SOMA
Geçenlerde bir fotoğraf görmüştüm; Filistin Devlet Başkanı İsmail Heniyye bir işçinin elini öpüyordu...
Sebebi;
Efendimiz Aleyhisselam Sa'd b. Muaz ile musafaha yapınca ellerinin nasır bağlamış olduğunu fark etti ve bu durumun sebebini sordu. Sa'd b. Muaz ‘evladü iyalimi geçindirmek için kazma-kürekle çalışırım’ cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) Sa'd'ın elini öptü ve “Allah’ın sevdiği eller” buyurdu.
*
Soma'daki maden faciası...
Son yüzyılın en büyük kaybının yaşandığı, iş kazası değil, literatüre cinayet olarak geçebilecek bir olay...
Tüm ülkeyi hatta Türk Dünyası, İslam ümmeti ve duyarlı bütün insanların canını yakan, acısını yüreğinde hissettiği bir felaket.
Ta dünyanın öbür ucundan, madencilerin bir günlük iş bırakarak tepki vermesi...
Azerbaycan gibi bazı ülkelerde bayrakların yarıya inmesi...
Ünlü isimlerin ve kuruluşların taziye mesajları...
Evet şimdiye kadar, göçük altından çıkan 282 cansız beden. Daha da içerde olduğu tahmin edilen canımız, canlarımız.
Şairin dediği gibi; "Seni de vururlar ey acı" Acı kelimesi dahi durumu ifadeden aciz.
Her bir canın, umudu, hayalleri, eşleri, çocukları, aileleri...
Belki de, senle, benle aynı hayalleri vardı, o yaşarken toprak altına giren canların.
Belki de tefekkür açısından, ölmeden önce ölme bahsini en iyi anlayacak olanlardı o canlar.
Her gün toprağın altına girip de, bir daha çıkamayacağın ihtimali nasıl bir şey bilir miyiz.
Oysa ki biz, hiç bu ihtimali zihnimizde canlandırmadık ki...
Biz hiç, eşimize, çocuğumuza; "son bir defa bakayım, belki dışarı çıkamam" deyip, vedalaşmadık ki...
Anne babamızın elini öpüp; belki son görüşümdür deyip, doya doya bakmadık ki...
Evet vicdanları kanatan, acıyı da acıtan bir durum ve ne kadar söz söylense boşlukta asılı kalacak bir olay.
Geride kalan aileler, çocuklar, eşler, umutlar, hayaller, hepsi toprağın altında şimdi..
Hangi beden toprağın altından çıkarılıp, tekrar toprağın altına gömülür...
Hangi umut, hayal toprağın altında kurulup, toprağın altında saklanır...
*
Şundan oldu, bundan oldu gibi tartışmalar, sistemi hedef alıcı bir noktaya gelmediği müddetçe boşuna kürek sallama ile eşdeğer...
Ben işçiyim, belki maden işçisi değil ama sistemin nasıl işlediğini iyi bilirim...
İşçi borçludur, gırtlağına kadar. Ve bu borçlar yüzünden, işten atılma tehlikesi yüzünden, hiçbir haksızlığa, kanunsuzluğa ses çıkaramaz...
Bir çok işyerinde bırakın asgari haklarınızı, hiç bir hakkınız yoktur...
Asgari ücret denen, insanı ölümle bir tutan bir para ile geçim zorunluluğunuz vardır. Asgari ücreti belirleyenler zaten kapitalistler...
Eğer, devletin bir kurumu denetlemeye gelecekse en geç bir hafta önce bunu işyerlerine haber eder. İşyeri sahibi de bütün önlemini, can güvenliği için değil de, denetlemeyi atlatmak için alır. Denetleme bittikten sonra, eski tas eski hamam...
Laik-Kemalist sistem her alanda insanımızın canını almaya devam ediyor. Bu sistemde işçi sırtından semireceğin, onların emeği ile gökdelenler inşa edeceğin, işçinin alın terini, kanını sofralarında tüketeceğin varlıktır. İşçi onların gözünde hiçbir zaman "insan" olarak görülmez...Her şeyi para olarak gören zihniyet...
İnsanı insan gibi yaşatacak sistem?
Başyücelik Sistemi...
"Büyük Doğu idealinin nakışlandırdığı cemiyette patronla işçiyi kaynaştıracak en büyük ruhî ve ahlâkî müeyyide, hizmetçileriyle aynı sofrada yemek yiyen Kâinatın Efendisi; ve ata, kölesiyle nöbetleşe binen Hazret-i Ömer'den süzülen mânadır."
İdeolocya Örgüsü N.F.K.
Hiç yorum yok