhanî günler
vardır; arifler onları bilirler.
Bunların, akıllar ve ruhlarla ilgili hükümleri vardır;
Hakkın her şeyi bilen kuvvetinden doğmuşlardır. Ki gökler ve yer bununla kaimdir. Biz buna
ilâhî kelime diyoruz. Bu kitapta biz bu yedi günden söz edeceğiz. Çünkü dönen ve dönüşüne
bağlı olarak da hükümleri döndüren bunlardır. Bu günler, içerdikleri zahiri hükümler
itibariyle, bizim açımızdan nasıl olduklarını, ne olduklarını ve ne üzerinde göründüklerini
tespit etmemizle ancak sabit olabilirler. Çünkü görünen, gecesi ve gündüzüyle sadece bir
gündür. Bu günün dönen yedi gün olması ise gözlemlenmez. Bu yüzden biz onu hüküm tertibi
olarak algılamışız ve ilim kapsamında ispat etmişiz.
Biz diyoruz ki: yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Yukevviru'l Leyle ale'n Nehari ve yukevviru'n Nehare ale'l Leyli / Geceyi gündüzün üzerine
örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor." (Zümer, 5) Maddi günlerden gözlemlenen
budur. Bunun ardından Hak teala hüküm yoluyla iki hakikati açıklamıştır: "Ve
ayetun lehumu'l Leylu neslehu minhu'n Nehare / Gece de onlar için bir ibret alametidir. Biz ondan
gündüzü sıyırıp çekeriz." (Yasin, 37) Bu ayette, gecenin asıl olduğu, gündüzün onun içinde bir
gayb olduğu, sonra ondan sıyrılıp çıkarıldığı açıklanıyor, tıpkı ışığın karanlığın
içine yerleştirilmiş olması gibi. Sıyırıp çıkarmak, üzerini örtmek anlamında değildir. Bu ayette,
insanların gözlemlediği günden sarfı nazar edilmiştir. Böylece bizim açımızdan bir husus
belirginleşiyor. O da "her kesin giysisini giydiği sırada" (her şeyin ait olduğu yere
konulduğu sırada) her gündüzün
(cismanî veya ruhanî) gecesini belirlemek durumunda
olmamızdır. Çünkü kendisini babasından başkasına nisbet eden kimse melundur.
Yüce Allah başka bir hakikati açıklarken hüküm olarak daha
güçlü olmak üzere şöyle buyuruyor: "Yu-licu'l Leyle fi'n Nehari ve yulicu'n
Nehare fi'l Leyli / Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın." (Al-i İmran, 27) Böylece
yüce Allah bunu bir tür manevi cinsel birleşme olarak nitelendiriyor, çünkü eşya bu
ikisinin arasından, onların ilişkilerinden türer. Bu anlamı şu sözleriyle de pekiştirir: "Yuğşi'l
Leyle'n Nehare / Geceyi, gündüze bürüyüp örten." (A'raf, 54) Bu cümle, şu ayetteki
anlamı çağrıştırıyor: "Felemma teğeşşaha hamelet hamlen hafifa / Eşi ile birleşince (eşini bürüyünce)
eşi hafif bir yük yüklendi." (A'raf, 189) Burada yüce Allah kinayeli olarak cinsel
ilişkiyi kast etmektedir. Dolayısıyla gece ve gündüzün her biri diğeri için bürüyen, aynı zaman da
bürünen konumundadır.
Yani her biri diğeri için eş ve koca mahiyetindedir. Buna
göre gündüz vakti türeyen her şeyin annesi gündüz, babası da gecedir. Türeyen her şeyin annesi
gece, babası da gündüzdür. Şu halde bürüme, çekip çıkarmadan farklı bir'
hükme tabidir. Çünkü çekip çıkarma, gündüzün bürüyen ve bürünen olmaktan dönmesi
vaktidir, gece de öyle. Ne var ki, sadece bir çekip çıkarmadan söz ediliyor, diğerinden
değil. Bunun nedeni de zahirbatın, gayb- görünen âlem, ruh- cisim, harf- anlam ve benzeri
durumların varlığıdır. Çünkü bürüme bütünüyle ruhtur, döndürme ise bu bürüme ruhunun
cismi konumundadır. Bu yüzden gece ve gündüz bürüme içinde döndürülüp dururlar,
döndürülme içinde
döndürülmeleri gibi. Biri cisim âleminde öbürü de ruhlar
âleminde geçerlidir. O halde gündüzün döndürülmesi gecenin bürümesi için, gecenin
döndürülmesi ise gündüzün bürümesi içindir. Buna karşılık çekip çıkarma bir kere
zikredilmiştir, çünkü erbabına açıktır bu durum. Öbür çekip çıkarmadan söz edilmemiştir, çünkü biri
bilinince diğeri de malum olur. Eğer bu döndürme olmasaydı, gözlemleyen kimse
bürümenin tekrarlanmasına ihtiyaç duydukça bu durum tekrarlanmazdı. Çünkü bunlardan birinin
tekrarlanması öbürün tekrarlanması için olmasaydı, o zaman varlık âleminde
cisimsiz ruh veya ruhsuz cisim olacaktı. Böyle bir şey kesinlikle olamaz. Bu yüzden her
ikisinin tekrarlanması kaçınılmazdır.
Açıklama:
Ben diyorum ki: Genel olarak gözlemlenen ve herkes
tarafından bilinen gün ile ilgili olarak, geceyi gündüze, gündüzü de geceye döndürür, diyor.
Bu bağlamda acemlerin hesabına göre gündüz geceden öncedir, bu yüzden takvimleri
şemsîdir, güneş takvimidir.
İsrail oğullarının mucizeleri açıktı. Onların hayatında bu
yüzden olağanüstü gelişmeler görülmüştür. Nitekim yüce Allah, Belam b. Baur hakkında
şöyle buyurmuştur: "Ateynahu ayatina fehseleha minha / Kendisine ayetlerimizden
verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan." (A'raf, 175) Bu ayet gösteriyor ki, ayetler
onun üzerinde bir elbise gibi zahiri olarak duruyordu. O'na harfler verilmişti ve doğrulukla değil,
zahiri özellikle amel ediyordu.
Nitekim İsrail oğullarına göre Cumartesi gecesi, sabahı
Pazar olan geceydi. Aynı durum haftanın diğer günleri için de geçerliydi.- Arapların genel
olarak hesabı geceyi gündüzden önce saymak esasına dayanırdı. Bu yüzden takvimleri
kameridir. Nitekim Arapların ayetleri, alametleri, mucizeleri zahirlerinin silinip
batınlarına yöneltilen cinstendir.
Dolayısıyla bütün milletler içinde onlar tecellîlerle
ayrıcalıklı kılınmışlardır. Nitekim İsrail oğullarına ilişkin "fenseleha minha / ondan sıyrılıp
çıkan..." ifadesine karşılık Araplar hakkında "kalplerine yazıldı." denilmiştir. Dolayısıyla biz
sahip olduğumuz ayetle ortadayız ve doğruluk bizimledir- Öte yandan Hızır'ın bize katılma
yönünde akıl almaz bir gücü olduğu (en çok bize yakın olduğu) için, arkadaşı (Musa), onun
verdiği hükmün gerisindeki sırrı kavrayamamıştı. Dolayısıyla bize göre Cumartesi gecesi,
sabahı Cumartesi olan (Cumayı Cumartesiye bağlayan) gecedir. Bizim genelimiz, yani Arap
âlemi/devleti, acemlere göre ilme daha yakındır. Çünkü onlar dayandıkları bu gözlemle
sıyrılıp çıkma şıkkıyla desteklenmektedirler. Ne var ki hükmü bilemediler, bu yüzden
geceyi gündüzünden başka bir gündüze nispet ettiler, güneş takvimini kullanan
başkalarının yaptığı gibi. Çünkü sadece dönen günleri bilirler. Sıyrılış günlerini arifler bilir.
Bürü-me günlerini hikmet sahibi bilginler bilir. Onlar da Nebilerin (Allah'ın selamı üzerlerine olsun)
varisleridir.
Konunun Tamamlanışı:
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ve ayetun lehu-mu'l
Leylu neslehu minhu'n Nehare / Gece de onlar için bir ibret alametidir. Biz ondan gündüzü
sıyırıp çekeriz." (Yasin, 37) Bil ki, günler "şey" oldukları için zahiri,
batını, gaybı, görüneni, ruhu, mülkü, melekûtü, latifi ve yoğunu vardır. Bir günün biri zahir,
biri de batın olmak üzere gündüzü ve gecesi vardır. Toplam yedi gün eder. Dolayısıyla her
günün kendi cinsinden bir gündüzü bir de gecesi vardır. Gündüz bu gecenin gölge-sidir
ve hükümde onun suretidir; ama bir hakikat olarak. Çünkü gün haftanın günlerine
büründürülmüştür. Daha önce
söylemiştik. Dolayısıyla altı gün bir güne büründürülmüştür.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Yulicu'l Leyle fi'n Nehari ve yulicu'n Nehare fi'l
Leyli / Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar..." Dolayısıyla bu şuna, şu da buna girer.
İnşallah bu konuyu ileride açıklayacağız. Gündüz gecenin gölgesidir dedik, çünkü gece
asıldır. Aynı şekilde cisim de asıldır. Çünkü şekil verilmesinden sonra, nefha ile
birlikte gündüz ondan sıyrılıp çıkarılır. Gündüz örtünme maksadıyla geceye dere edilmiş
halde olur. Gündüz ilâhî nefhayı hisseder hissetmez derhal ona koşar ve sıyrılıp
çıkmış olarak zuhur eder. Celâlet kitabında maddi gözün aklî/manevi gözden daha üstün olduğunu
belirtmiştik.
Ruhun üremesinin anlamını açıklamaya kalksak bu yapraklar
dar gelir. Biz "Kitabu'n- Neş'e'de açık bir şekilde ortaya koyduk ki, cismin üremesi
gibi ruh da ürer. Bu bağlamda olağan üstü bir tertip sunduk. Oraya bakılabilir. Yüce Allah
"Ve âyetün lehumul leylu neslehu minhun nehar / Gece de onlar için bir ibret
alametidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz." (Yasin, 37) buyururken hangi
gündüzün hangi geceden sıyrılıp çıkarıldığını belirtmiyor, falanca gündüzü falanca geceden
sıyırıp çıkardık, demiyor. Aksine mücmel bir ifade olarak ortaya koyuyor ki, Allah'ın bu
konuya ilişkin bilgiyi ilham ettiği kulları meseleyi ayrıntılı şekilde ortaya koysunlar.
Kuşkusuz Allah nimet bahşedendir, kerem sahibidir. Bu, hitabın açıklığıdır. Hikmet ise
açıklığın açıklığıdır. Bizim sıyırıp
çıkarma ile ilgili sözlerimiz, hitabın açıklığı kapsamına
girer. Ama bürüme, katma ile ilgili sözlerimiz ise hikmet kapsamına girer ve açıklığın açıklığı
sayılır.
Arap dilinde takvimde gecenin gündüzden önce kabul edilmesi
anlayışı üzerine diyorum ki: Yüce Allah Pazar gecesinden Çarşamba gündüzünü
sıyırıp çıkarmıştır; Allah Pazar gecesi hangi iş ve durumda ise Çarşamba gündüzünde
aynı iş ve durumda (şe'n) olur. Pazartesi gecesinden Perşembe gündüzünü sıyırıp
çıkarmıştır; Pazartesi gecesindeki iş ve durum Perşembe gündüzünde de geçerlidir. Salı
gecesinden Cuma gündüzünü sıyırıp çıkarmıştır; her ikisindeki iş ve durum aynıdır.
Çarşamba gecesinden Cumartesi gündüzünü sıyırıp çıkarmıştır; ondaki iş bunda da
geçerlidir. Perşembe gecesinden Pazar gündüzünü sıyırıp çıkarmıştır; iş aynı iştir. Cuma
gecesinden Pazartesi gündüzünü sıyırıp çıkarmıştır; iş ve durum aynı iş ve durumdur. Cumartesi
gecesinden Salı gündüzünü sıyırıp çıkarmıştır; Cumartesi gecesi bulunduğu iş ve durumu
Salı gündüzünde de sürdürür. Böylece hafta tamamlandı. Buna göre yüce Allah her
gece ile o geceden sıyrılıp çıkarılan gündüzü arasına üç gece ve üç gündüz koymuştur;
böylece toplam altı eder. İşte bu senin gelişimin ve oluşumundur ey altı cihete sahip
kardeş! Bu altıdan geceler alt, sol ve arka cihetlerini; gündüzler üst, sağ ve ön cihetlerini
temsil eder. Bu yüzden insan şehvetinin gecesinden sıyrılıp çıkmadıkça gündüz, nur
olamaz, güneşi parlayıp yerini aydmlatamaz. Tıpkı bir gündüzün gecesinden altı gündüz ve
altı gece mesafeyle uzaklaştığı gibi iskeletinin heykelinden arınmadıkça insan,
cihet kabul etmez zata
yönelemez. Bunu gerçekleştirdiği zaman parlar, zuhur eder,
hükmeder, müşahede eder ve müşahede edilir. Kim bu meseleyi bütün gerçekli-ğiyle
yaşamak istiyorsa, yaptığımız açıklamalara baksın, dikkatleri çektiğimiz hususa insaf
gözleriyle yönelsin. Sadece iş, durum (şa'n) açısından ikisinin arasındaki ortaklık
gözlemlenir. Kuşkusuz yüce Allah fiili bu şekilde birbirine bağlamıştır. Hüküm gecenin ilk saati ve
gündüzün ilk saati açısından geçerlidir.
Böylece gece, ilk saatinin vekiline nispet edilmiştir, ki bu
vekili onun üzerine Allah tayin etmiştir. Vekil onun eşidir. Aynı durum gündüz için de
geçerlidir. Bu yüzden bu şekilde nispet ettik.
Tekmile:
Sıyırıp çıkarma ayeti hakkında yeterli açıklamayı
yaptığımıza göre şimdi bürüme/katma ayeti üzerinde açıklamalarda bulunalım. Yüce
Allah şöyle buyuruyor: "Tulicu'l leyle fi'n nehari ve tulicu'n nehare fi'l
leyli / Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın..." (Al-i imrân, 27) Bizim hesabımızda
bir gün yirmi dört saattir. Yüce Allah "gün"de iş/durum (şa'n) halinde olduğunu
söylediği, işler ve durumlar halinde olduğunu söylemediği için, günün bütün saatlerinin aynı hükme tabi,
aynı bakış altında ve aynı hakimin yönetiminde olduğunu anlıyoruz. Bu hakimi Allah onun
üzerine tayin etmiştir, günü onun yönetimine vermiştir. Bu hareketi ona özgü kılarak onu
hareketin üzerindeki emir olarak belirlemiştir. Dolayısıyla bizim için sahih gün,
bütün saatleri eşit olan gündür; eğer saatler değişirse, o zaman bir gün olamaz. Bu anlamı önce
sıyırıp çıkarma gününe dair hükümde aradık, ama çok azını bulabildik. Döndürme gününe
gelince, bu anlamdan çok uzaktır. Bunun üzerine bürüme/katma gününe baktık,
aradığımız anlamın onda yeterince bulunduğunu gördük. Hak teala bununla ilgili ifadeyi de
serbest ve mutlak olarak kullanmıştır. Söz gelimi, sabahı Pazar olan geceyi Pazara
katmıştır veya akşamı Pazartesi gecesi olan gündüzü Pazartesi gecesine katmıştır,
dememiştir. Bu bakımdan Pazar gecesi döndürme gecesidir veya sıyırıp çıkarma gecesidir demek
gerekmez. Aksine günün birliği iş ve durumun tekliği için taleb edilir. Şu halde geceyi öne
alalım, düşüncelerimizi gecenin ilk saatlerinin üzerine bina edelim, Allah'ın üzerine tayin
ettiği hakimine bakalım; bu gece ve gündüzün haftanın sonuna kadar saatlerini inceleyelim.
Bir kere toplanı yirmi dört saat olduğunu görürüz. Bu saatleri tam bir gün olarak
belirleyelim. İşte bu iş/durum günüdür.
Sonra başka bir geceye geçelim; böylece birbirinden ayrı
yedi gün tamamlamış oluruz. Bu günler birbirinden ayrı, ama birbirine bürünmüş, katılmış
haldedirler. Gecesi gündüzüne ve gündüzü de gecesine türeme ve üreme hikmeti uyarınca
birbirine katılmıştır. Çünkü günlere bir hüküm sirayet etmiştir. Daha iyi anlamak için bu
hükmü saatlere doğru yürütelim. Öncekileri senenin derecelerine yürüttüğümüz
gibi. Bildiği zaman yükselmeyi isteyen varsa söylesin. Ben halkın genelinin bildiği günler
ile ilgili olarak konuşuyorum ki, bunlar döndürme günleridir. Önce Pazar günüyle başlayalım.
Pazar gününün (el-Ahad) isminden bereketlenmek için. Çünkü el-Ahad Hak tealanın
sıfatlarından biridir. Bu yüzden önceliği vardır. Ayrıca kalbi vardır ve bütün şerefler her
açıdan bu günde toplanmıştır ki, başkasında bunları bulamayız. Ama gündüzünden önce gecesinden
başlayalım; çünkü
ben kamerî takvime uyan bir Arabım. Arap olmayan biri de bu
hesaba uyar. Bil ki bürüme/katma günü olarak hazar gecesi, Perşembe gecesinin
birinci ve sekizinci saati ile Perşembe gündüzünün üçüncü ve onuncu saati, Cuma gecesinin
be şinci ve on ikinci saati, Cuma gündüzünün yedinci saati, Cumartesi gecesinin ikinci ve
dokuzuncu saati, Cumartesi gündüzünün dördüncü ve on birinci saati, Pazar
gecesinin altıncı saatinin birleşiminden ibarettir. İşte Pazar gecesinin saatleri
bunlardır. Döndürme günlerindeki Pazar gündüzünün saatleri de söylediğimiz gibi, döndürme
(tekvir) günlerinden Pazar gününün birinci, sekizinci, üçüncü ve onuncu saati Pazartesi
gecesinde, beşinci ve on ikinci saati pazartesi gündüzünden, yedinci saati Sah gecesinden, ikinci
ve dokuzuncu saati
Salı gündüzünden, dördüncü ve on birinci saati Çarşamba
gecesinden, altıncı saati Çarşamba gündüzündendir. İşte bu iş durum halinde olunan
bürüyen Pazar günüdür. Hepsi yirmi dört saattir ve bir tek nefis gibidir. Çünkü
aynı madendendirler. Dolayısıyla bunlardan ancak bir anlam doğar ve bu bir anlam varlıklarda,
kapasitelerine göre çeşitlenir, şahısların çokluklarına bağlı olarak çoğaiır, kapasitelere
göre farklı türler halinde tezahür eder. Bu günde yüce Allah, küllî tek nefse vahyeder ki,
ateşin rüknünü hareketlendir ki âlem ısınsın. Sonra yüce Allah dördüncü feleğin
ruhaniyetine, ona yardım etmesini emreder ki, tesir edip âlemi ısıtsın. Bu bağlamda yanıcı
özellikte olan yanar, kaynama özelliğine sahip olan kaynar. Aynı şekilde yedinci feleğin
ruhaniyetine, yardım et, diye emreder. O da gücünün yarısıyla ona yardım eder. Beşinci
feleğin ruhanij'eti bütün gücüyle yardım eder. Altıncı feleğin ruhaniyeti gücünün yarısıyla,
ikinci feleğin ruhaniyeti gücünün dörtte biriyle yardım eder. Birinci ve üçüncü
feleklerin ruhaniyetlerinin bu noktada bir yardımları olmaz. Bu gündeki işlerden biri,
ruhların ruhaniyetlere, hareketlerin de hareketlilere sirayet etmesidir. İşte içinde olduğu günün
işi, durumu (şa'nı) budur.
İş ve durum ile ilgili bürüyen Pazartesi gecesi ise, Cuma
gecesinin birinci ve ikinci saatinden, Cuma gündüzünün üçüncü ve onuncu saatinden,
Cumartesi gecesinin beşinci ve on ikinci gecesinden, Cumartesi gündüzünün yedinci
saatinden, Pazar gecesinin ikinci ve dokuzuncu saatinden, Pazar gündüzünün dördüncü ve on
birinci saatinden, Cumartesi gecesinin de altıncı saatinden mürekkeptir. Bunlar, tekvir
(döndürme) günlerinden bir gecenin saatleridir.
Gündüzünün saatlerine gelince; Pazartesi gündüzünün birinci
ve sekizinci saatinden, Salı gecesinin üçüncü ve onuncu saatinden, Salı gündüzünün
beşinci ve on ikinci saatinden, Çarşamba gecesinin yedinci saatinden, Çarşamba
gündüzünün ikinci ve dokuzuncu saatinden, Perşembe gecesinin dördüncü ve on
birinci saatinden, Perşembe gündüzünün altıncı saatinden mürekkebtir. İşte bunlar tekvir
(döndürme) günlerinden, bürüyen Pazartesi gününün zuhur için tebarüz eden yirmi dört
saattir. Ki bu şekilde zuhur etmiştir. Allah'a hamdolsun. Bundaki iş, durum da birdir. O
da şudur: yüce Allah tek nefse, sıkıştırılmış rüknün ürünlerini,.uzat, yay diye vahye-der.
Feleklerin ruhaniyetlerine de
yardım edin, diye emreder. Bu feleklerin bazısı bütün
yönleriyle bu günün iş ve durumunun altında olur. Dolayısıyla birinci ve üçüncü felekler bütün
güçleriyle yardım ederler. İkinci felek, düşüşünde gücünün dörtte biriyle, düşüşündeki seyirde
diğer dörtte biriyle yardım eder. Altıncı felek, düşüşünde gücünün yarısıyla yardım
eder. Yedinci felek de öyle. Dördüncü ve beşinci felekler yardım etmezler. Bu gündeki iş
kapsamında bütün cisimlerin gelişip çoğalması yer alır. Yine bu günün iş ve
durumlarından biri, yağmur getiren rüzgarların esmesidir. Bu gün de hareketler güçlenmezler.
İş ve durum içeren bürüyen Salı gününün gecesine gelince;
Cumartesi gecesinin birinci ve sekizinci saatinden, Cumartesi gündüzünün üçüncü
ve onuncu saatinden, Pazar gecesinin beşinci ve on ikinci saatinden, Pazar gündüzünün
yedinci saatinden, Pazartesi gecesinin ikinci ve dokuzuncu saatinden, Pazartesi
gündüzünün dördüncü ve on birinci saatinden, Salı gecesinin altıncı saatinden mürekkeptir.
Bunlar, tekvir (döndürme) günlerinden bir gecenin saatleridir.
Gündüzünün saatlerine gelince; Salı gecesinin birinci ve
sekizinci saatinden, Çarşamba gecesinin üçüncü ve onuncu saatinden, Çarşamba
gündüzünün beşinci ve on ikinci saatinden, Perşembe gecesinin yedinci saatinden,
Perşembe gündüzünün ikinci ve dokuzuncu saatinden, Cuma gecesinin dördüncü ve on birinci
saatinden, Pazar gündüzünün altıncı saatinden mürekkeptir. İşte Salı günü
budur. Allah bu günü işaret ettiğimiz bu saatlerden inşa etmiştir. Bu günün bürüyüşü,
yedi tekvir gününde uzanmasından ibarettir. Kim bunları aklında tutarsa, Allah'ın bu gündeki
işini, durumu bilir. Ki yüce Allah tek nefse vahyetmiştir. O da faal kuvvetini göndermiş,
ince zarı andıran havanın letafeti ile zuhur etmiştir. Buna, Hakkın emrine ve ilâhî
meşru sınırlandırmaya dayalı olarak felekî ruhlardan bazıları da yardım etmiştir. Ki bunlar
kendi hakikatleri içinde bu özelliklere sahiptirler. Bu hakikatler de kendileri, ilâhî sınırlandırma
ve nispetleri arasında belirginleşirler; ya her açıdan ya da bir açıdan yahut iki açıdan. Birinci ve
üçüncü feleğin ruhaniyetlerinin yardımı söz konusu değildir. Yedinci
feleğin ruhaniyeti birkaç açıdan gücünün yarısıyla yardım eder. Altıncı felek de öyle.
Dördüncü felek bütün gücüyle yardım eder. Ama birkaç açıdan sadece gücünün dörtte biriyle,
yükselişi sırasında ise gücünün dörtte biriyle yardım eder. Bu gündeki iş ve durumun
hükümlerinden biri, hamiyetler, gazabın yayılması ve fitnenin çıkmasıdır. Bu türden olmak
üzere başka şeyler de bu günün özelliklerindendir. Maksadımız özet açıklama yapmaktır. Bunu
da "Cetveller ve Daireler"
kitabında örnekleriyle yeterince açıkladık.
Bürüyen iş, durum günlerinden Çarşamba gününün gecesi ise,
Pazar gecesinin birinci ve sekizinci saatinden, Pazar gündüzünün üçüncü ve
onuncu saatinden, Pazartesi gecesinin beşinci ve on ikinci saatinden, Pazartesi
gündüzünün yedinci saatinden, Salı gecesinin ikinci ve dokuzuncu saatinden, Salı gündüzünün
dördüncü ve on birinci saatinden, Çarşamba gecesinin on ikinci saatinden
mürekkeptir. Gecesinin saatleri bunlardır.
Gündüzünün saatlerine gelince; tekvir (dönüş) günlerinden
Çarşamba gündüzünün birinci ve sekizinci saatinden, Perşembe gecesinin üçüncü ve
onuncu saatinden, Perşembe gündüzünün beşinci ve on ikinci saatinden, Cuma
gecesinin yedinci saatinden, Cuma gündüzünün ikinci ve dokuzuncu saatinden, cumartesi
gecesinin dördüncü ve on birinci saatinden, cumartesi gündüzünün altıncı saatinden
oluşmaktadır. İşte Çarşamba günü budur. Bu günün saatlerini, tekvir günlerinde eksiksiz
olarak sunduk. Sonra küllî şa'n (iş,durum) gelir. Bu iş kapsamında yaşın buharı kurunun
buharıyla karışır. Allah nefse bu karışımı gerçekleştirmesini emreder. Feleklerin
ruhaniyetlerine de, bu durumun ruhaniyetine uygun güçleriyle ona yardım etmelerini emreder.
Bunun neticesinde felekte
yardım etmeyen bir tek ruhaniyet kalmaz. Bu temele dayalı
olarak bir çok ilim ortaya çıkar. İş, durum ile ilgili bürüyen günlerden Perşembe gecesine
gelince; Pazartesi gecesinin birinci ve sekizinci saatinden , Pazartesi gündüzünün üçüncü
ve onuncu saatinden, Salı gecesinin beşinci ve on ikinci saatinden, Salı gündüzünün
yedinci saatinden, Çarşamba gecesinin ikinci ve dokuzuncu saatinden, Çarşamba gündüzünün
dördüncü ve on birinci saatinden ve Perşembe gecesinin altıncı saatinden
oluşmaktadır.
Gündüzüne gelince; tekvir günlerinden Perşembe gündüzünün
birinci ve sekizinci saatinden, Cuma gecesinin üçüncü ve onuncu saatinden, Cuma
gündüzünün beşinci ve on ikinci saatinden, Cumartesi gecesinin yedinci saatinden,
Cumartesi gündüzünün ikinci ve dokuzuncu saatinden, Pazar gecesinin dördüncü ve on
birinci saatinden, Pazar gündüzünün altıncı saatinden oluşmaktadır. İşte Perşembe
günü budur. Bu günün saatlerinin tekvir günlerinden teşekkülünü ifade ettik.
Allah'ın bu gündeki işi seyelan ve tahlil olarak belirir. Bu işle ilgili olarak Allah,
feleklerin ruhaniyetlerine nefse yardım etmelerini emreder. Birinci felek kuvvetinin yarısıyla ona
yardım eder. Diğer feleklerin ruhaniyetleri de ona kuvvetlerinin yarısıyla yardım ederler.
Yedinci felek hariç. Altıncı felek ise, ona bütün kuvvetiyle yardım eder. Arzuların harareti
içinde iyici duygusallaşan aşıklar bu günün heykeline uygun düşecek dualar, sadakalar
ile kulluk sunduklarında ve o günde Allah'a sığındıklarında, o gün Allah'ın işi,
iyiliklerini sunmak ve düğüm gibi içinden çıkılmaz olan işleri çözmektir. Biz bunu "Heykeller
Kitabı"nda açıkladık. Sonra bu günlerde geçerli olan işler hakkında yeterli bilgi sunduk. Gerçekten
o şerefli bir kitaptır.
Cuma gecesine gelince; Salı gecesinin birinci ve ikinci
saatinden, Salı gündüzünün üçüncü ve onuncu saatinden, Çarşamba gecesinin beşinci on
ikinci saatinden, Çarşamba gündüzünün yedinci saatinden, Perşembe gecesinin ikinci ve
dokuzuncu saatinden, Perşembe gündüzünün dördüncü ve on birinci saatinden, Cuma
gecesinin altıncı saatinden mürekkeptir.
Gündüzünün saatlerine gelince; Cuma gününün birinci ve
sekizinci saatinden, Cumartesi gecesinin üçüncü ve onuncu saatinden, Cumartesi
gündüzünün beşinci ve on ikinci saatinden, Pazar gecesinin yedinci saatinden, Pazar
gündüzünün ikinci ve dokuzuncu saatinden, pazartesi gecesinin dördüncü ve on birinci
saatinden, Pazartesi gündüzünün altıncı saatinden oluşmaktadır. Böylece Cuma günü
tamamlanmış oldu. Bu gündeki iş ve durum, buhar rüknündeki ıslaklığın
damlatılmasıdır. Bu iş, üçüncü ve birinci feleklerin ruhaniyetlerinin ilâhî söze dayalı olarak külli
nefse kuvvetleriyle yardım etmeleri sonucu gerçekleşir. İkinci feleğin ruhaniyeti kuvvetinin
yarısıyla iniş esnasında yardımcı
olur. Altıncı ve yedinci felekler de öyle. Biz burada her
günle ilgili olarak asıl ve tek işi ele aldık. Bunlardan da bir takım işler doğar. Ama ilâhî sözle
ve iradenin yönlendirmesiyle.
Bizzat yapmak veya fiili olarak üstlenmek söz konusu
değildir. Aksine bu işler yüce Allah'ın bildirdiği şekilde gerçekleşir: "İnnema kavluna li
şey'in iza erednahu en nekule lehu kun fe yekun / Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona
söyleyecek sözümüz sadece "ol" dememizdir. Hemen oluverir." (Nahl, 40) Yani söz
yöneltilir ve istenen derhal gerçekleşir. Her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten Allah münezzehtir.
Haftanın son gecesi olan Cumartesi gecesine gelince, bu
gecenin saatleri, Çarşamba gecesinin birinci ve sekizinci saatinden, Çarşamba
gündüzünün üçüncü ve onuncu saatinden, Perşembe gecesinin beşinci ve on ikinci
saatinden, Perşembe gündüzünün yedinci saatinden, Cuma gecesinin ikinci ve dokuzuncu
saatinden, Cuma gündüzünün dördüncü ve on birinci saatinden ve cumartesi gecesinin
altıncı saatinden meydana gelmektedir.
Gündüzü ise, tekvir günlerinden Cumartesi gündüzünün birinci
ve sekizinci saatinden, Pazar gecesinin üçüncü ve on birinci saatinden,
Pazar gündüzünün be şinci ve on ikinci saatinden, Pazartesi gecesinin yedinci saatinden,
Pazartesi gündüzünün ikinci ve dokuzuncu saatinden, Salı gecesinin dördüncü ve on birinci
saatinden ve Salı gündüzünün altıncı saatinden oluşmaktadır. Bürüyen Cumartesi gününün
bünyesi tamamlanmış oldu.
Bu günde gerçekleşen ilâhî iş, âlemin suretlerini korumak,
onu tutmak ve oluşturmaktır. Bu da yedinci feleğin ruhani kuvvetinin bu işi yapması
emredilmiş ve buna vekil kılınmış nefse yardım etmesiyle gerçekleşir. Bir de altıncı felek hariç,
geri kalan feleklerin yarı kuvvetlerinin yardımı- söz konudur. Şa'n(iş, durum) ayetinin
anlamının belirginleştirilmesine ve bir takım işleri içeren ana işin
açıklanmasına dair makale sona erdi. Allah'a hamdolsun.
Ek:
Lâ yezâl "asla yok olmaz" Yaratıcı her zaman
yaratma (şan'/iş) halindedir. Bu günler de ebediyen var olacaklardır; etki, fiil ve etkilenme
dünyada ve ahi-rette hep vardır, hep olacaktır. Yüce Allah bu günlerin devamlılığını şöyle
vurgulamıştır: "Halidine fiha ma dameti's Semavatu ve'l Ardu / Semâlar ve arz durdukça orada
ebedi kalacaklardır." (Hûd, 107-108) Devamlılıkları hep olacaktır; şunlar cennette,
şunlar da cehennemde. Semâlar ve arz hep olacaktır, günler daima var olacaktır. Sabit
gezegenlerin konkavından merkeze inmek suretiyle günler hep dönecek ve ebediyen oluş halinde
olacaktır. "Kullema nedicet culu-duhum beddelnahum culuden ğayreha / Onların derileri
pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz."
(Nisa, 56) Burada oluş ve bozuluş
devamlıdır, sürüp gitmektedir. On dokuz üzerlerine doğup
batmaktadır. Bu feleğin konkavı (kubbemsi içbükeyi), cehennemin tavanıdır. Bundan Allah'a
sığınırız. Bu feleğin yüzeyi ise cennet arzıdır, arş da tavanıdır. İşte bu günlerin ruhu
budur. Nitekim ilk cüzde günlerin ruhlarının olduğunu belirtmiştik. Yine bu feleklerin
hareketiyle cennette günler oluşacaktır.
Bunlar, yüce Allah'ın içinde gökleri ve yeri yarattığı
günlerdir. Cehennem ehlinin günleri ise bilinen dünyevi günlerdir ve güneş aracılığıyla müşahede
edilirler. Bu günler cennetlerde belli ölçülere dahil işaretlere sahiptirler. Bunlar
aracılığıyla vakitler bilinir. Dünya günleri vakitlerinde olan amellerin sonuçları da bunlarla bilinir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Lehum rizkuhum fiha bukreten ve aşiyya / Ve orada,
sabah-akşam kendilerine ait rızıklar vardır." (Meryem, 62) Oluş (kevn) cennette hep
olacaktır, somut olarak hissedilecektir, müşahede edilecektir. Çünkü Cennet somuttur. Orada
dönüşümler, bir lezzetten diğerine, bir nimetten diğerine yenilenme şeklinde gerçekleşecektir:
"Ve utu bihi mü-teşabiha / Onlara benzer olarak verilmiştir." (Bakara, 25) Değişim
orada bir suretten diğerine, güzelden daha güzele, iyiden daha iyiye, kemâlden daha mükemmele
doğru olacaktır. Bunun nedeni, yüce Allah'ın bu felekî harekete yerleştirdiği
sırlar ve içinde tertip ettiği hikmetler ve ayetlerdir. Nitekim ayetlerde işaret edilen hususlar bizim
çıkardığımız bu sonuçları destekler niteliktedir: "Kulu veşrebu / Yiyiniz,
içiniz..." (Bakara, 60;Tur, 19; Hakka,24; Mürselat,43) ifadesinde olduğu gibi. Bir şeyi yiyen kimse, o
şeyin düzenini ortadan kaldırmış, onu üzerinde bulunduğu suretten başka bir surete dönüştürmüş olur. İşte ıstılahta buna fesat/bozma denir. Ama biz bu ifadeden ve
tağyir (değiştirme) ifadesinden kaçınıyor, onun yerine tahvil (dönüştürme), tahlil (çözme)
ve terkip (birleştirme) ifadelerini kullanıyoruz. Dolayısıyla bir şeyden dönüşüm olunca bu,
tahvildir; bir şeyin niteliği değişince, bu da tahlil veya terkiptir. Hiç kuşkusuz
dönüşümde, objenin aynı kalması, sadece niteliğin değişmesi mümkündür. Re-sulullah'tan
(s.a.v.) rivayet edilen sahih bir hadis bizim bu görüşümüzü destekler niteliktedir.
"Cennet ehlinin yedikleri, büyük abdest veya bevl şeklinde dışarı çıkmaz. Aksine bedenlerinden
miskten daha hoş kokulu bir ter olarak dışarı çıkar." Elma ve kuş eti ile ter arasında
ne gibi bir ilişki olabilir!. İşte bu, Cennetteki değişim ve oluşumdur (tekvin). Çünkü ter yeni oluşmuştur.
Kuş eti ise yenmek suretiyle değişmiş ve dönüşmüş olur. Aynı şekilde cennet
pazarına dahil olan değişik suretler de buna bir örnektir. O gün iç dünyamızda yaşadığımız
türlü haller gibi.
Muhakkiklere göre, ilâhî makamdan dolayı âlemde bu tür
dönüşümlerin olması kaçınılmazdır. Çünkü "Külle huve yevmin huve fî şan'/O
her gün/an yaratma halindedir." (Rahman, 29) ayetinden bu anlaşılıyor. Dolayısıyla bu
dönüşüm, bir suretten diğer bir surete, bir işten diğerine doğru gerçekleşir. Nitekim Nebî
Aleyhisselâmu efendimiz bir hadisinde buna işaret etmiştir. Şöyle ki: "Yüce Allah
kıyamet günü bir taifeye bilmedikleri bir surette tecelli edince, bunlar Ondan kaçınırlar. Bunun
üzerine Allah, onların bildikleri bir surete tahvil ederek onlara tecelli eder." Şu halde
dönüşüm âlemde sürekli bir haldir ve bu kaçınılmazdır. Ayrıca bize göre ateşten ve nurdan ruhanî
varlıkların bedenlere bürünmesi inkar edilemez.
O halde aklı başında olan bir kimsenin çeşitlenmeleri ve
değişmeleri inkar etmemesi gerekir. Yüce Allah'ın her gün gerçekleştirdiği şa'n (iş,
durum) da ancak böyle şeylerle ilgilidir. Çünkü yüce Allah'ın âlemdeki her varlık hakkında
bir işi, bir durumu vardır. Şu ilâhî genişliğe bakın; ne muazzamdır! Daha önce günlerin hep
olduklarını ve ebedi sürdüklerini, işin, durumun (Şa'n'm) hep olduğunu vurgula-, mıştık.
Dolayısıyla fiil her zaman olacaktır ve ebedidir. O halde etkilenmenin de ebedi olması kaçınıl:
mazdır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Se nefrugu- lekum eyyuha's sekalan
/ Ey insan ve cin! Sizin de hesabınızı ele alacağız." (Rahman, 31) Bu ayet, fiilin
tertibine, düzenine işaret etmektedir.
Günlerle ilgili olarak yaptığımız açıklama yeterlidir. Çünkü
bu kadar açıklama doyurucudur. Yedi bin sene olan misil günü, bin sene olan Rabbin günü,
elli bin sene olan "O"nun yükselişlerinin günü, yirmi sekiz gün olan ay günü, üç yüz
altmış gün, yani tam bir sene olan güneş günü, yaklaşık olarak otuz sene olan Zuhal günü,
diğer yedi gezegenin günleri, on iki bin sene olan koç burcu günü, zamanın ömrüne denk
olan sair burçların günleri, son gününde olduğumuz başak burcunun günü, ve ilk gününde
bulunlduğumuz terazi burcunun günün ki, altı bin senedir… bu günlerin tümü “el-Futûhatu’l-Mekkiye”
adlı eserimizde açıklanmıştır. Adı geçen eserimize bakılabilir.
Bu kısa açıklama kapsamında bunları yeniden ele almamıza imkan yoktur, çünkü vaktimiz
dardır.
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Salât ve Selam
efendimiz Hz.
Muhammed’in, onun ehlibeytinin ve ashabının üzerine
olsun.
İnşallah bundan sonra “Kitabu’l-Kurbe” Yakınlık Kitabı
yer alacaktır.
Bu kitabı nerede bulabiliriz kardeşim? Uzun zamandır arıyorum
YanıtlaSilKitsan Yayınlarından çıkan "Muhyiddin İbn’ül Arabi Risaleleri" kitabını bulabilirsiniz.
YanıtlaSil