KURTULUŞ NE ZAMAN
Mansûr bin Ammâr.
Evvelki zamanların Hak Dostlarından. Künyesi Ebü’s-Sırrî Sülemî, aslen Mervli olup, Basra’da ömür sürüp 839 (H.225) senesinde Hakka yürümüş. Hikmetli sözleri pek çoktur. Buyurur ki: “Bir günahı işlediğin zaman duyduğun zevk, günahın kendisinden daha beterdir.”
Mansûr bin Ammâr, Kûfe’de bir gece ibâdet eden bir zâtın, Allahü teâlâya karşı şöyle duâ ettiğini bildirir: “Ey Rabbim! İzzet ve celâlin hakkı için, günah işlerken sana muhâlefeti kasdetmedim. Nefsim beni aldattı. Şehvetim de buna yardımcı oldu. Senin, benim kusurlarımı gizlemen beni aldattı ve cehâletim sebebiyle sana isyân ettim ve hareketlerimle muhâlefette bulundum. Şimdi senin azâbından beni kim kurtaracak? Rahmetine nâil olamazsam bana kim yardım edecek? Kıyâmet gününde günahı olmayanlara “geçin”, günahı olanlara “durun!” dendiği vakit, hangi yüzle senin huzûruna çıkacağım. Acabâ şu iki fırkadan hangisi ile berâber olacağım? Yazıklar olsun bana ki, ömrüm uzadıkça günahlarım çoğalıyor. Bizlere tövbe eylemeyi nasîb eyle yâ Rabbî!”
Mansûr bin Ammâr, Râvisi Hz. Câbir
(radıyallahu anh) olan bir de hadis rivayet eder. İşte bu satırların yazılmasına,
gönlümüzün yakılmasına sebep de bu hadis-i şeriftir:
Ensârdan
Sa’lebe bin Abdurrahmân adlı bir genç vardı. Bu genç sevgisinden dolayı
Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) yanından bir an
bile ayrılmaz ve O’na dâima hizmet ederdi. Bir gün, Resulu Kibriya
Efendimiz O’nu çarşıya göndermişti. Kalbinde ALLAH Rasûlüne hizmet
etmenin sevinci, kutlu Medine sokaklarında adım adım ilerledi. Ensârdan
birisinin kapısının önüne geldi, içeriye baktı. Bu sırada içeride bir
hanım yıkanıyordu. Sa’lebe gözlerini hemencecik geri çeviremedi, birkaç
defa içeriye baktı.
Sonra bu hareketine pişman oldu. Bu
bakış içine büyük bir korku salmıştı. Sa’lebe, yaptığı bu kötü
hareketten dolayı, Resûlullaha vahiy gelmesinden korktu! Peygamberimiz
efendimize karşı utancından kaçarak Medîne’den uzaklaştı. Mekke ile
Medîne arasında bir dağa gitti ve orada yaşamaya başladı.
Felekde hasılı insan isen bir cânı incitme
Günahkar olma fahr-i alem-i zî-şanı incitme
Resûlullah Efendimiz kırk gün Sa’lebe’yi sordu. O
kırk gün içinde de vahiy gelmedi; hattâ kâfirler “O’nu Rabbi terketti;
ona darıldı” dediler. Nihâyet Cebrâil (aleyhisselam) gelerek Peygamber
efendimize dedi ki: “Rabbin sana selâm ediyor ve sana haber veriyor ki;
ümmetinden firar eden (Sa’lebe) dağlardadır. O kaçan kişi, azâbımdan
bana (Allahü teâlâya) sığınıyor.” Peygamber efendimiz bunun üzerine,
Hazreti Ömer ve Selmân-ı Fârisî hazretlerine, “Gidin Sa’lebe bin
Abdurrahmân’ı getirin” buyurdu.
Vahyin aydınlığında handân eyle yâr beni
Hükmün ile dîdâr-ı cemîline sar beni
Mecnûn ürpertisiyle tevbe eşiğindeyim
Âyetin de lütfundur; incitmez nazar beni
Madem utanıyorum kem yüzümle gelmeye
Secde ile tenimden yıkasa sular beni.
Hazreti Ömer ve Selmân (radıyallahü
anhuma) Medîne’nin kenar mahallelerinin sonunda, çobanlık yapan Züfâfe
ile karşılaştılar. Hazreti Ömer, Züfâfe’ye, “Buralarda dağda yaşayan bir
genç biliyor musun?” diye sordu. Züfâfe, “Herhalde sen Cehennemden
kaçan genci soruyorsun” dedi. Hazreti Ömer, “Cehennemden kaçtığını
nereden biliyorsun?” deyince Züfâfe; Sizin istediğiniz kişi, kırk
gündür, iki elini başına koymuş, ne olurdu, canlılar içinden benim canım
kıyamet gününde bana verilmeseydi, ölüp gitseydim diye ağlayıp
inlemede.
Geceler tâ subh olunca inletir bu dert beni.
Derdimin içinde dermânımdır ALLAH Hû diyen.
Züfâfe onları dağa götürdü. Dağa vardıkları zaman gecenin bir kısmı geçmişti. O genç, dağdaki yerinden çıktı; keşke ruhlar arasından benim ruhum kabzediliverseydi, bedenler içinde, benim bedenim dağılıp gidiverseydi de hüküm vermek için ortada bırakılmasaydım diyordu. Hazreti Ömer, gence yaklaştı. Genç onu hissedince “el-Emân, el-Emân, ateşten (azaptan) kurtuluş ne zaman” dedi. Hazreti Ömer ona, “Ben Hattâb oğlu Ömer’im” dedi. Sa’lebe bunun üzerine; “Resûlullah efendimiz benim günahımı biliyor mu?” diye sorduğunda Hazreti Ömer, “Bilmiyorum. Ancak dün akşam seni andı ve bulmak üzere bizi gönderdi.” Sa’lebe, “Yâ Ömer, beni Resûlullah Efendimizin huzûruna, o namaz kılarken veya Hazreti Bilâl kamet getirdiği zaman götürün” Zira ben, Rasulullah’dan çok utanıyorum.” dedi.
Hazreti Ömer, Sa’lebe’nin söylediklerini kabûl ederek onu Medîne’ye götürdü ve sözünde durarak, Resûlullah namaz kılarken mescide getirdi… Sa’lebe bin Abdurrahmân, getirildiği mescidde, Resûlullah Efendimizin Kur’an okuduğunu duyunca, o latif sesin kıraatini işitince aklı başından gitti, yere yığıldı, bayılarak düştü. O baygın hâlde iken Hazreti Ömer ve Hazreti Selmân da namaza durdular. Resûlullah efendimiz selâm verince Hazreti Ömer ve Selmân’a, “Sa’lebeyi ne yaptınız?” buyurdu. Onlar da, “Ey Allahın Resûlü! Sa’lebe buradadır” dediler. Sa’lebe’yi ayıltarak Resûlullah efendimizin yanına getirdiler.
- Yâ Sa’lebe seni benden uzaklaştıran nedir?
- Günahımdır
- Sana günahları ve hataları yok eden bir âyet bildireyim mi
- Buyur Ya Resulallah
- Deki; Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik, güzellik ver, ahirette de iyilik ve güzellik, bizi ateşin azabından koru. [Bakara, 201]
- Günahım daha büyük Ya Resulallah!
- Bilakis Allah’ın kelamı daha büyüktür!
Bundan sonra Resûlullah onu evine gönderdi. Üç gün hasta yattı. Hz. Selman(radıyallahu anh) Peygamber Efendimiz’in (sallahu aleyhi vesellem) huzuruna geldi. “Ya Rasûlallah! Saleben o günahından ötürü hastadır, harab ve bitab düşmüştür” dedi. Selman’ın bu sözü üzerine hemen ayağa kalktı “Kalkınız Sa’lebe’ye gidelim” buyurdu. Resûlullah efendimiz onun yanına geldi. Başını kucağına alıp şefkat nazarlarını Salebe’ye lutfedince . Salebe başını, Efendimizin mübârek kucağından çekti.
- Niçin başını kucağımdan çektin?
- Yâ Resûlallah! O baş günahla doludur. Onu sizin mübârek kucağınıza lâyık görmedim.
- Peki şimdi ne hissediyorsun?
- Günahlarımı.. Ey Allah’ın Resûlü! Kemiğimin etimin ve derimin arasında karınca yürümesi gibi dolaştığını hissediyorum.
- Neyi arzuluyorsun?
- Rabbimin mağfiretini, beni bağışlamasını…
O sırada Cebrail(a.s.) geldi ve vahyetti: “Ey Kardeşim! Rabbin sana selam ediyor ve diyor ki: “Eğer Kulum dünya dolusu hatayla bile bana kavuşursa, ben onu dünya dolusu mağfiretle karşılarım” Nebiyy-i Ekrem (sallahu aleyhi vesellem) bunu Salebeye bildirince Salebe bir çığlık attı ve ruhunu Hakka teslim etti.
Rasulullah Onun yıkanarak kefenlenmesini emretti. Namazını kıldırdığı zaman da parmak uçlarına basarak yürüdüğü görüldü. Defin işleri tamamlandığında ashab-ı kiram sordular:
- Ya Rasulallah! Seni namaz esnasında parmak uçlarına basarak yürürken gördük. Sebebi nedir?
- Beni hak ile nebi olarak gönderene yemin ederim ki Sa’lebeyi teşyi etmek için meleklerden inenlerin çokluğu sebebiyle ayağımı basacak yer bulamadım…
De ki: “Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz.Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, gafur ve rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır [Zümer, 53]
Mümin, günahını dağ gibi görüp, üstüne düşeceğinden korkar. Münafık ise, burnunun üzerine konan ve hemen uçacak sinek gibi görür. [Hadis-i Şerif, Buhâri]
Meleklerin tezyîn ve tekfîn ettiği “Cehennemden Kaçan Adam” Rabbinin mağfiretine ermişti. Ne mutlu O’na, ne mutlu yolundan gidenlere…
Sahi bizler, zamane müslümanları, işlediğimiz günahlardan sonra neler hissediyoruz?
Hiç yorum yok