UTANIN EY MÜSLÜMANLAR!
Türk'ün atayurdu ve Türk'ün İslam'la tanışarak kendi benliğini adeta yeniden keşfederek tüm cihana Nizâm verdiği ilk coğrafya...
Daha önce de yazdığım gibi
"Garib dava Doğu Türkistan davası, gariblerin davası.
Acı tokuşturma niyetinde değilim ama;
Filistin’de, Gazze’de bir silah patlasa, tüm dünya duyar sesini.
Yanıbaşımızda Suriye’de yaşanan katliam ve soykırımı 24 saat haber yapan ajanslar, gazeteciler var.
Irak, Yemen, Afganistan hepsinde durum aynı.
Ama Doğu Türkistan ile ilgili ne bir haber, ne fotoğraf ne de video. Hiç bir şey yok…"
Evet; Doğu Türkistan'dan bahsediyoruz...
Köpek yiyen köpekler tarafından işgal edilen,
150 yılı aşkındır, destanlık çapta mücadele ve mücahede eden,
Son yıllarda, işgalci kızıl Çin'in her türlü insanlık sınırlarını aşarak adeta vahşi hayvanları, sırtlanları da geride bırakan bir zulüm ile yok etmeye çalıştığı Doğu Türkistan...
Kurduğu binlerce Nazi tipi "Toplama Kampları"nda, milyonlarca Doğu Türkistanlı Müslüman Türk'ü soykırımdan geçiren,
Kamplarda Müslüman Türk kızlarına köpek yiyen köpekler tarafından tecavüz ve işkence edilen,
Doğu Türkistanlı 7'den 70'e bütün erkekleri kamplara toplayıp, işkence ile şehid eden,
Köylerini geçtik merkezi konumda bulunan Kaşgar, Urumçi gibi kentlerde dahi ailelerinden haber alınamayan,
Yani; şu zamanda, şu asırda, modern dünyada topyekûn bir millet yok ediliyor...
Müslüman olan Doğu Türkistan'ın yok edilmesine, tüm İslam Âlemi sessiz,
Türk olan Doğu Türkistan'ın soykırıma uğramasına tüm Türk Dünyası sessiz,
Tüm mazlumların hamisi olan ve bunu her yerde gösteren ülkemiz sessiz,
Tüm bu sessizliğin içerisinde, ses çıkaran maalesef ki sadece Hristiyan ve Yahudiler...
Oysa ki;
"Zülme sessiz kalan dilsiz şeytandır" diyen bizim dinimiz...
Zulüm gören kafir, zulmeden Müslüman dahi olsa, bir Müslümanın bu duruma bile sessiz kalması yasaklanmışken, milyonlarca Müslümanın işgalci kızıl Çin zulmü altında inim inlemesi size hiçbir şey ifade etmiyor mu?
Oysa ki Âlemlere Rahmet Peygamber Efendimiz bakın ne buyuruyor:
"Mazlumun (bed)duâsından sakın. Çünkü mazlumun duası ile Allah arasında (kabule mâni olan) hiçbir perde/engel yoktur."Buhâri, Mezâlim 9, (III,204)
Hiç mi Allah'tan korkmuyoruz?
Bir dualık canımızın olduğunun farkında değil miyiz?
Bakın buradan anladığımız şu ki; Doğu Türkistanlı Müslüman kardeşlerimiz o kadar imanlı, o kadar sabırlı ki; gördükleri zulme sessiz kalan Müslüman kardeşlerine(!) beddua etmiyor.
DOĞU TÜRKİSTAN'DA NELER OLUYOR?
1949 yılında başlayan komünist Çin yönetimi Doğu Türkistan’da Uygur Türkleri için zulüm yıllarının başlangıcı olmuştur. Çin bu tarihten itibaren Türklere karşı baskısını giderek arttırmaya başlamıştır. Bu da Türklerin bağımsızlık isteklerini hep canlı tutmuştur.
1991’de SSCB’nin dağılmasıyla, Sovyetlere bağlı özerk birimlerin bağımsızlıklarını kazanması Çin tarafından endişe ile karşılanmıştır. Çünkü Çin’e bağlı birçok özerk birim bulunmaktadır. Bu birimlerin bağımsızlık süreçlerine girmesi Çin’in hiçte istemediği bir gelişme olacaktır.
Ancak bu endişeye rağmen, Sovyetler Birliği’nin dağılması, Çin’deki Uygur, Tibet ve Moğol milliyetçilerini bağımsızlık konusunda cesaretlendirmiştir. Bağımsızlık amaçlı harekete geçilmesine rağmen yeterli desteğin bulunmaması sebebiyle bu çabalar sonuçsuz kalmıştır. Doğu Türkistan’ın
tam bağımsız bir Türk yurdu olma hayali gerçekleşmemiştir.
Doğu Türkistan’da durum 11 Eylül sonrasında yeni bir boyut kazanmıştır.
11 Eylülden sonra Çin, ABD’yi en şiddetli destekleyen ülke olmuş ve teröre karşı mücadelede oldukça istekli durmuştur. Buradaki en önemli amaç ABD’yi desteklemekten öte, Doğu Türkistan müslümanlarını işaret ederek, onların El-Kaide ile bağlantılı olduklarını vurgulamak ve Türklere yaptığı zulümleri “terörle mücadele” kisvesi altında göstermek ve bu mezalimi haklı çıkarmaktır.
Bu zamandan sonra Çin’de Uygur-Türkleri kimliğine en büyük saldırı artık İslam inancı üzerine oturtulmuştur. Yine bu süreçte Doğu Türkistan’a “teröre karşı savaş” adı altında 40 000 asker sevk etmiştir. Bölgede uyguladığı
politikalara en ufak direniş gösterenleri terörist ve aşırı dinci olarak değerlendirmiştir.
11 Eylül eyleminden sonra Doğu Türkistan’a yönelik yasak ve engellemeleri uluslararası terörizme karşı mücadele şeklinde sunan Çin din üzerinden uygulanan baskıları daha da arttırmıştır bundan en büyük zararı Uygur Türk halkı görmüş görmeye de devam etmektedir.
İşgalci Çin, direnişçi Uygur Türkleri ile El Kaide örgütünün bağlantılı olduğunu varsayarak uluslararası toplumdan destek bulmaya çalışmış ve bu çabası ABD tarafından karşılık bulmuştur. Hatta ABD bazı Uygur-Türk direnişçi gruplarını terör listesine eklemiştir.
Urumçi Katliamı olarak ifade edilen protestolar ve bunlara Çin güvenlik güçlerinin şiddetle karşılık vermesi dünyanın ilgisinin bölgeye yönelmesine sebep olmuş ve uluslararası kamuoyunun dikkatini bir kere daha bölgeye çevirmiştir. Ancak Çin uluslararası tepkilere karşı herhangi bir karşılık vermemiş ve etkisiz kalmıştır. Çin bu tepkiler karşısında kendi savlarını öne sürmüştür ki konu ile ilgili en çok dile getirdiği savı, bölgenin “Çin topraklarının bir parçası olduğu”, dolayısıyla da Doğu Türkistan’da yaşananların “Çin’in iç meselesi sayılması gerektiği”dir.
1949’da Komünist Parti’nin iktidara gelmesinden sonra Çin tüm dünyaya korku salan bir devlet haline geldi. Komünizmin insanlara karşı acımasız tutumu ve insanların arasındaki ilişkileri robotlaştıran materyalist tavrı, adaletsiz ve zalim bir yönetimi ortaya çıkarmaktadır. Doğu Türkistan’da 1949 yılından beri sistematik olarak devam eden zulüm şiddetini arttırmaktadır. Çin’in zulmü din, dil, nüfus ve aile yapısı üzerinden çok boyutlu devam etmektedir.
Çin, Doğu Türkistan’a karşı şiddetli bir asimilasyon politikası izlemiş ve müslümanları yok etmeye başlamıştır. Örneğin 1949-1952 yılları arasında 2,8 milyon, 1952-1957 arası 3,5 milyon, 1958 1960 arası 6,7 milyon, 1961-1965 arası 13,3 milyon ve toplamda 26,6 milyon insan ya Çin ordusu tarafından katledilmiş veyahut da rejimden kaynaklanan kıtlık sonucunda ölmüştür.
Hayatta kalanlar ise çok şiddetli zulümlere maruz kalmıştır. Bütün bu zulümleri şu şekilde özetlemek mümkündür:
1. Doğu Türkistan bölgesi Çin’in beş özerk bölgesinden biridir. Ancak Çin, Doğu Türkistan’ın hukuktan kaynaklanan özerklik gerekliliği olan hak ve yetkilerini tam olarak vermemiştir. Bölge üzerindeki politikaları gittikçe sertleşmeye başlamıştır.
2. Çin, Doğu Türkistan’a yönelik çift yönlü göç politikasını devam ettirmektedir. Tarafların rızası alınmadan gerçekleştirilen bu göçte, Doğu Türkistan’da bulunan genç kızlar ve erkekler Çin’e taşınırken, Çin’den de Doğu Türkistan’a doğru erkeklerden oluşan nüfus taşınmaktadır. Bu sayede Türk kızları ile Çin erkeklerin, Çin kızları ile de Türk erkeklerin evlilikleri sağlanmakta ve nüfus değişimi amaçlanmaktadır. Bu durum bölgenin nüfus dengesini ciddi biçimde etkilemektedir.
3. Doğu Türkistan’ı Çinlileştirmek için yapılan nüfus değişimi için getirilen Çinliler devlet tarafından desteklenmiştir. Bunlara devlet tarafından iyi imkânlar sunulmuş çiftçi destekleri verilmiş ve vergiden muaf olmuşlardır.
4. Nüfus değişim politikası Doğu Türkistan’da çok ciddi sosyal sorunlara sebep olmaktadır. Türkler neredeyse kendi vatanlarında azınlık durumuna düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Aynı zamanda Türkler devlet tarafından desteklenen Çinliler karşısında işsizlik, eğitim sıkıntısı ve güvenlik sorunları ile karşı karşıya kalmaktadır. Türkler üniversite sonrası iş bulamamakta ve iş bulmak üzere vatanlarını terk etmek zorunda kalmaktalar. Bu yoğun işsizlik ise ülkede hırsızlık gibi güvenlik sorunlarını da beraberinde getirmektedir.
5. Çin’in Nüfus politikalarından biri de 1979’dan beri uyguladığı doğum yasağıdır. Çin, Doğu Türkistanlı ailelerin köylerde en fazla iki, şehirlerde ise en fazla bir çocuk sahibi olmalarına izin vermekte fazla çocuk sahibi olmayı yasaklamaktadır. Bu yasağa uymayanların ise cezaları oldukça ağır olmaktadır. Kota fazlası bebeğe hamile olan kadınlar hamileliklerinde kaçıncı ay olursa olsun kürtaja zorlanmakta, buna rağmen doğabilen bebekler ise
hastanelerde öldürülmektedir.
6. Doğu Türkistan’ın en büyük problemlerinden biri de ekonomidir. Bölgede yeni açılan fabrikalarda, diğer iş alanlarında işe alımlarda öncelik Çinli göçmenlere tanınmaktadır. Bunun yanında devlet dairelerinde de memurluklarda öncelik sahibi yine Çinlilerdir. Bu da Uygur Türklerinin iş bulma konusunda zorluk çekmelerine sebep olmakta ve ekonomik sorunları da beraberinde getirmektedir.
7. Çin dünyanın önemli nükleer güçlerinden biridir. Sahip olduğu nükleer silahları da denemek için Doğu Türkistan topraklarını seçen Çin bu sebeple birçok sorunun kaynağı olmuştur. Bu sorunların en önemlileri nükleer denemelerden kaynaklanan hastalıklar ve doğum anomalileridir. Eksik doğan çocuklar, yaygınlaşan kanser vakaları bölgenin karşı karşıya kaldığı diğer olumsuz gelişmedir. Buna karşın iyi bir sağlık sistemine sahip olmayan Doğu Türkistan halkı daha ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıyadır.
8. Çin’in bir diğer zulmü ise Uygur Türklerinin eğitim haklarının kısıtlanmasıdır. Çince eğitimin zorunlu olması Türklerin eğitim almalarını engellemektedir. Çin, eğitim dilini Çince yaparak anadilde eğitimin de önünü tıkamakta ve asimilasyon politikasının en önemli ayağı olan eğitimi bu anlamda iyi bir koz olarak kullanmaktadır. Aynı zamanda uygulanan paralı eğitim maddi zorluk çeken Türk çocuklarının eğitim almalarını da zorlaştırmaktadır.
9. Çin anayasasına göre, her vatandaşın dine inanma veya inanmama hakkı vardır. Ancak bu hak Doğu Türkistanlılara tanınmamıştır. Tamamına yakını Müslüman olan Doğu Türkistan halkı dinlerinin gereklerini yerine getirememektedir. Devlet memurlarının ve öğrencilerin çeşitli bahanelerle oruç tutmaları, namaz kılmaları, cenazelerini İslami usullere göre defnetmeleri ve dini nikâh kıymaları yasaklanmıştır. Açık alanlarda ve toplu namazlar asker ve polisler tarafından yasaklanmaktadır. İslam'ın toplum hayatına yansıması tamamen engellenmeye çalışılmakta ve İslam izi silinmeye çalışılmaktadır. Çin burada zulmünü din üzerinden de göstermektedir.
10. Çin’in Doğu Türkistan’daki en olumsuz etkisi de doğal kaynakların talan edilmesidir. Çin’deki özerk hak ve yetkilere göre, özerk devletler kendi doğal kaynaklarını kendileri kullanmaları gerekirken Çin Doğu Türkistan’ın doğal kaynaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya devam etmekte kendi kanunlarını da bir anlamda ihlal etmektedir.
11. 2017 yılından itibaren kurduğu sözde eğitim merkezi adı altında Nazi tipi Toplama Kamplarına, Doğu Türkistanlı Müslüman halkın her kesiminden erkek ve kadınları zorla buralara kapatarak, işkence ve asimilasyonu yeni bir boyuta taşıdı. Kamplara alınan ailelerin geride kalan çocukları da açılan Çocuk Toplama Kamplarına alınarak, burada Türk kültürüne yabancı Çinliler gibi yetiştirilerek bir nesil yok edilmektedir.
Yaşanan bütün bu soykırım, işkence, tecavüz ve katliamlar bütün dünyaya kapalı tutulan Doğu Türkistan'dan dışarıya sızabilen bilgilerdir.
Türkiye'de ve dünyanın bir çok ülkesinde göç etmek zorunda kalan Doğu Türkistanlı Müslüman Türkler geride kalan ailelerinden son 3-4 yıldır haber dahi alamamaktadır.
Son günlerde ülkemizde Doğu Türkistan davası gündeme gelmeye başladı. Ama her şeyin ötesinde insanî bir sorun olan bu mevzu kısır siyasi çekişmelere kurban edilmek istenmektedir.
Türkiye'de yaşayan ve kendini Müslüman ve Türk olarak kabul eden, daha da ötesi insanî vasıfları taşıyan herkesin, Doğu Türkistan'da yaşanan soykırıma ses çıkarması, işgalci kızıl Çin'i lanetlemesi bir zorunluluktur. Bunun parti ile, siyaset ile bir alakası yoktur. İşgalci kızıl Çin'in Doğu Türkistan'da Müslüman Türklere yönelik alçakça uyguladığı soykırım insanî bir sorundur.
Ve kendini insan hisseden herkesin modern dünyanın gözü önünde işlenen bu cinayetten ötürü utanması gerekiyor. Bir millet topyekûn yok ediliyor ama maalesef biz buna sessiz kalıyoruz.
Hiç yorum yok