ASIM İBN-İ SABİT


ASIM İBN-İ SABİT


«Kim düşmanla savaşırsa. Asım İbn Sabit gibi savaşsın».[1]
Kureyş'in hepsi Uhud'da M....... İbn-i Abdillah'la karşılaşma­ya çıkmıştı.
İçleri kinle doluydu. Bedir'deki ölülerinin öçleri kanlarında alev alev yanıyordu.
Bunlar da yetmemiş, erkekleri harbe teşvik etmesi ve kahraman­ların içindeki hamiyyeti alevlendirmesi ve gevşedikleri zaman azim­lerini artırmaları için yanlarında kadınlarını da çıkarmışlardı.
Harbe katılan kadınlar arasında : Ebu Sufyan'ın eşi Hind Bint Utbe, Amr İbnu'l-As'ın eşi Ryta Bint Münebbih ve Sulâfe Bint Sa'd da vardı. Sulâfe kocası Talha ve çocukları Musafî', el-Gulas ve Kilâb'la beraber­di. Bunlardan başka birçok kadın vardı.
İki ordu Uhud'da karşılaşıp harbe tutuşunca, Hind Bint Utbe ve be­raberindeki kadınlar safların gerisinde durup ellerine defleri aldılar ve çalıp söylemeye başladılar :
«Eğer harbederseniz, sizi kucaklar ve arkanıza yastıklar koyarız.
Eğer harpten kaçarsanız, sivi sevmeyiz, terkederiz».
Kadınlarının bu şarkıyı söylemeleri savaşanların hamiyyetinl coş­turuyor ve kocalarının gönüllerini büyülüyordu.
Daha sonra harp Kureyş'in müslümanlara galip gelmesiyle sonuç­landı. Kadınlar ortaya çıkıp —zafer sarhoşluğuyîa şarki söyleyerek sa­vaş alanında dolaşmaya başladılar...
Bu arada, iğrenç bîr şekilde ölülerin organlarını koparmaya başladılar. Karınlarını  deştiler, gözlerini oydular,  kulaklarını ve burunla­rını kopardılar.
Hattâ birisi öfkesini alamayıp burun ve kulaklardan, gerdanlık ve halhallar yaptı. Bedir'de öldürülen babasının, kardeşinin ve amcasının intikamını almak için onlarla süslendi...
Ancak Sulâfe bint-i Sa'd'ın, akranı olan diğer Kureyş kadınların­dan farklı bir durumu vardı...
Onun endişeli ve sıkıntılı bir hali vardı. Ne yaptıklarını öğren­mek, zafer şenliğinde diğer kadınlara katılmak için, kocasının veya üç oğlundan birinin yanına gelmesini bekliyordu.
Ama beklemesi boş yere uzamıştı. Savaş alanının biraz daha içi­ne girdi ve ölülerin yüzlerini incelemeye başladı. Kocasını kanlar için­de yere yıkılmış bir halde buldu. Ürkmüş dişi arslan gibi koşuyor ve her yerde çocukları Musafi', Kilâb ve el-Culâs'ı arıyordu.
Çok geçmedi, onların da Uhud'un eteklerine uzandıklarını gördü.
Musafi' ile Kilâb hayata veda etmişlerdi.
El-Culas'a da son nefeslerini verirken yetişmişti.
Sulâfe can çekişmekte olan oğlunun üzerine eğildi ve başını ku­cağına koydu. Alnından ve ağzından akan kanlan silmeye başladı.
Başına gelen korkunç felâketten dolayı kendi gözlerindeki yaşlar kurumuştu. Tekrar oğlunun üzerine eğildi :
«— Seni kim yaktı yavrum?» Oğlu cevap vermeye niyetlendi ama ölüm hırıltısı ona engel oldu. Sorusunu birkaç defa tekrar etti. Niha­yet oğlu :
«— Beni Asım İbn-i Sabit yaktı ve ...... ve kardeşim Musafi'î de o yaktı ve ......» dedi ve son nefesini verdi.
Sulâfe bint-i Sa'd çılgına dönmüştü. Feryâd ederek ağlamaya baş­ladı. Kureyş, Asım İbn-i Sabit'ten Sulâfe namına oğlunun öcünü alma­dıkça ve içinde şarap içmek için Asim'ın kafatasını ona vermedikçe, üzüntüsünün geçmeyeceğine, gözyaşlarının kurumayacağma Lât'la Uzza'ya yemin etti.
Daha sonra Asım'ı esir edecek veya onu öldürüp kellesini getire­cek olana, onun dilediği kadar çok para vereceğine dair söz verdi.
Onun bu sözü Kureyş içinde yayıldı. Mekke gençlerinin her biri Asım İbn-i Sabit'i ele geçirmeyi ve Sulâfe'ye onun kellesini sunmayı arzu etmeye başladı. Kim bilir, belki mükâfatı kazanan kendisi olabi­lirdi.
Uhud harbinden sonra müslümanlar Medine'ye döndüler. Harbi ve orada olanları aralarında konuşmaya başladılar, Şehîd olan kahraman­lara Allah'tan rahmet diliyorlar, iyi savaşan yiğitleri de övüyorlardı. Konuştukları kimseler arasında Asım İbn-i Sabit'i de hatırladılar. Öl­dürdüğü kimseler arasında aynı evden üç kardeşi öldürmesinin nasıl ona nasîb olduğuna şaşırdılar. Birisi :
«— Bunda şaşılacak bir şey yok?» Hatırlamıyor musunuz? Bedir­den biraz önce Rasûlüllah bize : «Nasıl savaşıyorsunuz?» diye sormuştu da, Asım İbn-i Sabit kalkıp eline yayını alarak şöyle demişti :
«— Düşmanlar yüz arşın kadar yakınımızda olurlarsa, savaşı ok atarak yaparız.
Mızraklar onlara ulaşacak kadar yaklaşırlarsa harb, mızraklar kırılıncaya kadar, mızrakla dövüş şeklinde olur.
Mızraklar kırılırsa, onları bırakır, kılıçları alırız ve öyle savaşırız...» Rasûlüllah da şöyle buyurmuştu :
«—İşte harb böyle olur... Kim düşmanla savaşırsa, Asım gibi savaşsın...»
Uhud'un üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra, Rasûlüllah  sahabeden altı kişiyi bir iş için görevlendirmişti. Asım İbn-i Sabit'i de onlara başkan yapmıştı.
En hayırlı kişilerin meydana getirdiği bu grup Peygamber'in ken­dilerine verdiği emri yerine getirmek için yola çıktılar. Onlar, Mekke yakınlarındaki bir yoldayken bazı Huzeylli'ler haberdar olup hızla peş­lerine düştüler Ve onları sardılar.
Asım'la beraberindekiler kılıçlarını çektiler ve kendilerini saran­larla döğüşmeye niyetlendiler. Huzeylli'ler onlara
«:— Sizin bizimle uğraşacak güç ve kuvvetiniz yok. Eğer teslim olursanız, size kötülük yapmak istemiyoruz. Bu konuda Allah adına söz veriyoruz...»
Rasûlüllah'ın  ashabı ne yapacakları konusunda aralarında
konuşuyorlarmış gibi birbirlerine bakmaya başladılar. Asım arkadaşlarına dönüp :
«— Ben bir müşriğin sözüne güvenemem» dedi. Arkasından Sulâfe'nin verdiği sözü hatırladı ve şöyle diyerek kılıcını çekti :
«— Allah'ım! Senin dinin için dövüşüyorum ve onu koruyorum. Sen de benim etimi ve kemiğimi koru. Allah'ın düşmanlarından hiçbiri onları ele geçiremesin...»
Asım Huzeylli'lere hücum etti, onu diğer iki arakadaşı takip etti. Üçü devamlı dövüştüler ama arka arkaya yere yıkıldılar.
Geri kalan arkadaşları Huzeylli'iere teslim oldular. Fakat Huzeylli'­ler verdikleri sözü en kötü şekilde bozmakta gecikmediler.
Huzeylli'ler işin başlangıcında öldürdüklerinden birisinin Asım İbn-i Sabit olduğunu bilmiyorlardı. Bunu öğrenince çok sevindiler ve büyük mükâfat alma umuduna kapıldılar.
Bunda bir gariplik yoktu... Sulâfe bint-i Sa'd, eğer Asım İbn-i Sabit'i ele geçirirse kafatasiyla şarap içeceğine söz vermemiş miydi?
Onu, diri veya ölü olarak getirene istediği kadar para vereceğini vadetmemiş miydi?
Asım İbn-i Sabit'in yere yıkılışından birkaç saat sonra Kureyş onun öldürüldüğünü haber aldı. Huzeyl kabilesi Mekke'ye yakın bir yer­de ikâmet ediyordu.
Kureyş ileri gelenleri, kellesini istemek üzere Asım'ı öldürenlere birisini gönderdiler. Çünkü Sulâfe bint-İ Sa'd'ın hararetini söndürmek, yemininin doğruluğunu göstermek ve Asım İbn-i Sabit'in bizzat yere serdiği üç çocuğuna duyduğu üzüntüyü biraz hafifletmek istiyorlardı...
Gönderdikleri adama bol para verip Asım'ın kellesine kavuşmak için o parayı cömertçe Huzeylli'lere dağıtmasını söylediler.
Huzeylli'ler başını koparmak için Asım İbn-i Sabit'in cesedinin yanına gittiler. Ansızın, onun üzerine konmuş eşek arılarıyla karşılaş­tılar. Her taraftan Asım'ın cesedini sarmışlardı...
Ne zaman cesede yaklaşmak isteseler, arılar yüzlerine doğru uçu­şup yüzlerini, alınlarını ve vücutlarının her yerini sokuyorlardı. Böy­lece cesede kimseyi yaklaştırmıyorlardı.
Birkaç defa denediler ama ona yaklaşmaktan ümitlerini kestiler. Birbirlerine :
«— Akşam karanlığı çökünceye kadar onunla uğraşmayalım. Ka­ranlık çökünce eşek arıları gider, o da bize kalır» dediler.
Uzak olmayan bir yerde beklemek üzere oturdular.
Gün bitip gece olmak üzereyken, gökyüzü kara koyu bulutlarla kaplandı...
Gök gürlemeye başladı...
Yaşayanların dünyaya geldiklerinden beri, böylesine şahid olmadıkları şekilde bir yağmur yağdı...
Bîr anda derelerden seller aktı, sellikler ve vadiler suyla doldu...
Arim seli gibi bir sel bölgeyi süpürüp götürdü.
Gün ağarınca Huzeylli'ler Asım'in cesedini her yerde aradılar ama ona ait hiçbir iz bulamadılar...
Sel onu alıp bilmedikleri çok uzak yerlere götürmüştü...
Azîz ve Celîl olan Allah Asım İbn-i Sabit'in duasını kabu temiz cesedinden organlarını başkalarına kopartmamışti...
Değerli başını, kafatasında içki içilmekten korumuştu...
Müşriklere, mü'minlere karşı imkân vermemişti...[2]




[1] Hadisi Şerif
[2] Asım İbn Sabit hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız
1- El-İsabe, biyografi  no:  4340
2- El-İstîab (el-İsabe'nin   hamişinde), 111/132
3- Usdu'i-ğabe,   biyografi  no:  2663
4- Et-Tabakatu'l-Kubra, 11/41,43,55,79;  IH/90
5- Hdyetu'l-evliya, 1/110
6- Sıfetu's-safve,  fihristlere bakınız.
7- Tarîhu'l-Taberî,  (Onuncu ciltteki  fihristlere bakınız).
8- El-Bidaye ve'n-nihaye, lfl/62-69
9- Tarihu Halîfe İbn Hayyat; s, 27,36
10- İbn  Hişam es-Sîretu'n-nebeviyye, fihristlere bakınız.
11- El-Muhabber fi't-tarîh,  s,  118
12- Dîvanu Hassan jbn Sabit ve Şuruhuhu (Bu kitapta Asım İbn Sabit hakkında söylenilen   mersiye vardır).
13- Hayatu's-Sahabe  (Dördüncü  ciltteki fihristlere bakınız).
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/294-298.

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.