Sabra ve Şatilla Katliamı-16 Eylül 1982
Sabra ve Şatilla Katliamı
16 Eylül tarihi Sabra ve Şatilla katliamının yıldönümüdür. Bu katliam, 16 Eylül 1982 tarihinde Beyrut’ta Sabra ve Şatilla adındaki Filistin mülteci kamplarının basılarak çoluk, çocuk, kadın, yaşlı binlerce kişinin katledilmesi olayıdır.Bu katliamın birinci sorumlusu İsrail’in eski Başbakanlarından Ariel Şaron'dur. Ariel Şaron'un bir insan kasabı olduğunu bütün dünya biliyordu. Şaron, iş başına gelmesinin hemen ardından Filistin halkına karşı uygulanan şiddet vahşeti artırmaya çalıştı.
Aynen Sabra ve Şatilla katliamında yaptığı gibi kundaktaki bebeklerden ayakta zor yürüyen seksenlik ihtiyarlara kadar bütün herkesi katletme konusunda sınır tanımaz bir saldırgan tavır içine girdi.
Şaron, Sabra ve Şatilla katliamında Lübnan'daki İsrail işgal kuvvetlerinin başkomutanıydı. Katliamı planlaması için IDF adlı siyonist terör mekanizmasının şefi olan General Rafael Eitan'ı görevlendirmişti. Bu General Şaron'un emrinde ve güdümündeydi. Ama Şaron'la direkt irtibatını gizlemeye çalışıyordu.
General Eitan katliamın yürütülmesi ve organize edilmesi işini Lübnan'daki Hıristiyan Falanjistler adlı terör örgütüne ihale etti. O zaman bu terör örgütünün liderliğini Semir Ca'ca yapıyordu ve bu kişi İsrail işgal kuvvetlerinden alacağı siyasi ve maddi desteğin hatırına katliamı organize etme ve fiilen gerçekleştirme işini kabul etti.
Sabra ve Şatilla katliamı her ne kadar Lübnanlı Falanjist militanlar tarafından gerçekleştirilmiş olsa da o dönemde Lübnan'ı işgal altında tutan Siyonist işgal güçlerinin gözetiminde ve istekleri doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.
İşgalci Siyonist askerler 16 Eylül 1982 tarihinde Filistinli Mültecilerin kaldığı ve Lübnan'ın başkenti Beyrut'un güneyinde bulunan Sabra, Şatilla ve Burc el-Beracine kamplarını buralarda ikamet edenlerin herhangi bir yere kaçmalarını önleyecek şekilde kuşatmaya aldılar.
Arkasından Lübnanlı Hristiyan Falanjist milisler Siyonist askerlerin gözetimi altında kamplara girerek büyük bir katliam gerçekleştirdiler.
Lübnan hükümetinin açıklamasına göre bu katliamda toplam 991 kişi öldürüldü. Bunlardan sadece 328 kişinin kimliği tespit edilebildi. Saldırganlar öldürdükleri kişilerin cesetlerini tanınmaz hale getirdiklerinden dolayı çoğunun kimliği tespit edilemedi.
Fransız Le Monde gazetesi 13 Şubat 2001 tarihli bir haberinde 1982 yılında gerçekleştirilen Sabra ve Şatilla katliamlarını, bu katliamları yaşayan ve şu an 42 yaşında olan Nihad Hamad'ın ağzından şu şekilde aktarmıştır:
… İsrail Silahlı Kuvvetleri Çarşamba gecesinden Perşembe sabahına sarkan süre boyunca kampı kuşatmıştı. Doğu tarafını kuşatmak istiyorlardı. Mücahidlerimiz gitmişti. Buralarda on beş-on altı yaşındaki gençlerin dışında kimse kalmamıştı… Perşembe gecesi, bombardımanların şiddeti iki katına çıktı. Hafif silahların hiçbir işimize yaramayacağını fark ettik. Barınaklardaki herkes mülteciydi. Herkes korkuyordu. Sözlerine önem verilenler, yaşça büyük olan kişiler İsraillilerin yanına gidip kampın teslim olacağını söylemeye karar verdiler. Ellerine beyaz bir bez aldılar ve arabayla yola çıktılar. Ve bir daha geri dönmediler. Ellerinde silahlarla, gençler de aynı yöne doğru gittiler, onlar da ve onları bulmaya gidenler de bir daha hiç ama hiç geri dönmediler. O zaman buraları hemen terk etmemiz gerektiğini çok daha iyi fark ettik… Yüzlerce insan kampın kuzey çevresindeki aynı ortak salona doğru kaçışıyordu. Sayımız o kadar fazlaydı ki neredeyse havasızlıktan boğulacaktık. Sabah vakti, her yerde ölüm sessizliği vardı, burası artık hayalet bir şehirdi. Bombardımanlar kesilmişti. Arada bir sadece tek tek birbirinden ayırt edebilecek aralıklarda atış sesi duyuluyordu. Sonra, sessiziliği delip geçerek, caminin olduğu taraftan bir kadının feryatları yükseliyordu. Saçları karmakarışıktı, parçalanmış giysileri kana bulanmıştı, üzerinde aklını kaçırmış bir insanın havası vardı. Dizlerinin üzerinde boğazları kesilmiş çocukları yatıyordu… Çok sert davrandılar ve bu cinayetlerin sessizlik içerisinde cerayan etmesi için bıçaklarını ve beyaz ellerini kullandılar... Milisler kamplardaki işlerini bitirdikten sonra pis işlerini Gazze'deki hastanede tamamladılar. Yaralıları, doktorları ve hemşireleri dışarı taşıdılar ve öldürdüler. Kaybolanlarla birlikte 3.000-3.500 kişinin katledildiğini öğrendik.
Dr. Hakkı Açıkalın'ın "JUDAİZM" yazısından, Sabra ve Şatilla Katliamı. (Yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ)
"Sabra ve Şatila katliamı Elias Hobeyka adlı bir “kasap” tarafından yürütüldü: Hobeyka 1976 yılında, Beşir Cemayel tarafından Güney Lübnan’a gönderildi. Beşir Cemayel de emri İsrail’den almıştı. Güney Lübnan’a gönderildiğinde 22 yaşındaydı ve psikopat düzeyinde hastaydı. İsrail, ona seri sivil cinayetler işletti. Bu sivil cinayetlerin sayısı 50 olarak tahmin ediliyor. Hobeyka, “Lübnan Askeri Kuvvetler Konseyi”nin koordinatorlüğünü de yapıyordu daha doğrusu bu göreve alet ediliyordu, aynı zamanda Mossad’ın da üyesiydi. Yardımcı komutanlıkları ise, Emile İd, Michel Zouein, Dib Anastase, Maroun Michalani, Joseph Edde ve “Jessy” kod adlı bir İsrail’li subay yürütüyordu. İlk katliamlar, Camille Şamun’un Ulusal Liberal Parti’si tarafından gerçekleştirildi. Saad Haddad da işinin başındaydı. En extrem sahnelerinin sergilendiği korkunç bir katliam yaşandı Sabra ve Şatilla’da. Hem Falanjistler’in hem de İsrail subaylarının, telsiz konuşmalarında, “Hepsini geberteceğiz”, “dizboyu kan dökülecek”, “ırzlarına geçmek serbest!” gibi cümleler gırla gidiyordu. Hristiyanlığın yüz karası ve alçaklığın, namussuzluğun timsali haline gelen Falanjistler’in uyguladığı vahşetler Müslümanlar açısından ibret vericidir ancak bu vahşetin arkasındaki esas güç Yahudi İdeolojisidir.
Kamplar, Merkava tanklarıyla çevrili. Nedir Merkava? İsrail ordusuna ait en modern tank gruplarından biri. Ne anlamı var? Şaşırtalım sizi: Hz. Muhammed Mustafa’nın Miraç’a çıkarken bindiği bidirilen “Burak”ın İsrail dilindeki muadili, yine Hint dilinde Thurakapalam ve Tibet dilinde Durakapalam kavramları da benzer anlamlara sahip. Peki İsrail neden Merkava diyor bu tanklara? Sıkı durun: Yahudiliğin Miracı için! Nereye huruç edecek Yahudi? Kutsal topraklara, yani Aden cennetini de içine alan topraklara. Bu ismin babası da İsrail Baş Rabbiliği’dir.
Kadınlar öldürülmeden önce tecavüze uğrarlar. Katledilen kadınlar arasında 12 tane de hamile vardır. Bir yahudi teğmen hamile kadınların katledilmesini şöyle meşrulaştırmaya çalışır: “Aksi takdirde gebe ladomşar terörist doğuracaklardı”. Yedioht Aharonoth gazetesi muhabiri Eytan Habir, Ariel Şaron’u kastederek şöyle der: “Katliam devam etti, çünkü birileri devam edegelen olaylarla ilgileniyordu!”. Erkeklerin cinsel organları kesilip ağızlarına konulur. İntisar İsmail adlı 19 yaşındaki Filistinli genç üstüste 15 kez kere tecavüze uğrar ve daha sonra da katledilir. Hastane yetkilileri bunu doğrulamaktadırlar. Yaralı mültecilere yardım ettikleri gerekçesiyle Dr. Ali Otman ve Dr. Sami Katip, 2 Filistinli hemşire, Suriyeli bir doktor ile Mısırlı bir görevli katledilirler. Gerek Falanjistler gerekse de İsrail askerleri, TV muhabirlerine açıkça konuşurlar: “Hepsini geberteceğiz”, “Bütün Arapları geberteceğiz”, “Analarını, bacılarını s.eceğiz onların”.
Aynı günler, ne hikmetse Yahudi yeni yılının kutlamalarına da denk gelir. Bebekler ise kafaları duvarlara vurularak parçalanmak suretiyle ya da vücutları ortadan ikiye bölünerek katledilirler. Bir Falanjist, Newsweek dergisinin muhabirinin kampları gezmek istemesi üzerine şöyle cevap verir. “İçeri giremezsiniz çünkü şu sırada onları boğazlıyoruz”. Washington Post gazetesi muhabiri olaylardan sonra şu haberi geçer: “Evler, sakinleri içerideyken buldozerlerle yıkılıp, tuzla buz edilmiş. Cesetler üst üste yığılmış, aralarında bebekler var. Küçük bir bahçede, sabit bakışlı bir bebeğin kafasının gözüktüğü yıkıntıların yanında, buğday çuvalı gibi iki kadın uzanıp yatıyor. Onların yanında kundak bezi içinde kafası ezilmiş bir bebek sırtüstü devrilmiş. Başka bir köşede, küçük bir çıkmazda biri 11-12 yaşlarında, diğeri ise birkaç aylık iki küçük kız çocuğu bulduk: Bacakları açık, kafalarında küçük birer delik öylece uzanmışlar. Oradan birkaç adım uzakta 422 ve 424 no.lu binaların duvarlarında 8 kişi kurşuna dizilmiş. Tozlu her dar sokak kendi hikayesini anlatıyor. Sokakların birinde 16 ceset birbiri üstüne yığılmış. Bu sokağın yanında, bir bina avlusunda, pamuklu elbiseli 40 yaşlarında bir kadın sırt üstü uzanmış kalmış. Kafasının görüntüsü berbat, gözleri kocaman açılmış. Göğüslerinin arasına bir kurşun sıkılmış. Küçük bir dükkanın yanında, 70 yaşlarında ihtiyar bir erkek kafası tozlar içine gömülmüş, eli sanki yalvarır gibi bir halde yıkıntılar içinde kalmış bir kadının ayakkabılarına doğru uzanmış yatıyor. Yakın mesafeden ateş edilerek öldürülmüş”.
Bazı cesetlerin altına, ölülerini toplamak isteyecek insanları da katletmek için, pimi çekilmiş el bombaları yerleştirilmiştir. Duvarlarda ise şu yazılara rastlanır: “Tanrı buradan geçti. İmza: Ketayib”. “Hepsinin g..üne koyduk”. “Analarını s.tik”. Katliam Talmud’a uygundur zira atlar, koyunlar, köpekler ve kadiler de öldürülürler. Öldürülen insanlar, Haç şeklinde dizilirler. İsrail başbakanı Menahem Begin ise şöyle buyuruyor: “Onlar, iki ayak üzerinde yürüyen hayvanlardır”.
Katliamın olduğu saatlerde, Ariel Şaron Yahudiliğin kazandığı zagerin şerefine kadeh kaldırmaktadır. Aynı esnada kendini telefonla arayan general Drori’yi de kutlar. An Nida gazetesi katliamı tek kelimeyle yorunlar: Naziler! Bir iddiaya göre ise, İsrail askerleri Falanjist üniforması giyerek katliamları gerçekleştirmiştir.
Bir Falanjist subay İstail TV’na şu demeci verir: “Yıllarca Filistinli öldürmeye devam edeceğim. Kamplarda 15 tanesini öldürdüm ve daha bitirmedim. Onlardan nefret ediyorum. Kendimi de bir katil olarak görmüyorum. Lübnan’dan defolup gidinceye kadar daha binlercesi katledilecek ve kalanlar da açlıktan geberecekler”. Subayın ismi Michel’dir ve İsrail ajanıdır.
5000’den fazla insan bu katliamda hayatlarını yitirdiler. Şatila’daki bir toplu mezarın başında bir kadın sürekli gidip gelmekedir. Aralarında 4 aylık bebeğinin de bulunduğu, ailesinden 13 kişi öldürülmüştür. Birden durur ve yere oturur, başından aşağı toprak dökmeye ve “Şimdi ben nereye gideceğim” diye ağlamaya başlar."
Hiç yorum yok