Kendinden zuhur diyalektiği


İBDA, lûgat mânasıyla, “benzersiz oluş, icad” mânasına geliyor… Yine lûgat mânâsıyla “kârı tamamen verilene âit olmak üzere sermaye vermek” anlamına geliyor. “Kendinden zuhur” da, kelime delaletinden bile belli ki, “kendi karar verip, uygulayan”…
(Savunma'lar)


Kendinden zuhur-fütuhî hikmet...Salih Peygambere nisbet edilen Fütuhî hikmet: "Salih" kelimesindeki"fütuhî" hikmetin aslı...Bu hikmetin ona nisbet edilmesindeki sebeb, hiç beklenmedik zamanda dağın yarılarak içinden bir deve çıkması ( Naka-i Salih) ve böylece ümmetinin ona inanmak için istediği mucizenin gerçekleşmesi, bu suretle fethe mazhar olmasıdır...

Salih MİRZABEYOĞLU - BERZAH "Bütün Dalların Birleştiği Kök'e" - (s:255)


-“Bizim BÜYÜK DOĞU – İBDA tarihi üzerinde ele alış itibariyle başlangıç olarak işaretleyeceğimiz tarih 1919… Vahidüddin Han’ın, Anadolu’da Kurtuluş Savaşını başlatması için Mustafa Kemal’i görevlendirmesi, bunun için kendisine tahsis ettiği vapurla Samsun’a gitmesine önayak olması, onun da Halife tarafından yollanmış bir zât olarak karşılanması ve ardı sıra gelişen hadiseler… İşin vakanüvislere ait yönü bir yana, bizi ilgilendiren husus, BÜYÜK DOĞU – İBDA üzerindeki tuğrayı basan ismin, yani ‘Büyük İrşad Kutbu’ Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin, ‘Kurtuluş Savaşı’ diye yaftalandırılan Anadolu’daki mücadeleye destek vermesidir… Sözkonusu mücadelenin isimli isimsiz kayıttan düşürülmüş umumî ve mahallî kahramanları meselesi bir yana, hamleyi nefslerine maleden ahbes ve hizbi zamanla ortaya çıkan gelişmeler bir yana, böyle bir destek verilmiştir… Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren bugüne gelen çizgiye bakıldığı zaman, küfrün o türlü hakimiyeti ile bu türlü hakimiyeti arasında yapılmış bir tercih karşısında olduğumuz görülür… Bizim neticeye bakıp da sebebi bu türlü mânâlandırmamıza mukabil, o günün şartlarını düşünen başka bir selim akıl, o günden istikbâlin şartları içinde kimin ne mal ve neyin ne olacağının bilinemeyeceğini söyleyebilir… Bizim için geçerli olmayan bu husus ‘bizim için’ demekle umumî bir hüküm haline gelemeyeceğine göre, onu da içine alıcı bir cevap ister ki, işin bedahet hâlinde izâhı şudur:
Nefeslenme payı halinde, ‘o küfürdense bu küfür’ şeklinde bir tercih, rıza değil, katlanıştır… Malûm olduğu üzere, ‘küfre rıza, aynıyla küfür’dür… Mücadelesi kabil olanlar şeklindeki bir tercih ise, isabeti tartışılır bir tercihtir… Öyleyse, devletlerarası güçler dengesi ve jeopolitik durumunun imtiyazı dolayısiyle paylaşılamayan Anadolu’da bir de üstüne üstlük öz halkının direnişi riski eklenince, malûm paçoz kurtuluş ve küfür idaresi… Müslümanlar için tek kâr, kan, gözyaşı ve binbir sıkıntı içinde de olsa, ‘var olma ve direniş’ bayrağının dalgalandırılması, teslimiyetçlilik ve pasifizm ruhsuzluğunu reddeden iradesidir… O günün malûm dış cephedeki küfrüne karşı bu direniş, istikbâlde zuhur edecek ve dıştakinden beter iç küfre rağmen, ‘müslüman devlet’i savunma iradesinin gelecek kuşaklara beyanıdır… Bütün İslâm tarihini keramet çapında üstün bir idrak zaviyesinden değerlendiren ve ikincisi olmayan bu işin terkibini ortaya koyan BÜYÜK DOĞU – dünya görüşümüze nisbet, sözkonusu direnişteki olağanüstü fedakârlık ve mücerret takdir olarak ‘var olmak’ iradesini tesbit işinden sonra, o şartlara düşücü keyfiyet zaafını ve bunun da Kanunî’den beri gelen zaafın son halkası olarak tecellisini görmezden gelemeyiz; yani ‘düşmanı kovduk, kurtulduk!’ züğürt tesellisiyle TC’ye rıza bir yana, sahabiler devrinden başka hiçbir devri kendimize örnek alamayız… Kuru bir temenni ve tekerlemeden ibaret kalmayışımızın delili de, İslâm dünyasında benzeri şöyle dursun, benzerinin benzeri de olmayan ‘İslâma muhatap anlayış’ dâvâsının insan ve toplum meselelerinin halli hâlinde sistem örgüsünün mübdîiyiz… Bu tesbit içinde açıkça ilân edelim ki, kahramanca, fedakârca, büyük çapta faydalı ve iyiniyetli mücadele ve çabalar zerresi bile görmezden gelinemez bir kıymet ifade etse de, bunlar zâtî mahiyetleri itibariyle bir devlet plânına geçebilmenin değil, buna mâlik mihrakın değerlendirmesine mevzu çalışmalardır… Netice olarak; iç oluş’u dış oluş’a çevirici ve ihtilâl sürecini inkılâpla kavuşturabilecek bir FİKİR VE AKSİYON mihrakı olan BÜYÜK DOĞU – İBDA, 1919’un ‘var olma’ iradesini temsil etmek bir yana, onun muradı olan istikbâlini de temsil etmektedir…”

(Salih Mirzabeyoğlu, İBDA Diyalektiği, 3. Baskı, sh.50)





“İslam’da cemaatle beraber olunması tavsiye edilir. Cemaatle beraber olmak “hakla”, “hakikatle” beraber olmaktır!.. Tek başına olsa bile, hakikatle beraber olan cemaattir. Hakikatten kopmuş olanlar, milyonlarca da olsa tefrikadadır.”
“Bugün maalesef tüm İslâm âlemi emperyalist güçlerin sultası altındadır. Kuş uçurtmazlar, takip ederler… Hem de kendisi takip etmez… Amerika seni John’la takip etmez, Smith’le takip etmez. Adı senin benim gibi olan Müslümanla takip eder; canına okur. O milletin içinden çıkmış hain vasıtasıyla takip eder ve millete en büyük zararı, kendi içinden çıkmış insanlara yaptırır. Parayla satın alır, ajan edinir ve öyle kullanır.”
“Herkese ajan demiyoruz; metot bilmediğinden, ilimden uzak olduğundan emperyalist onu kullanır, fark etmez. Sahte bir takım organizasyonlar var, topluyorlar insanları etraflarında, ondan sonra onları toptan satıyorlar!.. Götürüyor, olmadık yere bağlıyor… Mü’min feraset gözüyle bunları anlayabilmeli. Hizmet ediyorum diyen insanları, organizasyonları irfan teraziniz ile tartın!..”
“Böyle birtakım insanlara, organizasyonlara körü körüne bağlanmayın!.. Her birinize istiklâl tavsiye ediyorum. Hür olun, hizmeti kendiniz tespit edin, yapmaya çalışın!..”
“Emperyalistlerin türlü oyunları var. İslâm, bir kimsenin hizmetiyle yürüyecek hale gelirse, o kimseyi yok ederler, öldürürler, satın alırlar, tehdit ederler. Ne yapmak lâzım?.. Hizmeti yaygınlaştırmak lâzım, herkesin lider olması lâzım. “Tek lider, vazgeçilmez insan…” diye bir şey olmaz. Bakın, Filistinli çocuklarla niye başa çıkamıyorlar? Hepsi lider.”
“Bir lidere, tek hocaya, tek ekibe bağladığı bir yığın insanı, böyle üzüm salkımını sapından tutar gibi, istediği yere götürüyor!..”
“Onun için, teşkilât kurdurtuyorlar; teşkilâtın başına kendi adamlarını –hain bir kimseyi– koyuyorlar. Öteki insanların hepsini, üzüm salkımı gibi oraya buraya götürüyorlar.”
“Müsaadeli, ağabeyli, bilmem neli hizmet olmaz… Tâbî olmayın kimseye!.. Bana da tabi olmayın!.. Bana tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. Ondan sonra, “Sen bu adamlarına şöyle yap!” derler. İslâm’a, Allah’ın emrine tabi olun!.. Allah’ın dinine hizmet edin!.. Tek başınıza olsanız da, hakla beraber olun!.. O zaman İslâm kalkınır; başka türlü kalkınamaz!.. “Aa, efendim, dirlik, düzenlik, birlik, beraberlik, organizasyon bozulmasın” diyorlar.
“Herbiriniz İslâm için, kendinizin dünyada kalmış tek adam olduğunuzu düşünün. Ama, senin gibi aynı hedefe yürüyen başka insanlar varsa; onlarla da iş birliği yap!.. Yapmıyorsa, silkele at be!.. Sen onu sırtında taşımak zorunda mısın?.. Beni sırtında taşımak zorunda mısın?.. Kimse kimseye hürriyetini vermesin!.. Hürriyet aziz şeydir. İnsan, ancak Allah’a kul olur.
“Allahım! Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.”
Prf. Dr. Mahmud Es'ad Coşan
5 Mayıs 1990

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.