Gazi Umur Bey - 15 Mayıs 1348
Aydınoğlu Beyliğinin kurucusu Aydınoğlu Mehmet Bey’in ikinci oğludur.Lakabı Dinin güzelliği anlamına gelen “Bahaüddün"dir. Babasının ölümünden sonra 1334 henüz yirmi beş yaşındayken tahta çıkmıştır. Onun zamanında beylik en parlak dönemini yaşamıştır. Gözüpekliği ve atılgan kişiliğiyle tanınan Umur Bey Türk milletinin tarih boyunca yetiştirdiği en büyük kahramanlardan biridir. Destansı hayatı ve savaş meydanlarında kazandığı büyük zaferler on altıncı yüz yılın ünlü şairlerinden Enveri’nin yazdğı Düsturname adlı eserde destansı bir dille anlatılır.
Denizler Fatihi Umur Bey
Ege Denizi’nde kurduğu büyük donanmayla yılarca Haçlı, Ceneviz ve Bizans donanmalarına kök söktüren Umur Bey ilk Türk denizcilerimizden biridir.
1328 yılında İzmir Kalesi’ni ve limanını Cenevizlerden alan Gazi Umur Bey ertesi yıl sekiz gemilik filosuyla denize açıldı ve Çanakkale Boğazı’nda ilk savaşını gerçekleştirdi. 1329 da Saruhan ve Menteşe beyleriyle birlikte hareket ederek Haçlı Donanması’nı ağır bir yenilgiye uğrattı.
1329’da İbrahim Bahadır Bey ile birlikte Bozcaada’ya çıktı. Bu arada donanması gün geçtikçe büyüyordu. 1330 yılında 45 gemiyle Sakız adasına baskın yaptı. 1332de Saruhanoğlu Timur Bey ile Çanakkale Boğazı’nı zapt edip Bizans Donanması’nı Marmara Denizi’ne hapsetmek için Gelibolu’ya asker çıkardı.
1333 yılında Venediklilere karşı yaptığı Eğriboz Deniz seferinde 250 gemiye komuta ediyordu. Aynı yıl 170 gemi ile Yunanistan kıyılarına saldırdı. Askerleriyle birlikte Atina kapılarına dayandı.
Gemileri Karadan Yürüten ilk kişi
Bazı araştırmacılar Gazi Umur Bey’in 1338 yılında Fatih Sultan Mehmet Han’dan tam 115 yıl önce Karadeniz seferi esnasında 300 gemiden oluşan donanmasını karadan yürüterek Patras Körfezi’ne geçirdiğini söylemektedir. Bu teze göre Türk tarihini çok iyi inceleyen Fatih Sultan Mehmet Umur Bey’in bu dahice hareketinden ilham alarak gemilerini karadan Haliç’e indirmiş ve savaşın kaderini değiştirmiştir. Bu nedenle Gazi Umur Bey’den “gemileri karadan yürüten ilk Türk” olarak bahsedilir.
1335'te 276 gemi ile Mora'ya gitti. 1336'da Foça'da İmparator Kantakuzen ile buluştu. 1338'de 350 gemi ile Korent'e gitti. Bu seferinde 50 büyük gemiyi Korent civarına bıraktıktan sonra 300
gemisini karadan yürüterek Patras körfezine geçirdi. Sonra aynı yoldan geri döndü. Bu yüzden eski tarihlerimizde Korent limanına Umur Bey limanı denilir.
“Hükmü paşa kıldı ettiler yerak,
Karadan gemi çeker olup yayak.
….Tahtalar döşeyüb sabunla,
….Gemiler çektiler anlar onunla.
Eğer görsen anı gazi Umur beğ,
Derya olmaya bu donanmada yeğ.
….Mavnalar, kadırgalar bu üzre
….Sadasın dağlar yürür su üzre.
(Enverî : Düstûr-name)
Avrupalılarla kurduğu ilişkiler
Daha babasının sağlığında, 1328 yılında o devirde Doğu Roma ( Bizans ) İmparatorluğu hakimiyeti altında olan Phokaia Limanı’nda, Batının oluşturduğu donanmanın tehditlerine karşı kendilerine müttefik arayan İmparator üçüncü Adronikos ve Grand Dometiskosu Kantakuzenos ile görüştü. Bu görüşme ömür boyu sürecek bir dostluğu ve işbirliğini beraberinde getirdi. Aralarında başlayan bu yakınlık Adroniskos’un ölümünden sonra Kantakuzenos’un imparator olmasına yardımcı olmuştur. Umur Bey Kantakuzenos’un isteği ile Bizans egemenliğindeki balkanlara çeşitli seferler düzenledi. Bu seferler kısa bir süre sonra topraklarını hızla genişletmeye başlayan Osmanlı Beyliği’ne Balkanların kapılarını araladı.
Umur Bey’in Haçlı Donanması’na karşı saldırılarını durdurmak isteyen Papa IV. Clement’ın kurduğu Venedik, Kıbrıs, Ceneviz, Rodoslulardan oluşan Haçlı birlikleri 1344 yılında İzmir’in liman kalesini ele geçirerek Umur Bey’in donanmasının bir kısmını tahrip etti ve Aydınoğlu donanmasına körfezi kapattı. Bu tarihten itibaren İzmir “Müslüman İzmir” ve “Gavur İzmir” olarak ikiye ayrıldı. Umur Bey Yukarı Kale’den Haçlılar üzerine akınlarına devam etti.
Gazi Umur Bey, Bizanslılara yardım ederek, ardını güvenceye aldıktan sonra, 1348'de İzmir
Körfezi’ndeki Gavur İzmir denilen Sen Piyer Kalesi’ne saldırdı. Kaleyi Haçlılardan geri almak için
birçok saldırı yapıldı. Gazi Umur Bey, arkadaşlarının hareketlerini görebilmek için en önde
tırmandığı merdivenin orta yerinde miğferini kaldırırken, alnının ortasına isabet eden bir okla düştü.
Yaralı bir kuş gibi süzüle süzüle hendeğe yüzüstü düşüp şehadet şerbetini içerken, bir eli Sen
Piyer duvarını diğer eli suyu okşuyordu.
“On sekiz yaşı ata oldu süvar,
Hem yirmi bir yıl etti kar-ı zar.
….Yediyüz hem kırk sekiz idi sal,
….Yaş otuzdokuz etti intikal.
Eylemiştir ol yirmialtı gaza,
Rahmet anın ruhu-i pakina seza.”
(Enverî : Düstûr-name)
Cenazesi, babası ve kardeşi İbrahim Bahadır Bey’inde yattığı Birgi’deki Aydınoğlu Türbesi’ne gömüldü.
Savaşçı bir kişiliğe sahip olmasına rağmen sanatçıları korumuş kollamıştır. Mesud Bin Ahmed’e ait olan” Süheyl ve Nevbahar” adlı mesnevi onun için tercüme edilmiştir. Aynı zamanda ülkesinin imarına da büyük önem vermiş bütün şehirlerde medrese, cami, çeşme ve kervansaraylar yaptırmıştır.
Hiç yorum yok