İbni Arabi Risaleleri: KİTABU’L NAKŞİ’L FUSÛS
KİTABU’L NAKŞİ’L FUSÛS
FUSÛS NAKŞI KİTABI
MUHYİDDİN İBN.
ARABÎ K.S.
FUSÛS NAKŞI
KİTABI
Bismillahirrahmanirrahim
Allahumme barik
aleyye ve temmimhu
Allah'ım!
Üzerime bereketini indir ve tamamla.
Hakikat: 1
- Ademî
Mesajdaki İlâhî Hikmet -
Bil ki; Allah'ın güzel isimleri
(Esmau'l- Hüsna) zatları itibariyle âlemin varlığını gerektirirler. Bundan dolayı yüce
Allah âlemi normal, düzgün bir beden olarak yarattı ve Adem'in (a.s.) de bu bedenin ruhu
olmasını öngördü. Adem derken insanî âlemin varlığını kast ediyorum, "ve aileme
ademe'l esmae kulleha / Adem'e bütün isimleri öğretti." (Bakara, 31) Çünkü bedeni yönetip
yönlendiren, sahip olduğu güçler itibariyle ruhtur. Nitekim isimler İnsan-ı kamil için güçler
konumundadır. Bu yüzden "âlem büyük insandır" denilir. Ancak âlem, içinde insanın var
olmasıyla bu niteliği kazanır. İnsan, ilâhî huzurun bir özetinden ibarettir. Allah'ın özel olarak
ona suret vermesinin nedeni de budur. Hadiste "İnnellahe haleka âdeme ala suretini /Allah
Adem'i kendi suretinde yarattı.", bir rivayette "rahman'ın suretinde" denilmiştir. Allah onu âlemin gayesi olan
öz/ayn kılmıştır. Tıpkı nefs-ı natıkanın (konuşan nefis) insan şahsının varlığının maksadı
olması gibi. Bu nedenle insanın yok olmasıyla dünya harap olur ve insan ahirete
taşındığı için de ümran/bayındır hayat ahiret yurduna intikal eder. Dolayısıyla insan maksat
itibariyle ilk (evvel), varoluş itibariyle son (ahir), suret itibariyle açık (zahir) ve menzil
itibariyle gizli (batın)dir. İnsan Allah'ın kulu, âleminse rabbi (idarecisi)dir. Bu yüzden onu
(Adem'i/insanı) halife, soyunu da halifeler kılmıştır. Nitekim
âlemde insandan başka hiçbir
varlık rablık iddiasında bulunmamıştır. İnsanın bu iddiada bulunmasının nedeni de içinde
bulunan bazı güçlerdir. Yine âlemde insandan başka hiçbir varlık kulluk vasfını nefsinde bu
kadar sağlam bir yere oturtmamıştır. Varlıkların en düşük menzilinde bulunan taşlara,
ağaçlara dahi kulluk etmiştir. Yani rububiyet boyutu itibariyle
insandan daha aziz, kulluk boyutu
itibariyle insandan daha zelil bir varl ık yoktur. Eğer bunu anladıysan, insanın varlığıyla
kast edilen hususu da sana anlatmışım demektir. İnsanın esmau'l hüsna ile izzet
bulmasına, izzetini onlardan aramasına bak, onlarla zuhur edişi aracılığıyla onun zilletini de
görürsün. Bu hususu iyice anla. O zaman anlarsın ki insan iki suretten meydana gelen bir
nüshadır: Hakkın ve âlemin suretinden...
Hakikat: 2
- Şit
Mesajındaki Üfleme Hikmeti -
Bil ki; Hakkın bağışları
kısımlara ayrılır. Bu bağışlardan biri şudur ki, Vahhab (çok bahşeden) isminden özellikle
nimetlenilsin diye verdikleridir. Bu da iki kısma ayrılır: Biri zati, biri de esmalardan
(isimlerden) kaynaklanandır. Zati bağış ancak isimlere tecelli etmekle gerçekleşir. İsimlerden
kaynaklanan bağış ise hicapla beraber olur, bu bağışları alan biri onları ancak kapasitesi
oranında alır. Nitekim buna şöyle işaret edilmiştir: "Ve a'ta külle şey'in halkahu I O her şeye
hilkatini verendir." (Tâhâ,5) Nitekim bu kapasiteden kaynaklanan bir durum olarak
bazen bağışlar kaçınılmaz olarak gerçekleşen hal ile
istemekten dolayı verilir, bazen
de sözlü istekten dolayı verilir. Sözlü istek de iki kısma ayrılır: tabii isteme, ilâhî emre
uymak suretiyle isteme. İsteme, hikmet ve marifetin gerektirdiği bir olgudur. Çünkü O
emredendir, mülkün sahibidir; her hak sahibini hakkına ulaştırması onun için bir
gerekliliktir. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "Şüphesiz senin ailenin senin üzerinde
hakkı vardır, nefsinin, gözlerinin ve aklının da senin üzerinde hakkı vardır."
Hakikat: 3
- Nuh
Mesajındaki Subbuhî Hikmet -
Tenzih edenin tenzihi tenzih
edilen için bir sınırlandırmadır. Çünkü onu tenzih kabul etmeyen şeyden temyiz etmiş
olabilir. Şu halde bu vasıfla nitelenmesi gereken için bu vasfı kullanmak kayıtlandırmadın
Şu halde mutlak olarak kayıtlanan yüce varlıktan başka bir şey söz konusu değildir.
Bil ki; kullarından kendisini
tanımalarını isteyen hak, indirilen şeriatların lisanıyla vasıfları açıklanan zattır.
Şeriatlar indirilmeden önce akıl marifetin bu düzeyine ulaşamamıştı. Dolayısıyla Onu
bilmek, hadis (sonradan olma) özelliklerden Onu tenzih etmek demektir. Buna göre arif,
Allah hakkında iki marifete sahib kimse demektir. Biri şeriatların indirilişin-den
önceki marifet, biri de şeriatlardan edinilen marifet. Ama bunun şartı getirilen ilmin Allah'a
döndürülmesidir. Eğer bu yolla bir ilim keşfedilirse, işte bu, ilâhî bağışların zatî olanları kapsamına
girer. Şit bölümünde zati bağışlara değindik.
Hakikat:
4- İdris
Mesajındaki Küddusî Hikmet
Yücelik iki kısımdır. Biri mekan
(yer) yüceliğidir. "er-Rahmanu ala'l arşi'steua /Rahman arşa istiva etti."
(Taha,5) ayetinde mekan yüceliğine işaret edilmektedir. Bulut ve gök, mekan yüceliğini ifade
ederler. Bir de mekanet (makam) yüceliği vardır. "Kullu şey'in halikun illa vechehu / O'nun
zatından başka her şey yok olacaktır." (Kasas,88) ayetinde buna işaret edilir. İnsanlar ilim
ve amel bağlamında tavır sergilerler. Amel mekana (yere), ilim ise mekanete (makama)
yöneliktir. Üstünlük anlamında yüceliğe ise "Ve entumu'l a'levne / Üstün olan
sizsiniz." (Al-i im-ran,139) ayetinde buna işaret edilmiştir.
"Vellahu
meakum / Allah sizinle
beraberdir." (Muhammed,35) ayeti zuhur ettiği yerlerdeki tecellisiyle ilgilidir. Buna göre O, öyle yüce
bir tecellidedir ki "ke mislihi şey'un benzeri gibisi.", "inneni meakuma esmau ve era / İkinizle
beraberim; işitir ve görürüm." (Taha,46) Ve "acıktım, beni doyurmadın." gibi tecelliler
onun kadar yüce değildir.
Hakikat: 5
- İbrahim
Mesajındaki Hakimiyet Hikmeti -
Kulun aynını ispat etmek
zorunludur. Ancak o zaman Hakkın onun kulağı, gözü, dili eli ve ayağı olması sahih
olabilir. Hak şanına yaraşır şekilde hüviyetiyle onun bütün güçlerini ve organlarını kapsar.
Bu nafile kulluk sevgisinin bir sonucudur. Farz sevgisinde ise, Hakkın seninle işitmesi ve
seninle görmesi söz konusu olur. Nafileler neticesinde ise sen Onunla işitir ve Onunla
görürsün. Senin nafile ibadetlerdeki derecen, mahallin kapasitesinin derecesine göre
belirginleşir. Farzlar aracılığıyla idrak edilen her şeyi idrak edersin. Bu hususu iyice anla.
Hakikat: 6
- İshak
Mesajındaki Hak Hikmeti -
Bil ki; hayal huzuru, ontolojik
anlamda şey sayılan, sayılmayan her şeyi kapsayan toplayıcı bir huzurdur. Bu
huzurun her şey üzerinde, tümü de doğruluktan ibaret olan tasvir hükmü söz konusudur. İki kısma
ayrılır: Bir kısmı, suretin hariçten gerçekleştirdiği tasvire uygundur ki, bunu keşif olarak
ifade ederler. Bir kısmı ise uygun değildir, buna da tabir denilir. Bu bağlamda insanlar iki
kısımdır: Alim ve öğrenen. Alimin rüyası tasdik edilir.
Öğrenen ise, hakkın kendisinde
meydana getirdiği bu suretle neyi irade ettiğini öğrenene kadar rüyayı tasdik eder.
Hakikat: 7
- İsmail Mesajındaki
Yüce Hikmet -
Âlemin varlığı henüz
gerçekleşmemişken var edicisinde "Mucid" bir çok nisbeti veya ismi gerektiriyordu.-bu ikisinden
dilediğini kullanabilirsin- Ama bu kaçınılmazdır. Bunların tümüyle âlemin varlığı
gerçekleşir. Şu halde âlem, zatlardan birinden mevcuttur ki, isimler itibariyle çokluk tekliği ona
nispet edilir. Dolayısıyla âlemin varlığı ancak iki şeyden
kaynaklanır: Söylediğimiz
niteliklere haiz ilâhî kudret ve kabulden. Çünkü imkansız olan bir şey tekvini (varoluşu) kabul etmez.
Bu yüzden yüce Allah "kun= ol" dedikten sonra "fe yekun: hemen oluverir."
buyurmuştur. Burada oluvermeyi, kabul etmesi itibariyle âleme nispet etmiştir.
Hakikat: 8
- Yakub
Mesajındaki Ruhî Hikmet -
Allah katında din İslam'dır.
İslam'ın anlamı ise boyun eğmedir. Bir kimseden bir şey istenirse ve bu kimse istediği
şey hususunda isteyene boyun eğer, itaat ederse, o teslim olmuştur (müslümandır).
Dolayısıyla bu boyun eğişte müslümanlıkta zorlama söz konusudur. İki türlü din vardır:
Biri emredilen dindir. Bu da resuller tarafından getirilmiştir.
Biri de itibaridir. Bu da hakkın
tazimi esasına dayalı olarak insanlar tarafından uydurulmuştur. Bir kimse Allah'ın
rızasını elde etmek maksadıyla hakkıyla bu dine riayet ederse kurtulur. İlâhî emir de
iki kısma ayrılır: biri vasıta ile sunulmuş emirdir. Bunda yer alan tüm ilâhî emirlerin kalıbı
vasıtadır. İşte bunun muhalefeti tasavvur edilemez. Vasıtalı olana muhalefet edilir de edilmez
de, bir de emredilensiz ve vasıtasız emir vardır. Aksi takdirde hususi bir şey olurdu,
varlık olmazdı.
Hakikat: 9
- Yusuf
Mesajındaki Nurî Hikmet-
Nur keşfeder ve keşfettirir.
Nurun en tamamı ve en büyüğü, yüce Allah'ın rüyada tecelli eden ve görülen suretler
aracılığıyla irade ettiği şeyleri keşfettirenidir. Buna da tabir denir. Çünkü bir suretin değişik
bir çok anlamı zuhur edebilir ve bununla da suret sahibi hakkında bir tek anlam kast
edilebilir. Bir kimse bu nur aracılığıyla keşfederse o, nur sahibidir. Çünkü bir kimse
çağırılır, bunun neticesinde hacca gider. Bir başkası çağırılır, hırsızlık eder. Ama her iki
olayda da çağrının sureti birdir. Bir diğer kimse çağırılır, bir bilgiye, basirete dayalı olarak
Allah'a davet eder. Yine bir başkası da çağırılır, o da insanları dalalete davet eder.
Hakikat: 10
-Hud Mesajındaki
Ahadiyet (Teklik) Hikmeti-
Bütün yollar Allah'a varır. Allah
bütün yolların gayesidir. Dolayısıyla bütün yollar sıratı müstakimdir. Ancak bizim Allah'a
kulluk etmemiz, özellikle bizi mutluluğumuza ulaştıran yolda gerçekleşir. O da Allah'ın
bizim için şeriat olarak indirdiği yoldur. İlk duruma "ve rahmeti vasiet külle şey'in /
Rahmetim ise her şeyi kuşatır." (Araf, 156) ayeti işaret etmektedir. Şu halde kul, nerede
olursa olsun sonuç mutluluktur. Mutluluk ise, uygun olana ulaşmaktır. Bazı insanlar rahmete
minnet pınarından nail olurken, bazısı vacip oluşu itibariyle nail olur. Mutluluğun
hasıl oluş sebebine ise; minnet pınarından nail olur. Muttakininse iki hali vardır:
hallerin birinde Allah'ın koruması yerilmiş şeylerle ilgili olur, onu yerilmiş şeylerden korur. Hallerin
birinde ise; Allah onun için koruma olur. Bu da malumdur.
Hakikat: 11
- Salih
Mesajındaki Futuhî Hikmet -
Hakikatler bize göstermiştir ki
netice ancak fer-dilikten kaynaklanır. Fertliğin ilk basamağı ise üçtür. Bu yüzden
yüce Allah âlemin var oluşunu, kendisi, iradesi ve sözü ile gerçekleştirmiştir. Öz/ayn
birdir, nispetleri muhtelif. Nitekim şöyle buyurmuştur: "İnnema kavluna li şey'in iza erednahu en
neku-le lehu kun feyekun / Biz bir şeyin olmasını istediğimiz
zaman, ona sözümüz sadece
"ol" dememizdir. Hemen oluverir." (Nahl,40) Cedel ilminde akli tasavvurlara dair
önermeler sana perde olmasın. Çünkü bu önermeler dört gibi görünseler de aslında üçtür.
Bunun nedeni de dörtte bulunan tek ferdin ilk iki önermede tekrarlanmasıdır. Bu hususu iyice
anla. Dolayısıyla üçleme (teslis) sonuç almada muteberdir, âleminse bir sonuç
olduğunda kuşku yoktur.
Hakikat: 12
- Şuayb
Mesajındaki Kalbi Hikmet -
Bil ki; kalb Allah'ın rahmetinden
var olmuştur. Ve yüce Allah, kulun kalbinde yer aldığını bildirmiştir. Rahmeti ise
Onu kapsamaz. Çünkü rahmetin hükmü ancak hadis (sonradan olma) varlıklara
taalluk eder. Şayet düşünülüp anlaşılırsa bu enteresan bir meseledir. Sahih rivayette de
belirtildiği gibi Hakk, özü itibariyle ve kendisi olarak değişmediği halde suretler içinde
değişip durmaktadır. Kalbler de Hak açısından su kapları konumundadır; Hak değişime
uğramadığı halde bu kalblerin şeklini alır. Bu hususu iyi anla. Hakkın şu sözünü duymadın mı:
"Külle yevmin huve fi şe'n / O her gün yaratmadadır."(
Rahman, 29) İşte kalb de zihinler
de dönüşüp durur. Bu yüzden: "İnne fi zalike le zikra limen kane lehu kalb: Şüphesiz
bunda kalbi olan kimseler için öğüt vardır." (Kaf,37) buyurulmuştur, "aklı
olan" denilmemiştir. Çünkü kalbin aksine akıl sınırlıdır, kayıt altına alınır. Bu hususu iyice anla.
Hakikat: 13
- Lut
Mesajındaki Melekî Hikmet -
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Ellezi halakakum min Da'fin su.rn.me ceale min ba'di da'fin kuuueten summe ceale min
ba'di kuvvetin da'fen / Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren
ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük veren, O'dur." (Rum, 54) Ayette geçen ilk
güçsüzlükten maksat tartışmasız genel ve özel anlamda mizaç zayıflığıdır. Hemen sonrasında
sözü edilen kuvvetten maksat da mizaç kuvvetidir. Özel bağlamda buna hal kuvveti de
eklenir. İkinci güçsüzlükten maksat da mizaç zayıflığıdır.
Özel bağlamda buna marifet
zayıflığı da eklenir. Yani kişinin Allah aracılığıyla kendi zayıflığını bilmesi. Ta ki
toprağa karışıncaya ve hiçbir şeye güç yetiremeyecek hale gelinceye kadar. Bu durumda kendi
nezdinde bir süt çocuğunun annesinin yanındaki durumunu yaşar. Nitekim bu yüzden
Lut (a.s.) şöyle demiştir: "Ev ava ila ruknin şedid / Veya güçlü bir kaleye
sığınabilseydim."(Hud,80) Güçlü kale derken kabileyi kast ediyor. Resulullah (s.a.v.) ise:
"Allah Lut'a rahmet etsin. Aslında güçlü bir kaleye sığınmıştı." derken marifet güçsüzlüğünü kast
ediyor. Dolayısıyla güçlü kale onun hayatını
yönlendiren ve onu terbiye eden
Haktır.
Hakikat: 14
- Üzeyr
Mesajındaki Kaderi Hikmet -
Malumlar oldukları için yüce
Allah'ın mah-lukatına sunduğu tartışmasız, kesin kanıtı vardır. Malum (bilinen) alime
(bilene) kendisi itibariyle üzerinde bulunduğu hali verir. Buna ilim denir. İlmin (bilmenin)
malum (bilinen) üzerinde bir etkisi yoktur. Ama malum hakkında ancak ilimle hüküm verilebilir.
Bil ki; her Resul Nebidir. Her Nebî Velîdir ve her Resul Velidir.
Hakikat: 15
- İsa
Mesajındaki Nebevi Hikmet -
Ruhun bir özelliği nereden
geçerse orayı canlandırmasıdır. Ancak bir şey canlandığında artık tasarruf kendi
mizacına ve yeteneğine göre olur, ruha göre değil. Çünkü ruh kutsidir. Görmez misin
ki, şekil verilmiş, düzgün cisimlere üflenen ilâhî
nefhanın, münezzehliğine ve
huzurunun yüceliğine rağmen, tasarrufu üflenilen şeyin yeteneği oranında belirginleşir. Duymadınız
mı, Samiri'nin ruhların etkisini öğrendikten sonra nasıl ruhun geçtiği yerden
bir avuç toprak aldığını ve bunun etkisiyle buzağı heykelinin nasıl böğürdüğünü?
İşte mizaçların yeteneği budur.
Hakikat: 16
- Süleyman
Mesajındaki Rahmani Hikmet -
(Saba Melikesi) nereden ve nasıl
geldiğini bilmediği için güçlü bir ifadeyle Hz. Süleyman'ın (a.s.) mektubu
hakkında "Bu değerli bir mektuptur" demiştir. Hz. Süleyman'ın değil de Asef'in saba melikesinin
tahtını getirmek suretiyle gücünü göstermesi de, Süleyman'ın şerefinin büyük
olduğu gerçeğinin bilinmesi içindir. Çünkü Süleyman gibi iyilikleri olan birinin ancak
böyle bir iktidarı olabilir. Saba melikesi tahtını görünce: "Bu sanki odur" demesi,
yaratılışın her zaman yenilendiği esasında bilginin farkına varmasının ifadesidir. Bu yüzden teşbih
edatı olan "Kef" harfini kullanıyor. Sonra Seba Melikesine billurdan köşkü gösterdi. Melike onu derin
bir su sandı, ama su değildi. Nitekim gösterilen taht da suret olarak tahtın
aynısı değildi, fakat öz birdi. Bu husus bütün âlemde geçerlidir. Süleyman'a öyle bir mülk
verilmişti ki, ondan sonra hiç kimsenin böyle bir mülkle zuhur etmesi mümkün değildir. Onun
mülkünün bir özelliği de rüzgarların ve ateşten ruhların emrine verilmiş olmasıydı. Çünkü
rüzgarlarda hesapsız ruhlar vardır. Sen bunları hesap edemezsin.
Hakikat: 17
- Davud
Mesajındaki Varlık Hikmeti -
Davud'a bir lütuf olarak kendini
bilme, tanıma lütfedildi ve bunu onun ameli gerektirmiş değildi. Eğer bunu
ameli gerektirmiş olsaydı, o zaman bir lütuf değil, ödül olurdu. Yine ona bir lütuf olarak
Hz. Süleyman (a) bahşedildi. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "ve vehebna li Davud'e
Suleymane / Biz Davud'a Süleyman'ı verdik." (Sad,30) Geride şu ayet kalıyor: "Lekad ateyna
Davude minna fadlen / Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik." (Sebe.lO)
Acaba bu üstünlük amelinin karşılığı mıdır yoksa bağış anlamında mıdır? Bir ayette şöyle
buyurul-muştur: "ve kalüun min ibadiye'ş şekur / Kullarımdan şükreden azdır."
(Sebe,13) Ayette mübalağa si-gası kullanılmıştır ki hem yükümlülük nitelikli şükrü hem de
teberru (gönüllü) şükrü kapsasın. Gönüllü (teberru) nitelikli şükre Hz. Nebî'nin
(a.s.) "Şükreden bir kul olmayayım mı? " şeklindeki sözünü örnek gösterebiliriz. Yükümlülük
nitelikli şükre ise; "Allah'a şükredin..." "Allah'ın nimetlerine şükredin..." şeklinde emir
sigasıyla sunulan ifadeleri örnek gösterebiliriz. Allah'tan gafil olanlar açısından iki şükür
arasında iki şükrü eda edenler arasındaki fark kadar bir fark vardır. Davud Allah'ın
halifeliğine ve imamet görevine tayin edilmiştir. Ondan başkasının
böyle bir özelliği yoktur.
Hilafet görevi verilen kimseye âleme hükmetme ve tasarruftabulunma yetkisi de verilmiştir.
Dağların onunla birlikte Allah'ı teşbih etmesi, kuşların ona eşlik etmesi gibi. İnsanların
eşlik etmesi ise daha iyidir.
Hakikat: 18
- Yunus
Mesajındaki Nefsî Hikmet -
Yunus'un (a.s.) bereketi kavmine
geri döndü, çünkü Allah onları ona eklemiştir. Bunun nedeni de ona gazap etmiş
olmasıdır. Eğer ondaki hal rıza hali olsaydı ve Allah hakkında iyi bir zan besleseydi
"ve necceyna ahu mine'l gammi ve kezalike nunci'l rnu'minin / Onu kederden
kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız." (Enbiya, 88) Yani hallerinde sadık olanları.
Allah'ın Yunus'a (a.s.) yönelik lütfünden biri de (balık tarafından sahile atıldıktan sonra) başının
üzerinde bir kabak bitkisi gölge yapması için yeşertmesidir. Çünkü yumurtadan çıkmış civciv
gibi cascavlak çıkmıştı balığın karnından. Bu halde iken
sinekler başına üşüşselerdi ona
büyük eziyet verirlerdi. (Gemide bulunanlarla) kura çekince, kendini onların arasına katmış
oldu. Böylece rahmet tümünü kapsadı.
Hakikat: 19
- Eyyüb
Mesajındaki Gaybî Hikmet -
Sabretme veya durumu Allah'a
şikayet etme arasında aslında bir çelişki yoktur. Eyyub, gösterdiği sabırla
Allah'ın kudretine, yapabilirliğine direnmemiştir, Allah, bu özelliği sebebiyle de Eyyub'a önce
sıhhatini sonra ailesini ve onlarla birlikte (elinden çıkanların) benzerini verdi... Eyyub,
rabbinin emri uyarınca ayağıyla yeri eşeledi. Bu eşelemeyle bütün acıları yok oldu ve her doğal
canlıya sirayet eden hayat sırrı olan su fışkırdı, sudan yaratıldı, onunla sağlığına
kavuştu. Allah suyu onun için bir rahmet, bizim için de bir hatıra kıldı. Ayrıca yüce Allah, adadığı
adak ile ilgili olarak da ona şefkat gösterdi, acıdı.
Bununla, onun adağını yerine
getirenlerden biri olarak belirginleştiğini öğretti bizlere. Hazreti Muhammed'in (s.a.v.)
ümmetine ise; kefareti öngörmüştür. Ki adaklarını yerine getirmemeleri durumunda
uğrayacakları cezayı bununla örtsünler (ortadan kaldırsınlar). Kefaret ibadettir. Kefaret emri,
adaktan daha hayırlı olması durumunda adağın bozulması emri anlamındadır. Bu bağlamda,
günah içinde olsa da, iman gözetilmiştir. Çünkü Allah'ı zikretmektedir, zikreden organ da
zikrinin neticesini onun için talep etmektedir. Onun günah ya da ibadet içinde olması
ise başka bir meseledir, bu noktada zikredeni ilgilendiren bir husus yoktur.
Hakikat: 20
- Yahya
Mesajındaki Celali Hikmet -
Allah onu isimler alemindeki
menziline yerleştirdi ve ondan önce hiç kimseyi onun adaşı kılmadı, hiç kimseye onun
adını vermedi. Ondan sonra ismi itibariyle onun peşinden gidildi, isimlendirmede ona
dönüldü. Babasının himmetinin de onun üzerinde etkisi vardı. Çünkü babası kalbinde Meryem'e
karşı evlat sevgisi gibi bir sevgi besliyordu ve Meryem erkeklerden tamamen uzaklaştığı
için, babası bu hasreti hep içinde tuttu.. Nitekim filozoflar da benzeri bir noktaya dikkat
çekmişlerdir. Şöyle ki: Bir kimse eşiyle cinsel ilişkiye girerken, orgazm olduğu sırada varlıkların
en üstününü hayal etsin. O zaman doğacak çocuk, o kimsenin bütün özelliklerini
değilse de önemli bir kısmını üzerinde taşır.
Hakikat: 21
- Zekeriyya
Mesajındaki Malikiyet Hikmeti -
Zekeriyya rabbani rahmet
sayesinde rabbinin seslenişini dinleyenlerin kulaklarından gizleme başansına ulaştı. Rabbi
ona gizlice seslendi ve normalde olmayan bir hadise gerçekleşti. Çünkü kısırlık
engelleyicidir. Bu yüzden "riyhu'l akim: bitkileri aşılamayan, kısır rüzgar" denilmiş ve onunla
"el-Leva-kih=aşılayıcı rüzgarlar" birbirinden ayırt edilmiştir. Allah, duasının bereketiyle
Yahya'yı onun yanındaki şeylerin mirasçısı kıldı. Bu özelliğiyle İbrahim soyundan bir cemaatin
mirasçısına benzedi.
Hakikat: 22
-İlyas
Mesajındaki Nezaket, Ünsiyet Hikmeti-
Yüce Allah "Yaratanların en
hayırlısı..." şeklinde bir ifade kullanır. Ayrıca "efemen yahluku kemen la yahluk / Yaratan
yaratmayanla bir olur mu?" (Nahl,17) İnsanların yaratması takdir etme, planlama
anlamındadır. Burada ise var etme anlamında kullanılmıştır.
Hakikat: 23
- Lokman
Mesajındaki İhsanı Hakikat -
Lokman, şirkin, Allah'a şerik
koşulana karşı işlenmiş büyük bir zulüm olduğunu, dolayısıyla kullara zulmetmek
anlamına geldiğini bildi. Onun ilâhî tavsiyeleri, gönderilmiş resullerinkine benzeyen
vasiyetleri vardır. Yüce Allah, ona hikmet verdiğine tanıklık etmektedir. O da kendisine
verilen bu hikmetle hem kendisini hem de tüm hay ırları hikmetli bir şekilde anlamlandırmıştır.
Hakikat: 24
- Harun
Mesajındaki İmamiye Hikmeti -
Musa (a.s.) için Harun, Hz.
Muhammed'in (s.a.v.) dünyadan ayrılmasından sonra onun
yerine geçen naibleri konumundadır. O halde varis, kime varis olduğuna, kimin
naibi olarak tayin edildiğine baksın.
Bu takdirde mirasının sahihliği
gerçekleşir ve böylece malın sahibinin yerine geçebilir. Kim tasarrufları itibariyle onun
ahlakı üzere olursa, sanki oymuş gibi olur.
Hakikat:25
- Musa
Mesajındaki Ulvî Hikmet -
Firavun'un Musayı öldürtmek için
öldürmüş olduğu herkesin hayatı Musa'ya sirayet etmişti.. Musa'nın korkup
kaçması, öldürülenlerin hayatlarını kurtarmaya yönelikti. Bir bakıma başkaları hakkında atılmış
bir adımdı bu. Bunun üzerine Allah ona risalet, kelâm (aracısız Allah'la konuşma) ve
hükmetme yetkisi olan imamlık görevini verdi. İhtiyacı olmadığı halde Allah içindeki kederini
gidermesi için onunla doğrudan konuştu. Böylece öğrendik ki topluluk etkili olur
ve toplu davranış himmetle hareket etmekdir. Böyle bir şeyi bilenlerin bu bilgisini
öğrenince, başkası kendisiyle yolunu bulurken o yolunu yitirdi. Bunun üzerine Allah onu bir darb-i
meselde olduğu gibi Kur'an yerine koydu: "Yudillu bihi kesiren ve yehdi bihi kesiren vema
yudillu bihi illa'l fasikin: /Allah onunla bir çok kimseyi sapt ırır, bir çoklarını da doğru yola yöneltir.
Allah bununla ancak fasıkla-rı saptırır." (Bakara, 26) Fasıklar onda bulunan hidayet
yolundan çıkan kimselerdir.
Hakikat: 26
- Halid
Mesajındaki Samedî Hikmet -
Allah onun mucizesini, rabbine
intikal ettikten sonraya bırakmıştı. Böylece işaretleri ortadan kalktı. O kavmini, kavmi
de onu yitirdi. Bu yüzden Rasulul-lah (s.a.v.) onun kızına: Hoş geldin, ey kavminin yitirdiği
nebinin kızı." Oysa onu yitirenler oğullarıydı. Çünkü halkın, onun mezarını
açmalarına izin vermemişlerdi. Bunun nedeni de Araplar arasında mezar açmanın
(nabbaşlık} bir utanç vesilesi olmasıydı. (*)
(*)Not: Rivayetlerde, Aden
tarafında Halid b. Sinan isimli bir zatın zuhur ettiği, Hz. İsa(a.s.) ile Hz. Muhammed (s.a.v.) arasındaki
dönemde Hz. Muhammed (s.a.v.)e yakın bir zaman diliminde yaşadığı, oğullarına ve kavmine ölümünden
kırk gün sonra mezarını açmalarını, orada kendilerine berzahtan haber vereceğini söylediği, fakat
oğullarının, halk arasında utanç vesilesi olan nabbaş damgasını yememek için babalarının mezarının açılmasına
izin vermedikleri, dolayısıyla nebîlik işaretlerinin ortaya çıkmadığı, nebîliğinin bilinmediği söylenir,
(mütercim)
Hakikat: 27
- Muhammedi
Mesajdaki Ferdî Hikmet
Onun mucizesi Kur'an'dır, cemiyet
de bir icaz(ör-tü)dır. Çünkü cemiyet değişik hakikatlere dayanan bir insandır.
Nitekim Kur'an da mutlak olarak Allah'ın kelamı olması hasebiyle farklı ayetlerden
meydana gelmektedir. Kur'an Allah'ın kelamı ve anlatmasıdır. Mutlak olarak Allah'ın kelamı
olması hasebiyle mucizedir ve cemiyettir. Bu itibarla da himmetin cemiyetidir. "Ve ma
sahibukum bi mecnun / Arkadaşınız mecnun değildir." (Tekvir,22) "Ondan hiçbir
şey gizlenmiş değildir, "cimri değildir..." Size ait bir şeyi de
sizden esirgemez. Allah'tan aldığı ve
sizin için olan bir şeyde cimrilik etmekle suçlanmaz. O sizin sapmanızdan endişe duyar.
"Ma dalle sahibukum ve-ma gava / arkadaşınız sapmadı ve batıla inanmadı." (Necm,2)
Hayret içinde iken korkmadı. Çünkü hakkın son noktasının hayret olduğunu bilenlerdendir.
Ona doğru yol gösterilmiştir. O hayreti ispat bakımından hidayet ve beyan sahibidir.
Efendimiz Hz.
Muhammed'e, ehlibeytine ve ashabına salat ve selam olsun.
Hiç yorum yok