ESMA BİNT EBÎ BEKR
İKİ KEMERLİ ESMA BİNT EBÎ BEKR
«Esma, yüz
sene yaşamıştır. Onun ne tek bir dişi düşmüş, ne de aklından bir eksilme olmuştur.»[1]
Bu hanım sahabîmiz; şerefi bütün yönlerinden elde
etmiştir. Babası sahâbîdir, dedesi sahâbîdir. Kızkardeşi sahâbîdir. Kocası
sahâbîdir, oğlu sahâbîdir...
Bunlar, şeref ve övünç olarak ona yeter...
Babası, sağlığında Rasûlüllah'ın (s.a.v.) dostu, vafâtından sonra
halîfesi olan Ebû Bekir es-Sıddîk'tir...
Dedesi; Ebû Bekr'in babası Ebû Atîk'tir.
Kızkardeşi; mü'minlerin annesi temiz, pâk,
Aişe'dir.
Kocası, Rasûlüllah'ın (s.a.v.) dostu ez-Zubeyr
ibnu'l-Avvam'dır.
Oğlu; Abdullah
ibnu'z-Zubeyr'dir...
İşte bu —kısaca— Esma bint-i Ebî Bekir
es-Sıddîk'tir.
O kadar...
Esma, İslâm'a ilk giren kadınlardandı. Bu büyük
fazilette 17 kişinin dışında kimse onun önüne geçmemişti. Ona «İki Kemerli»
lâkabı verilmiştir. Medine'ye hicret ettikleri gün, Hz. Peygamber'le babasına
yiyecek ve su tulumu hazırlamıştı. Onları bağlayacak birşey bulamayınca,
kemerini ikiye bölmüş, birisiyle azık torbasını, diğeriyle de su kabını
bağlamıştı. Hz. Peygamber, o iki kemerin yerine Cennet'te, ona iki kemer
vermesi için Allah'a dua
etmişti.
İşte bundan dolayı ona, «İki Kemerli» lâkabı
verilmişti.
Onunla, ez-Zubeyr Îbnu'l-Avvam evlenmişti. Ez-Zubeyr,
yoksul bir gençti. Hizmetini görecek hizmetçisi ve ailesini rahat içinde
yaşatacak parası yoktu. Sadece bir atı vardı.
Esma ona iyi bir eş oldu. Kocasının hizmetini görür,
atını tımar eder, otlatır ve ona yem hazırlardı. Nihayet Allah, ez-Zubeyr'e
yardım etti ve o sahabenin en zenginlerinden oldu.
Esma Allah ve Rasûl'üne sığınmak için Medîne'ye hicret
etmek istediğinde, oğlu Abdullah İbni-Zubeyr'e hamileliğinin son
günlerindeydi. Bu durum onun, uzun ve meşakkatli yolculuğa çıkmasına engel
olmadı. Küba'ya varınca çocuğunu doğurdu. Müslümanlar, Allahu ekber ve lâ ilahe
illallah diye bağırdılar. Çünkü o, Muhacirler'in Medine'de doğan ilk çocuğu
idi. Onu Rasûlullah'a (s.a.v.) götürüp kucağına verdiler. Rasûlüllah (s.a.v.)
biraz tükrüğünden alıp çocuğun ağzına koydu. Sonra da onun için dua
etti...
Böylece onun kanına ilk giren, Rasûlullah'ın (s.a.v.)
tükrüğü oldu.
Erkeklerden pek azında bulunan iyi hasletler, güzel
huylar ve metanet Esma Bint Ebî Bekr'de biraraya gelmişti.
O, darbı mesel haline gelecek kadar cömertti. Oğlu
Abdullah şöyle anlatır:
«—Ben şimdiye kadar, teyzem Aişe ve Annem Esma'dan
daha cömert kadın görmedim. Ancak onların cümertlikleri farklıdır. Teyzem bazi
şeyleri biriktirmeye çalışırdı. Bir miktar biriktirince, onu ihtiyaç sahipleri
arasında taksim ederdi. Annem ise hiçbir şeyi ertesi güne kadar
bekletmezdi...»
Bundan başka Esma, güç durumlarda işleri iyi
idare eden akıllı bir kadındı...
İşte bunlardan biri:
Sıddîk, Hicret'e Rasûlüllah'la (s.a.v.)
birlikte çıktığında, altı bin dirhem kadar olan bütün parasını yanına almış,
çoluk çocuğuna hiçbir şey bırakmamıştı...
Babası Ebu Kuhafe, onun gittiğini öğrenince —henüz
müşrik idi— onun evine geldi ve Esma'ya:
«— Canıyla sizi yaktıktan sonra, parasıyla da sizi
yaktığını tahmin ediyorum» dedi.
Esma da şöyle cevap verdi:
«— Hayır, dedeciğim! Bize birçok para bıraktı.» Sonra
bazı çakılları alıp duvardaki para oyuğuna koydu. Üzerine bir örtü örttü.
Dedesinin elinden tutup —kör idi— şöyle dedi:
«— Dedeciğim! Bak, bize ne kadar para bıraktı». Dedesi
örtünün üzerine elini koydu.
«— Fena değil... Bunların hepsini size bırakmakla iyi
etmiş...»
Esma bu hareketiyle, ihtiyarın içini rahatlatmak ve ona
para verdirmemek istemişti.
Çünkü o, dedesi de olsa hiçbir müşriğin kendisine
iyilikte bu bunmasını istemiyordu.
Tarih, Esma Bint Ebî Bekr'in bütün davranışlarını
unutsa, oğlu Abdullah'la son defa karşılaştığında onun gösterdiği metaneti,
karar verme ve îman gücünü asla unutmayacaktır.
Bunun hikâyesi de şöyledir:
Yezîd İbn-i Muaviye'den sonra, halîfe olarak oğlu
Abdullah İbnu'z-Zubeyr'e beyat edilmişti. Hicaz, Mısır, Irak, Horasan ve Kuzey
Arabistan'ın büyük kısmı ona itaat etmişti.
Fakat Umeyye oğulları, el-Haccac İbn-i Yusuf es-Sekafî
komutasında büyük bir orduyu onunla harbetmek için hemen harekete geçirdiler.
İki taraf arasında, İbnu'z-Zubeyr'în çeşitli kahramanlıklar gösterdiği
çarpışmalar oldu.
Ancak arkadaşları yavaş yavaş yanından ayrılmaya
başladılar. Abdullah ve yanındakiler, Allah'ın evine sığınıp orada
saklandılar.
Ölmeden birkaç saat önce annesi Esma'nın yanına gitti
—annesi gözleri görmez yaşlı bir haldeydi— ve şöyle konuştu:
«—Es-selâmu aleyki ve rahmetullahi ve berakâtuhu,
anneciğim!»
«_ Aleyke's-selâm Abdullah... Haccac'ın mancınıklarının
Harem'deki askerlerine fırlattığı taşlar, Mekke'nin evlerini titretirken, bu
saatte gelmene sebep nedir?»
—.'Seninle istişarede bulunmak için
geldim.»
«— Benimle istişarede bulunacaksın ha!... Hangi
konuda?!»
«__ Askerler, el-Haccac'tan korktukları veya onun
sağladığı imkânları arzu ettikleri için, beni perişan bîr halde bırakıp
gittiler. Hattâ çocuklarım ve akrabalarım benden ayrıldılar. Yanımda
adamlarımdan çok azı kaldı. Onlar büyük gayret gösterseler de ancak bir veya iki
saat dayanabilirler. Umeyye oğullarının elçileri, eğer silâhı bırakır,
Abdülmelik İbn-i Mervan'a beyat edersem, dünyada ne İstersem vereceklerini
söylüyorlar. Sen ne dersin?»
Esma yüksek sesle şöyle cevap verdi:
«— Mesele senin meselen, Abdullah! Sen kendini daha iyi
bilirsin... Eğer hak yolda olduğuna inanıyorsan ve hakk'a davet ediyorsan senin
sancağının altında öldürülen arkadaşlarının sabrettiği gibi sen de sabret ve
savaş...
Eğer dünyayı istiyorsan, sen ne kötü kulsun, kendini de
arkadaşlarını da mahvetmiş
olursun».
«—- Fakat bugün ben mutlaka öldürülmüş
olacağım».
«— Bu; Umeyye oğulları çocuklarının kellenle oynaması
için, isteyerek canını el-Haccac'a teslim etmenden daha
hayırlıdır».
«— Ben öldürülmekten korkmuyorum, ancak benim
organlarımı kesip koparmalarından korkuyorum».
«— Kişinin ölümden sonra korkacağı birşey yoktur. Ölü
koyun derisinin yüzülmesi acı vermez...»
Abdullah'ın yüzünde memnuniyet ifadesi belirdi ve şöyle
dedi:
«— Sen ne mübarek bir annesin. Senin ne mübarek
hasletlerin var. Ben, bu saatte sana, bunları işitmek için geldim. Allah
biliyor, ben ne gevşedim, ne de gücümü kaybettim. Yine Allah şahittir ki,
yaptıklarımı dünya ve zînetlerini sevdiğim için yapmadım, ancak Allah'ın haram
kıldığı şeylerin mubah görülmesine gazaplanacağı için
yaptım. İşte ben, istediğin şeye doğru
gidiyorum. Öldürüldüğümde bana üzülme, işini Allah'a havale et...»
«— Ben sana ancak bâtıl uğrunda öldürülürsen
üzülürüm».
«— Oğlunun şimdiye kadar hiçbir kötüyü yapmaya
kasdetmediğine, hiçbir yüz kızartıcı İşi yapmadığına, Allah'ın hükmünden
sapmadığına, hiçbir emanete hiyânet etmediğine, hiçbir müslüman ve zımmîye.
haksızlık etmek istemediğine ve onun yanında hiçbir şeyin; Azîz ve Celîl olan
Allah'ın rızasından daha üstün olmadığına inan...
Bunları kendimi temize çıkarmak için söylemiyorum. Allah
beni, benden daha iyi bilir. O sözleri sadece kalbime sabrı sokmak için
söylüyorum.
«— Seni, kendisinin ve benim istediğim şey üzerinde
kılan Allah'a hâmdoisun... Yavrucuğum! Seni koklamam ve vücuduna dokunmam için
bana yaklaş. Belki, bu, seninle sön görüşmemiz olur».
Abdullah annesinin ellerini ve ayaklarını öptü. Annesi
de oğlunun yüzünü ve başını hem kokladı hem de öptü. Elleriyle vücuduna
dokundu.
Az sonra ellerini çekip şöyle dedi:
«— Abdullah! Bu giydiğin nedir?!»
«— Zırhım».
«— Yavrum! Bu, şehîd olmak isteyenin elbisesi
değildir».
«— Ben bu zırhı, senin hatırını hoş etmek ve içini
yatıştırmak için giydim».
«— Onu çıkar. Böylesi senin hamiyetin ve cesaretin için
daha sağlam, sıçraman için daha güçlü ve hareket etmen için daha hafiftir.
Fakat onun yerine uzun pantolon giy. Yere yıkıldığında ayıp yerlerin
açılmaz».
Abdullah
İbnu'z-Zubeyr zırhını çıkardı. Üzerine pantolonunu giydi. Harbe devam
etmek için şöyle diyerek Harem'e gitti:
«— Anneciğim! Bana duâ etmeyi ihmâl etme.» Esma ellerini
semaya kaldırıp:
—. Allah'ım!
Gece karanlığında insanlar uyurken
onun namaz kılmak üzere uzun
süre ayakta kalmasına ve ağlamasına acı...
Allah'ım! Oruç tutmak üzere Mekke'yle Medine'nin
sıcaklarındı aç ve susuz kalmasına acı...
Allah'ım! Onun anne ve babasına itaat etmesine
acı...
Allah'ım! Onu sana havâle ettim. Onun için takdir
ettiğine razı oldum. Bana ondan dolayı sabredenler sevabı ver» dedi.
O gün güneş batmadan Abdullah İbnu'z-Zubeyr, Rabbîne
kavuştu. Onun ölümünün üzerinden on günden fazla geçmeden annesi Esma bint-i
Ebî Bekir de yüz yaşına ulaşmış, tek bir dişi dökülmemiş ve aklından birşey eksilmemiş olarak Rabbine kavuştu.[2]
[1] Tarihçiler
[2] Esma Bint Ebî Bekr hakkında geniş bilgi için aşağıdaki
eserlere bakınız:
1- El-İsabe,
biyografi no: 46.
2- Usdul'-ğabe,
V/392-393,
3- El-İstîab
(Haydarabad baskısı), (f/704-705.
4-
Tehzîbu't-tehzîb, XH/397.
5-
Sifetu's-safve, 11/31-32.
6-
Şezeratu'z-Zeheb, r/80.
7- Ez-Zehebî,
Tarîhu'I-İslâm, lil/133-137.
8- El-Bidaye
ve'n-nihaye, Vlll/346.
9-
Dr. el-Harputlu, Abdullah İbnu'z Zubeyr,
Arap büyükleri dizisinden.
10- A'Iamu'n-nisa
(el-Kehhale'nin), I/36.
11-
Kalâîdu'I-Cuman, s. 149.
12- Siyeru
A'lâmi'n-Nubela, H/208.
13-
En-Nucumu'z-2ahire, 1/189.
14- El-Muhabber,
s. 22, 54,100,
Dr. Abdurrahman Re’fet
el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi:
1/355-360.
Hiç yorum yok