1950’de Kayseri B.D. Cemiyeti binası önünde


Evvela vatan, sonra dünya çapında bir mefkure …Büyük Doğu mefkuresi!..Böyle bir mefkurenin iş ve hamle planını temsil ettiğine inandığımız bir cemiyet…Büyük Doğu Cemiyeti !...Büyük Doğu Cemiyetinin 1 numaralı Şubesi…Kayseri!... İşte şimdi onun açılış törenindeyiz! Bu münasebetle benden, ilim, fikir, tecrit, teşhis, tahlil, terkip kıymetleriyle dolu, geniş ve akedemik bir nutuk beklemezsiniz herhalde …


Yerimiz ve saatimiz, bütün bu kıymetleri, fabrika eşyası gibi, denk denk, gerisinde muhafaza eden bir iş ve hareket üslubuyla konuşmayı emrediyor.Ayak üzeri, mümkün olduğu kadar, fikirli hareket ve hareketli fikrin hakkını vermeliyiz!


Kayserililer! Siz kemiyet değil, keyfiyet adamlarısınız! Topyekün kainatın muhabesi halinde Allah tarafından indirilen ezeli ve ebedi İslam dininin, başlangıçta, ilk kadrosunun 39, sonra 40 kişide tamamlandığını bilirsiniz! İşte Kayserililer, şimdi ben size "Kayserililer!" diye hitap ederken, bir gün arkasından selleri, ormanları ve dağları çekecek olan bu davanın, asli kaynağındaki tecelli hikmetine de eş olarak, kendi istinat sahası içinde en hassas muhitlerden birinin sesini vermiş ve bu mevzuda sahte kemiyet köpürüşlerini hiçe saymış olan noktayı isimlendirdiğime inanıyorum!


Ana istinat zeminini, 400 yıllık tarihi çilenin felaketzedesi, öksüz ve mazlum Anadoluda arayan bu dava, Anadoluya dönüp "varmısın?" diye haykırdığı zaman, çığlık çığlık "varım!" cevabını aldığı istikametler arasında, sesindeki ihtizazın harareti, samimiyeti, halisiyeti, ciddiyeti, sadakati bakımından, en parlak örneklerden biri olarak , Kayseriyi hemen keşif ve teşhis edivermekte güçlük çekmemiştir!


Kayserili Büyük Doğucular! İsterse sizde bir avuç insan olunuz! Fakat deminki keyfiyet ve kemiyet sırrına göre havzanızın özünü, cevherini, kaymağını temsil ettiği üzerinde şüphe olmayan topluluğunuz, bütün Kayseriye şamil ve sari bir mana altında Büyük Doğu davasını bahtiyar etmiştir! Sizi, ucuz laf, pespaye edebiyat ve ücretli belagatten nefret eden bir şiveyle tebrik ederim!


Evet; bu dava, manaların yuva kurduğu madde zemini olarak, istinat noktasını bütün Anadoluda aradı..Sizi de, Allahın ezeli takdiriyle bu Anadolu bütününün fiilen ve maddeten merkezini teşkil eden bir coğrafya hikmeti içinde, ruh coğrafyanızın da aynı merkezliliğe uygun olduğunu isbat ediniz! Allah sizden razı olsun!


Ruh merkezi, madde merkezi gibi tek noktada olmaz; her noktada ve aynı zamanda bulunabilir.Kayseriye, baştan başa Anadoluyu dolanan büyük ve aziz davanın ruh merkezi vasfını verirken, bu vasfı, başlıca merkezlerden biri manasında kullanıyorum.Benim, Kayseri üzerinde ileriye sürdüğüm hususiyet, onun, başlıca merkezler arasındaki mevkiiyle, coğrafya mevkiinin, iç içe belirttiği mükemmel ahenktir.Kayseri elbette ister ki, bu dava muzaffer olsun da, kendisi, isterse o zafer kafilesinin dümen neferi olsun!...


İşte Kayseri, bu kadar aziz ve toplayıcı bir dava üstünde, bütün küçük ve hasis kaygılardan ve her türlü havzacılık temayüllerinden uzak olduğu içindir ki, hem o davayı benimsemiş, hem de dümen neferleri arasında değil, baş manganın içinde yer almıştır.Tekrar tebrik ederim! Ve bu ikinci tebrikimi ileriye sürerken Büyük Doğu mefkuresinin Van’dan Edirne’ye kadar, Kayserili olmayan her mensubunun da sesinden, sesimde bir pay taşıdığımı bildiririm.Sizi benimle beraber tebrik eden, bütün Anadoludur.


Mesele, bu davanın, şunun veya bunun elinde gerçekleşmesinde değil, sadece gerçekleşmesindedir.Davayı, tam bir nefs feragatiyle, yalnız gerçekleşmekten başka hiçbir gayeye hizmet etmez bir tecrit, tenzil ve teşmil planında görmeyenler, ona layık değillerdir.Böyledir ama, dava, buna rağmen bazı ellerde muhitlerde ve havzalarda özleşerek gerçekleşecektir.Bu da her iş ve tecellide, Yaradanın kanunudur.Böyle olunca, bütün içinde parçanın ve parça etrafında bütünün hakkına hiçbir halel gelmeden; ve iki taraf arasında hiçbir muvazene hatasına düşmeden, hakları, olduğu gibi ve olduğu kadar, kabul ve teslim etmek lazımdır.


İşte bu toplayıcı mananın, tezatları süpürücü iklimi içinde Büyük Doğu mefkuresi, "bütün"e döndüğü zaman arkasında bıraktığı parçanın hiçbir nefsani hakkını kabul etmez ve her türlü havzacılık ve parçacılıktan nefret ilan ederken; parçaya döndüğü zaman da, manasını önüne aldığı "bütün"ün tamamlayıcısı sıfatıyle parçayı sevmekten ve aziz tutmaktan geri kalmaz.Bu manada biz, mutlak insaniyetçi olarak, kat’i milliyetçi, kat’i havzacı, kat’i zümreci ve nihayet kat’i şahsiyetçiyiz! Zira, pekala anlıyorsunuz ki, her şey daima ve daima küllün, bütünün hakkı adına mevki ve rütbe kazanıyor!Bizim parçacılığımız da, parça fikrini yırtan mananın en iyi tecelli ettiği edeceği parçayı bulmaktan ibarettir.Ve işte bu görüş, parçacılık değil, bütüncülüktür.!


Kayseri! Seni, muazzez ve mukaddes "bütün" davasına en yardımcı bir parça olarak, üstün parça olarak, vasıflandırır ve selamlarım!...


En ince ve girift sırlardan biri olan ve bir çok meselede insanı yanlış ölçülere sürekleyen, şu, parça ve bütün ukdesini nefis bir örnekle vuzuhlandırmalıyım:


Parçalar, bütünleşe bütünleşe nihai ve mutlak bütüne doğru gitmez mi?...Şöyle ki: Doğru, temiz, sahih bir hoca, bir din emrini tebliğ eder; ve onu dinleyen şahıs, faraza, hocaya itaat etmeyeceğini söyler.Halbuki hoca, eğer gerçekten doğru, temiz ve sahih ise, ortada kendisi yok, bağlı olduğu alimler vardır.Alimler de yok onlara tecelli sahasını açan müctehitler vardır.Müçtehidler de yok, içtihat edebilmek için her eda ve hareketleri elekten geçirdikleri Sahabiler vardır.Sahabiler de yok,Allahın "Sevgilim!" diye hitap ettiği ve Kainatın Efendisi tayin ettiği Peygamber vardır.Nihayet mutlak varlık manasına, Peygamber de yok Allah vardır; ve bunlardan en küçüğü, doğru, temiz ve sahih bir hocaya bağlanmak, bu ulvi manada, Allah’a bağlanmaktır.


Tamam,Kayserililer! Sizi bu müşahhas, iş ve hamle kürsüsünden, mücerret fikirlerle sıkmak istemem! İnce ve girift davamızın usul ve esas hikmetlerinden birini tespit vede tesviye etmek için ele aldığım bu girişe, ilave edeceğim tek bir nokta kalıyor:


Size, Allahın ve Resulunun şehadeti altında söylüyorum ki, bizzat ben, güven ve sevginize mazhar bu hakir adam, ruhumuzu alev alev yakan ve artık alevleri çatıyı saran bu davanın zafer kafilesini ve bütün şartlarıyle teşekkül etmiş görünce, o kafilenin dümen neferi değil, saka çırağı veya bulaşıkçı yamağı olarak çalışmaya hazırım!Fakat Allahın "Sana verdiğim nimetleri tahdis et!" emriyle ve bildirmeye mecburum ki, bu davanın gerçekleşmesinde hakkım ve faydam ne kadarsa, aptalca mahcubiyet ve riyakarca tavazu edalarıyla ondan vazgeçmiş görünemem!..


Hepimiz için de ölçü budur.


Kayserililer! Dava, mefkure, gaye; sonra yine dava, yine mefkure, yine gaye, bir takım kelimeler çıkardık sahneye… Nedir bu dava, mefkure, gaye?...Allahın en faydalı ve en faydasız, hem hayat kurtarmaya ve hem hayat batırmaya mahsus olarak yarattığı kelimelerin, iç yüzlerden ve manalardan mahrum simsarları değiliz biz!...Kof kelimelerin sisi altında kof maksatlarını peçeleyen insanlardan olamayız! Bu yanıklar kadrosunun çerçeveleyeceği yeni bir iklim gelsin şifa onların elinde doğsun diye kurduk bu cemiyeti…Dünyanın en derin sanatkarlarından biri olan (şekspir)in, (Ofelya)nın elindeki kitaba bakan (Prens Hamlet)e söylettiği sözü hatırlayalım:


-Bunlar kelimeler, kelimeler, kelimeler!...


Prens Hamlet şöyle demek istiyordu:


-Nerede hakikat?


İşte gönüldaşlarım, biz o hakikatın, mutlak hakikatın çilekeşleriyiz!


Dava, mefkure, gaye; bunların hepsi laf!...Bunların hepsi, nereye gittiği, gittiği yerde ne bulacağı belli olmayan birer yol işareti…Haniya varılacak durak?...İsmi ne?...Adresi nasıl?...


Beni iyi dinleyin ve her kelimeme dikkatinizin azamisini verin! Tane tane söyliyeceğim:


Bizim hakikatımız, bütün insanlığın davetlisi olduğu tek ve yekpare, bölünmez ve parçalanmaz gerçek olarak, bu milleti, Türk milletini,peşine bütün manası ve maddesiyle Doğu alemini takarak Batı kapılarında cihangirliğe ulaştırmıştır, bir adım ilerisi cihan efendiliği olan dereceye kadar yükseltmiş; sonra doğan gelişen, çabucak teşkilatlanan ve hemen taaruza geçen Batı dünyası karşısında sırf vecd ve aşkını kaybettiği için perişan müdaafalara mahkum olmuş, daha sonrada şifayı kopyada bulmuş, en sonrada onun hala mirasını tüketemediği kaynağını büsbütün kapayıcı ve tıkayıcı tesirler altında esarete götürüldüğünü idrak etmiş, som ve has, ruh bütünüdür!!!İşte biz, üç dört asırdan beri sallanmaya başlıyan Türkü, tam bir asırdan beri tepe taklak etmeye çalışan ve her an daha şiddetli hamlelerle onun sırtını toprağa yaklaştıran tarihi tesir ve tesislere karşı, bu ruh bütünün tarihi davacılarıyız!!!Bu dava etrafında Büyük Doğu cemiyetini kurduk; ve Türk milletinin, sırtı toprağa değmeye bir milimetre kala şahlanıp, üzerindeki zıt tesiri belinden kavradığı gibi toprağa çalması için teessüs ettik.Sadece mana, fikir ve kanun çerçevesindeki oluş hakkını temsil eden bu ifademizi, Türk milletine öz iradesini tecelli ettirici zemini açmak; ve bu zemin üzerinde, manen, pehlivanların "salto" dedikleri hareketle zıt manaları tepelemek şeklinde anlayınız ve anlatınız!


İsrail oğullarının meşhur Babil esaretini bilirsiniz!Bizim de böyle bir esaretimiz var…Ruh bütünü diye ifadelendirdiğimiz vücut hikmetimize, hayat gayemize suikast edici tesirler ve tesirlerin baskısı altında yaşamaya zorlanışımızdan ibaret, uzun bir esirlik…


Her an, yarından eksik ve dünden fazla bir grafik çizerek bugüne kadar gelen ve hiçbir zaman zahir istiklalimizi bozmayan ve hatta bazen kazanan bu esaret, üç dört asrlıktır.Bu esaret halinin baskıcı zabıtası olarak, dünden bugüne doğru, sırasıyle şu tipler bize musallat oldu.


1- Ham ve kaba softa


2- Apışmış kalmış, ara bulucu ve Tanzimatçı çeyrek münevver…


3- İlk nesil tohumlarını atmaya başlayan köksüz ve şahsiyetsiz züppe…


4- Tam şahsiyetsiz ve mukallit, damgalı ve ödemeli garplılık simsarı


5- Şifayı, silme, Kayseri tabiriyle tüm olarak Garbın manevi köleliğinde bulan ve bütün ruh ve ahlak kaynağımızı kurutmak isteyen din düşmanı….


Görüyorsunuz ki, hazin maceramız, dini yanlış anlayan bir hiziple, hiç anlamayan ve anlamak istemeyen ve istemeyecek olan sonucu bir hizip arasındaki birkaç kademenin, birbiri ardından gelen ve birbirini tamamlayan marifetine bağlanıyor. Son çeyrek asırdan beri de bu marifet, ruhi ahlaki, içtimai bütün tezahürleriyle, verip verebileceği neticenin son haddine ulaşmış bulunuyor.


İşte biz, Türkün ruh bütünü adına, bu facianın davacılarıyız! Bu facianın kanuni davacılığı makamında, kanuni bir ideolocya manzumesiyle, kanuni bir iş ve hareket planı belirtmek üzere Büyük Doğu Cemiyetini kurduk; ve işte onun şimdi 1 numaralı şubesini açıyoruz!


İstinat sahamız olan Anadoluda, istinat ettiğimiz ruha en iyi yataklık eden yerlerden biri Kayseri’dir.


Bunun sebebi de mutlaka izahlandırılması ve bütün Anadolunun gözü önünde heykelleştirilmesi icap eden pek mühim bir mana belirtiyor.Mücerret Kayseri tipi, manevi saffet ve halisiyeti içinde, zeki, gayretli, hamleli; nefsine, mevzuuna ve etrafını kuşatan eşya ve madde planına sahip ve hakimdir. Ah; işte bu, özlediğimiz büyük ahengin temel şartıdır; ve bir bütün halinde Anadolunun ve Anadolunun muhtaç bulunduğu tek kurtuluş çaresidir! Hakkı adına didindiğimiz ve yırtındığımız Anadolu, birbiri içinde kolay kolay barınamayan ve çok defa birbirini yiyen bu toplayıcı kıymetlerin ulvi ahengine hasret çekiyor! Biricik hastalığımız bu noktada… İnkılap, İnkılapların inkılabı; laf inkılabı değil, hakikat inkılabı; Anadolu ve Anadoluluyu, tam ve gerçek bir oluş davası etrafında bu mesut ahenge ulaştırabilmekten ibaret…


Böylece biz, Kayseri ve Kayserilide, Kayseri ve Kayseriliyi değil, Anadolu ve Anadoluluyu; sanki bir tufan olmuş da onun ruhu Erciyes’in tepesinde tutulmuş gibi, en halis bir örnek halinde Anadolu ve Anadoluyu bulurken, ondan da, kendi dar ve hasis havza sınırının dışındaki ruh tamamlığı sahasında en ileri, en fedakar, en güvenilir hamle ve hareketi bekliyoruz bu hamle ve hareket, kanun çerçevesinde derhal yayılmak, çoğalmak, Kayseriyi kaplamak, taşmak; ve aynı şekilde başka merkezlerden gelecek yayılmalarla birleşip, davayı, kanuni hak ve irade tecellisi mihrakında zafere ulaştırmaktır.


1 numaralı şube olarak kurduğumuz Kayseri, bu ruhun 1 numaralı yayılma gölü olacak mıdır? Öyle zan, tahmin, ümit ve dua ediyoruz!


Büyük Doğu Cemiyetinin 1 numaralı Kayseri şubesinin açılış hitabesi olarak, bütün vatan kadrosunu kuşatıcı mikyasta sadece ana ve umumi prensipleri ortaya attık. Aslında bu fikirler “kızım, sana söylüyorum; gelinim sen anla!” şivesi ile bütün Büyük Doğuculara ve bütün memlekete karşıdır.Ve nerede ne söylense daima oranın sınırını aşacak ve kızımızdan gelinimize intikal edecektir.


Evet, umumi ve ana prensipleri…Bunlar, her şeyden evvel lazım olanlar; bir hayat davasında, su ve ekmek kadar luzüm belirtenlerdir.Tamamiyle müşahhas ve hususi prensiplere madde imkanlarını çerçeveleyici iş ve hareket sahasının kanunlarına gelince, biz, hiçbir köşesi boş olmayan bir gergef gibi olanların da nakışlarıyla doluyuz. Fakat bütün bir iş planın maddelerini bir defada hulasalandıramayız.Bunları, galiba seçim zamanı, sizi bir kez daha kucaklamak nasip olursa, benden, her zaman Kayserili rehberlerinizden ve neşir vasıtamızdan sırasıyla öğreneceksiniz.İş ve hareket sahasının birkaç kat’i şartı olarak şu kadar söyleyeyim ki, koskoca bakir ve masum Anadolunun devirler boyunca ensesini kesen boyunduruk, kolayca eserini vermek için, onun kalbine daima üç ruh ukdesi yerleştirmeye bakmıştır: Şaşkınlık, bezginlik, yılgınlık!...Bu zamana kadar başımıza ne geldiyse, şaşırtıldığımız, bezdirildiğimiz ve yıldırıldığımız için geldi. Şaşırmayacağız,bezmeyeceğiz,yılmayacağız. Şaşırtırlar; şaşırmamanın devası zekadır.Bezdirirler; bezmemenin ilacı aşktır.Yıldırırlar; yılmamanın merhemi imandır.Zeka, aşk ve iman ise toplu olarak, Anadolunun, her biri bir tarafta bir dağa sığınmış, burada da top yekün Anadolu örneği halinde Erciyesi tutmuş, tam bir Kayseri ve Kayserili servetidir. Sizi, eşekleri boyamakla vasıflandıran, zekasız, aşksız ve gayretsiz telakki, bir gün gelecek boyanmış tarihi eşeklerin foyasını meydana çıkaran cereyanın öncüleri diye vasıflandıracaktır!!!


Kayserili gönüldaşlar! Ben sizi, sizin hatırınız için sevmiyorum”bütün”ün ve gayenin hatırı için seviyorum.


Üstünde yaşadığımız toprakların sahibi şu veya bu kadar milyon sağ adam değil milyarlarca ölüleri; ve gayesinin bütün fezayı dolduran nuriyle Türklüktür.Türklüğün bütün toprak üstü ve toprak altı hamulesi ile, şimdi, sahipliğini istediği bu davada acaba kaç milyon ecdad eli, iskelet parmaklar, sizi büyük ve aziz hedefe davet etmektedir?..İncecik teller gibi ihtizaz eden bu parmakların davetine koşmamak mümkün değildir.


Gönüldaşlar! Bu davette Allah aşkı, peygamber aşkı Mukaddesat aşkı, iman aşkı, insan aşkı, tarih aşkı, vatan aşkı, ocak aşkı, evlat aşkı, tek kelimeyle hayat ve hakikat aşkı ihtizaz ediyor.Bu aşkların yekuniyle birden, sizi, gerçek oluşa ve onun bütün şartlarına çağırırken üçüncü defa tebrik ederim!”bütün”ün 1 numaralı şubesi mübarek olsun.