14 TEMMUZ- İHTİLÂL- NFK



14 TEMMUZ

Büyük Fransız İhtilâlinin korkunç bir yangın gibi birdenbire
evi sarması ve başlangıç teşekkülünü tamamlayıp
tarihin en büyük oluşlarından biri haline gelmesi 14 Temmuz
1789 tarihini taşır. Ondan l gün önce (Dragon)lar halk
üzerine saldırınca, birbirini takip eden hadiselerle, bütün
kapılar açılmış ve hedefler meydana çıkmış oldu. 13 Temmuz
günü (Dragon)lar önünde gerileyerek (Tüileri) bahçesine
sığınan ve orada masalar ve iskemlelerden barikat kuran
halk, eline, sopa, kazma, balta, bıçak, kırık sise, tas,
demir, ne geçirebildiyse onlarla askerlere karşı durmaya
davrandı. (Vandom) meydanındaki panik bir ân sürmüş ve
halk bir anda tepki şuuruna ermişti. Bir anda is o kadar
büyümüş ve yığın öfkesi o dereceye yükselmişti ki, artık
kalabalıkların (Dragon) alaylariyle zaptedilebilmesine imkân
kalmamıştı. Bir de, millette, bu gibi ayaklanışlar boyunca
eşine rastlanmamış bir gözükaralık, ancak büyük idealler
uğrunda gösterilebilecek bir fedaîlik sinivermişti. Ve günümüzdeki
oluşların tersine, dimağ mevkiindeki sivilin, yumruk
mevkiindeki askerin, yumruk mevkiindeki askere haddini
bildirme tavrı...
Atların üzerine atılıyorlar, süvarilerin çizmelerinden yakalayıp
yere çalıyorlar, kılıçlarla doğranıyorlar, fakat gelmeyenler,
zırhlı alaya Fransız milletinin manevî ciğeriyle
balyoz üstüne balyoz indiriyorlar... Ve her ân, sağdan ve
soldan koşuşanlarla çoğalıyorlar... Tablo müthiş...
Bir boru sesi:
— Geri...
(Dragon) alayı kumandanı (Prens do Lömbesk), süvarisine,
intizamla çekilme emrini veriyor.
Halk bahçeden çıktı, hınç ve heyecanından zerre kaybetmeksizin
dalga dalga Paris'i yaladı ve Belediyeyi taşladı.
Belediyedeki silâh deposunun yağması...
Paris'in erzağı civar köylerden gelmektedir. Bu hale
göre büyük askerî kıtalar Paris'i sarabilir, açlıktan kıvrandırabilir.
Onun için, artık yaydan çıkan okun.24 saat
içinde hedefine varmsı lâzımdır. Bunun için de Paris'teki
bütün silâh depolarını ve dükkânlarını basarak teçhizatlanmak
şart...
Böyle yaptılar ve 13 Temmuz gününün gece yarısına kadar
adetâ ordu meydana getirdiler...
Bugünün teknik şartlarına göre o zamanki sivil ve asker
arasındaki silâh farkının telâfisi kabil hususîliğini ve
bu bakımdan, günümüzde, ordusuz hiçbir şey yapılamayacağı
hikmetini ileride göreceğiz.
13 Temmuz gecesi '14 Temmuza bağlandığı noktadan
sabaha kadar Paris halkının fıkır fikir kaynamasiyle geçti.
Devletin, bazı büyük askerî birlikleri Paris kapılarına
doğru sürmekten başka hiçbir tedbiri yoktu; ve her şey
kapanın elindedir. İlk davranan kazanacaktır. Halktaysa
ne bir lider, ne bir teşkilât fikri, ne bir (strateji) ve taktik)
kafası, ne bir şey!... Topkekûn ihtilâl, eğri bir satıhtan
akan eşya gibi doğrudan doğruya hadiselerin dehâsiyle
yürümekte ve insanlara her ânın icabını yerine getirme
insiyakından başka bir is düşünmemekte... Her büyük davranışta
olduğu gibi, sanki, kader, peşin insan fikri ve tedbirinin
üstünde, bunları göze göstermeyecek kadar yükseğinde
tecelli etmektedir. Mevcut olsa da yine kaderin emrinde
bulunacak olan rejisörden ortada eser yok...
14 Temmuz sabahının kızgın güneşi ufuktan daha bir
mızrak boyu yükselmemişti ki, Paris halkı, kendisini meydanlarda
buldu.
Bir nâra:
— (Bastiy)e yürüyelim!
— (Bastiy)... İstipdat idaresinin, kara kayalarla örülü
mücessem zulüm timsali, içine kapanık ve pençesi dışına
çevrik müthiş kale... Paris'in orta yerindeki 14 üncü Asırdan
kalma, şehri ateş kusucu toplarıyla korkutmaya memur bu
müthiş kale, aynı zamanda siyasî mahkûmların ve hoşa gitmeyen
fikir sahiplerinin tıkıldığı zindandır. Bu zindandaki
mahpuslar arasında öyleleri vardı ki, ayaklarından prangalı
oldukları gün ışığı görmez hücrelerinde unutulmuşlar ve
üzerine kıllı bir deri eldiveni çekilmiş iskeletlerden ibaret
kalmışlardır. Bir kısmı da aklını kaybetmiş, hayvanlara
.mahsus içgüdülerinden bile yoksun, nebat hayatı yaşamakta...
Paris'e hâkim başlıca askerî mevki olan (Bastiy)in zaptı,
ihitlâli açık plâna ve meydan muharebesine dökecek
hareket noktası olacak ve ondan sonra her şey birbirini takip
edecektir.
Kitle şuuru sezdi ve narasını yükseltti:
— (Bastiy)e, (Bastiy)e!...
Bir nâra daha yükseldi:
— Evvelâ (Envalid)e hücum edelim! Silâhlarınız henüz
yeterli değil! Tam silâhlanalım!
(Envalid), Paris'in göbeğinde, ordu silâh deposu ve hadiselerin
birdenbire alevlendiği hengâme içinde takviyesi
düşünülmeyen bir can noktası...
(Envalid)e var kuvvetleriyle abandılar, hiçbir mukave-
met görmediler ve oradaki 20 topla, sayısız, tüfek, tabanca,
mızrak, kılıç, süngüyü alıp kuşandılar...
Ve doğru (Bastiy) önüne...
Millî Meclis artık kendisini aşan hadiseler karsısında
dilini yutmuş, Kral da derin rahaveti içinde birtakım takırtılar
duymaya başlayıp şaşıran bir adamın halinden öteye
geçememiştir. Etrafı ise telâşla, fakat ne yapacağını, ne
yapmak gerektiğini bilememekte...
(Bastiy) kumandanı (Marki do Lüne) 13-14 Temmuz
gecesinin sabah saat 2 sinden beri, çoğu İsviçrelilerden askerlerini
silâh başında tutmuş, kalenin mazgallarından, ateşe
hazır toplariyle Parisi tarassut etmekte...
Sabaha karşı basılan ve yağma edilen (Envalid)den
sonra kocaman yığın (Bastiy)in önünde... Baslan külâhlı,
mintanları renk renk sivillerin bellerinde kılıçlar, ellerinde
tabanca ve tüfekler, gerilerinde de nasıl kullanılacağını bilip
bilmedikleri meçhul toplar... Üniformasız ve kumandansız,
alacalı bulacalı, garip bir ordu...
Halkla kale muhafızları arasında kısa bir tereddüt
ânı... Biraz önce kaleye bir belediye heyeti gelmiş ve muhafızlar
silâh kullanmazlarsa halkın da saldırmayacağını
bildirmiştir. Fakat bu vaziyette böyle bir teminatın hiçbir
kıymeti ve mantıkî tarafı yoktur.
Kale ve halk karşı karşıya bakışıyorlar...
Tam o anda, inkılâbın halk içinden, korku, merhamet,
tereddüt, ihtiyat tanımaz bir tipi peydahlandı. Bu, hem
(Bastiy)in düşmesine ve yıkılmasına hem de ileride bazı
inkılâpçıların idamına vesile olan korkunç bir gözükara,
hissiz bir irade seciyesidir ve bir Fransız tarihçisinin tabiriyle
ihtilâlin habîs ruhudur. Hiçbir işde hiçbir engel, mahzur,
düşünce kabul etmeyen bu adam, kalabalıktan çıkıp
kale köprüsünün önüne kadar geldi. «Yasak!» diye bağırılmasına
rağmen tek basına köprüden geçti, birinci avluya
çıktı. Oradan ikinci avluya doğru ilerledi. Yine «geçilmez!»
ihtarı... Yürüdü, hendek üzerindeki açılır - kapanır köprüye
atıldı, kendisine çevrik tüfek ve süngülerin hayret bakısı
önünde üçüncü avlu önüne vardı. Çepçevre sekiz yüksek
kuleyle sarılı, kuyu gibi derin ve boğucu bir yer... Kulelerin
bu avlu tarafında pencereleri bulunmadığı için de tamamiyle
ışıksız bir kasvet ocağı... Yalınız bir duvarında iki prangalı
mahkûm resmi var ve aralarında kocaman bir saat....
Fransız tarihçisinin tasviriyle bu duvar saati, zamanı zincire
vurmak ve zindanda saniyelerin ne zor işlediğini göstermek
için bir nevi eza vasıtası olarak duvara asılmıtır.
Kumandan, zabitler ve Fransız kanından askerler bu
avluda... İsviçreliler de var...
Tek başına o noktaya kadar gelebilen ve belki de) telkin
ettiği hayret yüzünden geçmesine engel olunamayan gözükara,
ihtilâlci, yüksek sesle kumandana hitap etti:
— Efendi; size, toplarınızı içeriye çekmenizi ve kaleyi
olduğu gibi teslim etmenizi, vatan ve millet adına ihtar
ediyorum!
'Sonra askere döndü, gözlerinin içine bakarak ve onları
kendi kendilerine karar vermeye selâhiyetli kabul ederek
aynı kelimeleri tekrarladı. İsviçreli askerler paralı birer âlet
oldukları için soğuk soğuk baktılar ve hiçbir his belirtmediler.
Fakat Fransızlar manevî kuvvetlerinin kesildiğini ve
halktan yana göründüklerini gizleyemez tavırlar takındılar.
Kumandanın karşılığı:
— Demin belediye heyetine bildirdiğimiz gibi, bize ateş
açılmadıkça ateş etmeyeceğimize yemin ederim!
Askerlere de yemin ettirdi.
(Türyo) adlı, cür'et ve küstahlıkta eşsiz adam, topların
geri çekildiğini ve eski istikametlerine getirildiğini görmeye
kadar isteğinde ileri vardı. Bunu da kabul ettiler...
(Türyo)nun 45 metre yükseklikte, topların bulunduğu kulede,
dışarıya doğru gördüğü manzara şu oldu. (Sent Antuan)
mahallesi dedikleri bir nevi çapulcular ve serseriler
semtinin ahalisi, kalabalığa doğru koşa koşa gelmekte...
Bugünün bir nevi gecekondu'su karakterindeki bu semt
halkı, ihtilâli çileden çıkarabilir, yağma ve talan vesilesi
haline getirebilirdi. (Türyo) «gördüklerimi millete bildireceğim;
karar onundur!» deyip kaleden çıktı ve halka sokulmaksızın
belediyeye yol aldı.

— Vay, yoksa ihanete mi uğradık?
Böyle haykıran kalabalık bir anda dalgalandı. Bir arabacı,
elinde bir balta, ileriledi, hendek üzerindeki açılmış
köprünün yanındaki nöbet kulübesinin üstüne sıçradı, buradan
baltasını köprü zincirleri üzerine indirerek halkasını
kırabildi, köprü düştü ve halk kaleye doğru «yuryâ!» etti,
birinci avluya girdi. Fakat burası da ayrıca muhafazalı...
Köprünün düşmesiyle beraber kaleden yaylım ateş başlamıştır.
Devrilen devrilene...


ZULÜM KALESİ
TOPRAKLA BİR

Evet; vurulan, yere düşen, devrilen devrilene... Kaledekiler,
tank içinden koyun sürüsüne ateş açmışlar gibi
mahfazalarında emin... Bütün gün karşılıklı devam eden
ateş neticesinde kaledekilere ancak iki kursun rast gelebildi
ve bunlardan yalınız biri, değdiği insanın canını aldı.
Ara bulmak için belediyeden gelen heyetler iki ateş arasında
kaldı ve dönüp gitti. İkinci bir heyet bu defa trampet
çalarak ve elinde bayrak taşıyarak geldi. Kaleden görüldüler.
Kale beyaz bayrak çekti ve atesi kesti. Halk da
atesi kesti. Heyet tam ikinci avluya girerken halk da peşine
düşmez mi?... Tekrar ateş ve vurulup yere kapananlar...
(Gard Fransez - Fransız Muhafızları) alaylarından, siville
asker arası bazı birliklerin halk safına katılanları büsbütün
çileden çıktı. Bunlar yanlarına 5 top aldı ve halkla
karışık iki kol halinde (Bastiy) önüne geldi. Bu arada bir
kısım halk da Belediyeyi doldurdu. Herkes Belediye ve seçmenleri,
kararsız tavırlarından ötürü hain ilân ediyor, bir
haykırışmadır, yükseliyordu.
Saat 5 buçuk... (Gev) meydanı taraflarından müthiş
bir gürültü... Gürültü gittikçe yaklaştı ve Belediye dairesi
önünde patladı:
— (Bastiy) zaptedildi!
Kalabalık salona bir anda 2 bin kişi girmiş, 10 binden
'fazlası da koridorlarda ve avluda kalmıştı. Camlar kırılıyor,
sandalyeler, masalar devriliyor, kırılıyor, insanlar eşyanın,
eşya da insanların üstüne çıkıyordu. En sert gökgürültüsü-
nü bastıran bir tarraka...
Bir çığlık:
— Yol verin, (Bastiy) geliyor!
Bir delikanlı, süngüsünün üstüne (Bastiy) nizamnamesini
kelle gibi takmış, Belediyeye getiriyor. Kalenin anahtarları
da elinde...
Alkış tufanı, çılgınca tezahürler...
Halbuki (Bastiy) zaptolunmamış, kendisini teslim etmiştir.
5 saat süren çarpışmada, isviçreli askerler tek ölü
vermeksizin 171 Fransızı öldürmüşler ve yaralamışlardır.
Kaledeki Fransız askerleriyse kendileri için belki hiçbir
korkuya yer vermediği halde, vatandaşlarının böyle tek
taraflı kıyımına yol açan bu çarpışmadan utanmışlar ve
ellerindeki silâhları atarak kale kumandanına bas vurmuşlardır
:
— Fransız kanının daha fazla dökülmesine tahammül
gösteremeyeceğiz! Çaremize bakınız!
Kumandan şaşkın ne diyeceğini bilemez halde... Halkın
elindeki toplar da münasip noktalara dikilip kaleyi ateş
altına almaya başlayınca, is, kale topçusunu da harekete
getirmeye kaldı ki, bu da felâketlerin felâketi olabilir.
Kumandan emir verdi:
— Askerî merasimle ve serbestçe kaleden çıkıp gitmemize
halktan müsaade isteyiniz!
Mükâleme boruları öttü, kumandanın teklifi halka bildirildi
ve cevabı alındı:
— Hayır, kabul etmiyoruz!
Bu defa teklif söyle:
— Askerî şeref merasiminden vaz geçtik... Hayatımıza
dokunulmayacağına söz verilsin, yeter!
Cevap :
— Kabul!...
Köprüler indi, içerideki askerler çıktı, bir kişiden baş-
ka kimsenin hayatına dokunulmadı. Halk da kudurmuş bir
sel gibi kalenin içine daldı.
Kumandan (Marki do Lüne) büyük avluda... Halktan,
bir asker yanına koştu. Kumandanın kılıcını alıp dizinde
kırdı. Sonra onu iki asker arkadaşına teslim ve emretti:
— Hayatını koruyunuz!
Bunlar Marki'yi halkın elinden kurtarmak için her şeyi
yaptılar, hattâ hayatlarını bile tehlikeye attılar. Fakat başaramadılar...
İntikam cinneti içinde kendinden geçen halk,
yüzlerce ölünün öcünü almak için Marki'yi koruyucularının
elinden aldı, diz çöktürüp başını kesti ve mızrağa takıp
sokak sokak gezdirilmek üzere dışarıdaki yığına teslim
etti.
Ahali kaleye girer girmez, ellerinde meşaleler, mızraklar
ve kılıçlar her tarafı aramaya koyuldu. Karanlık, küf
kokulu hücreleri tek tek dolaştılar. Bu hücrelerde bir
ömürdür bekleyen türlü mazlumlar... Kurtuluş ümidini öylesine
kaybetmişlerdi ki, bu gelenleri hayatlarına son verecek
cellâtlar sanıp feryada başladılar... Aralarında büsbütün
çıldıranlar, bayılanlar da oldu.
Şu, ilk hücum sırasında kaleye dalan (Türyo)nun teklifiyle
17 Temmuz günü kalenin yıkılmasına başlandı. Yıkış
tarzı öyle heyecanlı ve debdebeli oldu ki, bir asilzade bizzat
kulelere çıkarak faaliyeti coşturdu ve idare etti. Kral ve
hükümeti yatalak halde beklerken, her taraftan halk lehine
sesler yükselmeye basladı. Âdeta ihtilâl, bir ân için her
tarafın doğrulamasiyle artık nihayete ermiş sanılır gibi oldu.
Halbuki biten bir şey yok, en korkunç ve kanlı çapta
bir baslayan vardı.
18 inci asır sonlarında baslayan ve bugünedek tesirini
yaşatan büyük hadise, bayram gününü işte bu başlangıç
tarihiyle tespit edecekti: 14 Temmuz 1789...

İHTİLÂL
NFK

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.