Yermük Savaş 20 Ağustos 634



Yermük Savaşı


Seyf b. Ömer'in anlattığına göre Yermük savaşı, hicri onüçüncü se­nede Dımaşk'ın fethinden önce yapılmıştır. Ebu Cafer b. Cerir de, Seyf in bu görüşüne katılmıştır. Hafız b. Asakir'in, Yezid b. Ebu Ubeyde, Velid, İbn Luha/a, Leys ve Ebu Maşer'den naklettiğine göre bu savaşı, hicri onbeşinci senede Dımaşık'm fethinden sonra yapılmıştır.
Muhammed b. îshak ise, bu savaşın hicri onbeşinci senenin receb ayında yapıldığını ifade etmiştir.
Halife b. Hayyat, Ibn Kelbf nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Yer­mük savaşı hicri onbeşinci senenin receb ayınım beşinci gününde pazar­tesi günü yapıldı.
Ibn Asakir, bunun sağlam bir rivayet olduğunu söylemiştir. Seyf in: "Yermük savaşı, hicri onüçüncü senede Dımaşk'm fethinden Önce yapıl­mıştır." sözüne gelince, onun bu sözüne tabi olan bir kimse olmamıştır.
Ben derim ki: Seyf b. Ömer'in bu sözleri, İbn Cerir'in şu nakline dayanmaktadır: Bu ordular, Şam'a yöneldikleri zaman Bizanslılar, şid­detli bir korkuya kapıldılar. Kendilerine yol göstermesi için Herakli-yus'a mektup yazdılar. O zaman Herakliyus, Humus'ta bulunuyordu. Anlatıldığına göre Herakliyus, o sene Kudüs'e gidip hac görevini ifa et­mişti. Bu durumdan haberdar olunca Şam'daki Bizanslılara şu talimatı göndermişti:
"Yazıklar olsun size. Bunlar yeni bir dine bağlı kimselerdir. Bunla­ra kimse karşı koyamaz. Bana uyun da Şam haracının yarısını, kendile­rine vermek üzere onlarla barış antlaşması yapın ki Bizans dağları sizin elinizde kalmaya devam etsin. Eğer bu tavsiyeme uymazsanız onlar siz­den Şam'ı alırlar ve sizi Bizans dağlarında sıkıştırırlar."
Bizanslılar, Herakliyus'un bu talimatı karşısında vahşi hayvanlar gibi sesler çıkarmaya başladılar. Din ve dünya savaşı ve zaferi konusun­da bilgi ve görüşleri kıt olduğu için bu gibi durumlarda bu tür sesler çı­karmak, onların âdeti haline gelmişti. O esnada Herakliyus, Humus'a doğru hareket etti. Bizans ordularının, komutanlarının idaresi altında savaş alanına çıkmalarını ve her Müslüman komutanın komutasındaki askerlere karşı kesif bir kalabalıkla çıkmalarını emretti. Baba bir kar­deşi Tozarik'i 90000 savaşçı ile Amr b. As'ın karşısına, Cerceh b. Boziha'yı da, Yezid b. Ebu Süfyan'ın karşısına çıkardı. Kendisi de 50.000 veya 60.000 askerden oluşan bir birliğin başına geçti. Derfes'i Şurahbil b. Hasene'ye, Lakikar (Kaykulan?)'ı 60.000 askerle Ebu Ubeyde b. Cerrah'a karşı çıkardı.
Bizanslılar: "Vallahi, artık Ebu Bekir'i diyarımıza süvariler gön­dermek gücünden yoksun bırakacağız." dediler. İkrime b. Ebi Cehil ko­mutasındaki askerler dışında kalan Müslüman askerlerin sayısı 21.000 idi. İkrime, 6.000 askerle Şam tarafında Müslümanlara takviye olarak beklemekteydi. Komutanlar başlarına gelen bu büyük hadisede ne yapacaklarını sormak üzere Ebu Bekir ile Ömer'e mektup yazdılar. Ebu Bekir de onlara şu mealde bir mektup yazıp gönderdi:
"Toplanın tek bir ordu haline gelin. Müşrik askerlerin üzerine atı­lın. Siz, Allah'ın dininin yardımcılarısınız. Allah, dinine yardım edenle­re yardım eder. Kendisini inkar edenleri ise yardımsız bırakır. Sizin gibi bir ordu, sayı azlığından ötürü mağlup olmaz. Ancak günahkarlık yü­zünden mağlup olabilir. Bu sebeple günahtan sakının. Sizden her bir as­ker, arkadaşı ile bağlarını güçlendirsin."
Hz. Ebu Bekir es-Sıddık: "Allah'a yemin ederim ki, Hristiyanları Halid b. Velid vasıtasıyla şeytanın vesveseleri ile meşgul edeceğim." de­di ve Irak'ta bulunan Halid b. Velid'e, Şam'a gitmesi ve oradaki ordunun başına emir olması için haber gönderdi.
Herakliyus, Hz. Ebu Bekir'in komutanlarına, toplanmaları için gönderdiği emirden haberdar olunca oda aynı şekilde toplanıp develer için durulabilecek geniş bir yer, savaşmak için geniş bir alan, düşman askerlerinin kaçmalarına imkan vermeyen dar geçitlerin bulunduğu bir mahalde toplanmaları emrini gönderdi. Askerlerin başında kardeşi Bendarik, öncü kuvvetlerin başında Çerce, sağ ve sol cananlarda da Mahan ve Dragos, deniz tarafında da Kaykulan adındaki kumandanlar vardı.
Muhammed b. Aid, Said b. Abdülaziz'in şöyle dediğini rivayet et­miştir:
"Müslümanlar, 24.000 kişi idiler. Başlarında Ebu Ubeyde vardı. Bi­zanslılar ise, 120.000 kişi idiler. Başlarında Mahan ve Sıklab vardı. Bu iki ordu Yermük denen yerde savaştılar. İbn İshak'ın da anlattığına gö­re testisleri burulmuş olan SıMab, o gün 100.000 kişilik Bizans ordusu­nun komutanı idi. Bu ordunun öncü birliğinin başında Cerceh vardı. Bu birlik, Erinmelerden oluşturulmuştu ki, sayıları 12.000'i bulmaktaydı. Mustarebe Araplardan da 12.000 kişilik grubun başında Cebele b. Eyhem bulunuyordu. Müslümanlar 24.000 kişi idiler. İki ordu şiddetli b. şekilde savaştılar. Öyle ki arkadan kadınlarda şiddetli bir şekilde bu sa­vaşa katıldılar.".
Veiid, Abdurrahman bir Cübeyr'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Herakliyus, Mahan isimli Ermeni komutan maiyetinde 200.000 kişi­lik bir orduyu Müslümanların üzerine göndermişti."
Seyf b. Ömer dedi ki: Rumlar, ilerlemeye devam ettiler. Yermük'e yakın ve Kuşe denen yerde konakladılar. Vadi onlara karşı bir hendek oldu. Sahabeler de Hz. Ebu Bekr'e haber gönderip takviye istediler ve Yermük'teki Bizans ordusuna karşı nasıl hareket edeceklerine dair ta­limat göndermesini taleb ettiler. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekr, Halid b. Velid'e mektup yazarak Irak'ta yerine birini vekil bırakmasını ve bera­berindekilerle birlikte Şam'a dönmesini emretti. Şam'a vardığı zaman komutayı ele almasını tenbihledi. Bunun üzerine Halid b. Velid, yerine Müsenna b. Harise'yi Irak'a vali olarak bıraktı. Kendisi de 9.500 kişilik askeri birliği ile beraber Rafı b. Umeyre et-Taî kılavuzluğunda Şam'a doğru yola çıktı. Kılavuz Rafi, Halid'in ordusunu Simak yolundan yürü­terek Kurakir denen yere ulaştırdı. Daha önce. kimsenin geçmediği yol­lardan geçirdi. Çölleri ve sahralarla vadileri geçip dağlara tırmandı. Be­lirsiz yollardan yürüdü. Onlar, susuz çöllerden geçmekte iken develer susamaya başladılar. Develere bir-iki defa arka arkaya su içirdiler. Son­ra da arkalarındaki yükü koparmasınlar diye develerin ağızlarını ve du­daklarını kestiler. Su tükenince birkaç deveyi boğazlayarak karınların-daki suyu içtiler. Atlarına da içirdiler. Ve develerin etlerini pişirerek ye­diler. Kararlaştırdıkları yere vardıklarında bu yolculuk beş gün sürmüştü. Halid b. Velid, Tedmür tarafından Bizanslıların üzerine geldi. Tedmür ve Erke halkları ile barış yaptı. Azra'ya uğradığında orayı gani­met edindi. Gassanlılara büyük miktarda malı ganimet olarak bıraktı. Kendisi de Dımaşk'ın (Şam'ın) doğusundan çıktı. Sonra yoluna devam etti. Busra'ya vardı. Sahabelerin, Busra valisi ile savaştıklarını gördü. Onunla barış yaptı ve şehri yine kendi şartları çerçevesinde valiye bı­raktı. Busra, Şam diyarında feth edilen ilk şehir oldu. Allah'a hamd ol­sun.
Halid b. Velid, Gassan mıntıkasında ele geçirdiği ganimetlerin beş­te birini, Bilal b. Hars el-Müzenî ile birlikte Hz. Ebu Bekir'e gönderdi. Kendisi, Ebu Ubeyde, Mersed ve Şurahbil ile birlikte Amr b. As'ın yanı­na gitti. Bizanslılar, Miver'e bağlı Arba mıntıkasında Amr b. As'a hü­cum etmişlerdi. Böylece Ecnadeyn savaşı başlamış oldu. Müslümanlar­dan birisi, Halidle birlikte yaptıkları bu yolculuk hakkında şöyle bir şiir söylemişti:
"Ne gözü varmış Rafi'in, nasılda Karakir'den Suva'ya geçirdi bizi, Beş gün yolculuk yaptık, ordu bu yolculuğu yapınca ağladı. Senden önce hiç kimse bu yollardan geçmiş değildi."
Araplardan birisi, bu yolculuk hakkında Halid'e şöyle demişti: “Eğer falan ağacın yanında sabahlarsan, sen ve beraberindekiler kurtu­lursunuz. Eğer o ağaca ulaşamazsan sen ve beraberindekiler helak olur­sunuz."
Halid, yanındakilerle birlikte yoluna devam etti. Büyük bir tepe ile karşılaştılar. Orada sabahladılar. Halid: "Sabahleyin bu kavim Övgülü bir yürüyüş yapacaktır." dedi ve öyle oldu. Güzel bir yürüyüşle yollarına devam ettiler.
Seyf b. Ömer, Ebu Nahif ve diğerleri dediler ki: Bizanslılar, Vakusa'da komutanlarıyla bir araya geldiklerinde ve sahabeler de onlara ya­kın olan menzillerinden intikal ettiklerinde Amr b. As, sahabelere şöyle dedi;
- Ey insanlar, size müjdeler olsun. Allah'a yemin ederim ki, Bi­zanslılar kuşatma altına alındılar. Kuşatma altına alınan kimseye hay­rın ulaştığı çok az görülmüştür.
Anlatıldığına göre sahabeler, Bizanslıların üzerine ne şekilde gidi­leceğini karara bağlamak için meşveret yapmak üzere toplandıkların­da komutanlar bu iş için mecliste toplandılar. Ebu Süfyan gelip onlara şöyle dedi:
- Ben, savaş hususunda karar almak için toplanacak bir kavme ulaşıncaya dek yaşayacağımı sanmıyordum. Böyle bir kavmin arasında bulunabileceğimi düşünmemiştim.
-Ebu Süfyan, böyle dedikten sonra ordunun üç kısma ayrılmasını tavsiye etti. Birinci kısım ilerleyip düşmanın karşısında ordugah kura­cak, sonra yükleri ve kadınları ihtiva eden ikinci kısım harekete geçe­cek. Bunların birinci gruba ulaşmasından sonraya kadar Halid bekleye­cek, ondan sonra harekete geçecek ve Öyle bir yere gelecek ki, çöl arkala­rında kalacak. Böylece kendilerini giyecek ve takviye kuvvetleri rahat­lıkla ulaşabilecekti.
Komutanlar, Ebu Süfyan'ın bu tavsiyesine uydular. Bu, güzel bir görüştü.
Velid, Safvan tariki ile Abdurrahman b. Cübeyr'in şöyle dediğini ri­vayet etmiştir:
"Bizanslılar, Deyr Eyyüb ile Yermük arasına gelip ordugah kurdu­lar. Müslümanlar da diğer tarafla nehrin öte yakasında ordugah kurdu­lar. Medine'den kendilerine takviye kuvvetleri ulaşsın diye Ezriat şeh­rini de arkalarına aldılar. Halid b. Velid ise, rebiyülevvel ayı boyunca Rumları kuşatan sahabelerin yanına aynı ayda gelmişti. Halid'in rebiyülahir ayında takviye olarak geldiğini gören Bizanslı komutan Mahan, beraberinde keşişler, papazlar, rahipler olmak üzere gelip askerleri sa­vaşa teşvik ettiler ki, Hrıstiyan dinine yardım etsinler. O gün Bizans ordusundaki askerlerin 280 000 zincir ve iplerle birbirlerine bağlanmış­lardı. 80 000 süvari ve 80 000 de piyade vardı."
Seyf dedi ki: Anlatıldığına göre firar etmemeleri için Bizans askerle­rinden her on tanesi bir zincire vurulmuştu. Zincire vurulanların topla­mı 30 000 askerdi. Doğrusunu Allah bilir. Seyf dedi ki: İkrime b. Ebi Ce­hil, beraberindeki askerlerle Müslümanlara yardıma geldi. Böylece sa­habe ordusu 36 000 ile 40 000 arasında bir yekünü buldu.
İbn İshak ile Medainî derlerki: Ecnadeyn savaşı, Yermük savaşın­dan önce yapıldı. Ecnadeyn savaşı, hicri onüçüncü senenin cemaziyel-evvel ayının bitimine iki gece kala yapıldı. Bu savaşta birçok sahabe şehid edildi. Bizanslılar, yenilgiye uğradılar. Komutanları Kaykulan öl­dürüldü. Kaykulan, Hrıstiyan Araplardan birini, sahabelerin durumu­nu anlamak için casus olarak göndermişti. Bu casus gerekli araştırmayı yaptıktan sonra onun yanına döndüğünde şöyle demişti: "Öyle bir mille­te rastladım ki, bunlar geceleyin rahip, gündüzleyin de kahraman as­kerdirler. Allah'a yemin ederim ki, onların hükümdarlarının oğlu hır­sızlık yapacak olsa onun dahi elini keserler. Yahut hükümdarlarının oğ­lu zina edecek olursa onu dahi recm ederler."
Bunun üzerine Kaykulan: "Allah'a yemin ederim ki, eğer doğru söylüyorsan, o zaman yerin altı üstünden daha hayırlıdır." dedi.
Seyf b. Ömer, yukarıdaki, ifadelerine devamla şöyle demiştir: Halid b. Velid, askerlerin dağınık vaziyette olduklarını gördü. Ebu Ubeyde'nin askerleri ile Amr b. As'ın askerleri bir tarafta, Yezid ile Şurahbilin askerleri de başka bir taraftaydı. Bunun üzerine kalkıp insanlara nutuk irad etti. Onların toplanmalarını emretti. Dağılıp ihtilafa düş­mekten onları men etti. Bu konuşması üzerine insanlar toplandılar. Düşmanla karşı karşıya saf halinde dizildiler. Zaman, cemaziyelahir ayının ilk günleri idi. Halid b. Velid kalkıp Allah'a hamdü senada bulun­duktan sonra askerlere hitaben şöyle dedi:
"Bu, Allah'ın savaşlarından bir savaştır. Bunda övünmemek ve taş­kınlık yapmamak gerekir. Cihadınızı ihlasla yapın. Yaptığınız bu işler­le de Allah'ın rızasını amaçlayın. Bu öyle bir savaştır ki, sonucu bugün­kü davranışınıza bağlı olacaktır. Eğer bugün düşmanı hendeklerine itersek onları devamlı surette geriye doğru itebiliriz. Eğer onlar bizi ye­nilgiye uğratacak olurlarsa, artık ebediyyen iflah olmayız. Gelin, komu­tanlığı nöbetleşe alalım. Bugün birimiz, yarın bir başkası, öbür gün de bir başkası komutan olsun. Böylece hepiniz komutanlık yapmış olursu­nuz. Yalnız bugün komutanlığı bana verin."
Halid'in bu konuşmasından sonra askerler, onu başlarına komutan yaptılar. Bu işin gerçekten uzun süreceğini zannediyorlardı. Bizanslı­lar, benzeri görülmemiş bir tabiye yaparak ortaya çıktılar. Halid de Araplar arasında benzeri görülmemiş bir tabiye yaparak ortaya çıktı. Her biri 1000'er askerden teşekkül eden otuz altı ile kırk arasında aske­ri birlikle ortaya çıktı. Her 1000 kişinin başında da bir komutan vardı. Ebu Ubeyde'yi merkeze komutan yaptı. Sağ cenaha Amr b. As'ı komu­tan yaptı. Refakatına da Şurahbil b. Hasene'yi verdi. Sol cenaha Yezid b. Ebi Süfyan'ı komutan yaptı. Her askeri birliğin başına bir komutan ta­yin etti. Keşif kuvvetlerinin başına Kubab b. Eşyem'i tayin etti. Artçıla­rın başına da Abdullah b. Mesud'u komutan yaptı. O gün ordunun kadı­sı da Ebu Derda idi. Onlara öğüt verip savaşa teşvik eden kıssacıları da Ebu Süfyan b. Harb'di. Askerler arasında dolaşıp Enfâl sûresini ve cihad ayetlerini okuyan da Mikdad b. Esved idi.
Ishak b. Yesar'ın anlattığına göre Yermük savaşında sağ ve sol ce­nah komutanları ile öncü ve artçı birlikliklerin komutanları dört kişi idiler: Ebu Ubeyde, Amr b. As, Şurahbil b. Hasene ve Yezid b. Ebu Süfyan.
İnsanlar, bayrakları altında savaş alanına geldiler. Sağ cenahta Muaz b. Cebel, sol cenahta Nüfase b. Üsame el-Kinanî komuta ediyor­du. Piyadelerin başında Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas, süvarilerin başın­da da Halid b. Velid vardı. O,savaşta müşir (başkomutan) pozisyonundaydı. Herkes onun görüşüne göre hareket ederdi.
Bizanslılar, azamet ve kibirleri ile geldiklerinde o mıntıkanın ova­larını ve vadilerini kara bulutlar gibi kapladılar. Yüksek seslerle nara­lar atıyorlardı. Rahipleri incil okuyup, onları savaşa teşvik ediyorlar. Halid b. Velid, süvarilerin başında ordunun önünde duruyordu. Atını Ebu Ubeyde'nin yanına sürüp ona yaklaştı ve şöyle dedi:
- Ben sana bir teklifte bulunacağım.
- Buyur, Allah'ın sana emr ettiğini söyle, ben de seni dinleyecek ve itaat edeceğim.
- Şu Bizanslılar, karşı konulamayacak büyük bir saldırı yapacak­lardır. Ordumuzun sağ ve sol cenahlarından korkuyorum. Süvari birli­ğini ikiye bölüp sağ ve sol cenahın arkalarına yerleştirmek istiyorum. Bizanslılar, bu cenahları darbelerine maruz bıraktıkları zaman arka­daki süvariler bu cenahlara takviye olsunlar. Arkadan gelip yardımcı olsunlar.
- Güzel bir görüş ileri sürdün.
Halid b. Velid, ikiye ayırdığı süvari birliklerinden birinin başında bulunup sağ cenahın arkasına geçti. Diğer süvari birliğinin başına da Kays b. Hübeyre'yi yerleştirerek sol cenahın arkasına yerleştirdi. Ebu Ubeyde'ye de merkezden geri çekilerek askerlerin arkasına geçmesini söyledi ki, Bizanslıların darbesi karşısında hezimete uğrayan İslâm as­kerleri geriye dönmek ve kaçmak istedikleri zaman Ebu Ubeyde'den utansınlar da tekrar cepheye dönsünler.
Ebu Ubeyde, merkezdeki yerine Said b. Zeyd'i bıraktı. Bu zat, aşere-i mübeşşereden biridir. Allah onlardan razı olsun.
Halid, kadınlara da kaçan askerleri vurmalarını emretti. Kadınla­rın yanlarında ise bir miktar kılıç ve başka silahlar vardı. Bu talimatları verdikten sonra Halid yerine döndü. Allah, ondan razı olsun.
İki ordu karşı karşıya gelip savaş alanına çıktıklarında Ebu Ubey­de, Müslümanlara vaz-ü nasihatta bulunarak şöyle dedi:
- Ey Allah'ın kulları! Allah'ın dinine yardım edin ki, O da size yar­dım etsin ve ayaklarınızı sabitleştirsin. Ey Müslümanlar topluluğu, sabredin. Çünkü sabır, küfürden kurtarır. Rabbı razı kılar. Utanılacak şeyleri yok eder. Saflarınızdan ayrılmayın. Düşmana karşı bir adım da­hi ilerlemeyin. Savaşa önce siz başlamayın, mızrak atın ve sert şeyleri siper edinin. İçinizde Allah'ı zikretmekten başka birşey söylemeyin, su­sun. Bu halinizi ben size ikinci emri verinceye kadar sürdürün."
Muaz b. Cebel de askerlerin yanına çıkıp onlara vaz-ü nasihatta bu­lundu ve şöyle dedi:
- Ey Kur'ân ehli! Ey kitabın muhafızları! Hak ve hidayetin yardım­cıları! Doğrusu kuruntularla Allah'ın rahmetine ulaşılamaz. Cennet'ine de girilemez ve Allah, geniş mağfiret ve rahmetini ancak doğru sözlü ve tasdik edici kimselere verir. Siz, Allah'ın şu buyruğunu işitmediniz mi?
"Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına dair söz vermiş­tir." (en-Nûr, 55.)
Allah, size rahmet etsin. Rabbinizin sizi, düşmandan kaçarken gör­mesinden utanın. Siz O'nun kudret pençesindesiniz. O'ndan kaçıp kur­tulmanıza imkan yok. O'ndan başkasıyla da onur bulamazsınız.
Amr b. As'da askerlere şöyle bir hitap ta bulundu:
- Ey Müslümanlar! Gözlerinizi kapatın, diz üstü çökün. Mızrak at­maya başlayın. Onlar size saldırırlarsa onlara mühlet verin. Develeri­nin hörgüçlerine bindikleri zaman arslanlar gibi üzerlerine atılın. Doğ­ruluğu beğenen ve ödüllendiren, yalana kızan ve iyiliğe iyilikle mukabe­lede bulunan Allah'a yemin ederim ki ben, Müslümanların bu beldeleri kasaba kasaba ve köşk köşk fethedeceklerini duymuşumdur. Onların toplulukları ve sayılarının çokluğu sizi korkutmasın. Eğer siz onlara sağlam darbelerle saldırırsanız onlar keklik yavruları gibi uçuşup gi­derlerdir.
Ebu Süfyan da askerlere hitaben şöyle dedi:
- Ey Müslümanlar topluluğu! Siz Arapsınız, Acemlerin diyarında bulunuyorsunuz. Ailenizden, emirü'l-mü'mininden ve Müslümanların şehirlerinden uzaktasınız. Allah'a yemin ederim ki, siz sayıları çok bir düşmanın karşısındasınız. Size karşı şiddetli bir öfke beslemektedirler. Siz, onların canlarına, beldelerine ve kadınlarına kasdettiniz. Allah'a yemin ederim ki, sizi bu kavimden kurtaracak ve yarın Allah'ın hoşnut­luğuna ulaştıracak olan şey, onlara karşı samimiyet ve sabırla savaşıp zorlu durumlarına tahammülle saldırmanız olacaktır. Bilesiniz ki bu, uyulması gereken bir yoldur. Diyar, gerinizdedir. Sizinle mü'minlerin emirinin ve İslâm cemaatının arasında çöller ve sahralar vardır. Hiç kimsenin sabırdan ve Allah'ın va'dettiği şeyi ümid etmekten başka sa­pacağı bir yol yoktur. Sabır ve Allah'ın va'dettiği şeyi ümid etmek, daya­nılacak en hayırlı mesneddir. Kendinizi kılıçlarınızla koruyun. Birbirinizle yardımlaşın. İşte sığınılacak kaleniz bu olsun.'
Ebu Süfyan böyle dedikten sonra kadınların yanına gitti. Onlara da bazı tavsiyelerde bulunduktan sonra dönüp şöyle bir çağrıda bulundu.
- Ey İslâm ehli! Gördüğünüz şeyler hazır oldu. İşte Rasûlullah ve Cennet Önünüzdedir. Şeytan ve Cehennem arkanızdadır. Böyle dedik­ten sonra geçip yerine gitti. Allah ona rahmet etsin.
O gün Ebu Hüreyre de askerlere vaz-ü nasihatta bulunarak şöyle dedi:
- İri gözlü hurilere doğru koşun. Nimet cennetlerinde Aziz ve Celil olan Rabbınızın komşuluğuna doğru hızla yol alın. Siz öyle bir yerde ve makamda bulunuyorsunuz ki, bu yer ve bu makam kadar Rabbinizin hoşuna gidecek başka bir yer ve makam yoktur. Bilesiniz ki sabreden kimseler için fazilet ve üstünlük vardır.
Seyf b. Ömer, hocalarının şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Bu savaşta sahabelerden 1000 kişi vardı ki bunların 100 kişisi, Bedir savaşma katılmış olanlardandı.
Ebu Süfyan, her askeri birliğin yanı başına gelip şöyle diyordu:
- Allah Allah! Siz, Arapların halesi ve İslâm'ın yardımcılarısınız. Şu karşınızdaki askerler de Bizanslıların halesi ve şirkin yardımcıları­dırlar. Allah'ım, bu senin savaşlarından bir savaştır. Allah'ım, yardımı­nı kullarına indir.
Dediler ki: Halid b. Velid, Irak'tan geldiği zaman Hrıstiyan Araplar­dan biri ona şöyle dedi:
- Rumlar ne kadar çok, Müslümanlar ise ne kadar azdırlar!
- Yazıklar olsun sana. Sen beni, Rumların çokluğuyla mı korkutu­yorsun? Ordular ancak zaferle çok olur, hezimet ve yardımsızlıkla aza­lırlar. Sayı çokluğuyla çoğalmazlar, Allah'a yemin ederim ki ben, atım Aşkar'ın bu sakatlığından biran evvel kurtulmasını istiyordum ve onla­rında sayılarının gittikçe çoğalmasını arzuluyordum (Halid, Irak'tan gelirken atının ayağı incinmişti).
İki ordu karşı karşıya gelince Ebu Ubeyde, Yezid b. Ebu Süfyan, Dırar b. Ezver, Haris b. Hişam ve Ebu Cendel b. Süheyl öne çıkıp Bizanslı­lara:
- Komutanınızla görüşmek istiyoruz, dediler. Bizanslılar da, bun­ların Tozarik'in yanına girmelerine izin verdiler. Yanına girdiklerinde Tozarîk'in ipek bir çadırda oturmakta olduğunu gördüler. Bu sahabe­ler:
- Biz bu çadıra girmeyi helal görmüyoruz, dediler. Tozarik ipek bir
halı serilmesini emretti:
- Biz bu halının üzerine oturmayız, deyince Tozarik, onların razı oldukları bir yerde onlarla beraber oturdu. Barış yapmak fikrini benim­sediler. Bu sahabeler, Bizanslıları Aziz ve Celil olan Allah'a imana da­vet ettikten sonra yerlerine döndüler. Ancak barış antlaşması yapıla­madı.
Velid b. Müslim'in anlattığına göre Mahan, Halidle iki saf arasında barış yapmak için toplantı istedi ve şöyle dedi:
- Sizin ülkenizden çıkıp buraya gelmenize sebep olan şeyin açlık ve bitkinlik olduğunu biliyoruz. Gelin sizden her bir adama on dinar ile gi­yecek ve yiyecek verelim de ülkenize geri dönün, gelecek sene de yine ay­nı miktarda size gönderelim.
Halid dedi ki:
- Senin anlattığın sebeplerden ötürü ülkemizden çıkıp gelmiş de­ğiliz, yalnız biz kan içen bir milletiz. Duyduğumuza göre Bizanslıların kanından daha lezzetli bir kan yokmuş, işte biz bunun için geldik!
- Vallahi, Arapların böyle olduğunu sanmıyorduk, dediler. Sonra Halid, Ikrime b. Ebi Cehil ile Ka"ka b. Amr'ın yanına doğru ilerledi. Bun­lar sağ ve sol kanatların komutanlarıydılar. Savaşı başlatmalarını istedi. Bunlar da şiirler okuyup mübareze istediler. Bahadırlar bineklerin­den inip birbirlerine giriştiler. Savaş ateşi alevlenmeye başladı. Savaş, artçı kuvvetler üzerinde yoğunlaştı. Halid de saflar arasında koruyucu bahadır yiğitlerden oluşan birliğinin başında bulunuyordu. İki taraftan kahramanlar birbirlerine saldırıyor, oda bunu seyrediyor ve arkadaşla­rına, güvendikleri taktikleri kullanmaları talimatını veriyor, kendisi de savaşı mükemmel bir şekilde idare ediyor, gerekli tedbirleri alıyordu. Ishak b. Beşir, Şamlı eski üstadların şöyle dediklerini rivayet etmiş­tir: Daha sonra Mahan savaştı. Ebu Ubeyde ortaya çıktı. Sağ cenahta Muaz b. Cebel, sol cenahta da Kubab b. Eşyem el-Kinam vardı. Piyade­lerin başındaki komutan Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas, süvarilerin ba­şında da komutan Halid b. Velid vardı. Her askeri birlik, kendi sancağı­nın altında savaşmaya başladı. Ebu Ubeyde, Müslümanlara şöyle di­yordu:
- Ey Allah'ın kulları! Allah'ın dinine yardım edin ki, O da size yar­dım etsin ve ayaklarınıza sebat versin. Ey Müslümanlar topluluğu, sab­redin. Çünkü sabır, insanı küfürden kurtarıp Rabbı hoşnud eder. İnsanı utanmaktan kurtarır. Saflarınızdan ayrılmayın. Düşmana doğru bir tek adım dahi ilerlemeyin. Savaşı önce siz başlatmayın. Onlar başlattık­ları takdirde ok atın ve sert şeyleri kendinize siper yapın. Allah'ın zik­rinden başka birşey söylemeyin.
Muaz b. Cebel de ortaya çıkıp askerlere şöyle nasihatta bulundu:
- Ey Kur'ân ehli ve ey Kitab'm koruyucuları, hidayet ve hakkın yardımcıları! Doğrusu kuruntularla Allah'ın rahmetine ulaşılmaz. Cennet'ine de girilmez. Allah, mağfiret ve geniş rahmetini ancak doğru sözlü, tasdik edici kimselere verir. Siz, Aziz ve Celil olan Allah'ın şu vaa­dini duymadınız mı?
"Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına dair söz vermiş­tir." (en-Nûr, 6.5.)
Allah size rahmet etsin. Rabbinizin, düşmandan kaçarken sizi gör­mesinden utanın. Siz, O'nun kudret pençesinde siniz, O'ndan kaçıp kur­tulmanızın imkanı yoktur.
Amr b. As'da ilerleyip askerlere şöyle dedi:
- Ey Müslümanlar, gözlerinizi yumun, diz üstü çökün, düşmana ok yağdırın. Onlar size saldırırlarsa onlara mühlet verin. Hörgüçlere bin­dikleri zaman arslanlar gibi üzerlerine atılın. Doğruluğu beğenen ve doğruluktan Ötürü inşam mükafatlandıran, yalana kızan ve iyiliğe iyi­likle karşılık veren Allah'a yemin ederim ki, ben Müslümanların bu bel­deleri kasaba kasaba ve köşk köşk fethedeceklerini işitmişim. Düşman­ların topluluğu ve sayılarının çokluğu sizi korkutmasın. Eğer siz onlara şiddetle saldırırsanız, onlar keklik yavruları gibi uçuşup giderler.
Sonra Ebu Süfyan, askerlere hitab etti. Güzel bir konuşma yaptı. Onları savaşa teşvik ederek şöyle dedi:
- Ey İslâm topluluğu! Gördüğünüz şey hazırlandı. İşte Rasûlullah ve Cennet önünüzde, şeytan ve Cehennem'de arkanızdadır!
Bundan sonra Ebu Süfyan, kadınları da savaşa teşvik edip şöyle de­di:
- Askerlerimizden firar edenleri görürseniz şu taşlar ve değnekler­le onları vurun ki, cepheye tekrar dönüp savaşsınlar.
Halid b. Velid, Said b. Zeyd'in merkezde durmasını, Ebu Ubeyde'nin de kaçanları cepheye geri döndürmesi için askerlerin gerisinde durma­sını emretti. Süvarileri de iki kısma ayırıp bir kısmı sağ cenahın arkası­na, diğer kısmı da sol cenahın arkasına yerleştirdi M, askerler cepheden firar etmesinler ve bunlar arkada onlar için takviye olsunlar. Arkadaş­ları, Halid'e:
- Allah'ın sana gösterdiği şeyleri yap, dediler. Onun tavsiyelerine uydular.
Bizanslılar da haçlarını kaldırıp yıldırım gibi rahatsız edici nara­larla Müslümanlara doğru geldiler. Keşiş ve patrikleri de onları savaşa teşvik ediyordu. Bizanslılar, misli görülmemiş sayı çokluğuna ve teçhi­zat fazlalığına sahiptiler. Ama yardımına başvurulacak, kendisine gü­venilip dayanılacak olan zat, yüce Allah'tır.
Yermük savaşında şehid edilenlerden biri Zübeyr b. Avvam'dı. O, oradaki sahabelerin en faziletlisi idi. İnsanların bahadır ve yiğitlerindendii Bahadırlardan bir topluluk yanına gidip şöyle dediler:
- Düşmana saldırmayacak mısın? Biz de seninle beraber saldırırız.
- Siz sebat etmezsiniz.
- Ederiz.
Bunun üzerine düşmana saldırdı. Arkadaşları da onunla birlikte saldırıya geçtiler. Bizans saflarıyla yüzyüze gelince geri döndüler, ken­disi ilerledi, safları yarıp öte yandan çıktı. Tekrar arkadaşlarının yanı­na döndü, ikinci kez yanına geldiler. Yine Önceki gibi teklifte bulundu­lar. O da aynı şeyleri söyledi ve yine ilerleyip düşman saflarını yararak öte tarafa geçti, tekrar arkadaşlarının yanına döndü. O gün omuzundan iki darbe (başka bir rivayete göre bir darbe) yedi.
Muaz b. Cebel, keşiş ve rahiplerin seslerini duydukça şöyle diyordu:
- Allah'ım! Bunların ayaklarını kaydır. Kalplerine korku sal. Üze­rimize huzur ve dinginlik indir. Bizi takva kelimesine sardır. Düşmanla karşılaşmayı bize sevdir ve kaza hükmüne bizi razı kıl.
Bizans komutanlarından Mahan ortaya çıkıp sol cenah komutanı Dibrikan'a emir verdi. O, Hrıstiyan abidlerindendi. Müslümanların sağ cenahına saldırdı. Bu cenahta Ezd, Mezhiç, Hadramut ve Holanlı asker­ler vardı. Müslüman askerler, bu saldırı karşısında sebat ettiler. Niha­yet Allah düşmanlarını geri püskürttüler. Ama Bizanslı askerler, dağ­lar misali gelip Müslümanlara yeniden saldırdılar. Müslümanlar, sağ cenahtan çekilip ordunun merkezine doğru çekildiler, insanların bir kısmı çekilip askerlerin yanına doğru gerilediler. Ama Müslümanlar­dan büyük bir çoğunluğu, bayraklarının altında savaşıp sebat gösterdi­ler. Sonra ünleyip geri döndüler ve saldırıp önlerindeki Bizanslı asker­leri püskürtttüler. Onları, geri çekilen insanları takip etmekten alıkoy­dular. Cepheden kaçan Müslüman askerleri, arkada duran kadınlar değnek ve taşlarla vurup cepheye geri gönderdiler. Havle binti Salebe şöyle diyordu.
"Ey takvalı kadınlardan kaçan kişi,
Yakında sen cariye, akıllı ve itaatkar kadınları göremeyeceksin
Kadınların böyle demeleri üzerine herkes yerine döndü. İkrime b. Ebu Cehil de Yermük savaşında şöyle demişti: "Ben, birçok yerde Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber savaştım. Bu gün mü sizden kaçacağım."
Böyle dedikten sonra:
- Kim, ölmek üzere benimle sözleşir? diye ünledi. Amcası Haris b. Hişam, Dırar b. Ezver ve 400 kadar Müslüman bahadırla birlikte bu sözü verdiler. Halid'in çadırı önünde düşmanla savaştılar. Sebat etiler. Hepsi de yaralandılar. Bazıları şehid edildiler. Şehidlerden biri Dırar b. Ezver'di. Allah onlardan razı olsun.
Vakidî ve diğerlerinin anlattıklarına göre bunlar, yaralanıp yere düştüklerinde su istediler. Kendilerine biraz su getirildi. Maşrapa, bun­lardan birine yaklaştırıldığında, yanındaki diğer yaralı, maşrapaya baktı. Bu defa: "Ona verin", dedi. İkinci yaralıya götürüldüğünde yandaki diğer yaralı maşrapaya baktı, ikinci yaralı: "Suyu ona dedi. Böylece su maşrapası baştan sona hepsine götürüldü. Hiçbiri içemeden hepsi de vefat ettiler. Allah tamamından razı olsun.
Yermük savaşında Müslümanlardan şehid edilen ilk şahıs, Ebu Ubeyde'nin yanına gelip ona şöyle diyen bir kişiymiş:               
- Ben işim için hazırlığımı yaptım. Rasûlullah'a söylememi istedi­ğin birşey var mıdır?                                                          
- Evet, ona benden selam söyler ve şöyle dersin: "Ya Rasûlallah, biz Rabbimizin bize vaadettiklerinin gerçek olduğunu gördük." Bu adam, düşmana karşı ilerledi, savaştı. Nihayet şehit edildi. Allah ona rahmet etsin.
O gün her kavim kendi sancağının altında sebat etti. Bizanslılar, değirmen taşı gibi savaş alanında dönmeye başladılar. Yermük savaşında yere düşen bir çividen, kopan bir bilekten ve havada uçuşan bir el­den başka birşey görülemiyordu.
Daha sonra Halid, beraberindeki süvarilerle, Müslümanların sağ cenahına saldırmış olan düşmanın sol cenahına saldırdı. Onları merke­ze doğru geriletti. Bu saldırısında, düşmandan 6000 kişi öldürdü. Sonra da şöyle dedi:
- Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, onların ya­nında bu gördüğünüzden başka sabır ve dayanma gücü kalmamıştır. Ve arkalarını dönüp sırtlarına vurmamıza Allah'ın imkan vereceğini uma­rım.
Halid, böyle dedikten sonra Halid, beraberindeki 100 atlı ile onlara yeniden saldırdı. Karşısındaki düşman 100 000 kadardı. Onlara ulaşır ulaşmaz topluluklarını darmadağın etti. Müslümanlar, tek bir adam gibi düşmana saldırmışlar, düşman da geri çekilmek mecburiyetinde kaldı. Müslümanlar, onları kovalamaya başlamıştı. Onlar artık kendi­lerdi koruyamaz hale gelmişlerdi.
Onlar savaş alanında ve çarpışmanın kızgınlığında dolaşırlarken her bir yandan saldırıyorlardı. Tam bu esnada Hicaz tarafın­dan bir haberci geldi. Halid b. Velid'in yanına geçti. Halid ona:
Ne haber? diye sordu. O da gizlice Halid'e Hz. Ebu Bekir'in vefat ettiğini Hz. Ömer'in halife olduğunu, orduların başına Ebu Ubeyde Amir  Cerrah'ı komutan olarak tayin ettiğini bildirdi. Halid, bunu giz­ledi. Bu esnada İslâm ordusunda gevşeme ve zayıflık meydana gelmesin diye bu değişikliği açıklamadı. Ulak ona:
- İyi yaptın, güzel yaptın, dedi. Bu sözünü insanlar işittiler. Halid mektubu ulaktan alıp okluğuna bıraktı. Ve savaş idaresi ile meşgul ol­du. Mektubu getiren Münceme b. Zenim'i yanında durdurdu.
Bizans ordusunun büyük komutanlarından biri olan Çerce, saf dışı­na çıkıp Halid b. Velid'i çağırdı. Halid de ona yaklaştı. Atlarının boyun­ları birbirine değdi. Çerce, Halid'e şöyle sordu:
- Ey Halid, bana anlat, doğruyu söyle, sakın yalan söyleme. Çünkü hür adamlar, asla yalan söylemez. Beni aldatma. Çünkü şerefli adam, Al­lah'a güvenen kimselere hile yapmaz. Allah'ın, peygamberinize gökten bir kılıç indirdiğini ve o kılıcı sana verdiğini söylüyorlar. Sen de bu kılıcı her kime çekersen, mutlaka onu hezimete uğratırmışsın. Bu doğru mu­dur?
- Hayır.
- Peki ne diye sana Allah'ın kılıcı adını takmışlar?
- Allah, bize peygamberini gönderdi. Peygamber, bizi imana davet etti. Biz ondan kaçtık. Hepimiz ondan kaçtık. Sonra bir kısmımız onu doğruladı ve ona tabi oldu. Bir kısmımız onu yalanladı ve ondan uzak­laştı. Ben de onu yalanlayan ve ondan uzaklaşanlardandım. Sonra Cenâb-ı Allah, kalbimizi ve perçemlerimizi yakaladı. Bizi ona götürdü. Onun yoluna soktu. Biz de onunla bey'atlaştık. O, iman etmem esnasın­da bana şöyle demişti: "Sen, Allah'ın müşriklere çektiği kılıçlarından bir kılıçsın." Böyle dedikten sonra muzaffer olmam için bana dua etti. İşte böylece "Allah'ın kılıcı" diye adlandırıldım. Ben, müşriklere karşı Müs­lümanların en şiddetlilerindenim.
- Ey Halid, siz neye davet ediyorsunuz?
- Allah'tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet etmeye, onun Aziz ve Celil olan Allah katından getirdiği şeyleri kabul etmeye davet ediyoruz.
- Peki bu davetinize icabet etmeyene ne yaparsınız?
- Böylelerinden cizye alır ve kendilerini düşmanlarına karşı koru­ruz.
- Ya cizye vermezlerse ne yaparsınız?
- Kendileriyle savaşacağımızı ilan eder, sonra savaşırız.
- Bugün bu çağrınıza icabet eden ve İslâm'a giren kimsenin duru­mu ne olacaktır?
- Bizimle aynı durumda olacaktır. Allah'ın bize yüklediği farizala­ra tabi olacaktır. Bizim şereflimiz, bizim normal insanımız, bizim evvelimiz, bizim ahirimizle aynı statüye tabi olacaktır.
- Bugün sizin dininize giren kimse sizinle aynı sevaba ve mükafata sahip olacak mıdır?
- Evet, hem de daha fazlasına sahip olacaktır.
- Siz daha önceden İslâm'a girmiş olduğunuz halde bugün İslâm'a giren kimse nasıl sizinle eşit durumda olacaktır?
- Çünkü biz, bu işi zor karşısında kabul ettik. Peygamberimiz ha­yatta olup aramızda iken kendisine bey'at ettik. O zaman kendisine gökten haberler geliyordu. O da bize kitabın hükümlerini bildiriyor, ayet ve mucizeleri bize gösteriyordu. Bizim gördüklerimizi gören, bizim işittiklerimizi işiten kimsenin Müslüman olup bey'at etmesi gerekliydi. Ama siz, bizim gördüklerimizi görmediniz. Bizim işittiğimiz hüccet ve hayret verici şeyleri işitmediniz. Bugün sizden bir kimse samimiyet ve halis niyetle İslâm'a girerse, elbette ki bizden daha faziletli ve daha üs­tün olacaktır.
- Allah'a yemin ederim ki, bana doğruyu söyledin ve beni aldatma­dın.
- Allah'a yemin ederim ki ben sana doğruyu söyledim. Bana sordu­ğun ve benim de cevapladığım şeylerin kefili Allah'tır.
Bu konuşmadan sonra Çerce, kalkanını ters çevirdi, Halid'in yanı­na geçti ve: "Bana İslâm’ı öğret." dedi. Halid de onu çadırına götürüp üzerine bir kırba su döktükten sonra ona iki rekat namaz kıldırdı.
Bizanslılar, onun Halid'in yanına gidip İslam'a girdiğini görünce Müslümanlara karşı Öyle bir hamle yaptılar ki, onların koruma güçleri (muhafız birlikleri) dışında kalan askerlerini yerlerinden ayırdılar.
Koruma güçlerinin başında İkrime ve Haris b. Hişam vardı. Halid ve Çerce atlarına binip Müslümanlarla birlikte Bizanslılara saldırdı­lar. Askerler birbirlerine bağırdılar. Düşmana saldırdılar. Bizanslılar, yerlerini bırakıp gerilediler. Güneşin yükselmesinden batışına yakın bir zamana kadar Halid ve Çerce, beraberindeki askerlerle düşmanı vurmaya devam ettiler. Müslümanlar, öğle ve ikindi namazlarını ima şeklinde kıldılar. Çerce de bu çarpışmada isabet aldı, şehid oldu. Allah, ona rahmet etsin.
O, Halid'le birlikte iki rekatlık namazdan başka bir namaz kılmamıştı. O esnada Bizanslılar da dağıldılar. Sonra Halid, düşman ordusu­nun merkezine saldırdı. Bizans süvarilerinin ortalarına kadar ilerledi, O esnada düşman süvarileri kaçıp sahraya açıldılar. Müslümanlar da atlarına atlayarak onları takibe başladılar. Ve fetih tamamlanıncaya kadar akşam ve yatsı namazlarını ertelediler. Halid, Bizanslıların yük­lerini taşıyanlara saldırdı. Bunlar, piyade askerlerdi. Bunları artçı kuv­vetlerden kopardılar. Böylece onlar, yıkılmış duvara döndüler. Sonra kaçan süvarileri izlemeye başladılar. Halid, onları hendeğe yuvarladı. Bizanslılar, gece. karanlığında Vakusa'ya ulaştılar. Halid, zincire bağlı Bizans askerlerini üst üste iteledi. Böylece biri düşünce diğeri de bera­berinde yere düşüyordu. İbn Cerir ile diğerlerinin anlattıklarına göre savaşta öldürülen Bizanslı askerler dışındaki 120 000 asker de bu zin­cirlere bağlı olma yüzünden ölmüştü.
Müslüman kadınlar da bu savaşta çarpışmışlar, birçok Bizanslı as­keri öldürmüşlerdi. Cepheden kaçan Müslümanları da değnek ve taş­larla vuruyor ve onlara: "Nereye gidiyorsunuz? Bizi Mani dini mensup­larına mı bırakıyorsunuz?" diyorlardı. Geri çevirdikleri Müslüman as­kerler mecburen cepheye geri dönüyor ve savaşmaya başlıyorlardı.
Komutan Kaykulan ve kavminin eşrafından olan Bizanslılar, bor­nozlarına bürünerek şöyle dediler: "Hrıstiyanlık dinine yardım edeme­diğimize göre bari bu dinde kalarak ölelim." Müslümanlar gelerek bun­ları da baştan sona kılıçtan geçirdiler.
Bu savaşta Müslümanlardan 3000 kişi şehid edildi. Bu şehidlerin bir kısmının adları şöyledir: İkrime b. Ebi Cehil, oğlu Amr, Seleme b. Hi­şam, Amr b. Said ve Ebban b. Said, Halid b. Said bu savaşta sebat etti. Ancak daha sonra nereye gittiği bilinmiyordu. Bu savaşta şehid edilen­lerden bazıları da şunlardı: Dırar b. Ezver, Hişam b. As, Amr b. Tüfeyl b. Amr b. ed-Devsî. Cenâb-ı Allah, bunun babasının Yemame gününde gördüğü rüyayı gerçekleştirmişti.
Bu savaşta bazıları hezimete uğrayıp cepheden kaçmışlardı. Bun­lardan birisi, Amr b. As'tı. Dört arkadaşıyla birlikte cepheden kaçmıştı.
Ancak arkada duran kadınların yanma geldiklerinde kadınlar kendile­rini geri çevirmiş, bunlar da tekrar cepheye dönüp savaşmışlardı. Şurahbil b. Hasene ve arkadaşları da cepheden çekilmiş, geri dönmüşler, ancak emîr kendilerine vazü nasihatta bulunarak şu ayeti okuyunca geri dönmüşlerdi.
"Şüphesiz Allah, kendi yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen mü'minlerin canlarını ve mallarını Cennet'e karşılık satın almıştır." (et-Tevbe, 111.)
Yermük savaşında Yezid b. Ebu Süfyan sebat etmiş, şiddetli bir şe­kilde Bizanslılarla savaşmıştı. Bunun sebebi de şuydu: Babası Ebu Süf­yan, onun yanına gitmiş ve ona şöyle demişti:
- Ey oğlum! Allah'a karşı gelmekten sakınıp takvalı ve sabırlı ol. Çünkü bu vadideki Müslümanların hepsi savaş çemberi içindedir. Sen ve benzerin Müslüman komutanları nasıl olmalıdır, biliyor musun? Siz, sabır ve nasihata insanların en çok muhtaç olanlarısınız. Allah'a karşı gelmekten sakın ey oğlum. Arkadaşlarına nisbetle sevap arzu etmede ve savaşta sabır göstermede senden daha iştiyaklı bir kimse olmasın. Ve İslâm düşmanlarına karşı da senden daha cesaretli biri bulunmasın.
- Olur, inşaallah böyle yaparım.
Yezid böyle dedikten sonra o gün şiddetli bir şekilde savaştı. O, or­dunun merkez kısmındaydı. Allah ondan razı olsun.
Said b. Müseyyeb, babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: Yer­mük savaşında sesler azaldı, her taraf sessiz oldu. Sonra garnizonu dol­duran bir ses işittik. Sesin sahibi şöyle diyordu:
- Ey Allah'ın yardımı yaklaş. Ey Müslüman topluluğu, sebat göste­rin sebat.
Çevremize baktığımızda sesin sahibinin, oğlu Yezid'in bayrağı al­tında duran Ebu Süfyan olduğunu gördük.
Halid b. Velid, o geceyi Herakliyus'un kardeşi Todarik'in çadırında geçirdi. Todarik, o gün Bizanslıların baş komutanıydı. Kaçanlarla bir­likte o da kaçıp gitmişti. Süvariler, o gece Halid'in çadırı etrafında bekçi­lik yaptılar. Oraya gelen Bizanslıları öldürdüler. Sabah olunca da Toda­rik öldürüldü. Onun otuz köşkü ve otuz da revakı vardı ki, buralar ipek­le donatılmıştı. Ayrıca içerilerde ipek sergiler ve yataklar da vardı. Sa­bah olunca Müslümanlar, buralardaki malları ganimet olarak ele geçir­diler. Ancak Halid b.Velid, Ebu Bekir'in vefatını onlara bildirince bu ganimetlerden Ötürü sevinç duyamadılar. Ne ki Cenâb-ı Allah, Ebu Bekir'in yerine Ömer'i onlara vermişti. Allah ondan razı olsun. Hz. Ebu Bekir'in vefatı sebebiyle Halid b. Velid, oradaki Müslümanları teselli edip taziyetlerini bildirirken şöyle demişti:
"Ebu Bekir'in ecelini ölümle noktalayan Allah'a hamd olsun. Onu Ömer'den daha çok seviyordum. Ömer'i halifeliğe geçiren Allah'a da hamd olsun ki, Ömer'e Ebu Bekir'den daha çok kızıyordum. Ancak Al­lah, onun sevgisini kalbime koydu."
Halid, hezimete uğrayan Rumları kovalamaya başladı, nihayet Şam'a ulaştı. Şam'a vardığında ahali onun istikbaline çıkıp şöyle dedi­ler:
- Biz antlaşma ve sulhumuz üzereyiz değil mi?
- Evet.
Böyle dedikten sonra Halid, yenilgiye uğrayan Bizanslıları Seniyyetü'l-Ukab denen yere kadar kovaladı, onlardan çoğunu öldürdü. Son­ra peşleri sıra Humus'a kadar gitti. Humus'a vardığında ahali onu kar­şılamaya çıktı. Halid, Şamlılarla yaptığı gibi onlarla da barış antlaşma­sı yaptı.
Ebu Ubeyde, Iyaz b. Ganem'i, kaçmakta olan Bizanslıları kovala­makla görevlendirdi. O da onları takip ederek Malatya'ya kadar geldi. Malatyalılarla barış antlaşması yaptı ve geri döndü. Herakliyus, bun­dan haberdar olunca savaşçılarına haber gönderdi. Onlar da onun hu­zurunda toplandılar. Malatya'nın yakılmasını emretti. Şehir yakıldı. Bizanslılar, yenik düşmüş olarak Humus'taki Herakliyus'un yanına gittiler. Müslümanlar da onları kovalıyor, yakaladıklarını öldürüyor, bir kısmını esir alıyor, mallarını da ganimet olarak ele geçiriyorlardı. Bu haber Herakliyus'a ulaşınca o, Humus'u terketti. Orayı kendisiyle Müslümanlar arasına bîr siper yaptı ve şöyle dedi:
- Şam'ı diyorsanız, artık orası yoktur ve doğan uğursuzdan ötürü de Bizanslıların vay haline.
Yermük savaşıyla ilgili olarak söylenen şiirlerden biri, Ka'ka' b. Amr'ın şu şiiridir:
"Bizi yermük'te görmedin mi ki zafer kazandık. Nitekim Irak savaş­larını da kazanmıştık.
Medain Azra'sını ve Mercü's-Sifrî asîl atlar üzerinde iken fethettik.
Daha önce Busrayı da fethetmiştik. Orası, kargaların girmesine im­kan olmayan bir şehirdir.
Bize karşı direnenleri keskin kılıçlarımızla öldürdük, malları da yağmalanmış olup elimizdedir.
Bizanslıları öldürdük. Öyle ki, Yermük beldesi kıtlık senesindeki zayıf kimseye bile eşit olamaz.
Onların topluluklarını Vakus beldesinde dolaşırlarken keskin kı­lıçlarla darmadağın ettik.
Bir sabah vakti ki, orada birbirlerini yardıma çağırdılar. Öyle bir hale geldiler ki, tadı anlaşılamaz."
Yermük savaşıyla ilgili olarak Esved b. Mukrin et-Temimî de şöyle bir şiir söylemiştir:
"Saldırıdan sonra nice defalar saldırdık. Savaştan sonra nice defa­lar savaştık ki, bunun ziynetlerini, nakış ve suretlerini keşfettik.
Adamlar olmasaydı, savaş alanında biz ganimetleri geceleyin top­lardık.
Yermük'e konan kimseler yüzünden Yermük meydanı kılıç yükle-riyle sıkıştığı zaman biz Yermük'te onlarla savaştık.
Karşı konulması imkansız bir kimsenin ok atması esnasında He­rakliyus, askeri birliklerini yok etmesin."
Amr b. As da Yermük savaşıyla ilgili olarak şöyle demişti:
"Savaşta kavim Lahimlilerdir, Cüz zamlılardır ve bizleriz.
Bizanslılar ise, Mercü's-Sinr denen yerde tedirgin oldular.
Eğer oraya dönerlerse biz onlara arkadaşlık etmeyiz.
Aksine kaçan kimseleri zorlu darbelerle kuşatırız."
Ahmed b. Mervan el-Malikî, Ebu İshak'ın şöyle dediğini rivayet et­miştir:
"Rasûlullah (s.a.v.)'ın ashabı savaş esnasında develer üzerine çı­kınca düşmanlar, onların karşısında duramıyorlardı. Herakliyus, An­takya'da iken Bizanslıların hezimete uğraması esnasında onlara şöyle çıkışmıştı:
- Yazıklar olsun size! Şu sizinle savaşan millet hakkında bana bilgi verin, onlar da sizin gibi insan değil midirler?
- Evet.
- Siz mi daha çoksunuz, yoksa onlar mı?
- Biz onlardan her yerde kat kat fazlayız.
- Peki size ne oluyor da yenilgiye uğruyorsunuz? Bizanslıların önde gelenlerinden olan yaşlı biri, Herakliyus'a şöyle dedi:                                                                   .
- Çünkü onlar gece namaz kılıyor, gündüz oruç tutuyor, ahde vefa gösteriyor, iyiliği emrediyor, kötülükten men ediyor, kendi aralarında insafla hareket ediyorlar. Bize gelince biz, içki içiyor, zina ediyor, hara­mı irtikab ediyor, verdiğimiz sözü bozuyor, gasb ediyor, zulmediyor, Al­lah'ı gazaplandıracak işleri yapmayı birbirimize emrediyor, Allah'ı razı kılacak işleri yapmaktan da birbirimizi men ediyor ve yeryüzünde boz­gunculuk yapıyoruz.
- Sen bana doğruyu söyledin."
Velid b. Müslim, Yahya b. Yakıya el-Gassani’nin, kendi kavminden olan iki kişiden söz ederken onların şöyle dediklerini naklettiğini riva­yet ediyor: "Müslümanlar, Ürdün taraflarına indiklerinde kendi ara­mızda dedik ki: "Şam artık kuşatma altına alınmıştır. Orası elden gitmeden oraya gidelim de biraz alışveriş yapalım.**
Biz bu amaçla Şam'a gittiğimizde oranın komutanı haber gönderip bizi yanına çağırttı. Biz de yanına gittik. Bize şöyle sordu:
- Siz Araplardan mısınız?
- Evet.
- Hrıstiyan mısınız?
- Evet.
- İkinizden biri gitsin de şu kavim (Müslümanlar) hakkında araş­tırma yapsın. Onların ne düşündüklerini anlasın. Biriniz bu araştırma­yı yapmaya giderken diğeriniz de onun eşyasının başında beklesin.
Biz de bize söyleneni yaptık. Araştırma yapan arkadaşımız dönüp geldikten sonra Şam'ın kumandanına şöyle dedi:
- Nezaketli, atlara binen, gece abid, gündüz savaşçı ve süvari olan adamların yanından geldim. Onlar oku atar, hedefine isabet ettirir, mızrağı maharetle fırlatırlar. Meclislerinde oturduğunda arkadaşına birşeyler söylediğin zaman onlar seslerini Kur'ân ve zikirle yükselttik­lerinden dolayı, arkadaşın, söylediğin sözü işitemez.
Arkadaşımın böyle demesi üzerine Şam'ın komutanı, meclisinde bulunan adamlarına dönüp şöyle dedi:
- Bu, kendilerine karşı koyamıyacağımız kimselerin yanından gel­miştir."




İbn Kesîr, El Bidaye Ve'n-Nihaye
 Çağrı Yayınları: 7/12-30

1 yorum:

  1. Bizans ordusunun büyük komutanlarından biri olan Çerce, saf dışı­na çıkıp Halid b. Velid'i çağırdı. Halid de ona yaklaştı. Atlarının boyun­ları birbirine değdi. Çerce, Halid'e şöyle sordu:
    - Ey Halid, bana anlat, doğruyu söyle, sakın yalan söyleme. Çünkü hür adamlar, asla yalan söylemez. Beni aldatma. Çünkü şerefli adam, Al­lah'a güvenen kimselere hile yapmaz. Allah'ın, peygamberinize gökten bir kılıç indirdiğini ve o kılıcı sana verdiğini söylüyorlar. Sen de bu kılıcı her kime çekersen, mutlaka onu hezimete uğratırmışsın. Bu doğru mu­dur?
    - Hayır.
    - Peki ne diye sana Allah'ın kılıcı adını takmışlar?
    - Allah, bize peygamberini gönderdi. Peygamber, bizi imana davet etti. Biz ondan kaçtık. Hepimiz ondan kaçtık. Sonra bir kısmımız onu doğruladı ve ona tabi oldu. Bir kısmımız onu yalanladı ve ondan uzak­laştı. Ben de onu yalanlayan ve ondan uzaklaşanlardandım. Sonra Cenâb-ı Allah, kalbimizi ve perçemlerimizi yakaladı. Bizi ona götürdü. Onun yoluna soktu. Biz de onunla bey'atlaştık. O, iman etmem esnasın­da bana şöyle demişti: "Sen, Allah'ın müşriklere çektiği kılıçlarından bir kılıçsın." Böyle dedikten sonra muzaffer olmam için bana dua etti. İşte böylece "Allah'ın kılıcı" diye adlandırıldım. Ben, müşriklere karşı Müs­lümanların en şiddetlilerindenim.
    - Ey Halid, siz neye davet ediyorsunuz?
    - Allah'tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet etmeye, onun Aziz ve Celil olan Allah katından getirdiği şeyleri kabul etmeye davet ediyoruz.
    - Peki bu davetinize icabet etmeyene ne yaparsınız?
    - Böylelerinden cizye alır ve kendilerini düşmanlarına karşı koru­ruz.
    - Ya cizye vermezlerse ne yaparsınız?
    - Kendileriyle savaşacağımızı ilan eder, sonra savaşırız.
    - Bugün bu çağrınıza icabet eden ve İslâm'a giren kimsenin duru­mu ne olacaktır?
    - Bizimle aynı durumda olacaktır. Allah'ın bize yüklediği farizala­ra tabi olacaktır. Bizim şereflimiz, bizim normal insanımız, bizim evvelimiz, bizim ahirimizle aynı statüye tabi olacaktır.
    - Bugün sizin dininize giren kimse sizinle aynı sevaba ve mükafata sahip olacak mıdır?
    - Evet, hem de daha fazlasına sahip olacaktır.
    - Siz daha önceden İslâm'a girmiş olduğunuz halde bugün İslâm'a giren kimse nasıl sizinle eşit durumda olacaktır?
    - Çünkü biz, bu işi zor karşısında kabul ettik. Peygamberimiz ha­yatta olup aramızda iken kendisine bey'at ettik. O zaman kendisine gökten haberler geliyordu. O da bize kitabın hükümlerini bildiriyor, ayet ve mucizeleri bize gösteriyordu. Bizim gördüklerimizi gören, bizim işittiklerimizi işiten kimsenin Müslüman olup bey'at etmesi gerekliydi. Ama siz, bizim gördüklerimizi görmediniz. Bizim işittiğimiz hüccet ve hayret verici şeyleri işitmediniz. Bugün sizden bir kimse samimiyet ve halis niyetle İslâm'a girerse, elbette ki bizden daha faziletli ve daha üs­tün olacaktır.
    - Allah'a yemin ederim ki, bana doğruyu söyledin ve beni aldatma­dın.
    - Allah'a yemin ederim ki ben sana doğruyu söyledim. Bana sordu­ğun ve benim de cevapladığım şeylerin kefili Allah'tır.
    Bu konuşmadan sonra Çerce, kalkanını ters çevirdi, Halid'in yanı­na geçti ve: "Bana İslâm’ı öğret." dedi. Halid de onu çadırına götürüp üzerine bir kırba su döktükten sonra ona iki rekat namaz kıldırdı.

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.