Moskof- Necip Fazıl Kısakürek


«Moskof», eski tarih kitaplarımızda «Moskulu» diye anılan mücerret Rus tipinin tiksinme edalı ismi... 
Bu kelimenin. Türk ruhuna göre anlamını kuzuya aşılayacak olursanız, hatırına, dişleri kan içinde kurt gelir. Piliç sansarı, geyik de yılanı hatırlar. 
İsmine «tabiat» dedikleri şu hilkat tablosuna bakınız: Orada herşey, dağıldığı sayısız nev'iyetler içinde, yakınlık ve uzaklık, eşlik ve aykırılık olarak iki ana kadroda... Bu kadrolar, madde değil, mâna sınıflarıdır ve hilkatin «eşya zıtiariyle belirir» kanunu dile getiricidir. Gece ve gündüz, ak ve kara, su ve ateş... 
İşte, tabiatte herşey, hususiyle keskin bir nitelik ve kişilik gösteren her varlık, yakınlarına dost ve uzaklarına düşman iki grup temsil ederken, banların zat ve sıfatlan da sonu gelmez ve mutlak mânada banş kabul etmez bir muharebe içindeuir. Dünya budur, böyle kurulmuştur ve böyle gidecektir. 
Maddeler ve mânalar, insanlar ve dâvalar arasında olduğu gibi, toplumlar ve milletler arasındaki zıthğa, buz dağı ve yanardağ derecesinde en keskin örnek, Moskofla Türk... 
Tarih böyle bir zıtlığı hiçbir milletle hiçbir toplum arasında ve hiçbir zaman ve mekânda kaydetmedi. Milletlerarası gelip geçici, kâh birbirini didikleyici ve kâh birbiriyle uzlaşmayı düşündürücü çekişmelerse, Türk -Moskof anlaşmazlığı önünde, Himalâya dağına nispetle minik bir tümsek kadar mahcuptur. Onlarınki, her zaman yatışması ve tersine dönmesi mümkün ve zaman zaman baş gösterici nefsânî hırs tecellilerinden ibaret... 
Türkle Moskof arasında birbirini itici ve aynı zaman ve mekânda birleşmeyi muhal kılıcı zıtlık da, birbirinin vücut hikmetine düşman olmaktan gelen ve kanununu hilkatten alan ezelî bir münaferet... 
Fizik dünyasındaki zıt unsurlar arasında bile böyle bir iticilik ve birbirini iptal edicilik görülemez. Evet, doğrudan doğruya birbirinin vücut hikmetine düşman olmaktan gelen böyle bir zıddiyet münaferet, tarihte tektir; ve sadece Türkle Moskofa hâstır: 
Onun içindir ki, bütün bu incelikleri düşünmeden sezen halkımızın dilinde Moskof, sade «Moskof» değil. «Moskof Gâvuru»dur. 
Türk, ciğerinin tâ içinden gelen bir havayla ve dişlerini gıcırdatarak «Moskof Gâvuru» derken, olanca dayanağını Müslümanlıkta bulur ve gâvurluk mefhumunun başında, soyulmuş çürük patates suratlı çiy ve bomboş gözlü Moskofu görür. Türk'ün gözünde başka milletler Moskofa yaklaştıkları nisbette düşman ve ondan uzaklaştıkları mikyasta dosttur. Demek ki, Türk'e göre mücerret düşmanlık, mücerret özünü, renk ve çizgilerini Moskofluktan alıyor. 
Bu noktada, Türk'e mahsus bu aziz duyguyu hey kelleştirecek bir misâl verelim : 
Günümüzün ihtiyarları hatırlar: Bizde, yeni talim ve terbiye usullerine bağlı ordu teşkilâtının başı, Tanzimattan Birinci Dünya Savaşma kadar, Harbiye Mektebinde ve crdu birliklerinde, hedef tahtaları üzerinde. 6 içice çizilmiş dairelerin tâ merkezinde bir Moskof kafası resmi vardı. Bu, soyulmuş çürük patates suratlı, çiy ve bomboş gözlü, slâv üslûbu kasketli mücerret Moskof Kafası, Türk'ün düşmandan ne anladığını harika çapında bir buluşla gösterir. Cumhuriyet günlerine gelinceye kadar fesli» kalpaklı, yahut külâhlı Türk neferine, bu muazzam buluş, soyulmuş çürük patates suratlı, çiy ve bomboş gözlü, tslâv üslûbu kasketli mücerret Moskof kafasında ezel ve ebed düşmanını müşahhas olarak heykeileştirmiştir. 

İkinci ve aynı kuvvette bir misâl : 
Büyük Doğu'nun ilk devrelerinden 1946 yılında bir kapak resmi... Anadolu'nun her bucağı birbirinin aynı bir köşesinde millî duygulan nakşeden eski bir mezar taşı... Üzerinde eski harflerle şu yazılı : Moskof keferesinden intikam alamayan Merhum Alemdar Ali Ağanın ruhuna Fatiha 1183 
11 Ocak 1946 tarih ve 11 sayılı Büyük Doğu nüshasının kapağındaki bu mezar taşı resminin altında da şu izah : «Bolu vilâyetinin Akçakoca kazasının Göktepe kö- yünde bir mezar bulunduğunu duyduk. Gerek haberini almak, gerek o hüçra köşeye kadar nüfuz edip fotoğrafını temin etmek bakımından, uzak ve yakın misaller halinde hiç bir gazeteye nasip olmamış bir mazhariyetle, mezarı çizgisi çizgisine tespit ettik. 200 yıl önce toprağa verilmiş Mübarek bir Türk'ün kabir delili olan bu kırık dökük taş, şimdi orada, dikkatle muhafaza edilmektedir. Taşın üzerinde sağlam kalmış kısmın yazıları olarak, kelimesi kelimesine şu cümle vardır : 
MOSKOF KEFERESİNDEN ÎNTÎKAM ALAMAYAN MERHUM ALEMDAR ALİ AĞANIN RUHUNA FATİHA — 1183 
İşte, ruhunu teslim ederken, en büyük iman içinde en büyük hınçla Allahma kavuşacak kadar millî mefkuresini şahıs derdi haline getirmiş bu Mübarek TÜRK, her birimizin, öz babasından bir derece daha yakındır. Babamız Alemdar Ali Ağa ile iftihar ediyor; ve onun Türk ruh (röntgen) i halindeki mezar taşını bütün dünyaya arz ve takdim ediyoruz.» Bu Ali Ağa'da bütün Türklük görülmektedir ki, Türk, mezartaşı gibi, ancak son hüviyet, mâna ve imânım kaydettireceği ve sadece Allah'ın rahmetine sığındığını bildirmekle kalacağı, taştan âhıret kartvizitinin üstüne, imanına bitişik olarak iman hıncını kazımadan duramamaktadır. İşte, destanlık çapta ve biricik tarihi misâl halindeki bir milli hıncın hikâyesine isim veren Moskof Gâvuru!.. Bu satırlar Moskofun ilk ve umumi takdimidir. O nun iç yüzüne, topyekûn mânasına, tek tek gayelerine, devir devir maddi ve manevî (strateji) hedeflerine ait tespit ve teşhisler, ileride ve hikâyemizin içinde... 

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.