Kur'ân-ı Kerim'e, namaza, zikre ve buna benzer diğer hususlara taalluk eden küfür lâfızları
Kur'ân-ı Kerim'e, namaza, zikre ve buna benzer diğer hususlara taalluk eden küfür lâfızları:
Kur'ân-ı Kerim'den bir
âyet-i celîleyi inkâr eden, Kur'ân-ı Kerîm'i, mescidi ve dinen hürmet
gösterilmesi gereken yerleri hafife alan, Kur'ân-ı Kerîm'den bir yeri
beğenmeyen, alaya alan ve hatalıdır diyen kimse kâfirdir.
Muavvizeteynin (Felâk ve Nas sûreleri)
inkârında ihtilâf vardır. Doğru olan kâfir olmasıdır. Bazı ulemaya göre avamdan
biri ise kâfir olur. Âlim ise kâfir olmaz. Bazı fakihler de
kâfir olmaz görüşündedirler [1].
Kur'ân-ı Kerîm'in ve imanın mahlûk olduğunu iddia eden kimse kâfirdir. Kur'ân-ı
Kerîm yazılırken cisim, okunurken arazdır diyenleri tekfir etmek icab
eder.
«Fusûlu'l-İmadî»de şöyle vârid olmuştur:
Kur'ân-ı Kerîmi musikî âletleri ile beraber okumak, okunurken alkışlamak ve buna
benzer davranışlarda bulunmak küfürdür.
Bir kimse, Kur'ân-ı Kerîm okuyan bir
kimsenin Kur'ân okumasını, okuyacağını hatırlamasını istemediğini ima etmek
maksadı ile, Kur'ân-ı Kerîm'den şu âyeti okursa kâfirdir: «Bacak da bacağa
dolaştı mı» (Kıyame: 29 ).
Yine bir kimse, Kur'ân-ı Kerîm okunurken,
okuduğu yerde geçen mânaya uygun davranışlarda bulunur ve bunu istihza ederek
yaparsa kâfir olur. Bu gibi davranışta bulunanların misalleri şöyle
sıralanabilir: Meselâ kadehi kaldırırken «temiz bir şarap», «dolu
kadeh», «bir serab haline gelmiştir» âyetlerini okumak, insanları bir
yere toplarken: «Bu suretle hepsini derleyip toparlamışızdır» (Kehf: 99),
«Biz onları nezdimizde topladık», «içlerinden hiçbirini
bırakmamısızdır» âyetlerini okumak. Yine bir kimseye istihza yolu ile
«Vennâzi'âti nez'an»i, üstün mü esre mi okursun diye sormak. Yine bir
kimseye, senin ismin keldir. benim sana sövmeye hakkım vardır. Çünkü Allah
«kellâ...» buyurarak kele sövmüştür demek. Bir kimse bir başkasına
cemaatle namaz kıl der de, öbürü de ben yalnız kılarım, çünkü Allah Kur'ân-ı
Kerîm'de «innessalâte tenhâ» buyuruyor, diye cevap
verirse... Bir adam, diğer bir adama «tefşîle» yi (hayvanı sağdıktan
sonra memesinde kalan sütü) ye, çünkü o «rîha» yâni havaya gider diyerek,
«Fetefşelû ve tezhebe rîhukum» âyetini okursa... Bu zikredilen
davranışlarda bulunanlar, küfrün gayyasına batmış olurlar.
Netice şöyle özetlenebilir: Kim Allah'ın
kelâmını, kendi kelâmı yerine koyarsa kâfirdir.
Bir kimse Kur'ân-ı Kerîmi Farsça olarak
nazm ederse, yemin ederken istihza kasdı ile ayağını Kur'ân-ı Kerîm'e koyarsa,
Kur'ân-ı Kerîm acemcedir [2] derse
kâfir olur. Acemce kelimeler var derse, hakkında ihtilâf vardır.
Zikirle istihza eden, içki içerken, zina
ederken ve haramlığı kesinleşmiş fiilleri yaparken «bismillah» diyen
kâfirdir.
Zar ve remil atarken, küçük taşlarla fal
bakarken ve oyun oynarken «bismillah» derse kâfir olur.
Bir şeyi, sayarken, ölçerken, tartarken bir
yerine «bismillah» der ve 2, 3, 4 diye saymaya başlarsa kâfirdir.
Bismillah der ve hemen sonra 1, 2, 3, 4 diye saymaya başlarsa mahzuru yoktur.
Haram bir şeyi
bitirdikten sonra «elhamdülillah» diyen kimse, bazılarına [3] göre kâfir, bazılarına göre değildir.
Bedrü'r-Reşîd bazı büyüklerden şunları işittim demiştir: Bir kimse emretme veya izin verme yerine «bismillah» kullanırsa, kâfir olur. Şu misallerde olduğu gibi: Birisi oturayım mı, kalkayım mı, çıkayım mı dediğinde, diğeri otur, kalk, çık yerine «bismillah» derse, yukarıda da belirtildiği gibi kâfir olur [4].
Bedrü'r-Reşîd bazı büyüklerden şunları işittim demiştir: Bir kimse emretme veya izin verme yerine «bismillah» kullanırsa, kâfir olur. Şu misallerde olduğu gibi: Birisi oturayım mı, kalkayım mı, çıkayım mı dediğinde, diğeri otur, kalk, çık yerine «bismillah» derse, yukarıda da belirtildiği gibi kâfir olur [4].
Bir hastaya namaz kıl dendiğinde, ebediyyen
namaz kılmayacağım demesi küfürdür. Küfür değildir diyenler de olmuştur.
Yine bir kimseye namaz
kılması emredildiğinde kılmıyorum derse kâfirdir. Bazıları ancak namazın farz
olduğunu inkâr ederse kâfirdir demiştir [5].
Bir kimse fâsık bir adama namaz kıl ki
namazın tadını bulasın dediğinde, fâsık ona, sen de namaz kılma ki, namazı terk
etmenin tadını bulasın derse kâfir olur.
Bir köle ben namaz kılmam, namaz kılarsam
onun sevabı efendime gider derse kâfir olur.
Bir kimseye namaz kıl dendiğinde, Allah
benim malımı noksan kıldı, ben de onun hakkını noksan kılıyorum derse kâfir olur [6].
Kıble şu cihette olsaydı, ben namaz
kılmazdım diyen kimse kâfir olur.
Bir kimse Farsça olarak «ben namazın bağını
bağladım» derse kâfir olur.
Bir kimse, kendisine namaz kıl diyene,
bekle ramazan gelsin de kılarız derse kâfir olur.
Bir kimse, kendisine namaz kıl diyene, bu
işi kim sonuna kadar götürebilir veya sen kıldın da ne kazandın, ne kâr ettin
derse kâfir olur.
Namaz kıl dendiğinde, ramazanda kılarız,
çünkü o zaman bir namaz yetmiş namaza bedeldir diyen kimse kâfir olur.
Bir kimse namazı kasden terkeder de, kazaya
hiç niyet etmez, azabdan korkmaz, namaz kıldığında yönünü kasten kıbleden başka
tarafa çevirirse kâfir olur.
Bir kimse bilerek
necis elbise ile veya abdestsiz [7]
olarak namaz kılarsa kâfir olur.
Rükû ve sücudun farz olduğunu inkâr eden,
ezanı alaya alan, istihza yolu ile ezanı tekrar eden veya bu ne acaip sestir, bu
ne biçim bilinmeyen bir sestir, bu yabancı bir sestir veyahut da bu çan sesidir
diyen kâfir olur.
Ezan sesi duyduğunda «bu gardiyanın
bağırması gibidir» der ve bununla okunanı kastederse kâfir olur. Okuyanı kastederse kâfir olmaz [8].
Zekât vermekle mükellef olduktan sonra
vermiyorum derse bir görüşe göre kâfir olur...
Allah, orucu bir aydan fazla emretseydi
tutmazdım, zekâtı beş dirhemden fazla emretseydi vermezdim, zekât için, bu
cezayı daha ne zamana kadar ödeyeceğiz, yine zekât, öşrün dörtte birinden fazla
olsaydı vermezdim diyen kimse kâfir olur.
Bir kimse, ramazanın olmamasını temenni
etse, kâfir olmaması niyetine bağlıdır. Ramazan girdiğinde, bu ağır ay veya şu
ağır misafir gene geldi derse veya recep ayı girdiğinde Farsça olarak şöyle
derse: «Bi-fitnehâ ender üftadîm = Biz fitneye düştük yine» ve Recep ayı
girdiğinde veya çıktığında yine düştük der ve bununla ramazan ayını hafife
almayı kasdederse kâfir olur. Eğer zayıflık ve açlığa tahammül edemediğinden
dolayı diyorsa kâfir olmaz. Bu ibadetleri Allah bize azab olarak emretti der ve
herhangi bir tevilde bulunmazsa veya bu ibadetler emredilmese idi bizim için
daha hayırlı olurdu derse kâfirdir [9].
Bir kimse, kelime-i tevhidi getir der de,
diğeri getirmem derse kâfir olur. Maksadı senin emrinle getirmem demekse kâfir
olmaz,
Ölüm ânındaki ve kabirdeki
[10] şiddeti inkâr eden kâfir olur. Mutezile, kabir
azabını inkâr etmiştir. Fakat sahih görüşe göre onları tekfir etmek doğru
değildir.
Kıyameti, ba'si [11], Cenneti, Cehennemi, mizanı, hesabı, sıratı ve kulların
amellerinin amel defterlerinde yazılı olduğunu inkâr eden kâfir olur. Bir adamın
ba'sini inkâr ederse kâfir olmaz.
Cennete girdikten sonra
Allah'ı görmeyi [12], kabir azabım inkâr eden kâfirdir.
Allah bana Cenneti verse, sensiz istemem,
filân ile beraber Cennete girmem, senin için veya su işi yaptığımdan dolayı
Allah bana Cenneti verecekse istemem. Cenneti değil, Allah'ı görmeyi istiyorum [13] diyen kafirdir.
Hıristiyanların ve yahudilerin dirildikten
sonra Cehennemde azab görüp görmeyeceklerini bilmiyorum, insanoğlunun haşredileceğine [14]
inanmıyorum, günahın karşılığında ikab olduğunu, isyanın çirkin olduğunu,
itaatin güzelliğini, itaat edenin sevaba nail olacağını ve
itaatin [15] farz olduğunu kabul etmiyorum diyen
kâfirdir.
Bir kimse, haramı helâl, helâli de haram
kabul eder de, «haram liaynihî» olursa kâfir olur. Haram ligayrihî ise kâfir
olmaz. Haramlığı kat'î delil ile sabit ise yine kâfirdir [16].
Bir kimse iman ile küfrün bir olduğuna
itikad ederse kâfir olur. İmana rızâ göstermeyen de kâfirdir, imanın vasfını bilmiyorum diyen kâfirdir.
Bir kimse yarın şöyle olursa, ben kâfirim
derse kâfir olur. Yarın filân iş olursa ne âlâ, olmazsa ben kâfirim derse,
derhal kâfir olur.
Başkasına küfrü emretmeyi azmederse kâfir
olur.
Bir kimse, bir kavme kâfir olmayı kabul
edin dese, onlar da kabul etseler icmâ ile kâfir olurlar.
Allah'ın küfre rızâ gösterdiğine inanan
kimse kâfirdir.
Bir kimse Farsça olarak «İnşaallah ki filan
kâriy bikuni... İnşaallah ne kunam = İnşaallah filan işi yapar. (O da dedi)
İnşaallah yapmam» dese kâfir olur.
Allah'ın kitaplarından birine inanmayan
kimse kâfirdir. Bilmem ki, Allah Kur'ân-ı Kerim'de niçin zikr etmiş diyen kimse
kâfirdir.
İmam Fudaylî'ye şöyle soruldu: Bir kimse
«Dad» yerine «Za» okursa veya «Eshabu'l-cennet» yerine «Eshabu'n-nâr» veya aksini okursa durumu ne olur? [17].
Fudaylî şöyle cevap vermiştir: İmamlığı caiz değildir. Kasten okursa kâfirdir.
Fudaylî şöyle cevap vermiştir: İmamlığı caiz değildir. Kasten okursa kâfirdir.
Bir kimseye, niçin Kur'ân-ı Kerîm okumuyorsun dendiğinde, doydum veya ikrah ettim derse
kâfir olur.
Kur'ân-ı Kerîm'den bir âyet-i celîleyi
alaya alarak okuyan kimse kâfir olur.
Bir kimse Kur'ân-ı Kerîm okurken, diğeri
Farsça olarak, «bu bir tufan gürültüsüdür» derse kâfir olur.
Bir kimse diğerine, evini «Vessemâi
vettâriki» gibi yapmışsın derse kâfir olur.
Bir kimse evini temizle veya kubbe yap
«mislu's-semâi vettâriki» gibi, derse kâfir olur.
Bir kimse, diğerine tencereyi «kulhüvallah»
ile pişir derse kâfir olur. İhlâs sûresi soyuldu veya İhlâs sûresini soydum
diyen kimse kâfir olur.
Tenzil sûresini çok okuyan bir kimseye,
Tenzil sûresini cebine aldın veya aldım diyen kimse kâfir
olur.
İnşirah sûresi için de durum aynıdır.
İnşirah sûresini başına sarık yaptım diyen kâfirdir.
Başkasına ey «innâ a'taynâke»den kısa adam
veya ben «İnnâ a'taynâke»den kısayım diyen adam kâfirdir.
Hastaya «Yâsîn» sûresini okuyan kimseye,
Yâsini hastanın ağzına lokma gibi koyma diyen adam kâfirdir.
Muallim, talebelerine, Allah Kur'ân-ı Kerîm'i yarattığından beri «perşembe» [18] gününü de yaratmıştır derse kâfirdir.
Bir kimse tencerede ne vardır diye
sorulduğunda, «bâkiyatu's-sâlihât» vardır derse kâfir olur.
Bir kimse, diğerine «al mushafın ücretini»
derse kâfir olur.
Birbiri ile kavga eden iki hasımdan biri
diğerine «La havle velâ kuvvete İllâ billâh» der de, diğeri ona, «o» bir şey
değil, «onunla» ben ne yapayım, «o» ne aç olanı doyurur ne de ekmeğin yerine
geçer, «ondan» bir şey beklenmez, «o» tencereyi doldurmaz, «o» ne fayda verir,
ne işime yarar «o» benim, sen benim hakkımı ver şeklinde mukabelede bulunursa
kâfir olur.
Zikr yapan, tesbih ve tehlîl eden bir
kimseye de aynı şeyleri derse kâfir olur.
Bir kimse «sübhanallah» diyen bir kimseye,
ben Allah'ın ismini soydum veya ne kadara kadar veyahut da nereye kadar
«sübhanallah» diyeceksin derse, Allah'ın ismini hafife aldığı için kâfir olur.
Bir kimse muharebeye gidenlere, bunlar pirinç yiyicilerdir derse küfünden korkulur denmiştir [19].
Bir kimse Farsça olarak, sabah namazını küçümseyerek «sabahçık namazını kıldım» derse
kâfirdir [20].
Zâlim bir sultanın teb'asına koyduğu vergi
gibi, ben de bu namazı eda ettim diyen kimse kâfirdir.
Allah'a yemin ederim ki namaz kılmam, eğer
namaz kılarsam kaltabanım diyen kimse kâfirdir.
Bir kimse namazı çök ağır, zor ve uzun bir
şey olarak görürse, inkâr edip, hafife alarak kılmıyorum derse, ben namazla
emrolunmadım, bana namaz farz değil derse, bu hallerin
hepsinden dolayı hiç şüphesiz kâfir olur [21].
Allah bana on vakit namaz emretse idi
kılmazdım, yalnız ramazanda namaz kılarım, bu bile çok ve ziyadedir, insanlar benim için namaz kılıyor [22],
bu namaz daha ne kadar devam edecek ben sıkıldım, usandım derse kâfir
olur.
Ben niçin namaz kılayım? Ne karım ne de
çocuğum var, ben bu namazdan doydum, ondan ikrah ediyorum, bu namaz işini
yürütmeye kimin gücü yeter. Akıllı kimseler, yürütmeyeceğin işe girme derler.
Böyle bir imtihana giremem ben, niçin boşuna vakit geçirelim. Bu
çok ağır ve zor [23] bir iş, ben kimin için namaz kılayım,
anam öldü, anam babam hâlâ yaşıyor, öyle ise niçin namaz kılayım? Namaz kılmakla
terk etmek arasında bir fark yok, daha ne kadar ben bu işi yapacağım diyen kimse
kâfir olur.
Namaz kılmamak ne güzel şeydir diyen kimse
kâfir olur. Bir kimse riya olsun diye abdestsiz secde eder veya namaz kılarsa
kâfir olur.
Bir kimse kasden kıble tarafına
kılmayacağım der de, kıldığı taraf kıbleye tesadüf ederse Ebu Hanife'ye göre
kâfirdir. Çünkü kıbleyi hafife almış oluyor. Bu, düzeltmeye gücü yettiği halde
taharetsiz ve necis elbise ile namaz kılmaya benzer.
Bir kimse namazları toptan kılar, birisi de
ona itiraz eder de, ona cevaben, her alacaklı alacağını bir defada almayı ister [24], namazın başını
yıkamadım; yıkamayacağım, namaz kılınmazsa ne olur yâni, yer mi yarılır? Korkar
mıyım derse kâfir olur.
Elimi veya başımı namazdan yıkadım, namazı
eksin diye çiftçiye verdim, kılıyorum kılıyorum bir şeyim artmıyor, kendisine
namaz kıl denildiği zaman, eğer namaz kılarsam gavat olayım, bu iş nefsime çok
uzun geliyor diyen kimse kâfirdir. Daha zamanı var, henüz ben bekârım, namazı
terk etmek iyi bir şeydir, namaz büyüklerin işidir benim
değil, namaz kaçınılması gereken bir iştir, bu bir şey değildir diyen kimse
kâfir olur [25].
Çok namaz kıldım, çok Kur'an-ı Kerim okudum
felâketler benim üzerimden kalkmadı, diyen kâfir olur.
Bir kimse Farsça olarak «Çendân namaz
güzârdem dilem girift: O kadar namaz kıldım ki bıktım» derse kâfir
olur.
Bir kimse, diğerine namazı terk etme, Allah
seni cezalandırır der de, öbürü de ona cevaben Allah beni hastalıkla ve evlât
acısı ile muaheze ederse, bana zulmetmiş, olur derse kâfir olur.
Oruç zararlıdır, hem de çok zararlıdır
diyen kimse bazılarına göre kâfir, bazılarına göre kâfir değildir.
Bir kimse, ramazan farz olmasaydı ne
olurdu?! derse kâfir olur.
İslâmı kabul edip, islâm memleketinde bir
ay kaldıktan sonra, bir kimseye namaz ve zekâttan sorulursa, o da ben farz
bilmiyorum derse kâfir olur.
Namaz, oruç, zekât, hac, gusül, cihad,
öğrenme, öğretme, itaat, sabır, şükür, helâl yemek, kanaat, tevekkül, kadere
rıza, tövbe, ihlâs, şeytana düşmanlık, Kur'ân'ı delil kabul etmek, Allah için
sevmek, Allah için buğz etmek, mümkün olduğu miktarda iyiliği emr, kötülüğü nehy
etmek, sıla-i rahm, Allah'tan korkmak, doğruluk, iyi niyet,
şefkat, haya, istikamet ve yakın [26] gibi farz olduğu
hususunda icmâ vaki olmuş, hususları inkâr eden veya onlardan şüphe eden kimse
kâfirdir.
Yine şirk, tekzib, zina, içki içmek, katl,
rüşvet, livâta (meşru olmayan yoldan cinsî temas), harbden kaçmak, ana babaya
eziyet, sihir, yetim malını yemek, faiz, evli kadına iftira, ilhad, öfke, tartı
ve ölçüyü eksik yapmak, Allah'ın rahmetinden ümid kesmek,
Allah'ın azabından emin olmak, deyyusluk, kumar, yol kesmek, sövmek, zıhar
(karısının azalarından birini, neseb veya süt emme yolu ile kendisine haram olan
bir kadının uzvuna benzetmek. Annesi, kız kardeşi ve kızı gibi...),, vazifesini
yapmaktan kaçınmak, dünyayı sevmek, gıybet, ihanet, bid'at, harama şehvetle
bakmak, israf, başkasını alaya almak, lânet etmek, müslümanla konuşmamak, avret
yerini açmak, ihtikâr, meşru olduktan sonra bir ibadeti iptal etmek, kötü zan,
hased, kibirlenmek, kendini beğenmek, riya, müdâhene (karşısındaki insana zahirî
bir sevgi göstermek ve kalben bu sevgiyi göstermemek), nimete nankörlük,
cehalet, sabırsızlık, inatçılık, medh olunmak istemek, taklit, kin, gaddarlık,
boşluk, uzun emel, aldatmak, münafıklık, fitnecilik, hevâ ve hevesine uymak,
Kur'ân-ı Kerîm-i keyfine göre tefsir etmek, günaha izin vermek, gulûl (ganimet
malına ihanet etmek), zulmü def'e çalışmamak, misafirin utanmaması, besmelesiz
yemek yemek, hayızlı karısına yaklaşmak, ücret alan kimsenin lâyıkı ile
çalışmaması, kölelerin isyanı, komşuya eziyet, harama el sürmek, haram evde
oturmak, zevce haklarına riayet etmemek, vermesi gereken hakları tehir etmek,
süslü kabir yapmak, haram elbise giymek, zâlim ve şerli
kimselerle arkadaşlık kurmak, yalancı şahitlik yapmak, şehâdeti gizlemek, yalan
yere yemin etmek, Resûlullah'a kasden iftira etmek, zulmen adam dövmek, hayvan
yakmak, küçük günah işlemeye devam etmek, başkalarına türkü söylemek, verdiği
bir şeyi başa kakmak, kâhin, müneccim ve benzerlerini tasdik etmek, kaderi
yalanlamak, mücâdele etmek, riyakârca davranmak, köleyi hadımlaştırmak,
tecessüs, adaletten uzaklaşmak, hayvanla cinsî münasebette bulunmak, yemeği
ayıplamak, herhangi bir şahsı ayıplamak, vefa ve emâneti terk etmek, haram
olduğundan icmâ vaki olan her oyun, yukarıda zikredilen farzlardan birini terk
etmek ve bunun gibi haram olduğu hususunda icmâ vaki olmuş hususları inkâr eden
veya şüphe eden kimse kâfirdir.
-------------------------------------------------------ŞERH
KISMI------------------------------------------------
[1]
Bir kimse Kur'ân-ı Kerim'i hafife alırsa, söverse, inkâr ederse, yalanlarsa,
hükümlerden veya haberlerden birisini inkâr veya şüphe ederse, -bir ayet veya
harf olsa dahi- âlimlerin ittifakı ile kafirdir. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de
şöyle buyurmuştur; «Ki ne önünden ne ardından ona (Kur'ân-ı Kerim'e)
hiçbir bâtıl (yanaşıp) gelemez. (O), bütün kâinatın hamdettigi,
O yegâne hüküm ve hikmet sahibi (Allah)'dan, indirilmedir.»
(Fussilet: 42) Ahmed b. Hanbel'in Ebû Hüreyre'den naklettiği bir hadis-i şerifte
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Kur'an-ı Kerîm'de mira' yâni şüphe ve
cidal küfürdür.»
Kur'ân-ı Kerimde de şöyle buyurulmuştur; «Allahın âyetleri hakkında küfür (ve inkâr) edenlerden başkası
mücadele etmez...» (Mü'min: 4)
İbn Abbas'ın (r.a.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şöyle
buyurulmuştur; «Kur'an-ı Kerîm'den bir ayet inkâr edenin boynunun vurulması
helâldir.» Allah tarafından indirilmiş kitapların tahrif edilmeden önceki
halleri hakkındaki hüküm de yukardaki gibidir.
Müslümanlar arasında, Kur'ân-ı Kerim'in Fatiha sûresi ile
başlayıp, Nâs sûresi ile bittiğine, bu iki sûrenin arasındaki bütün sûrelerin
Allah'ın kelâmı olduğuna ve O'nun Peygamberi Resûlullah'a (s.a.v.) indiğine, bundan bir harf eksiltenin veya ona bir harf ilâve edenin
kâfir olduğuna icma vaki olmuştur.
Buna göre İfk hadisesinde Hz. Âişe validemizi suçlayan veya
Hz. Musa Allah ile konuşmadı, Hz. İbrahim'i Allah dost edinmedi diyen kâfir
olur. Abdullah İbn Mes'ud, Kur'ân-ı Kerim'den bir âyeti inkâr tamamını inkâr
hükmündedir. Bunu yapanın katli vâcibdir. İmam Kâbisi'ye şöyle soruldu:
- Bir kimse yahudi ile kavga ederken Allah, Tevrat'a lânet
etsin derse hükmü nedir? Şöyle cevap vermiştir:
- Yahudilerin Tevratını kasdederse, katli icab etmez. Çünkü
yahudiler Tevratı tahrif etmişlerdir.
Bağdat âlimleri, kurradan İbn Şenbûz'un tevbe etmesi
hususunda ısrar etmişlerdir. Zira Kur"ân-ı Kerim'i şaz harflerle okumuştur. Bir
adam, bir çocuğa Allah sana da, sana öğretilene de lânet etsin demiş, bununla
onun kötü ahlâkını kasdettiğini ifade etmiş, buna rağmen kadı Ebu Muhammed onu
te'dib etmiştir.
[2] Şifâ kitabında
şöyle denmiştir: Kur'ân-ı Kerim, delil, mucize değil, helâl, haram ve ahlâktan
da bahsetmiyor diyen, Hişâmu'l-Fûti ve Muammaru'z-Zameri gibiler
kâfirdirler.
[3] Bezzâziyye kitabında
Bedru'r-Reşid şöyle demiştir; Bir kimse haramı yedikten sonra "Elhamdülillah"
derse, bunu helâl rızık kabul ederek demişse, kâfirdir. Eğer haram hatırına
gelmeksizin mutlak mânada rızık olarak kabul etmiş ve hamdetmişse kâfir
olmaz.
Mutezile mezhebinden olanlar buna karşı çıkmışlardır. Zira.
onlara göre haram, rızık değildir. Bize göre ise rızık harama da helâle de şamil
olur.
[4] Bir şeyi
emrederken «bismillah» demek günümüzde çok vuku bulan hadiselerdendir. Bu
gibileri tekfir etmek zordur. Maksatları da Allah'ın ismini hafife almak veya
Allah'ın kelâmını kendi kelâmı yerine koymak değildir. Bellki de onun maksadı
yemeye başlarken «bismillah» de de, öyle ye demektir. Müftü zahirine bakarak bu
hususta fetva vermekte acele etmemelidir. Bezzâziyye'de Harzem âlimlerinden
şöyle nakledilmiştir: Tartanların ve ölçenlerin, sayarken
veya ölçerken bismillah 2, 3, 4 diye saymaları veya ölçmeleri yukardakine
benzemez. Eğer bunların , maksadı besmele çekmek olsa idi, bismillâh'dan sonra
1. 2, 3, 4 diye sayarlardı.
[5] İmam Muhammed'e göre,
namaz kılmıyorum, sözü dört ihtimâl taşır:
1 -Çünkü ben namazımı kıldım.
2 -Senin emrinle kılmam. Çünkü senden daha hayırlısı bana
namaz kılmayı emretti.
3 - Fâsık olduğum için kılmıyorum.
Bu üç hal küfür değildir.
4 -«Kılmıyorum. Benim üzerime farz değildir. Ben namazla
emrolunmadım.» Bu hal küfre götürür,
[6] Bir kimse, .Allah benim malımı noksan kıldı, ben de onun
hakkını noksan kılarım, namaz kılmam, derse, bu küfür olur. Zira bu hal Allah
ile muaraza etmektir; Namazı terk etmek böyle değildir. Her ne kadar itaatte
muhalefet var ise de imandan çıkarmaz.
İmam Razî, Allah'a Cennet ve Cehennem korkusu ile ibadet
eden kimse bununla «Cennet ve Cehennem olmasa idi Allah'a ibadet etmezdim»
manasını kasd ediyorsa kâfirdir, demiştir. Çünkü, Allah'ın zatı ve rızası için
ibadet yapılır.
Biz ramazanda namaz kılarız. Çünkü ramazandaki bir vakit
namaz yetmiş vahik namaza bedeldir diyen kimse kâfir olur. Çünkü hem namazı çok
görüyor ve hem de muayyen bir vakte tahsis ediyor.
[7] Fusûlu'l-İmâdî
isimli kitapta şöyle denilmiştir: Bir kimse cemaatten utanarak veya düşmandan
kaçarak, abdestsiz olarak namaza durursa kâfir olmaz. Böyle bir mecburiyet
altında kalan kimse kıyam, kıraat, rükû ve sücûdu şeklen yapar, fakat hiçbir şey
okumaz. Küfre gitmemesi için böyle hareket etmesi gerekir. Kıbleden başka bir
yöne kasden dönen bir kimsenin, bunu istihza yolu ile yapıp yapmadığı
araştırılır. İstihzâ yolu ile yapmışsa kâfir olur.
[8] «Hâvi» isimli
kitapta, bir kimse bir müezzinin ezanını dinlerken, yalan söylüyorsun derse
kâfir olur. «Muhit»te de bu acâip bir sestir, bu çan sesidir derse kâfir
olur.
«İhyâ»da ezan ve kamet esnasında konuşmanın haram olduğu ve
icabeti terkettiğinde de küfründen korkulduğu kaydedilmiştir.
Bazılarına göre, ezan ve kamet yapılırken selâm verilmez ve
alınmaz, icabet'ten başka bir şeyle meşgul olunmaz. Elle veya ayakla yapılan
işler terk edilir. Ancak Ku.r'ân-ı Kerim okunuyorsa dinlenir.
[9] «Hülâsa» isimli kitapta, ramazan için «şu uzun ay yine geldi» demek, «Muhit»te de «bu ağır ay geldi» veya recep ayı girerken bu aylara yine düştük» demenin küfür olduğu zikredilmektedir. Çünkü bu mevsimler, mübarek ayları içine almaktadır. Şer'an sevilmesi gerekirken nefret, etmek küfürdür. Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: «Allah'ım, recebi ve şabanı bize mübarek kıl ve bizi ramazana ulaştır.»
[9] «Hülâsa» isimli kitapta, ramazan için «şu uzun ay yine geldi» demek, «Muhit»te de «bu ağır ay geldi» veya recep ayı girerken bu aylara yine düştük» demenin küfür olduğu zikredilmektedir. Çünkü bu mevsimler, mübarek ayları içine almaktadır. Şer'an sevilmesi gerekirken nefret, etmek küfürdür. Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: «Allah'ım, recebi ve şabanı bize mübarek kıl ve bizi ramazana ulaştır.»
Ramazanın güçlüğüne, zorluğuna düştük derse kâfir olur.
Fakat bununla açlığa tahammül edememeyi kasdediyorsa kâfir olmaz.
«Muhit» isimli kitapta, Allah bize bu ibadetleri azap olarak
gönderdi der ve herhangi bir te'vilde bulunmazsa kâfir olur. Çünkü Allah bu
ibadetleri insanların saadeti için emr etmiştir, Âhirette azaptan kurtulup
sevaba, mükâfata nail olmaları için farz kılmıştır. Yoksa Allah, onların ne
ibadetine, ne sevabına, ve ne de yardımına muhtaçtır.
«Hülâsa» isimli kitapta, bu meseledeki azabdan muradı
yorgunluk ise kâfir olmaz denmektedir. Bir kimse, bu ibadetler bize farz
olmasaydı daha Hayırlı olurdu der ve te'vilde bulunmazsa kafirdir, «Hayırlı
olmaktan» maksadı «daha ehven olur» mânası ise kâfir olmaz.
[10] «mevakıf» ve
«Tehzibu'l-Kelâm» kitaplarında şöyle denilmektedir: Kabir azabı hakkındaki
hadîsler, manevî tevatür derecesine ulaşmıştır. Yine bu kitaplara göre, «Kitap
ve Sünnete dayanarak, kabir azabının hak olduğunda icma hâsıl olmuştur. Sonradan
meydana çıkan veya çıkacak olan ihtilâf, geçmişteki bu icmâa zarar vermez.»
Bu kaideye göre, kabir azabını inkâr eden kâfirdir.
[11] Ba's demek,
öldükten sonra dirilmek demektir. Buna inanmak dini bir zarurettir. Ba's
hakkındaki görüş beştir:
1 -Sadece cismin dirilmesi: Bu, kelâmcılardan birçoğunun görüşüdür.
2 -Sadece ruhun dirilmesi: Bu da felsefecilerin görüşüdür.
3 -Ruhun ve cesedin beraberce dirilmesi: Birçok muhakkikinin görüşü, böyledir.
4 -Hiçbirinin dirilmeyecegi görüşünde olanlar da tabiatçılardır.
5 -Bu hususta susanlar, fikir yürütmeyenler. (Câlinûs)
Enl-i sünnetin görüşü ise: Te'vil kabul etmeyen âyetlerdir. Bunlardan ikisi şöyledir: «Sonra siz kıyamet gününde muhakkak diriltilip kaldırılacaksınız.» (Mü'minûn: 16)
«(Habibim) de ki: «Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı hakkiyle bilendir.» (Yâsin:79)
İmam Mâtürîdî bu hususta şöyle demiştir: Resûlullah'ın getirdiklerine iman edip de, haşrı inkâr etmek akıl kârı değildir. Böyle bir kimsenin kâfir olduğunda şüphe yoktur.
[12] Rü'yetullah'ın'dünyada iken vukuu, «ehad» tariki ile gelen hadis-i şerif ile sabit olduğundan, inkâr eden kâfir olmaz. Fakat Cennete girdikten sonra görmeyi, inkâr eden kesinlikle kâfirdir. Çünkü bu, Kitap, Sünnet ve icma ile sabittir.
1 -Sadece cismin dirilmesi: Bu, kelâmcılardan birçoğunun görüşüdür.
2 -Sadece ruhun dirilmesi: Bu da felsefecilerin görüşüdür.
3 -Ruhun ve cesedin beraberce dirilmesi: Birçok muhakkikinin görüşü, böyledir.
4 -Hiçbirinin dirilmeyecegi görüşünde olanlar da tabiatçılardır.
5 -Bu hususta susanlar, fikir yürütmeyenler. (Câlinûs)
Enl-i sünnetin görüşü ise: Te'vil kabul etmeyen âyetlerdir. Bunlardan ikisi şöyledir: «Sonra siz kıyamet gününde muhakkak diriltilip kaldırılacaksınız.» (Mü'minûn: 16)
«(Habibim) de ki: «Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı hakkiyle bilendir.» (Yâsin:79)
İmam Mâtürîdî bu hususta şöyle demiştir: Resûlullah'ın getirdiklerine iman edip de, haşrı inkâr etmek akıl kârı değildir. Böyle bir kimsenin kâfir olduğunda şüphe yoktur.
[12] Rü'yetullah'ın'dünyada iken vukuu, «ehad» tariki ile gelen hadis-i şerif ile sabit olduğundan, inkâr eden kâfir olmaz. Fakat Cennete girdikten sonra görmeyi, inkâr eden kesinlikle kâfirdir. Çünkü bu, Kitap, Sünnet ve icma ile sabittir.
[13] Cenneti
istemiyorum, Allah'ı görmek istiyorum diyen kimsenin kâfir olmaması gerekir.
Çünkü o daha yükseğini istemiştir. «Dünya, âhiret ehline; âhiret, dünya ehline;
ikisi de Allah ehline haramdır», sözü, yukarki görüşü te'yid etmektedir.
[14] «Hâvi» isimli
kitapta şöyle denilmiştir: Adem oğlundan başka varlıkların, hayvanların
haşrolunmayacağını iddia etmek küfürdür. Bu hadis-î şerif ile sabittir. Bunlar
kısas için haşrolunacaklar, «toprak ol» emrinden sonra toprak olacaklar, bunu
gören kâfirler de «ne olurdu biz de toprak olaydik» diyeceklerdir.
[15] Hülâsa, şeriatı ve
şeriata taalluk eden şeyleri hafife alan, istihza eden kimseler kâfirdir.
«Bahru'r-Râik» isimli kitapta şöyle vârid olmuştur: Namazı kasden terk edip,
kazasına niyet etmeyen ve akıbetinden de, korkmayan kimse kâfirdir.
[16] «Haram liaynihi»: Bazı fetvalara göre kat'i delil ile sabit olursa inkârı küfürdür. «Haram ligayrihî» olursa: Delil-i kat'i ile sâbit olsa dahi küfürü gerektirmez. Bazılarına göre, delil-i kat'i ile sabit olduktan sonra «Haram liaynihi» olsun, «haram ligayrihi» olsun inkârı küfürdür.
Birinci görüşe göre, bir kimse hayızlı karısına yaklaşır ve helâl kabul ederse kâfir olmaz. Çünkü «haram ligayrihi»dir:
İkinci görüşe göre kâfirdir. Haramlığını tasdik etmeyi gerekirken tekzip ettiğinden dolayı kâfir olmuştur. «Hâdimî»
[17] İbn Hümâm şöyle demiştir: İki harfin arasındaki far .açık ve bilmekte güçlük çekilmiyorsa, mesela namaz kılan bir kimse «sâlihât» yerine «tâlihât» okursa namazı fâsid olur. Eğer «Zı» ile «Dad» harfleri gibi, iki harfin arasını ayırmak zor ise bazılarına göre fâsid, çoklarına göre de fâsid değildir. Bu görüşü Muhammed b. Seleme şöyle izah etmiştir: Fâsid olmaması, bu iki harfi acemlerin birbirinden ayıramamasındandır. Zahidi «Fetevâ el-Hücce»de şöyle kaydedildiğini nakletmektedir: Eğer bunu okuyan fakih ise, namazı iade etmesi emrolunur. Avam hakkında ise caizdir. Bu hususta söylenen en güzel söz de budur. Kadıhan, «veleddallin»deki «Dat» harfi yerine «Zı» ve «dal» olarak okunsa namaz fâsid olmaz demiştir.
[16] «Haram liaynihi»: Bazı fetvalara göre kat'i delil ile sabit olursa inkârı küfürdür. «Haram ligayrihî» olursa: Delil-i kat'i ile sâbit olsa dahi küfürü gerektirmez. Bazılarına göre, delil-i kat'i ile sabit olduktan sonra «Haram liaynihi» olsun, «haram ligayrihi» olsun inkârı küfürdür.
Birinci görüşe göre, bir kimse hayızlı karısına yaklaşır ve helâl kabul ederse kâfir olmaz. Çünkü «haram ligayrihi»dir:
İkinci görüşe göre kâfirdir. Haramlığını tasdik etmeyi gerekirken tekzip ettiğinden dolayı kâfir olmuştur. «Hâdimî»
[17] İbn Hümâm şöyle demiştir: İki harfin arasındaki far .açık ve bilmekte güçlük çekilmiyorsa, mesela namaz kılan bir kimse «sâlihât» yerine «tâlihât» okursa namazı fâsid olur. Eğer «Zı» ile «Dad» harfleri gibi, iki harfin arasını ayırmak zor ise bazılarına göre fâsid, çoklarına göre de fâsid değildir. Bu görüşü Muhammed b. Seleme şöyle izah etmiştir: Fâsid olmaması, bu iki harfi acemlerin birbirinden ayıramamasındandır. Zahidi «Fetevâ el-Hücce»de şöyle kaydedildiğini nakletmektedir: Eğer bunu okuyan fakih ise, namazı iade etmesi emrolunur. Avam hakkında ise caizdir. Bu hususta söylenen en güzel söz de budur. Kadıhan, «veleddallin»deki «Dat» harfi yerine «Zı» ve «dal» olarak okunsa namaz fâsid olmaz demiştir.
[18] Bir kimse Allah'ın
kelâmından bir kelime veya mütevatir kıraatten birisini inkâr ederse veya
Allah'ın kelâmı değildir derse kâfir olur. Neml sûresindeki «besmele» için Allah
kelâmı değildir derse kâfir olur. Fakat sûre başlarındaki besmeleler için Allah
kelâmı değildir derse, kâfir olmaz. Zira Hanefi ve
Mâlikilere göre Kur'ân'dan değildir.
Bir kimse, Kur'ân-ı Kerim'in okunduğunu işitir de, istihza
ederek, bu ne biçim nağmedir der ve bununla okunanı kasdederse kâfirdir.
Okuyanın çirkin sesini ve acâip edasını kasdederse kâfir olmaz. «Zâhiriye»
isimli kitapta şöyle denilmiştir. Bir kimse Kur'ân-ı Kerim'i alay ederek okursa
kâfirdir. Zira Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır: «Hakikaten o
(Kur'ân) hak ile (Bâtılı ayırdeden) kat'i bir kelâmdır. O, bir şaka
değildir.» (Târik: 13-14)
«Fevzu'n-Necât'da şöyle vârid olmuştur: Bir kimse, bir
başkasına evini, «vessemâi vettâriki» gibi yap veya «kul hüvellah»ı tencerede
pişir, veyahut da sen «innâ a'taynâ»dan kısasın ve buna benzer sözlerle Kur'ân-ı
Kerim'i alaya alır mahiyette birtakım tasarruflarda bulunursa
kâfirdir.
«Al Kur'ân'ın ücretini» sözünü söyleyenin maksadı okuttuğu veya yazdırdığı Kür'an ise, bunun mahzuru yoktur. Müteahhirin âlimleri, Kur'ân-ı Kerim'i ücretle okutmayı ve yazmayı (basmayı) tecviz etmişlerdir.
«Al Kur'ân'ın ücretini» sözünü söyleyenin maksadı okuttuğu veya yazdırdığı Kür'an ise, bunun mahzuru yoktur. Müteahhirin âlimleri, Kur'ân-ı Kerim'i ücretle okutmayı ve yazmayı (basmayı) tecviz etmişlerdir.
[19] Muhit kitabında şöyle
denmiştir: Cihad eden kimselere «pirinç yiyicileri» diyen kimsenin maksadı,
onların cihad edişlerini itaatlarını aşağılamaksa kâfirdir. Fakat onların
niyetlerinin aslında cihad olmadığını, ganimet v.s. olduğunu kasdederse kâfir
olmaz.
[20] Bir kimse kasden namazı terkederse
kâfirdir diyen, sahabeler şunlardır: Ömer b. Hattab, Abdullah İbn Mes'ud,
Abdullah b. Abbas, Muaz b. Cebel, Câbir b. Abdullah, Ebu'd-Derdâ (radıyallahü
anhüm)dır. Sahabe olmayanlar da şu âlimlerdir: Ahmed b. Hanbel, İshak, Ebu
Davud, Abdullah b. Mübarek, Nehal, Hakem ve Eyyûbu's-Sahtiyâni'dir.
«Hulâsa» kitabında, namazı ve cemaati terk edenin, şehâdeti
kabul edilmez denmiştir.
Namaz kılmayan bir kadını boşamak en uygun davranıştır.
Bazı kitaplarda da şöyle vârid olmuştur: Namazı terk eden
kâfirdir. Katli vâcibdir. Bunu söyleyenler Hammad b. Zeyd, Mekhûl, Mâlik ve
Ahmed İbn Hanbel'dir. Fakat Ahmed b. Hanbel'e göre kâfirdir. Diğerlerine göre
hadd tatbik edilerek öldürülür.
İmam Ebu Hanife'ye göre, namaz kılıncaya kadar hapsedilir.
Namaz kılmazsa müebbeden hapiste kalır, orada ölür. Bu hükümleri ihtiva eden
birçok hadis-i şerifler vardır. Bu hadis-i şeriflerden ikisi şöyledir: «Üç
şey vardır ki, İslam onun üzerine tesis edilmiştir.
Bunlardan birini terk eden kâfirdir, kanı helâldir: 1- Kelime-i şehadet, 2 -
Farz namazlar, 3 -Ramazan orucu.»
«Menâvî», bu, oruçla namazın terkini helâl kabul edenler
içindir, der.
Sahih-i Müslim'in rivayet ettiği hadis-i şerif ise şöyledir:
«Namazı terk eden şirk ile küfür arasındadır.»
«Menâvî», «namazı terk etmekle, insanla küfür arasında bir kavuşma meydana gelir» demektedir.
[21] Şer'i kaidelerden birisini yalanlayan, Resûlullah'ın fiilinden yakinen bilinen ve bize tevatür yolu ile naklonunan, icmâ vâki olmuş bir şeyi inkâr eden kâfirdir. Namazın farziyyetini, rekât ve secdenin adedlerini, Allah'ın bize Kur'ân-ı Kerim'de namazı toptan farz kıldığını iddia edip beş vakte ayrılıp birtakım şartları olduğunu bilmiyorum, bu konuda açık nass da yoktur, zikredilen hadis ise «ehad»dır derse kâfir olur.
«Menâvî», «namazı terk etmekle, insanla küfür arasında bir kavuşma meydana gelir» demektedir.
[21] Şer'i kaidelerden birisini yalanlayan, Resûlullah'ın fiilinden yakinen bilinen ve bize tevatür yolu ile naklonunan, icmâ vâki olmuş bir şeyi inkâr eden kâfirdir. Namazın farziyyetini, rekât ve secdenin adedlerini, Allah'ın bize Kur'ân-ı Kerim'de namazı toptan farz kıldığını iddia edip beş vakte ayrılıp birtakım şartları olduğunu bilmiyorum, bu konuda açık nass da yoktur, zikredilen hadis ise «ehad»dır derse kâfir olur.
Namazın sadece sabah ve akşam farz kılındığını iddia eden
hâriciler de kâfirdir. Çok ibadet ve çok cihad etmekle nefisleri olgunlaştığı
için namazın kendilerinden sakıt olduğunu iddia eden mutasavvıflar da
kâfirdirler.
[22] «Yetime» isimli
kitapta şöyle vârid olmuştur: İnkâr ederek veya hafife alarak, namaz kılmıyorum
veya namazla emrolunmadım, bana vâcib değildir diyen kimse kâfirdir. Ben bugün
namaz kılmıyordum veya hiç namaz kılmayacağım diyenin küfründen korkulur. Zira,
tamamen itaati terk etmek ve günah irtikâp etmek mü'mini imandan çıkarmaz.
Zahiriye kitabında şöyle vârid olmuştur: «Bir kimse yalnız
ramazanda namaz kılar da, bu da çok veya ramazandaki namazın diğer zamanlardaki
namazın 7O'ine bedel olduğunu, ileri sürerse kâfirdir. Çünkü bu kimse sevabın
ramazanda çok oluşunun namazın aslını ve adedini düşürdüğünü iddia etmektedir.
Bu ise küfürdür. Bir kimse, bizim için, başkaları namaz kılıyor derse kâfirdir.
Bunu söyleyen kimse ya namazın farz-ı kifâye olduğunu iddia ediyor veyahut da
alay ediyor. Her iki halde de kâfirdir.
[23] «Fevzû'n-Necât» kitabında
şöyle denmiştir: Niçin namaz kılayım, ne karım var ne de çocuğum diyen kimse
kâfirdir. Çünkü bu adam, ya namazın sadece karısı ve çocuğu olana farz olduğunu
iddia ediyor veyahut da Allah ile, kendisine çocuk vermediği için muâraza
yapıyor.
Bu ne bitmez namazdır, daraldım diyen kimse kafirdir. Çünkü,
bu adam namazın farziyyetine itiraz etmektedir.
Kim bu emri, namazı sonuna kadar devam ettirebilir. Bu adam
yine namazı takatin fevkinde bir külfet telâkki etmektedir. Halbuki Allah Teâlâ
Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: «Biz hiçbir nefse gücünün yetmediğini
yüklemeyiz» (En'am: 152)
Bir kimse, diğerine namaz kıl dediğinde, o da ramazanı bekle
o zaman kılarım derse kâfir olur. Çünkü bu adam, namazın sadece ramazanda farz
olduğunu iddia etmektedir.
Bir kimse, ben böyle bir belâya giremem derse kâfir olur. Bu
kimse tâatı, belâ kabul etmiştir. Halbuki belâ olan
ma'siyettir. Ancak tâate «hasen» yâni «iyi belâ» denebilir. Peygamber Efendimiz
«iyi belâyı bana verdiğin için sana hamd ederim» diye dua etmiştir. Namaz
kılmakla, daha ne zamana kadar vakit öldüreceğim diyen kimse kâfirdir. Namaz
ağırdır veya çok zordur diyen kimsenin sözü, Allah'a itiraz
mahiyetini taşıyorsa kâfirdir.
[24] «Yetime» isimli
kitapta şöyle vârid olmuştur: Abdestsiz bir kimse, riyâ olsun diye namaz kılarsa
kâfirdir. Riyâ niyeti ile değil de utandığından kılarsa kâfir değildir.
Bir kimse kasden kıbleden başka bir cihete dönse o da
kıbleye tesadüf etse, İmam Ebu Hanife'ye göre kâfirdir. Necis bir elbise ile
namaz kılanın durumu da aynıdır. Bu hüküm, temizlemeye gücü yettiği halde,
elbisesini temizlemeyen ve helâl kabul eden içindir.
Namazı kasden gecirir-geçirir de sonra birden kaza eder de,
bu böyle olmaz diye itiraz eden kimseye, alacaklı alacağını, bir defada ister
derse kâfir olur. Çünkü ibadeti borç, Allah'ı da alacaklı kabul etmektedir.
[25] Namazın terki ile
ilgili bazı hadis-i şerifler: «Namazı kasden terk eden kimse açıkça küfretmiş
olur.» Taberanî «Câmî»de rivayet etmiştir.
«Kim ikindi namazını terk ederse bütün amelleri silinir.»
Buhari
«Namazı terkeden kimse, Allah'a, Allah kendisine kızdığı
halde mülâki olur.» Taberânî rivayet etmiştir.
«Namaz dinin direğidir, namazı ikame eden dinini ikame
etmiş olur. Terk eden de dinini yıkmış olur.» Beyheki rivayet etmiştir.
Sabit b. Eşlem elli sene gecelerini namaz kılmakla
geçirmiştir. Seher vaktinde şu duayı yapmıştır: «Ya Rabbi, bir kimseye kabrinde
namaz kılmayı nasip etti isen bana da nasip eyle.» Bu zat ölüp defn işi
bittikten sonra, mezarındaki duvarın bazı kerpiçleri dökülmüş ve ayakta namaz
kıldığı görülmüştür. Bu zat hayatta iken şöyle derdi: Namaz yeryüzünde Allah'a
bir hizmettir. Eğer namazdan daha efdal bir şey olsaydı, Allah Teâlâ şöyle
buyurmazdı: «O, mihrabda durup namaz kılarken melekler ona (şöyle)
nidâ etti...» (Al-i İmran: 30)
Yine bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: «Kıyamet
gününde kul ilk önca namazın hesabını verecektir. Eğer namaz ibadeti fasid
olursa diğer amelleri de fasid; sâlih olursa diğer amelleri de salih
olacaktır.»Taberânî rivayet etmiştr.
Hadis-i şeriflerde geçen «küfürler» her ne kadar te'vil
götürüyorsa da terkteki günahın büyüklüğüne delildir.
[26] Feyzü'l-Kadir'de,
ahlak-ı hamide (övülmüş huylar) 160 kadardır: İhlas, isar: başkasını kendine
tercih etmek, kötü işten sonra derhal iyi bir iş yapmak, ibadette haddi aşmamak,
iaşeyi temin için çalışmak, başkasının değil kendi ayıbı ile meşgul olmak,
teslimiyetle beraber itikad etmek, zengin de olsa fakir yaşamak, cimrilik
yapmadan harcamak, malı namusunu korumak için harcamak, iyiliği emretmek,
şüphelerden kaçınmak, zararsız olan şeyden zararlı olabilir diye korkmak,
dargınları barıştırmak, yollardaki engelleri (taş, diken v.s.) kaldırmak,
istişare, istihare, ihtiram, fazilet erbabına hürmet, faziletli zaman ve
mekânlara ta'zim, mü'mini sevindirmek, talim terbiye yolu ile hem kendisinin hem
de başkasının irşâdına gayret sarf etmek, selamı yaymak, selama önce kendi
başlamak, komşuya ikram, muhtaca istemeden önce vermek, başkasının az hayrını
çok, kendinin çok hayrını az görmek, tembellikten kaçınmak, güleryüzlü olmak,
tevazu, tevbe, iyilik ve takvada yardımlaşmak, sevgi, bir iş yaparken acele
etmemek, yaşayışını ve meskenini tedvir, tefekkür, büyüklerine karşı
kibirlenmemek, insanları hak ettikleri makama koymak, mühim olanı öne almak,
başkalarının düşüklüklerine göz yummak, eziyete tahammül etmek, kaderin seyrine
teslimiyet, eziyeti terk etmek, boş olmamak, bir işle meşgul olmak, insanlara
karşı düşmanlık yapmamak, güçlük çıkarmamak, riyakârlık yapmamak, usanmamak,
nimete şükür, çok arkadaş ve yardımcı edinmek, zorluğa tahammül, güzel isim
takmak, çirkin lâkabdan kaçınmak, fakirlere bol bol yardım etmek, töhmet
yerlerinden, zulümden, çirkin sözden kaçınmak, Allah'ı tanımak, Peygamber kokusu
ile kokulanmak, işlerde sebat etmek, Allah'a güvenmek, nefisle mücahede etmek,
iyi şeyleri yapmak, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek, yumuşak
davranmak, haya, emaneti, anlaşmayı, şerefi korumak, susmasını bilmek, akıllıca
konuşmak, hüsn-i zan, adâb-ı muaşeret, hamiyet, sâlihlere, fakirlere, âlimlere,
kardeşlere, misafirlere hizmet etmek, huşu, Allah'dan korkmak, kötülükleri def
etmek, tefekküre ve ibret almaya devam etmek, ilim talebinde devamlı olmak,
Allah için icabında zilleti kabul etmek, yumuşak huylu olmak, küçüklere,
miskinlere, yetimlere, hayvanlara ve hastalara karşı merhametli olmak, ümitli
olmak, başkalarına karşı ince, nâzik davranmak, zühd, cömertlik, müsamaha,
bilmediğine dahi selam vermek, şehamet; haysiyetli olmak, şecaat, şefaat, aza ve
çoğa şükür, her hal ve duruma sabır, doğru konuşmak, sulh, sadakat, hoş sohbet
olmak, sıla-i rahim, susmak, nefsini dağınıklıktan korumak, iç temizlik, iffet,
adalet, afv, uzlet, himmet sahibi olmak, güzel kıskançlık, gıpta, şiddet ânında
namaza koşmak, feraset, gerekeni yapmak, başkasının hakkını vermek, kimden
olursa olsun hakkı kabul etmek, insanların ihtiyacını temin etmek,
sinirlenmemek, yetime kanat germek, seferden geleni karşılamak, temiz olmak,
teheccüd ve diğer nafile namazları kılmak, faydalı şeyleri yapmak, idare etmek,
yumuşak sözlülük, nefsi hesaba çekmek ve ona karşı gelmek, güzel davranış, hak
sahibini bilmek, ehl-i beyti sevmek, meşru-doğru lâtife yapmak, kötülükten
uzaklaştırmak, nasihat, nezih olmak, vera', yakin ve buna benzer şeylerdir.
Bunlar ayet-i kerîme ve hadis-i şerîflerden alınmıştır. Herkesin bilmesi
gerekir, «İhyâ»da şöyle vârid olmuştur: Medh edilen huylar şunlardır: Sabır, şükür, korku, ümid, rızâ, zühd, takva, kanaat,
cömertlik, her halde Allah'a minnet duymak, ihsan, hüsn-i zan, güzel huy, âdâb-i
muaşeret, sıdk ve ihlâs...
Zemmedilen, kötülenen huylar da şunlardır: Fakirlikten korkmak, aldatmak. kin, hased gözü yükseklerde olmak, övülmeyi sevmek, eğlenmek için dünyada çok yaşamak istemek, kibir, riya, sinirlenmek, düşmanlık, tama', cimrilik, şerlilik, zulüm, zenginleri ta'zim etmek, fakirleri hor görmek, övünmek, rekabet, kibirli yürümek, hakka boyun eğmemek, kendini ilgilendirmeyen bir şeye burnunu sokmak, çok konuşmayı sevmek, halka iyi görünmeye çalışmak, kendini beğenmek, başkalarının ayıbı ile meşgul olmak, kalpten korku ve hüznü çıkarmak, nefsin zilleti halinde ona yardımcı olmak, hakka yardımda zayıf kalmak, alenen dost olduğuna gizlice düşman olmak, Allah'ın mekrinden emin olmak, tâate güvenmek, hile, ihanet, aldatma, uzun emel, katı yüreklilik, kabalık, dünyayı sevmek, insanlardan ayrılmaktan korkmak, cefa, acelecilik, haya ve merhamet azlığı, bunlar ve bunlara benzer şeyler kalbin kötü vasıflarındandır. Yapılmaması gereken amellerin aslı bunlardır.
Zemmedilen, kötülenen huylar da şunlardır: Fakirlikten korkmak, aldatmak. kin, hased gözü yükseklerde olmak, övülmeyi sevmek, eğlenmek için dünyada çok yaşamak istemek, kibir, riya, sinirlenmek, düşmanlık, tama', cimrilik, şerlilik, zulüm, zenginleri ta'zim etmek, fakirleri hor görmek, övünmek, rekabet, kibirli yürümek, hakka boyun eğmemek, kendini ilgilendirmeyen bir şeye burnunu sokmak, çok konuşmayı sevmek, halka iyi görünmeye çalışmak, kendini beğenmek, başkalarının ayıbı ile meşgul olmak, kalpten korku ve hüznü çıkarmak, nefsin zilleti halinde ona yardımcı olmak, hakka yardımda zayıf kalmak, alenen dost olduğuna gizlice düşman olmak, Allah'ın mekrinden emin olmak, tâate güvenmek, hile, ihanet, aldatma, uzun emel, katı yüreklilik, kabalık, dünyayı sevmek, insanlardan ayrılmaktan korkmak, cefa, acelecilik, haya ve merhamet azlığı, bunlar ve bunlara benzer şeyler kalbin kötü vasıflarındandır. Yapılmaması gereken amellerin aslı bunlardır.
Hiç yorum yok