TÜRK ÖĞÜTÜM(!) SİSTEMİ


TÜRK ÖĞÜTÜM(!) SİSTEMİ
Salih Ahmet SAK

Bu, 20 yaşında, yazmak isteyen bir gencin, okuduklarıyla, izledikleriyle, gördükleri ve yaşadıklarıyla kısacası her şeyiyle ve tüm benliğiyle kalbinin ve ruhunun en derininden gelen seslere karşı kayıtsız kalamayıp yazıya döktükleridir…
Kısacası;
Sait Faik gibi, yazmazsam deli olacaktım deyip, yazıyorum…

Sınavlar bitti, rahatladım(!),
Çok şükür istediğim yeri de kazandım gibi,
Sınav dönemi çok düşünüyordum, bi bitsinde, şunu yaparım, şöyle uçarım böyle kaçarım vs. Hani bir hikaye var;
Çinlilerle alakalıydı herhalde, 30 gün süren bir yolculuğu 1 güne indirmek için bir tren yolu yapıyorlar, bunu ilgililere duyurduktan sonra aldıkları yanıt dehşet,
“Geri kalan 29 gün ne yapacağız?”
Evet 9 ay boyunca, tamamiyle ticari birer esnaf dükkanına dönmüş, sözde eğitim kurumlarının telkinleriyle, kendimi kaybetmişçesine çalıştım, kaldı bana 3 ay, geri kalan 3 ay ne yapacağız?,
Eğitim kurumlarına esnaf dükkanı dedim ya, bunun içini doldurmak istiyorum aslında, Mesela, bu durum lisede üniversite sınavına başvururken kendini göstermeye başlar…
Şöyle ki;
Lisede, sınav başvurusu için müdür yardımcılarının odalarında kuyruklar olurdu, seremoni kısaca şöyle;
Bilgisayar başındaki bir hocaya Tc kimlik numaranızı söylersiniz, bir iki kere fareye tıklar (maksat iş yapıyor gözüksün), sonrasında bir çıktı alır ve sizden 3 LİRA! ister…
3 Lira!!!
Ne yaptın?
Bir tane düğmeye basıp çıktı verdin???
Neyse;
Ben okula hiç para vermedim…
Diğerleri hep para verdiler…
Noluyo lan bu paralara?, diyince de, uygulamanın mimarı okul yönetimi tarafından suçluluk psikolojisinin de etkisiyle çirkefçe söylenen binbir türlü yalanla karşılaşırdık…
4 yıl lise okudum, herkesin bileceği üzere, 1 sene 2 dönem olarak okutulur, ilk dönem bitince 15 günlük bir tatil sonrası 2. dönem başlar…
İşte bu 4 yıl boyunca her 2 dönemde de öğrencilerin hepsinden 50 lira para isterlerdi,
Ama insaflı(!) adamlardı, durumu kötü olanlar yanlarına gideceklermiş, biz fakiriz diyecekmiş onlardan para almayacaklarmış,
İnsana mahsus olan gurur, haya, onur gibi mücerret kavramlardan da haberleri yok bunların bence!!!
O derece ağızları sulanmış,
Bir sıkıntı da şurada ki, para vermeyi geciktirenlerin isimleri haftadan haftaya periyodlar halinde hocalar tarafından seslice sınıfta okunur, bazen aynı hocalar para vermediğimiz takdirde sözlü notlarımızın kırılacağı tehdidinde dahi bulunurlardı…
Her dönem o isimler okunurken yaşadığım stresi hiç unutmam, ve unutmayacağım çünkü bana yaşatmış oldukları bu stres ve gerginlik Türk eğitim sistemine nefretimi daima besleyen en önemli nedenlerden sadece biri…
-Salih Ahmet SAK!!!
-Neden vermedin oğlum parayı?
-Daha genciz, veririz elbet hocam…
-Tamam bir kağıt al, parayı getireceğin tarihi yaz…
-…gün … ay … yıl
(O gün hiç gelmedi…)
Bu seremoni de belki de en gülüncüme giden nokta, kelimenin tam anlamıyla “hırsızlık” olan bu uygulama sürecinde, tüm hocaların din kültürü ve ahlak bilgisi alimi kesilmeleriydi,
Şöyle ki;
Bu tür işlerle zerre alakası olmayan hocalar dahi kendi ders saatleri içerisinde derslerinden feda(!) edip 15-20 dk. kul hakkından bahsederdi, parayı vermez isek onların para veren güzel öğrencilerinin hakkına girmiş oluyormuşuz, cennete giremezmişiz, fakat yapılan bu uygulamaya, dahası durumu olmayanları yani parayı vermeyenleri haftadan haftaya sınıf önünde teşhir edenlere, para alamadıklarını biz fakiriz demeye zorlayanlara hiçbir tenkit getirilmiyordu…
Anlayacağınız bizim para vermememiz caiz değilmiş, onların yaptıkları caizmiş, hangi dine mensupsunuz siz?...
Yukarda saydığım, adiliklere din kılıfı uydurmalarına rağmen,
Ben gene para falan vermezdim…
Sizi temin ederim Karun’un oğlu olsam gene de 5 kuruş vermezdim bunlara, bunun nedenleri yukarıda saydığım uygulamalarda gizlidir…
Neyse, paraların toplanacağı vakit temel prensip şudur;
Sınıftan bir kurban seçilir ve paraları toplaması söylenir, ben bu mevzuda şuna dikkat ettim; bu iş için seçilen öğrencilerin istisnasız hepsi, “Ya bu para işlerini vermeyin bana” diye sızlanırdı, ya iyi niyetle bu işleri almak istemezdi, ya da sırf bu konularda çok hassas olduğunun reklamını yapmış olmak için bunu bir şov haline getirirler, işi almamak için destansı bir mukavemet gösterirlerdi…
Sonuç olarak her ikisi içinde sızlananlar var,
Neyse,
Bizim lise 1200 kişi, kişi başı 50 liradan hesap edin,
Noluyo lan bu paralar?,
Geçtim…
Aslında bu olaylara okul içinde bulunduğum dönemlerde çok takılmazdım, belki de, her Cuma saçma sapan yaptıkları tören adı altındaki eziyet seremonisinde bizleri bu konular hakkında yaptıkları saçma sapan konuşmalar ve telkinlerle duyarsızlaştırmışlardır? Ne dersiniz?,
O törenler apayrı bir facia zaten,
İstiklal marşı okunuyormuş,
Şuna eminim ki, o dönemde hiçbir öğrenci, milli duygularının etkisinde kalıp, orada o marşı zevkle okumadı, kaçılmasına izin verilse, müdüründen hocasına kadar hiç kimse kalmazdı o meydanda, ama güvenlik tam tedbir, “KAÇANI VURUN!!!” Şundan da emin olun ki, biz o zamanlar bunları söylemiş olsaydık, yani deseydik ki “İsteyen kalsın törenini yapsın marşını okusun, istemeyen katılmasın, ne bu şiddet bu celal?”,  vatan haini olurduk…
Bu törenlerde gözlemlediğim en önemli hususlardan biride şu,
4 yılın vermiş olduğu tecrübe sayesinde, say deseniz, en yumuşak, ve nazik hocadan en sertine kadar size isim isim hocaları sayarım,
Ama o yumuşak, o anlayışlı hocalarımız tören seremonisinde çok vatansever(!) olduklarından ötürü sanırım sözde düzen ve intizam sağlamak için birer küçük führercik oluverirlerdi, anlayacağınız o hocalar evde gösteremedikleri erkekliği, koyunları olarak gördüğü öğrencilere uygulamakta hiç zorluk çekmedi, bunu görüp en ufak bir mukavemet gösterince;
Disiplin, uzaklaştırma, belki de okuldan atılma, ile neticelenecek bir süreç başlayıverir, ve işin kötüsü, çoğu zaman ailende peşin olarak seni suçlar, ve gözlerinde birer serseriden farksız oluverirsin…
3 IDIOTS diye bir film izledim, kesinlikle herkese öneririm, orada geçen harika bir replik var şöyle ki;

“Eğer baskıyla bir aslana kırbacınızı şaklatmanız sonucu oturmasını öğretirseniz, o aslan terbiyeli bir aslan olur fakat eğitimli bir aslan olamaz…”

Muazzam bir nokta, yetiştirilen, sözde cennet vatanımızın geleceği biz gençler, terbiyeli insanlarız, eğitimli değil…

Çok tuhaf hocalar vardı, adam işini gücünü bırakırdı, tüm cehdini; teneffüs saatlerinde F tipi liselerimizin katı kuralları yüzünden tuvalette sigara içen bizleri avlamaya verirdi… Yakalayınca da müthiş bir zafer edasıyla müdürünün yolunu tutardı… Büyük ihtimalle okulda yapılan aramalar bu hocaların işlerini kolaylaştırmak için yapılıyordu… Hiçbir şekilde izah edilemeyecek bu ani arama uygulamaları, ağzımı bozup günaha girmeme sebeb olan başlıca uygulamalardandır…
Hiç unutmam, bir gün bütün okul aranmış ve sadece bende paket yakalanmıştı, o anda arama ekibinin tepkisi öylesine saçmaydı ki, iyi polis kötü polis oynayanları mı ararsınız, bu tür mevzular çenesine vuran ve saatlerce nutuk çekenleri mi ararsınız? Hepsi var!!! Ben okulu bombalamadım memur bey, sigara kullandığım için doğal olarak paket aldım, ve montumun cebinde siz bunu yakaladınız…
Niçin uluslar arası ajan yakalamış edasına kapılıyorsunuz ki?...
Neyse…
İbda mimarının vasıtaların gayeleşmesi hususuna çekmiş olduğu dikkati, bu duruma tatbik edip düşünmek istiyorum;
Şuna emin olun ki, hiçbir öğrenci bu ani aramaların caydırıcılığı(!) neticesinde sigara içmekten vazgeçmemiştir, zaten bu okul erkanının öğrencinin sağlığı adına, öğrencinin kimi zaman yemek parasına aldığı sigara paketlerine el koyup o sigaraları bedavaya içmekten başka yaptığı hiçbir şey yoktur… Çok başıma geldi ondan biliyorum; bu hocalar bizi aç bıraktılar, çünkü biz, bizden çaldıkları paketler yerine yeni paketler aldık ve içtik, yemek paramız gürültüye gitmiş oldu… Yani burada vasıta gayeye dönüşmüş, vasıta olması gereken öğrencinin sigara paketine el konulması bahsi, gayeleşmiş, hocaların bedava sigara içmesine fırsat olmuştur…

Velhasılı kelam, okulda vuku bulmuş bu denli küçük olayların belirttiği nüanslardan büyük tabloyu görmek zor olmasa gerek…
Eğitmekten zevk alan, bu işe gönlünü vermiş samimi hocaları tenzih etmek boynumun borcu…
Ama tek gayesi, ay sonu gelince bankadan maaşını almak olan, yukarıda saydığım öğretmen(!) kılıklılara tavsiye,
Her daim devinim içinde olan “İnsan” ları eğitmek zaruretinde olduğunuzun farkına varın, ve bulunduğunuz sosyal ortamlarda edindiğiniz arkadaşlarınızın değerlerine gösterdiğiniz saygıyı, öğrencilerinize de gösterin, onlara gösteremediğiniz erkekliği bir şekilde boyun eğdirdiğiniz öğrencilerinize göstermeye kalkmayın!!!... Kısacası “İşinizi sevin…” göreceksiniz ki beklediğiniz ay sonu daha çabuk gelecek, ve ay sonundan daha mühim şeyler olduğunun idrakine varacaksınız…

“Öğrencilerinizi terbiye etmeyin, EĞİTİN”!!!

Vesselam…



Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.