HAK İHLALİ
HAK İHLALİ
Çok
değil 4-5 yıl önce, şu anda da devam eden, “Salih Mirzabeyoğlu’na Özgürlük”
süreci başlatıldı…
İlk
etabda hedeflenen gaye ise; Salih Mirzabeyoğlu’na, 28 Şubat brifingli yargısı
tarafından, haksız ve hukuksuz bir şekilde verilen idam cezasını, kamuoyuna ve
yetkili insanlara duyurmaktı.
Açık
konuşmak gerekirse; Salih Mirzabeyoğlu, Bolu F tipi cezaevinde, “Ölüm Odası”nda,
unutulmuştu…
Hiç
kimse O’nun hakkında yazmıyor, gündeme gelmiyor, gündeme gelmiyor, gündeme
getirmeye çalışanlar ise, hemen “İbda-c’li, terörist destekçisi” gibi
ithamlarla yıldırılıyordu…
İlk önce
parti ziyaretleri ve basın açıklamaları ile devam eden sürecin geldiği nokta
malûm…
Bugün
artık, herkes çok rahat bir şekilde, Salih Mirzabeyoğlu hakkında yazıyor,
çiziyor, 28 Şubatın darbeci paşalarının brifingleri ile verilen kararın,
haksız-hukuksuz-adaletsiz bir karar olduğu, tüm kamuoyu tarafından biliniyor ve
çok rahat bir şekilde ifade ediliyor…
Bu
ülkenin Başbakanı çıkıp canlı yayında, Salih Mirzabeyoğlu’na uygulanan
hukuksuzluğu dile getiriyor ve bu durumu çözeceklerini söylüyor…
Kısacası;
zihinlerde ve algılarda, illegaliteye mahkum edilmiş bir Mütefekkir, bir fikir
adamı, bir Müslüman Lider, bir Devrimci Kumandan tamamen legal bir zemine
çekilmiş oluyordu…
Bu
süreçte en ufak bir emeği geçen herkes ama herkes bundan pay sahibidir…
Şu isim,
bu grub, o cephe değil de, herkes kendi etki alanı içerisinde, yapabildiği
kadar ile pay sahibidir ve bunun takdiri de bize değil Lider’e aittir…
Peki
şimdi ne olacak?
Son 7-8
aydır yaşanan hadiseler malûm…
Biz,
gelinen bu aşama neticesi, Salih Mirzabeyoğlu’na uygulanan haksızlık ve
hukuksuzluğun son bulmasını beklerken…
O’na
uygulanan “Telegram” işkencesinin bitmesini beklerken…
Önce 28
Şubatçı darbeci paşalar, arkasından halk ve Hak düşmanı Ergenekon, Balyoz, şu-bu
ne kadar Kemalist, İslam düşmanı varsa hepsi dışarı çıktı…
Müslüman
kamuoyu ne bekliyordu, ne oldu?
Müslüman
kamuoyu, başta Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere bütün 28 Şubat mağdurlarının,
mağduriyetinin giderilmesi ve bu konuda yapılması gereken neyse bir an önce
yapılmasını bekliyordu…
Ama gelinen
nokta itibarı ile mağduriyetlere yenileri eklenerek (en son Bandırma İsyan
davası ile 33 Müslüman’a verilen cezalar), yani artarak devam ediyor…
En son
Balyozcu askerler de “Hak ihlali” gerekçesi ile tahliye edildi…
Salih
Mirzabeyoğlu’na uygulanan hak ihlallerini sıralasak, acaba sizin yüzleriniz
kızarır mı?
Gerekçeli
kararda dahi suçu tesbit edilememiş bir insana verilen idam cezası en büyük hak
ihlali değil mi?
Hiçbir
eylemi ve eylem talimatı olmadığı halde 9 yıldır tek kişilik hücrede, tecrit
şartları altında yaşamak, hak ihlali değil mi?
Bu arada
belirtelim ki; Balyozcular TC’nin adaletinden sıyırmış olabilirler, ama fazla
sevinmesinler…
Hasan Meriç’lerin,
Sencer Kartal’ların kanlarının hesabı sorulduğu gün kurtulamayacaklar…
Hepsinin
hesabı, hepsinden tek tek sorulacak…
Kumpas
filân bilmeyiz, bildiğimiz çıkar çıkmaz bu halk ve Hak düşmanları İslam’a
saldırdılar…
Bizim
bildiğimiz, en büyük halk ve Hak düşmanı atalarının yanına koştular…
Bizim
buralarda bir söz vardır; “Köpek b.k yemekten vazgeçmez” diye…
Köpek
elbette köpekliğini yapacak ve kudurmuş köpekler gibi İslam’a havlayacak…
Bunları
seven, şirin göstermeye çalışan, bunlara destek olanlara ne demeli?...
Ve
herkesin hemfikir olduğu konu ise;
Başta
Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere 28 Şubat ile ilgili hukuksuzluğu ve adaletsizliği
giderecek olan ise Başbakan’dır…
Ve
herkesin merak ettiği soru…
Başbakan
neyi bekliyor?
Acaba,
bütün kesimler bu konuda mutabakat yapmışken, Başbakan daha ne istiyor?
Ankara’dan
acaba Bolu o kadar mı uzak?
Bolu’ya
çıkmayan yollardan geçerek; ne “inlerine” girebilirsiniz, ne “tam bağımsız”
olmaktan bahsedebilirsiniz ne de “sağlam irade”den dem vurabilirsiniz…
Eğer dik
durmak isteniyorsa, dik durmanın ne’idüğünü gösteren Bolu’ya yönelmeniz
gerekmektedir…
Yoksa “dik
durmak” veya “bağımsızlık” gibi, “inlerine girmek” gibi bir dert yok mu?
Kemalistlerle
bırakın inlerine girmeyi, tuvalete bile beraber gidilmezken,
Bütün bu
olanlar neyin nesi…
Gelinen
bu aşamada bütün Müslüman kamuoyunun cevabını merak ettiği tek soru var:
“28
Şubat’ın darbeci paşalarının brifingleri sonucu idam cezası alan, savcının ve
hakimin dahi suçunu tesbit edemediği Salih Mirzabeyoğlu neden hâlâ içerde?”
Evet;
bütün herkesin sorduğu soru bu; Neden hâlâ içerde?
Hatta Akape
milletvekillerinin dahi sorduğu bir soru bu…
İkinci
bir husus ise;
Yüzde
bir milyon haklı olduğumuz bir konuda acaba biz ne yapıyoruz?
Çözüm
önerilerimiz ne?...
Bu
konuda derli toplu, ayakları yere basan fikirler serdeden birileri var mı?
Slogan
atmaktan başka, ne yapabiliriz?
Mesela
Adalet Bakanı formül bulamadık diye açıklama yapıyor…
Ve biz
buradan, hurra Adalet Bakanı’na saldırıya…
Acaba,
Adalet Bakanı sana formül mü bulacak, yoksa sen Adalet Bakanı’na formüller mi
sunacaksın?
Bizim
yapmamız gereken işleri niçin başkalarından bekliyoruz?
Yüzde
bir milyon haklı olduğumuz bu konuda, niçin toplu, gür ve tek bir ses çıkmıyor?
Artık
herkesin başını iki elinin arasına alıp uzun uzun düşünme zamanı gelmedi mi?
E ama bu
konuyu hükümet çözecekti ya? Çözsünler işte ne duruyorlar?
Böyle
demekle sorumluluğu atmış mı oluyoruz…
BD-İbda
bağlısı olduğunu beyan eden sensin, hükümet değil…
Başbakan’da
BD-İbda bağlısı değil…
Ee o
zaman?
“Kumandan
canımız feda olsun kanımız!”
Çözüm
önerin?
“Telegramcı
köpekler hesap verecek!”
Ne
yapmalıyız?
“Allah
Kur’an Peygamber Allahsız köpekler vatan sizden ne bekler!”
Evet;
durumumuz ayniyle bu…
Hiç yorum yok