AFGAN CİHADININ İLK TÜRK ŞEHİDİ: BİLAL YALDIZCI-29 Ekim 1987
1967’de İzmir’in Ödemiş ilçesinde dünyaya gelen Bilal Yaldızcı ailenin tek erkek çocuğuydu. İki de kız kardeşi vardı. Nihal ve Zuhal. Ailesi tek erkek çocuk olması sebebiyle üzerine çok düşüyordu. Lise yıllarında Afgan cihadıyla yakından ilgilenen her genç gibi Bilal’in de yüreğinde fırtınalar kopuyordu. Ümmetin bağrında yanan ateş kavuruyordu onu. Afganistan’a gidip mücahitlerin yanında Ruslara karşı savaşacaktı. Lise yılları hep mücaele ile geçti. Yaptıklarıyla arkadaş çevresini ve ailesini oldukça şaşırtıyordu. Bu konuda kardeşi Zuhal Yaldızcı’nın söyledikleri:
“Bir gün eve gece yarısı geldi. Hepimiz merak içinde onu bekliyorduk. O ise gayet rahatlıkla içeri girdi. Zaten meraktan iyice yorgun düşen annem ağabeyimi sorularla boğdu. Biz başına bir şey gelmesinden korkuyorduk. Fakat hiç ummadığımız bir cevapla karşılaştık. Diyor ki, ‘Anneciğim şu anda kabristandan geliyorum. Bu yaptığım şeyi altı aydır sürekli yapıyorum. Amacım içimdeki ölüm korkusunu yenebilmekti. Gördüm ki, doktoru, avukatı, zengini, fakiri hepsi orada ses çıkarmadan yatıyor’ Ağabeyimin şehit olduğu haberi geldikten sonra müdürlük yaptığı kuran kursunun masasında küçük bir not bulundu: ‘Allah’a şükür ölüm korkusunu yendim’ diye…”
Bilal arkadaşlarıyla birlikte sürekli Bozdağ’a tırmanır. Bunu yapmasındaki amacı Afganistan’a gittiğinde Hindikuş dağlarında zorluk çekmemek içindi. Liseden sonra Afganistan’a gitmeye karar veren Bilal evden ayrılırken ailesine Pakistan’a okumaya gidiyorum demişti. Afganistan’da mücahitlerle beraber bir yılda kızıl orduya karşı büyük zaferler elde ettiler. Pençşir mücahitlerinin destansı direnişi Türkiyeli Müslümanların da gurur kaynağıydı. Pençşir mücahitlerinin komutanı Ahmet Şah Mesut için Bilal ailesine yazdığı mektupta şunları diyordu: Bunu kelimelerle ifade edemem. Öyle birisi ki, diyorum. İşte öyle birisi. Bir tane daha eşi yok diyor ve çıkıyorum işin içinden. Allah onu Afgan cihadına bağışlasın(Amin). Bir yıldır bulunduğu Afganistan’dan Türkiye’ye geri dönmeye hazırlanıyordu. Öyle bir vedaydı ki bu içini yakıyordu. Ahmet Şah Mesut ona:
- Git!... Gitmelisin. Biz buradayız ve burada varız. Siz de orada olacaksınız. Sizin işiniz bizden kolay değil. Bizi kurbanlık koyunlar gibi görme demişti. Geri dönüş yolculuğunun üçüncü günü mola verdiği yerde bir mücahit birlikten komutan Şah Mesut’un her taraftan mücahit istediğini öğrendi. Aylardır beklenen gecikince bahara kaldığı zannedilen taarruz başlayacaktı. Geri dönemezdi o da katıldı mücahitlerin arasına.
29 Ekim 1987 sabahı taarruz başlamadan şehadet şerbetini içmeden önce defterine yazdığı son satırlar şunlardı: ‘’Bu savaş bitecek, hem de karanlığa kalmadan, bir iki saat içinde bitecek!’’
Bozdağ’ın parlayan güneşi ailesine yazdığı son mektupta ailesine şu cümleleri kaleme alıyordu:
“Babacığım nasibimde gidip dönmemek gelip de görememek var. Peygamberlikten sonra en büyük mertebe şehitliktir. Sizin yapacağınız Allah’ın takdirine rıza göstermek, boyun eğmek, kesinlikle isyana yönelmemektir. Şimdiye kadar İslam’ın edebiyatını yapan bizler, artık geleceğe yönelmek zorundayız. Gerçek ne kadar acı olsa da.”
Yine dağların sevdası düştü yüreğime anne
YanıtlaSilKurşunların sevdası,
Zulümlerden bıktım usandım
Yüreğim kanıyor anne,
Kara bulutlar bir sağanaktır tutturmuş gider
Dünya zulüm, zulüm kokar anne
Bir bahar düşlüyorum anne
Gözlerimiz güneşe doymuş ışıl ışıl
Şehadet rüzgarına kapıldık yüreğimiz göçüyor anne
Bu savaş bitecek, bu savaş bitecek,
Hemde karanlığa kalmadan anne
Kanlı gömleğimi göğsüme basıp
Tağuta lanet okursun ağlarsın ana
Yürekler avuçta dağlara çıkıp
Şehit şehit vardık düşman üstüne ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Şarapnel altında kurşun altında
Tekbir getiririz marşlar söyleriz ana
Şafakla birlikte düşman üstüne
Cehennem alevi olur yağarız ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Dağlardan dünya bir başka görünür
Ölüm korkusu gözümden silinir ana
Her şehidin kanı bir lale olmuş
Haydi sende katıl bize katıl der ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Ve 29 ekim 1987
Bilal de can evinden vuruldu
Yaprak yaprak düştü
Şehit kanlarının karıştığı toprağa
Görün dağlar
Görün nasıl döne döne savaşıldığını
Görün sözlerinde duranları
Ve sonrakilerin nasıl sözlerinde durduklarını