Değişik Mevzulardaki Küfür Lafızları
Değişik Mevzulardaki Küfür Lafızları:
İman ziyadeleşir ve noksanlaşır diyen adam
kâfir olur. Kâfir Cennette midir, Cehennemde midir diyen kimse kâfir olur. Bir
kimse, diğerine ahiret için dünyayı bırak der de, o da, peşin dururken
veresiyeyi ne yapayım veya ben Cehennemde ebedî kalacağım derse kâfir
olur.
Hıristiyan, yahudiden daha hayırlıdır diyen
kimse kâfir olur. Zira bu sözü ile, şer'an ve aklen çirkin olan bir şeyi hayır
kelimesi ile vasfetmiş oluyor. Yahudilik hıristiyanlıktan şerlidir
diyebilir.
Sen müslüman değil misin? diyen kimseye
hayır diye cevap veren kâfirdir. Allah'tan kork, yapma diyen bir kimseye, sözünü
dinlemeyeceğim ceza olsun diye yapacağım derse kâfir olur.
Katlini icab ettirecek bir sebep olmadığı
halde, filânın kanı helâl veya mubahtır diyen kimse kâfir olur. Böyle diyeni
doğrulayan da kâfir olur. Ancak bununla sövme kasdetmişse, doğru olan kâfir
olmamasıdır. Filânın malı bana, senin malın ona helâl olmadan önce helâldir
diyen kimse kâfirdir.
Haksız yere adam öldüren bir âmire iyi
yaptın diyen kimse kâfir olur.
Bir kimse, ne olur şu ana kadar müslüman
olmasaydım da, babamın mirasına konsaydım diyen kimse kâfir olur. Ey yahudi, ey
mecusi, ey hıristiyan, ey kâfir diye çağırana, «lebbeyk» diyen veya «biz
öyleyiz» diye cevap veren kimse kâfir olur. Ben mülhidim diyen kâfir olur.
Birisine, kâfirdin müslüman oldun diyen kimse, bazılarına
göre kâfir, bazılarına göre değildir. Kâfire, ta'zim [1]
ederek hürmet göstermek veya zımmîyi ta'zim ile selâmlamak veyahut bir mecusiye
ta'zim ile ya üstad demek küfürdür. Helâl ye diyene, haramı helâlden daha çok
seviyorum diyen kâfirdir. Haram yemek ne güzel bir iştir diyen kimse kâfir olur
denilmiştir. İçkiyi çok seviyorum,
onsuz yapamıyorum diyen için kâfirdir denilmiştir. İçki haram
değildir diyen kâfirdir. Çünkü haramlığı kesin olan bir şeyi helâl kabul
etmiştir. Dinde haram olan livatayı [2] helâl kılmak da
küfürdür. Zulmün, zinanın, haksız yere adam öldürmenin haram olmamış, olmasını
temenni etmek küfürdür. Hiçbir haram helâl olmaz. Ancak içkiye [3] tuz katılırsa (içkilikten
çıkıp, formülü değişerek sirke olacağından) helâl olur. Bir
kimse, bir fakire haram maldan tasadduk eder de sevap umarsa kâfir olur. Fakir
de verilenin haram olduğunu bildiği halde dua eder, öbürü de âmin derse kâfir
olur.
Bir kimse, bir müslümanın ağzına küfür
ederse kâfir olur. Karısı boş olur. Yemeğe cima kelimesi ile söven kimse kâfir
olur. Eti yenen hayvanlardan birine söverse İman-ı Azam'a göre kâfir, İmâmeyne
göre değildir. Eti yenmeyen hayvana söven kimse, hepsine göre kâfir olmaz.
Bir kimsenin başına çeşitli musibetler
gelir de, malımı, çocuğumu aldın ve yine şunu aldın, daha ne yapacaksın,
yapmadığın ne kaldı ki diyen kimse kâfir olur.
Bir kimse küçük bir günah
işleyip, kendisine tövbe et diyene, ne yaptım ki tövbe edeyim derse kâfir olur
[4]. Bir zâlime, sen Allah'a ve müslümanlara
zulmediyorsun denildiğinde, ne güzel yapıyorum derse kâfir olur.
Bezzâziyye'de şöyle denilmiştir: Zâlime
âdil diyen kimse kâfirdir. Zamanımızdaki zâlimlere de âdil diyenler kâfirdirler.
Çünkü bunların adaletsizliği yakinen bilinmektedir. Zulmü, adalet diye
isimlendiren kimse kâfirdir.
İmam Ebu Mansur Mâturidî şöyle demiştir:
Zamanımızın sultanı âdildir diyen kimse kâfir olur. Çünkü bunların zulmünde
şüphe yoktur. Zulmün haram olduğu ise kesindir. Yakinen haram
olan bir şeye, helâl veya adalet demek küfürdür [5].
Dinen mübarek bilinen bir mala, çürümüştür diyen kimse kâfirdir. Bir kimse küfür
kelimesini telaffuz ederken, diğeri de buna gülerse, gülen kâfir olur. Sözde
güldürüçü, bir taraf var ise ve zarurî bir gülme hâsıl
olmuşsa kâfir olmaz. Bir vaiz küfür kelimesi konuşur, dinleyenler de bunu kabul
ederlerse kâfir oluırlar [6]. Bir rivayete göre de, vaiz
o küfür kelimesini konuştuktan sonra, onun küfür olduğunu bildikleri halde orada
otururlarsa kâfir olurlar. Allah onu diriltmezden önce öldürdü diyen kimse kâfir
olur. Bir kimse, diğerine sadaka ver, âhirette para geçmez, hasenatına bakılır
der de, diğeri cevaben sen şimdi bana ver, ben sana âhirette öderim derse kâfir
olur. Bazılarına göre kâfir olmaz.
Bir kimse, diğerine burda bana buğday ver,
âhirette sana arpa vereyim, veyahut da bunun aksini derse (veya mahşerden bana
ne, ben mahşerden korkmuyorum, Kıyametten korkmuyorum, ben ölümden uzağım derse
bazılarına göre kâfirdir.
Bir kimse, diğerine seninle beraber
Cehennemin tırnağına veya kapısına kadar giderim, veyahut da Cehennemin yoluna
kadar giderim derse, bazılarına göre kâfirdir.
Bir kimse, bir kavmin yanında bir kelime
sarf eder, o kavim de onu küfür zannederse ve o da ben küfür ettim diye
bağırırsa kâfir olur.
Bir kimse, diğerine sende hamiyyet ve din
yoktur der, öbürü de evet bende hamiyyet ve din yoktur derse bazılarına göre
kâfir olur. Hayvanına, ey kâfir hayvanı diyen kimse, eğer o hayvan yanında
doğmuş büyümüsse kâfir olur. Böyle değilse kâfir olmaz.
Filân bana ne emretse yaparım. Hatta küfrü
de emretse yine yaparım diyen kimse kâfir olur. Filân benden daha kâfirdir
veyahut çok daraldım, hatta kâfir olmayı istedim, nerede ise kâfir olacaktım,
zaman kâfir olmaya daha yakın, diyen kimse kâfir olur.
Bir adamın karısının ırzına geçilmesinden,
kâfir olması daha hayırlıdır diyen kimse kâfir olur. Yağmurun hikmetini inkâr
eden kâfir olur. Yabancı bir karıyı öptükten sonra bu helâldir diyen kimse kâfir
olur. Karnını doyurduktan sonra yemek yemenin helâl olmasını temenni etmek
küfürdür.
Sultan aksırırken,
yerhamükallah diyene, sultana öyle denmez diyen, yalan söyleyene, Allah yalanını
mübarek kılsın diyen, ehl-i bid'atin [7] bâtıl kelâmını
güzel gören ve çirkine güzel diyen kâfirdir.
Sen İblis gibisin
diyen kâfirdir. Allah'ın nazarında İblis ne ise, sen de benim nazarımda öylesin
diyen kimse kâfir olmaz.
Mecûsilerin Nevruz
bayramına çıkmak, o gün onların yaptıklarına muvafakat etmek ve daha önce
almadığı bir hediyeyi almak, müşriklere o günü ta'zim ederek yumurta da olsa bir
şey hediye etmek küfürdür.
Mecûsînin çocuk traş etme davetine gitmek
küfür değildir. Mecûsînin serpuşunu başına geçiren sahih görüşe göre kâfirdir.
Esirlikten kurtulmak veya soğuk ve sıcaktan korunmak için giyerse bazılarına
göre kâfir değildir. Kâfirlere benzemek için yaparsa kâfirdir de denilmiştir.
Beline zünnar (hıristiyanların taktığı bir
cins kemer, kuşak) bağlayanın hükmü aynıdır.
Bir kimseye iman nedir dendiğinde,
bilmiyorum derse kâfir olur. Müslüman olmak isteyen bir kimseye, İslamın
sıfatını bilmiyorum, sabret, geciktir, filân âlime git İslâmı sana o öğretsin
diyen kimse kâfir olur. Eğer hâkime veya müftüye git onun yanında müslüman ol
derse bazılarına göre kâfir, bazılarına göre değildir.
Tevhidi biliyor musun denildiğinde,
bilmiyorum derse ve maksadı da Allah'ın birliğini inkâr etmekse kâfir olur.
Şemsu'l-Eimme şöyle demiştir: «İslâmın vasfını bilmiyorum diyen kimse
kâfirdir. Dini, namazı, orucu, itaati ve nikâhı yoktur. Böyle bir kimsenin
çocuğu zina mahsulü'dür.»
Bir kimse, başkasına beddua ederken, Allah
senin canını küfür üzere alsın derse kâfir olur. Kâfire bu şekilde yapılan
beddua küfür değildir denmiştir.
Bir kimse, bir müslümana, Allah senden
İslâmı alsın der de, öbürü de âmin derse ikisi de kâfir olur.
Bir kimse, filân müslümanın kâfir olmasını
istiyorum veya kâfir olmasından başka bir şey istemiyorum veya Allah onu,
dünyadan imansız çıkarsın veya imansız öldürsün, Cehennem
ateşinde ebedî kalsın, Cehennemden [8] hiç çıkarmasın
derse kâfir olur.
Bir kimse, kendisinin mürted olduğunu
bilmediği bir adam için, filânın katli helâl veya mubahtır derse veya kasten bir
adamı öldürürse veya evli bir kadınla zina yaparsa, diğeri de doğru yapıyorsun
derse ikisi de kâfir olur.
Kelime-i tevhidi yalanlayanı tasdik eden
kâfir olur. Bir kimse, diğerine sana ve müslümanlığına lânet olsun derse kâfir
olur,
Bir kâfir, müslüman olur, ona bir şeyler
verilir, bunu gören bir müslüman, keşke ben de kâfir olup, müslüman olsaydım da
bu şeyler bana da verilseydi der veya kalben bunu temenni ederse kâfir
olur.
Bir kâfir, müslüman olduğunda, bir müslüman
ona mirasını aldıktan sonra müslüman olsaydın derse kâfir olur. Güzel bir
hıristiyan kızını gördüğünde, keşke hıristiyan olsaydım da şu kızla evlenseydim
diyen kimse kâfir olur.
Bir kimse, ben küçükle oturursam küçük,
büyükle oturursam büyüğüm, müslümanla oturursam müslümanım, hıristiyan ile
oturursam Hıristiyan, yahudi ile oturursam yahudiyim derse kâfir olur.
Müslümanlığa geçen bir kimseye, önceki dininden ne zarar gördün de müslüman
oldun diyen kimse kâfirdir.
Bir kimse, diğerine, sen Harzemli misin,
yoksa mecûsi misin der de, öbürü de mecûsiyim diye cevap verirse kâfir olur.
Bir kimse, diğerine yâ kâfir der, o da
dediğin gibiyim veyahut kâfir olmasaydım seninle oturmazdım veyahut da dediğin
gibi olmasaydım seninle oturmazdım diye karşılık verirse kâfir olur.
Bir kimse, diğerine yâ kâfir dediğinde,
öbürü öyle kabul et derse ikisi de kâfir olur.
Bir kadın kocasına, mecûsi gibi her şeye bahane buluyorsun der de, kocası da bugüne
kadar mecûsilerle oturdum kalktım derse, ikisi de kâfir
olur. Aksi olursa, yalnız kadın kâfir olur.
Bir kimse, bir adama ya kâfir der de,
diğeri susarsa, Ebu Bekri'l-Belhî kâfir olur demiştir.
Bir kimse, münazaa ettiği kimseye günde on
tane senin gibilerini çamurdan yapıyorum derse kâfir olur. Kanı ile, eti senin
gibisini her gün yapıyorum der ve bununla yaratma kasdederse kâfir olur. Vasıf
kasdederse kâfir olmaz.
Bir kimse, bir başkasına ey kırmızı der de,
Allah beni elma unundan, seni ise çamurdan veya siyah çamurdan yarattı, siyah
çamur da elma unu gibi değildir derse kâfir olur.
Bir kimse, diğerine Allah onu yarattı sonra
yanından kovdu derse çoklarına göre kâfir olur. Ben kâinat filân tanımıyorum
diyen kâfirdir.
Bir kimse, ben Fir'avnın veya İblisin
itikadındayım veyahut da itikadım bunların itikadı gibidir derse kâfir olur.
Bir kimse, ben
Fir'avnım veya İblisim der ve bununla ismen ortak olmayı [9] kasdederse kâfir olmaz. Bir kimse, Allah İblis'e lânet
ediyor der, bir başkası da ben lânet etmem derse kâfir olur.
Put yapan kâfirdir [10]. Bir kimse, bırak beni ben kâfir oldum veya bırak beni
ben kâfir olayım derse kâfir olur.
Bir kimse, bir kadına, kocasından boş
olması için mürted olmasını emrederse veya müftü böyle fetva verirse, emreden ve
müftü kâfir olurlar.
Bir kimse, başkasına küfür kelimesi telkin
ederse, öğretir veya emrederse kâfir olur.
Bir kimse, ben kâfir oluyorum veya olacağım
derse, Ebu'l-Kasım'a göre ânında kâfir olur.
Kadın kocasına veya koca karısına eğer
benimle hergün gereken işleri yapmazsan kâfir olurum derse kâfir olur.
Bir kimse beni çok yordun, kâfir olmak
istedim derse kâfir olur. Müslüman veya yahudi olman benim için birdir diyen
kâfirdir.
Bir kimse, bir müslümana La ilahe illallah
de der, o da demezse kâfir olur. Aynı söze karşı cevabı ebediyyen demem olursa
gene kâfir olur. Niyeti, şu anda söylemiyorum demekse kâfir, olmaz. Eğer, bu
sözü söyledim de ne kazandım derse yine kâfir olur.
Bir kadın, kocasına seninle olmaktansa
kâfir olmam daha hayırlıdır derse kafir olur. Çünkü koca ile beraber olmak kadın
için farzdır. Kadın ise küfrü farz üzerine tercih etmiştir.
Bir kimse, diğerini sulha davet etse, o da
böyle bir sulhu yapmaktansa kâfir olmak daha iyidir derse, bazılarına göre
kâfir, bazılarına göre değildir.
Bir kimse ezan
okuyan birine yalan söylüyorsun derse kâfir olur. Kur'ân'ı dinlerken, istihza [11] ederek bu acaip bir sestir diyen
kimse kâfir olur.
Bir kimse ezan okuyan
birine, kim bu mahrum derse kâfir olur. Hıristiyan [12]
yahudiden, yahudi mecûsiden daha kötüdür diyen kimse kâfir
olur.
Bir kimse mecûsi
serpuşunu başına koyar veya onların kullandıkları bir hırkayı boynuna dolarsa
veya onların bağladığı bir ipi boynuna bağlarsa, şaka yolu ile kendini, yahudi
veya hıristiyana benzetirse, kâfirlerin taktığı kolyeyi göğsüne takarsa, oyun
veya başka bir şey olsun kâfirlere kasden benzemek için bir şey yaparsa kâfir
olur.
Yahudi ve Hıristiyan
kemerini kullanan kilise ve havralarına girmese dahi kâfir olur. [13] Beline zünnar bağlayıp dâr-ı harbe ticaret yapmak için
giden kimse kâfir olur. Aynı şeyi esirleri kurtarmak için yaparsa kâfir olmaz.
Hülâsa, beline zünnar takan, onların atkısını kullanan, mecûsilerin serpuşunu giyen, onların giydikleri siyah şeyi giyen,
kasten veya şaka ile de olsa kâfirdir. Ancak bunları harp hilesi olarak
kullanırsa kâfir değildir.
Yahudiler,
müslümanlardan daha hayırlıdır, onlar öğretmenlerin hakkını veriyor diyen bir
muallim yâni öğretmen kâfirdir. İsyan eden bir kimseye nasihat edenlere bu asî,
kızarak bunlara mecûsilerin serpuşunu giydirin derse kâfir
olur.
Bir kimse hıristiyanların bulunduğu
muhitten geçerken, onların içki içip, müzik çaldıklarını görür de, burası işret
meclisidir, belimize ip bağlayıp bunların arasına girmeli
ve dünyanın güzelliklerinden faydalanmalı derse kâfir olur [14] .
«Mecmau'n-Nevâzil»
isimli kitapta şöyle denmiştir: Mecûsilerin Nevruz gününde
toplandıklarını gören bir müslüman, ne güzel bir âdet koymuşlar derse kâfir
olur. Nevruz gününde müslümanların almadığı bir şeyi alan yine kâfir olur.
Bir adama haram yeme denildiğinde, bana bir
haram yemeyeni getir veya helâl yiyeni getir ki ona iman edeyim, ona secde
edeyim derse kâfir olur.
Bir kimse mal bulunsun da
haram veya helâl olsun derse küfre yaklaşır [15]. Bir
kimseye helâlin etrafında dolaş dendiğinde, o da haram dururken helâlin
etrafında dolaşmam ve ona iltifat etmem derse kâfir olur.
Bir kimseye helâl ye dendiğinde, bana,
haram caizdir derse kâfir olur. Bir kimseye, helâli mi haramı mı seversin diye
sorulsa o da cevaben, bana hangisi çabuk gelirse onu severim derse küfründen
korkulur.
Bir kimse içki içerken, İslâmı ilân
ediyorum, İslâmı açıklıyorum, İslâm açıklandı derse kâfir olur. Günah işleyen
bir kimse, İslâm aşikâre olmalıdır derse kâfir olur. İçki meclisinde içki içen
bir kimse sâlih kimseler geçerken, onlara ey kâfirler gelin İslâmı görün diye
bağırırsa kâfir olur. Bu içki (şarap) yere dökülürse Cebrail
(a.s.), onu kanatları ile kaldırır diyen kimse kâfir olur [16]. Küçük ve büyük günaha helâldir diyen kâfir olur.
içkinin satışını caiz gören kâfir olur.
Bir kimse bir şeyin veya bir işin haram
olduğunu bildiği halde helâl olduğunu söylerse kâfir olur.
Ne bitmez oruçtur bu diyen kimse kâfir olur.
Bir kimse oruç için, herhangi bir tevil de
yapmaksızın, Allah bunu farz kılmasa idi bizim için hayırlı olurdu diyen kimse
kâfir olur.
Bir kimse küçük günah işler, diğeri de ona
tevbe et der o da, Allah dileyinceye kadar tevbe etmem derse kâfir olur. Bir
fâsıka, sen her gün Allah'a ve yaratıklarına eziyet ediyorsun dendiğinde, iyi yapıyorum derse kâfir olur.
Günaha, bu da bir yoldur veya mezhebdir
diyen kimse kâfir olur. Fâsık bir çocuk ilk defa içki içerken, yakınları ve
akrabaları onu görür ve mübarek olsun derlerse hepsi kâfir olur.
Bir kimse, içki içerken bizimle sevinenler
neşe bulsun, bizim sevincimize katılmayanlar hüsrana uğrasınlar derse kâfir
olur. İçkinin haram oluşu Kur'ân'da sabit değildir diyen kâfir olur. İçki
içmeyen müslüman değildir diyen kâfir olur. Sarhoşluk veren hurma şırasını
içmeyi helâl kabul eden kimse kâfirdir.
Oğlunun karısı ile evlenmeyi caiz gören
kimse kâfir olur.
Bir kimseye zekât ver denildiğinde, bu malî
cezayı, ne zamana kadar vereceğim derse kâfir olur. Bir kimse, diğerine bana Hak
ile yardım et der, o da herkes Hak için yardım eder ama ben haksızlık ve zulm
ile yardım ederim der ise kâfir olur.
Bir kimse, diğerine git filân adama iyiliği
emret dese, diğeri de onun bana ne zararı var, bana ne kötülük yaptı ki ona
iyiliği emredeyim derse kâfir olur. [17]
Bir kimse, diğer birine iyiliği niçin
emretmiyorsun der, o da o bana ne yaptı ki, ben ondan ne zarar gördüm ki veyahut
ben bu işten kendimi sıyırdım veyahut da bu fuzulî bir
dâvadır, bundan bana ne derse kâfir olur [18].
İyiliği emreden bir kimseye, bu kavgayı
niçin yapıyorsun, bu yorucu iş nedir diyen kimsenin küfründen korkulur.
Bir kimse, ilerde şu işi yaparsam, Yahudi
olayım, Hıristiyan olayım, Mecûsi olayım veya İslâmdan uzak
olayım veyahut da buna benzer şeyler, söylerse bize göre bu bir yemindir. Eğer o
dediği şeyi yaparsa ve niyeti kâfir olmaksa kâfir olur. Niyeti kâfir olmamaksa
yemin keffâreti vermesi gerekir. Aynı lâfızlarla geçmişteki bir işe yemin ederse
ve niyeti kâfir olmamak ise, yemini de yalansa keffâret icab etmez. Kâfir olup
olmamak hususu ise, yukardaki mesele gibidir. Allah'a, ruhuna ve başına yemin
ederim diyen kimse bazılarına göre kâfir olur.
Bir kimse Allah ve ayağının toprağı hakkı
için derse kâfir olur. Hayatım ve senin hayatının hakkı için diyen kimse kâfir
olur.
Doğru olarak Allah'tan başkası için yemin
etmek, yanlış yere yemin etmekten daha şiddetlidir. Bir kimse, diğerine manasını
bilerek ve kasdederek (veya mutlak olarak) «ya rabbbi» derse kâfir
olur.
Bir kimse, bir
kimsenin bir yerden gelişi veya buna benzer hallerde o kimse için kurban
keserse kâfir olur [19]. Bir kimse, ibadet niyeti ile
olsun veya olmasın sultana secde ederse kâfir olur. Eğer niyeti selâm ise
ihtilâf vardır. Bununla beraber alnını veya yanağını yere koyarsa, küfre
yakındır.
Biri geçmişte ben kendi isteğimle kâfirdim
der sonra da o sözünü yalanlarsa kâfir olur. Kadı onun «yalan söyledim» sözüne
itibar etmez.
Hastalıktan kurtulup, sıhhate kavuşan bir
kimseye merkebi yine bıraktı diyen veya çocuğu ölen bir kimseye ruhunu senin
için verdi diyen veyahut da birini ta'ziye ederken onun ruhu, senin ruhunun
ziyadeleşmesi için eksildi diyen kimselerin hepsinin kâfir olmalarından
korkulur.
Allah ruhunu ziyadeleştirsin demek hata ve
cehalettir. Filânın ruhu azaldı, seninki de çoğaldı demek de aynıdır. Bir kimse
kendi kendine öldü derse küfründen, korkulur. Bir kimse, ölen biri için, bu ölü Allah'ın olmalıydı veya olmamalıydı gibi
bir lâf ederse kâfir olur. Bir kimsenin oğlu öldüğünde, diğeri bu Allah'a
lâyıktır veyahut da Allah onun ruhunu almamalıydı derse kâfir olur. Bir kimse,
filân ruhunu efendisine verdi veya kendisine kaldı derse kâfir olur. Bir kimse
ölen için, o sizden çok Allah'a lâzımdı derse kâfir olur. Bir kimse Farsça
olarak: «Fülan bimürd ü can be tu siperd: Filan öldü ve canını sana ısmarladı»
derse kâfir olur.
Bir kimse, diğerine, Kıyametteki izdihamda
beni nasıl bulacaksın derse, bazılarına göre kâfir olur.
Bir kimse, diğerine bugün sen bana hakkını
verirsen, Kıyamette ben sana daha çok veririm der, öbürü de Kıyamet gününde çok
hak olmaz derse kâfir olur.
Bir kimse, alacaklısına, dünyada iken
borcunu ver, zira âhirette para yoktur derse, borçlu da, sen bana daha fazla
ver. Kıyamet gününde hepsini sana veririm derse kâfir olur.
Bir kimse, 10 lira borçlu olduğu bir
kimseye bana 10 lira daha ver, Kıyamette 20 lira alırsın derse kâfir olur.
Âdemoğlundan başka canlıların Kıyamet günü dirilmeyeceğini söyleyen kimse
kâfirdir.
«Allah, bana dünya lezzetlerinden bir şey
vermeyecekti de niçin yarattı?» diyen kimse, Ebu Hâmid'e göre kâfirdir.
Bir kimse, filânı Allah
niçin yarattı derse kâfir olur [20]. Allah beni filân ile
beraber Cennetine koyacak olsa girmem, yahut filânsız Cennete girmem veya sensiz
Cennete girmem veyahut da filânla Cennete girmeye emrolunsam girmem diyen kimse
kâfir olur.
Bir kimse dünyada ekmek lâzım, âhirette ne
olursa olsun derse kâfir olur.
Bir kimse çirkin bir söz söyler, diğeri de
ona, ne yapıyorsun, küfre girersin der, öbürü de ne yapıyorum ki küfre gireyim
derse kâfir olur. Ben sevab ve azabdan veya ben ölüm ve ikabdan uzağım derse
kâfir olur.
Bir kimse, diğerine saîre yâni Cehenneme
gitmekten başka ne yapabilirsin derse kâfir olur.
Bir kimse, bir âlim bir fakire bir dirhem
verse (yardım etse) göklerde veya Kıyamet gününde melekler davul çalar derse
kâfir olur.
Filânın küfür üzere ölmesini istiyorum
diyen kimse kâfir olur. Bana eziyet ettin, nerede ise küfre gireceğim diyen
kimse kâfir olur.
Ben kiliseyi, mescidi, papazı ve imamı
sever ve itikad ederim diyen kimse kâfir olur. Bir kimse, kâfir bir dostuna daha
fazla yaklaşmak için, sen dinini muhafaza et, ben de edeyim, yahut da senin
dinin de hak, benim dinim de hak, hepsi Allah'ın dini, hepsi iyidir derse kâfir
olur.
İki kişi arasında bir anlaşmazlık devam
ederken, birisi, küfür bu bizim yaptığımızdan daha hayırlıdır diyecek olsa kâfir
olur.
Bir kimse şeriatlerden veya milletlerden
biri için bu Muhammed'in (s.a.v.) şeriatından daha hayırlıdır dese veya
ilimlerden herhangi biri için, bu şeriat ilminden daha hayırlıdır derse kâfir
olur.
Bid'at ve hevâ ehlinin
sözü için [21], bu manevî bir
kelimedir veya doğrudur [22] derse kâfir
olur.
Kâfirlerin vergilerini iyi gören kâfirdir.
Bir kimse, yalan söyler, diğeri de onu
yalan söyleme diye ikaz ettiğinde o, benim söylediğim kelime-i şehadetten daha
doğrudur derse kâfir olur.
Bir kimse, diğerine haram ye ki Cehenneme
giresin der, o da yiyorum derse kâfir olur.
Bir kimse filân kendi ölümü ile ölmek
istemiyor derse küfründen korkulur.
Bir kimse, ben bilineni de bilinmeyeni de,
olanı da olmayanı da biliyorum derse kâfir olur.
Bir kimse bir kötülüğe, bir günaha
başlarken, diğerine gel güzel güzel yaşayalım veyahut da kimse bizim gibi neşeli
olamaz derse kâfir olur.
Fakirlik, şekavettir diyenin küfründen
korkulur.
Bir kimse Farsça olarak «Ful ân zindegânî
begûmâdâd: Filân size hayat verdi» derse kâfir olur.
Ebu'l-Fadl, çocuğu ölen bir kimse, ya Rabbi bir tane verdin, onu da geri aldın veya
bana bir tane verdin geri aldın, filâna on tane verdin bir tanesini bile
almıyorsun derse, kâfir olmamasını umarım demiştir.
Bir kimse şaka olarak Farsça «Men hod ay
em: Ben kendim gelirim» yerine «Men Hudâyem: Ben Allah'ım» derse kâfir olur.
Karısını üç defa boşayan bir kimseye, bir
diğeri, mürted ol ki karın sana başka bir kocaya varmaksızın helâl olsun diye
öğretirse kâfir olur. Böyle bir yola sapıldığında o kadın, o kocaya yine helâl
olmaz ve buna fetva veren de kâfir olur.
Bir kimse karısına ey kâfir der kadın da
ben öyleyim, beni boşa veya ben böyle olmasaydım sana arkadaş olmazdım, beni
göremezdin derse kadın kâfir olur ve nikâh bozulmuş olur. Şayet kadın, madem ben
böyleyim, beni niçin boşamıyorsun derse kâfir olmaz. Bir kadın, kocasına ya
mecûsi veya ya yahudi der, o da ben böyle isem benimle
oturma, benimle arkadaş olma derse kâfir olur. Bazılarına göre kâfir olmaz.
Bir adam, karısına ey kâfir der, karısı da
sensin derse, kadın boş olmaz. Bunun aksi de böyledir. Bir kadın, ben şunu
yaparsam, kâfir olayım derse, derhal kâfir olur. Bu bir yemindir, küfür
değildir, bozulduğunda keffâret icab eder de denmiştir.
Bir kimse kiliseye ve buna benzer ibadet
yerlerine ruhban ve papazları ziyaret etmek için veyahut teberrüken girerse veya
onlara has bir işi yaparsa veyahut da mecûsilerin Nevruz
gününde onlara elma takdim ederse, bayramlarında onlara muvafakat ederse,
bayramlarını ilân etmek için onlarla beraber çıkarsa kâfir olur.
Sihirbaz tövbe
ettirilmeden öldürülür. Sihri terk ve tövbe [23] edeceğim
şeklindeki sözleri de kabul edilmez.
Ben sihirbazım diye kendi ikrar eder veya
sihirbaz olduğuna şehadet edilirse kanı helâldir. Bir kimse ben sihirbazdım ama
terk ettim, terk edeli de çok oldu diye kendi ikrar eder veya kendisine bu
hususta şehadet edilirse kabul edilir, öldürülmez. Kâhin de sihirbaz
hükmüntedir.
Bezzâziyye isimli kitapta şöyle varid
olmuştur: Bazı sefil kimseler, fetvalardaki küfür hükümleri korkutmadır, hakikat
değildir derler. Bu sözler bâtıldır. Helâli, haramı, küfrü, İslâmı beyan eden
âlimler, Allah'ın emin kulları böyle bir durumdan uzaktırlar. Onlar sadece
Allah'ın Resulünün tebliğ ettiği hakikatlerden bahsederler.
«Allah, Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.)
hürmetine, sizi ve beni dil kaymalarından, hatâ ve nisyan ile de olsa küfür
lâfızlarını kullanmaktan muhafaza eylesin...»
-------------------------------------------------------ŞERH
KISMI------------------------------------------------------------
[1] Müslümanlara, iyiliklerinden dolayı ta'zimde bulunmak küfür
değildir. Kâfire ta'zimde bulunmak böyle değildir.
Ebu Hafdı'l-Kebir, söyle rivayet etmiştir: Nevruz gününde
müşriklere, bir yumurta hediye eden bir adam, o günü ta'zim ettiği için kâfir
olmuş ve elli yıl yaptığı ibadeti mahvetmiştir. Fakat
kâfirlerin bazı davetlerine icabet etmekte mahzur olmayabilir. Bununla efendilik
yapmış olur.
[2] Livata mutlaka
haramdır. Bu ister karısı, ister cariyesi, isterse kölesi ile olsun
farketmez.
Ekmeli'l-Meşârik kitabında şöyle denmiştir: Livata, aklen,
şer'an ve tab'an haramdır. Zina ise, yalnız şer'an ve aklen haramdır. Bu
sebepledir ki livata, zinadan daha büyük bir cürümdür. Dürer kitabında da şöyle
denmiştir: Livatada hadd olmamasının sebebi, sahabenin ceza, konusunda ihtilâf
etmiş olmalarıdır. Bazıları yakalım, bazıları üzerlerine duvar yıkalım, bazıları
yüksek bir yerden atıp arkasından taşlar yuvarlayalım demişlerdir. Halifelerden
Ebu Bekir (r.a.), Ali (r.a.), Abdullah b. Zübeyr (r.a.) ve Hişâm'in yaktıkları
rivayet olunmaktadır. Yine Hz. Ebu Bekir'in evini üzerine yıktığı rivayet
edilmiştir. İbn Abbas'dan (r.a.) şöyle rivayet edilmiştir: Lût kavmine yapıldığı
gibi, yüksek bir yerden başaşağı atılır ve arkasından da taşlar yuvarlanır.
Çünkü livatanın haram olduğu, Lût kavminin kıssası ile bildirilmiştir. Onların
cezasına uygun olması en münasibidir. «Bizden öncekilerin şeriatı, Kur'ân-ı
Kerîm'e uygun olursa bizim de şeriatımızdır» kaidesi de bunu te'yid etmektedir.
Bu hususta Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: «Hemen (şehirlerinin)
üstünü altına getirdik. Tepelerine de balçıktan pişirilmiş bir taş
(yağmuru) yağdırdık.» (Hicr: 74)
Bir kimse hayızlı karısına yaklaşmayı ve livatayı helâl
kabul ederse kâfirdir. Resûlullah (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle
buyurmuşlardır: «Karısını arkasından kullanan mel'undur.» Kadına arkadan
yaklaşmak böyle olunca, erkeğe arkadan yaklaşmak çok daha büyük cürüm olur!..
Bu husustaki hadis-i şerif şöyledir: «Bir kimseyi Lût
kavminin yaptığı gibi yaparken bulursanız, faili ve mef'ulü öldürün, bir kimse
hayvanı yaparsa, hayvanı da, yapanı da öldürün.» Kütüb-i
Sitte'de rivayet edilmiştir.
Livata yapana, zina gibi hadd yapılır diyenler, İmameyn, Şafii, Hasanu'l-Basri, Ata, Nehâl, Katâde ve
Evzaî'dir,
Recm olunur diyenler ise, İmam Mâlik
ile İmam Ahmed b. Hanbel'dir. (Hadimi)
[3] Bedru'r-Reşid şöyle
demiştir: Bir kimse, «içki, zina, zulüm, katl helâl olsaydı ne olurdu,» derse
kâfir olur. Bir kimse haramlığı hususunda icmâ vâki olan şeyleri inkâr veya
şüphe ederse kâfir olur. Bu Cevâhir'de zikredilmiştir. Bedru'r-Reşid ve İmam
Muhammed'e göre, kendisine nikâhı haram olan birisi ile cinsi münasebette
bulunmak küfürdür. Fetva, helâl kabul edenin kâfir olduğu cihetindedir.
Muhit'de şöyle vârid olmuştur: Bir
kimse içki haram değildir dese ve haram olduğunu bilmese dahi kâfirdir. Çünkü
nassla haram olduğu kesin olarak bilindiği için özür kabul edilmez. .
Ben içkiyi çok seviyorum, onsuz yapamıyorum diyen kimse
kâfir olur denmiştir. Bununla nefsinin isteğini kasdeder, fakat yapmazsa kâfir
olmaz.
[4] Bir adam, bir günah
işler, diğeri tevbe et der de, ne yaptım ki tevbe edeyim derse Ehl-i Sünnet
kaidelerine göre kâfirdir. Mutezileye göre değildir.
Yetime kitabında şöyle vârid olmuştur: Bir kimse günah,
işler de, kaza, kader ve Allah'ın iradesi böyledir, niçin tevbe edeyim derse
kâfir olur. «Hulasa» ve «Muhit»de şöyle denilmektedir:
Fâsık ve zâlime, sen her gün Allah'a, yaratıklarına zulmediyorsun, dendiğinde,
en iyisini yapıyorum diye cevap verse kâfir olur. Bununla
«halka eziyet etmemin bir sebebe dayandığını murad ettim» derse kâfir olmaz.
[5] Adalet, cüz'i bir
meselede tatbik edilmekle yerine getirilmiş sayılmaz. Şeriatı halk üzerinde
tatbike devam etmek sureti ile ancak adalet yerini bulur. Onun için geçmişteki
âlimler, halifelerine zâlimler demişlerdir. Bu hususta Süfyan-ı Sevri ile
Harûnu'r-Reşid arasında geçen hâdise şöyledir: Bir gün Hârûnu'r-Reşid'den
Süfyân-ı Sevrî'ye ta'zim ve tekrim ifade eden bir mektup gelir. Talebelerine, cevabını aynı mektubun arkasına
yazın diye emreder. Ona bu halifedir, temiz bir kâğıda yazsak dediklerinde,
şöyle demiştir: O zâlimin mektubunun arkasına yazın, eğer o kâğıdı helâl para
ile kazanmışsa mükâfatını görür. Haramla kazanmışsa onunla beraber Cehennemde
yanacaktır. Ben yanımda zâlimin elinin değdiği bir şeyi bırakmam. Çünkü dinime
halel gelir. Ona ne yazalım denildiğinde, şöyle yazın
demiştir:
«Bismillâhirrahmanirrahim. Allah'ın günahkâr kulu Süfyân b.
Sa'd el-Münziri's-Sevrî'den emellerle mağrur, imanın tadı kalbinden silinmiş kul
Hârunu'r-Reşid'e...
Benim yanımda, sevgin, muhabbetin, yerin, kalmadı. Beni
beytu'l-mâldeki haksız tasarruflarına, yazdığın mektupla şahit tutmak
istiyorsun. Fakat ben ve mektubunu okuyan arkadaşlarım, kıyamette, Allah'ın
huzurunda senin, aleyhine şahitlik edeceğiz. Ya Harun, müslümanların rızâsı
olmadığı halde beytül'mâle hücum ettin. Buna müellefet-i kulûb, zekat toplayan
âmiller, Allah yolunda cihad edenler, yolda kalmış olanlar, Kur'ân hafızları,
ilim erbabı, dul kadınlar ve yetimler rızâ gösterdiler mi?! Yoksa idaren
altındaki diğer insanlar mı razı oldu?!. Kendini bu soruların cevabına hazırla.
Şunu iyi bil ki bir gün âdil-î mutlak bir hâkimin huzurunda hesap vereceksin.
Sen ruhundan, ilim, zühd, Kur'ân-ı Kerim ve iyilerle
beraber oturmanın tadını silmiş, zâlim olmuş ve zâlimlere lider olmayı
seçmişsin.
Ey Harun! Tahta oturdun ve ipeği giydin, kapına diktiğin
zâlim askerlerinle insanlara zulmettin.
Allah emri ile bir mûnâdi: «Ey zâlimler ve karıları, ey
zâlimler ve yardımcıları, haşr olun, hesaba hazırlanın» dediği zaman, sen ve
etrafındaki zâlimler, kollarınız boyunlarınıza bağlı olarak Allah'ın huzuruna
çıktığınızda, senin hasenatın başkasının mizanına, başkasının seyyiâtı senin
mizanına konduğu zaman günahların artacak, başına gelen belâ daha büyüyecek,
daralacak ve boğulacak hale geleceksin, fakat kimse seni kurtaramayacak...
Cehenneme giderken de yine zâlimlerin lideri olacaksın.
Ya Harun! Vasiyetimi ezberle, nasihatime kulak ver.
Resûlullahın (s.a.v.) ümmetine yaptığı muameleyi iyi düşün. Sen de o ümmete iyi
davranmaya çalış. Şunu iyi bil ki hilâfet bir gün elinden gidecektir. Dünya
zaten böyledir, insanlar devamlı olarak yok olup giderler. İyi azıklanan
faydalanır. Kötüler ise dünya ve âhiretini kaybeder. Ben seni, her ikisini de
kaybetmiş görüyorum. Sakın bana bir daha mektup yazma. Cevap vermem.
Selam...»
Bu gibi mektuplar halifelere çok yazılmıştır. Tafsilât
«İhyâ»dadır.
[6] Vaiz, yalancılıktan,
avamın yanlış anlayabileceği hikayelerden kaçınmalıdır. Kur'ân-ı Kerim'de ve
sahih kitaplarda geçen faydalı kıssaları anlatır.
Bazı kimseler, itaate rağbet olsun diye uydurma hikayeler
anlatmayı caiz görmüşlerdir. Halbuki Allah Teâlâ'nın Resulüne bildirdiği gerçek
hadiseler, uydurma şeyler anlatmaya ihtiyaç bırakmamıştır,
Zamanımızın vaizleri, kıssalar, şiirler, şatah ve tammât
gibi şeylere devam etmektedirler. Bu hususları şu şekilde tenkid etmek
mümkündür:
Kıssalar, bid'attir. Selef bunu nehy etmiş ve şöyle
demiştir: Bu ne Peygamberimiz ve ne de Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer zamanında
vardı. Bu, büyük fitneden (Hz. Osman'ın şehadetinden) sonra meydana gelmiştir.
İbn Abbas (r.a.), kıssa anlatıldığı için mescidden çıkmıştır. Hz. Ali, Basra
camisinden kıssa anlatan bir kimseyi çıkarmıştır, sonra Hasan-ı Basri'nin
vaazını dinlemiş ve memnun olmuştur. O, âhiret hayatı, ölümü tefekkür, şeytan
vesvesesi ve buna benzer zaruri şeylerden bahsediyordu. Şer'an istenilen vaaz da
budur. Şu hadis-i şerifle de uygundur: «Zikir meclisinde hazır olmak bin rekât
namazdan efdaldır. İlim meclisinde
bulunmak bin hastayı ziyaret etmekten efdaldır. İlim tahsil etmek bin cenazeye şahid
olmaktan efdaldır.» Ebu Zer (r.a.) rivayet etmiştir.
Şiir mevzuuna gelince: Vaazda şiire çok yer vermek hoş
görülmemiştir. Bu konudaki ayet-i celile şöyledir: «Şairler(e gelince),
onlara da sapıklar uyarlar. Onların her vadide hakikaten ifrata
düşegeldiklerini ve hakikaten yapmayacakları şeyleri söyler (insanlar)
olduklarını görmedin mi?» (Şuârâ: 224, 225, 226)
Şatah, sofilerin icad ettiği iki çeşit konuşma tarzıdır.
Allah'a âşık olmak, vuslattan sonra zahiri ibadete ihtiyaç duymamak, Allah ile
ruhen birleşmek ve Allah ile kul arasındaki perdenin kalkarak, yüz yüze
konuşmanın mümkün olduğunu, iddia ederler. Bu, vaaz tarzlarının ilkidir.
İkincisi ise şöyledir: Mânası anlaşılmayan parlak sözlerdir.
Bu da söyleyen ne dediğini bilmediğinden veya anlatmak istediğini
anlatamadığındandır. Bu tarz konuşma, Zihinleri karıştırmaktan başka bir işe
yakamaz.
Tammât: Şatah ile müşterek yönü olduğu gibi, ayrıca şer'i
lafızları, zahiri mânasından uzaklaştırıp batına doğru çekme şeklinde kendini
gösterir. Bu tavırları ile bâtınilere benzerler.
[7] Bid'at ve heva ehli
hakkında âlimler ihtilâf etmişlerdir. Selefin çoğu tekfirini tasvip etmiştir.
Birçok fakih ve kelamcıya göre, onlar fâsık, âsi ve dalâlettedirler. İslâm
topluluğundan çıkarmak doğru değildir. Mirastan herkes gibi payına düşeni
alırlar ve İslâmî hükümlerle muamele görürler.
Bu hususta, İmam Mâlik'in sözleri bazı çalkantılar meydana
getirmiştir. Bunların hem tekfir edilmesi, hem de edilmemesi hususunda sözleri
naklolunmuştur. İmam Eş'ârî de aynı durumdadır, İmam Ebu'l-Meali'ye sorulmuş,
cevap vermemiş, özür beyan ederek şöyle demiştir: Bu mevzuda hata yapabilirim.
Müslümanı kâfir, kâfiri müslüman yapmak kolay bir mesele değildir.
Araştırıcılar, te'vil erbabını tekfir etmekten kaçınmak gerektiğini
söylemişlerdir. Bunlara göre, namaz kılan bir kimsenin kanını helâl kılmak
tehlikelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: «Kelime-i
şehadet getirenler, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar...»
Kaderiyeciler hakkındaki şu hadîs-i şerif, «Onların İslâmdan
payı yoktur» tekfir için değil tağliz, yani suçlarının büyüklüğünü beyan için
söylenmiştir.
Hâriciler hakkındaki, «Onları öldürün» hadis-i şerifi,
tekfir cihetine gidenlerin delilidir. Tekfir etmeyenler, onların öldürülmelerinin kâfir olmalarını icabettirmediğini ileri
sürerler.
[8] Müslümana beddua
etmek haramdır. Bilhassa bir müslümana kâfir olarak öl diyen kâfir olur.
Bazılarına göre, küfürden şiddetli azab kasdederse kâfir değildir. «Feteva»
kitabında, bir kimse, eziyet eden, şerli bir kimseye, Allah'ın ondan intikam
almasını istediğinden dolayı küfür üzere öl derse, kâfir olmaz.
Bu konuda, Kur'ân-ı Kerim'de Musa (a.s.) ile ilgili olarak
şöyle buyurulmuştur: «Musa (a.s.)... Sen onların mallarını yok et ey Rabbimiz,
kalblerini şiddetle sık ki onlar o çetin azabı görecekleri zamana kadar iman
etmeyeceklerdir.» (Yunus: 88)
Buna göre zulümde çok ileri giden ve Allah'a karşı cüretkâr
olan bir kimsenin küfr üzere ölmesini istemek küfür değildir. Ebu Hanife'ye göre
küfre rızâ küfürdür, imam bu hususta tafsile
girmemiştir.
Bezzâziyye kitabında şöyle denmiştir: Bir mü'minin, bir
başka mü'mine, kâfir olmasını istemeksizin beddua etmesi haramdır. Beddua
edilen, şayet zâlim ise, zulmü kadar beddua edilebilir. Haddi aşmamak gerekir.
Daha iyi olan ise, zâlime de beddua etmemektir. Bu hususta sabır gösterip, onu
Allah'a havale etmek en doğru olandır. Bir hadîs-i şerifte: «Zulmedilen
muzafferdir» buyurulmuştur.
Menâvî şöyle demiştir: «Bir kimse zalime beddua ederse,
zalimin günahı, mazlumun sevabı azalır.» Bilhassa bir müslüman kendi nefsine,
ehline ve çocuklarına beddua etmemelidir. Bir hadis-i şerifte şöyle
buyurulmuştur: «Nefsinize, çocuklarınıza, malınıza beddua etmeyin. Duaların
kabul olduğu bir saate tesadüf eder, duanız kabul olur.»
Kâfir ve zâlim bir kimsenin dünyada baki kalmasını isteyerek
dua etmek caiz değildir. Onlara, tevbe etmeleri ve sâlih kimse olmaları için dua
etmelidir.
Hulâsa isimli kitapta şöyle denmiştir: Bir kimsenin,
zımminin ömrünün uzun olması için dua etmesi caiz değildir. Ancak bu duayı ömrü
uzun olsun da daha fazla cizye versin niyyeti ile yaparsa caizdir.
[9] Bir kimse, ben
Fir'avn'ım, ben İblis'im der ve bununla, sadece ismen ortak olmayı veya tevazu
veyahut da nefsinin küçüklüğünü, alçaklığını kasdederse kâfir olmaz. ,
Şibli veliyyullah tevazuunu belirtmek için şöyle demiştir:
«Benim zilletim, yahudilerin zilletini geride bıraktı.»
Nasıl olur da mü'min bir insan, ben İblis ve Fir'avn'dan
daha aşağı olayım diyebilir. Halbuki bunlar hakirliğin ve aşağılığın son haddine
varmışlar ve küfürleri de çirkinliğin zirvesine ulaşmıştır. Böyle denilecek
olursa, önce şöyle cevap verilebilir: Allah, onlara yardımını kesti, zelil etti,
dalalete düşürdü. Birisi ulûhiyet iddiasında bulundu. Diğeri Hz. Adem'e secde
etmedi. Bana gelince, beni muvaffak kıldı, yardım etti. Bendeki iman O'nun
inayeti ile oldu. Eğer Allah beni rüsvay edip, onları muvaffak kılsaydı, ben
dalalette olurdum, onlar hidayette olurlardı. Benim nefsimdeki pisliği ve
ayıpları, onlarınkinden çok daha iyi biliyorum, öyle ise, pisliği bilinen nefis,
bilinmeyenden daha aşağıdır.
Sonra şunu da ilâve etmek isterim: Onlar Hazret-i
Muhammed'in (s.a.v.) şeriatına muhatap olmamışlar ve o hale düşmüşlerdir.
Halbuki benim, nefsim şeriata muhatap olmuş ve onunla irşad edilmiştir. Böyle
olduğu halde nefsimin hâlâ pisliklere düşmeye mütemayil olması, benim nefsimin
onlardan daha aşağı olduğunu göstermez mi?
Tevazu hususunda Resûlullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur: «Allah (c.c.) bana mütevazı olmanızı vahyetti. Tâ ki biriniz,
diğerinize karşı övünmesin. Yine biriniz, diğerine düşmanlık etmesin.» Bu
hadis-i şerifi, Ebu Davud, İbn Abbas'dan nakletmiştir. .
[10] Cevahir isimli kitapta
şöyle denmiştir: Hasmına, her saat çamurdan senin gibi birini yapıyorum diyen
kimse kâfir olur. Her gün senin gibi nicelerini eti ile kanı ile yapıyorum diyen
kimse kâfir olur. Vasfını kasdederse kâfir olmaz. Bir kimse, diğerine ey kızıl
der, o da, Allah beni elma unundan seni pis çamurdan yarattı derse Allah'a
iftira ettiği için kâfir olur. Sözünde ciddi değilse kâfir olmaz. Kadihan isimli
kitapta su şekilde vârid olmuştur: Bir kimse, Allah onu yarattı, sonra yanından
kovdu derse, âlimlerin çoğuna göre kâfir olur. Benim fikrim ise şudur: Sözünde
ciddi değil ise kâfir olmama ihtimali vardır. Yetime isimli eserde şöyle
denmiştir: Benim itikadım, Fir'avn ve İblis'in itikadı gibidir diyen kimse kâfir
olur. Şayet, ben Fir'avn'ım, İblis'im sözü ile ismen bir ortaklık kasdederse
kâfir olmaz. Şer'i hükümleri bilmeyen bir kimse, ben
eskiden kâfirdim. Şimdi müslüman oldum derse, bazılarına göre kâfir, bazılarına
göre kâfir değildir. Bir kimse, kendisine şeytana lânet et diyen kimseye, etmem
derse kâfir olur. Zira Kur'ân-ı Kerîm'e muarazada bulunmuş, aksine hareket
etmiştir.
Put yapan bir kimse kâfirdir. Çünkü putu yapmakla, ona razı
olmuş ve gelişmesini istemiştir. Zamanımızdaki pek çok insan bundan
gafildir.
[11] Şaka ile de
olsa, başkasına küfür telkin eden kafirdir. Kısa bir tahsil yaparak memleketine
dönecek olan bir talebeye, sana sual sorarlarsa, daima bunda iki görüş vardır
seklinde cevap ver diye telkin edilir. O da memleketine döndüğünde, kendisine
«Allah'ın varlığında şüphe var mıdır» denildiğinde, iki görüş vardır diye cevap
vermiştir. Âlimler, hem bu talebeyi, hem de ona bu telkinde bulunanları tekfir
etmiştir.
Bir kimse, bir kadına kocandan boşanmak için mürted ol diye
emreder veya fetva verirse kâfir olur. Bazı insanların, şahsi menfaatleri için
bu gibi şeylere tevessül etmeleri çok çirkin bir şeydir.
Muhit isimli kitapta şöyle denmiştir: Bir kimse, diğerine
kâfir ol diye emrederse o adam kâfir olsun veya olmasın emreden kâfir olur. Bir
kimse başkasına mürted ol diye emreder veya fetva verirse kâfir olur.
[12] Yahudi, hıristiyandan
veya hıristiyan, yahudiden hayırlıdır diyen kimse kâfir olur. İkisi birbirinden
şerlidir, ikisinde de hayir yoktur demek caizdir ve mahzuru yoktur. Yukarda
zikredilen hayırlıdır lâfzı ile hıristiyanların İslâm
milletine nisbeten yakınlığını kasdederse kâfir olmaz.
Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmustur: «... Onların, iman
edenlere sevgisi bakımından, daha yakınını da, andolsun, «Biz
Nasrânileıriz» diyenleri bulacaksın...» (Mâide; 82)
Hülâsa isimli kitapta şöyle demektedir: Mecûsî şapkasını
giyen kimse bazılarına göre kafirdir. Müteahhirin âlimleri, soğuk veya sıcaktan
korunmak için giyen kâfir olmaz demişlerdir.
Muhit kitabında ise şöyle vârid olmuştur: En doğru görüş,
hangi halde olursa olsun kâfir olur. Bid'at ehlinin kıyafetini giymek, tahrimen
mekruhtur.
[13] Puta, güneşe, ateşe,
aya secde etmek, kiliseye gitmek, onların kıyafetini giymek, saçları topuz
yapmak gibi, âlimlerin ancak bir kâfirden sadır olabileceği hususunda icma
ettikleri fiilleri yapmak küfürdür. Saçların topuz yapılması ile ilgili olarak,
Hz. Ebu Bekir, Şam'a tayin ettiği valiye şöyle demiştir: «Orada başını topuz
yapmış kişiler göreceksin. Onların topuzlarını kılıçla kesin.» Peygamberimiz
(s.a.v.), Mute ordusunun kumandanına: «Gideceğiniz yerde başlarında: şeytan
yuvası olan insanlar göreceksiniz, onların saçlarını kılıçla sökün» diye
emretmişlerdir. Yine müslümanlar, katil, içki içmek ve zina etmek gibi haram
olan şeyleri helal kabul edenlerin -müslüman olduklarını söyleseler de- kâfir
oldukları hususunda icmâ etmişlerdir. Şifâ'da vârid omuştur.
[194] Zâhiriyye kitabında
şöyle vârid olmuştur: Başına mecusi şapkası giyene kâfir oldun denildiğinde, o
da adamın kalbi doğru olmalı derse kâfir olur. Zira, şeriatın zahirini iptal
etmiş olur.
Bir kimse, Hıristiyan mahallesinden geçerken onların içki
içip, şarkı söylediğini görür ve burası işret meclisidir, belimize ip bağlayıp
onların arasına karışmalı ve dünyadan nasibimizi almalıyız derse kâfir olur. Bu
ahmak, kimsenin müslüman kıyafeti içerisinde iken de ayni hatayı irtikâb etmesi
mümkün iken ve cezası da Allah'ın meşiyyetine kalmış iken, kâfir kıyafetine
bürünerek bu haramı irtikâb etmesinin mânası nedir?
[15] Tenviru'l-Ebsar isimli
kitapta şöyle denmiştir: Bir muslümanın sözünü, iyiye hamletmek mümkün olduğu
müddetçe, onun tekfiri hususunda fetva vermemelidir.
Tahavîden şöyle nakledilmiştir: Mürted olduğu tahakkuk
etmedikçe, bir müslümanı tekfir doğru değildir. İslâm şüphe ile zail olamaz. Bir
âlim, zorla müslüman olanın müslüman olduğuna dair hüküm
verirken, müslüman olan birini kolayca tekfir etmemelidir.
Subki'den şöyle nakledilmiştir: La ilahe illallah,
Muhammedurresûlullah diyeni tekfire cüret edilmemelidir. Kâfir olan bir kimseye,
kanı ve malının helâl olması, hayatta iken müslümanlara yapılan muamelenin ona
yapılmaması, öldükten sonra da Cehennemde ebedi kalması gibi ağır hükümler ve
cezalar uygulandığından tekfirde acele edilmemelidir.
Konuşulan sözlerin, mecaz, kinaye, istiare gibi te'villeri
vardır. Ancak te'vile kapısını kapayan, küfür lâfzını söyleyen tekfir
edilebilir. Bâhru'r-Râik isimli kitapta da böyle vârid
olmuştur.
[16] Sarhoş bir adamı,
mürted kabul etmek doğru değildir. İçki, haram kılınmadan önce sahabelerden
içenler vardı. Namaz kılarken, Kâfirün sûresini yanlış okudular, haklarında şu
âyet-i celile nazil oldu: «Ey iman edenler, siz sarhoşken, ne söyleyeceğinizi
bilinceye ve cünüp iken de -yolcu olmanız müstesna- gusül edinceye kadar namaza
yaklaşmayın...» (Nisa: 43) Bunlar sarhoş iken kâfir olsalardı, âyet-i
kerimede onlara «ey iman edenler» diye hitap edilmezdi. Hasan b. Zeyyâd, Ebu
Yusuf'dan, sarhoş iken mürted olan birini öldüren kimseye vebal olmadığını
nakletmiştir.
Hulâsa kitabında şöyle vârid olmuştur: Günah işleyen bir
kimse, İslam böyle aşikar olmalıdır derse kafir olur. İslâm günaha karşı olduğu
halde, onu günahı caiz gören bir din gibi göstermek istemiştir. İçki içen bir
çocuğun yakınları, onu gördüklerinde, üzerine para veya çiçek atarlarsa veya
mübarek olsun derlerse kâfir olurlar. Çünkü bunlar pis ve çirkin olan bir şeyi
mübarek sayarak, haramı helâl kabul etmişlerdir.
Bir sultan, hatip, imam, veya müderrise haram bir elbise
giydirir ve arkadaşları ona mübarek olsun derlerse kâfir olurlar. Vazifesini
kasdederlerse kâfir olmazlar.
İçkinin haramlığı Kur'ân-ı Kerim ile sabit değildir diyen
kafirdir. Zira şu âyet-i celileyi inkâr etmiştir; «De ki: Murdarla temiz
-murdarın çokluğu hoşunuza gitse de- (hiçbir zaman) bir olmaz..»
(Mâide: 100) Bu âyet-i celilede ulvi bir mâna ve büyük bir belağat vardır.
Beyinleri hasta olanların buna aklı ermez. İçki içmeyen kimse kâfirdir diyen
kâfirdir ve te'vili de mümkün değildir.
[17] "Yetime" kitabında
şöyle denmiştir: Oğlunun karısı ile nikâhlanmayı helâl kabul eden; zulüm, katil
ve yalancı şehadet gibi aklen çirkin olan şeylerin haram olmamasını, temenni
eden mürteddir.
Bir kimseye, niye zekât vermiyorsun denildiğinde, bu cezayı
kime vereyim diyen kimse kâfirdir. Çünkü, kalbi, bedeni ve mali temizleyen
mübarek ve büyük mali ibadeti ceza saymaktadır.
Bir kimse bana hak ile yardım et diyene, ben haksız ve
zalimce yardım ederim derse, bazı âlimlere göre bunu helâl kabul ederek söylerse
kâfir olur. Bu husustaki âyet-i celile şöyledir: «Ey iman edenler, içki.
kumar, (tapmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın
amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki muradınıza
eresiniz.» (Mâide: 90)
Bir kimseye, git filâna iyiliği emret dense, o da bana ne
eziyet etti ki ona iyiliği emredeyim derse kâfir olur. Zira bu adam, iyiliği
emretmeyi farz kabul etmemekte ve iyiliği emretmeyi, nefsi, şahsi ve dünyevi
şeylere bağlamaktadır. Fakat bana ne zararı var derse bazılarına göre kâfir
değildir. Zira bir âyet-i celilede şöyle buyurulmaktadır: «İyilik etmek,
fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle» yardımlaşın. Günah, işlemek ve haddi
aşmak üzerinde yardımlaşmayın. Allah'dan korkun...» (Mâide: 2)
Bu hususta ben kendimi affettim derse ve bununla başına
gelmesi muhtemel fitne ve belâdan dolayı sükûtu kastederse kâfir olmaz. Bu
husustaki âyet-i celile şöyledir: «Ey iman edenler, siz nefislerinizi ıslah
etmeye bakın, kendiniz doğru yolu bulunca sapanlar size zarar vermez.»
(Mâide:105) Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: «İtaat olunan bir cimrilik,
tâbi olunan heva ve herkesin kendi fikrini beğendiğini görürsen, başkalarının
işini bırak, koyununa sarıl (dağa çekil).»
Bu fuzulî şeyden bana ne derse ve bununla kendi üzerine farz
olmadığını kastediyorsa kâfirdir. Şayet bu iş, idarecilerin, hâkimlerin ve
âlimlerin, işidir derse kâfir olmaz.
[18] İyiliği emr ve
kötülüğü nehy etmek farz-ı kifâyedir. İnkâr etmek ve hafife almak küfürdür.
Birinin yapması ile diğerlerinin üzerinden sakıt olur. Ebu'l-Leysi's-Semerkandî
şöyle demiştir: Söylediklerini başkalarının kabul edeceğini bilirse vâcibdir.
Dövülüp sövüleceğini bilirse terki efdaldir. Fakat buna sabreden kimse
mücâhittir ve peygamberlerin yolundadır. Emir bil-ma'ruf, yapılması gereken
şeyle aynı değerdedir. Yapılan şey farz ise o da farz, sünnetse o da sünnet,
mendup ise o da menduptur. Fakat, nehiy ani'l-münkerin hepsi vacibdir. Çünkü o
fiili terk etmek vacibdir. Nehiy ani'l-münker, kötülükten uzaklaştırmak beş
şekilde olur
l -Münker olan şeyleri tanıtmak.
2 -Yumuşak, bir şekilde vaaz etmek. Bu durumlarda devlet
başkanından izin almak şart değildir.
3 -Ya cahil, ya ahmak, Allah'tan korkmuyor musun gibi
şiddetli kelimelerle ikaz etmek. Bunun için de izin şart değildir.
4 -içkiyi dökmek, eğlence âletlerini kırmak gibi
tasarruflarda bulunmak. Bu da izne tabi değildir. .
5 -Dövmekle korkutmak ve tehdit etmek. Bu izne tabidir.
«Miftâhu's-Seâde»de böyle geçmiştir.
Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur: «Sizden kim, bir
kötülük (yani söz ve fiilde Allah'ın razı olmadığı şeyler) görürse eli ile
değiştirsin. (Dinen haram olan şeyleri izale etmek demektir ki nehiy ani'l
münkerin en tesirli olanıdır.) Eğer gücü yetmezse (Muhatabı kendisinden daha
kuvvetli olur da eli ile nehy edemezse) dili ile. (Yâni ona vâcib olan azarlama,
başkasından yardım dileme, Allah'ı hatırlatma gibi sözlerle değiştirmek). Eğer
buna da gücü yetmezse (malından, canından korkarsa) kalbi
ile. (Kalben onu kerih görüp, eğer gücü yetse idi onu men etmeye azmetmek ki bu
herkesin üzerine vacibdir.) Bu (kalbi ile buğz etmek) imanın en zayıf
derecesidir. (Bunu da yapamayan kimsede hardal tanesi kadar dahi iman yoktur).
Bu hadis-i şerif kötülüğü nehy etmenin tertibine delildir. Âlimlerin çoğu bu
görüşte olduğu gibi fetva da bu vech üzeredir.
Alimler, emr ve nehyettiği şeyi yapan kimselerin bu vazifeyi
(iyilikle emr edip, kötülükten uzaklaştırmak vazifesini) yapabileceklerini
söylemişlerdir.
Hz. Enes'den (r.a.) rivayet olunan bir hadis-i şerifte şöyle
vârid olmuştur: «Biz dedik ki: «Ya Resulallah, biz söylediğimizi yapmıyorsak,
iyiliği emr, kötülükten nehy etmeyelim mi?» Resûlullah (s.a.v.) bunun üzerine
şöyle buyurdu: «Siz söylediklerinizin hepsini yapamıyorsanız da yine iyilikle
emredin ve kötülükten uzaklaştırın.»
Menâvî: Birinin terki ile diğerinin vücûbu yani farz oluşu
düşmez demiştir. Bilhassa bu devirde, nasihat kapısının kapanmaması için, bu
şartların aranmaması gerekir. Eğer bu görüş, şu âyet-i çelileye muhaliftir
denecek olursa: «Siz, insanlara iyiliği, emredersiniz de kendinizi unutur
musunuz?» (Bakara: 44) Bu âyet-i celiledeki mâna, vaazdan men değil, nefsi
tezkiye etmeye (temizlemeye) teşviktir.
Memur olduğu iki şeyden birini ihlâl etmekte, diğeri de
insanın üzerinden sakıt olmaz. Fakat uygun ve matlup olan söylediği yâni
menettiği kötülüğü yapmamaktır. Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerifinde şöyle
buyurmaktadır: «Miraç gecesinde, dudakları makaslarla kesilmiş kimseler gördüm.
Cebrail'e (a.s.), bunlar kimdir diye sordum, iyiliği emredip de kendilerini
unutan ümmetinin hatipleridir dedi.»
Emir bi'l-ma'ruf ve nehiy ani'l-münkerin gizli yapılması
gerekir. Gizlilik fayda vermezse açık açık yapılır. Yaptığını, mal, mevki,
metih, övünme ve bunun gibi geçici maksatlara alet etmemeli, yalnız dinini aziz
kılmak ve Allah'ın rızâsını kazanmak için yapmalıdır.
Emir bi'l-ma'ruf, en büyük vecibelerdendir. Hiçbir amel, Allah için öfkelenmeyene fayda vermez. İbn Abbas (r.a.) şöyle demektedir: Resûlullaha (s.a.v.) «Sâlihler olduğu halde yer yarılır mı?» diye sordum. «Evet» diye cevap verdiler. Günahkârlara sükût ve mûdahene (yaltaklık) edildiğinde yer yarılır.»
Emir bi'l-ma'ruf, en büyük vecibelerdendir. Hiçbir amel, Allah için öfkelenmeyene fayda vermez. İbn Abbas (r.a.) şöyle demektedir: Resûlullaha (s.a.v.) «Sâlihler olduğu halde yer yarılır mı?» diye sordum. «Evet» diye cevap verdiler. Günahkârlara sükût ve mûdahene (yaltaklık) edildiğinde yer yarılır.»
Nesâb isimli kitapta zikredilen bir hadis-i şerifte şöyle
buyurulmustur: «Kıyamet günü ümmetimden bazıları maymun ve hınzır şeklinde
kabrinden kalkacak ve mahşere o surette geleceklerdir. Bunlar güçleri yettiği
halde kötülükleri nehy etmedikleri gibi günahkârlara müdâhenede
bulunmuşlardır.»
Bu vazifeyi yapan bir kimse hiç kimseden korkmamaldır.
Kur'ân-ı Kerim'de Allah Tealâ, şöyle buyurmuştur: «... Onlardan korkacak
mısınız? Eğer (gerçekten) İnanmış kimselerseniz kendisinden korkmanıza daha çok
lâyık olan bir Allah vardır.» (Tevbe: 13)
Yine bu mevzuda, ilim erbabının mes'uliyyeti büyüktür. Bu
gibi kimseler, önce bildikleri ile amel edip, sonra âile fertlerine,
akrabalarına, komşusuna ve sokaktakilere kötülükten uzaklaşmalarını
emretmelidir. Bazılarının kabul etmemesi, kendisini mazur gösteremez. Daha sonra
köylere, vadilere ve âleme açılmalı, tebliğ sahasını genişletmelidir. Kötülük
çoğalır, menetmesi mümkün olmazsa menetmeyebilir. Fakat üzüntülü, hüzünlü, gamlı
ve kederli olması gerekmektedir.
[19] Bir kimse,
Allah, ruhun ve başın hakkı için derse, bazı âlimlere göre kâfir olur. Çünkü,
ta'zimde onları, Allah'a ortak kılmıştır. Eğer, Allah ve ayağının toprağı hakkı
için, diye yemin ederse, bütün âlimlerce kâfirdir.
Muhit kitabında, Ali Razi şöyle demiştir: Senin hayatın
hakkı için, Peygamberin hayatı ve Peygamberin ruhunun hakkı için diyen ve buna
benzer lâfızlarla yemin edenlerin küfründen korkulur. Bu husus ile ilgili âyet-i
celile şöyledir: «O halde kendiniz bilip dururken, (yaratılan o şeylerle)
Allah'a eşler koşmayın.» (Bakara: 22)
[20] Bir kimse, Allah,
filanı niçin yarattı derse kâfirdir. Çünkü Allah insanları, Allah'ı bilmeleri ve
O'na ibadet etmeleri için yaratmıştır. Bunu söyleyen kimse şu âyet-i celileye
muhalefet etmiştir: «Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmetle
değil) ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.» (Zariyât: 50)
[21] Bid'at; itikad, amel
ve söz ile sünnete muhalefet etmek demektir. Âlimlerin tarifi şöyledir:
Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında olmayan bir şeyi ihdas etmektir.
Herevî şöyle demiştir: Bid'at, Kitap veya Sünnette, gizli
veyahut da aşikâre mesnedi olmayan, şeydir.
Bid'at-i hasene ise, Kitap ve Sünnette gizli veya aşikâre
mesnedi olan demektir.
En çirkin bid'atler on adettir denmişti:
1 -Kur'ân-ı Kerîm okumayı, zikir, dua, namaz, tesbih v.b.
şeyleri para ile yapmak.
2 -Ölü yemeği yapmak ve yemek, kabir üzerinde mum yakmak,
gelin ve cenaze önünde aşikâre zikir yapmak, kabir üzerine bina yapmak, o binayı
süslemek ve orada yatmak.
3 -Nafile namazları cemaatle kılmak... Regâib, Kadir, Berat,
Tesbih v.b. gibi.
4 -Tâ'dil-i erkânı terk etmek. Karganın gagasını yere vuruşu
gibi namaz kılmak.
5 -Namazda imamı geçmek ve ona muhalefet etmek.
6 -Safları düzeltmemek. (Safları düzeltmek namazın kemâlindendir.)
6 -Safları düzeltmemek. (Safları düzeltmek namazın kemâlindendir.)
7 -Türkü dinlemek. Kur'ân-ı Kerîm okuyuştaki ve zikirdeki
teganni, de buna dahildir. Raks (dans) etmek ve sağa sola sallanmak.
8 -Hutbe okunurken, salât ü selam getirmek, radıyallahu anh
demek, âmîn demek v.b. sözleri söylemek.
9 -İsraf eden kimseye sadaka vermek, mescidde dilenmek,
oynamak, dans (raks) için yemek tertib etmek.
10 -Kadınların yabancı bir evde, ta'ziye veya tebrik için
toplanmaları, cehren (sesli) tevhid getirmeleri, mevlid-i şerifi erkeklerin
işiteceği bir şekilde acık okumaları.
Bid'atin reddine delil olan ve Hz. Âişe (r.a.) tarafından
rivayet edilen hadis-i şerif şöyledir: «Bir kimse, bizim emrimizde (İslamda)
olmayan bir şeyi icad ederse o merduddur (yâni reddolunmuştur». Buharî ve
Müslim rivayet etmiştir. Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmuştur:
«Allah, bid'at sahibinin amelini, bid'atı bırakmadıkça kabul etmez.»
Hadis-i şerifi, İbn Mâce, İbn Abbas'dan rivayet
etmiştir.
Bir başka hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmaktadır: «Allah,
bid'at, sahibinin orucunu, haccını, umresini, cihadını,
farz ve nafile namazlarını kabul etmez. Ve kılın hamurdan çıkışı gibi İslamdan
çıkar.» Huzeyfe (r. a.) rivayet etmiştir.
[22] İtikadda bid'atin
bazısı küfürdür. Bunlar, Allah cisimdir diyenler, Allah'ın ilminin cüz'e taalluk
etmediğini ileri sürenler, haşir ve neşri inkâr edenler ve aleme kadîm
diyenlerdir. Bu mezhebler yeni değildir. Bunlar nübüvvetten önce de mevcut
idiler.
İtikadda bid'atin bazısı ise küfür değildir. Kabir elçisini
(münker-nekiri) inkâr etmek, Allah'a cisim ıtlak edip, bizim cisimlerimize
benzemediğini iddia etmektir. Bunların günahı, diğer büyük günahlardan daha
büyüktür. Çünkü bu itikad bunların içerisine yerleşmiştir. Bunlar hakkında Kitap
ve Sünnette şiddetli vaidler vardır. Her büyük günahın -haklar yerine
getirildikten sonra- tevbesi kabuldür. Bid'at ehlininki kabul değildir. Çünkü
bunlar, bid'ati, itaat olarak kabul etmektedirler.
[23] Tevbe, masiyetten
dönüp, bir daha onu yapmamaya azmetmektir. Bunu da sadece Allah'tan korktuğu
için yapmaktır. Herhangi bir maddî veya şahsî bir zarardan dolayı tevbe fayda
vermez. Büyük günahlara, tevbeden başka hiçbir şey keffâret olamaz. Küçük
günahlara, namaz kılmak, oruç tutmak, tevbe-istiğfar etmek gibi şeyler keffâret
olur. Hacc-ı mebrur, büyük günaha keffâret olamaz. Bazılarının olur demeleri,
terk ettiği ibadetleri kaza etmesine, zulüm ve borçlarını ödememesine keffâret
değil, tevbeyi tehirine keffârettir.
Mebârık kitabında şöyle vârid olmuştur: Hacda küçük günahlar
affedilmiştir. Amma büyük günahların da affedilmesini umarım. Bu hususta
Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştun «... Çünkü güzellikler kötülükleri
(günahları) giderir. Bu, iyi düşünenlere bir öğüttür.» (Hûd: 114)
Hadis-i şeriflerde bu hususlarla ilgili olarak şöyle denilmektedir: «Bir kimse
hacceder de, hacda günah işlemez ve karısı ile cinsi münasebette bulunmazsa,
anasından doğduğu gibi bağışlanmış döner.»
Mebârik, bunu şerh ederken, kul hakları buna girmez
demiştir. Diğer bir hadîs-i şerifte şöyle denilmektedir: «Peygamberimiz
(s.a.v.), Müzdelife'de, bütün hacıların günahlarının affını istemiştir. Duasına
adam öldürme ve zulmü de katmıştır.»
Kurtubî, hadis-i şerifteki zulümden maksat, yaptığı zulmü
ortadan kaldırma imkânına sahip olmayanların zulmüdür demiştir. Tirmizî ise, kul
hakkı düşmez. Diğer hakların da tövbesinin tehiri affolunur, kendileri düşmez,
demiştir.
Ayet-i celilede zikredilen, hasenat seyyiâti, giderir lâfzı
mutlak değildir. Her kötülüğün karşılığında iyilik vardır demektir. Meselâ:
Geçmiş namazı kaza etmek bir hasenedir. Bu hasene, namazı geçirmekteki günahın
affına vesile olur.
Şunu bilmek gerekir ki, günah, insanı ya küfre, ya nifaka ya
da irtidada götürür. Bunların tevbesi, tam bir pişmanlık duymak ve samimî bir
müslüman olmakla mümkündür. Bu gibiler tekrar İslama döndükten sonra önceki
hasenatının üzerine sevaplarının ilâve edilip edilmediği hususunda ihtilâf
vardır.
İtikadda, bit'ata sapanların tevbesi de tam bir pişmanlık
duymak ve doğru bir şekilde itikad etmektir.
Amel ile ilgili ma'siyetlere gelince şöyledir: Farzları terk
etmek.
Namaz: Terkinde iki günah vardır
1 -Geciktirme, bunun tevbesi tam bir pişmanlıktır.
2 -Terk tevbesi, ânında kaza etmektir. Kazayı tehir, diğer
bir ma'siyettir. Tevbesi gerekmektedir. Ölüm hastalığından dolayı namaz kılmaya
gücü yetmeyen bir kimse, yakınlarına, bunun için fidye vermelerini vasiyet eder.
Tahrimen mekruh olan bir şey ile eda edilen namazın iadesi vâcibdir. Hidâye
kitabında da böyle vârid olmuştur.
Zekât, fitre, nezir ve kurbanın tevbesi de kaza etmektir.
Haccı da kaza etmek lâzımdır. Hacca gitmeye gücü yetmiyorsa vasiyet eder.
Yasaklarla ilgili günahlar: Kul hakkına taallûk etmeyip
kendi ile Allah arasında olursa -cünüp Kur'ân okumak, içki içmek, zina etmek
gibi- nasûh tevbesi yapar. İdare Amiri'nden (Vali) cezanın tatbikini isteyip,
kendisini rezil etmek istemezse, bu insanın yapacağı şey, günahının affı için.
Allah'a yalvarmaktır. Hele seher vaktinde Allah'a yalvarması daha uygundur.
Cezanın tatbiki için İslamî İdare Amirine müracaat etmesi daha efdaldir.
Hayvanlara müteallik haklara gelince şöyledir: Onlara
tecâvüz etmek, öldürmek, özürsüz dövmek, özürlü de olsa yüzüne vurmak, gücünden
fazla yük yüklemek, taşımaya gücü yetmediği halde binmek, yem ve su vermemek ve
buna benzer davranışlarda bulunmak çok güç bir durumdur. Bu gibi hareketlerde
bulunanların, Allah'a yalvarıp göz yaşı dökmekten başka yapacağı hiçbir şey
yoktur.
Kullara, taalluk eden haklar ise beştir:
1 -Mâli haklar: Hırsızlık, gasb, aldatmak, sahtekârlık
yapmak, başkasının malını telef etmek, yalancı şahitlik yapmak, zalimce
hükmetmek, rüşvet almak ve buna benzer şeylerdir. Bunları yapanların, o
kimselerle helâlleşmesi gerekir. Helâlleşmediği takdirde kıyamette sevabından
alınacaktır. Hak sahibi ölmüş olursa, mirasçılarına, mirasçısını da bulamazsa,
hak sahibinin hayrına fakirlere vermelidir. Bu haklar, kâfirlere ait ise, onları
mutlaka razı etmelidir. Razı etmezse işi çok zordur. Allah Teâlâ'nın rızâsını
kazanması gerekir.
2 -Bedenî veya cismanî haklar: Kısaca kısasa taalluk eden
meselelerdir. Böyle bir suç işleyen kimse önce tevbe etmeli ve hak sahibine
teslim olmalıdır. Hak sahibi isterse affeder, isterse hakkını alır. Veyahut da
mal hususunda anlaşma yaparak sulh olurlar.
3 -Şerefe taalluk eden meseleler ki, bunlar gıybet, bühtan,
istihza, sövmek ve buna benzer şeylerdir. Bu gibi hallerde, tevbe ve helâlleşme
gerekmektedir. Mirasçılarla helâlleşme olmaz. Bühtanın özel bir şartı vardır ki,
o da iftira ettiği kimsenin yanında kendini yalanlamaktır.
4 -Namusa taalluk eden meseleler ise şunlardır: Ailesine,
çocuğuna ihanet etmek. Böyle bir durum vuku bulduğunda tevbe etmek ve
helâlleşmektir. Eğer, bir fitneye sebep olacaksa, Allah'a yalvarmak ve hak
sahibine dua etmelidir.
5 -Dinî meselelere taalluk eden haklar: Başkalarını kâfirlik
ve fasiklikla itham etmek gibi şeylerdir. Bu durumda önce tevbe eder. Sonra onu
razı eder ve kendini yalanlar.
Hülâsa isimli kitapta şöyle vârid olmuştur: Bütün Haklarını
bana helâl et derse, hak sahipleri de bu hakları biliyorsa ve helâl ederse,
borçlu kurtulur. Bilmiyorsa, imam Muhammed'e göre kurtulmaz. İmam Yusuf'a göre
kurtulur. Fetva da İmam Yusuf'un görüşüne göredir.
Çeşitli eserlerde, günahlardan kurtulmanın sekiz şeyle
mümkün olduğu beyan edilmiştir. Dördü, kalb ile ilgilidir ve şunlardır:
1 -Tevbe etmek, 2 -Günahı terke azmetmek, 3 -Günahtan
sıyrılmak, 4 -Azabdan korkmak.
Diğer dördü de organlarla ilgilidir:
1 -Günahtan sonra iki rekât namaz kılmak, 2 -Yetmiş defa
«estağfirullah», yüz defa da «sübhanallahi'l-azîm» demek, 3
-Sadaka vermek, 4 -Bir gün oruç tutmak.
Tövbe ile ilgili bazı âyet-i celileler şunlardır:
«Hepiniz Allah'a tevbe edin ey mü'minler. Tâ ki korktuğunuzdan emin,
umduğunuza nail olasınız.» (Nur: 31) «Ey iman edenler, tam bir sıdk u
hulusa mâlik bir tevbe ile Allah'a dönün. Olur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter
ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar...» (Tahrim: 8)
Nasûh tevbesi ile ilgili olarak 23 önemli görüş vardır. En
önemlisi Ebu'l-Leys'in İbn Abbas'dan rivayet ettiğidir. İbn Abbas şöyle
demiştir: «Nasûh tevbesi, kalben pişman olmak, dil ile istiğfar etmek ve bir
daha ona dönmemeyi ruhunda gizlemektir.»
Hz. Ali'ye Nasûh tevbesi sorulduğunda şöyle demiştir: «Altı
şeyin bir araya gelmesi ile tahakkuk eder: 1 -Geçmiş günahlarına pişmanlık
duymak, 2 -Geçirmiş olduğu farzları iade etmek, 3 -Yapmış olduğu zulmü bertaraf
etmek ve hasmı ile helâllaşmak, 4 -Günaha, bir daha dönmemeye azmetmek. 5
-Benliğini, Allah'a itaat ederek eritmek, 6 -Günahtaki lezzeti, ibadet güçlüğü
ve yorgunluğu ile gidermek.
Hiç yorum yok