Kılıçlı Peygamber-3



Haram Olan Aylar


Peygamberimiz (a.s.); Veda Haccı hutbesinde, haram olan aylar hakkında şöyle buyur­muştur:
"Allah katında ayların sayısı 12'dir[193] Bunlardan dördü haram aylardır. Üçü, birbiri ardınca gelir: Zilkade, Zilhicce ve Muharrem.

Biri de, iki Cumad ile Şaban arasında bulunan, Mudar'ın ayı Recep'tir."[194]

Mücahidlerin Kervan Mallarını İğtinam Edip Medine'ye Getirmeleri

Mücahidler, bir hayli tereddütten sonra, cesarete geldiler. Öldürebileceklerini öldürmeye ve yan­larındaki malları almaya kalktılar. Vâkıd b. Abdullah, Amr b. Hadram?yi bir okla vurup öldürdü, Osman b. Abdullah ile Hakem b. Keysan'ı esir aldı.


Nevfel b. Abdullah ise kaçıp onlardan kurtuldu, arkasından yetişemediler. Abdullah b. Cahş ve arkadaşları, ticaret kervanını ve iki esiri Medine'ye getirdiler.

Peygamberimiz (a.s.), onlara:

"Ben size haram olan ayda çarpışmayı emretmedim!?" buyurup, onlardan birşey almaktan çekindi.

Mücahidlerin elleri yanlarına düştü. Helak ve mahv olduklarını sandılar.[195]

Peygamberimiz (a.s.) onlara ne haram olan ayda, ne de haram olan ayın başkasında çarpışmayı emretmiş değildi; ancak Kureyşîlere ait haberleri sezmeye çalışmalarını emretmişti.[196]

Onlara, Medine'deki Müslüman kardeşleri de, yaptıkları bu işten dolayı çattılar:[197]

"Siz, buyurulmadığınız birisi işlediniz!

Çarpışmakla emrolunmadığınız halde, haram olan ayda çarpışma yaptınız!" dediler.[198]

Kureyş müşrikleri de:

"Muhammed ve ashabı haram olan ayı helalleştirdiler; onda kan döktüler, mal aldılar ve adamları esir ettiler!" diyerek, yapılan işi kınadılar.[199]

Mekke'de bulunan bazı Müslümanlar ise:

"Onlar bu yaptıklarını ancak Şaban ayında yapmışlardır" diyerek, müşriklerin sözlerini reddetmeye çalıştılar.[200]

Gerçekten de, Mücahidler, kervan halkının üzerine yürüdükleri günün haram olan aydan olup olmadığı hususunda şüphe ve tereddüt halinde idiler.[201]

Medine'de Yahudiler bu hadiseden Peygamberimiz (a.s.) aleyhinde geleceğe ait birtakım kehanetlerde bulunmakta, yorumlar yapmakta idiler:

"Amr b. Hadramî'yi Vâkıd b. Abdullah öldürdü. Amr harbi geliştirdi, yaşattı! Hadramî harbe yaklaştı! Vâkıd b. Abdullah harbi ateşledi!" demekte idiler.[202]

Halk bu hususta sözü çoğaltınca, Yüce Allah Resûlüne indirdiği âyette şöyle buyurdu:

"Sana haram olan ayı ve ondaki muharebeyi sorarlar.

De ki: O ayda muharebe etmek büyük günahtır.

İnsanları Allah yolundan men etmek, O'nu inkâr etmek, ziyaretçilerin Mescid-i Harama gitmelerine engel olmak, onun halkını oradan çıkarmak ise, Allah katında daha büyük günahtır.

Fitne, adam öldürmekten de beterdir!

Kâfirler, güçleri yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle çarpışmaya devam edeceklerdir.

İçinizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, o gibilerin yaptığı iyi işler, dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir.

Onlar o ateşin (Cehennemin) arkadaşlarıdır.

Onlar orada (hiç çıkmamak üzere) temelli kalıcıdırlar."[203]


Yüce Allah bu âyeti indirip Müslümanların korku ve endişelerini dindirince, Peygamberimiz (a.s.) kendisine ayrılan ganimet payını ve iki esiri kabul etti. Kureyş müşrikleri esir edilen Osman b. Abdullah ve Hakem b. Keysan için kurtulmalık akçesi gönderdiler.[204] Gönderilen kurtulmalık akçesi, her birisi için 40 ukıyye gümüştü. 1 ukıyye, 40 dirhem dir.[205]

Peygamberimiz (a.s.), kurtulmalık akçelerini getiren Kureyş elçilerine:

"İki sahabimiz Sa'd b. Ebi Vakkas'la Utbe b. Gazvan sağ salim gelinceye kadar, sizden kurtulmalık akçenizi kabul edemeyeceğiz.

Çünkü, bu iki arkadaşımızın akıbetinden korkuyoruz.

Eğer siz onları öldürürseniz, biz de sizin iki esirinizi öldürürüz!" buyurdu.[206]

Sa'd b. Ebi Vakkas derki:

"Nihayet, Resûlullah (a.s.)ın yanına geldik ki, onlar bizim öldürülmüş olduğumuzu sanıyor­lardı.

Biz bu seferimizde çok açlık çektik.

Müleyha'danyola çıktık.

Müleyha ile Medine'nin arası 6 beridliktir.

Müleyha'dan bir cemaatla yola çıktığımız zaman, yanımızda tadacak hiçbir şey yoktu..

Dikenli ağaçlara rastladıkça onları yemekte, üzerine de, su içmekte idik.

Nihayet Medine'ye geldik

Medine'ye gelince, orada Kureyşîlerden bazılarını, esir adamlarının kurtulmalıklarını getirmiş bul­duk.

Biz gelince, Resûlullah (a.s.) onların getirdikleri kurtulmalık akçelerini kabul etti."[207]



Hakem b. Keysan'ın Müslüman Oluşu ve Osman b. Abdullah'ın Kâfir Olarak Ölüşü

Peygamberimiz (a.s.) Hakem b. Keysan'ı İslâmiyete davet etti ve ona İslâmiyeti uzun uzadıya anlatmaya çalıştı.

Hz. Ömer:

"Yâ Rasûlallah! Bununla ne diye konuşup durursun? Vallahi bu hiçbir zaman Müslüman olmaz! Bırak beni, onun boynunu vurayım da anasının yanına (Cehenneme) kadar gitsin!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.) Hz. Ömer'in sözüne bakmadı, Hakem'e İslâmiyeti anlatmaya devam etti.

Hakem:

"İslâm nedir?" diye sordu.

Peygamberimiz (a.s.):

"İslâm, Allah'a hiçbir şeyi eş, ortak koşmaksızın ibadet etmen ve Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet getirmendir" Duyurunca, Hakem:

"Müslüman oldum!" dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.), ashabına dönerek:

"Eğer ben demin bu hususta size uyup onu öldürmüş olsaydım, Cehenneme girmiş gitmişti o!" buyurdu.[208]

Hakem, Müslüman olunca, Medine'de, Peygamberimiz (a.s.)ın yanında kaldı; Mekke'ye gitmedi.[209]

Hz. Ömer der ki:

"Hakem'in Müslüman olduğunu görünce, sanki bütün geçmiş ve gelecek şeyler beni tuttu ve sıktı! Kendi kendime:

'Peygamber (a.s.), benden daha iyi bilirken, ben nasıl, ne diye ona karşı birşeyi dilemeye kalkarım?! dedim. Sonra da:

'Benim bu öğütten maksadım, ancak, Allah ve resûlünün rızasını kazanmaktı' diyerek kendimi tesel­li ettim.

Hakem Müslüman oldu. Vallahi, Müslümanlığını da güzelleştirdi: Allah yolunda cihad etti. Nihayet, Bi'r-i Maûne'de şehit edildi.

Resûlullah (a.s.) ondan hoşnut oldu, Hakem Cennetlere girdi."[210]

Nahle'de esir edilip Medine'ye getirilmiş bulunan Kureyş müşriklerinden Osman b. Abdullah ise, kur­tulmalık akçesi ödenip serbest bırakılınca Mekke'ye gitti ve orada kâfir olarak öldü.[211]




Abdullah b. Cahş ile Arkadaşlarının Nahle Seferinden Dolayı Ecir Ummaları

Abdullah b. Cahş ve arkadaşları, haklarında âyet indiği zaman, Allah yolundaki cihadlarından dolayı ecir ve sevaba nail olmayı da ummuşlarve:

"Yâ Rasûlallah! Mücahidlere verilecek ecirden bizler de-gazamızdan dolayı-umabilir miyiz?" diye sormuşlardı.[212]

Yüce Allah, indirdiği âyette şöyle buyurdu:

"Şüphe yok ki, iman edenler ve Allah yolunda hicret edip de cihad edenler, işte onlar, muhakkak Allah'ın rahmetini umarlar.

Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir."[213]




Şam'dan Medine'ye Gelen İbn Heyyiban'ın Yahudilere Peygamberimiz (a.s.)ın Geleceğini
Haber Verişi ve Ona Uymayı Vasiyet Edişi


Şam Yahudilerinden İbn Heyyiban, İslâmiyetten birkaç yıl önce, Medine'ye gelip yerleşmişti.

Kendisi hayırlı ve salih bir zâttı.

Vefat edeceği sırada, Yahudilere:

"Ey Yahudi cemaat! Siz benim o yiyecekleri, içecekleri bol ülkeden şu yoksulluk ve açlık yurduna gelişimin sebebini biliyor musunuz?" diye sordu.

Yahudiler

"Sen daha iyi bilirsin!" dediler.

Bunun üzerine, İbn Heyyiban:

"Ben, buraya, ortaya çıkması çokyaklaşan peygamberin gelmesini beklemek üzere gelmiş bulunuy­orum. Bu şehir, onun hicret yurdu olacaktır! Ben onun daha evvel gönderilmesini, benim de kendisine tâbi olmamı çok arzu ederdim! Onun geleceği zaman, çok yaklaşmıştır. Ey Yahudi cemaatı! Sakın, ona inanmak ve tâbi olmakta başkaları sizi geçmesin! O, kendisine muhalefet edecek olanların kanlarını dök­meye, çoluk çocuklarını ve kadınlarını esir almaya da memurdur. Siz bu hususta ona engel olamaz, ondan korunamazsınız da!" dedi, sonra da öldü.[214]

Allah ondan razı olsun!

İbn Heyyiban'ın vasiyeti ve öğüdü Yahudilerce dinlenmiş, fakat tutulmamış, bilakis Peygamberimiz (a.s.)a düşmanlıklarını arttırmaktan başka bir işe yaramamıştır.

Nitekim, Beni Nadîr Yahudilerinin başkanı ve bilgini Huyey b. Ahtab'la kardeşi Ebu Yâsir b. Ahtab, Peygamberimiz (a.s.)ı Küba'ya geldiği zaman gidip dinledikleri ve gelmesini bekledikleri peygamberin bütün sıfatlarını kendisinde gördükleri ve bunu itiraf da ettikleri halde, Yahudilerin İslâmiyete girmelerini önlemek için olanca gayretlerini sarfetmekten geri durmamışiardır.[215]


Yahudilerin, Gelmesini Bekleyip Durdukları Peygamberi, Gelince İnkâr Etmeleri

Evs ve Hazrec kabilelerinden oluşan Ensar, önce putperest idiler. Bunlar, kendi yurtlarında, Yahudilerle zaman zaman çarpışır dururlardı.

Yahudilerle aralan bozuldukça, Yahudiler:

"Bir peygamber gönderilmek üzeredir. Onun geleceği zamanın gölgesi düşmüştür.

O peygamber gelince biz ona tâbi ve onunla birlik olup, Âd ve İrem kavminin öldürüldükleri gibi, biz de sizi öldüreceğiz!" derlerdi.[216]

Yüce Allah, Hz. Muhammed (a.s.)ı Araplardan gönderince, Yahudiler onu inkâr ettiler.

Muaz b. Cebel ile Bişr b. Berâ1 b. Ma'rur:

"Ey Yahudi cemaatı! Allah'tan korkunuz ve Müslüman olunuz!

Bir putperest iken, siz Muhammed (a.s.)la size yardım geleceğini umuyor, onun gönder­ilmek üzere bulunduğunu haber veriyor ve bize onun sıfatlarını belirtiyordunuz" dediler.

Sellam b. Mişkem:

"Bize, bildiğimiz birşey gelmemiştir ve gelen, bizim size anlattığımız peygamber değildir!" dedi.

Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyette[217] şöyle buyurdu:

"Vaktâ ki, onlara-yanlarındakini tasdik edici (ve doğrultucu)-bir Kitab geldi ki, daha önce, küfreden­lerin aleyhine böyle bir fetih istiyorlardı.

İşte, tanıdıkları o şey gelince, inkâra kalkıştılar.

Artık Allah'ın laneti o kâfiri ere dir."[218]

Peygamberimiz (a.s.) Yahudileri İslâmiyete davet edip Allah'tan başkasına tapmaktan ve bunun akıbetinden sakındırdığı zaman, Yahudiler Peygamberimiz (a.s.)ın davetine icabetten kaçındılar. Onun Allahtan getirip tebliğ ettiklerini inkâr ettiler.

Bunun üzerine, Muaz b. Cebel ile Sa'd b. Ubâde ve Ukbe b. Vehb, onlara:

"Ey Yahudi cemaatı! Allah'tan korkunuz! Vallahi, siz elbette bilirsiniz ki, o Allah'ın resûlüdür.

Andolsun ki; onun peygamber olarak gönderilmesinden önce, siz onu bize anıyor ve sıfatını bize tarif edip duruyordunuz!" dediler.

Râfi' b. Hüreymile ile Vehb b. Yahuza:


"Bunu, biz size hiçbir zaman söylemedik!


Allah da, Musa'dan sonra ne bir Kitab indirmiş, ve ondan sonra ne bir müjdeleyici, ne de bir korku­tucu göndermiştir!" dediler.


Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyette[219] şöyle buyurdu:


"Ey ehl-i kitab! Peygamberlerin arası kesildiği bir zamanda, size gerçekleri apaçık söyleyip duran Resûlümüz gelmiştir. Tâ ki, 'Bize ne bir rahmet müjdecisi, ne de bir azab habercisi gelmedi!' demenize meydan kalmasın.

İşte, size rahmet müjdecisi de, azab habercisi de, geldi artık!

Allah herşeye hakkıyla kâdirdir."[220]

Yahudi bilginlerinden Ebu Yâsir b. Ahtab, Nâfi' b. Ebi Nâfi', Azer b. Ebi Azer, İzar b. Ebi İzar ve Eşya1, Peygamberimiz (a.s.)a gelerek; peygamberlerden kimlere iman edileceğini sordular.

Peygamberimiz (a.s.) da, onlara:

"'Biz Allah'a ve bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yâkub'a ve torunlara indirilenlere, Musa'ya ve İsa'ya verilenlere ve peygamberlere Rableri tarafından verilene iman ettik. Onlardan hiçbiri­ni diğerinden ayırd etmeyiz. Biz Allah'a teslim olmuş Müslümanlarız1 deyin" (Bakara: 136) mealli âyeti okudu.

İsa b. Meryem (a.s.) anılınca;

"Biz İsa b. Meryem'e iman etmeyiz!

Ona iman edene de iman etmeyiz!" dediler.

Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyette[221] şöyle buyurdu:

"De ki: Ey ehl-i kitab! Sizin bizden hoşlanmayışınızın sebebi; bizim Allah'a ve bize indirilen ile daha önce indirilenlere iman ettiğimizden ve sizin de birçoğunuzun fâsık kimseler oluşunuzdan başka birşey değildir."[222]

Yahudi bilginlerinden Râfi' b. Harise, Sellam b. Mişkem, Malik b. Sayf, Râfi' b. Hureymile de:

"Ey Muhammed! İbrahim'in milleti ve dini üzerinde bulunduğunu ve Tevrat'tan yanımızdakilere inandığını söyleyen ve onların Allah tarafından gelen hak ve gerçek olduğuna şehadet eden sen değil misin?" diye sordular.

Peygamberimiz (a.s.):

"Evet! Amma, siz onda bulunmayan şeyleri ihdas ve onda Allah'ın sizden almış olduğu ahdi inkâr ettiniz. Onda insanlara açıklamakla em rol un d uğun uz şeyleri de, ketmedip gizlediniz.

Ben sizin kendiliğinizden ihdas ettiğiniz şeyleri kabul ve tasdikten uzağım!" buyurdu.

Onlar:

"Biz elimizde bulunan şeyle amel ederiz! Biz hidayet ve hak üzereyiz. Sana ne iman eder, ne de tâbi oluruz!" dediler.

Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyette şöyle buyurdu:

"De ki: Ey ehl-i kitab! Tevrat'ı ve İncil'i ve Rabbinizden size indirileni dosdoğru tatbik ve icra edinc­eye kadar, siz hiçbir şey üzere değilsiniz! Andolsun ki; sana Rabbinden indirilen, onlardan birçoğunun taşkınlığını ve küfrünü arttıracaktır. O halde, o kâfirler güruhuna karşı gam çekme!"[223]

Yahudilerden Nahham b. Zeyd, Kardem b. Ka'b ve Bahri b. Amr, Peygamberimiz (a.s.)a gelerek:

"Ey Muhammed! Allah ile beraber ondan başka ilah bulunduğunu biliyor musun?" diye sordular.

Peygamberimiz (a.s.):

"Allah ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur ve ben bunun için gönderildim ve buna davet ediyorum" buyurdu.

Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyette[224] şöyle buyurdu:

"De ki: Şahit olmak bakımından, hangi şey daha büyük?


De ki: Benim aramla sizin aranızda Allah hakkıyla şahittir.


Şu Kur'ân, bana, sizi de, (sizden sonra kendilerine) erişecek olanları da inzar etmekliğim için vahy-olundu.


Allah ile beraber başka ilahlar da olduğuna gerçekten siz mi şahitlik ediyorsunuz?!


De ki: Ben buna asla şahitlik etmem!


De ki: O, ancak bir tek ilahtır. Sizin eş tutmakta olduğunuz şeylerle, muhakkak ki, benim hiçbir ilişiğim yoktur!"[225]


Seleme b. Selâme der ki:


"Abduleşhel oğulları mahallesinde, bizim Yahudi bir komşumuz vardı.


Bu Yahudi bir gün evinden çıkarak Abduleşhel oğullarının toplandıkları yere gelip durdu.


O zaman ben Abduleşhel oğulları içinde yaşça en genci idim.


Üzerimde Yemen işi bir aba vardı. Abaya bürünmüş olduğum halde, avlumuzda yere uzanmıştım.


Yahudi; Kıyamet gününden, ölülerin tekrar dirilmesinden, ahiret hesabından, Mizandan, Cennet ve Cehennemden bahsediyordu.


O, bunları inkâr eden, puflara tapan ve insanların öldükten sonra tekrar dirileceklerine inanmayan kimselere anlatıyordu.


Onlar, Yahudiye dönüp:


'Ey filan! Yazıklar olsun sana!


Sen insanların öldükten sonra tekrar dirilip Cennet veya Cehenneme gideceklerine inanıyor musun?' dediler.


Yahudi:


'Evet! Yemin ederim ki, inanıyorum! Oradaki Cehennemde yanacağım müddet yerine, bu dünyada en büyüktandırı kızdırarak beni içine atıp sonra ağzını kapatıp sıvasalar, oradaki Cehennem azabından kurtulmak için, kabul ederdim!1 dedi.


Yahudiye:


'Yazıklar olsun sana! Ey filan! Bu söylediğin şeylerin bir delili var mı?1 diye sordular.


Yahudi:


'Evet, var! Şu beldelerden çıkacak olan bir peygamber bunun delilidir' dedi ve eliyle de Mekke ve Yemen tarafına işaret etti.


Onlar, Yahudiye:


'Peki, sen bu peygamberin ne zaman ortaya çıkacağını tahmin ediyorsun?1 diye sordular.


Yahudi, bana baktı-ki, ben o zaman orada bulunanların yaşça en küçüğü idim.


'Şu çocuk, yaşarsa, onu görecektir!' dedi.


Vallahi, çok geçmeden Yüce Allah resûlü Muhammed (a.s.)ı peygamber gönderdi ki, o Yahudi o zaman aramızda yaşıyordu.


Biz Resûlullaha iman ettik, o ise azgınlığı ve kıskançlığı yüzünden onu inkâr etti.


Kendisine:


'Yazıklar olsun sana ey filan! Onun hakkında bize söylemiş olduğun şeyleri söyleyen sen değil miy­din?' dedik.


'Evet! Fakat, bu, o gelecek olan değildir!" dedi.[226]


Safvan b. Assai der ki:


"Ehl-i Kitabdan[227] iki Yahudi[228] den biri, öbürüne,[229] arkadaşına:


'Haydi, şu peygambere gidelim de, İsrail oğullarının men olundukları şeyleri soralım' dediler.[230] Arkadaşı:


'Sen ona peygamber deme! O senin kendisine peygamber dediğini duyarsa (memnuniyetinden) dört gözlü olur!' dedi.


Gelip soracaklarını sordular.[231]


Peygamber (a.s.):


'1. Allah'a hiçbir şeyi şerik koşmayınız!


2. Çalmayınız!


3. Zina yapmayınız!


4. Allah'ın haram kılmış olduğu nefsi, haksız yere öldürmeyiniz!


5. Sihir (büyü) yapmayınız!


6. Riba (faiz) yemeyiniz!


7. Bir suçsuzu, öldürmesi için, devlet adamına götürmeyiniz!


8. Namuslu, iffetli bir kadına zina isnad etmeyiniz!


9. Savaştan kaçmayınız!


10. Siz Yahudilere mahsus olmak üzere, Cumartesi günü yasağına da tecavüz etmeyiniz!' buyurunca, onlar Resûlullah (a.s.)ın ellerini ve ayaklarını öptüler ve:


'Biz şehadet ederiz ki; sen, hiç şüphesiz, peygambersin!' dediler.


Resûlullah (a.s.), onlara:


'Sizin bana tâbi olmanızı ,[232] Müslüman olmanızı[233] engelleyen nedir?1 diye sordu.


Onlar:


'Davud (a.s.), soyundan devamlı olarak peygamber gelip durması için Allah'a dua etmiştir.[234]


Eğer biz sana tâbi olur,[235] Müslüman olursak,[236] Yahudilerin bizi öldürmelerinden korkarız dediler."[237]




Yahudi Bilginlerinden Zebîr b. Bata'nın Gerçeği Önce İkrar ve Sonra İnkâr Edişi





Yahudi bilginlerinin büyüklerinden Zebir b. Bata; babasının ölümünden sonra ve Peygamberimiz (a.s.)ın peygamber olarak gönderilişinden önce;


"Ben babamın bana okuduğu bir kitap buldum ki, içinde 'Peygamber Ahmed karaz (selem ağacı) yurdundan çıkacaktır. Onun sıfatı da şöyle şöyle olacaktır!1 diye anılmaktadır" der dururdu.


Peygamberimiz (a.s.)ın Mekke'de zuhur ettiğini işitir işitmez, elindeki kitabı imha etti ve Peygamberimiz (a.s.)ın hal ve şanını gizledi:


"Onun hakkında hiçbir bilgi mevcut değildir" dedi.[238]

Yahudilerin Peygamberimiz (a.s.)ın Sıfatlarını Kitaplarında Okudukları ve Çocuklarına da
Öğrettikleri







Peygamberimiz (a.s.)ın peygamber olarak gönderilmesinden biraz önce, Kurayza, Nadir, Fedek ve Hayber Yahudileri de, onun sıfatlarını, hicret edeceği yerin Medine olacağını yanlarındaki kita­plarda yazılı bulmuşlardı.[239]


Benî Kurayza Yahudileri bunu çocuklarına da öğretiri erdi.[240]




Ölüm Döşeğinde Müslüman Olan Yahudi Genci






Peygamberimiz (a.s.), bir gün, Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer'in arasında yürüyüp gittiği sıra­da, kardeşinin veya kendisinin hasta olan oğluna şifa için Tevrat okuyan bir Yahudiye rastladı.


Peygamberimiz (a.s.), ona:


"Ey Yahudi! Musa'ya Tevrat'ı indirmiş ve İsrail oğullarına denizi yarmış olan Allah aşkına doğru söyle! Sen Tevrat'ında benim na'tımı, sıfatımı ve zuhur edeceğim yeri yazılı bulmadın mı?" diye sordu.


Yahudi, başıyla işaret ederek:


'Hayır!' demek istedi.


Yahudinin yeğeni "Musa'ya Tevrat'ı indiren, İsrail oğullarına denizi yaran Allah için şehadet ederim ki; o, senin natını, sıfatını, zamanını ve zuhur edeceğin yeri kitabında yazılı bulmuştur.

Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur.

Sen de Allah'ın resûlüsün!" dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.):

"Yahudiyi arkadaşınızın başucundan kaldırınız!" buyurdu.

O sırada, hasta gencin de ruhu kabzolundu.

Allah ondan razı olsun!

Peygamberimiz onun cenaze namazını kıldı.[241]


Necidlinin Peygamberimiz (a.s.) Hakkında Tevrat ve İncil'de Bildirilenleri İtiraf Edişi



Ashabdan Feletan b. Âsım'ın bildirdiğine göre; Peygamberimiz (a.s.), bir gün Mescidinde ashabıyla birlikte otururken, birisinin gezindiğini gördü. Ona:

"Ey filan!" diyerek seslendi.

O da:

"Buyuryâ Rasûlallah!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.):

"Sen benim Resûlullah olduğuma şehadet ediyor musun?" diye sordu.

Adam:

"Hayır!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.), ona:

"Sen Tevrat okur musun?" diye sordu.

Adam:

"Evet!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.), ona:

"Sen İncil de okur musun?" diye sordu.

Adam:

"Evet!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.), ona:

"Sana and veriyorum: Sen beni Tevrat ve İncil'de yazılı bulmadın mı?" diye sordu.

Adam:

"Senin sıfatında, senin gibi birinin, senin çıktığın yerden ortaya çıkacağını yazılı bulduk.

Amma, biz onun içimizden çıkmasını umuyorduk.

Sen ortaya çıkınca, baktık ki, sen bizim umduğumuz değilsin!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.), ona:

"Sen nerelisin?" diye sordu.

Adam:

"Necidliyim! O çıkacak peygamberin-korkusuz olarak Cennete girecek-yetmiş bin kişilik ümmetindenim.

Sizler ise azıcıklarsınız!" dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.), kelime-i tevhid ve tekbir getirerek:

"Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; ben, o peygamberim!

Benim ümmetim de yetmiş binden, yetmiş binden, yetmiş binden çoktur!" buyurdu.[242]


Hıristiyan Kıskançlığı ve İnkârcılığından da Bir Örnek



Uteybe'nin azadlı kölesi Sehl, anası ve amcasının himayesinde bir yetim olup, Hıristiyandı ve İncil okurdu.

Sehl der ki:

"Amcamın (İncil) Mushaf'ını alıp okurken, bir yaprağı geçeceğim sırada, yazısı hoşuma gitmedi. Yaprağı elimle yokladığım zaman, yaprağın diğerine tutkalla yapıştırılmış olduğunu gördüm.

Yaprağı birbirinden ayırınca, içinde Muhammed (a.s.)ın sıfatlarını yazılı buldum:
'O, ne kısa, ne de uzun boyludur.

Ak tenlidir.

İki bölük halinde örgülü saçlıdır.

İki omuzunun arasında peygamberlik hâtemi vardır.

Çoğu zaman, dizlerini dikip iki elini kavuşturarak oturur.

Sadaka kabul etmez.

Merkebe ve deveye biner.

Davar sağar.

Eskimiş gömleği giyer. Böyle yapan kişi kibirden uzak olur; işte o böyle yapar.

O İsmail'in soyundandır.

Kendisinin ismi Ahmed'dir!"

Kendisinin sıfatlarını buraya kadar okuyup bitirdiğim zaman, amcam geldi. Yapışık yaprağı ayırdığımı görünce, beni dövdü ve:

'Şu yaprağı açmak, okumak senin neyine gerek?!' dedi.

Ben:

'Onun içinde Ahmed Peygamber ((a.s.))ın sıfatları var!' dedim.

Amcam:

'O artık bundan sonra gelmeyecektir! dedi."[243]


Peygamberimiz (a.s.)ın Yumuşak Huyluluğunun Bir Yahudiyi Müslüman Edişi


Peygamberimiz (a.s.) bir Yahudiden belli bir vade ile 30 dinar borç almıştı.

Yahudi borç vadesinin bitmesine daha bir gün varken, Peygamberimiz (a.s.)ın yanına gelip:

"Ey Muhammedi Hakkımı öde!

Zaten siz Abdulmuttalib oğulları borcunuzun vaktini geçirir, uzatır durursunuz!" dedi.

Hz. Ömer, ona:

"Ey habis Yahudi! Vallahi, eğer Resûlullahın evinde olmasaydın, gözünü patlatırdım!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.), Hz. Ömer'e:

"'Allah seni yarlıgasın ey Hafs'ın babası! Biz, senden, bu davranışından başkasını beklerdik:

Sen bana borcumu güzellikle ödememi söyleyecek, ona da, hakkının tahsilinde yardımcı olmakla birlikte, alacağını isterken daha nazik davranmasını tavsiye edecektin!?" buyurdu.

Peygamberimiz (a.s.)ın bu derece uysal ve yumuşak davranışı, Yahudinin Peygamberimiz (a.s.)ın yumuşak huyluluğu hakkında Tevrat'tan edinmiş olduğu bilgiyi azaltmadı, arttırdı.

Peygamberimiz (a.s.), Yahudiye:

"Ey Yahudi! Senin bendeki alacağının müddeti ancak yarın sabah dolacaktır!" buyurduktan sonra, Hz. Ömer'e:

"Ey Hafs'ın babası! Onunla birlikte bahçeye git!
Beğenirse, ona şu kadar sa' hurma ver ve hakkından biraz fazla da ver.

Verirken, 'Sana şu kadar da fazla veriyorum' de!

Razı olmazsa, ona bahçeden şu kadar daha fazla ver!" buyurdu.

Yahudi, bahçeye gidip gördü ve beğendi.

Hz. Ömer ona Peygamberimiz (a.s.)ın dediği kadar hurma verdi.

Emir buyurulan fazlayı da ödedi.

Yahudi, hurmaları teslim alınca:

"Ben şehadet ederim ki; Allahtan başka ilah yoktur! Muhammed de Allah'ın Resûlüdür!" dedikten ve Peygamberimiz (a.s.)ın bütün sıfatlarıyla ve özellikle hilm sıfatıyla tavsif buyurulduğunu gördüğünü ve sırf bunu anlamak için ona bu şekilde davrandığını açıkladıktan sonra, Hz. Ömer'e:

"Sen şahit ol ki; bu hurma ile birlikte, malımın bir kısmını Müslümanların yoksullarından bir kısmına bağışladım" dedi.

Yüz yaşlarında bulunan tek ihtiyar dışında, bütün ev halkıyla birlikte Müslüman oldu.[244]

Allah ondan ve onun Müslüman olan ev halkından razı olsun![245]



M. Âsım Köksal-İslam Tarihi






***************************




[193] Tevbe: 26.

[194] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 251, Vâkıdî, c. 3, s. 1112, İbn Sa'd, c. 2, s. 186, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 37, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 235, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 195, 196, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 110, Taberî, Tefsir, c. 10, s. 125.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/206.

[195] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 253-254, Vâkidî, c. 1 , s. 14-16, Taberî, c. 2, s. 263, İbn Seyyid, c. 1, s. 228, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 249.

[196] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 16.
[197] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 254, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 16, Taberî, Târih, c. 2, s. 263, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 114, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 228, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 249-250.

[198] Taberî, Târih, c. 2, s. 263.

[199] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 254, Vâkıdî, c. 1, s. 16, Taberî, c. 2, s. 263, İbn Seyyid, c. 1, s. 228, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 250.

[200] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 254, Taberî, c. 2, s. 263, İbn Seyyid, c.1, s. 228, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 250.

[201] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 10.

[202] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 254, Vâkıdî, c. 1, s. 16, Taberî, c. 2, s. 263, İbn Esîr, c. 2, s. 114, İbn Seyyid, c.1, s. 228, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 250.

[203] Bakara: 217.

[204] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 254, 255, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 17, Taberî, Târih, c. 2, s. 263, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 105-106, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 114, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 228, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 250.

[205] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 17.

[206] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 255, Taberî, c. 2, s. 263, İbn Seyyid, c.1, s. 229, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 250.

[207] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 16,17.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/206-209.

[208] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 15,16, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 137.

[209] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 255, Taberî, Târih, c. 2, s. 263, İbn Hazm, Cevâmiu's-sîre, s. 106, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 229, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 250.

[210] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 15, İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 137.

[211] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 255, Taberî, Târîh, c. 2, s. 263, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 106, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 229, Zehebî, Megâzî, s. 30, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 250.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/209-210.

[212] İbn İshak. İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 255, Taberî, Tefsir, c. 2, s. 356, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,s.
229, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ye'n-nirıâye, c. 3, s. 250.

[213] Bakara: 218.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/210.

[214] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 227-228, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 160-161, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve c. 1, s. 81-82, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 114.

[215] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 165,1 66, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 212.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/210-211.

[216] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 70, Taberî, Târih, c. 2, s. 234, Tefsir, c. 1, s. 410, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 298, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 434, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 156, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 290, E bu'l-Fidâ, el -B idâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 148, 149, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 76, Diyarbekrî, Târîhu 'l-hamîs, c. 1, s. 3 06.

[217] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 1 96, Taberî, Tefsîr, c. 1, s. 411, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 212, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c.1,s.124.
[218] Bakara: 89.

[219] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 212, Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 166, Kurtubî, Tefsîr, c. 6, s. 122.

[220] Mâide: 19.

[221] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2,s. 21 6, Taberî, Tefsir, c. 1, s. 576, Kurtubî, Tefsîr, c. 2, s. 141.

[222] Mâide: 59.

[223] Mâide: 68.

[224] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 217, Taberî, Tefsîr, c. 1, s. 164.

[225] En'am: 19.

[226] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 417, 418, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 467, 468, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s.429.

[227] Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 8, s.166.

[228] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 306, Kurtubî, Tefsîr, c. 10, s. 334.

[229] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 306, Kurtubî, Tefsîr, c. 10, s. 334.

[230] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 239, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 306, Taberî, Tefsîr, c. 1 5, s. 172, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 8, s. 166, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 6, Kurtubî, Tefsîr, c. 1, s. 335, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 67.

[231] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 239, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 306, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 172, Beyhakî, Sünen, c. 8, s. 166, Begavî, Mesâbîh, c. 1, s. 6, Kurtubî, c. 10 s. 335, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 67.

[232] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 239, Taberî, c. 15, s. 173, Beyhakî, c. 8, s. 166, Begavî, c. 1 , s 6, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 67.

[233] Tirmizî, c. 5, s. 306, Taberî, c. 15, s. 172, Kurtubî, c. 10, s. 336.

[234] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 239, Tirmizî, c. 5, s. 306, Taberî, c. 15, s. 1 72, Beyhakî, c. 8, s. 166, Begavî, c. 1, s. 6, Kurtubi, c. 10, s. 336, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 67.

[235] Taberî, Tefsir, c. 15, s. 173, Beyhakî, Sünen, c. 8, s. 166, Begavî, c. 1, s. 6.

[236] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 239, Tirmizî, c. 5, s. 306, Kurtubî, c. 10, s. 336, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 67.

[237] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 239, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 306, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 17, Beyhakî, Sünen, c. 8, s. 166, Begavî, Mesâbfhu's-sünne, c. 1, s. 6, Kurtubî, Tefsîr, c. 10, s. 33 6, Ebu'lFidâ, Tefsîr, c. 3, s. 67.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/211-217.

[238] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 159.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/218.

[239] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 159-160.

[240] İbn Sa'd. Tabakât. 11. s. 160.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/218.

[241] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1.S.185, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 171.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/218-219.

[242] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 368, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 209.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/219-220.

[243] İbn Sa'd. Tabakâtü'l-kübrâ. c. 1. s. 363.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/.220-221.

[244] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 361.

[245] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/221-222.

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.