BİR GECE, BİR YOLCULUK, BİR GÖÇ!
Bu sene büyük bir tevafuk eseri; Resuller Resulünün ötelerin ötesine
ziyareti ile, Üstad Necip Fazıl’ın ötelerin ötesine göçüşü aynı güne denk
geldi.
Bilmiyorum, belki ilk defa oldu, ama çok şükür o gece hem
Allah’ın Sevgilisini, hem de O’nu çok seven bizim sevgilimizi bir arada
anacağız.
Aynı gece ikisine birden dualar edeceğiz…
Aynı gece ikisinden de şefaat isteyeceğiz…
Aynı gece ikisine birden selamlar göndereceğiz…
Mir’ac gecesi; Allah Sevgilisi’nin hem ruh, hem de beden
olarak gerçekleştirdiği yolculuk ve o yolculuğun emaneti, gözümüzün nuru Namaz…
Namaz; bir çok Müslüman için, Cuma günleri hatırlanan,
olmasa da olur mesabesinde, kılanın da dış yüzünün dış tarafında kaldığı,
aerobik hareketlere döndüğü Namaz…
Mânâsına nüfuz edilemediği için, "Mü'minin miracı" olan namaz, mü'mini mirac değil aksiyona dahi götüremiyor. Halbu ki; namaz başlı başına en büyük aksiyon değil mi?
Üstad’ın bütün bir ömür yolunu beklediği, geceler boyu çilesini çektiği genci, bize emaneti Kumandan Salih Mirzabeyoğlu…
Mânâsına nüfuz edilemediği için, "Mü'minin miracı" olan namaz, mü'mini mirac değil aksiyona dahi götüremiyor. Halbu ki; namaz başlı başına en büyük aksiyon değil mi?
Üstad’ın bütün bir ömür yolunu beklediği, geceler boyu çilesini çektiği genci, bize emaneti Kumandan Salih Mirzabeyoğlu…
Salih Mirzabeyoğlu; her dem Ümmet derdinde, bütün cehdi
Ümmetin çocukları için, Müslümandan, çağının sorumlusu aydın yetiştirmek olan,
sürekli bunun için çabalayan, ama O’na layık olabilmenin liyakat şartlarına
erememiş bizler…
Ne yaptı(nız)k emanetlere?
Bu gecede bunun muhasebesini yapmaya var mısınız?
Bu gecede ki, bütün dualarımız bu iki emanete layık
olabilmek için, layık olamasak da liyakat şartlarının oluşabilmesi için
ellerimizi semaya kaldırmaya var mısınız?
Bu gece; bu iki emaneti ve bu emanetleri bize bırakanları
anlamaya var mısınız?
Haydi; Mir’ac gecesi, o güzel gecede ellerimizi daha
yükseğe, daha da yükseğe kaldırarak, duayı icrada arama şartı ile Allah’a
yalvarma zamanı gelmedi mi?
Sahibini aksiyona götüren namazları kılmanın zamanı gelmedi mi?
Sahibini aksiyona götüren namazları kılmanın zamanı gelmedi mi?
*
Her olayın özünü, künhünü büyüklerden dinlemek lazım, ve
işte Mirac hadisesi:
Miraç
KEYFİYET
Allah Resulünün yükseklikler âlemine urûc etmesi... Derece
derece ötelerin sırlarına ermesi...
Nihayet (Son)un son haddini de geçmesi ve hadsizlik ufkuna
varması... Bütün nisbet ve kıyasların,
içinde kaynayıp yok olduğu ve ulvî bir nur âhenginden ibaret
kaldığı vahdet çağlayanına girmesi..
Allah'ı görmesi, Allah'la konuşması, Allah'tan emir
alması...
Miraç kelâm aynasında, budur ve bunda, Allah'a mekân ve
istikâmet tâyini yoktur.
Bilmeden bilmenin bu keyfiyeti önünde, başımıza vecd"
örtülerini çekelim, içimize büzülelim,
yalnız zevk idrâkinden ibaret kalalım; ve zaman ve mekân
üstü bir duygudan, aklın arkasından
gidemiyeceği bir sezişten başka her kapıyı kapayalım. Aklın
bütününü temsil eden Cebrail, son had çizgisinde Allah'ın Sevgilisine ne
diyecektir, göreceğiz.
•
Üzerinde bulunduğumuz azîm keyfiyet, şu, bu değil.
Sevgilisinin Allah'a urûcu ve bu arada tabaka
tabaka gördüğü âlemlerdir. Ve bu büyük oluş, ruhanî ve
cismanî ruh ve madde bir arada, mutlaktır.
•
İnananlardan bile, bu en büyük oluşun arkasından aklını
koşturanlar var:
— Bir gecede bir oluş mu; o da uyku halinde mi uyanıkken mi?
Yoksa ?ki oluş da biri uykuda ve
öbürü uyanıkken mi? «Mescid-i Aksa» ya kadar olan uyanıkken
de, ötesi «Arş-ı Alâ» ya
varıncayadek, uykuda mı? Madde gözüyle mi gördü, ruh gözüyle
mi? Şu nasıl oldu, nasıl, niçin,
neden?
İmanın yarısı olsaydı, yarım imanlı diyeceğimiz sınıf da şöyle
der:
— Miraç sade ruhanîdir, cismanî değil.
Derin mü'min ise tam bir esrar anlayışı içinde hükmünü verir.
— Miraç haktır; ve hem ruhanî hem de cismanîdir. Cisim ve
ruh beraber... Allah'ın kudretini
ölçmeğe de kimsede ve hiç bir akılda mecal yoktur. Dış şekil
bir kere de sapasağlam
çerçevelendikten sonra, teferruat üzerinde her türlü çekişme
kabadır. Çekişenler, aşk ve zarafet,
ve ürperti cepheleri noksan olanlar...
Nurdan harflerle mahyalandırılacak hakikat şudur ki büyük
oluş bir keredir, uyanıklık halindedir
ve bir arada hem ruhanîdir, hem de cismanî... Bunu bin kere
tekrarlayınız...
İSRÂ
Gece gitmek mânasına. Geceleyin gitmek... Büyük oluşun ismi
bu... Kur'ân O'nu (İsrâ) süresiyle
bildiriyor.
O, Miraçta Allah'a giden:
«— Geceleyin beni alıp gittiler.»
Peygamberliklerinin onuncu yılında ve Rebîülevvel ayında,
Kabe'nin «Hatîm” kısmında gece vakti,
yanları üzerine yatmış, uyudular.
Bir kimse geldi.
Başlarında Hazret-i Ali ve Ömer bulunan, en şanlı ve
eminlerinden yüzlerce sahabînin imzalarını
taşıyıcı «İsrâ» hadîsi kafidir «nass» a bitişiktir.
Evvelâ göğüsleri şakkediliyor ve kalbleri yıkanıyor. Bu
hâdise, çocukluklarında başlarından geçen
ve sonra tekrarlandığı rivayet edilenle beraber, üçüncü...
Derken kendilerini bir ak ata, Burağa bindiriyorlar. Bu at
fazla cüsseli değildir; fakat dört nala
harekete geçince, ayaklarını gözün görebildiği son noktasına
basmaktadır.
Göğün kapısına
varınca bir ses işitiyorlar:
— Kimsiniz?
— Cebrail'im..
— Yanındaki kim?.
— M…….d Mustafa...
— M…….d Resul oldu mu?
— Evet..
— Hoş geldi, safa geldi. Ve gökler açılıyor.
İlk kademede Âdem Peygambere rastlıyorlar. Cebrail:
— Bu senin ceddin Âdem, selâm ver! Selâmiaşıyorlar ve Âdem
Peygamber:
— Merhaba, diyor; saiih oğul ve saiih nebî. Tabaka tabaka,
Yahya, İsâ, Yusuf, İdris, Harun ve
Musa Peygamberleri görüyorlar. Yedinci gökte İbrahim Peygamber.
Oradan «Sidre-tül-Münteha».. Bu nokta, akıl ve kıyas âleminin son haddidir.
•
Kendilerine, kapılarından sayısız meleklerin girip çıktığı
«Beyt-ül Mâmur» u gösteriyorlar; ve bir
kâse süt. bir kâse şerbet, bir kâse bal uzatıyorlar. Allah'ın
Resulü sütü alıyor.
Cebrail:
«_ Sen ve ümmetin, diyor; seçtiğin sütün fıtratı
üzerindesiniz.»
İmam-ı Nevevî:
«— Süt, İslâm ve doğruluk remzi orada..»
Günde elli vakit namaza memur ediliyorlar. Emri, aldıktan
sonra Hazret-i Musa'nın tabakasına rücu
ettikleri zaman, Musa Peygamber:
«— Ümmetin buna takat getiremez; ben senden evvel insanları
tecrübe ettim; git Allah'a yalvar,
hafifletmesini iste!»
Diyor.
Birkaç kere gidiş ve geliş oluyor ve nihayet namaz, günde
beş vakit olarak farzlaşıyor.
YOL VE SON NOKTA
Yol, mutlak Kur'ân delaletiyle, «Mescid-ül-Haram» dan
«Mescid-i Aksa» ya, yâni Kabe'den
Kudüs'teki «Beyt-ül Mukaddes» e ve oradan namütenahi esrar
âlemine...
Nisbet ve kıyas âleminin ufkunda «Sidre-tül-Münteha» isimli
bir ağaç, bir acayip ağaç dikili...
Bu noktada Cebrail, en küçük mesafe ölçüsüyle dahi ilerisine
imkân görmeyen bir haşyet edâsiyle
durdu:
— Ben buradan ileriye geçemem!
— Niçin?
— Yanarım!
— Ya nasıl geçilir buradan ilerisine..
— Aşkla...
Ve Allah'ın Sevgilisi, kendisini, tek başına nur fevvâresinin
içine bırakıp geçiyor ve huzuru
buluyor.
Meleğe verilmeyip insana verilen sonsuz sır.. İlâhî visal
anahtarı...
Ve gidişte ve dönüşte daha nice tecelli..
Mucize
EN ÜSTÜN PEYGAMBER
Miraç'ta bütün Peygamberler O'nun arkasında namaz kıldılar
ve Allah Sevgilisinin üstünlüğünü
belirttiler.
Esseyyid Abdülhâkîm (Arvâsî):
«— En üstün dört derece: Birinci öz lâkabiyle, Allah'm
Sevgilisi... İkinci «Dost» lâkablı İbrahim
Peygamber... Üçüncü «Konuşan» lâkablı Musa Peygamber.
Dördüncü «Ruh» lâkablı İsâ
Peygamber..»
MADDE ÂLEMİNE DÖNÜŞ
Miraç Gecesinin sabahı, Allah'ın Sevgilisi, «İsrâ»yı haber
verdiler. Dinleyenlerde, ışığı milyarlarca
senede gelen bir feza noktası ile dünya arasındaki bir
merdivenin helezonları üzerinde yuvarlanır
gibi bir hayret... İman sahipleri hemen kabul etti.
•
Haber, dalga dalga Mekke'yi tuttu. Henüz teslimiyet sırrının
en büyük dehası Ebu Bekr
Hazretlerinin haberi yok... Haberi akla en zıd şiveyle müşriklerden
duyunca şöyle dedi:
— Bunları O mu söyledi?
— O söyledi!
— O söylediyse doğrudur!
•
Hemen Peygamberin huzuruna çıkan Ebu Bekr vaktiyle
kendisinin görüp de O'nun görmediğini
bildiği «Beyt-ül-Mukaddes Allah'ın Resulünden çizgisi
çizgisine dinledi, ve hayran, mırıldandı:
— Hepsi doğru, Ey Allah'ın Resulü!..
— Mekke'ye gelirken yolda bir deve kervanı gördüm. Buğday
yüklü develer.. İçlerinde bir erkek
deve.. Yükünün bîr tarafındaki denk siyah, bir tarafındaki
beyaz... Devenin hizasına geldiğimiz
zaman deve ürküp devrildi. Ve şöyle oldu, böyle oldu.
Mekke kapılarında, bekleyenler ve kervandakiler, bütün
teferruat unsurlarının noktası noktasına
gerçekliğini bildirdiler.
•
Lâkin imân aklından başka hiçbir anlayış, büyük oluşa
yatmadı.
İmân aklı şudur:
Kıyamette kötülerin yüzleri üstünde yürüyeceklerini söyleyen
Allah Resulünün kendilerine
istifhamla bakanlara verdikleri cevap:
«— Dünyada ayak üstünde yürüten Allah, kıyamette de yüz üstü
yürütmeye kaadirdir.»
Bir kaba akıl mümessili, bir velîye soruyor:
— Allah isterse deveyi iğne deliğinden geçirebilir mi?
— Elbette geçirir.
— Nasıl geçirir? Deveyi küçülterek mi, iğne deliğini
büyülterek mi?
— İsterse deveyi küçültür, dilerse iğne deliğini büyültür;
yahut ne onu yapar, ne öbürünü, yine
geçirir. İmânın tam olduğu yerde isbat yoktur…
Çöle İnen Nur
N.F.K.
Hiç yorum yok