ÇALDIRAN (23 Ağustos 1514) VE MERCİDABIK ZAFERLERİ (24 Ağustos 1516)



Safevi devleti ile savaş (Çaldıran- 23 Ağustos 1514)


Yavuz Sultan Selim 1512’de tahta çıkmadan 10 yıl kadar önce 1501’de bugünkü İran’da kurulmuş olan Türkmen devleti Akkoyunlular Şah İsmail tarafından yıkılmış ve yerine Safevi devleti kurulmuştu. Şah İsmail Azeri kökenli bir Şii idi. 1500 yılında Erzincan’da sufi tarikatları ile Türkmen aşiretlerini çevresinde toplamayı başarmış, ardından Elvend Mirza liderliğindeki Akkoyunluları da yenerek Tebriz’e girmiş ve 1501 yılında kendisini Azerbaycan’ın Şahı ilan etmişti.



Akkoyunlu Devleti de bir Türk devleti idi ama şii değil sünni idi, hatta zamanın en büyük sünni Türkmen federasyonu idi. Akkoyunlular da Osmanlı devleti ile çatışmalar yaşamış olsa da Safevilerin iktidara gelişi herşeyi değiştiriyordu. Hatta öyle ki Safevilerin iktidara gelmesi Avrupa devletleri tarafından da sevinçle karşılandı. Safeviler Osmanlı’ya karşı bir Avrupa’ya destek olabilirdi. Osmanlı devleti ise kuruluşunda karışık dinsel ve etnik yapısından dolayı her kesime karşı hoşgörülü davranıyordu ama kontrol etmekte zorlandığı göçebe Alevi Türkmen boylarını baskı altına almaya başlamıştı. Bu durum Safevilerin Osmanlı topraklarındaki alevi Türkmenleri de nüfuzları altına almasını sağlamıştı.

Şah İsmail daha Yavuz’un şehzadeliği döneminde (babası II. Beyazıt döneminde) Osmanlılar ile Memlukların birlikte hak iddia ettiği Dulkadiroğlu beyliğine karşı bir sefer düzenleyip Osmanlı topraklarını çiğneyerek Dulkadiroğlu beyliğine saldırdı. (1507) Ardından da Osmanlı Devleti’ne bir mektup yazıp, topraklarını çiğnediği için özür diledi. Yüzünü Avrupa topraklarına çevirmiş olan II. Beyazıt buna bir tepki vermedi. Memluklar da Dulkadiroğlu beyliği üzerinde hak iddia etmelerine karşın buna ses çıkarmadılar. O dönem Trabzon’da şehzade olan Yavuz’un annesi Dulkadiroğullarındandı ve bu saldırıya tek tepki veren Yavuz oldu. Safevi topraklarına girip Azerbaycan’a kadar olan kısımları ele geçirdi ve dayısı ve dayısının iki oğluna yapılanın intikamını aldı. Yavuz’un Safevilere karşı sessiz kalmayacağı daha şehzadeliği döneminde belliydi. II. Beyazıt ise Şah İsmail’e karşı Orta Anadolu’ya 115.000 kişilik bir ordu yığmakla yetindi. Şah İsmail Diyarbakır’a geri çekilip II. Beyazıt’a büyük babam diye hitap ettiği bir mektup gönderdi.

Şah İsmail 1501’de Azerbaycan’ı ele geçirdikten sonra 1507’de Diyarbakır, 1508’de de Bağdatı alıp tüm İran’ı ele geçirdi. Anadolu’daki nüfuzu da sürekli artıyordu. Yavuz’un kardeşi Ahmet, Safevi devletine sığınmış, Ahmet’in oğlu Murat ise Osmanlı topraklarında zaten gelişmekte olan isyancı kızılbaş hareketine açıkça destek veriyordu. Bir merasim töreni ile başına kırmızı tacı takarak kızılbaşlığını ilan etti. Yavuz tahta çıktıktan sonra Şah İsmail’den Murat’ın kendisine teslim edilmesini istedi.

Safevilere yapılacak bir saldırının bütün koşulları oluşmuş durumdaydı. Ancak bunun için önce içerde bazı önlemlerin alınması gerekiyordu. Birincisi şimdiye kadar hep hırsitiyan ordularıyla savaşmış olan akıncılar bu sefer bir şii ordusunun üstüne saldırmakta isteksizdiler. Ayrıca yeniçerilerin çoğu da Hacı Bektaş tekkesine bağlı idiler. Bunun için ulemadan fetva çıkarıldı. Ayrıca Safevi etkisinde olan kızılbaş Türkmenlerinin de halledilmesi gerekiyordu önce. Bunun için de kızılbaşlara sert bir saldırıda bulunuldu. Bazı tarihçilere Şah İsmail’in bağlı olduğu Erdebil tekkesinin 40.000 üyesinden sadece 2.000’i öldürülüp diğerleri sürüldü, bazılarına göre ise öldürülen Yörük, Türkmen ve Kürt Kızılbaş sayısı 40.000’i bulur.







Yavuz Sultan Selim hazırlıklarını tamamladıktan sonra Mart 1514’de Edirne’den yola çıkar. 5 ay süren bir yürüyüşten sonra Safevi devletinin topraklarına girer. Bu arada Yavuz ile Şah İsmail arasında yapılan yazışmalar son derece ilginçtir. Yavuz yolculuk boyunca yeniçerilerin huzursuzluklarını bastırmayı başarmıştır. Çoğunluğu Türkmenlerden oluşan iki ordu 23 Ağustos 1514 günü Van gölünün yakınındaki Çaldıran ovasında karşı karşıya gelir. 100 bin kişilik Osmanlı ordusunun karşısında 80.000 kişilik Safevi ordusu vardır. Osmanlı ordusunun bu uzun yürüyüşten kaynaklanan yorgunluğunu gözününe alırsak iki ordu aşağı yukarı denk güçtedir. Ancak Osmanlı ordusu büyük bir teknolojik üstünlüğe sahiptir. O zamana kadar toplar daha çok kale savunmalarında kullanılmışken Osmanlı ordusu sahra topları kullanmaktadır. Safevi ordusu ise topuz, yay ve mızraklarla donanmış, atlarına çelik eğerler takmışlardır. Halbuki yeniçeriler sahra topları dışında bir de ateşli silah olarak tüfek kullanmaktadır. Safevi ordusunun Osmanlı ordusunun bu üstün ateş gücü karşısında dayanması zaten olanaksızdı. Bir gün süren savaştan sonra Safevi ordusu kolayca dağıtılır, Şah İsmail savaş alanından kaçar, önce Tebriz’e sonra da İran içlerine gider.



Yavuz Sultan Selim ise 6 Eylül 1514’de görkemli bir şekilde Tebriz’e girer. Bütün Safevi hazinesine el koyar. Tebriz’in en mahir usta ve sanatçılarından (kılıççılar, cebeciler, okçular ve yaycılar) 1700 aileyi İstanbul’a gönderir. Ancak Tebriz gibi bir Kızılbaş toprağında kışı geçirmeyi tehlikeli bulduğu için Tebriz’de sadece bir hafta kalıp geri döner. Büyük bir zaferden sonra bile yeniçerilerin huzursuzluklarıyla karşılaşır. Ancak geri dönüş sırasında Dulkadiroğlu beyliğini de Osmanlı topraklarına katar. Dulkadiroğlu beyliği Memlukluların da üzerinde hak iddia ettiği bir bölgeydi. O zamana kadar bir tampon bölge olması sayesinde Osmanlı-Memluk ilişkileri düşük düzeyde çatışmalarla da olsa düşmanlık düzeyine varmadan sürdürülüyordu. Dulkadiroğlu beyliğinin Osmanlı topraklarına katılması Memluklarla da savaşın başlaması anlamına geliyordu.



Mercidabık Savaşı (Mercidabık Zaferi)

24 Ağustos 1516 târihinde, Osmanlılarla Memlûklar arasında meydana gelen savaş. 
 
Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Hanın, Ortadoğu’da hâkimiyetini genişletmesi; Suriye, Filistin, Arabistan Yarımadası, Mısır ve Kuzey Afrika’nın doğusuna hakim Memlûklu Sultanı Kansu Gavri'yi (Kansuh el-Gûrî) harekete geçirip, tedbir almaya sevk etti. 23 Ağustos 1514’te, Çaldıran Meydan Muharebesi'nde, Yavuz Sultan Selim Hana yenilip kaçan İran Safevî hükümdarı Şah İsmail ile ittifâk kurdu.
 Yavuz Sultan Selim Han, haber alma teşkilâtı vasıtasıyla Şah İsmail-Kansu Gavri ittifakını öğrenince, Vezîr-i âzam Sinan Paşa'yı, kırk bin kişilik bir kuvvetle Safevîler üzerine gönderdi. Sinan Paşanın, Diyarbekir’e giderken, Fırat’ı geçmek için Memlûklar'dan izin isteyip de iznin verilmemesi ve Kansu Gavri’nin elli bin kişilik kuvvetle Halep’e gelmesi, harp sebebi sayıldı. Devrin âlimlerinden Zenbilli Ali Cemâli Efendinin fetvasıyla sefere çıkıldı. Yavuz Sultan Selim Han, dâhiyâne bir siyasetle, Mısır devlet adamlarının bir kısmını ve Suriye ahalisini, kendi safına almaya muvaffak oldu.
Yavuz Sultan Selim, Kansu Gavri’ye Halep’in kuzeyindeki Mercidabık mevkiinde, meydan muharebesi için hazır olması haberini gönderdi. Mercidabık’ta karşılaşan iki ordunun da kuvvetleri eşit miktarlarda olup, altmış bin civarındaydı. Osmanlılar, ateşli silahlar, teşkilat, kumanda heyeti, sevk ve idare bakımından Memlûklardan üstündü. Memlûkların da süvari kuvveti meşhurdu.
24 Ağustos 1516 sabahı, Osmanlı ordusu hilâl şeklinde bir tertibat aldı. Ordunun merkezinde Yavuz Sultan Selim Han olup, yanında Kapıkulu askeri ve önünde birbirine zincirle bağlı üç yüz top bulunuyordu. Sağ kola Anadolu Beylerbeyi Zeynel Paşa, sol kola da Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa kumanda ediyordu. Memlûk ordusunun merkezine, yanında Halife Üçüncü Mütevekkil olduğu halde Sultan Kansu Gavri, sağ kola Halep Nâibi Hayırbay, sol kola da Şam Nâibi Sibay kumanda ediyordu. Memlûklarda sultanın orduya, kumandanların da Kansu Gavri’ye itimatsızlığı vardı. Osmanlı topçu ateşiyle başlayan muharebeye, Memlûklar süvari taarruzu ile karşılık verdiler. Muharebe başladıktan iki saat sonra, Memlûklar bozguna uğradı. Öğleden sonra kesin netice alınarak, Memlûk karargâhı, bütün ağırlığı ile Osmanlıların eline geçti. 
Boğucu bir yaz sıcağında meydana gelen muharebeden kurtulan Memlûk askerleri; Halep, Hama, Humus ve Şam’a kaçtı. Takip edilen Memlûk kuvvetlerinden ele geçenler imha edilerek, Kuzey Suriye bütünüyle zaptedildi. Ahalisi Sünnî olan şehirler, Yavuz Sultan Selim Hanı ve Osmanlıları davet ettiler. Suriye şehirleri, kendi rızalarıyla Osmanlı idaresini tercih ettiğinden, ahaliye zarar verilmedi.
 Memlûk Sultanı Kansu Gavri, savaş meydanında öldü. Abbasî halifesi Üçüncü Mütevekkil, muharebeden sonra Yavuz Sultan Selim Hanın yanına gelerek, sultandan çok hürmet gördü. Yavuz Sultan Selim Han, 28 Ağustos'ta Halep’e 27 Eylülde Şam’a gelerek Mısır’ın fethini gerçekleştirecek sefere hazırlanmaya başladı.
Mercidabık’ta kazanılan zafer, Osmanlı Devletine dinî, siyasî, askerî, iktisadî pek çok faydalar sağladı. Hilafetin Osmanlı Hanedanına geçme yolu açıldı. Doğuda Osmanlı Devletinin son rakibi Mısır-Memlûk Devleti, ortadan kaldırılma safhasına getirildi. Suriye, Lübnan ve Filistin, Osmanlı hâkimiyetine girdi. Mısır ve Arabistan Yarımadası yolu açıldı. Güneydoğu Anadolu’nun zaptedilmesiyle, Anadolu Türk birliği tamamlandı.

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.