BİR GECE, BİR YOLCULUK, BİR GÖÇ!


Yarın 25 Mayıs…
Bu sene büyük bir tevafuk eseri;  Resuller Resulünün ötelerin ötesine ziyareti ile, Üstad Necip Fazıl’ın ötelerin ötesine göçüşü aynı güne denk geldi.
Bilmiyorum, belki ilk defa oldu, ama çok şükür o gece hem Allah’ın Sevgilisini, hem de O’nu çok seven bizim sevgilimizi bir arada anacağız.
Aynı gece ikisine birden dualar edeceğiz…
Aynı gece ikisinden de şefaat isteyeceğiz…
Aynı gece ikisine birden selamlar göndereceğiz…
Mir’ac gecesi; Allah Sevgilisi’nin hem ruh, hem de beden olarak gerçekleştirdiği yolculuk ve o yolculuğun emaneti, gözümüzün nuru Namaz…
Namaz; bir çok Müslüman için, Cuma günleri hatırlanan, olmasa da olur mesabesinde, kılanın da dış yüzünün dış tarafında kaldığı, aerobik hareketlere döndüğü Namaz…
Mânâsına nüfuz edilemediği için, "Mü'minin miracı" olan namaz, mü'mini mirac değil aksiyona dahi götüremiyor. Halbu ki; namaz başlı başına en büyük aksiyon değil mi?

Üstad’ın bütün bir ömür yolunu beklediği, geceler boyu çilesini çektiği genci, bize emaneti Kumandan Salih Mirzabeyoğlu…
Salih Mirzabeyoğlu; her dem Ümmet derdinde, bütün cehdi Ümmetin çocukları için, Müslümandan, çağının sorumlusu aydın yetiştirmek olan, sürekli bunun için çabalayan, ama O’na layık olabilmenin liyakat şartlarına erememiş bizler…
Ne yaptı(nız)k emanetlere?
Bu gecede bunun muhasebesini yapmaya var mısınız?
Bu gecede ki, bütün dualarımız bu iki emanete layık olabilmek için, layık olamasak da liyakat şartlarının oluşabilmesi için ellerimizi semaya kaldırmaya var mısınız?
Bu gece; bu iki emaneti ve bu emanetleri bize bırakanları anlamaya var mısınız?
Haydi; Mir’ac gecesi, o güzel gecede ellerimizi daha yükseğe, daha da yükseğe kaldırarak, duayı icrada arama şartı ile Allah’a yalvarma zamanı gelmedi mi?
Sahibini aksiyona götüren namazları kılmanın zamanı gelmedi mi?
*
Her olayın özünü, künhünü büyüklerden dinlemek lazım, ve işte Mirac hadisesi:
Miraç
KEYFİYET
Allah Resulünün yükseklikler âlemine urûc etmesi... Derece derece ötelerin sırlarına ermesi...
Nihayet (Son)un son haddini de geçmesi ve hadsizlik ufkuna varması... Bütün nisbet ve kıyasların,
içinde kaynayıp yok olduğu ve ulvî bir nur âhenginden ibaret kaldığı vahdet çağlayanına girmesi..
Allah'ı görmesi, Allah'la konuşması, Allah'tan emir alması...
Miraç kelâm aynasında, budur ve bunda, Allah'a mekân ve istikâmet tâyini yoktur.
Bilmeden bilmenin bu keyfiyeti önünde, başımıza vecd" örtülerini çekelim, içimize büzülelim,
yalnız zevk idrâkinden ibaret kalalım; ve zaman ve mekân üstü bir duygudan, aklın arkasından
gidemiyeceği bir sezişten başka her kapıyı kapayalım. Aklın bütününü temsil eden Cebrail, son had çizgisinde Allah'ın Sevgilisine ne diyecektir, göreceğiz.
Üzerinde bulunduğumuz azîm keyfiyet, şu, bu değil. Sevgilisinin Allah'a urûcu ve bu arada tabaka
tabaka gördüğü âlemlerdir. Ve bu büyük oluş, ruhanî ve cismanî ruh ve madde bir arada, mutlaktır.
İnananlardan bile, bu en büyük oluşun arkasından aklını koşturanlar var:
— Bir gecede bir oluş mu; o da uyku halinde mi uyanıkken mi? Yoksa ?ki oluş da biri uykuda ve
öbürü uyanıkken mi? «Mescid-i Aksa» ya kadar olan uyanıkken de, ötesi «Arş-ı Alâ» ya
varıncayadek, uykuda mı? Madde gözüyle mi gördü, ruh gözüyle mi? Şu nasıl oldu, nasıl, niçin,
neden?
İmanın yarısı olsaydı, yarım imanlı diyeceğimiz sınıf da şöyle der:
— Miraç sade ruhanîdir, cismanî değil.
Derin mü'min ise tam bir esrar anlayışı içinde hükmünü verir.
— Miraç haktır; ve hem ruhanî hem de cismanîdir. Cisim ve ruh beraber... Allah'ın kudretini
ölçmeğe de kimsede ve hiç bir akılda mecal yoktur. Dış şekil bir kere de sapasağlam
çerçevelendikten sonra, teferruat üzerinde her türlü çekişme kabadır. Çekişenler, aşk ve zarafet,
ve ürperti cepheleri noksan olanlar...
Nurdan harflerle mahyalandırılacak hakikat şudur ki büyük oluş bir keredir, uyanıklık halindedir
ve bir arada hem ruhanîdir, hem de cismanî... Bunu bin kere tekrarlayınız...
İSRÂ
Gece gitmek mânasına. Geceleyin gitmek... Büyük oluşun ismi bu... Kur'ân O'nu (İsrâ) süresiyle
bildiriyor.
O, Miraçta Allah'a giden:
«— Geceleyin beni alıp gittiler.»
Peygamberliklerinin onuncu yılında ve Rebîülevvel ayında, Kabe'nin «Hatîm” kısmında gece vakti,
yanları üzerine yatmış, uyudular.
Bir kimse geldi.
Başlarında Hazret-i Ali ve Ömer bulunan, en şanlı ve eminlerinden yüzlerce sahabînin imzalarını
taşıyıcı «İsrâ» hadîsi kafidir «nass» a bitişiktir.
Evvelâ göğüsleri şakkediliyor ve kalbleri yıkanıyor. Bu hâdise, çocukluklarında başlarından geçen
ve sonra tekrarlandığı rivayet edilenle beraber, üçüncü...
Derken kendilerini bir ak ata, Burağa bindiriyorlar. Bu at fazla cüsseli değildir; fakat dört nala
harekete geçince, ayaklarını gözün görebildiği son noktasına basmaktadır.
 Göğün kapısına varınca bir ses işitiyorlar:
— Kimsiniz?
— Cebrail'im..
— Yanındaki kim?.
— M…….d Mustafa...
— M…….d Resul oldu mu?
— Evet..
— Hoş geldi, safa geldi. Ve gökler açılıyor.
İlk kademede Âdem Peygambere rastlıyorlar. Cebrail:
— Bu senin ceddin Âdem, selâm ver! Selâmiaşıyorlar ve Âdem Peygamber:
— Merhaba, diyor; saiih oğul ve saiih nebî. Tabaka tabaka, Yahya, İsâ, Yusuf, İdris, Harun ve
Musa Peygamberleri görüyorlar. Yedinci gökte İbrahim Peygamber. Oradan «Sidre-tül-Münteha».. Bu nokta, akıl ve kıyas âleminin son haddidir.
Kendilerine, kapılarından sayısız meleklerin girip çıktığı «Beyt-ül Mâmur» u gösteriyorlar; ve bir
kâse süt. bir kâse şerbet, bir kâse bal uzatıyorlar. Allah'ın Resulü sütü alıyor.
Cebrail:
«_ Sen ve ümmetin, diyor; seçtiğin sütün fıtratı üzerindesiniz.»
İmam-ı Nevevî:
«— Süt, İslâm ve doğruluk remzi orada..»
Günde elli vakit namaza memur ediliyorlar. Emri, aldıktan sonra Hazret-i Musa'nın tabakasına rücu
ettikleri zaman, Musa Peygamber:
«— Ümmetin buna takat getiremez; ben senden evvel insanları tecrübe ettim; git Allah'a yalvar,
hafifletmesini iste!»
Diyor.
Birkaç kere gidiş ve geliş oluyor ve nihayet namaz, günde beş vakit olarak farzlaşıyor.
YOL VE SON NOKTA
Yol, mutlak Kur'ân delaletiyle, «Mescid-ül-Haram» dan «Mescid-i Aksa» ya, yâni Kabe'den
Kudüs'teki «Beyt-ül Mukaddes» e ve oradan namütenahi esrar âlemine...
Nisbet ve kıyas âleminin ufkunda «Sidre-tül-Münteha» isimli bir ağaç, bir acayip ağaç dikili...

Bu noktada Cebrail, en küçük mesafe ölçüsüyle dahi ilerisine imkân görmeyen bir haşyet edâsiyle
durdu:
— Ben buradan ileriye geçemem!
— Niçin?
— Yanarım!
— Ya nasıl geçilir buradan ilerisine..
— Aşkla...
Ve Allah'ın Sevgilisi, kendisini, tek başına nur fevvâresinin içine bırakıp geçiyor ve huzuru
buluyor.
Meleğe verilmeyip insana verilen sonsuz sır.. İlâhî visal anahtarı...
Ve gidişte ve dönüşte daha nice tecelli..
Mucize
EN ÜSTÜN PEYGAMBER
Miraç'ta bütün Peygamberler O'nun arkasında namaz kıldılar ve Allah Sevgilisinin üstünlüğünü
belirttiler.
Esseyyid Abdülhâkîm (Arvâsî):
«— En üstün dört derece: Birinci öz lâkabiyle, Allah'm Sevgilisi... İkinci «Dost» lâkablı İbrahim
Peygamber... Üçüncü «Konuşan» lâkablı Musa Peygamber. Dördüncü «Ruh» lâkablı İsâ
Peygamber..»
MADDE ÂLEMİNE DÖNÜŞ
Miraç Gecesinin sabahı, Allah'ın Sevgilisi, «İsrâ»yı haber verdiler. Dinleyenlerde, ışığı milyarlarca
senede gelen bir feza noktası ile dünya arasındaki bir merdivenin helezonları üzerinde yuvarlanır
gibi bir hayret... İman sahipleri hemen kabul etti.
Haber, dalga dalga Mekke'yi tuttu. Henüz teslimiyet sırrının en büyük dehası Ebu Bekr
Hazretlerinin haberi yok... Haberi akla en zıd şiveyle müşriklerden duyunca şöyle dedi:
— Bunları O mu söyledi?
— O söyledi!
— O söylediyse doğrudur!
Hemen Peygamberin huzuruna çıkan Ebu Bekr vaktiyle kendisinin görüp de O'nun görmediğini
bildiği «Beyt-ül-Mukaddes Allah'ın Resulünden çizgisi çizgisine dinledi, ve hayran, mırıldandı:
— Hepsi doğru, Ey Allah'ın Resulü!..
— Mekke'ye gelirken yolda bir deve kervanı gördüm. Buğday yüklü develer.. İçlerinde bir erkek
deve.. Yükünün bîr tarafındaki denk siyah, bir tarafındaki beyaz... Devenin hizasına geldiğimiz
zaman deve ürküp devrildi. Ve şöyle oldu, böyle oldu.
Mekke kapılarında, bekleyenler ve kervandakiler, bütün teferruat unsurlarının noktası noktasına
gerçekliğini bildirdiler.
Lâkin imân aklından başka hiçbir anlayış, büyük oluşa yatmadı.
İmân aklı şudur:
Kıyamette kötülerin yüzleri üstünde yürüyeceklerini söyleyen Allah Resulünün kendilerine
istifhamla bakanlara verdikleri cevap:
«— Dünyada ayak üstünde yürüten Allah, kıyamette de yüz üstü yürütmeye kaadirdir.»
Bir kaba akıl mümessili, bir velîye soruyor:
— Allah isterse deveyi iğne deliğinden geçirebilir mi?
— Elbette geçirir.
— Nasıl geçirir? Deveyi küçülterek mi, iğne deliğini büyülterek mi?
— İsterse deveyi küçültür, dilerse iğne deliğini büyültür; yahut ne onu yapar, ne öbürünü, yine
geçirir. İmânın tam olduğu yerde isbat yoktur…
Çöle İnen Nur

N.F.K.

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.