GDO’lu Zihniyet
GDO’lu Zihniyet
Hakkı Aka
GDO yani genetiği değiştirilmiş organizmalar. AKP Hükümetinin yasa hazırlayarak meclisten geçirmeye çalıştığı, fakat tepkiler üzerine geri çekerek, bir gece yarısı operasyonu yaparcasına çıkarttığı yönetmelikle ülke gündemine soktuğu konu. Ulusal Biyogüvenlik Yasası çıkartmadan bir yönetmelikle halledilen bu konuda bir art niyet aramamak herhalde ahmaklık olur.
Normal şartlar altında, doğal çevrede yetişecek olan ürünlere laboratuar ortamında gen transferi yaparak yeni bir ürün ortaya çıkarıyorlar. İddialarına göre, tarım ilaçları kullanımını en aza indirmek için yapıyorlar. Bir bakıma Allah-u Teala’nın yaptığını beğenmeyerek, kendilerinin daha iyisini yaptıklarını söylüyorlar. Ama Allah’ın verdikleri şifa olur iken, bunların ortaya çıkarttığı şeyler ise birçok hastalığa sebep olabilmekte. Şu anda tespit edilen birçok yan etkisi var ve ileride de ne gibi etkilerinin olacağı bilinmiyor. Bütün bunlar Çok Uluslu Şirketlerin kasasına daha çok para girsin, daha çok insan ve ülke sömürsün, daha çok tekel oluştursunlar diye yapılmakta. Buradan da anlaşılacağı üzere AKP’nin kimlere hizmet ettiği ve kimlerin çıkarlarını korumak için oralarda bulunduğu belli olmuştur. Özelleştirmeler, toprak satışını kolaylaştırmalar hepsi ülkeyi Çok Uluslu Şirketlerin sömürüsüne açmak için. Ve AKP’nin AB ve ABD tarafından çok sevilmesinin en önemli sebebi de bu.
Ama bu ülkede GDO’lar yeni bir olay değil ki. Anadolu coğrafyası GDO’lar ile tanışıklığı eskilere dayanmaktadır. Tanzimattan başlayan daha sonra meşrutiyetle devam eden ve cumhuriyet döneminde zirve yapan bir tanışıklık. Evet bu GDO’lar Müslüman’a başka genler transfer ederek oluşturulan zihniyet. GDO’lu ürünler nasıl dış yüzünden bakılınca tespit edilemiyor ise, bunlar da dış yüzünden bakınca normal gibi duruyor ama ağızlarını açtıkça, konuşmaya başlayınca bunların da genleri ile oynanmış olduğunu görüyorsunuz. Bunlar dün de devlet kademelerinde var idiler, Üstad’ın tabiri ile “Bab-ı adi” de var idiler, “kaba softa-ham yobaz” olarak aramızda da bulunuyor idiler. O zaman da kuru taklitçi-maymun olarak dış yüzünden Batı taklitçiliği yapıyorlar idi. Bunlar o zamanlar da İslam’a ve Müslümanlara saldırıyorlar idi. Zaten cumhuriyet kurulur iken milletin inancından tutun, diline kadar oynamadıkları geni kalmadı. Hep Batı’dan transfer ettikleri genler ile ortaya yeni bir tür çıkartmaya kalktılar. Zaten “on yılda on beş milyon genç yarattık” ifadesi de herhalde bunun için söylendi. Ama ne yazık ki on beş milyon “frankeştayn” meydana geldi. Malum medyada GDO’lar için “frankeştayn gıdalar” benzetmesi yapılıyor. Hatta o kadar genleri ile oynandı ki, Batı'dan “damızlık erkek” getirmeyi dahi teklif ettiler. Seksen yıldır milletin genetiği ile oynamayı sürdürüyorlar, ama hiçbir zaman da istedikleri gibi bir nesil meydana getiremediler.
Şimdi günümüzde de devlet kademesinden tutun medyaya, her tarafta bu genetiği değiştirilmişleri bulabilirsiniz. Bir bakarsınız daha dün İslamcı(!) Müslüman(!) iken, bir gen transferi ile bakmışsınız adam birden demokrasi havarisi kesilmiş. Daha düne kadar tartışılmaz değer olarak İslam’ı görenler, “değişip-dönüştükten” sonra tartışılmaz değer olarak demokrasiyi milletin önüne koyabiliyorlar. Daha düne kadar “İslam ahlakı”, “İslami değerler”, “İslam toplumu” vs. gibi ifadeler ile milletin önüne çıkanlar, genetiği ile oynandıktan sonra “demokratik ahlak”, “demokratik değer”, “demokratik toplum” gibi ifadeler ile insanlara yeni bir din teklif etme gayretine düşmektedirler. İslam kardeşliği, ümmetçilik gibi bizim medeniyetin kavramları artık bu genetiği oynanmışlara yabancı gelmekte, bunun yerine küreselleşme-globalleşme gibi kavramlar ile emperyalizme hizmet etmede en önde yerlerini almak için çırpınmaktalar. Daha dün Irak için, Afganistan için gözyaşı dökenler bugün Irak pastasından pay kapma, Afganistan işgalinden çıkar sağlama derdine düşmüş olarak görebilirsiniz. Daha düne kadar “yetim hakkı”ından bahsedenler şimdi “gemicik”lere binip “deniz feneri” ile yollarını bulmaktalar.
Bu genetiği ile oynanmışlar salya-sümük ağlar iken şimdi Amerika efendilerinin kendilerine verdiği imkanlar ile hem Müslümanlara saldırmakta hem de İslam inanç ve itikadını bozmaya çalışmakta. Yayınladıkları kitap, dergi, gazete, açtıkları radyo televizyon gibi medya araçları ile milletin de genetiğini değiştirmeye çalışmaktalar. Gençleri ve Anadolu insanını “İslami hizmet” gibi çok masum bir ifade ile kandırarak, topladıkları paralar ile, açtıkları okullar ile kimlere hizmet ettiği çok iyi bilinmektedir. Merak edenler yurt dışında açılan okulların müfredatını inceleyerek hizmetin kimlere ve nasıl yapıldığı hakkında fikir sahibi olabilirler. İşte kime hizmet ettiklerini görmek isteyenlere.”Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinler arası Diyalog için Papalık Konseyi(PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik.”(F. Gülen'in Papa'ya mektubu, Medeniyetler Buluşması, Aksiyon Dergisi, Sayı: 167 ) Bu GDO’lu kafalar daha düne kadar millete faizin ne kadar kötü bir şey olduğundan bahseder iken şimdilerde bankalar kurup faizi çuvalla götürmekteler.
Onları bizden, bizim insanımızdan ayrı ve zıt bir dünyanın, Batı dünyasının insanı olarak görmek için geçmişlerini, yani genetik yapılarını mercek altına almanın zamanı gelmiş ve geçmektedir.
“Batı Medeniyeti”mi kaldı; “medeniyetlerden bahsediyorlar?
Burnumuzun dibinde İslam topraklarını yağmalayan, Moğol istilacılarına dudak uçuklatan Çok Uluslu Şirketlerin yağmasını, tek kurşun atmadan Anadolu topraklarında gerçekleştirmek istiyorlar. Toprağımızın genetiği ile oynamadan önce insanımızın idrakini, düşünme istidadımızı yok ettiler.
Şu halde GDO’lu zihniyetin ne yenirse yensin, kendini “gıdalanmış” sayan insan tipi türedikçe, saldırıyı hissetmeyenin medeniyetimizi yağmalayan Batı’yı görmesini beklemekle, körün “gör!” ihtarını yerine getirmesini beklemek arasında hiçbir fark yoktur.
BARAN Dergisi 152. sayı
Hakkı Aka
GDO yani genetiği değiştirilmiş organizmalar. AKP Hükümetinin yasa hazırlayarak meclisten geçirmeye çalıştığı, fakat tepkiler üzerine geri çekerek, bir gece yarısı operasyonu yaparcasına çıkarttığı yönetmelikle ülke gündemine soktuğu konu. Ulusal Biyogüvenlik Yasası çıkartmadan bir yönetmelikle halledilen bu konuda bir art niyet aramamak herhalde ahmaklık olur.
Normal şartlar altında, doğal çevrede yetişecek olan ürünlere laboratuar ortamında gen transferi yaparak yeni bir ürün ortaya çıkarıyorlar. İddialarına göre, tarım ilaçları kullanımını en aza indirmek için yapıyorlar. Bir bakıma Allah-u Teala’nın yaptığını beğenmeyerek, kendilerinin daha iyisini yaptıklarını söylüyorlar. Ama Allah’ın verdikleri şifa olur iken, bunların ortaya çıkarttığı şeyler ise birçok hastalığa sebep olabilmekte. Şu anda tespit edilen birçok yan etkisi var ve ileride de ne gibi etkilerinin olacağı bilinmiyor. Bütün bunlar Çok Uluslu Şirketlerin kasasına daha çok para girsin, daha çok insan ve ülke sömürsün, daha çok tekel oluştursunlar diye yapılmakta. Buradan da anlaşılacağı üzere AKP’nin kimlere hizmet ettiği ve kimlerin çıkarlarını korumak için oralarda bulunduğu belli olmuştur. Özelleştirmeler, toprak satışını kolaylaştırmalar hepsi ülkeyi Çok Uluslu Şirketlerin sömürüsüne açmak için. Ve AKP’nin AB ve ABD tarafından çok sevilmesinin en önemli sebebi de bu.
Ama bu ülkede GDO’lar yeni bir olay değil ki. Anadolu coğrafyası GDO’lar ile tanışıklığı eskilere dayanmaktadır. Tanzimattan başlayan daha sonra meşrutiyetle devam eden ve cumhuriyet döneminde zirve yapan bir tanışıklık. Evet bu GDO’lar Müslüman’a başka genler transfer ederek oluşturulan zihniyet. GDO’lu ürünler nasıl dış yüzünden bakılınca tespit edilemiyor ise, bunlar da dış yüzünden bakınca normal gibi duruyor ama ağızlarını açtıkça, konuşmaya başlayınca bunların da genleri ile oynanmış olduğunu görüyorsunuz. Bunlar dün de devlet kademelerinde var idiler, Üstad’ın tabiri ile “Bab-ı adi” de var idiler, “kaba softa-ham yobaz” olarak aramızda da bulunuyor idiler. O zaman da kuru taklitçi-maymun olarak dış yüzünden Batı taklitçiliği yapıyorlar idi. Bunlar o zamanlar da İslam’a ve Müslümanlara saldırıyorlar idi. Zaten cumhuriyet kurulur iken milletin inancından tutun, diline kadar oynamadıkları geni kalmadı. Hep Batı’dan transfer ettikleri genler ile ortaya yeni bir tür çıkartmaya kalktılar. Zaten “on yılda on beş milyon genç yarattık” ifadesi de herhalde bunun için söylendi. Ama ne yazık ki on beş milyon “frankeştayn” meydana geldi. Malum medyada GDO’lar için “frankeştayn gıdalar” benzetmesi yapılıyor. Hatta o kadar genleri ile oynandı ki, Batı'dan “damızlık erkek” getirmeyi dahi teklif ettiler. Seksen yıldır milletin genetiği ile oynamayı sürdürüyorlar, ama hiçbir zaman da istedikleri gibi bir nesil meydana getiremediler.
Şimdi günümüzde de devlet kademesinden tutun medyaya, her tarafta bu genetiği değiştirilmişleri bulabilirsiniz. Bir bakarsınız daha dün İslamcı(!) Müslüman(!) iken, bir gen transferi ile bakmışsınız adam birden demokrasi havarisi kesilmiş. Daha düne kadar tartışılmaz değer olarak İslam’ı görenler, “değişip-dönüştükten” sonra tartışılmaz değer olarak demokrasiyi milletin önüne koyabiliyorlar. Daha düne kadar “İslam ahlakı”, “İslami değerler”, “İslam toplumu” vs. gibi ifadeler ile milletin önüne çıkanlar, genetiği ile oynandıktan sonra “demokratik ahlak”, “demokratik değer”, “demokratik toplum” gibi ifadeler ile insanlara yeni bir din teklif etme gayretine düşmektedirler. İslam kardeşliği, ümmetçilik gibi bizim medeniyetin kavramları artık bu genetiği oynanmışlara yabancı gelmekte, bunun yerine küreselleşme-globalleşme gibi kavramlar ile emperyalizme hizmet etmede en önde yerlerini almak için çırpınmaktalar. Daha dün Irak için, Afganistan için gözyaşı dökenler bugün Irak pastasından pay kapma, Afganistan işgalinden çıkar sağlama derdine düşmüş olarak görebilirsiniz. Daha düne kadar “yetim hakkı”ından bahsedenler şimdi “gemicik”lere binip “deniz feneri” ile yollarını bulmaktalar.
Bu genetiği ile oynanmışlar salya-sümük ağlar iken şimdi Amerika efendilerinin kendilerine verdiği imkanlar ile hem Müslümanlara saldırmakta hem de İslam inanç ve itikadını bozmaya çalışmakta. Yayınladıkları kitap, dergi, gazete, açtıkları radyo televizyon gibi medya araçları ile milletin de genetiğini değiştirmeye çalışmaktalar. Gençleri ve Anadolu insanını “İslami hizmet” gibi çok masum bir ifade ile kandırarak, topladıkları paralar ile, açtıkları okullar ile kimlere hizmet ettiği çok iyi bilinmektedir. Merak edenler yurt dışında açılan okulların müfredatını inceleyerek hizmetin kimlere ve nasıl yapıldığı hakkında fikir sahibi olabilirler. İşte kime hizmet ettiklerini görmek isteyenlere.”Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinler arası Diyalog için Papalık Konseyi(PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik.”(F. Gülen'in Papa'ya mektubu, Medeniyetler Buluşması, Aksiyon Dergisi, Sayı: 167 ) Bu GDO’lu kafalar daha düne kadar millete faizin ne kadar kötü bir şey olduğundan bahseder iken şimdilerde bankalar kurup faizi çuvalla götürmekteler.
Onları bizden, bizim insanımızdan ayrı ve zıt bir dünyanın, Batı dünyasının insanı olarak görmek için geçmişlerini, yani genetik yapılarını mercek altına almanın zamanı gelmiş ve geçmektedir.
“Batı Medeniyeti”mi kaldı; “medeniyetlerden bahsediyorlar?
Burnumuzun dibinde İslam topraklarını yağmalayan, Moğol istilacılarına dudak uçuklatan Çok Uluslu Şirketlerin yağmasını, tek kurşun atmadan Anadolu topraklarında gerçekleştirmek istiyorlar. Toprağımızın genetiği ile oynamadan önce insanımızın idrakini, düşünme istidadımızı yok ettiler.
Şu halde GDO’lu zihniyetin ne yenirse yensin, kendini “gıdalanmış” sayan insan tipi türedikçe, saldırıyı hissetmeyenin medeniyetimizi yağmalayan Batı’yı görmesini beklemekle, körün “gör!” ihtarını yerine getirmesini beklemek arasında hiçbir fark yoktur.
BARAN Dergisi 152. sayı
Hiç yorum yok