SALÂT-I NÛR VE TERCÜMESİ İbnü’l-Arabî
SALÂT-I NÛR VE TERCÜMESİ İbnü’l-Arabî
Ahmet Ziyâüddin Gümüşhânevî kaddese’llâhü sırrahu’l azîzin[1] tertip ettiği üç cilt olan Mecmuât’ül-Ahzâb Kitabında İbnü’l-Arabî Cildinde geçen Ebu Abdillah Muhyiddin Muhammed b. Ali b. Muhammed el-Hatimî et-Taî el-Endelüsi kaddese’llâhü sırrahu’l azîzin meşhur Salât-ı Nûr’u [2] esas alarak kısaca tercümesi....
صلوة النور
بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَللَّهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلىَ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ أَكْمَلِ مَخْلُوقَاتِكَ .وَسَيِّدِ أَهْلِ أَرْضِكَ وَأَهْلِ سمَاَوَاتِكَ النُّورِ اْلأَعْظَمِ وَالْكَنْـزِ اْلمُطَلْسَمِ وَالْجَوْهَرِ اْلفَرْدِ وَالسِّرِّ الْمُمْتَدِّ ، الَّذِي لَيْسَ لَهُ مِثْلُ مَنْطُوقٍ وَلاَ شِبْهَ مَخْلُوقٍ وَارْضَ عَنْ خَلِيفَتِهِ فِي هَذَا الزَّمَانِ مِنْ جِنْسِ عَالمَِ اْلإِنْسَانِ ، اَلرُّوحِ اْلمُتجَسَّدِ وَاْلَفَرْدِ اْلمُتَعَدَّدِ حُجَّتِ اْللهِ فيِ اْلأَقْضِيَةِ وَعُمْدَةِ اللهِ فِي اْلأَمْضِيَةِ ، مَحَلِّ َنظَرِ اللهِ مِنْ خَلْقِهِ ، مُنَفَّذِ أَحْكَامِهِ بَيْنَهُمْ بِصِدْقِهِ ، اْلمُمْدِدِ ِللْعَوَالِمِ بِرُوحَانِيَتِهِ الْمُفِيضِ عَلَيْهِمْ مِنْ نُورِ نُورَانِيَّتِهِ ، مَنْ خَلَقَهُ اللهُ عَليَ صُورَتِهِ وَأَشْهَدَهُ أَرْوَاحَ مَلاَئِكَتِهِ ، وَخَصَّصَهُ فِي هَذَا الزَّمَانِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ أَماَنٌ فَهُوَ قُطْبِ دَائِرَةِ الْوُجُودِ ، وَمَحَلِّ السَّمْعِ وَالشُّهُودِ ، فَلاَ تَتَحَرَّكُ ذَرَّةٌ فِي اْلكَوْنِ إِلاَّ بِعِلْمِهِ وَلاَ تَسْكُنُ إِلاَّ بِحُكْمِهِ ، ِلأَنَّهُ مَظْهَرُ الْحَقِّ وَمَعْدَنِ الصِّدْقِ.اَللَّهُمَّ بَلِّغْ سَلاَمِي إِلَيْهِ وَأَوْقِفْنِي بَيْنَ يَدَيْهِ ، وَأَفِضْ عَلَيَّ مِنْ مَدَدِهِ وَاحْرِسْنِي بِعَدَدِهِ وَانْفَخْ ِفيَّ مِنْ رُوحِهِ ، كَيْ أَحْيَا بِرُوحِهِ َوِلأَشْهَدَ حَقِيقَتِي عَلَي التَّفْصِيلِ ، فَاَعْلَمَ بِذَلِكَ الْكَثِيرِ وَاْلقَلِيلِ ، وَاَرَي عَوَالِمَهُ اْلغَيْبِيَّةِ تَتَجَلِّي بِصُوَرِهِ الرُّوحَانِيَّةِ عَلَي اخْتِلاَفِ اْلمَظَاهِرِ ، ِلأَجْمَعَ بَيْنَ اْلأَوَّلِ وّاْلآخِرِ وَالْبَاطِنِ وَالظَّاهِرِ ، فَأَكُونَ مَعَ اللهِ آلِهِ بَيْنَ صِفَاتِهِ وَأَفْعَالِهِ ، لَيْسَ لِي مِنَ اْلأَمْرِ شَـْئٌ مَعْلُومٌ وَلاَ جُزْءٌ مَقْسُومٌ
فَاَعْبُدَهُ بِهِ فِي جَمِيعِ اْلأَحْوَالِ ، بَلْ بِحَوْلٍ وَقُوَّةٍ ذُو اْلجَلاَلِ وَاْلإِكْرَامِ اَللَّهُمَّ يَا جَامِعَ النَّاسِ لِيَومٍ لاَ رَيْبَ فِيهِ . اِجْمَعْنِي بِهِ وَعَلَيْهِ وَفِيهِ حَتىَّ لاَ أُفاَرِقَهُ فيِ الدَّارَيْنِ ، وَلاَ انْفِصِلَّ عَنْهُ فِي الْحَالَيْنِ بَلْ أَكُونَ كَأَنيِّ إِياَّهُ ، فِي كُلِّ أَمْرٍ تَوَلاَّهُ مِنْ طَرِيقِ اْلإِتِّبَاعِ وَاْلاِنْتِفَاعِ ، لاَ مِنْ طَرِيقِ اْلمُمَاثَلَةِ إِلَيْهِ وَاْلاِرْتِفَاعِ وَاَسْأَلُكَ بِأَسْمَائِكَ الْحُسْنَي اْلمُسْتَجَابَةَ . أَنْ تُبَلِّغَنِي ذَلِكَ مِنَّةً مُسْتَطَابَةً . وَلاَ تَرُدَّنِي مِنْكَ خَائِبٌ وَلاَ مِمَّنْ لَكَ نَائِبٌ ، فَإِنَّكَ اْلوَاجِدُ الْكَرِيمُ وَأَنَا اْلعَبْدُ اْلعَدِيمُ وَصَلَّي اللهُ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَي آلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ وَ الْحَمْدُ للهِِ رَبِّ الْعاَلَمِينَ
SALÂT-I NÛR VE TERCÜMESİ
بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَللَّهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلىَ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ أَكْمَلِ مَخْلُوقَاتِكَ
“Ey Allah’ım! Salât[3]
ve selâmın yaratılmış varlıkların en mükemmeli Efendimiz Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin üzerine olsun
وَسَيِّدِ أَهْلِ أَرْضِكَ وَأَهْلِ سمَاَوَاتِكَ
“O, yer ve gök ehlinin Efendisidir.”
النُّورِ اْلأَعْظَمِ
“O, büyük bir nurdur.”
وَالْكَنْـزِ اْلمُطَلْسَمِ
“O, gizli hazinedir. ”
وَالْجَوْهَرِ اْلفَرْدِ
“O, eşi ve benzeri olmayan cevherdir. ”
وَالسِّرِّ الْمُمْتَدِّ
“O, Celâl ve cemal sıfatlarında zuhur yeridir.”
الَّذِي لَيْسَ لَهُ مِثْلُ مَنْطُوقٍ
“Geçmişte ve gelecekte O’nun gibi Allah Teâlâ ile ve sırlar hakkında konuşan olmayacaktır ”
وَلاَ شِبْهَ مَخْلُوقٍ
“O’nun benzeri yaratılmamıştır. ”
وَارْضَ عَنْ خَلِيفَتِهِ فِي هَذَا الزَّمَانِ مِنْ جِنْسِ عَالمَِ اْلإِنْسَانِ
“Zaman (geçmiş ve gelecek )içinde insanlık âlemi ve her şey O’nun vekilliğinden razıdır. ”
اَلرُّوحِ اْلمُتجَسَّدِ
“Batınî âlemde ruhundan, cismânî âlemde bedeninden de her şey razıdır ”
وَاْلَفَرْدِ اْلمُتَعَدَّدِ
“O, (aslında) çoğunluğun göründüğü zuhur ettiği tekil ferttir. ”
حُجَّتِ اْللهِ فيِ اْلأَقْضِيَةِ
“O, Allah Teâlâ’nın hükümlerindeki hüccettir.” (Hükümler O’nunla tayin edilir.)
وَعُمْدَةِ اللهِ فِي اْلأَمْضِيَةِ
“O, hükümlerde Allah Teâlâ’nın dayandırdığı temel delildir.”
مَحَلِّ َنظَرِ اللهِ مِنْ خَلْقِهِ
“O, Allah Teâlâ’nın yarattıklarına baktığı (pencere olan) insân-ı kâmilidir. ”[4]
مُنَفَّذِ أَحْكَامِهِ بَيْنَهُمْ بِصِدْقِهِ
“O, muamelesi ve teveccühü ile insanların arasında hükümlerin çıkış yeri olmuştur.”[5]
اْلمُمْدِدِ ِللْعَوَالِمِ بِرُوحَانِيَتِهِ
“O, ruhaniyeti ile âlemlerin de meded ve yardım yeridir. ”
الْمُفِيضِ عَلَيْهِمْ مِنْ نُورِ نُورَانِيَّتِهِ
“O, nurâniyetinin nuru ile âlemleri nurlandırmıştır.”
مَنْ خَلَقَهُ اللهُ عَليَ صُورَتِهِ
“O’nu, Allah Teâlâ kendi suretinde yaratmıştır.”
وَأَشْهَدَهُ أَرْوَاحَ مَلاَئِكَتِهِ
“O’nun bu durumuna meleklerin ruhâniyeti şahittir. ”
وَخَصَّصَهُ فِي هَذَا الزَّمَانِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ أَماَنٌ
“O’nu, Allah Teâlâ (geçmiş ve gelecek) zaman içinde âlemlerin emniyetini ona has kılmıştır. ”
فَهُوَ قُطْبِ دَائِرَةِ الْوُجُودِ
“O, varlık dairesinin merkezidir. ”
وَمَحَلِّ السَّمْعِ وَالشُّهُودِ
“O, işitme ve müşahede yeridir.”
فَلاَ تَتَحَرَّكُ ذَرَّةٌ فِي اْلكَوْنِ إِلاَّ بِعِلْمِهِ
“Öyle ki; O’nun bilgisi dâhilinde âlemdeki her şey hareket etmiş,”
وَلاَ تَسْكُنُ إِلاَّ بِحُكْمِهِ
“O’nun hükmü ve emri ile âlemdeki her şey sâkin kalabilmiştir.”
ِلأَنَّهُ مَظْهَرُ الْحَقِّ
“O, Allah Teâlâ’nın (zât-sıfat-fiil) zuhur ettiği zâttır”
وَمَعْدَنِ الصِّدْقِ
“O, sıdk madenidir.”
اَللَّهُمَّ بَلِّغْ سَلاَمِي إِلَيْهِ
Bu özelliklerini anlattığım Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme;
“Ey Allah’ım selâmımı ulaştırmanı diliyorum.”
وَأَوْقِفْنِي بَيْنَ يَدَيْهِ
“O’nunla saklanmış cemalini görebileyim ”
وَأَفِضْ عَلَيَّ مِنْ مَدَدِهِ
“O’nunla yardımının üzerime alabileyim ”
وَاحْرِسْنِي بِعَدَدِهِ
“O’nunla özelliklerini ömrümce muhafaza edebileyim”
وَانْفَخْ ِفيَّ مِنْ رُوحِهِ كَيْ أَحْيَا بِرُوحِهِ
“O’nunla ruhundan bana üflenen ruh ile hayat bulabileyim ”
َوِلأَشْهَدَ حَقِيقَتِي عَلَي التَّفْصِيلِ
“O’nunla hakikatin sırlarını çeşitli yönlerle müşahede edebileyim ”
فَاَعْلَمَ بِذَلِكَ الْكَثِيرِ وَاْلقَلِيلِ
“Bu sebeple azlığı çokluğu bileyim ”
وَاَرَي عَوَالِمَهُ اْلغَيْبِيَّةِ تَتَجَلِّي بِصُوَرِهِ الرُّوحَانِيَّةِ عَلَي اخْتِلاَفِ اْلمَظَاهِرِ
“O’nunla âlemlerde çeşitli şekillerde tecelli etmiş olan ruhânî suretlerin gizliliğini görebileyim”
ِلأَجْمَعَ بَيْنَ اْلأَوَّلِ وّاْلآخِرِ وَالْبَاطِنِ وَالظَّاهِرِ
“O’nunla Evvel, Âhir, Batın ve Zâhir’de bütün (cem’) olarak müşahede edebileyim.”
فَأَكُونَ مَعَ اللهِ آلِهِ بَيْنَ صِفَاتِهِ وَأَفْعَالِهِ
“Bu şekilde sıfatı ve fiilleri arasında O’nun âlinden olursam Allah Teâlâ ile beraber olabilirim. ”
لَيْسَ لِي مِنَ اْلأَمْرِ شَـْئٌ مَعْلُومٌ
“O’nun durumu (Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem) aslında benim için bilinen bir şeyde olmamıştır. ”
وَلاَ جُزْءٌ مَقْسُومٌ
“O’nun vücudu taksim edilmiş bir şeyde değildir ”
فَاَعْبُدَهُ بِهِ فِي جَمِيعِ اْلأَحْوَالِ بَلْ بِحَوْلٍ وَقُوَّةٍ ذُو اْلجَلاَلِ وَاْلإِكْرَامِ
“Öyle olsa da zahir ve batınî hallerde İkram ve celâl sahibi olan güç ve kudret sahibi Allah Teâlâ’ya O’nunla kulluk edeyim. ”
اَللَّهُمَّ يَا جَامِعَ النَّاسِ لِيَومٍ لاَ رَيْبَ فِيهِ
“Ey Allah’ım geleceği kesin olan kıyamet günü insanları topladığında ”
اِجْمَعْنِي بِهِ وَعَلَيْهِ وَفِيهِ
“Beni O’nun ışığında, O’nun sevgisinde ve onunla izinde kıl ki;” (onunla, onu ve onun yanında)
حَتىَّ لاَ أُفاَرِقَهُ فيِ الدَّارَيْنِ
“Tâki dünya ve ahirette ayrı kalmayayım ”
وَلاَ انْفِصِلَّ عَنْهُ فِي الْحَالَيْنِ
“Ve yakınlık ve uzaklık hallerinde O’ndan ayrılık olmasın ”
بَلْ أَكُونَ كَأَنيِّ إِياَّهُ ، فِي كُلِّ أَمْرٍ تَوَلاَّهُ
“Aksine benimle O’nun arasında her işte (bu salât ile) bir bağ arkadaşlık olsun ”
مِنْ طَرِيقِ اْلإِتِّبَاعِ وَاْلاِنْتِفَاعِ
“Bu tabi olmak ve menfaat yolunu bulunmak içindir ”
لاَ مِنْ طَرِيقِ اْلمُمَاثَلَةِ إِلَيْهِ وَاْلاِرْتِفَاعِ
“Yoksa O’na benzemek ve O’ndan üstün olmak yolunu istemek için değildir ”
وَاَسْأَلُكَ بِأَسْمَائِكَ الْحُسْنَي اْلمُسْتَجَابَةَ
“Ey Allah’ım güzel ve kabul edilen isimlerinle istiyorum. ”
أَنْ تُبَلِّغَنِي ذَلِكَ مِنَّةً مُسْتَطَابَةً
“İyi güzelliğe minnet ve şükrü ile kavuşturmanı; ”
وَلاَ تَرُدَّنِي مِنْكَ خَائِبٌ
“Hayal kırıklığına düşme korkusu olmamasını; ”
وَلاَ مِمَّنْ لَكَ نَائِبٌ
“Kimseyi araya koymadan istiyorum ”
فَإِنَّكَ اْلوَاجِدُ الْكَرِيمُ
“Ey Allah Teâlâ’m Sen Vacid ve Kerim’sin. ”
وَأَنَا اْلعَبْدُ اْلعَدِيمُ
“Ben ise zayıf bir şeyi olmayan kulum ”
وَصَلَّي اللهُ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَي آلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ
“Ey Allah’ım! Salât ın Muhammed’e âline ve arkadaşlarına hepsine birden olsun.”
وَ الْحَمْدُ للهِِ رَبِّ الْعاَلَمِينَ
“Hamd âlemlerin Rabbi’nedir.
***
**
*
[1] Muhaddis, mütekellim, fakih, kutbü’l-aktâb, gavsü’l-vâsılîn Ahmed b. Mustafa b. Abdurrahman el-Gümüşhânevî 1228/1813 senesinde Gümüşhane’ nin EmirlerMahallesinde dünyaya gelmiştir. XIX yüzyıl gibi Osmanlı Devleti’nin çalkantılı, buhranlı bir devrinde yaşamış olan Gümüşhânevî hazretleri; tarikat anlayışı, tekkesi, irşad hususiyeti, bir milyondan fazla müridi, padişahlar yanındaki nüfûzu, tasavvuf, fıkıh ve hadise dair eserleri ve dünyanın çeşitli bölgelerine gönderdiği 116 halifesiyle günümüzde de halen canlılığını muhafaza eden bir tesir ve şöhrete sahiptir.
Gümüşhânevî hazretleri 7 Zilka’de 1311/13 Mayıs 1893 senesinde sabahleyin saat 10 sularında ansızın gözünü açıp “Hepsini isterim Yâ Kibriyâ’!” diyerek ebedi âleme göç etmiştir. Kabri, Süleymaniye Camii avlusunda Kanûnî Sultan Süleyman Türbesi’nin kıble tarafındadır. Yanlarındaki kabirde zevceleri Havva Seher Hanım yatmaktadır.
[2] Muhyiddin İbnü’l Arabî, El İktibas el İlhâmiyye, Bâb fi’ş şeriâ, ve’t-tarika ve’l Hakîka, n. 14; Mecmûat rasâil İbn Arabî (Beyrut, 2000), c. I, 599
[3] “Salât; Allah Teâlâ’dan rahmet, meleklerden duâ ve istigfâr, müminlerden ise yalnızca duâ” manasındadır.
[4] Allah Teâlâ âleme nazar ederken kâmil insanlar vasıtasıyla nazar eder. Dünyanın Allah Teâlâ katında değeri yoktur. Bu nedenle kâmil insanlar diğer yaratılmışlara suret olarak perde olur. Çünkü Allah Teâlâ’nın celâl nazarı ile illâki helak olurlar.
[5] “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.” Tevbe, 119
Hiç yorum yok