Ali Şükrü Bey-27 Mart 1923


İlk Meclisin muhalif isimlerinden, Hilâfet taraftarı ve dindar bir Müslüman olan Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, siyasi bir cinayetle şehid edilmişti 27 Mart'ta...
Bütün deliller, cinayet emrinin tescilli diktatör M. Kamal tarafından verildiği ve Topal Osman tarafından da icra edildiği yönündedir.
Ali Şükrü Bey, Trabzonlu olup 1884 yılında Beşikdüzü’ne bağlı Denizli köyünde doğmuştur. Babası mütekaid Bahriye kolağası (önyüzbaşı veya kıdemli yüzbaşı) Hacı Hafız Ahmet Kaptan’dır. Aileleri mahallen “Reisoğulları” namıyla meşhurdur.
Heybeliada'da bulunan Bahriye Mektebi'nde öğrenim gördü. Okulu 1904 yılından tamamladı ve bahriye erkan-ı harp subayı oldu. 1909 yılında kurulan Donama-yı Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti'nin kurucularından birisi oldu ve bir süre ikinci başkanlık görevini üstlendi. Cemiyetin Osmanlı donanması için almak istediği nakliye gemilerini almak üzere Liverpool’e gönderildiğinde eğitimini tamamladı ve çok iyi düzeyde İngilizce öğrendi. İngiltere’de bulunduğu dönemde Türkiye aleyhine yapılan propagandalara karşı çalıştı; Liverpool Times gazetesinde çeşitli makaleleri yayımlandı.

Yüzbaşı rütbesinde iken askerlikten istifa edip siyasete atılmaya karar verdi. İttihat ve Terakki aleyhtarı görüşlere sahipti. 1920'de Osmanlı Meclis-i Mebusan'ında Trabzon mebusu seçildi. İstanbul’un işgalinden sonra Meclis-i Mebusan'ın kendini feshetmesi üzerine Ankara'ya giderek ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Trabzon milletvekili olarak girdi.

Ali Şükrü Bey TBMM’ye girişinden hemen sonra, halkın milli mücadeleye inandırılması ve düşman propagandalarının etkisiz hale getirilmesi amacıyla meclis tarafından oluşturulan İrşad Encümeni'ne katıldı ve bu encümenin bir üyesi olarak civar illeri gezdi.

Kendini yakından tanıyanların ifadesine göre, Ali Şükrü Bey hitabet yeteneği yüksek, kürsüde sözünü sakınmadan konuşan biridir. Dönemin siyaset adamlarından Zamir Bey’e (Damar Arıkoğlu) göre “İyi İngilizce bilir, etine dolgun, uzunca boylu, gözleri miyop, kalın camlı gözlük kullanır, çenesi biraz kısa, hafif elmacık kemikli, sert bakışlı, ifadesi düzgün, iyi konuşan, sözünü dinleten, kendi bildiğinden şaşmayan” biridir. “Hükümet lehine konuşanları dalkavuklukla suçlayan”, “Taassubu hocalardan geri olmayan, kadının serbestîsi şöyle dursun, yüzlerinin açılmasına bile tahammülü olmayan” biridir. Falih Rıfkı Atay da Ali Şükrü Bey’in Meclis’teki muhafazakâr grup içinde “en azılı” olanlardan biri olduğunu söyler. Nitekim 28 Nisan 1920 yılında TBMM’nin kabul ettiği Men-i Müskirat (içki yasağı) Kanunu onun işlerindendir.

Muhafazakâr bir yapıda olan Ali Şükrü Bey mecliste, M. Kamal'in önderliğindeki Birinci Grup'a muhalif milletvekillerinin toplandığı İkinci Grup'un liderlerinden biri oldu.

İkinci grubun görüşlerini açıklamak ve yaymak üzere M. Kamal'in Hâkimiyeti Milliye gazetesine karşı Tan gazetesini yayınlamaya başladı. 68 sayı çıkabilen gazetenin hemen hemen tüm başyazılarını Ali Şükrü Bey yazdı. Lozan görüşmelerinden sonra yapılan meclis oturumlarında; İsmet Paşa'nın hariciyeci olmadığı için Lozan'da acemice işler yaptığını ve TBMM'nin kendisine verdiği yetki sınırlarının dışına çıkarak müzakereleri sürdüğünü savundu. Lozan'da devam eden müzakerelerin durumu hakkında TBMM'ye açıklanan resmi bilgiler ile dış kaynaklı haberler arasında çelişkileri dile getirdi.
Mecliste Lozan görüşmeleri ile ilgili bir oturumda Ali Fuat Cebesoy’un anlatımıyla şunlar yaşanıyordu: “… Gazi Paşa konuşurken Meclis’e sinirli bir hava hâkimdi. Mustafa Kemal Paşa kürsüyü terk etmiyor, sualleri cevaplandırıyordu. Mebuslardan bir kısmı bulundukları yerlerden ayağa kalkmış konuşuyorlar, bir kısmı kürsünün etrafına gelip Gazi’ye cevap yetiştiriyorlardı. Bunların arasında Ali Şükrü Bey de vardı. Paşa, sözlerini tamamladıktan sonra Ali Şükrü Bey’in, ‘Ben de konuşacağım’ demesi üzerine hiddetli bir tavırla, ‘Bir haftadır konuşmalarınızla memleketi zarardide ediyorsunuz’ diyerek elleri cebinde, asabi bir halde kürsüden indi ve ‘Maksadınız ne?’ diye bağırarak Ali Şükrü Bey’in üzerine yürüdü. Bu sırada birinci ve ikinci gruba mensup mebuslardan bazıları Meclis salonun ortasında biribirlerine bağırmaktaydı. Gürültüler şiddetliydi, asabi hareketler oluyordu. Ali Şükrü Bey, ‘Kimseyi ithama hakkınız yoktur’ diye bağırıyor, Sinop Mebusu Hakkı Hilmi Bey, ‘Meclis’te emniyet yok mudur?’ diyordu. İki grup biribirine hasım cephe teşkil etmişlerdi. Bu durum biraz daha devam ederse müessif hadiselerin olması kaçınılmazdı. İş tabanca ve saire kullanmaya kadar varabilirdi. Güvenliği sağlamak için görevlileri içeri çağıramıyordum zira gizli celse yapılmaktaydı.”
O zamanlar Topal Osman Mustafa Kemal Paşa’nın muhafızlığını yapmakta; resmen sağ kolu denilecek kadar yakınlık göstermekteydi.
Ve beklenen olur…
26 Mart 1923 günü akşamından sonra Ali Şükrü Bey aniden ortadan kaybolur. Ali Şükrü Bey’in kardeşi Şevket Bey de dönemin Başbakanı Rauf Orbay’a gidip ağabeyinin kayıp olduğunu söyler.
Konu ile ilgili olarak Başbakan Rauf Orbay anıların­da şöyle yazıyor:

“Derhal arama emri verdim. Ankara Valisi Abdülkadir Bey, Jandarma Komutanı, Polis Müdürü ve bütün gü­venlik kuvvetleri seferber oldukları halde, hatta kendi arabamı da arama işlerine verdiğim halde iz bile bulunamadı.

Devamlı aramalar sonunda Çankaya yolundan geçen arama ekibine bağlı jandarmaların, ana yoldan ayrılan ara­ba izlerini tarlada sürdürmeleri sırasında yeni kazılmış bir çukurda Ali Şükrü Bey’in ölüsüne rastlanır. Ölünün avucundaki, sımsıkı tutulmuş bir sandalye ha­sırı parçasının da Topal Osman’ın evinde bulunan kırık sandalyeye ait olduğu tespit edilince, ele sağlam bir ipucu geçirilmiş oldu. Yakalanan Osman Ağa’nın adamı Musta­fa Kaptan da Ali Şükrü Beyi kendisinin Topal Osman’ın evine götürdüğünü söyledi. Ali Şükrü Bey’i orada ayakta duran Osman Ağa’nın karşısına oturtmuşlar. Ve verdikleri kahveyi içerken birdenbire üzerine atılarak boğmuşlar. Mustafa Kaptan’ın bu itirafı ile olay tamamen aydınlanmış­tı. Bu haberi akşam üzeri meclisteki odamda çalışırken ge­tirdiler.”
Rauf Orbay bunun üzerine M. Kemal’e bir tezke­re yazdığını, yemekten sonra M. Kemal ve Latife Ha­nım ile istasyondaki evde görüştüklerini ve olayı anlattığını yazıyor. Sonra Papazın Bağı’nda olduğu sanılan Topal Os­man ve adamları üstüne Meclis Muhafaza Birliği’ni değil, Muhafız Taburu Komutanı Ismail Hakkı Tekçe’yi hareke­te geçirdiklerini anlatır.

Devamla:

“Osman Ağa üstüne gelindiğini sezince, Çankaya Köşkü’ne hücum etti. Köşkte kimseyi bulamayınca kapıyı kı­rıp içeri girdi, ne bulduysa parçalayıp ortalığı karmakarı­şık etti. Bu haber geldiği sırada silah sesleri de duyuldu. Bir süre sonra haber geldi. Osman Ağa altı yardımcısı ile vu­rulmuş ve ele geçirilmiştir.”
Topal Osman’ın yaralı yakalandığı halde ölüme terkedilmesi, “acaba susturuldu mu?” ihtimalini güçlendiriyordu. Nitekim Topal Osman’ın arkadaşı Mustafa Sütlaç’ın oğluna anlattıklarına göre, Topal Osman yaralı olarak sedyede taşınırken M. Kemal Atatürk’e küfrediyor ve kendisine kalleşlik yaptığını söylüyormuş.

Ali Şükrü Bey’in cenaze töreni, hem Birinci ve İkinci Gruplar arasındaki hem de Enver Paşacıların güçlü olduğu Trabzon ile Mustafa Kemal arasındaki eski husumetlerin tazelenmesine vesile olur. Cenazeyi götürmekle görevlendirilen Birinci Grup üyeleri cenazenin Kastamonu üzerinden İnebolu’ya oradan da Trabzon’a götürülmesini uygun bulurken, İkinci Grup’tan Lazistan Mebusu Ziya Hurşit ve arkadaşları ise söz konusu yolun kardan kapalı olmasını bahane ederek önce İstanbul’a oradan Trabzon’a götürülmesini isterler. Mustafa Kemal ise, yolun kapalı olduğunu kabul etmekle birlikte protesto gösterilerine neden olur endişesi ile İstanbul’a götürülmesine karşı çıkar. Sonuçta cenaze İnebolu üzerinden Trabzon’a gönderilir ancak yol boyunca ve Trabzon’da hükümet aleyhine olaylar yaşanır. 4 Nisan 1923’te Barutçuzadelerin İstikbâl gazetesinde eski Trabzon Valisi “Deli” Hamit Bey imzasıyla Mustafa Kemal’i hakarete varan ağır sözlerle eleştiren bir yazı yayımlanınca Mustafa Kemal, Kazım Karabekir’e “Trabzon’da kaynayan bir kazan var. Sen bunu vaktiyle söndürmedin. Şimdi de yine kaynamaya başladı. Bu sefer kuvvetli bir yumruğu hak ettiler” diyecektir.

Trabzon’da düzenlenen ve 20 bin kişinin katıldığı cenaze töreninde Faik Ahmet Bey bir konuşma yaptı. Barutçuzade Faik Ahmet Bey’in yaptığı konuşmada Ankara’yı hedef alan ağır sözler olduğunu Nebizade Hamdi söylemektedir:

“Bütün Trabzon rıhtıma dökülmüştü. Vapurla rıhtım arasında yüzlerce sandal. Doğrusu ben de dehşete kapıldım… Sonra cenazeyi Belediye Meydanı’na naklettik. Meydanda Trabzon İttihat ve Terakki Başkanı Hacı Ahmet Barutçu’nun oğlu Faik Ahmet Barutçu çektiği nutukta sık sık ‘Çankaya katilleri’ diye bar bar bağırıyordu. Bununla Topal Osman’ın Ali Şükrü’yü öldürüşünün Çankaya’nın emriyle olduğunu kastediyordu.”



ÖLDÜRÜLMESİ EN ÇOK KİME YARAMIŞTIR?

Bu suikastin arkasından yapılanlara bakılacak olursa yine görülecektir ki; Çankaya ve M. Kamal bu işin en merkezinde olan isimdir.

Topal Osman’ın cesedi Ulus’ta sallanırken, TBMM kendini feshederek seçim kararı almış, ardından geçici seçim kanunu tadil edilmiş, 15 nisanda 1920 tarihli Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na alelacele bir ek yapılarak “TBMM hükümetlerinin kararlarına muhalefet etmek ve Saltanat’ı geri getirmeye çalışmak vatana ihanet suçu” olarak tanımlandıktan sonra Meclis kapanmış ve seçim ortamına girilmiştir.

Mustafa Kemal’in otoriter tavrını halk nezdinde teşhir etmek için seçimleri fırsat olarak gören İkinci Grubun, artık ağzından çıkacak her cümle “vatana ihanet” tanımı içine sokulabilecektir. Yine de Rize ve Gümüşhane livalarını da içine alan Trabzon Vilayeti’nde Mustafa Kemal’in ekibi aleyhine büyük bir çalışma başlar. Bazı Trabzonlular muhalefetin dozunu öyle arttırırlar ki, Mustafa Kemal’in fotoğrafları yırtılır, Latife Hanım ile Mustafa Kemal birlikte filmlerde göründüğünde ıslık çalınır.

Mayıs ayında İttihatçıların eski Maarif Nazırı Şükrü Bey Trabzon’a vali olarak atanarak durum tamamen kontrol altına alınır. Barutçuzade Faik Bey ve Hamit Beyler nedamet getirince affolunurlar. Lazistan Mebusu Ziya Hurşit Bey’in adaylığı kabul edilmeyerek Meclis dışında kalması sağlanır, yerine ağabeyi Faik (Günday) Bey seçilir. Böylece Milli Mücadele’nin başından beri Ankara’yı meşgul eden “Trabzon Meselesi” sona ermiş olur. 11 Ağustos 1923’te açılan İkinci Meclis’e muhaliflerden sadece Gümüşhane Mebusu Zeki (Kadirbeyoğlu) Bey bağımsız olarak girebilmiştir. Muhalefetsiz Meclis Lozan Barış Antlaşması’nı imzalar (yine de 14 kişi ret oyu verir), ardından Ankara başkent yapılır ve Cumhuriyet ilan edilir. Artık yeni bir döneme girilmiştir. Ama iktidar-muhalefet ilişkilerinde yeni bir şey yoktur...

 M. KAMAL'İN ÇARŞAF GİYMESİ

Topal Osman Çankaya’yı kuşatınca, M. Kemal, eşi Latife hanımın çarşafını giyip istasyondaki eve geçmiş. Latife hanımın kız kardeşi yani M. Kemal’in baldızı Vecihe hanım bu enteresan olayı şöyle anlatıyor:

“Millî Mücadele’nin lideri tehdit altındaydı. Kısa bir tartışma yaşandı. Önemli olan Mustafa Kemal Paşa’nın yaşamıydı. Ona bir şey olursa zaten hiçbirimiz hayatta kalamazdık. Dışarıdakilerle pazarlık başladı. Âdet olduğu üzere ‘Kadınlar ve çocuklar önden çıksın’ dediler. Plan şuydu. Mustafa Kemal Paşa kılık değiştirerek kadınlar ve çocuklarla birlikte dışarı çıkacaktı. Fakat evin içinde de birilerinin kalması gerekiyordu. Latife muhafızlar­la birlikte evde kalmaktan yanaydı. ‘Ben onları oyalarım’ diyor­du. Mustafa Kemal Paşa önce şiddetle itiraz etti. Ancak Lati­fe’nin inadını bilirdi. Bir çarşaf buldum getirdim. Mustafa Kemal çarşafı giydi benimle birlikte dışarı çıktı. Latife de bu arada onun kalpağını kafasına takmıştı. Erlerden birine ‘Mutfaktaki portakal sandıklarını getir’ dedi. Sandıkları pencerelerin önüne dizdiler. Evde ışıklar yanıyor ve bahçeden bakıldığında içerdekiler fark ediliyordu. Boyunun kısalığı dışardan fark edilmemeliydi. Latife, portakal sandıkları üzerinde bir ileri bir geri yürüyor, dışarıdan gelen habercilerle iletilen mesajları evde Mustafa Kemal varmış gibi alıp cevap veriyordu. Ölüm teh­didi altında çeteyi oyalamayı sürdürüyordu. O sırada Mustafa Kemal, Topal Osman’a karşı yürütülecek harekâtı planlıyordu. Sonunda Topal Osman’ın adamları eve kurşun yağdırmaya baş­ladılar. Ardından eve girdiler. Mustafa Kemal’in gittiğini anla­yınca çılgına dönüp ne buldularsa parçaladılar. Onların aradığı Mustafa Kemal’di. Ama ellerinden kaçırmışlardı. O sırada Topal Osman çetesi muhafız taburu tarafından sarıldı.”


Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.