DİN,MİLLET,ŞERİAT
DİN,MİLLET,ŞERİAT
Necip Fazıl
KISAKÜREK
Bütün madde
münasebetlerini aşan ve hâdiseleri madde üstü ulvî ve ilâhî sebebe bağlayan bir
inanış manzumesinin ismi dindir. Dinler içinde de hak ve bâtıl olanları vardır.
Bir madde parçasından ibaret olan bir puta tapan da bu ilâhî kudreti kabul
etmiş, fakat onu aslî sahibine bağlamamak yüzünden küfre düşmüş olur. Onunki de
dindir fakat bâtıldır.
Hak dinler, peygamberleri
vasıtasıyla Allah’ın kullarına bildirdikleridir. Hak dinler de, İslamiyet’e
gelinceye kadar, birbirini takip ederek ve her biri daha ilerisindeki peygamber
vasıtasıyla hükümden kaldırılarak, belli başlı zamanlar ve hattâ mekânlarla
kayıtlandırılmıştır. Allah’ın, “Sevgilim!” diye hitap ettiği Son Peygamber
eliyle gelen İslamiyet ise maziye doğru ezelî olduğu kadar, istikbale doğru da
ebedî olarak, topyekûn bütün zaman ve mekanı kucaklamıştır. İslâmiyet, kendisine
gelinceye kadar bütün hak dinlerin toplayıcısı ve tamamlayıcısı olan nihaî
Allah müessesesidir. Demek ki, din deyince anlayacağımız ve kabul edeceğimiz, yalnız
İslâmiyet’tir.
İşte, İslâmi iman
manzumesine din denildiği gibi, bu dinin bağlıları kadrosuna da millet adı
verilir.
Bizde millet
mefhumu kavim manasına kullanılıyor. Kelimenin aslı ve öz kaynağı bakımından ne
büyük yanlış! Millet, Allah’ın Sevgilisine, getirdiği her şeye inananların
topluluk ismidir. Görülüyor ki, millet mefhumunda, evvelâ kalb ve fikir yolu
ile bir imana bağlı olanlar, sonra da, tek ve müstakil olarak Peygamberler
Peygamberinin getirdiği iman halkasına girenler murat edilmiştir. Zaten
“Elküfrü milletün vahidetün-Küfür, her şekliyle tek bir millettir” tarzındaki
düstur, yine aynı millet mefhumunun aksi dâvasını göstermiyor mu? Fakat biz, bağlarını
gevşettiğimiz kaynakların bu kadar zengin bir mefhumunu ele alıp, ona başka bir
mâna çehresi vermekte, onun aslî delâletini zamanla aşındırmakta pek
maharetliyiz doğrusu! Dürüst bir insan, inansa da inanmasa da, mefhumları yerli
yerinde kullanmak borcundadır. Bu da gösteriyor ki, İslâm’a bağlı olmayanlar
bile, onun zengin mefhumlarını, kendi aykırı mânalarında kullanmadan
edemiyorlar.
Öyleyse bir Türk, bir
Arap, bir Fars, bir Hint milleti yok, tek ve yekpare bir İslâm milleti vardır. Bunlardan
her biri de şu veya bu kavmin fertleridir.
Neticede din, Peygamberler
Peygamberinin getirdiği topyekûn iman manzumesi; millet de bu iman manzumesine
bağlananların kadrosu oluyor.
Şeriat, işte bu
iman manzumesinin itikat ve amel mevzuunda emir ve yasaklarına ait kanun
çerçevesidir.
Din, İslâm isimli
iman sarayıdır. Millet, o sarayın içinde oturanlardır. Şeriat ise o sarayın
mimarisidir.
Hiç yorum yok