ARAKAN
Arakan...
İnsanlığın ve Müslümanların unuttuğu yer...
İlla ki, hatırlamamız için binlerce Müslüman mı öldürülmesi lazım...
Müslümanlar katledilmediği müddetçe, hatırlamadığımız, gündem olmayan belde...
Gurbetçi rap sanatçısı bir kardeşimiz bir parça yapmış Arakan için, biz de buna bir video yaptık ve Müslümanlar'a dualarında Arakanı ve oradaki Müslümanları unutmamalarını istiyoruz....
Bir kere daha:
YA MÜNTAKİM ALLAH BİZİ İNTİKAMINA MEMUR EYLE!
İnsanlığın ve Müslümanların unuttuğu yer...
İlla ki, hatırlamamız için binlerce Müslüman mı öldürülmesi lazım...
Müslümanlar katledilmediği müddetçe, hatırlamadığımız, gündem olmayan belde...
Gurbetçi rap sanatçısı bir kardeşimiz bir parça yapmış Arakan için, biz de buna bir video yaptık ve Müslümanlar'a dualarında Arakanı ve oradaki Müslümanları unutmamalarını istiyoruz....
Bir kere daha:
YA MÜNTAKİM ALLAH BİZİ İNTİKAMINA MEMUR EYLE!
Bangladeş-Burma sınırında kuzey-güney
doğrultusunda 50.000 km2lik bir yüz ölçümü olan Arakan, köklü bir tarihî
mirasa sahiptir. Arakan’ın bilinen geçmişi, milattan önce 3. yüzyıla
kadar uzanır. Bölgede milattan sonra 1. yüzyılda Dhanyavadi Krallığı, 3.
yüzyılda ise Vesali Krallığı kurulmuştur.
İslam’ın Arakan’a ulaşması ise 8. yüzyılda Arap tüccarlar vasıtasıyla olmuştur. Deniz ticaretinde önemli bir yere sahip olan Müslüman Araplar, Güney Asya, Güneydoğu Asya ve Uzakdoğu ile ticari ilişkiler geliştirmiş, Arakan’dan Sumatra Adası’na, oradan Cava’ya kadar küçük ticaret şehirleri kurmuşlardır.
15. yüzyılın başında Kral Narameikla’nın İslamiyet’i seçmesinin ardından Arakan İslam Krallığı kurulmuş ve bu tarihten sonra İslamiyet bölgede hızla yayılmıştır.
Burma ve İngiliz işgali
1784 yılında başlayan Burma işgali sırasında Arakan’ın iki yerli halkı Rohingya Müslümanları ve Budist Rakhineler (Maghlar) büyük baskı ve zulüm görmüştür. Bu dönemde Burmalıların zulmünden kaçan binlerce Arakanlı ülkelerini terk ederek Hindistan’a göç etmek zorunda kalmıştır. 1826 yılında İngilizlerin bölgeye hâkim olmalarının ardından Burma işgali sona ermiş ve Arakan’da 120 yılı aşkın sürecek İngiliz işgali başlamıştır.
İki yerli halk arasında fitne başlatılması
Arakan’ın yerlileri olan Müslüman Rohingyalar ve Budist Rakhineler, 19. yüzyıla kadar barış içerisinde yaşamışlardır. Ancak 1826’da başlayan İngiliz işgalinin ardından Burma’yı işgalden kurtarma amacı güden Takin Partisi, Budist Rakhineleri Müslüman Rohingyalara karşı kışkırtmaya başlamıştır. 1937 yılında İngiliz sömürge durumu korunarak Hindistan’dan ayrılan Burma’da Takinler yönetimdeki bütün gücü ele geçirmişlerdir. Müslümanların Budizm için büyük tehlike oldukları ve engellenmezlerse güçlenerek Budistleri yok edecekleri yönündeki propagandalarla halklar arasında düşmanlık tohumları atılmış ve Rakhineler Burma idaresi altında yaşamayı Müslümanlarla bir arada özgür olarak yaşamaya tercih etmişlerdir.
1942 Katliamı
İngilizlerin ülkeden çekilmelerinden kısa bir süre sonra Hindistanlı ve Bangladeşli Müslümanlara yönelik ilk ciddi saldırılar başlamıştır. Olayların hızla yayılması üzerine savunmasız Müslüman halk Hindistan ve Bangladeş’e sığınmak zorunda kalmıştır. Arakanlı Budist Rakhinelerin liderleri Hindistanlı ve Bangladeşli Müslümanların ülkeyi terk etmelerinden sonra Rohingya Müslümanlarına karşı toplu katliamlara girişmişlerdir. 28 Mart 1942’de Minbya kasabasına bağlı Çanbilli köyündeki Müslümanlara saldıran Rakhineler, köydeki kadın, erkek ve çocukları kılıç ve mızraklarla katletmiştir. Kadınları tecavüz ettikten sonra vahşice öldüren Rakhineler, katliamın ardından bölgeyi yağmalaşmıştır. Müslüman Rohingyaların altın ve gümüş gibi değerli eşyalarına Takin liderler tarafından el konulurken Müslümanların hayvanları, mahsulleri ve eşyaları yağmacılara verilmiştir. Olayların akabinde bölgede akan Lemro Nehri’nin sularının, masum insanların kanlarının rengiyle kırmızıya boyandığı anlatılmaktadır.
Minbya köyünde başlayan ve tüm Arakan’a yayılarak yaklaşık 40 gün süren saldırılarda en az 150.000 Arakanlı Müslüman katledilmiş, köyler yağmalanarak yerle bir edilmiştir. Kaladan Nehri’nin doğusunda yer alan ve saldırılar öncesinde çoğunluğu Müslüman olan bu yerleşim yerleri, Müslümanların azınlıkta olduğu yerlere dönüşmüştür.
Katliamdan sonra çok sayıda Arakanlı Müslüman, mülteci olarak başta Bangladeş olmak üzere komşu ülkelere sığınmıştır. 1942’deki olaylar, tarihî geçmişi olan iki kardeş toplumun, Rohignya ve Rakhinelerin, bundan böyle Arakan’da tekrar bir arada yaşamasını neredeyse imkânsız hâle getirmiştir.
Saldırılar devam ediyor
Burma’nın bağımsızlığını kazanmasında önemli rol oynayan Faşizm Karşıtı Halkların Özgürlüğü Birliği, bağımsızlıktan kısa bir süre sonra çok sayıda Müslüman’ı işten çıkararak yerlerine Arakanlı Budistleri yerleştirmiştir. Yönetimin Müslümanlara yönelik uygulamalarından cesaret bulan ve Müslüman toplumuna saldırılarını her geçen gün arttıran Budistlere karşı da hiçbir engelleyici girişimde bulunulmamıştır. Öyle ki şiddet olaylarından kaçmak isteyen Rohingyalı Müslümanların Maungdav, Butidaung ve Ratedaung’dan Akyab’a göçüne sınırlamalar getiren hükümet, binlerce Müslüman’ı saldırgan Budistlerin insafına bırakmıştır.
1942 yılındaki katliamın yaraları henüz sarılmamışken Müslümanlar, 1947 yılında Burmalılar tarafından girişilen yeni bir saldırının hedefi olmuştur. Bu dönemde bazı Müslüman gruplar Burma devletine karşı silahlı mücadeleye girişmişler ancak başarılı olamamışlardır. Müslümanların biraz güçlendiği 1954 yılında ise Burma ordusu Muson Operasyonu adını verdiği kanlı bir saldırı ile Müslüman güçlerini dağıtmıştır. Aynı sene binlerce sivil Müslüman, mücahitlere yardım ettikleri bahanesiyle ya katledilmiş ya da ülkeden sürülmüştür. 1959 yılına gelindiğinde Müslümanların çoğunlukta olduğu Butidaung ve Maungdav şehirlerini ziyaret eden Burma Başbakanı Müslümanlara eşit vatandaşlık vaat etmiş, bunun üzerine Müslüman mücahitler silahlarını teslim ederek devlete teslim olmuşlardır.
1962 Askerî Darbesi
Burma’da 1962 darbesine kadar olan süreçte Müslümanlara yönelik baskı ve zulüm devam etmiştir. 1962 yılında iktidarı ele geçiren askerî rejim, bütün özel işletmeleri ve bankaları devletleştirmiş, bu tarihten sonra da Arakan’da önemli işletmeleri elinde bulunduran Müslümanlar iktisadi güçlerini kaybetmişlerdir. Darbenin başındaki General Ne Win, özellikle Arakan bölgesi yetkililerine, buradaki Müslümanların hareketlerini sınırlayacak bazı bildiriler göndermiştir. Devlet kontrolündeki medya, Rohingya Müslümanlarının bölgenin yerlisi olmadığı yönünde yayınlara başlamış ve Arakanlı Budistlere burada yaşayan Müslümanlara karşı gerekli adımları atmaları çağrısında bulunmuştur. Budist Rakhineleri Müslüman Rohingyalara karşı kışkırtmaktan başka bir amacı olmayan bu yayınlar bölgedeki gerginliği tırmandırmıştır.
Ne Win’in atmış olduğu ikinci adım, Arakan yönetimini Budistleştirme girişimidir. Sınır bölgesinde görev yapan Müslüman polislerin neredeyse tamamı görevden alınarak Burma’nın en ücra köşelerine sürülmüştür. Müslüman memurlar işten atılmak ya da kuzey Arakan’dan çıkarılmakla tehdit edilmiştir. Devlet kademelerindeki birkaç memur ve öğretmen dışında, Rohingyaların yerine Burmalılar ve kısa süre önce Pakistan’ın doğusundan bölgeye göç etmiş olan Rakhineler getirilmiştir. Devrim rejimi, Özel Mayu Sınır İdaresi’ni de feshetmiş ve bölgeyi tekrar merkezî idarenin kontrolü altına vermiştir. Ayrıca Müslümanlara yönelik ekonomik yaptırımlar iyice sıkılaştırılmış, daha önce kasabalar arası ticaret Müslümanların elinde iken bundan sonra Budist Rakhinelerin kontrolüne geçmiştir.
Aynı dönemde, askerî rejimin Müslümanların haklarını hiçe sayan uygulamaları günden güne artarak devam etmiştir. Önemli Müslüman şahsiyetlerin gecenin bir yarısında ordu mensuplarınca sorgusuz sualsiz tutuklanması, kendilerine çeşitli işkenceler yapıldıktan sonra serbest bırakılmaları, her gün rastlanan sıradan olaylar hâline gelmiştir. Müslümanlara karşı yapılan hukuksuzluklar yetkililer tarafından teşvik edilmiştir.
Bu uygulamalar nedeniyle cesaret bulan Budist Rakhineler bundan sonra gördükleri her yerde Müslümanlara saldırmaya ve onlara ait eşyaları gasp etmeye başlamıştır. Müslümanlar polis merkezlerine gidip şikâyette bulunduklarında ise çeşitli ithamlarla suçlu duruma düşürülmüştür. Polisin kendilerine bu şekilde muamele etmesi Müslümanları sindirmiş ve artık adaletin yerine gelmesini bile talep edemez olmuşlardır.
Askerî rejim göreve geldiği ilk günden itibaren “Göçmen Soruşturma Operasyonu” isminde acımasız bir operasyon başlatmıştır. Fiziksel işkencenin yanı sıra kadınların taciz edilmesi, tehditle para almak vb. uygulamalar olağan hâle gelmiştir. Ayrıca birçok masum insan yasal olmayan göçmen statüsüne sokularak tutuklanmıştır. Kyavktav, Mrohaung, Pauktav, Myebon, Minbya gibi birçok kasabada yüzlerce insan zorla evlerinden çıkarılmış ve Bangladeş’e göç ettirilmiştir.
Kral Dragon Operasyonu
Hükümet, 1978 yılının Mart ayında başlattığı “Kral Dragon Operasyonu” ile Müslümanlara gözdağı vererek Arakan’dan ayrılmalarını hedeflemiştir. Operasyon, Akyab’daki en büyük Müslüman köyünde devreye sokulmuş ve operasyonun şok dalgaları çok kısa zamanda bütün bölgeye yayılmıştır. Müslüman kitlelerin Akyab’da tutuklandıkları; kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı demeden herkese işkence yapıldığı, tecavüz edildiği ve öldürüldüğü haberleri hızla bütün kuzey Arakan’a yayılmıştır. Ordu tarafından kurulmuş olan Nagamin Timi’nin polis ve göçmen soruşturma personeli, kısa süre sonra Butidaung bölgesine ulaşmış ve bir anda terör estirilen bölge, Nagamin faciasının merkezi olmuştur. Yüzlerce Müslüman kadın ve erkek tutuklanmış, birçoğu işkence gördükten sonra öldürülmüş, kadınlara tecavüz edilmiştir.
Bu acımasız saldırılardan dehşete düşen, can ve mal güvenliği kalmayan, onurlarını ve namuslarını kaybetme korkusu yaşayan çok sayıda Müslüman, yaşadıkları yerleri terk etmeye başlamıştır. Zorlu bir güzergâh üzerinden Bangladeş sınırına doğru hareket eden Rohingyalar, yol boyunca -yine tasarlanmış bir planın parçası olarak- Budist Rakhineler ve güvenlik güçleri tarafından çeşitli saldırılara uğramışlar ve ellerindeki tüm değerli eşyalar saldırganlar tarafından gasp edilmiştir. Katliamdan kaçanların çoğu yol boyunca uğradıkları saldırılarda öldürülmüş, Bangladeş’le sınır hattını çizen Naf Nehri’ne ulaşabilenler ise botlarına yapılan saldırılar nedeniyle nehrin azgın sularına atlamak zorunda kalmıştır. Birkaç ay içerisinde sayıları 300.000’i aşan mülteciler, Bangladeşli yetkililer tarafından yaptırılan geçici kamplarda yaşamaya başlamıştır.
Bu arada Nagamin Timi, boşalan köylerden yavaş yavaş çekilmiş, onların yerini Müslümanların evlerini yağmalayan, ateşe veren ve hayvanlarını çalan yerli Rakhineler almıştır.
Arakan’ın Budistleştirilmesi
Bölgeden Müslümanların izini silmek ve bölgenin çehresini tamamen değiştirmek isteyen Myammar yönetimi kuzey Arakan’ın neredeyse her köşesine Budist tapınakları inşa etmeye başlamıştır. Murung, Çakma ve Saak gibi dağ kabilelerine ovalara inme ve Müslümanlardan alınan arazilere yerleşme emri verilmiş ve Arakan’ın, hatta Bangladeş’in birçok bölgesinden gelen Budist Rakhineler Müslümanların yaşadığı yerlere yerleştirilmiştir. Hükümetin emriyle bölgeye gelen bu zorba yeni yerleşimcilerin saldırıları nedeniyle büyük zorluklar yaşayan Müslümanlar Arakan dışına göç etmeye başlamışlardır.
1990 yılından günümüze kadar olan dönemde Müslümanlara yapılan baskılar sonucu yine yüz binlerce Arakanlı, komşu Bangladeş’e mülteci olarak göç etmek zorunda kalmıştır. Müslüman köyler örnek yerleşim birimleri olarak düzenlenecekleri bahanesiyle boşaltılmış, ancak Müslümanlardan boşaltılan bu yerlere Budist Rakhineler yerleştirilmiştir. Arakan’ı Budistleştirme planının bir parçası olarak Arakan eyaletinin adı Rakhine, eyaletin başkenti Akyab’ın adı ise Sitve olarak değiştirilmiştir.
İslam’ın Arakan’a ulaşması ise 8. yüzyılda Arap tüccarlar vasıtasıyla olmuştur. Deniz ticaretinde önemli bir yere sahip olan Müslüman Araplar, Güney Asya, Güneydoğu Asya ve Uzakdoğu ile ticari ilişkiler geliştirmiş, Arakan’dan Sumatra Adası’na, oradan Cava’ya kadar küçük ticaret şehirleri kurmuşlardır.
15. yüzyılın başında Kral Narameikla’nın İslamiyet’i seçmesinin ardından Arakan İslam Krallığı kurulmuş ve bu tarihten sonra İslamiyet bölgede hızla yayılmıştır.
Burma ve İngiliz işgali
1784 yılında başlayan Burma işgali sırasında Arakan’ın iki yerli halkı Rohingya Müslümanları ve Budist Rakhineler (Maghlar) büyük baskı ve zulüm görmüştür. Bu dönemde Burmalıların zulmünden kaçan binlerce Arakanlı ülkelerini terk ederek Hindistan’a göç etmek zorunda kalmıştır. 1826 yılında İngilizlerin bölgeye hâkim olmalarının ardından Burma işgali sona ermiş ve Arakan’da 120 yılı aşkın sürecek İngiliz işgali başlamıştır.
İki yerli halk arasında fitne başlatılması
Arakan’ın yerlileri olan Müslüman Rohingyalar ve Budist Rakhineler, 19. yüzyıla kadar barış içerisinde yaşamışlardır. Ancak 1826’da başlayan İngiliz işgalinin ardından Burma’yı işgalden kurtarma amacı güden Takin Partisi, Budist Rakhineleri Müslüman Rohingyalara karşı kışkırtmaya başlamıştır. 1937 yılında İngiliz sömürge durumu korunarak Hindistan’dan ayrılan Burma’da Takinler yönetimdeki bütün gücü ele geçirmişlerdir. Müslümanların Budizm için büyük tehlike oldukları ve engellenmezlerse güçlenerek Budistleri yok edecekleri yönündeki propagandalarla halklar arasında düşmanlık tohumları atılmış ve Rakhineler Burma idaresi altında yaşamayı Müslümanlarla bir arada özgür olarak yaşamaya tercih etmişlerdir.
1942 Katliamı
İngilizlerin ülkeden çekilmelerinden kısa bir süre sonra Hindistanlı ve Bangladeşli Müslümanlara yönelik ilk ciddi saldırılar başlamıştır. Olayların hızla yayılması üzerine savunmasız Müslüman halk Hindistan ve Bangladeş’e sığınmak zorunda kalmıştır. Arakanlı Budist Rakhinelerin liderleri Hindistanlı ve Bangladeşli Müslümanların ülkeyi terk etmelerinden sonra Rohingya Müslümanlarına karşı toplu katliamlara girişmişlerdir. 28 Mart 1942’de Minbya kasabasına bağlı Çanbilli köyündeki Müslümanlara saldıran Rakhineler, köydeki kadın, erkek ve çocukları kılıç ve mızraklarla katletmiştir. Kadınları tecavüz ettikten sonra vahşice öldüren Rakhineler, katliamın ardından bölgeyi yağmalaşmıştır. Müslüman Rohingyaların altın ve gümüş gibi değerli eşyalarına Takin liderler tarafından el konulurken Müslümanların hayvanları, mahsulleri ve eşyaları yağmacılara verilmiştir. Olayların akabinde bölgede akan Lemro Nehri’nin sularının, masum insanların kanlarının rengiyle kırmızıya boyandığı anlatılmaktadır.
Minbya köyünde başlayan ve tüm Arakan’a yayılarak yaklaşık 40 gün süren saldırılarda en az 150.000 Arakanlı Müslüman katledilmiş, köyler yağmalanarak yerle bir edilmiştir. Kaladan Nehri’nin doğusunda yer alan ve saldırılar öncesinde çoğunluğu Müslüman olan bu yerleşim yerleri, Müslümanların azınlıkta olduğu yerlere dönüşmüştür.
Katliamdan sonra çok sayıda Arakanlı Müslüman, mülteci olarak başta Bangladeş olmak üzere komşu ülkelere sığınmıştır. 1942’deki olaylar, tarihî geçmişi olan iki kardeş toplumun, Rohignya ve Rakhinelerin, bundan böyle Arakan’da tekrar bir arada yaşamasını neredeyse imkânsız hâle getirmiştir.
Saldırılar devam ediyor
Burma’nın bağımsızlığını kazanmasında önemli rol oynayan Faşizm Karşıtı Halkların Özgürlüğü Birliği, bağımsızlıktan kısa bir süre sonra çok sayıda Müslüman’ı işten çıkararak yerlerine Arakanlı Budistleri yerleştirmiştir. Yönetimin Müslümanlara yönelik uygulamalarından cesaret bulan ve Müslüman toplumuna saldırılarını her geçen gün arttıran Budistlere karşı da hiçbir engelleyici girişimde bulunulmamıştır. Öyle ki şiddet olaylarından kaçmak isteyen Rohingyalı Müslümanların Maungdav, Butidaung ve Ratedaung’dan Akyab’a göçüne sınırlamalar getiren hükümet, binlerce Müslüman’ı saldırgan Budistlerin insafına bırakmıştır.
1942 yılındaki katliamın yaraları henüz sarılmamışken Müslümanlar, 1947 yılında Burmalılar tarafından girişilen yeni bir saldırının hedefi olmuştur. Bu dönemde bazı Müslüman gruplar Burma devletine karşı silahlı mücadeleye girişmişler ancak başarılı olamamışlardır. Müslümanların biraz güçlendiği 1954 yılında ise Burma ordusu Muson Operasyonu adını verdiği kanlı bir saldırı ile Müslüman güçlerini dağıtmıştır. Aynı sene binlerce sivil Müslüman, mücahitlere yardım ettikleri bahanesiyle ya katledilmiş ya da ülkeden sürülmüştür. 1959 yılına gelindiğinde Müslümanların çoğunlukta olduğu Butidaung ve Maungdav şehirlerini ziyaret eden Burma Başbakanı Müslümanlara eşit vatandaşlık vaat etmiş, bunun üzerine Müslüman mücahitler silahlarını teslim ederek devlete teslim olmuşlardır.
1962 Askerî Darbesi
Burma’da 1962 darbesine kadar olan süreçte Müslümanlara yönelik baskı ve zulüm devam etmiştir. 1962 yılında iktidarı ele geçiren askerî rejim, bütün özel işletmeleri ve bankaları devletleştirmiş, bu tarihten sonra da Arakan’da önemli işletmeleri elinde bulunduran Müslümanlar iktisadi güçlerini kaybetmişlerdir. Darbenin başındaki General Ne Win, özellikle Arakan bölgesi yetkililerine, buradaki Müslümanların hareketlerini sınırlayacak bazı bildiriler göndermiştir. Devlet kontrolündeki medya, Rohingya Müslümanlarının bölgenin yerlisi olmadığı yönünde yayınlara başlamış ve Arakanlı Budistlere burada yaşayan Müslümanlara karşı gerekli adımları atmaları çağrısında bulunmuştur. Budist Rakhineleri Müslüman Rohingyalara karşı kışkırtmaktan başka bir amacı olmayan bu yayınlar bölgedeki gerginliği tırmandırmıştır.
Ne Win’in atmış olduğu ikinci adım, Arakan yönetimini Budistleştirme girişimidir. Sınır bölgesinde görev yapan Müslüman polislerin neredeyse tamamı görevden alınarak Burma’nın en ücra köşelerine sürülmüştür. Müslüman memurlar işten atılmak ya da kuzey Arakan’dan çıkarılmakla tehdit edilmiştir. Devlet kademelerindeki birkaç memur ve öğretmen dışında, Rohingyaların yerine Burmalılar ve kısa süre önce Pakistan’ın doğusundan bölgeye göç etmiş olan Rakhineler getirilmiştir. Devrim rejimi, Özel Mayu Sınır İdaresi’ni de feshetmiş ve bölgeyi tekrar merkezî idarenin kontrolü altına vermiştir. Ayrıca Müslümanlara yönelik ekonomik yaptırımlar iyice sıkılaştırılmış, daha önce kasabalar arası ticaret Müslümanların elinde iken bundan sonra Budist Rakhinelerin kontrolüne geçmiştir.
Aynı dönemde, askerî rejimin Müslümanların haklarını hiçe sayan uygulamaları günden güne artarak devam etmiştir. Önemli Müslüman şahsiyetlerin gecenin bir yarısında ordu mensuplarınca sorgusuz sualsiz tutuklanması, kendilerine çeşitli işkenceler yapıldıktan sonra serbest bırakılmaları, her gün rastlanan sıradan olaylar hâline gelmiştir. Müslümanlara karşı yapılan hukuksuzluklar yetkililer tarafından teşvik edilmiştir.
Bu uygulamalar nedeniyle cesaret bulan Budist Rakhineler bundan sonra gördükleri her yerde Müslümanlara saldırmaya ve onlara ait eşyaları gasp etmeye başlamıştır. Müslümanlar polis merkezlerine gidip şikâyette bulunduklarında ise çeşitli ithamlarla suçlu duruma düşürülmüştür. Polisin kendilerine bu şekilde muamele etmesi Müslümanları sindirmiş ve artık adaletin yerine gelmesini bile talep edemez olmuşlardır.
Askerî rejim göreve geldiği ilk günden itibaren “Göçmen Soruşturma Operasyonu” isminde acımasız bir operasyon başlatmıştır. Fiziksel işkencenin yanı sıra kadınların taciz edilmesi, tehditle para almak vb. uygulamalar olağan hâle gelmiştir. Ayrıca birçok masum insan yasal olmayan göçmen statüsüne sokularak tutuklanmıştır. Kyavktav, Mrohaung, Pauktav, Myebon, Minbya gibi birçok kasabada yüzlerce insan zorla evlerinden çıkarılmış ve Bangladeş’e göç ettirilmiştir.
Kral Dragon Operasyonu
Hükümet, 1978 yılının Mart ayında başlattığı “Kral Dragon Operasyonu” ile Müslümanlara gözdağı vererek Arakan’dan ayrılmalarını hedeflemiştir. Operasyon, Akyab’daki en büyük Müslüman köyünde devreye sokulmuş ve operasyonun şok dalgaları çok kısa zamanda bütün bölgeye yayılmıştır. Müslüman kitlelerin Akyab’da tutuklandıkları; kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı demeden herkese işkence yapıldığı, tecavüz edildiği ve öldürüldüğü haberleri hızla bütün kuzey Arakan’a yayılmıştır. Ordu tarafından kurulmuş olan Nagamin Timi’nin polis ve göçmen soruşturma personeli, kısa süre sonra Butidaung bölgesine ulaşmış ve bir anda terör estirilen bölge, Nagamin faciasının merkezi olmuştur. Yüzlerce Müslüman kadın ve erkek tutuklanmış, birçoğu işkence gördükten sonra öldürülmüş, kadınlara tecavüz edilmiştir.
Bu acımasız saldırılardan dehşete düşen, can ve mal güvenliği kalmayan, onurlarını ve namuslarını kaybetme korkusu yaşayan çok sayıda Müslüman, yaşadıkları yerleri terk etmeye başlamıştır. Zorlu bir güzergâh üzerinden Bangladeş sınırına doğru hareket eden Rohingyalar, yol boyunca -yine tasarlanmış bir planın parçası olarak- Budist Rakhineler ve güvenlik güçleri tarafından çeşitli saldırılara uğramışlar ve ellerindeki tüm değerli eşyalar saldırganlar tarafından gasp edilmiştir. Katliamdan kaçanların çoğu yol boyunca uğradıkları saldırılarda öldürülmüş, Bangladeş’le sınır hattını çizen Naf Nehri’ne ulaşabilenler ise botlarına yapılan saldırılar nedeniyle nehrin azgın sularına atlamak zorunda kalmıştır. Birkaç ay içerisinde sayıları 300.000’i aşan mülteciler, Bangladeşli yetkililer tarafından yaptırılan geçici kamplarda yaşamaya başlamıştır.
Bu arada Nagamin Timi, boşalan köylerden yavaş yavaş çekilmiş, onların yerini Müslümanların evlerini yağmalayan, ateşe veren ve hayvanlarını çalan yerli Rakhineler almıştır.
Arakan’ın Budistleştirilmesi
Bölgeden Müslümanların izini silmek ve bölgenin çehresini tamamen değiştirmek isteyen Myammar yönetimi kuzey Arakan’ın neredeyse her köşesine Budist tapınakları inşa etmeye başlamıştır. Murung, Çakma ve Saak gibi dağ kabilelerine ovalara inme ve Müslümanlardan alınan arazilere yerleşme emri verilmiş ve Arakan’ın, hatta Bangladeş’in birçok bölgesinden gelen Budist Rakhineler Müslümanların yaşadığı yerlere yerleştirilmiştir. Hükümetin emriyle bölgeye gelen bu zorba yeni yerleşimcilerin saldırıları nedeniyle büyük zorluklar yaşayan Müslümanlar Arakan dışına göç etmeye başlamışlardır.
1990 yılından günümüze kadar olan dönemde Müslümanlara yapılan baskılar sonucu yine yüz binlerce Arakanlı, komşu Bangladeş’e mülteci olarak göç etmek zorunda kalmıştır. Müslüman köyler örnek yerleşim birimleri olarak düzenlenecekleri bahanesiyle boşaltılmış, ancak Müslümanlardan boşaltılan bu yerlere Budist Rakhineler yerleştirilmiştir. Arakan’ı Budistleştirme planının bir parçası olarak Arakan eyaletinin adı Rakhine, eyaletin başkenti Akyab’ın adı ise Sitve olarak değiştirilmiştir.
Hiç yorum yok