İNSAN ve insan
İNSAN ve insan
Hakkı Aka
Sen kendini sandın bir parça, küçük
Halbuki sende alem var, en büyük. Hz. Ali
İnsan alemlere nispetle zerre, ama onda alemlerin hepsi saklı. Öz maddesi toprak ve su. Bir yönü ile toprak gibi üretken, bir yönüyle su gibi coşkun. Dağların ve taşların almaya cesaret edemediği emaneti yüklenen. Eşya ve hadiseyi tesir etmeye memur kılınan tek varlık. Yaratılmış olduğunun, kul olduğunun, “ben” olduğunun farkına varabilecek tek varlık. Allah’ın “halife”si olarak yaratılan.”Alem insanın varlığıyla tamamlandı. Ve onun aleme nispeti, mührün, üzerinde bulunduğu yüzük kaşına nispeti gibidir-sultanın hazineleri üzerine nakşettiği mühür, yüzük kaşının üzerindedir. Ve insana “halife” denmesi bu nedenledir: Nasıl ki sultan hazinelerini mührüyle muhafaza ediyorsa, Allah da mahlukatını halifesiyle muhafaza eder. Üzerinde sultanın mührü oldukça hiç kimse, sultanın izni olmadan bu hazineleri açmaya cüret edemez. Böylece insanı, alemin muhafazasında Kendisine halife kıldı ve alem, içerisinde İnsan-ı Kamil bulunduğu sürece muhafaza olunacaktır.(İbni Arabi Füsusul Hikem) Halife olan insan, yaratılmış olduğunun farkına vardıkça acziyetini anlayan. “Ruh” ve “nefs”ten meydana gelen insan. Nefs; her zaman Allah’a muhalefet içerisinde, “esfele safilin” olan dünya peşinde. Ruh; “elestü bi-rabbiküm” hitabına eren, her zaman ulvilikler peşinde, hep yüceler yücesine ermek derdinde. Ruh geldiği yere dönmek için hep “vatan hasreti”nde.
İnsan; bu iki zıt kutup arasında, “ruh”a nispetle oluşa yönelirse İNSAN, “nefs”e nispetle oluşa yönelirse insan. Şöyle ki:”Ruh ve nefs kutbu… Kutuplaşmanın, birbirini destekleyen kavramların yığılması olduğunu göz önünde tutarsak, bütün insani faaliyetler son tecritte bu iki kutupta toplanır. Kalb hakikatinin, biri inkara, diğeri de imana açık iki fakültesinden, birinden birinde kutuplaşma… İnsan, kutuplardan birinden birini gerçekleştirmek üzere, Kur’an hükmünce “sefillerin en sefili” olan aleme indirildi; ruh “varlığın”, nefs ise “yokluğun” temsilcisi.“(S. Mirzabeyoğlu Kültür Davamız s.122) Ruh-nefs, iyi-kötü, iman-küfür ve “zıtlar arasındaki muvazenenin üstün nizamı İslam”. İNSAN ve onun karşısında insan, burada “nefs kutbu"nun temsilcisi olana insan denmesi sadece şekil-kalıp yüzündendir.
Kendisine secde edilmesi emri ile üstün tutulan, İSİMLER öğretilmesi ile yücelen, hatasına ettiği tevbe ile aczini bilen İNSAN. Karşısında ise; kendi öz elleri ile kardeşini öldüren, acziyetini unuttukça kibirlenen, bu kibri yüzünden de “belhüm adal-hayvandan aşağı” olan insan.
Allah’a sımsıkı bağlı olan, bir duası ile tufan koparan, bu tufandan da sağ salim çıkarılan, bir duası ile beldeleri alt-üst ettiren, karanlıklar içinden bir dua ile aydınlığa çıkarılan, sonsuz bir teslimiyet ile ateşi gül bahçesine çeviren, hiç düşünmeden bıçağın altına boynunu uzatan İNSAN. Karşısında ise; Allah ile bağını koparan, nefsini yücelttikçe alçalan, nefsine uyup ahdini bozan, yaratılışını unutup şehvetine esir olan, mancınıklar kurup, ateşler yakarak hakikati söndürmeye çalışan insan.
Meydan yerindeki bütün sahteleri-sahtelikleri-gözbağıcıları yutan, zalimlerin saltanatını yerle yeksan eden, denizlerin yarılıp kendisine yol verdiği, Rabbi ile konuşan, zindanlara atılıp zindanları medreseye çeviren İNSAN. Karşısında ise; tahtına kurularak değirmenler kurarak baş öğüten, nefsini yüceltmenin son noktası ilahlık taslayan, verilen nimetleri inkar eden, fırsat bulur bulmaz inkara yeltenen, yasakları çiğneyip lanetlenen, peygamberini öldüren insan.
Sabrı kendisine erdem bilen, diriltici nefesi ile ölü ruhları dirilten, yaydığı ışık ile görmeyen gözleri gördüren İNSAN. Karşısında ise; sabırsızlıkla her imtihanı kaybeden, ahlaksızlıkla her illete kapı açan, diri ruhları öldüren, gören gözleri kör eden, peygamberine iftira atacak kadar pespayeleşen insan.
Alemlerin yüzü-suyu hürmetine yaratıldığı, her şey ama her şey nurundan yaratıldığı, dağların taşların selam verdiği, elinde çakılların tesbih ettiği, hayvanların önünde dile geldiği, anaların babaların canların uğruna feda edildiği, O var diye her şeyin var olduğu, zamanın yaratıldı yaratılalı devrini yapa yapa nihayet eriştiği gaye İNSAN. Karşısında ise; kendi eli ile yaptığı puta tapan, öz kızını diri diri toprağa gömecek kadar vahşileşen, hakikat karşısında gözü kör, kulağı sağır, kalbi mühürlü olan, vahşilikte sırtlandan daha beter vahşi olan insan.
Allah kelimesi yüce olsun diye Bedir’de, Uhut’da, Çaldıran’da, Irak’ta, Afganistan’da, Metris’te Allah yolunda cihad eden İNSAN. Hz. Adem’den son insana kadar sürecek olan bu mücadele her zaman var olagelmiştir. Her devirdeki ruh kutbunun temsilcisi olan İNSAN, nefs kutbunun temsilcisi olan insana karşı mücadele içinde olmuştur. Zaten dünya tarihi bu mücadelenin tarihi olarak görülebilir.
Günümüzde ruh kutbunun temsilcisi ise; BD-İBDA’dır. Çünkü; “Pazarlıksız Allah ve Resulu” diyen, “Fırka-i Naciye-Kurtuluş Yolu” hakikatine sımsıkı bağlı, “İslama muhatap anlayış” davasının temsilcisi İBDA’dır. İNSAN inşa eden anlayış İBDA, “Mutlak Fikir” le nispetini tam kurmuş, ruh ve nefs hakikatlerini yerli yerine koymuş, teoride ve pratikte İNSAN nasıl olur bunu göstermiş, “Allah için buğz, Allah için sevgi” ölçüsünün uygulayıcısı olmuştur. Bunun karşısında olan insan müsveddeleri ise bellidir. İslam Dini’ni “Ilımlı İslam” ile tahrif etmeye çalışanlar, İslami değerler yerine Vahşi Batı’nın hayat tarzını dayatanlar, İslam’ı beğenmeyip demokrasi dinine iltihak edenler, Ehl-i Sünnet anlayışını bozmaya çalışan mezhepsiz-sapıklar, Amerika’nın kucağına oturarak hocaefendilik(!) yapanlar.
İNSANa ait olan değerleri yerli yerine koymak isteyenlerin, İslam ama sadece İslam diyenlerin adresi İBDA’dır.
BARAN Dergisi 150. sayı
Hakkı Aka
Sen kendini sandın bir parça, küçük
Halbuki sende alem var, en büyük. Hz. Ali
İnsan alemlere nispetle zerre, ama onda alemlerin hepsi saklı. Öz maddesi toprak ve su. Bir yönü ile toprak gibi üretken, bir yönüyle su gibi coşkun. Dağların ve taşların almaya cesaret edemediği emaneti yüklenen. Eşya ve hadiseyi tesir etmeye memur kılınan tek varlık. Yaratılmış olduğunun, kul olduğunun, “ben” olduğunun farkına varabilecek tek varlık. Allah’ın “halife”si olarak yaratılan.”Alem insanın varlığıyla tamamlandı. Ve onun aleme nispeti, mührün, üzerinde bulunduğu yüzük kaşına nispeti gibidir-sultanın hazineleri üzerine nakşettiği mühür, yüzük kaşının üzerindedir. Ve insana “halife” denmesi bu nedenledir: Nasıl ki sultan hazinelerini mührüyle muhafaza ediyorsa, Allah da mahlukatını halifesiyle muhafaza eder. Üzerinde sultanın mührü oldukça hiç kimse, sultanın izni olmadan bu hazineleri açmaya cüret edemez. Böylece insanı, alemin muhafazasında Kendisine halife kıldı ve alem, içerisinde İnsan-ı Kamil bulunduğu sürece muhafaza olunacaktır.(İbni Arabi Füsusul Hikem) Halife olan insan, yaratılmış olduğunun farkına vardıkça acziyetini anlayan. “Ruh” ve “nefs”ten meydana gelen insan. Nefs; her zaman Allah’a muhalefet içerisinde, “esfele safilin” olan dünya peşinde. Ruh; “elestü bi-rabbiküm” hitabına eren, her zaman ulvilikler peşinde, hep yüceler yücesine ermek derdinde. Ruh geldiği yere dönmek için hep “vatan hasreti”nde.
İnsan; bu iki zıt kutup arasında, “ruh”a nispetle oluşa yönelirse İNSAN, “nefs”e nispetle oluşa yönelirse insan. Şöyle ki:”Ruh ve nefs kutbu… Kutuplaşmanın, birbirini destekleyen kavramların yığılması olduğunu göz önünde tutarsak, bütün insani faaliyetler son tecritte bu iki kutupta toplanır. Kalb hakikatinin, biri inkara, diğeri de imana açık iki fakültesinden, birinden birinde kutuplaşma… İnsan, kutuplardan birinden birini gerçekleştirmek üzere, Kur’an hükmünce “sefillerin en sefili” olan aleme indirildi; ruh “varlığın”, nefs ise “yokluğun” temsilcisi.“(S. Mirzabeyoğlu Kültür Davamız s.122) Ruh-nefs, iyi-kötü, iman-küfür ve “zıtlar arasındaki muvazenenin üstün nizamı İslam”. İNSAN ve onun karşısında insan, burada “nefs kutbu"nun temsilcisi olana insan denmesi sadece şekil-kalıp yüzündendir.
Kendisine secde edilmesi emri ile üstün tutulan, İSİMLER öğretilmesi ile yücelen, hatasına ettiği tevbe ile aczini bilen İNSAN. Karşısında ise; kendi öz elleri ile kardeşini öldüren, acziyetini unuttukça kibirlenen, bu kibri yüzünden de “belhüm adal-hayvandan aşağı” olan insan.
Allah’a sımsıkı bağlı olan, bir duası ile tufan koparan, bu tufandan da sağ salim çıkarılan, bir duası ile beldeleri alt-üst ettiren, karanlıklar içinden bir dua ile aydınlığa çıkarılan, sonsuz bir teslimiyet ile ateşi gül bahçesine çeviren, hiç düşünmeden bıçağın altına boynunu uzatan İNSAN. Karşısında ise; Allah ile bağını koparan, nefsini yücelttikçe alçalan, nefsine uyup ahdini bozan, yaratılışını unutup şehvetine esir olan, mancınıklar kurup, ateşler yakarak hakikati söndürmeye çalışan insan.
Meydan yerindeki bütün sahteleri-sahtelikleri-gözbağıcıları yutan, zalimlerin saltanatını yerle yeksan eden, denizlerin yarılıp kendisine yol verdiği, Rabbi ile konuşan, zindanlara atılıp zindanları medreseye çeviren İNSAN. Karşısında ise; tahtına kurularak değirmenler kurarak baş öğüten, nefsini yüceltmenin son noktası ilahlık taslayan, verilen nimetleri inkar eden, fırsat bulur bulmaz inkara yeltenen, yasakları çiğneyip lanetlenen, peygamberini öldüren insan.
Sabrı kendisine erdem bilen, diriltici nefesi ile ölü ruhları dirilten, yaydığı ışık ile görmeyen gözleri gördüren İNSAN. Karşısında ise; sabırsızlıkla her imtihanı kaybeden, ahlaksızlıkla her illete kapı açan, diri ruhları öldüren, gören gözleri kör eden, peygamberine iftira atacak kadar pespayeleşen insan.
Alemlerin yüzü-suyu hürmetine yaratıldığı, her şey ama her şey nurundan yaratıldığı, dağların taşların selam verdiği, elinde çakılların tesbih ettiği, hayvanların önünde dile geldiği, anaların babaların canların uğruna feda edildiği, O var diye her şeyin var olduğu, zamanın yaratıldı yaratılalı devrini yapa yapa nihayet eriştiği gaye İNSAN. Karşısında ise; kendi eli ile yaptığı puta tapan, öz kızını diri diri toprağa gömecek kadar vahşileşen, hakikat karşısında gözü kör, kulağı sağır, kalbi mühürlü olan, vahşilikte sırtlandan daha beter vahşi olan insan.
Allah kelimesi yüce olsun diye Bedir’de, Uhut’da, Çaldıran’da, Irak’ta, Afganistan’da, Metris’te Allah yolunda cihad eden İNSAN. Hz. Adem’den son insana kadar sürecek olan bu mücadele her zaman var olagelmiştir. Her devirdeki ruh kutbunun temsilcisi olan İNSAN, nefs kutbunun temsilcisi olan insana karşı mücadele içinde olmuştur. Zaten dünya tarihi bu mücadelenin tarihi olarak görülebilir.
Günümüzde ruh kutbunun temsilcisi ise; BD-İBDA’dır. Çünkü; “Pazarlıksız Allah ve Resulu” diyen, “Fırka-i Naciye-Kurtuluş Yolu” hakikatine sımsıkı bağlı, “İslama muhatap anlayış” davasının temsilcisi İBDA’dır. İNSAN inşa eden anlayış İBDA, “Mutlak Fikir” le nispetini tam kurmuş, ruh ve nefs hakikatlerini yerli yerine koymuş, teoride ve pratikte İNSAN nasıl olur bunu göstermiş, “Allah için buğz, Allah için sevgi” ölçüsünün uygulayıcısı olmuştur. Bunun karşısında olan insan müsveddeleri ise bellidir. İslam Dini’ni “Ilımlı İslam” ile tahrif etmeye çalışanlar, İslami değerler yerine Vahşi Batı’nın hayat tarzını dayatanlar, İslam’ı beğenmeyip demokrasi dinine iltihak edenler, Ehl-i Sünnet anlayışını bozmaya çalışan mezhepsiz-sapıklar, Amerika’nın kucağına oturarak hocaefendilik(!) yapanlar.
İNSANa ait olan değerleri yerli yerine koymak isteyenlerin, İslam ama sadece İslam diyenlerin adresi İBDA’dır.
BARAN Dergisi 150. sayı
Hiç yorum yok