İbn-i Arabî Risaleleri: KİTABU’Ş ŞAHİD
KİTABU’Ş ŞAHİD
ŞAHİD KİTABI
Şeyhu’l Ekber
MUHYİDDİN İBN.
ARABÎ K.S.
ŞAHİD KİTABI
Bismillahirrahmanirrahim
Allah'ın salat ve selamı Hazreti
Nebinin ve ehlibeytinin üzerine olsun.
Bu, Hakkın şahitlerinin hikmet
diliyle ve hakkı ortaya koyan hitapla kalpten aktardıkları ilâhî ilimleri ve
rabbani vasiyetleri içeren bir kitaptır.
Bu şahitler, müşahede makamından
ayrıldıktan sonra kulun kalbinde kalmaya devam ederler. Arifler bu sayede lezzet
alırlar ve içlerinde kendi varlıklarından yine kendi varlıklarına yönelik karşılıklı
hitap devam eder.
Bu şahitler şunlardır:
Takdirde
İştirakin Şahidi Babı:
Şahit der ki:İttihat hariç, her
şeyde halk ile hak arasında ortaklık vardır. Fiillerin müşahedesi, ebediyen delille
bilinmez ve bizzat gözlemlenmez. Bu dördüncü sahnedir (meşhed) ki, haktan başkası onu
müşahede edemez. Hakkın zatı, aydan ve güneşten haber verdiği gibi müşahede
edilir. Sıfatları ve kevnin "OL!" sözüyle O'ndan sadır oluşu da müşahede edilir. Ama fiili
müşahede edilmez ve zatı ihata edilmez. Tabiattaki dönüşlerle tavırlar belirginleşir.
İhtiyaçları kısar ve yiyecekler üzerinde tasarrufta bulunur. Gece ve gündüzü bir düzen dahilinde
döndürür. Halkın takdir etme yetkisi var, ama takdiri yürürlüğe koyma yetkisi yoktur. Ölmeden
önce nereden geldiğini, nasıl geldiğini, sana ne söylendiğini, senin ne
söylediğini, senden ne alındığını, neden sorumlu tutulduğunu ve sana ne verildiğini bil. Yanından
çıkıp geldiğin yoldan tekrar hakka dönmen kaçınılmazdır.
Şu ayete bak: "Allahu'l lezi
halakamuk min da'fin su.rn.me ceale min ba'di da'fin kuvveten / Sizi güçsüz yaratan, sonra
güçsüzlüğün ardından kuvvet veren Allah'tır." (Rum,54)
İki Secde Şahidi
Babı:
Hakkın ve hakikatin olduğu yerde
küllsün. Ama onlardan birinin olduğu yerde cüzsün. O halde hangi mertebede
belirginleştiğine bak. Sen iki hakikat üzere olduğun için onun senin üzerinde iki secde hakkı
vardır. Külliliğin bakımından hemen Ona secde et, bütün alemin secdeleri olarak. O zaman
secdende bütün alemin secdelerinin hakikatlerini ifa ettiğini
göreceksin. Eğer bu gerçeği
göremezsen secde etmemişsin demektir. Eğer bunu bilmek istersen, secdelerin
esnasında O'nun nidasına kulak ver. Çünkü O, külli secdede her secde edenin dilinden sana
seslenir. Duyduğun zaman bunu bilirsin sen de. O'na genel olmayan ikinci secdeyi de
kıl. Bu, özel secdelerdendir. Bu secdede sadece sana has olan ve senden başkasının
ortaklığı söz konusu olmayan özelliğin itibariyle seslenir. Özel secde ancak namazda kabul olur,
ki bu kalbin secdesidir. Her kalbin secdesi de bilgisi ile sınırlıdır. Bilgisi de kendisine
hakkın tecelli etmesi miktarıyla sınırlıdır. Bu iki secde, elbiseleri çıkarmak, sebepleri
terk etmek, nefsi boğazlamak, kevni atmaktır. Aksi takdirde, çokluğun varlığı ile birlikte
özel secdeler nasıl sahih olabilirdi?! Bunu iyice bil. Vesselam.
Bir Şahit Babı:
"Sana söylüyorum, komşum sen
dinle" (Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla). Şahit der ki: Rakiplerin
bulunduğu bir menzile vardığında, rakibe hitap et ve sevgiliye kulak ver; rakiplerin şerrinden
kurtulursun. Kevnde canının çektiği her şeye aşık ol; O, bunu kıskanmaz. Nefsine aşık
olma, bunu kıskanır. Çünkü sen, zatınla maşuka tekabül edersin, o ise seni onun için
ister. Kendi benzerine aşık olmanın sebebi beni sevdiğini iddia etmendir. Mahlukatla
birlikte rahat yoktur. O halde hakka dön; böylesi senin için daha iyidir. Eğer mahlukatla, onların
bulunduğu hal üzere muaşeret edersen, O'ndan uzaklaşırsın.
Çünkü O'nun razı olmadığı bir hal
üzeredirler. Onlarla muaşeret etmesen, seninle uğraşırlar; rahat edemezsin.
Arkadaştan sakın, çünkü arkadaş yanından ayrılmayan düşmandır. Ona hakkı göster. Bu
ona ağır gelse de Allah katında sana teşekkür edecektir.
Gölgeleri dinlenmek için
uzatmadı; aksine Onun marifetine ulaşman için kullanacağın merdivenler olarak halk etti. Sen
de bu gölgelerden birisin, bir gün seni de kabzedecektir.
"Lailahe
illallah" ehli
olanlar, herhangi bir gün mutsuz olsalar bile ebedi mutluluğa kavuşmuşlardır. Tevhitle beraber
bedbahtlık, bilinçli akidevi şirkle beraber de mutluluk olmaz. Ama gafletten kaynaklanan
şirk affedilir.
Nurların ve
Karanlıkların Şahidi Babı:
Şahit der ki: Her menzil Allah
katındandır ve dönüşü de O'nadır. Dolayısıyla bir menzile inen kimse, onunla döner.
Kim, bir aşık gibi dünyaya iltifat eder bağlanırsa, bunun neticesinde dininden bir şey
alınırsa, ondan cennetteki yüz derece gizlenir ve cehennemdeki yüz dereke de onun için
hazırlanır. Bundan sonra tevbe edenin, tevbesi kabul edilir. Gayret hazinelerinden
saklı sırları, Allah'ın kulları arasında yayılmış, saçılmış sırlara katmaktan sakın, aksi takdirde
fasıklardan olursun. Kölen, senin kulun değildir; kölelik onun değeridir. Ona bir sahip
muamelesi yap ve onu insan oluşuna uygun bir mertebeye
oturt. Nur birdir; yukarısı da
aşağısı da onunla aydınlanır; böyle iken yukarı, hangi özelliğiyle aşağıya karşı
övünür?! İki nur vardır: mutedil nur, sapkın nur. Mutedil nur, hakkın nurudur. Sapkın nur ise
kevnin nurudur. Karanlıklar da öyle. Kandilin ışığı, onun varlığının bekasını sağlayan
maddeye bakanlar açısından, güneşin ışığından daha fazla hakka delalet eder. Teklifin
tamamı bütün kainatı kaplamıştır; bu yüzden şu taştır, şu ağaçtır; onunla ilgilenmem deme.
Gözün amacı, sana taşı, ağacı ve hayvanı tanıtmaktır.
Ama perde kalkmadan onları tanıma
ve mazeretleri de kabul etme.
Serzeniş Şahidi
Babı:
Şahit der ki:Tecellisi yakın
olan, sana yüz çeviren olmaz. O'nu bilme hususunda ruhunun payına düşeni verdiğin
gibi, O'na ibadet etme hususunda bedeninin payına düşeni de ver. Hakkın huzurunda
raks, oyun olmaz. O yaratmış olsa da, bunların bir yeri vardır. Hakkın müşahede edilmesi
heybete bağlıdır, heybetse insanı durdurur, hareket ettirmez. Hareketle birlikte
varoluş bereketi olduğu gibi durmakla birlikte de ilâhî bereket vardır. Durmak, hakkın yanında
kalmaktır, hareket ise, yanından çıkmaktır. Müzik dinleyenlere de: Oynayın, raks
edin, bilin ki, siz raks ediyorsunuz ve bilin ki, nefislerinizle
beraber kalmaya devam
ediyorsunuz. Hareket edeni ye. Bana hakkı gösterdi, ben de gördüm, ama bana hakkı gösteren
yalancıydı. Tartışmayı öğren; çünkü hak seni iki ortak arasında bırakacaktır; onlardan
ancak delille kurtulabilirsin. Haktan başkasına kulluk edene bak ve ona de ki: Senin
yaptığın gibi ben de ondan şu talepte bulunacağını... Senin söyleyeceğin bu söz, hakkın hakkı
ile ilgili olarak gösterdiğin gayretin bir ifadesinden başka bir şey olmamalıdır. Çünkü haktan
başkası olarak taptığı şeylerden talep ettiğin şey gerçekleşmeyecektir. Böylece
delilleri çürütülmüş olarak kalacaktır. Ama bu sözü hakka yönelik gayretinden dolayı
söylemezsen, onlardan istediğin şey olur ve kafirin küfrü daha da artar. Hatta sen bile şüpheye
düşebilirsin veya selametli amacın hakkında içinde kuşku uyanır. Ayağını Hakkın yanma
sağlam bir şekilde koymadıkça fitnelere dalma. Hakkın katında sağlam bir ayağı
olmayanın doğruluğu olmaz. Doğruluğu olmayanın da hak ile ilgili payı düşer. İnsan doğruluktan
bile sorgulanırken doğruluğun dışındaki şeylerden sorgulanmaz mı!
Gayret Şahidi
Babı:
Şahit der ki: Hakkı inatla
tutunduğu yerden çıkar. Hakka ancak yanında bulunan şeyle hitap et, onun ameliyle
amel et, onun boş kalmasıyla boş kal; o zaman hikmet sahibi biri olursun. Sana dinlen
denildiğinde, hitap arşın ü,stünden geliyordur; hemen yaratıcıdan ve tercümandan bu hitabı al.
Eğer, sana tebliğ et, denilirse, hiçbir şey yapma; çünkü hitap arştandır, üstünden veya altından
değildir. Hakkı ne zaman anarsan onu bulursun. Hakkı unuttuğun zaman, sana onu kimin
unutturduğuna bak; eğer hakkı sana unutturan şey, onun sana emrettiği bir şeyse,
bil ki hak seninle beraberdir ve sen de onun emriyle berabersin, onunla değil. Eğer
hakkı sana unutturan şey, onun nehyettiği bir şeyse, ne sen onunla berabersin, ne de o
seninle beraberdir. Kim haktan başkasına güvenip dayanırsa, ona yönelik yardımını, bir tuzağa
dönüştürür ve o bunun farkına bile varmaz. Şahsınla ilim denizine dal; eşyanın hakikatine
ulaşırsın. Ancak senin içinde bir kabalık ve bir naziklik olur. Çünkü şahıs karanlığını
yarmanı sağlayacak bir güce ihtiyacın vardır. Ancak senin meşrebin büyüktür; hiç kimsenin
bundan öte bir amacı olamaz. Senin ismin nerede çıkar denizden. Ben kalbindeki hak
şahidiyim. Beni dinle; kurtulanlardan olursun.
Vezirler Şahidi
Babı:
Şahit der ki: Üzerine iman
kitabını indiren Allah'a hamd etmen gerekir. Bil ki, rububiyete iman hidayeti
arttırır. Uluhiyete iman ise hidayetin kendisidir. Allah için seninle beraber olana bak ve hakkın sana
verdiği bu mizan çerçevesinde onu kendine yaklaştır.
Ey Adam! Allah adına sana
tavsiyede bulunuyorum. Ben, Onun senin içindeki şahidiyim. Ben şefkatliyim; beni kendi
lehine kıl, aleyhine kılma; vechim arasında ve şahitlerden yaşıtlarım arasında... Dinle ve
anla. Hakkı söylüyorum. Sana tabi olana başkanlık etme; çünkü o sana değil, onun senin
içine yerleştirdiği hakkın sırrına tabi olmaktadır. Ne var ki, sen, Hakkın sana bildirmesi
sayesinde kendindeki bu sırrı öğrendin. Fakat sana tabi olan kimse yanında bulunan sırrı
öğrenmemiştir. İşte sizi bir araya getiren gerekçe budur. Eğer buna dayanarak sana tabi olan
kimseye başkanlık edersen, onu ezersen, hakkın yerini
değiştirmiş olursun, Hak da senin
yerini değiştirir. "Ve in tetevellev yestebdil kavmen gayrekum summe la yekunu
emsalekum / Eğer O'ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir,
artık onlar sizin gibi de olmazlar." (Muhammed,38) Buna göre ilk topluluk imtihana
maruzken, ikincisi koruma altındadır, "asa rabbuhu in tallakekunne / Eğer o sizi boşarsa
Rabbi ona...." (Tahrim,5) ifadesi ilkine "en yubdüehu ezuacen hay-ren minkunne / ona
sizden daha iyi eşler verebilir." (Tahrim, 5) ifadesi de ikincisine yönelik bir işarettir.
Seni sakındırdığım hususu iyi anla. Bütün varlıkların Allah katında
bir değeri, ölçüsü ve payı vardır. Bu yüzden varlıkların şereflerine delalet etmek
mahiyetinde, bedbaht (şaki) ve mutlu (said) olmak üzere iki kısım halinde olmalarına rağmen,
varlıkların tümüne yemin etmiştir. Şu halde varlıkların Hak
katındaki paylarını bu açıdan
gözet. Sakın seninle aynı cinsten olmayan cansız varlıklar, bitkiler ve hayvanlar gibi türler
hakkında benim cinsimden değildir deme. Aksine, eğer Allah'a itaat eden biriysen,
Allah'a itaat eden her şey senin cinsindendir.
Eğer Hak, seni gaflet uykusundan
uyandırırsa, kaçırdığın amelin en hayırlısını işle. Ben hakkı söylüyorum. Korkusunu
müşahede etmediğin korku makamını talep et ve orada uyanık ve ferasetli ol. Vehbin
lezzetini tadan kimse, kesp ile sevinmez ve kesbi kullanmaya güç yetiremez. Her hicabın
aslı, içindeki lezzetin varlığıdır. Sana gösterdiğim her şey, Allah'ın dini ile kaim
olanla kaim, onun sünnetini ihya eden vezirlerin vasıflarıdır. Allah'ın kapısından ayrılma,
gözlerin hakirce baktığı, Allah'ın ahbaplarının yanında sabırlı ol. Bil ki, onları Hakkın katında
yücelten, gözlerin onlara hakirce bakıyor olmasıdır.
Gizli ve Açık
İşin Şahidi Babı:
Şahit der ki: Allah'ın iki
rahmeti vardır: Biri gizli rahmet, öbürü de açık rahmet. Gizli rahmet, her zaman senin
varlığınla beraberdir. Açık rahmet ise zaman zaman seninle olur.
Beşli ol ve adil ol; o zaman
kurtulursun. Dişiler senden önce hakka varmasın; aksi takdirde onlar senin erkekliğine nail
olurlar, sen de onların dişiliğine nail olursun. Yokluğuna dön; çünkü yokluk senin kadimliğinin
niteliğidir ve Allah onda senden razıdır. Hakka itaat edip de ölen kimse ölmemiştir.
Ahlakınla harikulade ol; senden harikuladelikler sadır olsun.
Sahih nesep din iledir, balçık
ile değildir. Ruhaniyetinle beraber ol; ilimlere daha yakın olursun. Doğruluktan ve ihlastan
ayrılma; doğrulukla korunursun ve hiçbir şey sana etki etmez, ihlas ile de senin
kulluğun ve O'nun rablığı sahih olur. Geçmiş, bir yere yerleştirildikten sonra
azledilmiş ruhlardan ibret al; onlar nereye gittilerse sen de oraya gideceksin. Yedi yıl havada ve
bir yıl da yerde seyahat et; bütün sırlara nail olursun. Hak sana seslendiği zaman, bir ses
duyarsan, cevap verme; çünkü O değildir; kime cevap vereceksin!
Rabbani Şahit
Babı:
Şahit der ki: Hakta son
bulacaksın. "Ve enne ila rabbike'l münteha / Ve şüphesiz en son varış Rabbi-nedir."
(Necm,42) ayeti seni perdelemesin. Yani, başlangıçta benimle beraber değildi, demeyesin.
Aksine başlangıçta, yolculuk esnasında ve en son noktada O seninle beraberdir. Ancak Onun
senin üzerindeki fiilleri farklıdır. Bu da senin hallerinin farklılığıdır. Başlangıçta sana
şekil verir, yolda sana rehberlik eder ve sonunda sana egemen olur. Son nokta amaç
olduğuna göre, son noktada ismi izhar et. Kim .kendini aziz sayarsa, o azizdir, mutludur,
şayet bu izzet ilâhî bir hilat ise. Eğer ilâhî bir hilat değilse, onunla bedbaht olur. O,
kendisiyle mahlukatı arasına perde koymuştur. Kim Onun ismini üzerinde görürse, Onun huzurunda
ancak senin isminle yanına girsin, Onun ismiyle değil.
Rab sabittir, zail olmaz, sen de
O'nu zail etme.
İlim Şahidi
Babı:
Şahit der ki: Allah'tan kork,
çünkü hüküm O'nundur. Allah'ın kitabı O'nun ilmidir, hükmünü yarattıkları arasında
uygulama yetkisi de O'na aittir. Dolayısıyla seninle ilgili hangi hükmü verdiyse, sen de
O'nun için varsın. Kitaplar çoktur: Mutlak rahmet kitabı, mutlak gazap kitabı, sınırlı
rahmet kitabı, sınırlı gazap kitabı, mahfuz (korunmuş) kitap, mahv (silinen hükümler) kitabı,
rahmete uğramışların isimlerinin bulunduğu kitap, bedbahtların isimlerinin
bulunduğu kitap, kaydedip sayma kitabı, apaçık kitap, hikmetli kitap, yazılı(merkum) kitap,
yazılı (mestur) kitap, aziz kitap, konuşan kitap. Ve bunun gibi daha bir çok kitap. Bunların her
biri, Allah'ın yarattıkları arasında uyguladığı bir emirle ilgilidir; bu kitabı yanında
muhafaza eder, bu kitap değiştirilemez. Levhe verdiği, melekten öncedir, kalemin yazdığı ise
levhten öncedir. Kalem, sağ elin tasarrufuyla yazdı. Sağ elin yazması ise kudretten
kaynaklanır. Kudret, iradenin elçisi ve sözün tercümanıdır. Hepsini ilim hazinesinden infak etmiştir.
İlimse Haktandır. Sen Haktansın. O ilmidir, sen de senin ilminsin, O değil.
Sevgi Babı:
Şahit der ki: Her seven,
sevdiğine kavuşmuş olsa da özlem duyar. Ve Hak seni seviyor. Hak çok kere seni
çağırır da sen O'ndan kaçarsın, oysa seni kendisine çevirme gücüne sahiptir. Çünkü sen
O'ndansın, kendinden değil. Emir huzurunda sırları çağırdığında, arkasını çevirdi. Çünkü izzet
sırrı ona sirayet etmiştir. Ama lütuf huzurundan çağırdığında ona yöneldi,
fakirliği ve acizliği bilerek. Ama arif sevenlerin sırları başka.
Onlar hangi huzurdan çağırırsa
çağırsın, kendilerini çağırana yönelirler. O halde "hayye ale's-salah / Haydin namaza"
diye seslenildiği zaman zatına haber ver. Çünkü bu, kapı bekçisinin çağrısıdır. İlâhî
isimlerin hakikatleri vardır ve bunların hakimiyetlerinin zuhur etmesi gerekir. İsimlerin
çeşitliliğiyle haller arasında dönüp durursun. İsimler seni istiyor, beni değil.
Sarf Babı:
Şahit der ki: İlim talep eden
cahildir, ilmi terk eden de. İlmi olmayan der ki: Görme, bilmeye tabidir. Oysa bu ikisi
bir araya gelemez. İlmin malumu varlıktır. Görmenin görüneni ise zattır. Sana, ilim öğren,
diyen kimse, seni ebed kılıcıyla öldürmüştür. İlim, talep ettiklerini bürür; eğer Hakkın
doğması sonucu onu boşaltır, ayıklarsan, ilim öğrenme.
Yaptığını unut, yazdığını sil ve
biriktirdiklerinden uzak dur. Bildiğin zaman, bilginin mutaallıkı ya haktır, ya da
haktan başkası. Bilginin mutaallıkının hak olması muhaldir, başkası olması da hakka perdedir;
sen, her iki durumda da uzaksın; o halde ilimle ne işin var! İlim, içinde zulüm olmayan
bir karanlıktır, sabahı olmayan bir gecedir. Karanlıkta çöllerde yolculuğa çıkan kişinin
şaşkınlığına şaşkınlık eklenir. İlim malumunu ister, Hak ise bilinmez. O halde ilmin
istediği sende yoktur. Sen O'nu O'ndan görünceye kadar bu böyledir. Eğer senin bilginden
olursa, bu kesp olur. Hak ise, mahlukunun kesbi olamaz.
İlmi talep etmen, cehaletine
şahitlik ettiği gibi, talep vaktinde ilmine de şahitlik eder.
İnayet Babı:
Şahit der ki: Hak için olduğun
zaman, bilmezsin. Bilmediğin zaman, sende olan bir şeye yönelen kimse neye
yöneleceğini bilemez, böylece zatın korunmuş olur. Hak için olduğun zaman düşmanların elleri
sana uzanamaz. Çünkü izzetin koruması altında olursun. Haktan başkasıyla olan
kimse, ya hak ile olur, ya da olmaz. Eğer hak ile olursa, akit ve hal sahibi olur. Eğer
a,kit sahibi olursa, onun nuru kıyamet gününe kadar hakkın yanıda saklı kalır. Hem akit hem
de hal sahibi olursa, o rabbinden bir nur üzeredir ve öncekinden daha üstün bir nur
onun için saklanır. Şayet hak ile olmazsa, onun için karanlık
vardır. Göğsündeki şüphe
ışıklarıyla da değişmez. Çünkü o kandilin ışığı gibidir; heva rüzgarları onu sön-dürür.Benim
halime dayanan kimse rezil olur ki! Asfiyanın dünyada kullardan eziyet görmeleri, onlar
için bir zillet, bir aşağılanma değildir. Çünkü zillet kalp ile ilgili bir duygudur. Onların
kalplerinde ise; Haktan başka hiçbir şey yoktur. Bu, arındırma ve temizleme nitelikli bir eritme
ameliyesinden başka bir şey değildir. Bulunulan mekanın ve içinde yaşanan vaktin hükmü böyle
gerektirdiği içindir.
Kaza Babı:
Şahit der ki: Haktan isteme,
çünkü istemek yazılanı değiştiremez. Kitabında ne yazdığını görmeden haktan isteme.
Seninle ilgili murat gerçekleşmeden önce hakkın seninle ilgili olarak ne irade
ettiğini bilmiyorsan, iddia ettiğin yakınlık inayeti nerede kaldı!
Her şey ilâhî kabzanın içindedir.
Ölçüleri takdir etmiş, mizanları ölçüp tartmıştır; her şey bilinen bir ölçü ile iner.
İsteyen de kazanın dışına çıkamaz, istemeyi terk eden de.
Kudret Babı:
Şahit der ki: Hak, tuttuğun zaman
elinle, yürüdüğün zaman ayağınla, baktığın zaman gözünle, işittiğin zaman
kulağınla beraberdir; bunun O'ndan olduğunu bilsen de bilmesen de. Eğer itaat eden biriysen,
sana öğretir. Çünkü itaatin faydası, neticesi tanıtma, öğretmedir. Vazedilen şeyler hak
üzerinde etki edemezler, çünkü kendileri haktan var olmuşlardır. Hak, rahmetten
uzaklaştırılmışlara şöyle der: "ihsau fiha ve la tukellimun / alçaldıkça alçalın orada! Bana
karşı konuşmayın artık!" (Müminun, 108) Yakınlaştırılmışlara da şöyle
der: "Udhulu'l cennete entum ve ezvacukum tuhberun / Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak
cennete giriniz!" (Zuhruf,70) Bedbaht olan da mutlu olan da kelamı işitti. Bu, bedbahtın
bedbahtlığına bedbahtlık kattı, mutlulun da mutluluğuna mutluluk kattı. Bunun sebebi yüz
çevirmedir. Sen yüz çevirmenden soyutlan, hastalığının korkusundan emin olursun. Hakkın
ahdine Hak ile vefa göster, kendinle değil. O zaman O, senin ahdine kendisi ile vefa
gösterir, kendisi için değil. Çünkü O kuddustur.
Zeka Babı:
Şahit der ki: Bir şeyi seven onu
kıskanır. Kıskanan sevgiyle beraberdir, sevgiliyle değil. Hakkı seven ve onu
kıskanan, onu ancak hayal huzurunda sevmiştir. Hak ise vehmin ve hayalin hakimiyeti
altına girmez. Evet, Hakkın her huzurda bir tecellisi vardır ve Onu bu huzurdaki tecellisinde
sev. Arif der ki: Onu kıskanmaz, aksine halk için Ona aşık olur. Kim Şibli gibi kendi
nefsinden Hakkı kıskanırsa, nefsini tanımamıştır. Kim Hakkı kıskanırsa, Hakkı anmaz, Hakkı
anmayanı Hak da anmaz. Hakkın anmadığı kimse, uzaklaştırılmış demektir. Sen,
anma esnasında anılanı müşahede etmekten kendine perde oluyorsun, oysa Hak seni müşahede
ediyor ve anıyor. Hak için kıskan, hakkı kıskanma. Kıskanmak ancak arif için perde
görevini ifa eder. ariften başkalarına gelince, onların yakınlık gözü vardır. Bunun
delili de tanıma gerçekleştikten sonra onlardan kıskançlık
duygusunun yok olmasıdır.
Minnet Babı:
Şahit der ki: Kıskançlık perdesi
kaldırılmaz. Senin hakkı görmen, onunla yüzleşmeni engelleyen sen kaynaklı bir
perdedir. Sarayına dönüp gördüğünü bellediğinde Onu ancak perde arkasından gördüğünü
anlarsın. Hakkı mahluk hafızasında belleyemez. O zaman kimi gördüğünü anlarsın. Senin
onu görmende, bir müşahede edilen ve bir şahit vardır. Müşahede edilen de şahit de odur.
Onu görmekle senin açından hasıl olan şey, seninle döner ve hane halkına onun adına
anlatır, ifade edersin. Şu halde senin gördüğün şahittir, O değildir. Kalplerin görmesi
saflıklarıyla orantılıdır. Gözlerin görmesi ise kalpleriyle orantılıdır. Göz daha tamamdır.
Gaye de bunun içindir. Hakkı dünyada basiretle, ahirette ise gözle görürsün. Ahiret daha
üstün olduğuna göre göz daha üstündür.
İbadet Babı:
Şahit der ki: Senin bir zikrin ve
duan var. Hakkın da zikri ve duası var. Eğer Onu zikredersen seni zikreder. Ona:
Ya rab! dersen, sana: Ey kulum] der. Ona: Bana ver, dersen, o sana: Bana borç ver,
der. Dua ibadettir, zikir efendiliktir. Dua eden, Ona ulaşır, yanına girer. Zikredense, onun
yanındadır. Dua seslenmektir, seslenme ise uzaklığı ifade eder. nefsinin senin üzerinde
hakkı vardır. Hakka, Nefsin için cennet istemek üzere dua et.
Ama O'nu O'nun için zikret. Çünkü
zikir Allah için, dua ise Allah katındaki nimetler içindir. Eğer yoldan sapanlar olmasaydı,
Hak, dönmeleri için yollarını kesen münadiler/çağırıcılar göndermezdi. Nurdan karanlığa
kaçanlar var. Karanlıktan nura kaçanlar var. Bir nurdan başka bir nura kaçanlar var. Bir
karanlıktan başka bir karanlığa kaçanlar var. Allah'ın bir
kavmi de vardır ki, onlar O'nu
her şeyde görürler. Bu yüzden bir şeyden başka bir şeye kaçmazlar.
Kulluk ve Boyun
Eğdirme Babı:
Şahit der ki: Makam seni ister,
hak seni ister; sen, sevdiğine aitsin. Hak makamda görülür, halde ise perdelidir.
Makamda hakka bakarsan makam sana perde olur veya makama haktan bakarsın, bu ikisi
birbirinden ayrılmaz. Çünkü O, idrak edilmekten yücedir.
Melekler şöyle demişlerdir:
"Ve ma minna illa lehu makamun ma'malum / Bizim her birimiz için, bilinen bir makam
vardır." (Saffat,164) Bu makam, seninle Hak arasındadır. Kim senin için istiğfar ederse, senden
dolayı hakkı zikretmiştir ve o seninle beraberdir. Kim seni anmazsa, o hak için nefsiyle
beraberdir, senin için değil. O'nun iki bilinmesi vardır; marifetler ve bilgiler azaldıkça
makam büyür. Haller helak edici, makamlar ise kurtarıcıdır; ancak makarada iddia helak edici
iken, halde iddia edenin sahibi sorumlu tutulmaz. Sen halde hak ilesin, makamda ise
nefsinlesin. Hal sahibi seslenir, seslenen ise uzakta
olduğunu itiraf eder. makam
sahibi ise intikal eder. Artık nerede olursan ol, sen (halden hale, makamdan makama) geçen
birisin.
Selb Babı:
Şahit der ki: Sana, heykelinden
soyutlan, karanlığından sıyrıl, ruhaniyetinin bulutları denizinde yüz veya zatını takdis
meydanında dolaş demiyorum. Bütün bunlar olurken mutlaka hakkı göreceksin veya Onu
müşahede etme cömertliğinin nesimi üzerine estirilecek yahut bu, O'nun nefhalarına maruz
kalma şeklinde gerçekleşecektir. Bunları mutlak olarak yapmam; çünkü
burada hakka acziyet nispet etmek, hakkı cenabında tazim etmek söz konusudur. Halbuki
hiçbir şey O'na karşı duramaz. Bunu ne zaman O'ndan duyarsan, O seni katında senin
için ayırdığı makamlardan birine çağırıyordun O, seni
çağırdığı yerde de seninle
beraberdir, şayet bundan soyutla-nabilirsen. O'nun sana hitap etmesi, senin yanında olmayan
şeyden dolayı, O'nun seninle olduğu yerde O'nu müşahede etmene perde olmasın.
Ruhu'1-Ku-düs, yanında gurbette olmasına rağmen hakkı talep eder. nitekim sen de
heykelinin karanlığında mahpus olmana rağmen O'nu talep etmektesin. Ama her ikiniz
de acizsiniz. Muhakkike göre hakkı kutsal nurda görmek, O'nu balçığın karanlığında
görmekten daha parlak ve daha açık değildir. O, her şeye kadirdir. Hiçbir şey Haktan
uzaklaşamadığı gibi hak da hiçbir şeyden uzaklaşmaz.
Gaybin Şahidi
Babı:
Kalbinin misaldeki gözü, yüzünün
gözü gibidir. Ancak, onunla afetler arasına kalkan olarak konulan yedi tabakayı
delmesinden sonra görülür. Yüksekliği (ululuğu) oluşunun tabakasıdır. Sertliği vasfının
ta-bakasıdır. Karmaşıklığı taallukunun tabakasıdır.
Örümcekliği düşüncelerin onda
belirmesinin tabakasıdır. Ayniliği özlüğünün tabakasıdır. Asırlığı zamanının tabakasıdır.
Kaynaşmışlığı tanıdığına kavuşması tabakasıdır. Bu tabakaları deldiğinde, bu
sayfaları çevirdiğinde, o zaman gayb menzillerinin ilkine nüfuz eder. Burası, ışık ve gölge
nurunun menzilidir ki bunların varlığıyla idrak ve nimetler olur. Kalbinin gözü, eğer kendisine
ilim verilmişse, yüzün gözü onu destekleyinceye kadar perde gerisinde kalır. Kalp
gözündeki en yüksek marifet, hakkın onun yaratılışına esas kıldığı şeydir veya engellerin
kalkmasıyla hissin bahşettiği şeydir. Histe hakkın mahlukattaki sırrı vardır ve bu
da sıddıkların başlangıç noktasıdır.
Vefa Babı:
Şahit der ki: Kim, Zeyd'de olan
hakkını terk etmişse, onu, kefil olan Amr'dan alsın ve alacağını bırakmasın. Kim
Zeyd'deki hakkını Amr'ın emriyle terk etmişse, onu Amr'ın emriyle Amr'dan alsın. Ama inat
ediyorsa almasın. Senin Hakk'm üzerinde hakkın vardır.
Hakk'm da senin üzerinde hakkı
vardır. Sen O'na hakkını hibe etsen de O, sana hakkını bağışlamayacaktır. Çünkü senin
O'nda olan bir şeyi O'na hibe etmeni kabul etmesi tasavvur edilemez. Çünkü O, bunu
almayacaktır, ayrıca vereceği birini de bulmaz. Herkes meşrebini bilir. Dolayısıyla onu
sana geri çevirmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden hakkını Hakka hibe eden kimse varlığın
mertebelerini bilmiyordur. Dolayısıyla Hakkı da bilmiyordur. Hakka hakkını hibe
et, çünkü bu O'nun yaptığı bir değiş tokuştur. Affetmek ve bozulan araları düzeltmek, beka
çabasıdır. Kim beka için çaba sarf ederse, hak ile karşılıklı konuşma üzere baki
olur ve bu ona tanınmış bir haktır. Hakkın hakkını al, kendi hakkını alma. Çünkü O, kulun
hakkını alır, onun hakkını senden almaz. Hakkın hakkını alan, ama hakkını almayan kimse
hem hak, hem kendisi hem de şefaat etmek suretiyle
başkası içindir.
Batın Babı:
Şahit der ki: Hakka bir şey
getiren, hak da onu ona getirir. Zahir ve batın, birbirlerinden ayrılmayan ikiz
kardeşlerdir. Birini tanıyan diğerini de tanımış olur.
Hak, zahir olduğu kimselere
gizlidir, ki fena bulmasınlar. Çünkü kendisiyle hakka zahir olan kimse fena bulur. Hak,
zahir olduğu kimselere zahir olur. Çünkü hakkın zuhuruna ondan başkası güç
yetiremez.
Hakkın doğuşu, kendi haddi
içindedir. Nitekim gücü de elinin haddi içindedir. Tıpkı O'nun mahlukatının içinde olması
gibi. Hakkın haddini resulünden başkasından öğrenme.
Kim resulün öğrettiğiyle
yetinirse, hak onun üzerine doğar. Hak kimin üzerine doğarsa, o bedbaht olmaz. Bir sınırda duran
kimsenin çıkışı, hakka delalet etse de, haktan başkasıdır.
Bu haddin de haktan bir
başlangıcı yoktur. Ancak hakkın şekli itibariyle bir başlangıcı vardır. Kim bir haddi gözetirse,
bu haddin başlangıç noktasını gözetmemiştir. Kim hak için olmayan bir şeyle hakka
yakınlaşırsa, hak da ona yakınlaşır, bu ister hakkın haddi üzere olsun, ister olmasın.
İzzet Babı:
Şahit der ki: Eğer ölü isen O'nu
idrak edemezsin. Şayet diri isen azametinin delillerinin teşbihleri seni yok
eder. Her halu karda O'nu asla göremezsin. Azamet tenzihlerinin yok ettiği hayat,
mahlukatın hayatıdır. Baki kalan sadece hakkın hayatının
baktığı hayattır.
Terkip aleminin aletleri vardır,
yalın hayatın da koruyucuları. Her iki alem de son derece muhtaçtır. Ancak Hak
onların ihtiyacını giderir. Hakkın varlığı onlar için zorunludur.
Hayatta, davadan başka felaket
yoktur. Çünkü hareket onunla beraberdir ve durmaz. Eğer hareket halinde ise bu hak
içindir.
Ölümde tek şeref davanın
terkidir. Çünkü sakindir. Hareket etmez. Dolayısıyla hak için değildir. Hak ile durma
arasındaki münasebet sabittir. Hak ile hareket arasındaki münasebet ise isimlerin
çeşitliliğine paralel olarak çeşitlidir. Dolayısıyla hem hareket eder, hem durur, O'nun hangisinde
tecelli ettiğine bakılmaz.
Kim ölümüyle hakkı talep ederse,
O'nun kendisini hayatıyla dirilttiğini görür. Kim hakkı hayatıyla talep ederse,
O'nu kendisini güçlendirdiğini ve hayat üzere koruduğunu görür. Kendisinin başkasıyla diri
olduğu ve başka biriyle öldüğü düşüncesi kendisinde belirmediği sürece. O zaman onu
yok eder. Çünkü O'nun karşısında durulmaz.
Rububiyetin
İnişi Babı:
Şahit der ki: Var etmek hakka,
kazanmak da sana aittir. Herkese kazandığı vardır. Eğer seni muhasebe eder ve
hakkını senden isterse, O'nun delili olur, senin olmaz.
Görmez misin ki, ona: beni burada
var edip ikame eden sensin, desen, sana şöyle diyecektir:
Ben, kendime senin aracılığınla,
beni burada var edip ikame eden sensin, dedim, dolayısıyla seni irade ettim.
Çünkü her şey bendendir. O, yaptığından sorguya çekilmez. Halkın hakkın yanında iki ayağı
vardır: doğruluk ayağı, bedbahtlık ayağı.
Ebed ezelin üzerine kurulur. Son,
başın aynısıdır, üzülme. Sen mizaç yurdundasm, çünkü
renkler alemindesin. Suretler suretlerin içine girmiş, şekiller şekillerde kaybolmuştur.
Hakkın bir kabzası var, onda ebede hükmeder. Bir kabzası var, onunla da sıratta
hükmeder. Kim öncesini bilirse, haşirdeki halini de bilir.
Mugalebe Babı:
Şahit der ki: Sen yenilmişsin,
üstün iradeli her şeye gücü yeteni yenmek istiyorsun. Mukavemete nüzul edince, karşı
çıkılmayan ve yenen kimse, galip odur. Kim zayıf birini yenmeye çalışırsa, aslında onun
himmetini yükseltmek istemektedir veya yavaş yavaş onu akıbetine götürmeyi
amaçlamaktadır. Kendisinden daha güçlü birini yenmeye çalışan ise
cahildir.
İlk barış isteyen zayıftır. Ey
insan! Sen zayıf yaratıldın ve kuvvetten yüz çevirdin. Hakkı talep eden onu
tanımamıştır. Hakkı vasfeden onu tanımamıştır.
Vekalet Babı:
Şahit der ki: Varlığın
mertebelerini bilmek isteyenin varlığa duhul etmesi zorunludur. Varlığa girmekse terkibinin
çözülmesi demektir. Çünkü her mertebe, ondan münasebetini ister ve bu, hak mertebesine
varıncaya kadar devam eder. Sonra döner, terkip halini alır.
Ayn zuhur eder ve hakikatleri
bilgice kuşatmış olur. Kevni kevn için yarattı, onu hak
için korudu. Ki onunla meşgul olsun, kevni terk ederek hakkı ona vekil kılsın.
Vekil için var edilen sensin. Senin vaktin nefsindir ve onun müddeti yoktur. Kulluğunun
rububiyetin yanına ikame edilmesiyle övünme. Çünkü cansız varlıklar senden daha iyi kulluk
etmektedirler; onların ibadeti zatidir. O'nun emri sözüdür; sözü sıfatıdır; sıfatı O'dur.
Dolayısıyla O, emrinin olduğu yerdedir. O'nun emrini gören O'nu görmüştür.
Sana emrettiği zaman Hakkı teşbih
et. Çünkü sen varken emir yoktu. Olmayan bir şey O'nun yanında meydana
gelmemiştir.
Mahlukat arasında üstünlük farkı
olmasına rağmen vahiy onlara sirayet etmiştir. Hak bir denizdir; derinliği ezel,
sahili de ebed'dir. Zatının gemisine bin, ama yelken açma. Çünkü amaç sahili bulmaktır; ama
ortada bir sahil yoktur. Bırak, dalga seni sürüklesin.
Yelken açmandan endişe ediyorum.
O zaman hak seni kendi işini idare etmeye vekil kılar. Bu denizin dalgaları köpüksüzdür;
çünkü üst üste binmezler. Bu denize şaşmamak gerekir. Asıl,
bu denizi dalgalandıran rüzgara şaşmak lazım. Haberin olsun! Rüzgar senin
nefeslerindir. Çünkü rüzgarı kendisinden olmayan her gemi başkasına muhtaçtır. O halde
nefsin hakkında suyun vahyine, sıhhatin hakkında şarabın vahyine, ruhun hakkında balın
vahyine, sözünü duyan, ama seni göremeyen hakkında sütün vahyine kulak ver. Çünkü o,
meyletmeye, umut bağlamaya ve kurtarmaya daha
yakındır. Varidat son buldu.
Bir olan Allah'a hamdolsun.
Allah'ın salat ve selamı efendimiz Hz. Muhammed'in, ehlibeytinin ve ashabının üzerine
olsun.
Hiç yorum yok