MÎRİALEM AHMED AĞA
Vezir, molla, ağa, bey, takım takım
Güneşli bir nisan günü ok attı.
Kimi yayı öptü, kimi fırlattı,
En er kemankeşe yetti üç adım.
Yahya Kemal
ENDERUNDAN YETİŞEN BİR OKÇU
Mîrialem Ahmed Ağa... Bu sıradışı sporcu, Türk okçuluk tarihinin en büyük üç kemankeşinden biri kabul edilir.Geleceğin “Muhteşem Süleyman”ının şehzadelik yaptığı yıllarda keşfedilen bu Boşnak asıllı delikanlı, Manisa Sarayı’na içoğlanı (1) olarak alınıp yeteneklerinin çiçek açması için zemin hazırlanır. Devrin en revaçta sporlarından biri olan okçuluğa oldukça meraklı biri olan Ahmed Ağa’nın acı kuvveti hakkında tarihî kaynaklarda birçok ilginç rivayet vardır:
Çocuk denecek yaşta, odun yüklü bir eşeği bacaklarından tutarak havaya kaldıran genç Ahmed, ayrıca üç yaşındaki deve göçeğinin altına girip rahatça dolaştırırmış. Bunun yanında iki koyunu, iki elinin serçe parmaklarına geçirip hayvanlar yüzülünceye kadar havada tuttuğu da kaynaklarda yer almaktadır.
Doğuştan sportmen bir yaratılışa sahip bu çelik-çavak genç, ata binerken, hayvan ne kadar yüksek olursa olsun üzengisine basmadan atın üstüne rahatça sıçrayarak görenleri hayretler içinde bırakır.
Ok Meydanı’nın gelmiş geçmiş en büyük kemankeşlerinden Tozkoparan İskender, Ahmed Ağa’yı görünce kuvvetini ve kabiliyetini hemen anlar ve dudaklarından “Benim menzillerimi (rekorumu) atarsa (kırarsa) bu atar (kırar) !” sözü dökülür.
Babası Yavuz Selim’in Hakk’a yürümesiyle Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin başına geçen Sultan Süleyman, çok geçmeden Ahmed Ağa’yı Manisa’dan çağırtarak İstanbul’a getirttir. İstanbul’da, saray üniversitesi olan Enderun’a kabul edilen bu yiğit delikanlı, önce Topkapı Sarayı’nda Hasoda’ya (2) alınır, bir müddet sonra da çeşnigirbaşılığa (3) terfi eder. En son olarak da Mîrialemlik (4) unvanıyla saraydan çıkar.
Bu arada Kanunî Sultan Süleyman ile Rodos şövalyelerinin elindeki Rodos adasının fethine (1522) iştirak eden Ahmed Ağa, bu zorlu fetih sırasında birer kantarlık (56,45 kg) gülleleri kaleden içeri fırlatarak herkesi kendine hayran bırakır.
BİR REKORTMEN YETİŞİYOR
Enderun’da bulunduğu yıllarda Ok Meydanı atıcılar şeyhine müracaat eden Ahmed Ağa, “kabza talibi” olarak lisans alıp bir üstad eşliğinde antremanlara başlar. Kısa zamanda kemankeş kabul edilmenin barajı olan 900 gez’i (5) aşarak atıcılar siciline adını gururla tescil ettirir.Okçular şeyhinin önünde yapılan bu kabul merasiminde, üstadı tarafından kulağına: “Ve mâ rameyte iz rameyte velâkinnallahe ramâ-Ey bu işe talib olan! Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı.” (Enfal, 17) ayeti fısıldanarak, sporculuk hayatı boyunca kazanacağı başarılardan dolayı gurura kapılarak kulluk sınırını tecavüz etmemesi gerektiğinin şuuru telkin edilir.
Fizikî ve teknik gelişimle birlikte kemalat yolunda da iyice pişen Ahmed Ağa, ilk defa Edirne’de kendini gösterme fırsatı bulur. Onca namlı kemankeş arasında ayak taşına besmeleyle adımını atan genç Ahmed, bu kemankeşlerin:
“Ne hava vü keman-ı kemankeş
Ancak erdiren menziline nidayı ya Hak!”
nidalarının ardından Lodos istikametine olanca gücüyle yayına asılır (uzun mesafe atışlarında yarışlar rüzgar istikametine göre, yıldız, lodos ve gündoğusu şeklinde yapılırdı). Ve bu atış ona ilk rekorunu getirir.
Geleneğe göre, sporcuyu teşvik edip adını ebedîleştirmek için rekor kıran atıcının okunun düştüğü yere, atıcının adını ve rekor tarihini belirten mermer bir sütun dikildiğinden, Ahmed Ağa’nın adına da Sarayönü Ağaç Ok Menzili’nde bir menzil taşı dikilir. Artık o, rekoru bir âbide ile tescillenmiş namlı bir kemankeştir.
TEVAZUDA ZİRVELEŞMEK
Ahmet Ağa, sadece kuvveti ve tekniği ile değil, iç derinliği ile de zirvedir. Aynı zamanda bir tevazu kahramanı olan genç Ahmed, İstanbul’da arka arkaya başarılar kazanıp adına menzil taşları dikilmeye başlayınca ilk zaferinin nişanesi olan bu taşı söktürür. Fakat günün birinde çevreyi dolaşmaya çıkan Kanunî, bu yerde yatan sökülü taşı görünce, sebebini soruşturur. İşin aslını öğrenince de başarının hakkı olan bu âbideyi yeniden yerine diktirir. Oldukça alçakgönüllü, kibir ve gururdan uzak biri olan Ahmed Ağa mahcubiyet içinde, Bahtiyarzâde Hacı Hasan Çelebi’den ısrarla taşın tekrar sökülmesini ister, fakat Çelebi’ye söz geçiremez.Yine günün birinde Edirne’deki yarışlar sırasında, Poyraz havasıyla Musalla Meydanı Kuyu Yeri Menzili’nde 100 gez aşırı atıp açık ara büyük bir rekor kırar. Kırar kırmasına ama kılı kırk yaran bu hassas adam, atışı aşırı salkı (6) bularak rekorunun tescil edilmesini istemez. Buna rağmen Edirneli kemankeşler bu başarılı sporcuya vefa gösterip adı unutulmasın diye rekor noktasına menzil taşı diktirirler.
REKOR KOLEKSİYONCUSU
Muhteşem Kanunî’nin Ok Meydanı’nı ziyaret ettiği günlerin birinde, sohbet sırasında ünlü okçu Bursalı Şüca’nın Lodos’taki menzilinin 10 yıldan beri atılmadığı (rekorunun kırılmadığı) bahis mevzuu olur. Sultan derhal Ahmed Ağa’yı saraydan çağırtır ve ondan bu rekoru kırmasını talep eder. Bursalı Şüca’nın rekorunu kırdığı takdirde kendisine Gelibolu kaptanlığını ihsan edeceğini müjdeleyerek de sporcuyu teşvik eder. Ahmed Ağa zorlardan zor bir talep ile karşı karşıyadır ama emir büyük yerdendir. Ayrıca kendisine her daim hâmilik eden Padişahını mahçup etmek de yiğitliğe yakışmaz. Bundan dolayı Ahmed Ağa bu menzilde bir-iki değil, tam yedi yıl çalışır.Tarihler 1532’yi gösterdiğinde Ok Meydanı’na çıkan Ahmed Ağa, kendi yaptığı özel ağaç pişrev okunu, Edirne’li Usta Ali’nin yayına takar ve Yaradan’a sığınarak olanca gücüyle asılır. Yedi yıl süren emeğinin karşılığı olarak Bursalı Şüca’dan 27.5 gez daha ileri atmayı başaran Ahmed Ağa, okunu 1271 geze düşürerek kırılması zor tarihî bir rekora imza atar. Ve böylece on yedi yıldır kırılamayan bir rekoru kırma başarısından dolayı da görkemli bir ziyafetle zaferin anısına taşı dikilir, okçusuna, yaycısına cömertce ödüller bahşolunur. Kendisine de söz verildiği gibi Gelibolu kaptanlığı ihsan olunur.
Ve yine bu rekor koleksiyoncusu, Tozkoparan İskender’in bile başaramadığını başarıp spor tarihine eşsiz bir imza atmasına rağmen, “Bu Lodos menzili bana yeter” diyerek diğer bütün rekor taşlarını söktürür.
Gerçekten de Ahmed Ağa, iç âlemiyle dış dünyasını dengeleyebilmiş, sağlam bir spor ahlâkına sahip biridir. Bunun yanında o, yaptıklarıyla yetinmeyen, devamlı kendini geliştirmeye çalışan bir sağlam iradeye sahiptir. Birçok atıcı, bir defa rekor kırdığı menzilde tekrar atmazken, tarihçiler onun defalarca attığını ve her attığında da birbirine yakın düştüğünü kaydederler.
Bilindiği gibi başarıları Sultan Süleyman tarafından ödüllendirilen Ahmed Ağa, 1532-34 arasında iki yıl Gelibolu kaptanlığı ve kaptan-ı deryalık yapar. Bu dönemde Venedik donanmasının komutanı Andrea Doria ile yapılan meşhur deniz savaşında Osmanlı donanmasına da kumandanlık eder.
Hayatını başarı ve faziletlerle ile süsleyen bu büyük kemankeş, şakaklarında ihtiyarlık işaretlerinin belirmesiyle birlikte spordan elini çekip Kabe-i Muazzama’nın yolunu tutarak Hacc vazifesini yerine getirir. Ardından da bir köşede uzlete çekilir.
DEĞİŞİK BİR BARFİKS METODU
Yaşı yetmişine merdiven dayamış bu büyük kemankeş, günün birinde bir iş için yıllarının geçtiği Bayezit Camii arkasındaki Okçular Çarşısı’na yolu düşer. Eski dostları ile sohbet ederken söz arasında biri, “Pehlivan artık kocadın, sende artık yay çekecek güç kalmamıştır” diye ihtiyarlığını ima etme gafletinde bulunur.Sen misin bunu söyleyen! Bu söz, bir zamanlar serçe parmağıyla koyun kaldıran ihtiyar delikanlının çok ağırına gider. Ve hemen oturduğu yerden kalkıp atına atladığı gibi doğru çarşının kapısına yönelir. Kimse ne yapacağını anlamadığından şaşkın şaşkın birbirine bakmaktadır. Elleriyle kapının üstündeki kemer demirine sıkıca yapışan Ahmed Ağa, uzun ayakları ile de atın karnını iyice sıkar. Besmeleyle demire asılan ihtiyar delikanlı, kendiyle birlikte atını da yukarı çekiverir. Gözleri hayretten yuvalarından fırlayan dost ve yâranının mahcubiyetini varın siz tahmin edin.
Acı kuvveti ve spor ahlâkıyla bugünün gençlerine birçok mesajlar veren Kemankeş Ahmed Paşa 1550’de Gelibolu’da Hakk’ın rahmetine kavuştur. Yolunuz birgün İstanbul Şemsi Molla Camii’ne düşerse, çıkışta caminin haziresine şöyle bir dolanıp, bileğinin gücünü yüreğinin güzelliği ile perçinleyen bu evvel zaman insanını bir Fatiha ile yâd etmeyi unutmayın sakın.
DİPNOTLAR
(1) İçoğlanı, Enderûn denilen İç Saray’da çalışan özenle ve dikkatle seçilmiş saray görevlilerine denmektedir. Osmanlı tarihinde, Topkapı, Galata, İbrahim Paşa ve Edirne Saraylarında yetiştirilen ve zamanla muhtelif devlet hizmetlerine çıkan devşirmeler olarak tarif edilmektedir. Bunlara Saray Acemi Oğlanları veya Celeb de denmektedir. Bir de Yeniçeri Ocağının acemileri vardır; aslında bunlara iç oğlanı dense de, bunları Saraydakilerden ayırmak için Şadi adı verilmektedir.
(2) Fâtih Sultan Mehmed Han (1451-1481) tarafından kurulan Hasoda, Osmanlı Devleti saray teşkilâtında, Enderûn’daki altı koğuşun en îtibârlı ve en ehemmiyetli kısmıdır.
(3) Çaşnigirbaşı: Sarayda pişen ve dağıtılan yemekleri denetleyen, günlük tabla sayılarını belirleyen, bunları yerlerine gönderen memur.
(4) Mirîalem: (Emir-i alem) Bayraklar ve sancaklar subayı
(5) 1 gez 66 cm.
(6) Salkı atmak: Menzil atışında okunu ana taşından fazlaca sağa veya sola atmak
İbrahim Refik
Yaşı yetmişine merdiven dayamış bu büyük kemankeş, günün birinde bir iş için yıllarının geçtiği Bayezit Camii arkasındaki Okçular Çarşısı’na yolu düşer. Eski dostları ile sohbet ederken söz arasında biri, “Pehlivan artık kocadın, sende artık yay çekecek güç kalmamıştır” diye ihtiyarlığını ima etme gafletinde bulunur. Sen misin bunu söyleyen! Bu söz, bir zamanlar serçe parmağıyla koyun kaldıran ihtiyar delikanlının çok ağırına gider. Ve hemen oturduğu yerden kalkıp atına atladığı gibi doğru çarşının kapısına yönelir. Kimse ne yapacağını anlamadığından şaşkın şaşkın birbirine bakmaktadır. Elleriyle kapının üstündeki kemer demirine sıkıca yapışan Ahmed Ağa, uzun ayakları ile de atın karnını iyice sıkar. Besmeleyle demire asılan ihtiyar delikanlı, kendiyle birlikte atını da yukarı çekiverir. Gözleri hayretten yuvalarından fırlayan dost ve yâranının mahcubiyetini varın siz tahmin edin.
YanıtlaSil