Cezaevinde Bir Bayram Günü…


Uydurma deliller ile yürütülen İslami içerikli davalardan “Batman İslamî Hareket” davasından dolayı ‘hüküm giyen’ ve ‘40 bayramdır’ cezaevinde bulunan Abdülselam Durmaz geçen sene Kurban Bayramı dolayısıyla gönderdiği mektubu...
Cezaevindeki Müslümanların bayramlarını nasıl geçirdiğine dair...
Duyarlılık oluşturması dileğiyle....

Cezaevinde bir bayram günü…
Sabah namazıyla uyanan şuurun ilk heyecanı, bugün bayram! Çocukluğumda, peşi sıra dalgalanan ve adeta bütün evrene mistik bir hava kazandıran o büyüleyici sâla sesleri kulağımda yankılanıyor hala. Yıllar sonra memleketimin zindanına geldiğimde özlemle aradığım seslerden bir tanesiydi bu büyüleyici ses… Lakin ne bugün ne de aradan geçen on sekiz bayramda o büyüleyici sesi, o mistik havayı bulamadım hiçbir zaman.
Demir parmaklıklı penceremin pervazına yaslanmış, cılız gelen sâlâ seslerini, geçmişin o tatlı heyecanı altında dinlemeye çalışıyorum. Duyabildiğim yalnızca iki ses, o da uzaklardan gelen aşina fakat anlaşılmaz bir seda gibi… Demir parmaklıklara biraz daha yaklaşıyorum, belki daha fazla ses daha fazla coşku duyarım diye, lakin yok. Çocukluğumda beni çepeçevre kuşatan, adeta sâlâ seslerinin yaydığı dalgaların üstünde göğe yükselten, o heyecan, o coşku, o manevi atmosfer yok.
Anladım; bir yaşanan, bir daha yaşanmıyor…
Pencerenin kenarından buruk bir duyguyla ayrılıyorum. Ranzaların arasındaki, ancak beş altı kişinin beraber namaz kılabileceği boşlukta, dostlarım, bayram namazını, Kur’an okuyarak ve namaz kılarak bekliyorlar. Toplam, beş kişiyiz. Dört arkadaşla yaklaşık yirmi yıldır yani kırk bayramdır, aynı sahneyi yaşıyoruz. Dört duvar, dört arkadaş, dört ranza ve kırk bayram…
Birazdan bayram namazını kılacağız. Hava aydınlanmaya yüz tutmuş. Şu anda bayram havasını yaşatan tek şey Serçelerin cıvıltıları; o kadar tatlılar ki, pencerenin kenarına onlar için koyduğumuz yemek kabından adeta güle oynaya yiyorlar. İlk bayramımıza gelenler onlar. İyi bayramlar serçeler!
Arkadaş kamet getiriyor, namaza duruyoruz. Beş kişiden oluşan cemaatimizle ranzaların arasında Mevla’ya şükrümüzü ifa ediyoruz, dua dua… Namazdan sonra sıra geliyor bayramlaşmaya; peşi sıra iyi dileklerle; ‘İnşallah bir daha ki bayramı dışarıda, sevdiklerimizle birlikte kutlarız’, ‘inşallah bu içeride kutladığımız son bayramdır’, ‘inşallah Mevlam bu bayramı bütün Müslüman kardeşlerimizin kurtuluşuna vesile kılar’ gibi güzel temenni ve dualarla, birbirimize sarılarak kutluyoruz, kırk bayramdır kutladığımız gibi.
Tabi yaşça bizden büyük kardeşlerimizden bayram harçlığı istemeyi de unutmuyoruz, her ne kadar kırklı yaşlara gelmiş olsak da… Sağ olsun onlar da çek yazsak, olur mu? Diyorlar (içeride para yasak ya.) Biz de bir şeker verseniz, daha iyi olur, diyoruz. En azından bir şekerden olmayalım, diyoruz… Böyle böyle kahvaltıya kadar birbirimize takılarak, gidiyoruz.
Günün nöbetçisi bayram dolayısıyla şöyle göz alıcı bir kahvaltı sofrası kurmaya girişiyor. Aslında diğer günlerden farklı bir şeyde yoktur sofrada hani, lakin biraz daha özenilmiş bir durum var yalnızca… Biz de bugüne özel, ‘o özeni’ yemiş oluyoruz, en keyiflisinden yoksa peynir aynı peynir, zeytin aynı zeytin…
Kahvaltıdan hemen sonra etrafı toparlamaya girişiriz, gelecek muhtemel ziyaretçiler için. Muhtemel ziyaretçiler ibaresi size kalabalık bir çağrışım yapabilir lakin kastım; gardiyanlar ve gelme ihtimali olan, savcı, müdür, başgardiyan ve gardiyanlardan oluşan resmi protokol…
Genelde, bir iki gün önceden koğuşun tamamını yıkar ve ayrıntılı bir bayram temizliği yaparız. (Çok çalışkanız, değil mi? Bütün ev işleri itinayla yapılır?!.) Dolayısı ile kahvaltıdan sonra yapılan toparlama, yalnızca öteberinin yerli yerine konulmasından ibaret. Bu hazırlıkların içinde, bayram şekeri ve bayram lokumunun olduğu bir bayram tepsisi de var tabi ki. Ee bugün bayram, şekersiz olur mu, olmaz.
Bu arada biz de bayrama yaraşır bir şekilde giyinip, beklemeye başlarız. Kapının mazgalından ara ara gelen personelin bayram kutlamalarına aynı şekilde karşılık vererek, hazırladığımız bayram şekerlerinden ve lokumlarından ikram ederiz. Bayram şekeri ve lokumlarını cezaevi kantininden aldığımız için kalitesi pek iyi sayılmaz, bu nedenle de çok rağbet görmez ama biz cevvaliz bu konuda, her gelene iki üç tane veririz, illa ki?!.. (Boşuna mı aldık, değil mi?!) Bayramı illa ki yaşayacağız, başka çıkar yolu yok?!..
Bayramlaşmanın en güzel kısmı ise, şöyle saat 10’a doğru başlayan, yan koğuşlarla ve diğer bölümlerdeki koğuşlarla yapılan bayramlaşma oluyor. Genelde yan koğuşlarla, aramızdaki duvar deliklerinden bayramlaşır, şekerlerimizi de (ki hep aynı şeker oluyor?!) duvarların üstünden birbirimize atarız. Daha uzak koğuşlarda kalan arkadaşlarla da ÇPS(Çatı Posta Servisi) yoluyla; içine iki üç şeker ve bir bayram tebriği mesajı koyduğumuz, genelde ekmek içinden yapılan toplarla, çatının üstünden bir diğer koğuşa atmak şeklinde gerçekleşen bir yolla bayramlaşırız. Topun üstüne ulaşacak koğuşun numarasını yazar, atarız. Hangi koğuşa düşerse, oradakiler numaraya bakar ve en yakındaki koğuşa atar. Böyle böyle hedefine ulaşır not. ÇPS sağ olsun, bizi dostlarımıza ulaştırıyor, en çatı yoldan?!..
Ha geldi ha gelecek, denilen resmi protokol da nihayet teşrif ediyor. Ayak üstü kısa bir bayramlaşma; hal hatır sorma, şeker alma şeker verme (dedim ya şeker vermede cevvaliz, diye, bütün protokole de mutlaka veririz, kaçmaya çalışana da arkadan yetiştiririz, ‘Bayramdır, bayram! Al diye!’ Güzel şeker değil, diye yok öyle kaçmak?! Bayram, şekersiz de olmaz ki?! Neyse, bu resmi ziyareti de öyle böyle aradan çıkarıyoruz, en ruhsuzundan.
Ve sıra merakla beklenen bayram yemeğine geliyor. Ne çıkacak, diye? Tabi ki, herkesin beklentisi, et. Malum, bayram hele de Kurban Bayramı olunca doğal olarak, beklenen şey, et yemeği oluyor. Kurban bayramında tavuk verecek değiller, hani? diye düşünsek de bazı kurban bayramlarında tavuk yemişliğimiz olduğu için, acaba? Diye düşünmeden de edemiyoruz, doğrusu. Malum cezaevinde şöyle helalinden (patatessiz) bir kavurma yemek, bayramın en anlamlı yanı. Çünkü başka günlerde bulmak namümkün. Et, deyip de geçmeyin. Bir arkadaş latife ile karışık şöyle derdi; kırk gün et yemezsek imanımız eksilir?!.. diye. Yani imanımız için de mühim bir mesele, et?!.. (söz konusu olan imanımız?!.. Şakaya gelmez. İsyan sebebi sayılır?!) şaka bir yana bayramın mahkumlar için en anlamlı yanlarından birisi de bu oluyor.
Ezan okunuyor. Öğle ezanı vakti! Cemaatle kılıyoruz, namazımızı, her zaman olduğu gibi. Hemen yanımda saf tutmuş kardeşimin göğe açılan ellerine bakıyorum. Gözlerini yummuş, derin bir huşu ile dua ediyor. Usulca göğe açılan avuçlarına ellerimi uzatıyorum, mahir bir hırsız edasıyla?! Çaktırmadan, avuçlarının içinden bir demet dua alıyorum/çalıyorum?! yüzüme sürerek. Gülümsüyor. Gülümsüyorum. Bana da dua et, diyorum. Başını sallıyor, tamam, diye… Derken, demir kapı açılıyor. “Yemeek!” diye sesleniyor, aşağıdan gardiyan.
Sonunda öğle yemeğimiz geldi; helalinden bir kavurma olmasa da idare ediyor. Afiyetle yiyoruz. (imanımız kavi şimdi çok şükür?! Gelecek bayrama kadar bizi tutar, son tahlilde!?) Tazelenmiş bir ruhla, gelen sıcak çaylarımızı da yudumluyoruz, keyifle. Beş arkadaş oturmuş, eski bayramlardan konuşmaya başlıyoruz. Nerede o eski bayramlar? İle başlayan ve eskiye özlemle dolu çocukluk anıları ve bayram anılarıyla devam eden bir sohbet…
Çay ve sohbetten sonra bazı arkadaşlar, okuma, yazma gibi rutin çalışmalarına devam etmek için teşebbüste bulunuyor lakin bugün bayram, deyip onları caydırıyoruz. Ama kısa bir şekerlemeye de yok demiyoruz tabi ki?! Şekerleme iyidir iyi?!..Günün yorgunluğunu alır, tazelendirir, insanı. Yorulacak ne yapıyorsunuz? Diye sorulabilir lakin bazen hiç bir şey yapmamak çok daha yorucu olabiliyor?!
Arada, tek tük gelen ziyaretçilerle ikindiye giriyoruz. İkindi namazını eda ettikten sonra da her zaman olduğu gibi akşamüstü havanın serinliğinde voltaya, bahçeye çıkıyoruz. Bahçenin uzunluğu, on iki, on üç adım; genişliği ise altı, yedi adım. Başlıyoruz volta atmaya, birer ikişer. Cezaevinde en iyi terapilerden biri volta’dır. Bayram günü de olsa, voltasız olmaz. On adım ileri on adım geri; böyle bir, iki saat boyunca ya sohbet ederek, ya da hayallere, düşüncelere dalarak yürürüz. Bazen tek başına volta atan arkadaşlara baktığınızda gülümseyen ya da gerilen yüz ifadelerini görebilirsiniz. Bilirsiniz ki ya geçmişte ya da gelecekte bir yerlerdedirler şimdi… Zira volta, aynı zamanda şimdiki zamandan, geçmişe ve geleceğe uzanan bir hayal köprüsüdür, dört duvarı, tel örgüleri aşan…
Derken akşam olur, öğle yenilen bayram yemeği ile girdiğimiz bayram havasından, akşam yemeğine gelen sulu patatesle bir anda çıkarak, rutin cezaevi hayatına dönmüş oluyoruz?! Gerisi, televizyondan izlediğimiz klasik bayram haberleri… Sonra yatsı namazı, iyi dilek ve temennilerle yapılan dua ve gecenin karanlığına doğru, çay eşliğinde arkadaşlarla süren koyu bir muhabbet…
 Ve gecenin sonunda, bütün bayramların Rabbi adına başımızı yastığa koyduğumuzda, kalbimizden, hem bizler gibi tutsak Müslümanlar için hem de dünyanın dört bir yanındaki Müslüman kardeşlerimiz için özgürlük, hayır ve mutluluk temennileri, usulca göğe yükselir.
Rabbin adı ile onurlandırılmış gerçek bayramlara şahit olmak dileğiyle!
Mübarek Kurban Bayramınız Kutlu olsun.

Abdülselam DURMAZ
M Tipi Cezaevi B-8 BATMAN

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.