Kırım Tatar Sürgünü(Soykırımı)-18 Mayıs 1944


Binlerce acı hatırayı, binlerce hikâyeyi bağrında taşıyan bir olay...
Sovyet mezaliminin ulaştığı hadsizliği gösteren en acı olaylardan birisi de Kırım Tatar sürgünüdür. Sürgünden ziyade soykırımdır Kırım Tatarlarının yaşadığı...
Kızıl Moskof'un kıpkızıl lideri Stalin'in kana doymadığı, zalimlikte sınır tanımadığı bu olay diğer Sovyetler Birliği'nde yaşayan halkların da başına gelmiştir...

Sovyetler Birliği’nde halkların yaşadıkları yerlerden topluca sürülmeleri, bu ülkenin tarihinde yeni bir olay değildi. 1930-1950 yılları arasında bir çok halkın yaşadıkları yerlerden sürülerek ülkenin başka bölgelerinde, zor şartlar altında yaşamaya terk edildikleri görülmektedir.
Bu uygulamalara ilk defa, 1 Şubat 1931 tarihinde SSCB Merkez İdare Komitesi ve Yüksek Sovyet Prezidyumu (YSP) tarafından çıkarılan kararname ile “kulak” olarak adlandırılan toprak sahibi zengin köylülerin maruz kaldığı görülmektedir. İki yıl içerisinde sürgünleri gerçekleştirilen bu şahısların toplam mevcudu 1.317.000 civarında olduğu belirtilmektedir.
Bunlar arasında mesela Ukrayna’dan 63.720 aile, Kuzey Kafkasya’dan 38.404 aile, Moskova’dan 10.813 aile, Batı Sibirya’dan 52.091 aile, Kırım’dan 4325 ailenin sürgüne gönderildiği artık bilinmektedir. 1937 yılında Sovyetler Birliği’nde yaşayan Koreliler, 1940’ta Polonya ile Sovyetler Birliği arasında 20 yıl önce cereyan eden savaştan sonra ülkede kalan 380.000 Polonyalı, 1941’de Volga kıyılarında yaşayan Almanlardan, savaş sırasında Alman ordusuna yardım ettiği gerekçesiyle toplam 1.024.722 kişi sürgüne maruz kaldı. Bunun yanında 28 Ekim 1943 tarihli SSCB YSP kararnamesiyle toplam 93.139 Kalmuk Türkü Altay, Krasnoyarsk, Omsk ve Novosibirsk bölgelerindeki özel iskan alanlarına sürgün edildi. 2 Kasım 1943’te ise toplam 69.267 Karaçay Türkü vatanlarından zorla çıkartıldı. Bütün bu toplulukların sürgüne gönderilme gerekçesi hemen hemen aynıydı: Almanlarla işbirliği yapmak veya onlara karşı gerektiği gibi mukavemet etmemek. Oysa Alman işgaline hiç maruz kalmayan ve onlarla herhangi bir teması bulunmayan Çeçen-İnguşlar da Stalin döneminin bu acı siyasetinden nasibini almışlardı. Bu uygulama sonucu yaklaşık 600.000 Çeçen-İnguş, 23 Şubat 1943’te başlayan bir operasyonla vatanlarından zorla çıkarılarak Kazakistan ve Kırgızistan’ın çeşitli bölgelerine sürüldüler.

Kırım yarımadasına ilk Türk yerleşimi yaklaşık olarak 4. yüzyılda başlamıştır. Hazar İmparatorluğu ve Altınordu Devleti’ne bağlı yaşayan Kırım Türkleri, Altınordu Devleti’nin dağılmasından sonra 1441’de Giray Han’ın öncülüğünde ilk devletlerini kurdular. 1454’de Fatih Sultan Mehmet Han’ın desteğiyle Cenevizlileri yenen Kırım Türkleri, daha sonra kendi istekleriyle Osmanlı Devleti’ne katıldılar. Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde Rusların baskısıyla 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla bağımsız olan Kırım, 1783’te Rusların işgaline uğradı. Aralık 1917’de bağımsızlığını kazanan ve bir devlet kuran Kırım Türkleri’nin hürriyeti kısa bir süre sonra yine Rus işgaliyle sona erer. Bu sefer çarlık Rusyası değil Bolşevik işgaline uğrar Kırım yarımadası...
1783 Rus işgalinden sonra Kırım Türkleri özellikle “Aktopraklar” olarak nitelendirdikleri Anadolu başta olmak üzere çeşitli yerlere göç etmeye başlamışlardır. Tüm zulümlere göğüs gererek ata toprağında kalmayı seçerek Kırımda kalan Türklerin ise 2. Dünya Savaşı’ndan sonra tabir yerindeyse ayakta duracak halleri kalmamıştır. Genç nüfusunun çoğunu savaş için cepheye yollayan Kırım’da kalan nüfusun çoğunluğu kadın, çocuk ve ihtiyarlardan oluşuyordu. Ekim 1941’de Kırım topraklarına giren Almanlar, 30 Kasım 1941’de Sivastopol haricinde tüm Kırım’a hakim olmuşlardır. 10 Nisan 1944’te “Kızıl Ordu”nun Kırım’a girmesiyle yine Rus hakimiyeti başlamıştır.

10 Mayıs 1944’te Beriya tarafından, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Stalin’e Kırım Türkleri’nin Sovyet halkına karşı “ihanet” ettikleri gerekçesiyle sürgünlerini talep eden ve bu konuda Devlet Güvenlik Komitesi’nin (GKO) onayını isteyen bir belge ulaşmıştır. Stalin’in emriyle 18 Mayıs 1944’te “Kırım Türkleri”ni sürgün kararı uygulanmaya başlanmıştır. Çocuk, kadın, ihtiyar ayrımı yapılmadan Kırım Türkleri’ne karşı amansız bir zulüm başlamıştır. Hayvan vagonlarına bindirilerek Özbekistan başta olmak üzere SSCB’nin çeşitli yerlerine doğru sürgün edilmişlerdir. Yolculuk boyunca yeterli yiyecek ve içecek verilmeyen Kırımlılar’ın çoğu açlıktan, susuzluktan ve hastalıklardan dolayı vefat etmiştir.



Bir aydan fazla süren yolculuk sırasında, kimsenin vagonlardan inmesine asla izin verilmedi. Her türlü ihtiyaçlar, vagon içerisinde karşılanıyordu. Ölenlerin cesetleri kokmaya başlayıp esasen zor teneffüs edilen hava, tehlikeli ölçüde zehirlenince, pencerelerden rast gele atılıyordu. Yolculuk sırasında 195.371 kişi öldü.

Trenler; Kabartay, Sibirya, Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan’da yolcularını boşalttılar. Özbekistan’a gelenler, daha önceden hazırlanmış ve tembihlenmiş Özbek Türkleri tarafından taşlandı. Yaralananlar ve ölenler oldu. Hayatta kalmayı başarabilenlerin % 3’ü, çok kötü şartlar altındaki hayata dayanamadı. Açlık, sıtma, verem ve diğer hastalıklar sebebiyle ilk altı ay içerisinde öldü. Geri kalanlar, farklı iklim şartlarındaki sürgün bölgelerinde can, mal ve kültürel değerlerini korumaları engellenerek âdeta açık hava hapishanesi şartlarında yaşamaya mahkûm edildiler.

26 Kasım 1948’de kabul edilen YSP kararnamesi ile vatan hainliği ile suçlanan Kırımlılar’a vatanlarına ebediyen dönme yasağı konmuştur.
 
Stalin’den sonra gelen Sovyet Devlet Başkanı Kruşçev döneminde,  Stalin’in sağ kolu İçişleri eski Halk Komiseri Leonid Beriya tevkif edilerek idam edilmiştir. 28 Nisan 1956’da Kırım Türkleri üzerinden sürgün kısıtlamaları kaldırılmıştır. Ancak onlara vatanlarına dönüşlerine ve sürgün sırasında müsadere edilen mal varlıklarının iadesine izin verilmemiştir. 5 Eylül 1967’de Kırım Türkleri’nin diğer Sovyet vatandaşları ile eşit haklara sahip olduğunu, ülkenin diledikleri yerinde yaşama hakları bulunduğunu belirten Af Kararnamesi yayınlanmıştır. Yalnız kararnamenin “diledikleri yerde yerleşme hakkına sahipler” hükmü pratikte uygulanmamış ve onların Kırım’da yaşamalarına izin yine verilmemiştir. 24 Temmuz 1991’de ise SSCB Bakanlar Kurulunca “Kırım Türklerinin Kırım’a düzenli bir şekilde dönmeleri ve orada kendileri için gerekli şartların oluşturulmasının devlet garantisi altına alınması” hakkında kararname kabul edilmiştir.

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.