Temel Ölçü: Şehitlik Şuuru- Salih Mirzabeyoğlu
Temel Ölçü: Sehitlik Şuuru – Salih Mirzabeyoğlu
İmânın hakikatinin, imân tazelemenin, kesiksiz ve duraksız oluş sırrının ve bütün İbda cephelerinde çırpınmanın kıvılcım kapılacak ölçüsünü, bâtın yolu hakikatinde ifâde eden bir İslâm büyüğünden öğrenelim :
-Bu yolda göze alınacak en adi tehlike, ölümünü göze almaktır! Nasıl, muazzam mı?…Adiden tüymek için tertipten kaçmaya ve ulvîyi kendi adiliğine indirmeye yol var mı?… İmân, işlerin en ucuzu mu?… Ve bu olmadan şehitliğin hakikati görünür mü?… Bütün sahtelikleri söz konusu hikmette görünüz.
İmân, Allah’a, Resûlü’nün gösterdiği yoldan bağlanmak… Bunun hakikati, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak… Bunun hakikati, Allah’ta fâni olmak, ölmeden ölme sırrına ermek, yâni velâyet, yâni can vermek!… Zâhir gözüyle ruh kabzı ve can vermenin aynı mânâda kullanılıyor olmasına nazaran bildirelim ki, can verme ve ruh kabzı, birbirinden ayrıdır; nefsin tezkiyesi ile ruhun safiyet kazanarak arş üstü emirler âlemindeki yerini alması ve KÜLLİ olması mânâsına can verme, bu terki dünya işinin terkibî ifâdesi, ölmeden ölme sırrı…İmânın hakikati budur!…
İmânın hakikatinin Allah’ın rızası için can vermeden ibaret olması, müslümanım! diyen bir insanın kazanması ve benimsemesi gerekenin ne olduğunu da açıklar; imânın derecesi, bu sırra riayet kadardır… Ve hangi iş üzerinde olursan ol, davanın öleceksin! dediği yerde bunu göze alabilme istidadın, imân keyfiyetine alâmettir!…
İş Allah’ın rızası için can verme olunca, bunun diğer yolu da, Allah ve Resûlü’nün emirleri dairesinde bulunan cihad bahsidir ki, şehitlik şuurudur; Allah ve Resûlü davasında ölenler, bizzat ölçüyle bildirildiği üzere ölüp de ölmeyenlerdir ve başka bir hayatla diri olan şehitlerdir… Kalanlar, şehitlik şuuru tescilli gâziler!…
Şehitliğin dereceleri, şu, bu, bahsimizin dışında… Bizim uyarmak istediğimiz nokta, zâhir ve bâtını ile can vermeden ibaret imânın bu hakikatini gözardı eden bir takım budalaların, hâlâ İmân ve İslâmdan bahsedebilmelerindeki yüzsüzlüktür!…
Terk-i dünya; can verme rejiminden ibaret bâtın yolu, sözkonusu sahtekârlar için tam tersi, cihat farzından kurtulmak için canını kurtarma yolu zannedilmektedir; dünyaya kazık kakma muradındaki sürüyle sahtekâr, bu niyetle hemen intisap edilecek şeyh arar ve işin aslında bu yolda göze alınacak en adi tehlike,
ölümü göze almaktır hakikati bulunduğundan gafil, canını tehlikeye atmamanın keyfinde nefslerini yellerler!
İmânın hakikatinin can verme ve davanın öleceksin! dediği yerde bunu göze alma şuurundan ibaret olduğunu söylemiştik… Zannedilenin aksine bu işin halim, selim mizaçlı olmayla da bir ilgisi yoktur… Bunun en güzel misâllerinden biri, Fatih Sultan Mehmet Hanın nasihat etmek üzere Kazıklı Voyvodaya yolladığı ulemâ heyetinin takındığı tavır ve neticede kahramanca şehit olmaları hâdisesidir: Kazıklı Voyvodanın kafalarından sarığı çıkarmaları ihtarına karşı red cevabı veren bu heyet üyeleri, sarıkları kafalarına çivilenerek şehit edilmişlerdir… Bu müslümanlar, muharip sınıfında değildi; ama ilim haysiyeti adına, -bugünkü haysiyetsiz, şerefsiz, mamacı tiplerin aksine-, gerektiği yerde gereken tavrı takınmayı can pahası bilmişlerdir!…
Hiç yorum yok