EDEB YA HU!
Hz. Mevlana'dan:
Efendi bil ki insanın tenindeki can edeptir. İnsanoğlunun göz ve kalp nuru edeptir. Âdem bir ulvi âlemdir süfliden değil bu dönen kümbetin hem dönmesi hem de revnak ve ziyneti edeptir. Şeytanın başına ayağına koymak istersen gözünü iyi aç şeytanın canını çıkaran edeptir. İnsanoğlu eğer edepten yoksun ise o insan değildir. Zira insanoğlu ile hayvan arasındaki fark edeptir. Aç gözlerini bakAllah kelamı olan Kur‘an ayet ayet edeptir. Akıldan sordum: iman nedir? Akıl kalp kulağına iman edeptir dedi.“
Osmanlı devrinde yaşamış arif ve meşhur şair Yusuf Nabi(rah)1678 yılında bir kafile ile hacc yolculuğuna çıkmıştı.Kafilede devletin ileri gelen padişahları da bulunuyordu.Kafile Hicaz bölgesine girince Hz.Peygamberi ziyaret aşkı Nabi'yi iyice sardı.Öyle ki vücudu bir hoş oldu,uykusu kaçtı,hiç uyumadı.Bir gece yarısı kafile Peygamber şehri Medine-i Münevvere'ye yaklaştı.Kafilede bulunan Eyüplu Rami Mehmet Paşa o esnada kıble tarafına doğru ayaklarını uzatmış uyuyordu.Rasul-i Kibriya'nın beldesine girerken arkadaşlarında gördüğü bu manzara Nabi'ye hiç de hoş gelmedi.Paşayı uyandıracak şekilde şu meşhur beyitleri söylemeye başladı:
Sakın terk-i edepten,kuy_i mahbub-u Hüdadır bu!
Nazargah-ı ilahidir,Makam-ı Mustafadır bu!
Müraat-ı edep şartıyla gir Nabi bu dergaha
Metaf-i kudsiyadır,busegah-ı enbiyadır bu!
(Edebi terketmeden sakın!Zira burası Allahu Teala'nın Habibinin beldesidir.Burası,Hak Teala'nın devamlı nazar kıldığı bir yerdir;Muhammed Mustafa'nın makamıdır.Ey Nabi,bu dergaha edebin şartlarına dikkat ederek gir.Sakın edebi basite alma.Burası büyük meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü,peygamberlerin eğilip eşiğini öptüğü bir yerdir.)
Bu beyitleri işiten paşa,gözünü açtı,hemen kendine geldi,ikazın sebebini anladı,ayaklarını topladı,doğruldu.Nabi'ye dönerek:Ne zaman yazdın bunları?Senden başka duyan oldu mu onları?diye sordu.Yusuf Nabi:Bunları daha önce herhangi bir yerde söylemiş değilim.Şimdi,sizi bu halde görünce elimde olmadan yüksek sesle söylemeye başladım.İkimizden başka bilen yok!dedi.Paşa:Öyleyse bu aramızda kalsın diye ikaz etti.Nabi sustu,yola devam ettiler.Kafile,sabah ezanına yakın Hz.Rasulullah'ın mescidine yaklaştı.Bir de baktılar ki,mescidin minarelerinden müezzinler,ezandan önce,Nabi'nin: Sakın terk-i edepten...beytiyle başlayan naatını okuyorlar.Nabi ve paşa hayret ettiler.Mescide girdiler,namazı kıldıktan sonra,hemen müezzinin yanına koştular.Nabi heyecanla:Allah aşkına Peygamber aşkına söyle,sen ezandan önce okuduğun o beyitleri kimden,nereden ve nasıl öğrendin?diye sordu.Müezzin önce cevap vermek istemedi,Nabi ısrar ve rica etti.Bunun üzerine müezzin:Resul-i Kibriya(sav)Efendimiz,bu gece bütün müezzinlerin rüyasını şereflendirerek:Ümmetimden Nabi isimli biri beni ziyarete geliyor.Bana olan aşkı her şeyin üzerindedir.Kalkın,ezandan önce,onun benim için yazdığı beyitleri okuyarak kendisini karşılayın,mescidime girişini kutlayın!buyurdu.Biz de Efendimizin emirlerini yerini getirdik,dedi.Nabi hepten şaşırdı ve heyecanlandı,dayanamayıp ağladı.Göz yaşları içinde müezzine tekrar:O iki cihanın Efendisi gerçekten Nabi mi dedi,o benim ümmetimdendir mi buyurdu diye sordu.Müezzin de:Evet Nabi dedi, o benim ümmetimdendir buyurdu,deyince Nabi bu iltifata daha fazla dayanamadı,sevincinden düşüp bayıldı.Bir zaman sonra ayıldığında paşayı ve müezzini yanında ağlarken buldu.
Osmanlıda Edep:
Osmanlı'da sadaka taşları varmış, ihtiyacı olan sadaka taşının üzerindeki keseden, (yabancı elçilerin de şehadetleriyle) sadece ihtiyacı kadarını alırlarmış. Aynı şey, yolların üzerinde vakıflar tarafından kurulan konaklarda da uygulanır, yolcu eğer ihtiyacı varsa yatağının başucundaki keseden alabilirmiş. Bineğine ücretsiz bakılır, ücretsiz üç gün yemek verilirmiş.
Eskiden "Kapıyı kapat!" denilmezmiş. Allah (cc) kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş. "Kapıyı ört, ya da sırla" denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edebdenmiş.
“Lambayı söndür” demezlermiş. Allah (cc) kimsenin ışığını söndürmesin. "Lambayı dinlerdir" derlermiş. Lamba yakılmaz, uyandırılırmış. Uyuyan birisi uyandırılmak İçin sarsılmaz veya adı ile çağırılmazmış. "Agâh ol erenler" derlermiş. Nezaket, incelik, edeb her işin başı imiş de ondan. Ona eren uyanık olurmuş. İnsanların sözü kesilmez, işaret ve işmar edilmez, fısıltılar, gizli konuşmalar hoş karşılanmazmış.
Hanımlar beylerine "Efendi" derlermiş, "siz" derlermiş. Hanımefendiliklerini gösterirlermiş. Gezerken yere yumuşak basılır, ses çıkarmamaya çalışılırmış. Yerdeki haşerata basmamaya özen gösterdiği için adı "Karınca basmaz Efendi” ye çıkan insanlar varmış.
Kapıdan çıkarken arkasını dönmemek, geri geri çıkmak edebdenmiş. Kapı eşiğindeki misafirlere ait ayakkabılar, dışarıya doğru değil, içeriye doğru çevrilirmiş. "Git bir daha gelme!" der gibi değil de. "Gitsen de ayağının yönü buraya dönük olsa" dercesine dizilirmiş.
Canlı cansız her şeyin bir hatırı varmış. Bediüzzaman, kendisine arkadaşlık eden, vefa gösteren eski elbisesinden bir parçayı koparıp alırmış. Yumurtayı ucundan, çok az kırar, fazla kırmayı tahrip olarak düşünür, tahribin hiçbir türünü sevmezmiş.
Hiç yorum yok