Kılıçlı Peygamber-1
CİHAD EMRİ
Yüce Allah Tarafından Müşriklerle Savaşa İzin Verilişi
Peygamberimiz (a.s.); Akabe bey'atından
önce, müşriklerle savaşmaya mezun değildi.
Ancak müşrikleri Yüce Allah'ın birliğini
kabule davet etmek, karşılaşılacak işkencelere katlanmak, cahillerin uygunsuz
davranışlarına aldırış etmemek, göz yummakla memurdu.
Kureyş müşrikleri ise; Peygamberimiz
(a.s.)a tâbi olanları, dinlerinden döndürmek için, işkenceden işkenceye
uğratmakta idiler. Müslümanlardan kimi işkenceler altında dinlerinden
döndürülmüş, kimi yurtlarını yuvalarını bırakarak Habeşistan'a, kimisi de
Medine'ye hicret etmiş, dağılmışlardı.
Kureyş müşrikleri; Yüce Allah'a karşı
azgınlaştıkları, O'nun kendileri için dilediği nimetleri red ve Resûlünü tekzib
ettikleri; Allah'ın tevhid ve ibadet ehli olan ve Resûlünü doğrulayan, dinine
sarılan kullarını da işkenceden işkenceye uğrattıkları ve yurtlarında
yuvalarında tedirgin ettikleri zaman, Yüce Allah Peygamberimiz (a.s.)a onlarla
savaşma izni verdi.
O zalimlere ve azgınlara karşı kendisine
yardım edeceğini de va'd buyurdu. Müşriklerle savaşmaya ilk defa izin veren ve
kan dökmeyi, Peygamberimiz (a.s.)a mubah kılan âyetlerde[1]
şöyle buyu-ruldu:
"Kendileriyle çarpışılan (Müslüman)lara,
zulme uğradıklarından dolayı, çarpışmaya izin verildi.
Şüphe yok ki, Allah onlara yardım etmeye
her yerde her zaman kadirdir. Onlar (Müslümanlar), 'Rabbimiz Allah'tır'
demelerinden başka bir sebep olmaksızın, haksız yere yurtlarından
çıkarıldılar.
Eğer Allah insanların bazısının şerrini
bazısıyla def'etmemiş olsaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içlerinde
Allah'ın ismi çok anılan mescidler, muhakkak yıkılır
giderdi.
Elbette ki, Allah kendisine yardım
edenlere yardım eder.
Hiç şüphesiz, Allah Kavîdir. Kudretiyle
herşeye üstün gelendir.
Onlara (Müslümanlara) yeryüzünde bir
iktidar mevkii verirsek, namazı gereği gibi kılarlar, zekatı verirler. İyiliği
buyururlar, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar.
İşlerin sonucu, döne dolaşa, Allah'a
vanr."[2]
"Fitne kalmayıncaya kadar onlarla
(müşriklerle) savaşın!
Vazgeçerlerse, artık, zalimlerden
başkasına hiçbir husumet yoktur."[3]
Peygamberimiz (a.s.) müşrikler tarafından
Mekke'den çıkarıldığı, çıkmak
zorunda bırakıldığı zaman, Hz. Ebu Bekir
"Onlar peygamberlerini Mekke'den
çıkardılar.
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn=Biz
Allah'ın kullarıyız ve hep O'na dönücüleriz.
Onlar (müşrikler), muhakkak, helak
olacaklar!" demişti.
Yüce Allah "Kendilerine zulüm ve
haksızlık yapılmış, harb açılmış
olanlara, savaş için izin verildi. Şüphe yok ki, Allah onlara (Müslümanlara)
yardıma elbette kadirdir" (Hacc: 39) ayetini indirdiği zaman
da:
"Anladım ki, yakında bir çarpışma
olacak!" demiştir.[4]
Gazâ ve Seriyyelerin Sayıları ve Gayeleri
Gaza; düşmanla çarpışmaya gitmek,[5]
Seriyye de; düşman üzerine gönderilen
askerî birlikler demektir.[6]
Bunların en azı 5, en çoğu da 300-400
kişilik olur.[7]
Peygamberimiz
(a.s.):
"Seriyyelerin hayırlısı 400
kişilik,
Ordunun hayırlısı da 4000 kişilik
olanıdır.
12000 kişilik olan bir ordu ise, azlıktan
dolayı yenilmez" buyurmuştur.[8]
Hadis ve siyercilerin genellikle kabul
ettiklerine göre; Peygamberimiz (a.s.)ın bizzat hâzır bulundukları askerî
hareketlere gazve; kendileri bulunmayıp Ashabdan herhangi birisinin kumandası
altında düşman üzerine saldıkları askerî birliklere de seriyye
denilmektedir.
Sayı bakımından en az olan askerî birliğe
cerîde,
50 kişiden 400 kişiye kadar olan askerî
birliğe seriyye,
100 kişiden 1000 kişiye kadar olan askerî
birliğe ketîbe,
1000 kişiden 4000 kişiye kadar olan
askerî birliğe ceyş,
4000 kişiden 12000 kişiye kadar olan
askerî birliklere hamîs,
Birliklerin tümünü içine alan birliğe ise
asker denilir.[9]
Peygamberimiz (a.s.)ın bizzat
katıldıkları gazaların sayısı 27, Ashabdan birisinin kumandası altında
gönderdiği seriyyelerin sayısı da 47 idi.[10]
Mes'ûdî, Hayber'den Vâdi'l-kurâ'ya dönüşü
ayrı bir gazve saydığı için, gazaların sayısını 28, seriyyelerin sayısını da 35
olarak gösterir ve Vâkıdî'ye göre seriyye sayısının 48 olduğunu ve 66'dır
diyenler de bulunduğunu açıklar.[11]
Gazalardan 9'unda:
1- Bedir,
2- Uhud,
3-
Müreysi1,
4- Hendek,
5- Kurayza,
6- Hayber,
7- Mekke'nin fethi,
8- Huneyn,
9- Taif gazalarında çarpışma
yapılmıştır.
Bazılarına göre; Beni Nadîr'de de,
Hayber'den dönülürken uğranılan Vâdi'l-kurâ'da da, Gâbe'de de çarpışma olmuştur.[12]
Peygamberimiz (a.s.); bir gazaya gitmek
isteyince, gideceği ciheti ve maksadını tevriyen (başka mânâya da gelebilecek)
kelimeler içinde gizlemeyi âdet edinmişti.[13]
Bunun içindir ki, kaynaklarda Bedir
savaşından önceki seriyye ve gazvelerin gayeleri, cereyan tarzları ve
neticeleriyle bağdaşamayacak şekilde telakki ve ifade
edilmiştir.
Halbuki, bu seriyye ve gazveler,
herşeyden evvel, Sa'd b. Muaz'ın da Ebu Cehil'e dediği gibi, hac yollarını
Müslümanlara tıkayan Kureyş müşriklerine, buna karşılık Müslümanların da Suriye
ticaret yollarını kesmek suretiyle kendilerini ticarî ve iktisadî sıkıntıya
düşürebilecekleri uyarısında bulunmayı; ve aynı zamanda onların Müslümanlara
karşı ne gibi bir hazırlıkta bulunduklarını öğrenmeyi, ileride yapılacak
savaşlarda bazı kabilelerin Kureyş müşriki eriyle birleşmelerini önlemeyi
amaçlıyordu.[14]
Peygamberimiz (a.s.) da, vazifesinin
esasını ve gayesini şöyle açıklamışlardır: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve
Muhammed'in de Resûlullah olduğuna şehadet getirinceye, namazı kılıncaya, zekat
verinceye kadar, insanlarla savaşmak bana emrolundu. Onlar bunları yapınca,
Müslümanlık hakkının gerektirdiği cezalar hariç olmak üzere, canlarını,
mallarını elimden kurtarırlar." [15]
Ashabdan Abdullah b.
Amr:
"Ya Rasûlallah! Bana cihad ve gaza
hakkında bilgi ver?" dedi.
Peygamberimiz
(a.s.):
"Ey Abdullah b. Amr! Eğer sen Allah'ın
rızasını umarak ve güçlüklere katlanarak çarpışırsan, Allah da seni Kıyamet günü
o hal üzere diriltir.
Eğer sen gösteriş ve övünme için
çarpışırsan, Allah da seni Kıyamet günü o hal üzere diriltir!" buyurdu.[16]
Peygamberimiz (a.s.)a bir çöl Arabi
gelip:
"Şeref ve şan kazanmak veya övülmek veya
ganimet elde etmek veya gösteriş için çarpışan kimse hakkında ne buyurursun?"
diye sordu.[17]
Başka birisi de:
"Yâ Rasûlallah! Allah yolunda çarpışmak
nedir? Kimi kızarak, kimi hamiyetinden dolayı çarpışıyor?" diye
sordu.
Peygamberimiz
(a.s.):
"Kim yalnızca Allah'ın Kelimesi en yüce
olsun diye çarpışırsa, işte onunkisi Allah yolundadır!"[18]
Bir adam da:
"Yâ Rasûlallah! Bir adam Allah yolunda
çarpışmak ve aynı zamanda dünya mallarından birşeyler de elde etmek isterse,
buna ne buyurulur?" diye sordu.
Peygamberimiz
(a.s.):
"Ona bir ecir ve sevab yok!"
buyurdu.
Halk, bu cevabı ağır bularak,
adama:
"Sen Resûlullah (a.s.)a sorunu
tekrarla!
Herhalde cevabı iyi anlayamadın!"
dediler.
Adam:
"Yâ Rasûlallah! Bir adam Allah yolunda
savaşmak ve aynı zamanda dünya mallarından da birşeyler elde etmek isterse ne
buyurulur?" diye tekrar sordu.
Peygamberimiz
(a.s.):
"Ona sevab yok!"
buyurdu.
Adama:
"Sorunu bir kez daha tekrarla!"
dediler.
O da üçüncü kez sorusunu tekrarladı,
Peygamberimiz (a.s.) da:
"Ona sevab yok!" buyurdu.[19]
Peygamberimiz (a.s.)ın Savaş Birlikleri Kumandanlarına Emir ve Tavsiyeleri
Peygamberimiz (a.s.); ezan sesi işitilen
memleketler üzerine yürümezdi.[20]
Gönderdiği askeri birliklere
de:
"Bir mescid gördüğünüz veya müezzinin
sesini işittiğiniz zaman, oradan hiç kimseyi öldürmeyiniz!" buyururdu.[21]
Müslim b. Haris et-Temimî demiştir
ki:
"Resûlullah (a.s.) bizi bir seriyye
içinde göndermişti.[22]
Megar mevkiine ulaştık.[23]
Oradaki kavme hücum ettik.[24]
Ben atımı şaha kaldırdım.[25]
Arkadaşlarımı geçtim.
Feryad eden[26]
kadınlar ve çocuklarla karşılaştık. Onlara:
'Korunmak ister misiniz?1 diye
sordum.
'Evet!1 dediler.[27]
'Öyleyse, Eşhedü en lâ ilahe illallah ve
eşhedü enne muhammeden abduhû ve rasûlüh, deyiniz[28]
de korununuz!' dedim.[29]
Dediler.[30]
Arkadaşlarım bana:
'Sen bizi hem ganimetin üzerine getirdin,
hem de bizi ondan men[31]
ve ganimeti bize haram ettin!'[32]
diyerek beni kınadılar.
Resûlullah (a.s.)ın yanına döndüğümüz
zaman da,[33]
benim yapmış olduğum şeyi ona haber verdiler.
Resûlullah (a.s.) beni çağırıp, yaptığımı
benim için güzel buldu[34]
ve:
'Hiç şüphesiz, Allah sana onlardan her
bir insan için şu kadar şu kadar ecir ve sevab yazdı!' buyur-du"[35]
Peygamberimiz (a.s.); bir orduya veya bir
seriyyeye kumandan tayin ettiği,[36]
bir orduyu veya askerî birliği göndereceği zaman, kumandana:[37]
Allah'a karşı takvalı ve yanındaki
Müslümanlara karşı hayırlı olmayı, iyi davranmayı tavsiye eder, sonra da şöyle
buyururdu:
"Allah'ın ismiyle, Allah'ın yolunda gaza
ediniz! Allah'ı tanımayanlarla çarpışınız![38]
Gaza ediniz![39]
Ganimet mallarına hıyanette
bulunmayınız!
Gadr etmeyiniz! Burun, kulak kesmeyiniz!
Küçük çocuk [Ebu Hanifeye göre; küçük çocuk ve yaşlı]
öldürmeyiniz!
Müşriklerden olan düşmanımla [Ebu
Hanife'ye göre; düşmanınızla] karşılaştığın [Ebu Hanife'ye göre;
karşılaştığınız] zaman, onları[40]
üç haslete,[41]
üç hasletten birini kabule davet et![42]
Onların hangisinde sana icabet ederlerse,
icabetlerini kabul et ve kendilerini serbest bırak!:
1) Onları İslâmiyete davet et![43]
Davetine icabet ederlerse, onların icabetlerini kabul et ve kendilerini serbest
bırak![44]
Sonra, onları kendi yurtlarından Muhacirlerin yurtlarına göçmeye davet et ve
kendilerine bildir ki; onlar bunu yaparlarsa Muhacirlere olan onlara da olacak,
Muhacirlere olmayan onlara da olmayacaktır! Yurtlarından göçmeyi kabul
etmezlerse, onlara bildir ki; kendileri Müslümanların bedevileri gibi
olacaklar, kendilerine Allah'ın bedevî olan Müslümanlar hakkında cari olan
hükmü uygulanacak; -Müslümanlarla birlikte cihada katılmadıkları için-ganimet ve
haraçta bir payları olmayacaktır.[45]
2) Eğer onlar Müslüman olmayı kabul
etmezlerse,[46]
onları cizye [vergi] vermeye davet et![47]
Onlardan cizye vermelerini iste[48]
Buna icabet ederlerse, icabetlerini kabul
et ve kendilerini serbest bırak!
3) İcabet etmezlerse, Allah'tan yardım dile,
onlarla çarpış![49]
Sen bir kale halkını muhasara ettiğin zaman,
onlar senden kendilerine Allah'ın ahdini ve Allah'ın peygamberinin ahdini
vermeni isterlerse, kendilerine Allah'ın ahdini de, peygamberinin ahdini de
verme!
Fakat, kendi ahdini,[50]
babanın ahdini,[51]
arkadaşlarının ahdini ver!
Çünkü, sizin kendi ahidlerinizi,[52]
babalarınızın ahidlerini,[53]
arkadaşlarınızın ahidlerini[54]
bozmanız; Allah'ın ahdini ve Resûlünün ahdini bozmaktan[55]
daha iyidir.
Bir kale halkını muhasara ettiğin zaman,
onlar senden kendilerini Allah'ın hükmüne göre indirmeni isterlerse, sen onları
Allah'ın hükmüne göre indirme! Ancak kendi hükmüne göre
indir!
Çünkü, sen onlar hakkında Allah'ın
hükmüne isabet edip edemeyeceğini bilemezsin!"[56]
M. Âsım Köksal- İslâm Tarihi
M. Âsım Köksal- İslâm Tarihi
**************************
[1] İbn İshak, İbn
Hişam, Sîre, c. 2, s. 110-111.
[2] Hacc:
3941.
[3] Bakara:
193.
[4] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 1, s. 21 6, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 325, Nesâî, Sünen, c. 6,
s. 2, Taberî, Tefsîr, c. 17, s. 172,
Târih, c. 2, s.
242, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzül, s. 208.
M. Asım Köksal,
İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/181-182.
[5] Râgıb,
Müfredâtu'l-Kur'ân, s. 360, Fîruzâbâdî, Kâmûsu'l-Muhît, c. 4, s.
372.
[6] İbn Esîr,
Nihâye, c. 2, s. 363.
[7] Fîruzâbâdî,
Kâmûsu'l-Muhît, c. 4, s. 343.
[8] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 1, s. 294, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 36, Tirmizî, Sünen, c.
4, s. 125, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 944, Dârimî, Sünen, c. 2, s.
135.
[9] Diyarbekrî,
Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 355, 356.
[10] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 5,6.
[11] Mes'ûdi,
Murûcu'z-ZEheb, c. 2, s. 289.
[12] İbn Sa'd,
Tabakât, c. 2, s. 6.
[13] İbn İshak, İbn
Hişam, Sîre, c. 4, s. 39, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 130, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ,
c. 9, s. 150.
[14] Ahm ed b.
Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 400, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 2,
3.
[15] Hemmam b.
Münebbih, Sahile, 80. hadis, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 339, Buhârî,
Sahih, c. 21, s. 11, 12, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 44, Dârimî, Sünen, c. 2, s.
218.
[16] Ebu Dâ'vud,
Sünen, c. 3, s. 14,1 5, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s.
168.
[17] Müslim, Sahih,
c. 3, s. 1512, 1513, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 14, Nesâî, Sünen, c. 6, s.
22.
[18] Buhârî, Sahih,
c. 1, s. 40, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1513.
[19] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 2, s. 290, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 1
4
M. Asım Köksal,
İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/182-186.
[20] . Buhârî,
Sahih, c. 1, s. 151, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 43, Tirmizî, Sünen, c. 4, s.
163, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 137.
[21] İbn Ebi Şeybe,
Musannef, c. 12, s. 367, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 448-449, Ebu Dâvud,
Sünen, c. 3, s. 43, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 108, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 352-353, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s.
315.
[22] Ebu Dâvud,
Sünen, c. 4, s. 321, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s.
166.
[23] Ebu Dâvud,
Sünen, c. 4, s. 321.
[24] İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 166.
[25] Ebu Dâvud,
Sünen, c. 4, s. 321.
[26] Ebu Dâvud,
Sünen, c. 4, s. 321, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s.
166.
[27] İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 166.
[28] Ebu Dâvud,
Sünen, c. 4, s. 321, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s.
166.
[29] Ebu Dâvud,
Sünen, c. 4, s. 321.
[30] Ebu Dâvud,
Sünen, c. 4, s. 321, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s.
166.
[31] İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 166.
[32] Ebu Dâvud,
Sünen, c. 4, s. 321.
[33] Ebu Dâvud,
Sünen, c. 4, s. 321, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s.
166.
[34] Ebu Dâvud,
Sünen, c. 4, s. 321.
[35] Ebu Dâvud,
Sünen, c. 4, s. 321, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s.
166.
[36] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 5, s. 352, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1357, Dârimî, Sünen, c. 2,
s. 135, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c.9,s.69.
[37] Ebu Hanife,
Müsned, s. 33, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 12, s. 328, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3,
s. 37, Tirmizî, Sünen, c. 4,s. 162, Beyhakî, Sünen, c. 9, s.
49.
[38] Ebu Hanife,
Müsned, s. 33, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c.12,s. 328, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.
5, s. 352, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1357, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 162, Dârimî,
Sünen, c. 2, s. 135, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 49.
[39] İbn Ebi Şeybe,
Musannef, c. 1 2, s. 328, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 358, Müslim, Sahîh,
c. 3, s. 1357, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 135, Beyhakî, Sünen, c. 9, s.
69.
[40] Ebu Hanife,
Müsned, s. 33, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 352, Müslim, Sahîh, c. 3, s.
1357, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 37, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 162, Dârimî,
Sünen, c. 2, s. 136, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s.
49.
[41] Müslim, Sahîh,
c. 3, s. 1357, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 49.
[42] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 5, s. 352, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 37, Tirmizî, Sünen, c.
4, s. 1 62, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 136, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s.
49.
[43] Ebu Hanife,
Müsned, s. 33, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 352, Müslim, c. 3, s. 13357, Ebu Dâvud,
c. 3, s. 37, Tirmizî, c. 4, s.162, Dârimî, c. 2, s.
136
[44] Ahmed b.
Hanbel, c. 5, s. 352, Müslim, c. 32, s. 1357.
[45] Ahmed b.
Hanbel, c. 5, s. 358, Müslim, c. 3, s. 1357, Ebu Dâvud, c. 3, s. 37, Tirmizî, c.
4, s. 162, Dârimî, c. 2, s. 136, Beyhakî, c. 9, s.
49.
[46] Dârimî, Sünen,
c. 2, s. 1 37.
[47] Ebu Hanife,
Müsned, s. 33, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 352, Ebu Dâvud, c. 3, s.
37.
[48] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 5, s. 358, Müslim, c. 3, s. 1357.
[49] Ahmed b.
Hanbel, c. 5, s. 352, Müslim, c. 3, s. 1357, Ebu Dâvud, c. 3, s. 37, Tirmizî, c.
4, s. 162, Dârimî, c. 2, s. 136, Beyhakî, Sünen, c. 9, s.
49.
[50] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 5, s. 358, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1357, Tirmizî, Sünen, c.
4, s. 162, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 136.
[51] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 5, s. 358, Dârimî, Sünen, c. 2, s.
136.
[52] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 5, s. 358, Müslim , Sahîh, c. 3, s. 1357, Tirmizî, Sünen, c.
4, bs. 162, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 136.
[53] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 5, s. 358, Dârimî, Sünen, c. 2, s.
136
[54] Müslim, Sahîh,
c. 3, s. 1358, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 162.
[55] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 5, s. 358, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1358, Tirmizî, Sünen, c.
4, s. 162, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 136.
[56] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 5, s. 358, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1358, Tirmizî, Sünen, c.
4, s. 1 62,163, Dârimî, Sünen, c. 2. s. 136.
M. Asım Köksal,
İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/186-189.
Hiç yorum yok