İSMAİL ÇETİN HOCAEFENDİ VE ÜSTADI ZİYARETİ
İsmail Çetin Hoca Efendi'yi dar-ı bekâya itihâlinin sene-i devriyesinde rahmetle anıyoruz. Kısa hayatı ve Üstad necip Fazıl ile olan anısı...
Allah dostlarının anıldığı yerlere rahmet yağar derler, rahmetten müstefid olma duasıyla...
İsmail Çetin Hoca Efendi 27 Şubat 1942 yılında bir Cuma günü Diyarbakır'ın Hazro kazasında doğdu. Babası molla lakablı Mahfuz'dur. İsmail ismi Molla Mahfuz'un örfi olarak dede isimlerinden çektiği kur'a sonucu beşinci babası olan Hace İsmail Hakkı Zûri efendinin ismidir. Dedesi Kadı Beydavî üzerine bir haşiyesi bulunan Molla Süleyman'dır. Annesi Mesabih’i şerheden büyük alimlerden olan Molla Reşid'in kızı Râbia hanımdır. Babasının annesi o zamanın Diyarbakır kadısı Ahmed Efendi'nin kızı, anneannesi ise zamanın meşhur şeyhlerinden Mevlâna Hâlid'in halîfelerinden Şeyh Salih Sîbkî'nin halifesi İbrahim Bahçevî'nin kızıdır. İlk dini terbiyesini, Kürtçe Amentü şerhini ve vel-l-Fecri'ye kadar Kur'an'ı Kerîm-i annesinden öğrendi. Annesi beş yaşında iken Perşembe gününe denk gelen bir kurban bayramında vefat etti.
İlme başlamadan önce babası Molla Mahfuz'un "Oğlum, amca oğlu Molla Haydar Hatiboğlu, Molla Nazif, Molla Muhammed, Molla İsmail Hakkı.. abilerin gibi ol." tavsiyesine uyarak ilim tahsiline Hazro ile Lice arasında bulunan Entak köyünde kıraat ilmine ait olan Ğâyet-ul-İhtisar adlı manzumeyi okuyarak başladı. Lice'de dedesi Molla Süleyman'ın talebelerinde ilim tahsiline devam etti. Daha sonra Hazro'ya dönerek Molla Derviş'te Bina, Maksud, Avamil, Cürcani ezberledi. Seyda Hacı Fettah'ın talebesi olan Molla Halid'de, Zurûf, Terkib ve Küçük Sadullah'ın bir kısmını bitirdi. Minhac’ı -ki Şafi mezhebine aid bir fıkıh kitabıdır- feraiz babına kadar okuyarak ezberledi. Daha sonra Hudur = Huzur köyünde Muhammed Hace Sıddık'ta bir sene zarfında Kur'an-ı Kerim'den itibaren öğrenmiş olduğu bütün ilimleri tekrar etti. Daha sonra Halep ve Şam'da bulunan alimlerden kıraat okuyarak beş kıraatten icaze aldı, senetleriyle birlikte birçok hadis ezberledi. 14 yaşında Türkiye'ye dönüşünde Çınar ilçesine bağlı Has köyünde ki amcasının dünürü olan Molla Mahmud’ da Hal ve Sâdullah kitablarını kısa bir sürede bitirdi. Daha sonra Siirt'te bulunan Kayser camisi imamlarından Üstad Tayyib'de Netaic-ul-Efkar'ı ve metin ezberlerini tamamladı. Siirt'ten Tillo'ya giderek Seyda Halil'de nahiv ilminden Suyuti ve Molla Câmi kitablarını, Üstad Bedreddin'den ise münazara ilminden Veledî ve şerhlerini okudu. İki sene burada kaldıktan sonra, mantık, belâğat, istiâre, vadı', âdab, münazara, bir kısım felsefe ve kelam ilimlerini Şeyh Nesim Sührevî Efendi ve Şeyh Muhammed Arvâsî Efendi'nin talebelerinden olan Patnoslu Üstad Molla Yasin'in yanında okuyarak tamamladı ve ilk ilim icâzesini aldı. Daha sonra Ağrı'nın Balivar köyünde Molla Hasan'dan mantık ve tefsir dersleri aldı, talim ve tecvidde Molla Hasan'a ders verdi. Sekiz ay Erzurum'da Sakıp Efendi'den kelam dersleri aldı. Şirvan'da Molla Muhammed Kasım'ın yanında altı ay tahsiline devam ederek icaze aldı. O zamanın Diyanet reisi Ömer Nasuhi Bilmen'in ziyaretinde bulunarak onun yanında Muvazzah ilm-i kelam kitabını okudu, Üstad Molla Muhammed Zivingî'nin yanında da bir dönem okuyarak icaze aldı. Ayrıca devrin büyük alimlerinden Abdurrahman Buluntu Efendinin yanında altı ay kalarak tefsir kitabı Kadı Beydâvi'den icaze aldı. Bunlardan başka Üstad Molla Ca'fer, Of'ta Abdurrahman Efendi, İstanbul'da Gönenli Mehmet Efendi, Çelebi Mehmet Efendi, Muhammed Arvâsî Efendi ve zamanın Sultan Ahmed Câmîsi'nin imamlarına varıncaya kadar işittiği her ilim adamını ziyaret etti. Aynı zamanda Üstad Necib Fazıl'ı sık sık ziyaret ederek fikir alışverişinde bulundu. Bütün bu ziyaretlerinin sebebi de Üstadı Molla Yasin ve Molla Abdulfettah'ın işaretiyle olmuştur. Bu sayılanlar arasında üç günden daha az görüştüğü ve hizmetinde bulunduğu zatları saymıyoruz. Sayılanlar dışında kendisinin de kabul ettiği 60'ın üstünde ulema 100'ün üzerinde meşayıhla görüşmüştür. Ve ayrıca talebeyken hocalarıyla yapmış olduğu bir seyahatte Bedîuzzaman Saîd Nursî Hazretlerini iki kere Isparta'da ziyaret etti. Daha sonra ilki Bilvanis olmak üzere çeşitli yerlerde Seyyid Abdulhakim el-Hüseynî (Ğavs) Hazretlerinin emriyle müderrislik yaptı.
Tasavvufi olarak ilk dersini 7 yaşında Norşinli Şeyh Ma'şûk'dan aldı. Gençlik döneminde Seyyid Abdulhakim el-Hüseynî hazretlerine intisab etti, bir dönem vekilliğini yaptı. Onun yanında amelini tamamladı, hilafet aldı. Ğavs Hazretleri ömrünün sonlarında hilafetini ilan için yanına çağırdı, fakat müftülükten izin alamadığı için ancak vefatından bir müddet sonra yetişebildi. Ğavs'ın halifesi olduğunu fitneye sebebiyet vermemek için ömrü boyunca gizledi. İsmail Çetin Hoca Efendi 1973 yılında intisab ettiği Medineli Şeyh Abdulğafûr el-Abbasi hazretlerinin oğlu Şeyh Abdulhak hazretlerinden 1976 yılında hac mevsiminde Nakşibendî, Kâdiri, Kübrevî, Sehreverdi ve Çiştiyye tarikatlerinden ve 2000 yılında Kadiri şeyhlerinden olan kayınbabası Şeyh Muhammed Ma'sûm hazretlerinden hilafet aldı.
Askerliğini Sivas, Kayseri İncidere, Ağrı Kösedağ ve Erzurum Sarıkamış'ta (1967 Nisan ayında) tamamladı. Terhis olduktan sonra Diyarbakır’a döndü, aynı yılın Kasım ayında Şeyh Muhammed Sadaka'nın halifesi ve aynı zamanda dayısı Şeyh Muhammed Ma'sûm'un kızı ile evlendi. Bir dönem Diyarbakır'da kitapçılık yaparken Diyarbakır'ın Ka'bî köyünde imamlık ve müderrisliğe başladı. Yine Ğavs Hazretlerinin emriyle 1971 senesinde Isparta'nın Göndürle (Harmanören) köyünde ve Atabey ilçesinde bir müddet imamlık yaptıktan sonra istifa ederek Isparta'ya yerleşti. Dilara Yayınları adı altında te’lifata başladı. Daha sonra Dilara Yayıncılık olarak kitab ve kırtasiye dükkanı açıp eserlerini neşretmeye başladı.
1996 yılında sağlık sorunlarından dolayı Antalya’nın Aksu ilçesine göç ederek ilmi çalışmalarını hayatının sonuna kadar burada devam ettirdi. 1980 ihtilalinde kendi tabiriyle Medrese-i Yûsufiyye'de yakalandığı astım ve bronşit sebebiyle zaman içerisinde Koah hastalığına yakalandı, 2000 yılından sonra hastalığı şiddetlendi, son olarak 9 Mayıs 2011 tarihinde ani kalb durması(ventriculer fibrilasyon) sonucu kaldırıldığı Isparta Gülkent hastanesinin yoğun bakım ünitesinde 17 Haziran 2011 (Hicri 15 Receb 1432) de yine doğduğu Cuma günü sabah namazı vaktinde Allah Teâlâ'ya kavuştu. Isparta’da kendi temelini atıp hizmete sunduğu cami ve külliyesinin yanındaki mezarlık da medfundur.
Bütün varlığını İslam ve gençlere vakfeden Üstad İsmail Çetin Hazretleri, İlmin vakarını, ağırlığını, tevazu kanatlarını yere germekle, hayatını Ehli Sünnet vel’Cemaat İ’tikadı’nı yaymaya, insanların kalblerine yerleştirmeye, yine Ehli Sünnet İ’tikadı’nın savunucusu olarak ilim, irşad ve bunların ışığı altında gençlerin yetişmelerine, iyi insan olmalarına ve iyi insan yetiştirmelerine adadı. Hiçbir zaman şöhreti sevmeyen İsmail Çetin Hoca Efendi; "Şöhret başa beladır" diyerek şöhretten hayatı boyunca sakındı. Hastalığının en şiddetli zamanlarında dahi te'lifâtı ve tedrisâtı, Müslümanlarla hasbihal etmeyi asla bırakmadı. Hayatı boyunca insanların ihtiyaclarını, onlara hissettirmeden tesbit ederek özellikle gençlerin evlendirilmesi, borçluların borcunun giderilmesi, hastaların doktor, ilaç, ameliyat gibi ihtiyaçlarının karşılanması konusunda hassas davrandı. Öğrenciden alınan ücretle ilmin bereketinin kalmayacağını söyleyerek yanına gelen öğrenci ve talebelerinden öğrettiği mukabilinde hiçbir surette ücret ve hediye kabul etmedi. Vefatına kadar Ehli Sünnet vel’Cemaat dışında hiçbir zümrenin, partinin adamı olmadı. Müslümanların arasında parti, meşreb, mezheb ayrımı gözetmeksizin her müslümanı kucakladı. Ehli Sünnet vel’Cemaatin savunucusu olarak yanına gelen Müslümanları Ehli Sünnete aykırı söz, fiil ve harekette bulunmadıkları müddetçe hilm ve şefkatle karşıladı. Bunun dışında gelen soru ve itirazları, yine Ehli Sünnet İ’tikadı içerisinde cevablandırmaya ehemmiyet gösterdi. Birçok yerde öğrenci yurdu ve cami yapılmasına vesile oldu. Bunlardan iki cami ve bir öğrenci yurdunun çizimi, planı, projesi ve mimarisi kendisine aiddir. Halihazırda dünyanın çeşitli yerlerinde yetiştirmiş olduğu birçok talebesi vardır.
İsmail Çetin Hoca Efendinin matbu ve matbu olmayan eserleri, ilerleyen günlerde, çalışmaları tamamlandıkça ayrıntılı hayatı da dahil olmak üzere yayınlanacaktır.
Müellifin matbu eserleri:
1-Ehli Sünnetin Nazarı İ'tikâdın Ölçüsüdür (Akaid hakkında)
2-Mü'minin İstikameti Velînin Kerâmetidir (Tasavvufi bakış açısıyla Ehli Sünnet İ’tikadı)
3-Sohbet ve Tesettürde Âdab (Âdâb-ı Muaşeret kaideleri)
4-İnsan ve Vazifesi (İman, İslam, İhsan, İhlas hakkında)
5-Edeble Varış Lütufla Dönüş (Tasavvuf âdâbı ve usulleri)
6-İkinci Hutbenin Sonunda Okunan Ayetin Esrarı (Tefsir kitabı)
7-Mufassal Medenî Ahlak (Ahlak kitabı)
8-Tek Çare (Ahlak kitabı)
9-Şübheden Hakîkate (Kelam kitabı)
10-Tebliğ (Tebliğ, âdab ve usülleri)
11-Şuur (Tefsir)
12-Sevgi Bağı (Dua)
13-İttibâ' Ehli Sünnete'dir (Kelam)
14-Olgunluk Günahtan Sakınmaktır (Ahlak)
15-Cemaat (Fıkıh)
16-Özleşme Yolu (Tasavvuf)
17-İnançlı Gençliğin Şuuru (Ahlak)
18-Tevessül (Vesilenin isbatı)
19-Ölçüler (Fıkıh)
20-Ahlâkî Reçeteler (Dua)
21-Kudsî Dualar (Dua)
22-Müslime Genç Şuuru (Ahlak)
23-Milliyetçilik Şuurumuz (Fikir)
24-Azizlerle (Hadis ve Ahlak)
25-Tahkîm-i Sâdât Şerh-i Mişkât c.1,2,3 (Hadis)
26-Terbiye-i Nefs (Nefsin halleri ve tasavvuf )
27-Size Sözüm Öz İnci Armağan (Temel akaid)
28-Tasavvuf ve Tevhîdde Parlak İnciler (Tasavvuf)
29-Ta'lîm-i Asfiyâ' (Tasavvuf)
30-Cana Can (Virdler)
31-Nasıl Olmalıyım? (Ahlak)
32-Kalbin Diriltilişi (Ahlak)
33-Yuvanın Yapılışı (Ahlak)
34-Kenz-ul-A'zam (Salavat)
35-Aşk (iki cild) (Tasavvuf)
36-Bilgi Üzere İman (Ahlak)
37-Bilir misin? (Temel akaid ve fıkıh)
38-Edell-ul-Hayrât, (Hamd, Senâ, Salavât)
39-Müslümanım (Ahlak)
40-Gencim Nereye? (Temel akaid ve fıkıh)
41-Mü'minim (Ahlak)
42-Tasavvuf (Tasavvuf)
43-Âmentü (Temel itikad)
44-Bed'ul-Emâlî Şerhi (Temel itikad)
45-Evrâd-ı Bahâiyye'nin Tercüme ve Şerhi (Vird)
46-Gönlümde Hikmet Pınarının Arısı (Şiir)
İSMAİL ÇETİN HOCAEFENDİ'NİN ÜSTAD'I ZİYARETİ..
Üstad Necip Fazıl'ı ziyarete gitmişlerdir: Dört - beş kişiler... Evinin bahçe kapısını çalar, ziyarete öncülük eden zat ve ardarda dizilirler... Üstad İsmail Çetin ise aralarda...
Üstad Necip Fazıl, kravat, yaka baş saç dağınık halde evin kapısından görünür; çok da memnun bir görüntüsü yoktur ziyaretten hani... Onun her anı kıymetli ve bölmüşlerdir çalışmasını...
Bahçe kapısına yaklaşır beğenisizliği belli bir suratla ve: Buyrun! der.
Ziyarete getiren, gelenleri takdim etmeye başlarken Üstad Necip Fazıl, aniden en gerideki gence yönelir, bakışları keskinleşmiş,gözleri delici bir edayla, hiçbir şey söylemeden, hıçkırarak ağlamaya başlar ve gencin yanaklarını, boynunu öper!
Bir deli gibi... Aklı asla başında olmayan bir insan gibi... Hatta artık o an insan mı değil mi bilinmez bir sıfatta:
Senden efendi'min kokusu geliyor!
Efendi'm kokuyorsun!
Feryadlardadır Üstad Necip Fazıl...
Zamanı kaybetmiş mekanı, gelenleri kaybetmiş, gence sarılıyor...
Bir zaman geçince:
Sen kimsin? Ne olur söyle bana? Kimsin sen? der.
Herkes ağlamakta, gözler pınar olmuş çağlamakta... Genç de ağlayarak:
Ben Üstad'ınızın -Abdulhakim Arvasi'nin- torunuyum! Dedem, beni ben bebekken, sizin öptüğünüz yerlerden öpmüş... der...
İşte zamanın yok olduğu, mekanın, fiziğin, tabii kanunların iflas ettiği an, o an...
Necip Bey'in aşkına kurban olayım...
Üstad'ının kokusunu 20 sene sonra bile alabilen o gönüle hayran olmayayım da kim olsun...
Namaz vaktidir, abdestler alınır, Üstad İsmail Çetin Hocaefendi imamdır ve Necib Fazıl Üstad, Hocaefendinin arkasında saf tutanlardan... Namaz sonrasında Hocaefendi'yea der ki Üstad Necip Fazıl: Bana bazen içerlerler, cemaatte görülmediğimden dolayı. Şimdi sizin arkanızda namaza neden durdum biliyor musunuz?
İsmail Çetin Hocaefendi: Buyrun söyleyin dediğinde, Üstad Necip Fazıl:
Abdestlerini takip ederim! Doğru düzgün abdest alanına şahit olmadım! Sizin abdest almanızı da takip ettim. Aynen efendi'm gibi abdest aldınız. Abdestte kulağınızı yıkama usulünüz ise tıpatıp aynı. O sebeple size kanaat getirdim ve arkanızda safa durdum.
Hocaefendi anlattı:
Necip Fazıl'ın dikkat ettiği yıkama keyfiyeti şöyledir: Su abdest azalarına yukardan gelir ve azaları süzerek aşağı akar. Mesela yüze suyu çarpmak yoktur! Suyu, avuçlarla, alından dökerek ovuşturup, sıvazlayarak akmasını temin etmek şeklinde olmalıdır. Eller aynı şekilde ve ayaklarda ve hassaten kulağımızı yıkamamıza dikkat yöneltmişler. Kulak yıkanmasının doğrusu şudur: Eller suyun altında tutulur, ve -bize bilfiil göstererek- küçük parmaklar kulakların içini, başparmaklar kulak memesinin arkasını, yüzük parmakları, iç kısımdaki birinci yakın kıvrımı, orta parmak üst ikinci kıvrımı, işaret parmağı kulağın keskin sathının hemen iç yanını ve üst tarafı sıvazlayarak dolayısıyla her parmak ayrı ayrı kullanılmış olarak kulak yıkama gerçekleşmiş olur.
Onun bunu bilmesine hayret ettim! sordum:
Sizin ameliniz çok değil; ama fevkalade tespitleriniz var; bunu nasıl yapıyorsunuz? dedi ki:
Hocam! Bir gül nasıl ki, gübrede kuvvetlenir ve gürbüzleşir, ben de bu milletin gübresi mesafesindeyim! Milletim gürbüzleşsin, vazifem budur...
Üstad İsmail Çetin Hocaefendi, bize hatıratın sonunda dedi ki:
Necip Fazıl, fikirde önderdir!
Hiç yorum yok