Çöl Aslanı Ömer Muhtar-15 Eylül 1931
Çöl Aslanı Ömer Muhtar Hayatı
Münfiyye kabilesindendi. Libya’nın Barka sınırları içinde kalan Batman kasabasında 1862’de doğdu. Babasının adı Muhtar b. Ömer, annesinin adı ise Ayşe bint Muharib idi. Ömer Muhtar’ın babası da ünlü bir simaydı. Kabileler arasında devamlı barışı telkin ediyordu ve kavgalarda arabulucu rolünde idi. Küçük Ömer ilk eğitimini babası Muhtar’dan aldı. Babası, 1878 yılında hac vazifesini ifa için gittiği Hicaz’da vefat etti. On altı yaşında babasız kalan Muhtar eğitimini Cağbub İslami İlimler Akademisi’nde sürdürdü. Bu okul Muhammed b. Ali es-Senusi’ye bağlı merkez dergâhın bünyesindeki medreselerden biriydi.Okulun kurucusu Muhtar’ın doğumundan birkaç yıl önce vefat etti. Muhammed b. Ali es-Senusi Kuran ve Sünnet yolunda yürüyen Cezayirli bir âlimdi. Etki alanının genişlediğini düşünen karanlık odaklar onun bulunduğu yeri terk ederek Fas, Trablus, Bingazi, Mısır’a gitmesine neden oldu. Bu şehirlerin her birinde kısa aralıklarla kalan es-Senusi Cezayir’de yaşadığı sıkıntıların bir benzerini buralarda da yaşamak durumunda kaldı. Bu nedenle Mısır’dan sonraki durağı Hicaz oldu. İlim ve kişiliği iyice olgunlaştıktan sonra Senûsilik olarak anılacak olan tarikatının eğitim ve öğretimine başladı.
İlk dergâhını 1837’de Mekke’de inşa etti. Burada gördüğü baskı ve dayatmaların ardından Mekke’yi terk ederek 1840 yılında Libya’nın Barka yahut daha çok bilinen adıyla Trablus bölgesine yerleşmek durumunda kaldı. Burada Mekke’de kurduğu dergâhın benzerlerini kurdu. Vefatına kadar bu dergâhların sayısı 22 tane oldu. Cağbub bölgesindeki dergâhı da merkez dergâh haline getirdi. Dergâhın bünyesinde büyük bir medrese inşa ederek, önemli âlim ve hocaları buraya getirdi. Medrese halka tarafından da büyük ilgi gördü. İşte Ömer Muhtar böyle bir medrese yetişti. O bu medresede sekiz yıl eğitim gördü. Bu okulda öğrenim gördüğü yıllarda liderlik vasfı ve saygın kişiliği etrafındakileri etkiledi. Okul adına Sudan ve Mısır’a resmi ziyaretlerde bulundu.
Aynı şekilde çeşitli heyetlere de başkanlık etti. 1866’da devasa toplumsal sorunları çözmek maksadıyla Cağbub İslami İlimler Akademisi’ndeki eğitim hayatını yarım bırakan Ömer Muhtar, ileriki yıllarda bu yarım kalan eğitimini tamamlamayı düşündü ancak bunu gerçekleştiremedi. Gençlik günlerinden itibaren lider kişiliğini ortaya koymayı başardığı için çevresi ona “Ağabeyimiz " anlamına gelen "Seydi Ömer" diye çağırdı. Ömer Muhtar birçok Kuzey Afrikalı Müslüman gibi bir tasavvuf ekolünden ziyade bir ıslahat hareketi olarak görülebilecek Senusi hareketine mensuptu. Zoru başardı bu hareket. 19. yüzyılda Kuzey Afrika’da ortaya çıkan bu eğilim, Hasan Basri’ye uzaktan akrabaydı. Onun gibi müşahede ile mücadeleyi birleştirmenin en parlak örneğini ortaya koyarak kısa zamanda çok hızlı bir gelişme gösterdi, içinde barındırdığı dinamizm ile sömürgeci güçlere karşı Afrika Müslümanların soluğunu daima diri tuttu.
İttihat Terakki idaresinin dirayetsizliği, Mısır’ın İngiliz işgalinde olması, Osmanlı devletinin deniz gücünün neredeyse olmaması gibi sebeplerden dolayı Libya’yı kolay bir lokma gören İtalyanlar 27 Eylül 1911’de Osmanlı hükümetine verdikleri ültimatomla Trablusgarb’a çıkartma yaptı. Seyyid Ahmed eş Şerif es-Senusi liderliğindeki halkın direnişi ise 1914 yılında patlak veren Birinci Dünya Savaşı’na kadar işgalcilere karşı durdu. Ömer Muhtar, İtalyanların 1911`de Libya`ya çıkarma yapmasına kadar Kusur dergâhının başındaydı. Daha sonra güneydeki Ayn Kelek dergâhı şeyliğine atandı. Gayretleri bu bölgedeki Fransız işgal güçlerini geri püskürttü. Daha sonra tekrar Kusur dergâhına döndü. İttihat Terakki kadrosu, Senusileri Kanal Harekâtı’nda Mısır’daki İngilizlerle savaşa zorladı. Böylece Fransız ve İtalyanlarla birlikte bir üçüncü cephe açıldı. Alınan ağır yenilgiden sonra Seyyid Ahmed İstanbul’a çağrıldı, yerine de Seyyid Muhammed İdris geçti.
1922’den itibaren Benito Mussolini Trablusgarb’taki direnişin ezilmesini, Senusi direnişinin kırılmasını birinci öncelik olarak görüldü. İdris Senusi ile yaptıkları tüm anlaşmaları fesheden İtalyanlar 1923 yılında ikinci işgallerine başladı. İdris Senusi ise beklenen İtalyan saldırısı öncesi 1922 yılında ileri gelen bazı şeyhler ve kabile reisleriyle beraber tedavi olma gerekçesiyle yerine vekil olarak kardeşi Muhammed Rızayı bırakarak Mısır`a kaçtı. Bu dönemde direnişin liderliğini üstlenen Ömer Muhtar, karargâhını Calu vahasının Cebel-i Ahdar bölgesine kurdu, emrindeki kabileleri 100-300 silahlı atlı ya da yaya olarak küçük gruplar halinde organize etti. Bu gruplar çok hızlı hareket kabiliyetleri ile İtalyan askerlerine, nakliye konvoylarına, karakollara baskınlar yapıyor ve bir anda ortadan kayboluyorlardı.
Ömer Muhtar emrindeki güçler ile İtalyan kuvvetleri arasında 1923’ten sonra her yıl en az elliden fazla muharebe, iki yüzden fazla küçük ölçekli çatışma meydana geliyordu. Korkuyu, kaçışı akıllarından silmiş bulunan Senusi kuvvetleri İtalyan garnizonları arasında mekik dokumaya başladı. Hatta bedevi çoban kılığına girerek İtalyan birliklerinin arasında dolaşmakta ve onların hareket stratejilerini daima kontrol etmekteydi. İtalyan birlikleri ilk yıllarda ciddi kayıplara uğradılar ve direnişçilere karşı bir üstünlük sağlayamadı. İtalyanların üstün silah ve insan gücüne karşı Muhtar ve beraberindekiler inatçı bir direniş sergiledi. Haziran 1923’de Sirte’de meydana gelen bir çatışmada faşist güçler 13 subay ve 300 asker kayıp verdi. Direniş karşısında perişan olan İtalyanlar hınçlarını masum halktan çıkarıyorlardı. Bu ise direnişe olan desteğin gittikçe artmasına sebep oldu.
Buna karşı İtalyanlar cepheyi içten çökertmenin yollarını aradı ve bütün sömürgecilerin yaptığı gibi kesenin ağzını açtı. Böylece 13 kabile şeyhini satın aldı. Bu işlerin gerçekleşmesinde Ömer Muhtar’ın çocukluk arkadaşı, Senusi davasına ihanet eden Senusi şeyhi Şerif el Giryani önemli bir rol oynadı. İtalyanlar Senusi direnişinin kaynağını kurutmak üzere halkı sahil şehirlere yakın yerlerde kurdukları esir kamplarında toplamaya başladı. Ama direniş durmuyordu. General Mezzetti 1 Aralık 1928’de yazdığı raporunda şöyle diyordu: “Bölgede siyasi ve askeri bir organizasyon gerçekleşmeden, Ömer Muhtar’ın siyasi ve askeri örgütünün çökertilmesi ve bölgenin kontrol altına alınması mümkün değildir.” Sonunda Mussolini duruma el attı ve 10 Ocak 1930’da harekâtın başına General Rodolfo Graziani getirildi.
Graziani insan hayatına değer vermeyen siyaseti Siri’deki İslami direnişin sona ermesinde başrolü oynadı. Graziani hem prestijini kurtarmak hem de direnişçilerin Mısır sınırından yardım almalarının önünü kesmek için, Libya’nın güneyinde İtalyanların ulaşamadığı tek toprak parçası olan Kufra’yı işgal etti. Kufra’nın elden çıkmasıyla direnişçilerin elinde korunmasız Cebel’ül Ahdar kaldı. Ömer Muhtar, bu durumu 1931 Ocak’ının son günlerinde Mısır hududunu gizlice geçip, kendisiyle görüşen Muhammed Esed’e şöyle ifade etmişti: “Sende görüyorsun ya evlat, gerçekten biz artık bize tanınan vadenin sonuna gelmişiz. Savaşıyoruz, çünkü düşmanı bu topraklardan söküp atıncaya kadar ya da bu uğurda ölünceye kadar imanımız ve özgürlüğümüz için savaşmak zorundayız. Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz. Kadınlarımızı, çocuklarımızı Mısır’a gönderdik ki, Cenab-ı Allah bizi ölüme çağırdığı zaman arkamıza dönüp bakmayalım.”
Ve 11 Eylül 1931... Ömer Muhtar ve yanındaki bir kısım direnişçiler Sılanta’da iken İtalyan istihbaratı onun varlığını haber aldı. Vadiyi her yönden saran kuvvetlerin oluşturduğu çemberi yarmanın imkânı yoktu. Direnişçiler sonuna kadar çarpıştı. Ömer Muhtar burada yaralandı ve esir düştü. Kendisini esir alan İtalyan askerleri, onun kim olduğunu bilmiyorlardı. Ömer Muhtar kimliğini açıklayınca, önce Sûse’ye sonra Suluk’a götürüldü. Burada İtalyan birliklerinin genel kumandanı Graziani’nin karşısına çıkartıldı. Bu görüşmede bilinci ile öyle harika cevaplar vermiştir ki, general onun hakkında şunları yazacaktır yıllar sonra hatıralarında: “Odama girdiği andan çıkıp gittiği ana kadar onun vakar ve haysiyetine son derece hayranlıkla bakıp durdum. Onun tavır ve davranışlarını çok beğendim ve hayran kaldım.”
Teslim olma teklifini reddeden Ömer Muhtar 15 Eylül 1931 günü İtalyan sıkıyönetim mahkemesi tarafından yargılandı. Aynı gün toplama kamplarından getirilen binlerce Libyalının gözleri önünde gayet sakin biçimde idam sehpasına çıktı ve can verdi. Kişiliği hakkında dost düşmanın bellek kayıtları mühimdir. Beraber cihat ettiği arkadaşlarından Mahmud el-Cehmî onun yaşantısını şu noktadan anlatır: “Uzun yıllar onun beraber cihat ettik. Aynı sofrada yemek yedik, aynı çadırda uyuduk. Hiçbir zaman bütün geceyi uyuyarak geçirdiğini görmedim. İki veya üç saat uyur, sonra kalkar, abdest alır, namaz kılardı. Uzun müddet Kuran okurdu. O takva timsaliydi.” Bir başka silah arkadaşı Muhammed Tayyip el-Eşbeb ise şunları aktarır: “Ömer Muhtar’ı çok iyi tanıyorum. Onunla aynı çadırda çok uyudum. Allah rahmet etsin, ondan pek çok şey öğrendim. O namaz kılar ve Kuran okurdu. Savaş günlerinin aşırı yorgunluğuna ve yine kış gecelerinin soğuğuna rağmen gece namazını ve Kuran okuyuşunu asla terk etmezdi. O zorlu gecelerde bizi de uyandırır ve namaz kılmamızı sağlardı.”
İTALYAN KOMUTANI GRAZİANİ İLE ÖMER MUHTAR ARASINDAKİ SON GÖRÜŞME;
Ömer Muhtar Bingazi yakınlarındaki hapishaneden alınıp, dört gün sonra göstermelik olarak yargılanacağı İtalyan sıkıyönetim mahkemesine çıkarılmadan kısa bir süre önce, Libya’daki İtalyan ordusunun genel komutanı General Graziani ile görüştürülmek üzere odasına götürüldü. Ömer Muhtar, komutan karşısında İslami asil duruşunu hiç değiştirmemişti. Aralarında geçen konuşmalarından bazıları şunlardır.
-Neden böyle şiddetle faşist İtalyan hükümeti ve ordusuna karşı durmadan savaştın?
-Dinim ve vatanım için.
-Bizim iki Kumandan ve pilotumuzun öldürülmesi için sen mi emir verdin?
-Evet! Savaştaki bütün sorumluluk ve ithamlar kumandanındır. Savaşın gereği budur. Zira savaş, ismi üzerinde savaştır.
-Ey Ömer Muhtar! Sen azıcık askerin ve basit silahlarınla, bizi yenebileceğini ve Barka’dan çıkarabileceğini bir gün olsun hiç düşündün mü?
-Hayır… Bu imkânsız bir şeydi.
-Peki, o zaman bizimle niçin savaştın? Amacın neydi?
-Cihaddan başka hiçbir şey. Bir Mücahid olmam bana yeterliydi. Gerisi kaderin eline kalmış bir şey. Biz asla teslim olmayız. Ya kazanırız ya da ölürüz… Sizler bizden sonraki nesillerle de savaşacaksınız. Bana gelince, ben cellatlarımdan daha uzun (ahireti kast ederek) yaşayacağım.”
General Graziani daha sonra Ömer Muhtar’la olan bu görüşmesine dair düşüncelerini şöyle anlatacaktır: “O, odama girdiği andan çıkıp gittiği ana kadar onun vakar ve haysiyetine son derece hayranlıkla bakıp durdum. Onun tavır ve davranışlarını çok beğendim ve hayran kaldım.
Hiç yorum yok