İbni Arabi Risaleleri- KİTABU’L KUTUB-1




KİTABU’L KUTUB
MEKTUPLAR KİTABI



Şeyhu’l Ekber
MUHYUDDİN İBN. ARABÎ K.S.
MEKTUPLAR KİTABI
Bismillahirrahmanirrahim
Allah'ın salat ve Selamı Hz. Muhammed'in, ehlibeytinin ve ashabının üzerine olsun. İhvanından birine yazdığı mektuplardan biri:

Allah yolunda dostum Ebu'l Kasım el- İmad b. Es- Sekri'ye -Allah onu koruyarak baki kılsın- selam olsun. Allah, masun kılsın onu, gözetsin ve onurlandırsın. Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun.
Allah sana yardım etsin, bil ki, hakikatler değişmez. Haktan gelen vecdler, vecd halindeki insanların kalplerine inip durmaktadır. Son noktaya kadar ulaşsa da, izzet ve görkem hicaplarının celalinden belirginleşse de her zaman akli delillerin imkanı altında olur. Akli deliller bunlara cevap vermiş olsun veya şeriat lisanı bunlar hakkında susmuş bulunsun, fark etmez. Bu yüzden Cüneyd ve benzeri imamlarımız şöyle demişlerdir: "Şu ilmimiz kitap ve sünnetle sınırlıdır." Yüce Allah, ancak akıl ve feraset sahiplerine hitap eder... Dostum -Allah onu eksik etmesin- bu fakir, sebeplerden yoksun, vehmi ve hayaliyle baş başa kalan, kendisine tecelli eden misalinin suretiyle perdelenmiş Ebu'l Abbas el- Hayyat'm yanında bulunmasını, kemendine takılmış olmasını, senin korku mahbesinde tutulmasını fırsat bilsin. Bakarsın, Allah, senin elinle ona hakkın yolunu açar. Ona Allah'ın birliğinin merasimlerini açıkla, varlığının hakikatine vakıf olmasını sağla. Şüphesiz şüpheler ona hakim olmuşlardır. Başındaki gailelerin farkında değildir, uyanamıyor. Allah, imtihan ve tuzak meydanında bazı arkadaşlar ona musallat etmiş. Bunlar da onun kötü amellerini süslü gösteriyorlar. Arzularının, emellerinin uçuştuğu meclislerde ala bildiğine geniş hayaller koyuyorlar önüne. Onu aldatarak gurura kapılmasına yol açıyorlar. Entrika ve yalan sözlerle ona hakim durumdadırlar. Fakat onun olmadığı bir sırada yalnız kaldıklarında, ona gülüyorlar. Bu zavallı onların kucağına düştüğünün farkında değildir.

Allah'a yemin ederim ki, o, iyilik isteyen, ama iyiliğin yolunu bilmeyen bir adamdır. Nasıl gerçekleştireceğini bilmeden hakkı takip ettiğini zannetmektedir. Şüphenin en şiddetlisi onu kıskacına almış, tevhidi inancını helak etmiştir. Çünkü somut olarak ispatlayamadığı her şeyi nefyetmektedir. Sadece varlığı her türlü delille ispatlananın sahih olduğuna inanmaktadır. Kim onun varlığının aynını inkar ederse veya hududunun merasimlerinin gerektirmediği bir şeyi kendisine nispet ederse, dolayısıyla "bu mabudun aynısıdır", derse, onun cahilliği apaçık ortaya çıkar. Şu halde yüce Allah'tan, bizi ehline katmasını dileyelim. Eğer o adam arkadaşlarından uzaklaşabilseydi, onun yakasına yapışıp silkelerdik. Bu hizmeti görmeniz durumunda büyük bir ecir alacağınızı bilin. Vesselam.

Bir diğer mektup:
İmdi... Seni öncüler arasına koyup ayrıcalıklı kılan, en mükemmel imamı tasdik edenlerin ilki yapan Allah'a hamdediyorum. "Kabe Kavseyn" makamına yükselttiği, orada bütün sözlerin kapsayıcısını ve kesin ayırıcı hitabı vahyettiği makama uluştırdığı peygamberine salat ediyorum. Ben, bu şiirin akışı içinde kırk kandil mahiyetindeki kırk beyitle işaretle ima etmiş, hatırlatıcı mahiyette haber vermiştim. Bu beyitlerin kapılarını çalıp kapılar üzerine açıldıktan sonra, yakini bilgiye ulaşmış olarak gençliğinin tazeliğinde alımlı hikmetler gözünün önünde parıldaya-caktır. Ki bunlara hiçbir şüphe ve tahmin bulaşmamıştır.

Açıklamanın gerisindeki hikmetleri araştırmaktan kaçınma. Nitekim apaçık müşahede huzurunda sözlerin kapsayıcısı kendisine verilen Rasulullah efendimiz (s.a.v.)in sünneti de bunu vurgulamaktadır.

Evet, cömertlik varlığı (cûd varlığını) ister. Kerem hikmeti talep eder. Başkasını tercih etmek sırları gerektirir. Ben delil ve kanıt olarak söylüyorum; senden birer hakikat olarak gözlemlediğim hususlardan sonra. Ki onları izah ederek, açıklayarak ilan edeceğiz. Sen mağara arkadaşısın, sırların varisisin, on iyinin içindeki erdemlisin. Nurların nurlarının eşlik ettiği yüreğin sahibisin. Ey vefalı arkadaş! En yüce makamda arınmış! Ne çok istiyorum senin sıfatlarınla ahlaklanmayı! Zatının ravzasmda arınmayı ne kadar istiyorum. Aynanın berraklığının sırrında tecelli etmeyi benim kadar isteyen olmaz. Senden dolayı duyduğum vecd ve aşk ne şiddetlidir! Ah! Yokluğum ve yıkımım! Dostum! Kaç kere senin özleminin ateşinden yüreğimden ah! lar yükseldi! Senin ayrılığının kavuruculuğundan dolayı kaç kere
ciğerim paralandı! Keşke yanında bir hizmetçi olsaydım. Keşke, çağırdığın ve sana "buyur" diyenlerden biri ben olaydım! Ne mutlu sana! Ne mutlu, ki bu parlak bakışı arındırdın; bu güzel çehredeki göz alıcılığı. Keşke o gözün karası ben olaydım. Özlemin ve ayrılığın acısına katlanamıyorum. Esenlik üzerine olsun, nice sırrı içinde saklıyorsun! Kaç kere melekutundan ve hissinden yitip gittin. Sana öyle sahneler gösterdi ki, konuşan hiç kimsenin ağzı bunları dile getiremez. Yol kat eden hiç kimse bu tür olağanüstülüklere ulaşamaz.

Sana yazdığım bu mektup, yüce himmetiyle, göklerdeki yıldızları bezenerek incelikler ve hakikatler arasında gece yolculuğuna çıksın. Parıldayan yastıklara yaslan. Sanki miracında gidip gelmektesin de seni seyrediyorum. Kuşkusuz örtünün karanlığı üzerinden kaldırılmıştır. Sirayetin sıcaklığı ile adna-nî lakaplar arasında. Bu makamları nasıl aşıp gitmezsin! Bu kerametlere nasıl has kılınmazsın! Bu şahsın himmeti senin burağındır, dosdoğru sözleri senin tiryakındır. Burak hangi yüksek eve uğradıysa oradan ayrılıp geçti. Tiryak varlık elemini nerede bulduysa giderdi. Keşke, sana bakana bakanı izleseydim. Sana misafir olana misafir olana hizmet etseydim. Karanlığın göz gözü görmezliğinde yürüme-seydim. Gölgenin ve suyun olmadığı yerde. Çok karanlık çölleri aştım, mühim azimetlere konakladım. Bir şeyi başlatmadığım gibi yeniden yapmadım. Allah'ın va'di ve tehdidi bedenime ne acılar verdi. Kurtuluş yolu da bulamıyorum. İhlasa da ulaşamıyorum. Hicap çöllerinde şaşkın şaşkın dolaşıyorum. Çölün su kaynağına gidip geliyorum, şuursuzca.

Ne olurdu, Allah hangi suçu işlediğimi bana bil-dirseydi! İşlediğim günahı gösterseydi! Derhal kesin tevbeye yönelirdim, aşağı zindanlardan yüceler alemine taşınırdım. Bu, büyük bir susuzluğa eşdeğerdir. Çünkü her ikisinin kitabı da yazılıdır. Şimdi bu iki kitap nasıl ayırt edilecektir! İlk örneğin hakikatine nasıl vakıf olacağız! Hizmetçin için himmetini yükselt, ey ulu zatın hizmetçisi! Kanadın yelekeleri-ni doğrulttum, meyle ve harekete yöneldim. Akşamlama ve sabahlama boyunduruğundan kurtuldum. Bir sayfa gönderdim senin canibine; karalarla doldurdum. Onu yüce makamını tanımanın hazırlığı kıldım.

Bakarsın, bu arınmış topluluğun arasına girerim, bu melek huylu sülalenin, semavi varoluşun. Tasavvuf hakkı için, ki bu büyük bir yemindir, ulu ve kerim bir anttır, Allah, mektubu sana ulaştıranla, mektubu sana getirenle buluşturmakla bana büyük bir lütuf bahşetti. Yani Ebu Muhammed Abdullah b. İbrahim (Halil'in adaşı). Ki genel ve ayrıntılı hikmetlerin sahibidir. Ona bakmayı ibadet bildim. İçimde önü alınmaz bir vecdin varlığını hissettim. Fethin öncüleri gelmeye başladı. Kurtuluşun belirtileri pa-rıldadı. Bir de makamının huzurunu müşahede etseydim! Veya önünde durmuş olsaydım! Ne mutlu bastığın yere! Temas ettiğin toprağa! Keşke yanağım, ayağının bastığı toprak olsaydı. Özüm senin önünde durup, emir ve yasaklarınla hareket etseydi! Himmetinin ve sırrının inayetine uyup zelil olarak boyun eğseydi. Tek arzum daima hatırınızda bulunmaktır; sırların saçıldığı huzurda dua ettiğin sırada.

Biri uzaktan işaret edip itiraz edebilir, "Allah şahdamarından daha yakındır", diyebilir. Ben de buradan ona seslenirim: Allah Bayezid'e rahmet etsin. Bir gün bir delikanlı ona misafir olur da bu misafir, Allah'ı görmekten, kulları görmeye tenezzül etmez. Ona şöyle derler: Bayezid'i bir kere görmen, senin için Allah'ı bin kere görmenden daha iyidir. Derken öldü ve makamlar ehline katıldı. Neticede zevk ve tahkik ehli olanlar, tecellinin yolun miktarına bağlı olduğunu sahih bir kural olarak ortaya koydular. Rahman olan Allah, sergisini yaymış ve zatını kuşatılmaktan münezzeh kılmıştır. Bizzat gören nerede tasdik eden nerede! Yoldan yola fark vardır. Allah'ın desteğine mahzar olmuş şeyhimiz Şeyh Ebu Ahmed. Huzuru ne yücedir. Dilerim ki beni hatırlasın, onun elbisesine bürünüp korunayım. Ona söyleyecek söz bulamıyorum; sadece halimi ona arzediyorum. Ki bana bir kerecik baksın. Bu sayede nimet ve parlaklık ehline katılayım.Tabiler arasında haşrolayım. Çünkü güç yetirilemez bir ululuktur bu. Özellikle mertliği, gençliği gitmiş, heybeti porsumuş bu zamanda. Zamanın gözleri keskin, şeytanı inatçıdır. Zamane arkadaşları saptırıcı, zorbaları dik başlıdır. Bu zamanda hür insanların sayısı sınırlıdır, nurların ışığı sönüktür.

Sırlar seması çatırdayıp durulmuştur. Seçkin insanların değeri bilinmiyor.  Kalplerperdelendiği için varlıkların özünü müşahede edemiyorlar. Müşahede ve derin ilim sahibi şeyhlerin değeri bilinmiyor. Onların sözleri cehalet mertebesine indirilmiştir. Oysa ne
görkemliydiler! Allah, lütuf ve keremiyle beni onun izini ihya eden, makamını yücelten kimselerden eylesin.

Bir diğer mektup:
Mübarek veli, ibadetten ayrılmayan, sünnete ve cemaate (ehl-i sünnet ve'l cemaat) bağlı şeyhe selam olsun. Allah, ona has kullarından olmayı nasip etsin. Ona doğruluk ve ihlas anahtarlarını bahşetsin. Efendime yazdığım bu mektup, kendi nefsine meftun, hisleriyle perdelenmiş, daima gaflet içinde, nevasına çokça uyan, yüzü koyun yere kapaklanan, şehvetlerin^ oyuncağı haline gelmiş, burnu havada, berrak suyu kokutan, ariflik iddiasında bulunan, ama şeytanların fiillerini gerçekleştiren bir kölenin mektubudur.

Bir köle ki, yattığı yerden yükselememiş, bakışlarını kendinden yukarıya yükseltememiş. Şeytan aldatarak ona rehberlik etmekte, yalan batıllarıyla onu kandırmakta, önüne sahte temenniler koymakta, daha aşağısını gösterip oyalayarak yukarıyı görmesine engel olmaktadır. Donakalmış bir göz, ölü bir toprak, taş kesilmiş bir kalp ve asi bir kul. Ah! Yıkılış
kederinden nasıl kurtulacak! Nasıl seçilmişlik ve özgü kılınmışlık seçkinliğine erişecek!

Günahlarından dolayı uzak düşmüş bir kul. Sahibinin, rabbinin kapısından kovulmuş bir köle. Ona inayet gözüyle bak. Velayet, dostluk divanında ona yer ver. Hidayet hırkasını üzerine ser. Gözün bakışları keskindir, ama ibret almaksızın. El kapar, ama irtibatsız. Ayak, karışık yerlerde koşmakta. Kulak kötü sözleri dinliyor, iyisini değil. Dil, yalan ve fitne sözlerini söylüyor. Kalp, vesveselerle mamur. Yalan iddia hicapla-rıyla örtülü. Hakikat kapıları yüzüne kapanmış. Re-ayasıyla yoldan ayrılmış. Çöllerde yolunu yitirmiş, hem de yoldaşı yok. Üstelik bunun farkına da varmıyor, uyanmıyor. Aksine karanlığın körlüğünde
adım atıyor, suyun ve gölgenin olmadığı çöllerde.

O, kendini beğenmişliğinin kuyruğuna yapışıp sürünürken, perdelerinin karanlıklarında gidip gelirken, birden şeytan şu ayeti okuyarak ona seslendi: "inne ibadi leyse leke aleyhim sultanun / Şüphesiz senin kullarım üzerinde bir hakimiyetin yoktur." (Hicr, 42) Bu hitabın büyüsüne kapıldı, kandı. Sarhoş oldu, keyiflendi. Bunun göz alıcı bir manzara olduğunu düşündü. Kasırgalar onu önlerine katıp adeta oynuyorlardı. Artık hevasına göre hareket ediyor, hidayet doğrultusunda gitmiyordu. Derken kendini derin bir uçurumun kenarında buldu. Gecenin gelmekte, gündüzünse gitmekte olduğunu gördü.

Hemen rehberi çağırdı ve arkasına döndü. Ondan beri olduğunu söyledi. O zaman kendisine bu şekilde seslenenin lanetli İblis olduğunu anladı. Asılsız kuruntular ve vesveseler telkin eden İblis. Derhal Mevlasına yöneldi, af diledi. Birden sadık bir haberle ona şöyle denildi: "Fedellahuma bi ğururin felemma za-ka'ş-şcerete bedet lehuma seuatuhuma / Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü." ... (Araf,22) Artık onun için şahitler ve kanıtlar ortaya konulmuştu. Bu sırada melek asli suretiyle ona seslendi: Ey efendisinden kaçan ve helak olan! Kaç kere seslenirim de duyan olmaz. Yüce Allah'a dönmeye niyetlensen olmaz mı! Dedim ki: Ben O'nu istiyorum. Dedi ki: İsteyen seni aldattı. Dedim ki: Ey kerem sahibi melek! Aziz ve hikmet sahibi zatın elçisi! Benim imamım ol ve nurla önümü aydınlatıp genişlet. Benim için yol gösterici meşaleler dik. Beni alçaltıcı, rezillik yolundan uzak tut. Düşman okların isabetinden beni koru. Yolculuğumu hızlandır. Beni başkalarından gizle. İpim Rahman'ın ipine ulaşıncaya kadar, topluluk güven içinde düzenleninceye kadar. Beni günahların tortularından temizle. Beni suç işlemelerden beri kıl. Yüce ve saygın sıfatları üzerime giydir. Bana işlerimi Allah'a havale etme ve tam teslimiyet yolunu göster. Çünkü ben Hz. Muhammed'den (s.a.v.) utanıyorum. Onun yolunu izlemedim, Onun yükseldiği miraca yükselmedim, O'nun teşvik edici uyarılarını kulak ardı ettim. Onun dost edindiklerine muhalefet ettim. Ona düşmanlık edenlerle ittifak kurdum. Bunun üzerine pek uzak olmayacak kadar yol yürüdü, onun ulu ismiyle. Sonra, "dinle ve şahit ol", dedi. Derken nağme seslerini duymaya başladım. Kur'an okunuyordu. Bu saygıdeğerler kimlerdir? dedim. Dedi ki: insanlar uykuda iken geceleri kıyam edenlerdir. Ey uyuyan! Saygı dediğin böyle olur.

Sonra çok güzel bir koku geldi burnuma. Dedi ki: Bu, sevgiliye münacat eden oruçluların ağız kokusudur. İhtişam ve ihtimam dediğin böyle olur. Bu şekilde beni muamelelerin makamlarında gezdirdi. Münacat semalarını aşıp gidiyordum. Derken beni nurlar huzurunda durdurdu. Dedi ki: Burası, seherlerde bağışlanma dileyenlerin mahallidir.

Bu onurlandırıcı yüce makamda kerem sahibi mevlamız Zeki'nin halini hatırladım. Ki o, her samimi dost için dua ederdi. Melek onun adına, hatıra gelen duygularla benimle sohbet etti ve dedi ki: Ey hain! Bunun üzerine dedim ki: Himmeti beni yüceltenin, yanımda değeri büyük olanın halini düşündüm. Bu hale aşk ile bağlılığını anladım. Vecdin ve hastalığın etkisiyle eridim. Burası onun ayrılığının, kavuşup kaynaşmasının ve yarenliğinin makamıdır. Bana: Kapıyı çal, dedi. Bak, ana kitaba resmedilmiş midir? Bunun üzerine bağışlanma dileme (istiğfar) kapısını çaldım. Perdelerin gerisinden belirdi. Bir sevgili gibi elimi sıktı. Bana dedi ki: Ey sevimli, hoş yabancı! Ortadan kayboluşun çok sürdü.

Öyle ki senin samimiyetini ve yakınlığını özledim. Benim zatım senin zatına bağlıdır. Himmetim senin kurtuluşunla ilgilidir. Rahman'ın hizbinin saflarına katıl. Bağlı ve durgun bir devenin sakin girişi gibi. Onun bir himmetle ilgili olduğunu gördüm, ki aşağısına asla razı olmaz. Aldanmışlarm kurtuluşuyla ilgili olması asla kesilmez. Şeriatı bir hırka edinmiş, ilahi ahlakı sebep kılmış. Özlem şarabının kaseleri dolaştırılıyordu, şevk şarabının değil. Efendim -Allah var etsin- bilsin ki, beni ayrılık okuyla yaralayınca, ciğer parelendi, göz yaşlarla doldu. Durmadan konaklama yerlerini sizin hatıralarınızla aştım, menzilleri sizin eserlerinizle onardım. Derken sır sarayına ulaştık. Orada şeyh, allame, övgüye değer nadide inci, ahiret halkı içinde fark edilecek şekilde işaretlenmiş zat ile karşılaştık. Sizin için dostu sevindirecek, düşmanı bedbin edecek şekilde dua etti. Sonra yeşil adaya doğru döndük, göz kamaştırıcı şehre. Orada şeyh, arif, sırlara vakıf sufi, şerefli, zarif Ebu İshak b. Tarif ile buluştuk. Onun yanında en güzel niteliklerle anıldınız, onun tarafından en değerli dualarla ve en mükemmel ecirlerle taltif edildiniz. Sonra Rande'ye doğru yola çıktık. Orada muhakkik, rabbani ahlaka sahip sufi Ebu'l Hasan el-Huni'nin yerine konakladık. Onun yanında size teşekkür edildi, o da bütün bunları duydu. Çalışmalarınızdan övgüyle söz edildi, o da sizin için dua etti.

Sonra yolculuk hazırlıklarına başladık. İşbiliye'ye doğru yola çıktık. Biricik imamın varisi Ebu Abdullah el-Mehasibi eş-Şeyh el-Karandebe'nin, ilmi ve güzel yakiniyle kötü düşüncelerin eriyip gittiği Ebu İmran Musa b. İmran el-Mavili'nin, Kastal'e mensup İmam Ebu Abdullah'ın halifesi Fakih, abid, muttaki, zahid Ebu Abdullah b. Asum'un yanına vardık.

Bunlardan her birinin yanında, sizden söz edildiği zaman, bu büyük bir heyecana yol
 açıyordu. Aydınlık gündüzlerde ve karanlık gecelerde sizin için dualar ediyorlardı. Orada, Allah'ın sıfatını takdis ettiği, zatını müşahede etmeyi büyük bir onur haline getirdiği, sizi seven, size teşekkür eden, dostunuz, sizi her zaman anan hacı, sünnete uygun ahlakın sahibi Ebu Muhammed Abdullah el-Murari -aynı zamanda Abdurrezzak'ın hizmetkarıyanımıza
geldi. O da sizinle beraber olmanın övünç kaynağı oluşundan söz ediyor.

Arkadaşlığınızın güzelliğin itiraf ediyor. Her iki hayatta mutlu olmanız yönünde dua ediyor. Derken biz, aziz ve bahşedici olan Allah'ın yardımıyla kervanı mükerrem (Kurtuba'ya) doğru yola çıkardık. Burası büyük ve göz alıcı manzaralara sahiptir. Orada salih genç, bütün iyiliklere koşan, Sünni derviş, Hanefi fakih Ebu Abdullah el-Asteni ile karşılaştım. Ondan, sizin güzel övgülerinizle ayrıldık. En yüksek mertebelere ulaşmanız için dua etti. Sonra Gırnata'ya doğru yola çıktık. Gırnata'nm seyidi, ağabeyi, müctehidi ve zahidi Ebu Muhammed Abdullah es-Sekkari, ed-Dai'ye konuk olduk. Allah'ın kalbine ilham ettiği duygularla sizin için dua etti. Sizi, seçtiği en hayırlı kullarından eylemesini diledi. Sonra biricik imam Ebu Ahmed b. Seydebun'a gitmek için yola koyulduk. Marsiya'da onunla karşılaştım. Hak onu terbiye etmiş, halk da onu yalnız bırakmıştı. Ay'ı tutulmuş, kaderi sinmişti. Kimse ona bakmıyor, aldırmıyordu. Sevenleri onu terk etmiş, arkadaşları ona öfke besliyorlardı. Allah dilerse bu, onun için bir arınma ve temizlenme vesilesiydi, ki her şeyi bilen ve her şeyden haberdar Allah'ın yardımıyla varoluşunu gerçekleştirsin. Bütün bunların
sebebi, beklenmedik hadiselerdi ki, onları burada zikretmenin imkanı yoktur, ancak yüz yüze görüşmelerde şifahen söylenebilecek türden hadiselerdir. Yüz yüze kalınmadan bunlardan söz etmemek gerekir. Ancak -Allah onu muvaffak kılsın- şeyhin amaçları övgüye değer, kendi içinde sarfettiği çabalar başarıya ulaştırıcı ve mutlu edicidir. Ayrıca ona bir mülk verilmiş, fakat kendisi bu mülkü idare edip tedbir etmekten uzaktır. Ona ilk başkaldıran veziri oldu. Siyasetini etkisiz hale getirdi. Bu yüzden riyaseti muhkem olamadı.

Ona baktığın zaman yüzünden doğruluk görürsün. Maksadının güzel manzarasını hissedersin. Eğer bu maksadı maddi alemde uygulamaya kalkarsa, çirkin bir olgu olarak görünür. Sahihken yıkıcı, fasit olarak belirginleşir. Size dua etti. Muallim Şeyh Ebu İmran da. Bu duayı bütün erdemli niteliklerle sağlamlaştırdı. Sonra onun yanından ayrıldım. Benden ayrılmanın verdiği hüzünle ağlamaya başladı, beni uğurlamak için bir süre benimle yürüdü. Karşılaştığım şeyler burada son buldu. Burada kaldığım sürece bundan başka
kimseyi ziyaret etmeyeceğim. Vesselam.

Bir diğer mektup:
Salih sevgiliye, uzak diyarlarda bulunan ama yakın olan dosta selam olsun. İmdi.. Sağlığıma kavuşayım ve zengin olayım diye seyahate çıktım. Bu yolculuğumda bilmediğim şeyleri öğrenmek istedim. Bu amaçla ailemi ve vatanımı terk ettim. O saatte kurbanlar diyarını (Mekke) terk ettim. Yüksek tepelere çıktım. Hakikatimin ay'ı bir yıldızın menzilinden diğerine intikal etti. Cevabı fırsat bilerek melikin huzuruna yöneldim. Minnetle adetten yok oldum ve helak korkusundan kurtuldum. Uzak harabeleri geride bıraktım.

Derken dokuzuncu makama ulaştım. Ayın üç eksilme dönemi boyunca yürüdüm. Bu üç dönemde dönmenin bir başarısı yoktur. Sonra ayakkabılarımı çıkardım, iki ayağın izinin bulunduğu yerden geçerken. Perdeyi yırttım. Kapıları açtım. Tur dağına doğdum. Orada bana yazılı kitap (el-Kitabu'1-mestur) göründü. Ceberuti olarak gördüm. Hemen nefsimi ondan tenzih ettim ve melekuti tarzda okudum. Onu okuduğumda sırrına vakıf oldum ve anladım. Biri birle gördüm. Görünmeyen görünenle buluştu. O'ndan O'na dönüşümle sevindi. O'nunla O'ndan benimle konuştu. Dedi ki: Allah'ın ötesinde bir son yoktur.

Bunda hiç kuşkusuz temiz akıl sahibi ve ibret alanlar için bir uyarı vardır. Sonra bana şöyle dedi: Ne zaman altıyı ihata edeceksin? Dedim ki: Onu kesin olarak bıraktığım(boşadığım) zaman. Dedi ki: Ne zaman dairenin merkezinde duracaksın? Dedim ki: Zina eden kadını recmettiğim zaman. Vesselam.

Bir diğer mektup:
İmdi... Ey kardeşim! Yüce Allah kullarını bazı mükellefiyetlerle yükümlü kıldığına, bilmelerini istediği şeyleri peygamberinin (s.a.v.) diliyle onlara bildirdiğine, her akıl sahibi hikmetli ve her anlayışlı ferasetli için vaat ettiklerine hazırlanmayı ve tehditleri üzerinde düşünmeyi zorunlu kıldığına göre hemen itaat et, elinden geldiğince ibadetini yerine getir.

Sakınma peştemalını kuşan ve şu ilahi sözün içerdiği korunağı tefekkür et: "Kella la vezer, ila rabbike yev-meizin'il müstakar / Hayır, hayır! Sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur." (Kıyamet, 11-12) Nefis bu tür korkulara mutlaka uğrayacağına kani olunca, zorlu amellere girişmesi daha kolay olur. Artık vakitleri gözetir, görevlerinin vakitlerini kaçırmaktan korkar, afetlerden sakınır. Elinde ne bulursa hayır olarak işleyip takdim etmeye koyulur. Yüce Allah'a güvenir, O'na dayanır. Çünkü kesinlikle huzuruna dönülecek biri varsa, akıl, onun nezdinde itibarinin ve değerinin olması için bir şeyler yapmayı gerekli görür. Özellikle bu huzuruna gidilecek olan zat, her şeyi ilmiyle kuşatan ve her şeyi sayıp döken yüce Allah ise. Ey kardeş! Yurtlar birbirinden uzak, görüşmeler de pek mümkün olmadığına göre, birbirimiz için gıyaben dua etmeliyiz. Bizi başkalarından ayıran yolumuz, gaflet yolu olarak belirginleşmemeli. Allah bizi hidayet yolunun öncüleri kılsın. Bizi önderlik miraçlarına yükseltsin. Vesselam.

Bir diğer mektup:
İmdi... Ey Kardeş! Allah bizi ve sizi gafletlerin çirkinliklerinden korusun. Gece baskınlarının dehşetinden emin kılsın. Hiç kuşkusuz yüce Allah, kendisine ulaştıran yolu açıkça göstermiş, kendisine yaklaştıran şeyi açıklamıştır. Seçtiği kulları da bununla görevlendirmiş, bu hidayetten yoksun kıldığı kimseleri de bu yolun iki tarafından birine saptırmıştır. O halde bu yola sevk edilenlere ne mutlu! Rabbani inayet ve özden yoksun bırakılanlara yazıklar olsun! Biz, ey kardeş! Bütün bunları biliyor, görüyoruz, bununla beraber çirkin davranışları da gözlemlemiyor değiliz. O halde kardeşine dua ederek yardım et ki, onu özel konuma yükseltesin. Doğruluk ve ihlas ehline katılmasına yardımcı olasın.

Ölümün ansızın gelmesinden önce. Aksi takdirde hasret ve pişmanlıkla bu yurttan ayrılacak. Ne yazık ki, arzular sınırsız ve ameller kötüdür. Göç ile tembellik aynı zamana denk gelmiştir. Günlerin geçmesinden gerekli öğüdü almadık. İllet ve acı hadiseler bizi huzursuz edip harekete geçirmedi. Allah'a, zatları en güzel niteliklerle ortaya çıkarması için dua et. Vesselam.

Bir diğer mektup:
Ey kardeşim! Şüphesiz kader önceden belirlenmiş, kaza ardımızdan gelip yetişmektedir. Yaptığın yüksek ameller ve üzerinde bulunduğun temiz haller seni aldatmasın. Değil mi ki yuların gevşetilmiş ve ipin omuzlarının üzerine atılmış. Şu halde sonuç önünde seni beklemekte. Hakkın, bu günlerinde sana neyi göndereceğini bilemezsin. O halde saygınlıkla O'ndan edep öğren. Dünya ile meşgul olmaktan sakın. İste. Nice isteyen vardır ki, amelleri düşük olduğu halde arzularının sonu yoktur. Allah'tan, geçmişte ve sonda hallerimizi korumasını diliyoruz. Vesselam.

Bir diğer mektup:
İmdi... Ey kardeşim! Hak taala dünyayı içindeki varlıklarla ortaya çıkarmış, eşyayı da objeleriyle var etmiştir. Seninle de şeriat vasıtasıyla konuşmuştur. Sana, kulak ver, dinle! demiş ve bu yoldan sana hitap etmiştir ki "Küllü şey'in haliktın illa vechehu. / O'nun zatı hariç her şey helak olacaktır." (Kasas,88) Kim, varoluşun yanında durursa, objenin, aynın müşahedesinden yoksun kalır. Kim bağışların yanında durursa yüceliklerin lezzetinden yoksun olur. Marifetin yanında duran sıfat içinde vasfedilenin varlığından mahrum kalır. İnsanların büyük bir çoğunluğu perdelerin gerisindedirler. Kapı tokmağına yaklaşan ve yüzüne kapı açılan kimse amacına ulaşır. Kim kapıya yaklaşmaktan alıkonursa, zanlarıyla
suçlanır. Ey kardeş! Elde edilmemişi elde etmeye, ayrmtı-landırılmamışı ayrıntılandırmaya çalış. Vesselam.

Bir diğer mektup:
Alimler alimine, sıfat ve isimlerin yükselticisine selam olsun. Allah onun şahsını mele-i alada baki kılsın. Onu yüce huzurlarda belirginleştirsin. İmdi... Hiç kuşkusuz varlık senin açıkladığın gibidir. Yoksa.... Yüce de senin belirginleştirdiğin gibidir. Ancak iddia sahibi biri, işi iddiasına benzer hale getirdi; çünkü kendi hevasıyla karıştırdı. Dolayısıyla hidayetinden
farklı bir yol izledi. Ne var ki, bu özellikte olan birinin elinden tutmamız gerekti. Bu karakterde olan birine karşı himmet eylememiz lazım geldi. Çünkü biz makam itibariyle onlardan ayrılsak bile Allah, tam ve eksiksiz iman noktasında bizi birleştirmiştir. Şöyle buyuruyor ulu Allah: "İnneme'l mümi-nune ihvatun / Şüphesiz müminler ancak kardeştir." (Hucurat, 10) Kardeşliği sahih olan, üzerindeki mertlik belirtileri arınan kimse için bu bir zorunluluktur. Biz de bu yüksek halin sahipleri olduğumuzu iddia ettiğimize göre, onlara ilâhî cömertlik gözüyle bakmalıyız. Ancak o zaman böyle bir iddiada bulunmamız doğru olabilir. Hak, bizi dost edindiği gibi onları da dost edinsin. Vesselam.

Bir diğer mektup:
İmanı dosta, İslamî yoldaşa selam olsun. Allah halini doğrultsun. Batıl ve beyhude şeyleri ondan uzaklaştırsm. İmdi.. Hiç kuşkusuz müjde takvadadır, hüsran da asılsız iddiada bulunur. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Ellezine amenu ve kanu yettekun. Lehumu'l buşra fi'l hayati'd dünya ve fi'l ahireti / Onlar, iman edip de takvaya ermi ş olanlardır. Dünya hayatında ve ahirette de onlara müjde vardır." (Yusuf,63-64) Mutlu olan, rabbinden korkup sakınan, işlediği günahları itiraf eden, mevlasını başkasına tercih eden kimsedir. Çünkü yüce Allah bakidir, her karşılığı eksiksiz verendir. Ondan başkası ise fanidir, eksiktir.

Sağlam bir temele yaslanan kimse kurtulup mutluluğa ermiştir. Allah, bizi ve seni kendisine dayanan, her halinde O'nu dayanak edinip yaslanan, O'na yaklaşmcaya kadar önündeki dünyevi nimetlerden züht ile uzaklaşan kimselerden eylesin. İzzetiyle kabul etsin.
Vesselam.

Bir diğer mektup:
Bu mektubu daha önce yok iken sonra olana, terkibe katılıp mekandan beri olana, ana vakıf olduğu için sırrıyla zamandan münezzeh olana gönderiyorum. Allah onu ariflerin sembolü, hikmetin tamamlayıcısı olarak baki kılsın.

İmdi... Ey efendim! Sizin zatınıza makamımın gerektirmediği, imamımın bilmediği bir tarzda hitap ediyorum. Ancak yolda gerçekleşen keşif, insana bazı hakikatleri bahşeder. Kuşkusuz hak ile ilgili olarak konuştuk, hak için vacip olan ve imkansız olan, onun için caiz olan hususları, bu hususta aramızda bazı görüş ayrılıkları ve kuşkular olsa da, tartıştık. Biz Allah'ı bu tarzda bilme hususunda yakin üzereyiz, hitabımda bazı eksik taraflar bırakmış olsam da. Çünkü ben bilgi olarak ihata ettiğiniz şeyi şerhettim. Dolayısıyla -Allah sizi var etsin- bildiğiniz şeyi size öğretmiş oldum. Sizin kılıçlarınız inkarcıların boyunlarına doğru uzanır. Çünkü nefis, rabbaniliğine vakıf kıldı beni. Burhaniliği de beni perdeledi. Öyle ki buna vakıf olmam belimi büktü. Bunu tedavi etme endişesi fikrimi yordu. Nihayet keşif, himmetimi bundan kaldırmamı, oradan intikal etmemi telkin etti. Makam ancak makamı ister. O halde benim için iyi bir elçi ol. Nitekim seni kendim için iyi bir sorumlu kıldım. Seni, arzu edilenlerin en başarılısı olarak gördüm. Himmet,"kaf" ve "nun"un sırrından olanı
beklemekte. En eksiksiz selam bereket makamına olsun.

Bir diğer mektup:
Bu mektubu, faziletin dizginlerini bağladığı, önünü tuttuğu kişiye gönderiyorum. Onun huzurundan eli boş dönen yoktur. Ondan beklenti içinde olan sapmış değildir. Nefis, bastığı en alçak zemin yıldız olan, en düşük niteliği ilim olan bir şahıstan nasıl yüz çevirir?

O, ayaklarıyla yücelere basmıştır. Nihayet kendi çölünde onun ışığı ve alametleriyle yolunu bulmuştur. Nitelikleri bu olan birinin hakkını eda etmek edep sahibi bir talibin görevidir, boynunun borcudur. Onun iyiliği karşısında acizliği itiraf etmek de deneyimli bir gün görmüşün özelliğidir. Mutluluk her zaman onun elçisi, ululuk da, Allah'ın lütfuyla her zaman
onun için cömertliklerini sergilemektedir. Vesselam.

Bir diğer mektup:
Bu mektubu bir sevgiyle yazıyorum ki vefa yularından tutmuştur. Lisanlar özür görüşlerini ve öncülerini ondan edinmiştir. Dişleri dostunuzun kalbiyle himaye eder bu sevgiyi. Dilleri onu öğrenip durur. Bu sıfatlar o kadar belirgindir ki, seni nitelemek için ayrıca mevsufa gerek kalmaz. Bir bilmedir ki, perdesini germiştir marufun üzerine. Sizin için kalbimde böyle bir sevgi nasıl oluşmasın ki, siz zamanın aynı ve insanısınız. İlmin tercümanı ve lisanısınız. Dönen feleğin mesajısınız. Tüccarın kârısınız. Her zaman anlamların alameti oldunuz. Yüceler alemindeki tartışmalara hakem oldunuz. Vesselam.

Bir diğer mektup:
Bu mektubu, ışığı göz kamaştıran, meyvesi hoş kokulu, çiçeği göz alıcı, mekanı güzel kokular yayan, cömertliğinin alametleri ulu, keremi kesintisiz devam eden efendimin gülşeninin güzelliğiyle yazıyorum. Sınırlılığı beni zorunlu kıldığında ona şükretmekten aciz kaldım. 
Sınırsız birini sınırlandırmaktan aciz olma mazereti makbuldür. Efendimin uzun eli, her zaman hizmetçilerine ulaşmaktadır. Ona yaraşır şükrün kefili Allah'tır. Sonda da başta da O'na hamdolsun. Yücelikler her zaman efendimin huzurunda amade, bilgiler yan ında el
pençe durmaktadır. Vesselam.

Bir diğer mektup:
İmdi... Makamlar sahibi, buluşmayı istediğinde ölür. Yerinden kalkmak istediğinde bükülüp kırılır. Genişlemek istediğinde seyahat eder. ilham istediğinde aşık olur. Hareket etmek istediğinde taşar. Hitap istediğinde güzelleşir. Seherlerde münacat etmek istediğinde hayrete düşer. Akşamları münacat etmek istediğinde hücum eder. İzleri takip etmek istediğinde yayılır. Işık kaynağına yükselmek istediğinde aydınlanır. Boş kalma isteğine nail olursa sapar. Bozgunculuğa meylederse, kayar. Var edişe ulaşırsa, cömert olur. Birleşmekten korunursa, yoldan çıkar, ta-biler arasında haşrolmayı isterse, çırpınır.

Mücadelede galip gelirse yayılır. Kulplara sarılırsa ihmal eder. gölgeleri yıkmak isterse, zahir olur. Gözlerden lezzet almak isterse, yürür. Susuz kuyuları imar etmeyi mubah görürse, batar. Devenin hörgücünün arasına binmek isterse, uyur. Bütün kelimeleri ve zinnunu (balık sahibini) içinde barından kök. Ki yüce Allah "nun" suresinde onları bir araya getirmiştir.

En yüce bire ulaştığında yükselir. Aynı şekilde en aşağıda sona vardığında yaklaşır. İsra huylarıyla ahlaklanmak isteyen şeref kazanır. Kuşluk vaktinde hareket etme başarısını elde eden, açığa çıkar, parıldar. İsimleri ancak yücelen bilir. Nefsini boş ve batıl şeylere bulaştırma. Nefsini afetlerin hedefi haline getiren, yitip gider. Nice salik, buluşma anında ürküp kaçmıştır, ayrılıkla akıp giderken cezalandırılmıştır. Hakikat karşısında durup vakıf olan nice kişi de tükürüğünü yutkunamamıştır. Kaç arif sapmış ve şaşkınlığı devamlı olmuştur. Hidayete vâris olduğu halde hidayete ermeyen nice kimse vardır. Halin devamlı olmasının imkansız olduğunu bilmiyor musun? doğan cisimlerin yok oluşu korkutucudur.
Hoş kokulu şeyleri görmek, hoş kokular yayar. Vesselam.

Bir diğer mektup:
İmdi... Allah, kendisine sarılanın ömrünü uzun, günlerini devamlı kılsın. Ki onun gibisine rastlanmaz. Sıfat ve isimlerle ahlaklananın en iyisidir. En yüksek makama yükselmiştir. Sıfatlar denizinin ortasına vardığında hakikatinin yelkenine tevhit rüzgarları esmeye başladı. Onu zat sahiline sürükledi. Böylece zatın şahidi oldu. Bütün sıfatlara ve isimlere sahip oldu, onları kabul etti. Makamın varisi oldu. Apaçık hak onunla zahir oldu ve kaim oldu. Terkip gemisi için bir Nuh buldu. Delikanlının suretine de ruhundan üfledi.

Hazinenin üzerinde bulunan duvarı yıktı. Büyüklük ve izzette durdu. Allah aydınlık kaynağını yüceltsin. Kalbinin semasına tevhidinin güneşini ve aylarını doğursun, bütün
sözleri cemede-ni ve sırlarını ona bahşetsin. Vesselam.

Bir diğer mektup:
Amel etmesi istenen, buna boyun eğen, benzerlik üzere yaratılan ve açığa çıkan müşahedenin biriciği, şahitten dolayı meşhuda ihtiyacı olmayan, perdelerin ardına gizlenenlerin, kapısındaki hicaplar kaldırılanların en hayırlısına selam ediyorum. Kralların kapılarında nöbetçiler vardır Allah'ın kapısının avlusunda ise bahşişler dağıtılır. Kendisini ilminin varlığından çıkaran ve cömertliğinin nefhalarmın hedefi haline getiren zatın ahlakıyla ahlaklanmıştır. Anlayışı miktarınca O'na ibadet etmektedir.


Kuşkusuz Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Bu yüzden ispat onun için sahih oldu. Bağışlar ona bolca verildi. Sebeplerin anahtarlarına sahip oldu ve derecesi kesp görmesi derecesinden daha yüksek oldu. Ona denildi ki: "İşte bu bizim bağışımızdır. İster ver, ister tut; hesapsızdır." Kendisine ait olanı başkasına infak edenin amelini Hak kayıtlandırır mı? Zorluk ve bolluk ortasında tebarüz etmiş bir imamdır. Şiddetli sarsıntılarla dingin sükunetler ortasında yolunu buldu. Yüce berzahları izhar etti. Yüksek ve alçak makamları ispat etti. Çünkü şeyhimizin (r.a) himmeti varlıktan razı olmamıştır, ancak övgü makamının sahibinin mirasıyla buna razı olmuştur. Sıfatlar edinmekle birlikte kemal olmaz. Çünkü burası eksiklik ve afetler makamıdır. Aksi takdirde isimler hattı nerede? Nerede yerin ve göğün varlığı? Hani iki denizin salıverilmesi? İki ayağın kürsüsü nerede? İstiva haddi itiraz edene teslim edildikten sonra, suyun ve havanın varlığı nerede? Dolayısıyla bizim şeyhimiz (r.a) eşyayı yerine koyar ve sürüden ayrılanları toplayıp merasına geri getirir.

Allah bu hususta onu desteklemiştir, yolların dizginlerini onun eline vermiştir. O, bir yasaklar bir emreder; her girip çıkana. Bu yüzden nebevi miras onun için sahihtir, Yesribi müşahede onun için geçerlidir. Allah bizi Onun izinden gidenlerden eylesin. İyi ashabına katılmcaya kadar. Velinin -Allah varlığını daim kılsın- huzurunu bil. Allah, birlik kervanında onun alametlerini yaysın. Nihayet hizmetkarı Hacı Ebu Muhammed Abdullah b Edib eş-Şatıbi bize geldi. Onun bize misafir olması, misafir olmanın en şereflisidir. Onun konaklamasıyla yolculuğun meşakkatleri bir anda kayboldu. Sizi anmasıyla birlikte kulun kalbi sevinçle doldu. Serkeş kul efendisini anmalıdır oysa. Kul, böyle bir durumda sevinç ve gıpta duyamaz. Ayrıca mağrip toprağını sergi yapmaya da muktedir olamadı. Fas ülkesini nasıl kale edinsin! Sizden başka bir sığınak bulabilir mi! 

Himmeti Burak olarak zariyatın sırtına bindi. Vecdinin kafilesi vecd ve kucaklaşma şevkiyle huzurunuza doğru yürüdü. Yüce huzurda yüz yüze konuşmak için, temenniyi tamamlamak maksadıyla sergisinin sağını öpmek için. İlk bakışta makamın celalinin nuruyla yanmasından korktum. Çünkü sır, ancak huzurdan ayrılmama şartına bağlı olarak adağını yerine getirir. Bunun üzerine cömertliğinizin gölgesinden bir çadır yaptı, özleminizin şevkini yetimler olarak bıraktı. Yolculuk yaklaştığı için gece ayeti silinip gitti.

Yıldızlara uyku elbisesi giydirilmişti. Mızrak ve kılıç engelleri dahi onu geri çeviremiyordu. İşte sizin avlunuzda göçünü diziyor. Yolculuk asasını sizin yanınıza atıvermiştir. Açık olarak bilineni almak için. Sırrı alenen gözlemlemek için. Sizin gibiler dostunun sırrına cömertliğinin gözüyle bakar. Onun üzerine varlığının nurlarını akıtır. Size levhindeki yazıları ar-zetmesini vasiyet etmişti. Fütuhatının gizli fikirlerinden sizi haberdar etmesini söylemişti. Ki ispat edilmesi gerekeni ispat edesiniz ve izleri ve alametleri sahih olsun. Çünkü kul daima yerinde bırakma ve silme levhinin (levh-i ispat ve mahv) üzerinde durur. Orada gah sarhoş gah ayıktır. Kapı halkasını tutup çalmakta ve ana kitabı gözetlemektedir.
Eğer bunu bahşederseniz, sizin gibiler bahşedici-dir. Eğer bunun aksi olursa, kendi aleyhine şunu okur: "Tebbet yeda ebi lehebin / Ebu Lehebin iki eli kurusun." (Tebbet, 1) Riddetten (dinden dönmekten), hazırlık ve sayı donanımından perdelenmekten Allah'a sığınırız. Kul, sahifesinin içine nefsinin sırlarından bölümler yazıp korumuştur. Ki içinin bulanıklığını gideresiniz. Saklısını yeniden diriltesiniz. Dedi ki:

Gizlediğim sırla geçip gitti; kopmuş olarak

İlahtan, Rahman'a ulaşmış olarak

Çünkü nur için nur delil ve marifettir

Gösterir ki zatın perdesi salıverilmiştir

Zatı iddia eden, daima gazap çeker

Ondan, bu iddiası şirktir, sapıklıktır.

Hal onu yalanlar ve Hak bana şahittir ki

Söylediğim sözüm makbuldür.

Yoklukta resmin bekası vardır, bilirsin onu

Zatından. Bundan başkası ise batıldır.

Hayret ederim bir kavme ki kalpleri

Sağlamdır ve davalarıyla taçlanmıştır

Ne kavimdir bu! Gaipte başkaları

Görünürde hayırlı şahıslardır

Sır onlardandır, sayılı olsalar da

Aptal bir fert; bilinen ve bilinmeyen.

Hayret ederim, soylu ve özgür olana ki

Önceden varlıkta yer almıştır ve anlaşılandır

Onunla nasıl istikrar bulur varlığın gayesi, ki

Onu zahir kılmamıştır cem, ve gizlememiştir tafsil

Her sır, eğer kafilesi yaklaşmışsa

Maddi yoğunluğa, hissedilir ve akledilir

Bunlar Allah'ın sırrının sırlarıdır, onları indirmiştir

Vahyin sırlarına sahip bir kalbe.

Eğer Allah, bereketlerini devam ettirmeseydi, işte şu...

Sırlarım Allah katında açıktır

Her sır korumanın aynısıyla düşünülür

Onu gizledim, ona karşı onunla bir gayretle

Benden, ki o ilimde mahfuzdur.
Fakat sizin yüce ilminizde belli olduğu gibi, bu iş, Allah'ın sırlarını erbabına ifşa etmesi şeklinde tezahür eder. Sırların kapısından getirilen bir adama zulmedilmiş olmaz.
Vesselam.

Bir diğer mektup:
Ey yüce şahsiyet! Allah'tan sana anlamlara yaydığı edebini bahşetmesini diliyorum. Güzel ödülünü, nimetiyle sana yönelişini, kutsi mertebelerden bileyi-şini istiyorum. Ki bunları yüceltmiş ve güzel isimlerinin müsemması kılmıştır. Kul yazdı ve ümidi odur ki, zaman artık gelmiştir. Dün kaynar su olmayan şarap dönmüştür. Ne güzel! Cuma günü geldi. Efendisi nice sevindirici armağanlarla buyurmakta.
Ünsiyet sarayındaydı, zaten altı da üstüne gelmemişti. Sizinle buluşmanın sevincinin bahçesinin çiçekleriyle beraberdi. Kurumuş kırıntılarına dokunmadan.

Serkeş sevgi küheylanınm dizginlerini bize taraf çevirdiğinde, hırslı ve ileriye dönük ahdin göz ucuyla bize baktığında, ünsiyet elçisi müjdeyi verdiğinde, ayrılığın uzamasından dolayı kör olan gözün üzerine ülfet gömleğini koyduğunda, görmeye başladı. Artık yakınlık sabahının gelmekte olduğunu fark etti ve gurbet karanlığının çekilmekte olduğunu. 

Dostluğun samimiyet güneşinin bekçisi ona, ilahi lütufların doğusuyla göründü. Yoksa hasetçinin zayıf bakışı bir kez daha belirirdi. Düzlüğe açılan bir yol da bulamazdı. Mutluluk her zaman senin huzurunun hiz-metçisidir. Eskiden miras kalan ululuk senin celalinle yoldaştır. Vesselam.

Bir diğer mektup: 
Bu hitabımı en büyük kerem sahibi imamın huzuruna, en mukaddes ve azamet sahibi makama, kuralların hakimine, alametlerin yükselticisine sunuyoruz. Allah ona verdiği desteği arttırsın. Ridanm zahirine bürünme hususunda muvaffak kılsın. Sözü edilen o hitapta onlara perdelerin gerisindeki hakikatleri tanıtmıştık. Bu mektuptaki dayanağımız ise, hikmet esaslı olmasıdır, ayrıntılı, ayırıcı hitap değil. Rabbani bir mektup olmasıdır, ruhbani değil. Efendilik mahiyetinde olmasıdır, kulluk mahiyetinde değil. Toplanma olmasıdır, ayrılma değil. Hakikat olmasıdır, hak değil.

Sana ilk açacağımız şey, senin meylettiğin ve ayrıca seni huzura kavuşturan bir şeydir. Bu, en büyük sır ve en parlak nurdur. Ki mecrasını anlatılmayacak şekilde bulmuştur. Sana taraf bir haber göndermiştik. Onunla sana şiddetli bir ok atmıştık. Sanki ben senin görüş mekanının varlığıyla beraberim. Irak'ta olan sesleniyor: atış hedefinden uzaklaştm. O, doğuş yerini aşmıştır, tenzih etme ve onurlandırma maksadıyla. Dikkatleri
çekip tanıtmak mahiyetinde ziyafette buluştuk. Bu hedef nasıl uzak olmaz ki? Zaten dikkat çekenin işaret ve ima etmesidir amaç. İşaret, uzakta olanlara seslenmekten ibarettir.
Bundan sonra nasıl ifade edilir? Kaldı ki bunlar şirkin bağlarıdır, ortakların ipleridir. Ancak tanıtma, tarif bizim söylediğimizi gerektirir. O halde vakıf olanlar, onu mücerret kıldığımızyerde durmalıdır. Bakarsın haberci haberi ulaştırır. Onun en parlak, en açık hak olduğunu sanır. Bu yüzden dedi ki: Kemalin son noktası olacak bir makam yoktur. Hiçbir halde bu sözü söylemenin de yolu yoktur. Ancak bilgi olması başka. Vasıf ve örf değil. Hiç kuşkusuz Allah buyururken doğru söylemiştir: " Ve ma kaderulla-he hakka kadrihi. Ve'l ardu cemian / Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Bütün yeryüzü..." (O'nun tasarrufundadır.}...(Zümer,67) Bu, mülkün kahredici otoritesinde toplanması demek değil midir? Güçle ele almakta mülkün tahkiri söz konusu değil midir? Eğer ezel sırlarının sırları varit olanların en şereflisi olsaydı, onları cansız bir taş gibi görürdük. Allah, Bayezid'den razı olsun, şöyle der: İrade edilen ve irade eden sensin. Keşke bilseydim nerede diye?

Çünkü ne nerede var ne de mekan. Nitekim şair şöyle demiştir:

Yokluğundan sonra baki kıldığına zahir oldun da oluşsuz oldu, çünkü sen o oldun.
Bu, bina edilmiş bir şey değildir. Sırdır, mekan-salhk değildir. Hakikati lahutidir. Biz durmadan hitap ederdik. Sonra geri çekildik ve boş kalmadı mekan.

İşte şu gözlerin işaretleri, onu haber vermede

Eski sırların sırları onu aydınlatmada

Onunla Tur'un yanından bize bir inci getirdi

Ki canlıları iptal etmede, tasvir etmemede

Bu noktada yüce Allah sizin varlığınızı devamlı kılsın, vahdaniyet kafilesinde işaretlerinizi yaysın. Onu size ulaştıracak kişi, salih hizmetkarınız, ağır basan akıl sahibi Hacı Ebu Muhammed b. Edib eş-Şatıbi'dir. Ki biz izzet sahibi rabden, onun makamına muttali olmayı, onun yolunu ve işaretlerini görmeyi isterdik. Allah istediğimize bizi vakıf kıldı. Talebimizle bizi buluşturdu. Bize bildirmiş oldu ki, onun ferdaniyet huzuruna eski bir kendini adamışlığı vardır. Gözetilen ve son derece saygın olan bir yalnızlığa çekilmesi söz konusudur. Ki o makamda ikrama mahzar olmaktadır. Her durumda ona
yakındır. Çünkü himmeti, inayeti ve hareketiyle onu denemiştir. Büründüğü nitelikleri ve yetindiği davranışları itibariyle onu sınamıştır. Zaten kendisi de zat ve sıfat itibariyle değişkendir. Amaç ve iradelerle işlediği her yerde hareketini sergilemektedir. Şimdi sizin yüksek canibinize ve erişilmez himayenize, uzun ve geniş gölgenize meyletmiştir.

Amacı sizin irfanınızı öğrenmektir. Parlak lütuflarmızı elde etmek istemektedir. Çünkü saltanatınızın bereketini, ihsanınızın yaygınlığını, he şeyden kopup size yönelen ve minnetlerinize el açan kimselere yönelik iyiliklerinizi bizzat gözlemlemiştir. Öyle ki bu vasıflarınız bütün kalpleri ve kulakları doldurmuştur. Nitekim katınıza duyulan özlemin etkisiyle himmetler bu yöne doğru yola çıkmıştır. Durmadan teşbih edip ululamaktadırlar. Sizin zikrinizin kokusuyla kendilerinden geçmekte ve kurtuluşu bulmaktalar. Allah size kerem etsin, size hitabettik ki, icmal yorganını onun üzerine örtesiniz, celal ve cemal hırkasını ona giydiresi-niz. Ta ki köleleriniz içinde temayüz etsin, ihsanınız divanında güzel fazlınızla şekillensin. Onu duyduklarında övsünler. Onunla ilgili olarak yaptığınız işaretler, defalarca yaptığınız işler nedeniyle size teşekkür ederiz ve bu teşekkürü her zaman
yineleyerek size ulaştırmaktayız. Vesselam.

Bir diğer mektup:
Allah sizi ikrama mahzar kılsın; basit varlığın sınırlandığını, vasat olanın uzadığını, çizginin çözülüp sayıldığını, arazın temayüz ettiğini, mahallinin ise kaplandığını, insan hakikatinin en şerefli, nefsininse en ince ve en latif olduğunu, batınının hak, zahiri-ninse halk olduğunu, ululuğunsa, batının ve zahirin olmadığı yerde tezahür ettiğini gördüğüm zaman, burada sabit olmak istedim ki, helak olan yok olurken baki kalsın diye. Eğer hakkın hakikatle bağlantısı olmasaydı, mahlukatm varlığı sahih olmazdı. O halde sana ulaşan şeyler üzerinde düşün ve onları aş, çünkü bunlar senin katında olan şeylerin sadece bir kısmıdır. Vesselam.

Bir diğer mektup:
İmdi...Hakikate ulaşan kimse, sarhoşluğundan sonra ayıkan, kendinden geçtikten sonra uyanan, dilemesini bağladıktan, korkusunu yok ettikten sonra sabahı akşamına ulaşan, sülukuyla vakitlere dalan ve bu esnada vaat edilen vakitle birleşen kimsedir. Artık onun üzerinde cüz mülahazası belirginleşmez. Hatta onu yitirdiğinde en büyük felakete uğramış gibi azap çeker. Bu makama ulaştığında, kalktıktan sonra en güzel şekilde oturduğunda, varis olarak atandığında, tafsil makamına gönderilmiş olarak ulaştığında, her himmet sahibi onun makamını araştırır. Kesintisiz olarak ruhların yardımını görür. 

Nefislere aşılayıcı rüzgarlar gönderir. Hakkı, ısrar ve silme oranında takdir etti. Ne geceyi yerdi, ne de sabahı övdü. Bilakis her birinin kendi aleminde hareketi ve anahtarı vardır. Gerçi bunlardan biri ona örtü sunarken, öbürü açıklık vermektedir. Letaif etekleri marifet bahçelerinde yüzmektedir. Sıddıkm aydınlık varlığının arzı aydınlandı. Tıpkı tahkikin yol ayırımında ihatanın açılıp ortalığın aydınlanması gibi.

Bir diğer mektup:
Yasin suresinin başından başlayarak "mukma-hun: kafaları yukarı kalkıktır." (Yasin,8)
ifadesine kadar okudum. Sonra dedim ki: İmdi... Kulun kendiliğinden beliren sırrı, ezeli sırdan doğar. Bu yüzden kendi diliyle konuşur ve meydanında dolaşır. Hizmetçinizi kökünden koparılmışlık yakmıştır. Öyle ki acı veren şeyleri dahi hissetmemektedir. O bu gün müşahede vadilerinin ilkindedir. Başarı ve yardım ayaklarını yere basmış bulunuyor. Artık anın zamanı gelmiştir. Borcun ödenmesi gerekir. Gözün sönmesi, makamın fena bulması, hal ve makamın ortadan kalkması, kaynakların ardarda akın etmesi, yararların birbirini izlemesi, sevgilerin belirginleşmesi, görünmeyenin ve görünenin aynı tabakta yemesi gerekir. Vuslattan önce elimden kaçırmaktan korkuyorum. Fasılları müşahede etmekten dolayı. Cömert inayetiniz hakkında size hitap etme gereğini duydum. Ki nihayete varis olayım. Çünkü başlangıç devam ettikçe nihayet olmaz, iki tarafı bir araya gelmeyenin varlığı da olmaz. Tıpkı iki cihandan sıyrılmayan için hayat olmayacağı gibi:

Varlık kabzası tutuldu. Ki

Göründüğünde yok edildi; bölünmedi.

Sonra cisimler için azaba dönüştü

Bu yüzden kötülüklerden korunmaları gerekir.

Diğer bir mektup:

Selam üzerinize olsun, ey Eba Yusuf!

Nebinin zatına selamı...

Dedi ki: Selam üzerimize olsun, o

Ortalamıştı, münacat denizini

Ayrılıktan selam olmaz

Ayetlerinden varit olanlardan da.

Fakat bu bir nüktedir yolculuk etmiş

En yüceden ispatının yüceliğine

Allah'ın rahmeti ve bereketi de üzerinize olsun.
İmdi...Bu mektubu ondan başkası sizi iki kez görmemiş kimse yazmıştır. Her zaman celalinizi övmektedir. Ve her zaman dizginleri sizin huzurunuza yöneltilmiştir. Size ilk ve ardıç olarak inanmamaktadır. Aksine onu varediş ve birlik sırrı vasıl kılmıştır. Eğer emir iki olsaydı, o zaman ayrılık acısını tadardık. Yurdun uzaklığında lezzetin varlığı, sırların birliğine delalet etti. Eğer lezzeti en yakın olanda bul-saydık, o zaman gaip olanla buluşmanın şevkini yaşardık. Fakat hazır olan her zaman zatıyla hazır oldu. Girip çıksa da. Yüce Allah'tan işaret ettiğimiz mahrum kalmış kimseye bağışta bulunmasını diliyoruz. Ki biz bu hususta onu kıskanmadık da. Çünkü yabancıları kıskanmak durdurulmuştur. Cem ve varlık ehlini kıskanmak ise geri çevirilir. Heyhat! Gelmeyen yakın değildir. İnsan bazısının bazısı üzerinde vakıf olmasını nasıl kıskanabilir veya sünneti ile farzı arasına nasıl girebilir?! Bize, yolunda yürümemizi emreden dedi ki: İnsanın farzlarını gönüllü olarak yerine getirdiği ibadetler ikmal eder. Eğer farzlar ve nafileler eşit olmasaydı, ayanlarla kaynaşamazlardı. Bu olmadan bir alim arif olamaz. Ayrıca dönüp gelen de duranın ardındaki ikinci değildir. Çünkü birleşme çevirme değildir. Eğer adet ve örf olmasaydı, ki mektuplaşmalar bununla sahih olmakta ve buluşup kavuşmaları belirginleştirmektedir, yazışma ve hitaplaşma bu sayede olmaktadır ve cezalandırma ile azarlama arasında fark vardır ve alemlerin hakikatleri olmasaydı, o zaman tümsekler ve alametler teşvik edilmezdi. Siz- Allah sizden razı olsun- bunların hakikatlerine vakıf olduğunuz, onların yollarına karıştığınız için cisim olarak buluşmayı, şekil olarak bir araya gelmeyi istediniz. Çünkü siz sözünü ettiğim hususu biliyorsunuz, satırlarıma döktüklerimden haberdar bir arifsiniz. Dolayısıyla bilirsiniz ki, cisimlerin buluşması alışıla gelen ünsiyete bağlıdır. Fakat ibadetinin düzeyini aşan, haşredilişi ve yeniden varedilişi sabit olan hal sahibi, bu hal üzere olduğu sürece bu dönüşler onun üzerinde bir etki bırakmaz. Emir ondan halini müjdelemek üzere gelmemiştir ki, onu müjdeci olarak alsın ve geldiği yoldan geri çevirsin. Ta ki hazır olan, varit olanla ilgili olmaktan, kalp de çıkanla ilgili olmaktan arınsın. Sizden arzu edilen kabul edilmesi zannedilen duanızı sürdürmenizdir. Allah vasıflarınızı kutsasın, sizin nitelenmelerinizi övsün. Selam döne döne üzerinize olsun.
Eba Yusuf! Allah niyetimi bilir
Kalbimde kabaran sevgi alevini.
Size gelmeye can atıyordum
Susuz bir yolcunun tatlı su kaynağına ulaşmaya can attığı gibi
Fakat halinizi görünce
Daha çok yakınlık huzurunda bilgelerle ziyadesiyle hem dem.
Aşkın etkisiyle ansızın ölmekten korktum
yüce şahsınızı gördüğüm için. Arkadaşlarım içinde rezil olmaktan.

Bir diğer mektup:
Feleğin sırrına, meleğin muallimine selam olsun. Ki öncekine hareketleri belirdi, sonrakine makamları belirginleşti. Övünçlerden öylesini miras aldı ki ilk ve sondan müstağnidir. Öyle eserler emanet aldılar ki bütün nazım ve nesir yazarları onları telafuz etmekten aciz kalır.

İmdi...Kuşkusuz yüce Allah varlığı çift yaratmıştır. Ama kendisi teklikle yalnız kalmıştır, bunda kuşku da tereddüt de yoktur. Çiftlerden birine iki cihanın inşa sırrını yerleştirmiştir. Bu sırla iki alemde faal olmuştur. Bu kendiliğinden faaliyete geçen bir makamdır ve ezel sırrıyla bütünleşmiştir. Vesselam.

Bir diğer mektup: 
Vakitlerin boyunduruğundan çıkan, zamana bağlı kalmadan konuşan, ümit bağlanan seyyid ve kamil arife selam ediyorum. Allah onu var etsin. Ki nesil ve asalet olarak onu üstün kılmış, keramet sahibi yapmıştır. Hakkın beni hareketlerin ve duruşların müşahedesinden, mümkün mahiyetli varidatların mülahazasından yok ettiği ve beni edep ve tecelli huzurunda durduğu bir sırada yazdım.

Bana dedi ki: Bu, aziz ismin kapısıdır. Onunla ahlaklanıp tecelli etmen gerekir. Bu perdenin arkasında seninle Onun arasında yetmiş bin perde vardır. Eğer bu perdeler kalkarsa, teşbih hareketleri seni yakar, kıvılcımları seni ortadan kaldırır. Ama sıfatlarından birini sana göstermesine izin verildi. Ki bu sıfat zatını andıran bir şekildedir. Ancak O'nun zatı benzerlerinin olmasından münezzehtir. Durmaktan ve son bulmaktan münezzeh olduğu gibi. Onu gayret hazinelerinde gizledim ki benim varlığımdan başkası mülahaza edilmesin, aşkıyla tutuşup O'nu arayan talipler Onu keşfetmek uğruna çöllerde şaşkın dolaşmayı terk etmesin. Çünkü O, maddelerin incisinin sedefidir, gören gözün bebeğidir. O halde efendinin tecellisine hazırlan. Bak ve bundan dolayı Allah'a şükret, nankörlük etme.

Efendimiz! Sanki seni teklik makamında belirginleşmiş görüyorum. Senin tecelli etmenden dolayı bütün çift oluş sıfatları ortadan kayboldu. Bakışını bağa çevirip beka alemine baktın, merhamet edenlerin en merhametlisi sıfatıyla. Onların şekillerini inceledin, cisimlerini silip yok ettin. Onların üzerine seni müşahede etme nimetinin lezzetlerini akıttın ki, bu, bütün diğer nimetleri onlardan alıp yok etti. Onlara seni bilmenin şarabından içirdin ki, cisim ehli için bekletilen ağzı mühürlü şaraba ihtiyaçları kalmadı. Bununla onları ya-kınlaştırılmışlar derecesinden yakmlaştırılmışlar mahalline yükselttin. Sonra sola baktın -aslında her ikisi de sağdır- kahır ve büyüklük sıfatıyla fena alemine. Bunun üzerine izleri silindi, nurları söndü, gebe develeri salıverildi, güneşleri dürüldü, nefisleri yok edildi. Egemenliğinin onları kahrettiğini, delilinin şüphelerini giderdiğini gördüğünde, aziz ve yüce olan seslendi: Yavaş ol, ey varlığım gözetimine bağlı olan! Yavaş ol. Böylece onu geri döndürdün ve dedin ki: Ey zatıyla beni tek kılan, sıfatıyla beni çift kılan, bana "isimlerimle zahir ol, semamın kapılarından kullarıma tecelli et" diyen! Senin kahredici ve şiddetli isimlerine rağmen, kulun varlığına bu isim ve şekille nasıl tecelli edebiliriz? Dedi ki: Doğru söyledin. Fakat onlarda yokluk artık sınırına ulaşmıştır. Onlarda emeğini sarfetmiştir. Kendinle onları onlara geri çevir. Müşahedenle kavuştuğun nimetleri onların üzerine yağdır. Onları beka ehline kat. O buluşma anında faydalara ehildir. Böylece onların içlerine ruhlarını üfledin -Allah senden razı olsun-. Heybet elbiselerini şahıslarına giydirdin. Onları nefislerine döndürdün. Güneşlerinin nuruyla cisimlerinin arzını aydınlattın. Hepsi senin egemenliğine boyun eğdi. Sana kulluk divanında saf tutup dizildiler. Bu makamda senin sağ elini öptüm, geri çekilip bu sıfatla müşahede alemime döndüm ve zuhur ettim. Bir müddet bekledim; dost düşman her kes bana seslenirdi: Bu, aziz ve yüce olandır, diye. Bunun nedeni, sıfatların bende sabit oluşunun gücüydü. Allah'tan afetlerden esenlik diliyoruz. Allah, ululuğunun hizmetçisi olarak beni korusun, lütuf ve keremiyle beni nalınlarının yoldaşı eylesin. Sizi tanıyorum; Allah sizi kendisiyle bağlantılı himmetle tanıtsın, türlü gayretiyle sizi yabancılardan gizlesin, parlak nurunun sırlarının inayetiyle sizi yaşatsın, sınırsız izzetinin bulutlarını ileterek makamınızı çevrelesin. Mektubunuzun ulaşmasıyla gören göz daha bir gören oldu. Hizmetkarınız güven ve yardım makamına sığınarak onu aldı. İlk defa mektubunuz tamam olarak eline ulaşıyordu. İçine nurdan sırlar yerleştirilmiş mektubunuz.
Bismillahirrahmanirrahim 
Allah'ın Aziz ve Kerim isminin uğuru ve bereketiyle. Sonra -Allah sizden razı olsunbunu sırları miras kalana salat etmekle sürdürdünüz. İzlerinin zuhur ettiği nimet makamının bereketiyle. Sonra -Allah sizden razı olsun- gönderilmiş elçilere (resullere) selam olsun, dediniz. Tümünün makamlarının huzuruna işaret ederek. Sonra "Elhamdu lillahi rabbil alemiyn / Alemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun" dediniz; size yakınlaştırılmışların keşif mahallinde size sevdirdiği bu nimete karşı şükrünüzü ifade etmek için. Sonra -Allah sizden razı olsun- sevginizin bağımlısı size hitabetti; şükrünüzün ve hamdinizin ardından. Dediniz ki: Gel, korkma, sen güvende olanlardansın. Bu, burada ve din gününde onun için bir müjdedir. Bunu Allah'ın kitabında yer alan şu ayetten gözlemliyordum: "Lehumu'l buşra fi'l haya-ti'd-dunya ve fi'l ahireti. La tebdile likelimatillahi / Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah'ın sözlerinde asla değişme yoktur." (Yusuf,64) Sonra dediniz ki: Korkma, sen üstünsün. Yüksek himmetiniz sayesinde bir kul nasıl korkabilir ki?! Sonra dediniz ki: Ben ikinizle beraberim, işitiyorum ve görüyorum. O zaman kesin olarak anladım ki ben Musa ve Harun'un sıfatlarıyla ahlaklanmışım; ama eşit düzeyde değil. Sonra "dostunuzum" dediniz. Bu sözden Hz. Nebî aleyhisselamın ashabına "ben sizin Nebînizim" sözündeki anlamı algıladım. Sonra "selam üzerinize olsun" dediniz. Sizin selamınız kimin üzerinde olursa, hak, kendisinde yok ettikten sonra bir daha onu geri çevirmez.

Sonra dediniz ki: "sizinle sevinmektedir." Bir hizmetkardan dolayı hizmet ettiği nasıl sevinir? Bîf makama kayyumunun düşkün olması düşünülebilir mi? Sonra dediniz ki: "Allah'ın size açtığı şeylerden dolayı sevin." O zaman himmetinizin benimle ilgili olduğunu bildim. Bu yüzden kapılar hiç yüzüme karşı kapalı olmadılar. Sonra dediniz ki: Mektubun size ulaşmasıyla size öğretilecektir. Burada istenilen doğrultuda mektubun geldiğine yönelik bir işaret vardır. Sonra dediniz ki: "Muhammed'le beraber gönderdiğiniz..." Burada biricik Yesrib makamının beraberliğine dikkat çektiniz. Sonra -Allah sizden razı olsun dediniz ki: Amcanızın oğlunun ölümüyle yeni bir hal gerçekleşti... Nasıl olmasın ki, onun nefesleri, sizin himmetinizle yabancıları düşünmek açısından sınırlandırılmıştı. Sonra dediniz ki: Sizi sabit sözle sabitleştirmesini Allah'tan diliyoruz... Bu, ölüm sekeratında olduğum sırada İsa (a.s.) nm benim için yaptığı duaya uygundu. Sonra dediniz ki: Müşahedeniz sağlam olsun. Nasıl güçlü olmasın ki, ondan var etti ve sağlamlaştırıp yükseltti.

Sonra "doğuşlarınızın aydınlanması" dediniz. Nasıl aydınlanıp parlamasın ki sizin teyidinize mahzar olmuştur! Sonra "Hakikat nuruyla doğularınızı ve batılarınızı nurlandırsm" dediniz. Sizin keşfinizle dua kabul edildi. Sonra "katettiğiniz mesafelerinizi, geçmişlerinizi ve geleceklerinizi kessin" dediniz. Allah bu hususta bana yardım ettiği zaman ona kaim kılıcınızla vururuz. Sonra "nurlarınızı ulaştırsın ve gecenizi de gündüzünüze vardırsın" dediniz. İnşallah övgüye değer izinizi takip etmekle ve yükselttiğiniz  yol gösterici meşalenize uyarak ulaştım. Sonra "Göz kaymadı ve azmadı" dediniz. Görülmezin yok iken nasıl kayabilir! Sonra "bir kitap varit oldu" dediniz. Vuslat hepimizi kuşatıyor, sizden bir lütuf ve ünsiyet göstergesi olarak. Yoksa siz en yüce makamda, hizmetçiniz de en aşağı tarafta iken bizi hangi rida bürürdü?

Sonra "Bir kez daha selam üzerinize olsun" dediniz. Özellikle başladığınız ifadeyle bitirdiniz. Gerçi siz ismimi "gönderilmiş resullere selam olsun" ifadesinin içinde gizlemiştiniz. Bundan dolayı alemlerin rabbine hamdolsun. Sonra "Allah'ın rahmeti ve bereketi de." dediniz. Burada Allah'ın ismini zikrettiniz. Çünkü Allah'ın diğer isimleri bu ismi çevreleyen sırlardır. Sonra "azamet sahibi olan Allah'tan başka !%ğiştirici ve kudret sahibi yoktur" dediniz. Burada kadimin (öncesizin) zuhur etmesiyle hadisin (sonradan olma varlığın) yok oluşuna işaret ettiniz. Sonra "Pazar günü yazdım..." dediniz. Buradan hareketle anladım ki, sizin bu (vakitteki) sırrınız tevhit gücün-dedir. Basiretinizin kendisi de keskin varidatlara yöneliktir. Sonra "ilk on gününde." dediniz. Çünkü ayın ilk on gününde
yazmıştınız. Sonra "rebi...ayında" dediniz. Burada gaiplerin başlangıçlarına dikkat çektiniz; ya cisimler arzında ya da kalpler arzında. "Rebius-sani" dediğinizde, bunun mülahaza makamlarından biri olduğunu anladık. Çünkü cömert ilminizde de bilineceği üzre aylar, yolların başlangıçları ve sonlarına, önceleri ve nihayetlerine göre akarlar. Şöyle ki: senenin başı olan Muharrem ayı iptida makamıdır. Bu ayda olabilecek saldırılar, düşmanlıklar müride haram olur.

Sonra Safer ayında müridin arzı, niyetlerin (çekirdeklerin) nüzulü için arınsın diye kötülük bitkilerinden temizlenir. Sonra Rebiul evvel ayında muameleler baharı yeşerir. Rebiussani'de mülahazalar ba-hari yeşerir. Cemadiyel evvelde hallerin donuşları gerçekleşir. Cemadiyessanide ikbal zamanında sırların donuşları görülür. Receb ayında varidatlar ağırlanır. Şaban ayında bu varidatların berzahlarda bölünüşü gerçekleşir.

Ramazan ayında ayetler sabit olduğu için adetlerin ötesine geçilir, olağan üstü ortam yaşanır. Şevval ayında adet ehlinin vasıl oluşu nedeniyle perdeler kaldırılır. Sonra Zilkade ayında varidatlar başlangıç ehli için oturur. Zilhicce de bunlara, zata ilişkin sıfatlara dair kanıtlar sunulur. Bu noktada sona ulaşılır. Görünenlerle görünmezler birleşir. Himmetler ve iradeler bir araya gelir. İlahi huzurda başka bir hayatın başlangıcı da bu noktadır.
Alemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun.

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.