Şehid Abdülaziz Rantisi- 17 Nisan 2004
Filistin'in Aslanı...
Ölüpte ölmeyenler kervanının yolcularından....
Rabbinin katında ilahi rızıklarla rızıklanan yiğit...
Şehit olmadan sadece bir hafta önce; "Ölüm, bizlere eninde sonunda gelecek. Ya yatağımızda ya da Apaçi ile... Ben Apaçiyi tercih ederim!" dedi ve Yüce Mevlâ O'nun bu sözünü dua kabul edip O'na şehadeti bir Apaçi ile hediye etti...
Daha önce "Abdülaziz Rantisi'den Hatıralar" diyerek birkaç anısını naklettiğimiz şehid Abdülaziz Rantisi 17 Nisan 2004 günü her zaman arzuladığı o kutlu sona ulaştı...
Abdulaziz, Ali, Abdullahhafiz Rantisi 23.10.1947 Filistinin Yebna köyünde (Askalan ve Yafa arasında) doğdu. Ailesi 1948 savaşından sonra Gazze şeridine sığındı ve Han Yunus kampına yerleştiler. Rantisi o zaman henüz altı aylık bir bebekti. Rantisi dokuz erkek ve üç kız kardeş arasında büyüdü. O altı yaşında Filistinli mültecilere yardım derneğine ait bir okula kaydoldu. Ailesinin yaşadığı zor şartlardan dolayı aile bütçesine katkıda bulunmak için henüz okul yaşlarında çalışmak zorunda kaldı. 1965’te lise öğrenimini bitirdi ve İskenderiyye Üniversitesi’nde tıp öğrenimi görmek için oraya gitti. 1971’de üniversite öğrenimini üstün başarıyla tamamladı ve Nasır Hastanesi’nde çalışmak için Gazze’ye döndü. Bu hastane Han Yunus’un büyük hastanesiydi. Evli, altı çocuk (2 erkek, 4 kız) babası ve on torun dedesi…. 1984’te hastanedeki işinden zulmen uzaklaştırıldıktan sonra 1986’ya kadar ki dönemde Gazze’deki İslam Üniversitesi’nde konferansçı olarak çalıştı. Hastanedeki işine tekrar geri dönmesine izin verilmedi. Siyonist yetkili, dosyasının üstüne şöyle bir not düşmüştü: “Savunma bakanından yazılı bir izin olmadan tekrar hastanede çalışmasına izin verilemez.”
Aralık 1987’de ortaya çıkan Filistin intifadasından sonra Hamas Hareketi’nin tutuklanan ilk lideri oldu. 15.10.1988 ‘de yatak odasına zorla girmeye çalışan işgalci güçlere karşı direndi ve onları içeri sokmadı. Bu olaydan sonra 21 gün tutuklu kaldı.
ZİNDAN HAYATI
1987 intifadasının başlamasından 37 gün sonra yani 15 Ocak 1988 tarihinde gece yarısından sonra kalabalık bir işgalci asker birliği, Prof. Dr. Rantisi’nin evini kuşatmaya aldı. Evin kapısını büyük gürültülerle kırarak içeri giren askerler Rantisi’yi tutukladılar. Böylece onun için zindan dönemi başlamış oldu. Aynı zamanda Hamas’ın kuruluşunun ilan edilmesinden sonra, lider kadrosunda tutuklanan ilk kişi oluyordu. 1 ay zindanda tutulduktan sonra serbest bırakıldı. Ama çok geçmeden 4 Mart 1988 tarihinde tekrar tutuklandı. Bu ikinci tutuklanmasından sonra 2.5 yıl zindanda tutuldu.
Dr. Rantisi ceza evinde (1990) Kur’an-ı Kerim hıfzını tamamladı. Şeyh Ahmet Yasin ile beraber aynı hücrede kaldıkları dönemde yazdığı bazı şiirlerde mevcuttur. Siyasi makaleleri ise gazetelerde yayınlanmıştır.
Dr. Rantisi tutukluluk halinin çoğunu siyonist işgal gücünün zindanlarında geçirdi. Filistin yönetiminin zindanlarında tutukluluğu ise hep tek kişilik hücrelerde geçmiştir. Dr. Rantisi, Filistin’in sadece Allah yolunda cihad yoluyla kurtulacağına inanıyordu.
BİR ŞAİR OLARAK RANTİSİ
Dr. Rantisi sadece İslam Hareketi’nin lider şahsiyetlerinden biri değildir. O aynı zamanda bir hatip, edip ve şairdir. O şiiri sadece bir hobi olarak görmemiştir. Kendi davasına hizmet eden bir araç olarak şiiri değerlendirmiştir. Yazdığı kasidelerin birinde bakın davası hakkında ne şekilde haykırıyor:
Haydi! Kalk ayağa ve tarih yaz, çünkü
Putların takipçileri kirletmiş bulunmaktadır tarihi
Gayret et engelleri aşmaya
Ta ki yol bulasın zirvelere ulaşmaya
Terk et nefsinin arzularını ki
Ebediyen horlanıp alçalmayasın
Gecenin korkunç karanlığını del
Onun libasını çıkar at!
Uyandır artık fecrin mahmur gözlerini
Ağlamak mı onu kadınlara bırak!
Hüzün elbisesi giymek yakışmaz sana
Kirletilen Kudüs’ün fedaisi nerede?
Kim kurtaracak Kudüs’ü
Candan geçen olmasa şayet
Haybere haykırınız!
İsteklerin peşine düşerseniz şayet
Ve adetlerini yaşarsanız yahudinin,
Bir zevki olmaz mücadelesiz hayatın
Bu durumda müjdeliyorum
Hz. Ali’nin arkasında saf tutan
Fedaileri.
VE RANTİSİNİN ŞEHADETİ
Dr. Abdulaziz Rantisinin şehadetinden bir kaç saat önce ağzından şu cümleler dökülüyordu:
“Benim en büyük temennim Rabbimin beni Cennete koymasıdır.” İnşallah Allah seni o büyük emeline ulaştırmıştır. Mü’min kardeşlerinden iki yiğidin eşliğinde arabasına biniyordu ki, o an siyonistler onu kalleşçe vurdular. Amerikan yapımı apaçi helikopterinden atılan iki füze, onun Allah yolunda çok işkencelere uğramış bedeninden temiz Ruhunu aldı götürdü. O korkak, alçak siyonistlere göre Rantisi ölmeliydi. Oysa siyonist teröristler, Rantisinin ölümü ne kadar arzuladığını bilmezlerdi. Hem onlar gerçekte Rantisinin ölmediğini füzelerin savurduğu kanının hem Filistin hem de Filistin dışında onun gibi binlercesini çıkaracağını da bilmediler.
OĞLU AHMET,
BABASINI ANLATTI
ŞEHİT DR. ABDULAZİZ RANTİSİ
RÖPORTAJ
Bize babanızı anlatır mısınız? Kimdir Abdülaziz Rantisi?
Biz asıl olarak Ramallah yakınlarındaki Rantis köyündeniz. Fakat dedem 1948 sürgününden önce Yafa yakınlarındaki Yebne köyüne yerleşmiş. Babam Dr. Rantisi de 1947 yılında Yebne köyünde dünyaya gelmiş. 1948 sürgünü olunca dedem ailesiyle birlikte Gazze’nin Han Yunus bölgesine göç etmiş. Babamın çocukluğu Han Yunus’taki mülteci kamplarında geçmiş. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Han Yunus’ta okumuş. Babam 15 yaşındayken dedem vefat etmiş. Babam ve amcalarım geçinmek için hem okuyor hem de çalışıyorlarmış.
Babanız o zamanlar ne iş yapıyormuş?
Geceleri Han Yunus’taki arazi sahiplerinin topraklarında bekçilik yapıyor, gündüzleri de okula gidiyormuş. O zamanlar çektikleri fakirlikle ilgili babamın bir anısını sizinle paylaşmak istiyorum.
Buyurun…
Büyük amcam çalışmak için Suud’a gitmeye karar vermiş. Babam, babaannem ve diğer amcalarım büyük amcamı uğurlamak için sınıra gelmişler. Büyük amcamın ayağında fakirlikten dolayı ayakkabı bile yokmuş. Babaannem babama, “Ağabeyin Suud’a yalın ayak gitmesin. Ayakkabını çıkarıp ağabeyine ver.” demiş. Babam da ayakkabısını ağabeyine verip eve çıplak ayaklarla dönmüş. Bu denli fakirlermiş. Babam fakirliğin kendisine çok şeyler kazandırdığını, zorluklar karşısında ayakta kalma duygusunu fakir olarak geçirdiği çocukluk günlerinde öğrendiğini söylerdi. Dr. Rantisi ayrıca çok başarılı bir öğrenciymiş. Liseyi bitirince Mısır’daki İskenderiye Üniversitesi’ni kazanmış ve İskenderiye Üniversitesi’nde tıp fakültesini bitirip doktor olmuş. Üniversitede doktora eğitimi alırken Gazze’de yaşayan çocukların acilen çocuk doktoruna ihtiyacı olduğunu düşünerek akademik eğitimini yarıda bırakıp 1975 yılında Gazze’ye kesin dönüş yapmış.
Babanız İslami harekete ne zaman katıldı? Öğrencilik yıllarında da İslami hareketle ilişkileri var mıydı?
Babam öğrencilik yıllarında dindar bir öğrenci olmakla birlikte bu yıllarda İslami hareketle herhangi bir ilişkisi yokmuş. Okulunu bitirip Gazze’ye döndükten sonra Filistin’deki İhvan-ı Müslimin hareketine katılarak İslami hareket içinde faaliyet göstermeye başlamış. Bu yıllarda hem İslami hareketin içinde çalışıyormuş hem de Han Yunus’a açtığı muayenehanede doktorluk mesleğini sürdürüyormuş. Babam fakirliğin ne olduğunu çok iyi bilen bir insandı. Bundan dolayı muayenehanesine gelen yoksul insanlara çok iyi davranır ve onlardan para almazdı. Dr. Rantisi Gazze’de “fakirlerin babası” olarak tanınır ve insanlar babama büyük sevgi duyarlardı. Gazze’de İslami hareketin büyümesinde babamın yoksul insanlarla kurduğu güzel ilişkilerin çok payı oldu. Dr. Rantisi’nin İslami hareket içinde yaptığı faaliyetler İsrail’i rahatsız etmeye başlayınca babama yönelik yasaklar da getirildi.
Ne tür yasaklar?
Babam Filistinli doktorları bir araya toplayıp onlara İsrail’e vergi ödememeyi teklif etti. Doktorların bir kısmı bu teklifi kabul edip İsrail’e vergi ödemeyeceklerini ilan ettiler. İsrail hükümeti vergi ödemeyen doktorların muayenehanelerini kapatacağını açıkladı. Daha sonra babamın muayenehanesi İsrailli askerler tarafından kapatıldı. Muayenehanesi kapatılınca babam bir taraftan Nasır Hastanesi’nde çalışmaya, diğer taraftan da Gazze’deki İslam üniversitesinde tıp üzerine dersler vermeye başladı.
Dr. Rantisi Hamas’ın kuruluşunda nasıl bir rol oynadı?
Babam Hamas’ın kurucularındandır. Şeyh Ahmet Yasin, Şeyh Salah Şehade, Üstad İsa Neşşar, Üstad Hasan Şema, Dr. İbrahim Yezuri ve babam Dr. Rantisi yayınladıkları ilk bildiriyle Hamas’ın kuruluşunu ilan ettiler. Hamas’ın kuruluşuyla birlikte babama yönelik baskılar da arttı.
HAPİSHANELERDE GEÇEN BİR HAYAT
Babanız ilk olarak ne zaman tutuklandı?
Dr. Rantisi ilk olarak 1989 yılında tutuklandı. O zamanlar ben beş yaşında bir çocuktum. Fakat yaşadıklarımızı hatırlıyorum. İsrail askerleri evimizi ilk defa bastıklarında vakit gece yarısıydı. Babam Yahudi askerleri evden kovmak için onlarla kavga etti. Askerler evden çıkmayı kabul ettiler ve babamı kapının önünde beklemeye başladılar. Babam üzerini giydi ve evden dışarı çıkınca askerler tarafından elleri kelepçelendi. İlk tutuklanışında iki sene cezaevinde kaldı. Cezası bittiği gün babamızı karşılamak için yola düştük. Annem ve kardeşlerimle birlikte karşılama yerine doğru yürürken babamın tekrar tutuklandığı haberini aldık.
Serbest bırakıldığı gün tekrar mı tutuklandı?
Evet. Dr. Rantisi’yi serbest bırakmak için cezaevi arabasına bindirmişler. Araba biraz yol aldıktan sonra askerler arabayı durdurup, “Sana Rabin’den bir hediye var. Altı ay daha cezaevinde yatacaksın.” demişler ve babamı tekrar cezaevine götürmüşler. Altı ay daha cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Babam serbest kaldığı zamanlar evimiz bayram yerine dönerdi ve çok mutlu olurduk. Fakat bu bayramlarımız uzun sürmezdi. Serbest bırakıldıktan üç ay sonra babamı tekrar tutukladılar ve bir sene daha cezaevinde yatırdılar. Bir senelik hapis hayatından sonra eve tekrar döndü. Fakat babamızla yine birlikte olamadık. Çünkü kısa zaman sonra 415 Hamas mensubuyla birlikte tutuklanıp Lübnan’ın güneyindeki Merci Zuhur bölgesine sürüldüler. Bu olay 1992 yılında gerçekleşmişti. İsrailli askerler babam ve arkadaşlarını Merci Zuhur’daki bir dağlık alana bırakmışlar. Bunun üzerine İslami hareket üyeleri Filistin’e geri dönmek için Merci Zuhur direnişini başlattı ve bir sene boyunca yağmurda, karda Merci Zuhur’a kurdukları çadırların içinde kaldılar. Bir sene Merci Zuhur’da direndikten sonra Filistin’e geri dönüşleri İsrail tarafından kabul edildi. Fakat babam eve gelemeden tekrar tutuklandı ve dört sene daha hapis cezasına çarptırıldı ve 1997 yılına kadar cezaevinde kaldı. Bu dönemde Filistin’de Yaser Arafat liderliğinde Filistin Özerk Yönetimi kurulmuştu. Babam 1997 yılında serbest bırakıldıktan bir yıl sonra bu sefer de Yaser Arafat’ın emriyle tutuklandı. İsrailliler ve Amerikalılar Arafat’a babamı tutuklaması için yoğun şekilde baskı yapmışlar. Arafat da bu baskılar nedeniyle babamı tutuklatmış. Hatta şöyle bir olay oldu: Katar Emiri Gazze’ye gelip Şeyh Ahmet Yasin’i ziyaret etmişti. Bu ziyaret esnasında Şeyh Ahmet Yasin Katar Emiri’ne babamın Yaser Arafat tarafından uzun zamandır cezaevinde tutulduğunu söyleyip Katar Emiri’nden babamın serbest bırakılması için yardım istemiş. Katar Emiri Arafat’tan babamın serbest bırakılmasını isteyince Arafat Katar Emiri’ne, “Dr. Rantisi’nin cezaevinde tutulmasını benden Amerikan Yönetimi istiyor. Eğer bu konuda Amerikalıların onayını alırsan ben Dr. Rantisi’yi serbest bırakmaya hazırım.” demiş. Babam üç sene de Filistin Özerk Yönetimi’nin cezaevlerinde kaldı.
Babanızın hayatının büyük bir bölümü cezaevinde geçmiş.
Şehit babam Dr. Rantisi toplam on seneden fazla cezaevinde yattı. Aslında babamın cezaevi hayatı daha fazla da uzayacaktı. Fakat Gazzeliler bunu engellediler.
YOKSULLARIN VEFASI
Nasıl engellediler?
Filistin Özerk Yönetimi’ne bağlı askerler babamı tekrar tutuklamak için eve geldiler. Arafat’a bağlı iki yüzden fazla asker evimizin etrafını sardı ve babamın dışarı çıkmasını istedi. Babam askerlere, “Asla evden çıkıp size teslim olmayacağım. Bu evden ancak tabutum çıkar.” dedi. Askerler evimizin kapısını kırmak için uğraşmaya başladıkları an Gazze’deki mescidlerden tekbirler eşliğinde, “Dr. Rantisi’nin evi askerler tarafından sarıldı. Ey Müslümanlar, kardeşiniz Rantisi’yi koruyun.” şeklinde çağrılar yapılmaya başlandı. Binlerce Gazzeli evimize girmeye çalışan askerlerin etrafında toplandı. O gün şiddetli şekilde yağmur yağıyordu. Şiddetli yağmura rağmen binlerce insan sokakları doldurup askerleri muhasara altına alarak babamın tutuklanmasını engelledi. Evimizi saran iki yüze yakın asker olay yerinden kaçtı. İnsanların kimisi kapımızın önünde, kimisi evimizin üstünde, kimisi de sokaklarda sessiz bir şekilde nöbet tuttular. Arafat’a bağlı askerler kısa bir zaman sonra kalabalık bir şekilde geri döndüler. Fakat babamı seven Gazzelilerin dik ve kararlı duruşu nedeniyle askerler evimize yaklaşmaya cesaret edemedi. O gün binlerce insan sabah namazına kadar babamı korumak için evimizin önünden ayrılmadı. Babamın tutuklanmasını engellemek için oluşturulan kalabalığın en önünde yoksul Gazzeliler vardı. Babam bu yoksul insanlara yıllarca sevgi ve nezaketle yaklaşmış, onların yardımına koşmuştu. Yoksul Gazzeliler de o gün babama sahip çıkarak büyük bir vefa örneği gösterdiler.
Babanızın Kuran’ı Kerim’i cezaevinde ezberlediğine dair bir bilgi edinmiştim. Bu bilgi doğru mu?
Evet doğru. Babamın hafızlık yapmasının da ilginç bir hikâyesi var. Babam hafız olmayı çok istiyordu. Fakat cezaevinde kaldığı koğuşta diğer İslami hareket üyelerinin başkanlığını yaptığı için hafızlık yapmaya vakit bulamıyordu. Diğer tutukluların sorunlarıyla ilgileniyor, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyordu. O dönem İsrail cezaevlerinin Şarit El isminde bir sorumlusu vardı. Zalim ve kibirli bir insan olan Şarit El’den mahkûmlar korkardı. Şarit El bir cezaevine geldiği zaman bütün mahkûmlar ayağa kalkıp ona saygı gösterirlermiş. Ayağa kalkmayan mahkûm ise şiddetli bir şekilde cezalandırılırmış. Şarit El bir gün babamın kaldığı cezaevine gelip, cezaevlerindeki Filistinli grupların temsilcileriyle görüşmeye karar vermiş. Cezaevi idaresi her gruptan üç kişiyi toplantı için bir odaya çağırmış. Babam da yanına İslami hareket üyesi iki mahkûmu alarak Hamas adına bu toplantıya gitmiş. İsrailli gardiyanlar toplantıya katılacak herkese Şarit El geldiği zaman ayağa kalkmalarını söylemişler. Babam bunu kabul etmemiş. Şarit El geldiğinde babam ve iki arkadaşının dışında diğer grupların temsilcileri ayağa kalkmış. Şarit El bu duruma çok sinirlenmiş ve babama; “Niçin ayağa kalk mıyorsun?” diye sorunca babam cevap olarak; “Biz Müslümanız, bir Yahudinin karşısında ayağa kalkmayız.” demiş. Babamın bu cevabına daha da sinirlenen Şarit El, babama ve iki arkadaşına hücre cezası vermiş. Babamın anlattığına göre bu hücre çok az bir ışığın olduğu, dar bir hücreymiş. Babam tek başına kaldığı bu hücrede hafızlığa başlamış. Bir ay hücrede kaldıktan sonra Şarit El, babamın yanına bir gardiyan göndermiş. Gardiyan babama, Şarit El’den özür dilediklerine dair bir mektup yazarlarsa affedileceklerini söylemiş. Fakat babam bu teklifi asla kabul etmeyeceklerini belirtmiş. Bir buçuk ay sonra Şarit El yine bir gardiyanı babamın yanına gönderip mektuba gerek olmadığını, sözle özür dilerlerse hücreden çıkarılacaklarını bildirmiş. Babam bu teklifi de reddetmiş. Babam hücrede toplam üç ay kaldı ve bu süre zarfında Kuran’ı Kerim’i ezberledi. Üç ay sonunda babamın asla özür dilemeyeceğini anlayan Şarit El, babam ve iki arkadaşını hücreden çıkarttırdı.
Babanızın şehadeti nasıl gerçekleşti?
Hamas askeri alanda her geçen gün güçleniyordu. Hamas’a olan halk desteği de artmaya başlayınca İsrail Hamas’ı etkisiz hale getirmeye karar verdi. Bunun için de Hamas’ın önderlerine yönelik suikastlar başladı. Babama yönelik ilk suikast girişimi 2003 yılında oldu. Babam, korumaları ve ben, babamın bir arkadaşını ziyaret etmek için hastaneye gidiyorduk. Arabayı da ben sürüyordum. Birden bir İsrail uçağı üzerimizde uçmaya başladı. İsrail uçağını görünce arabanın hızını arttırdım. Uçaktan ilk füze atıldı; fakat arabaya isabet etmedi. Uçak peşimizi bırakmıyordu. İkinci füze atılınca bu sefer arabanın motoru isabet aldı ve araba zikzak çizerek gitmeye başladı. Arabanın kontrolünü de tamamen kaybettim ve bir direğe vurarak arabayı durdurdum. Önce babama baktım. Babam bacağından yaralanmıştı. Babamın korumaları da çeşitli yerlerinden yaralanmışlardı. Çevredeki insanlar koşup babamı ve yaralı iki korumasını arabadan çıkardılar. Ben de arabadan çıkmaya çalıştım; fakat arabanın kapısını açamadım. Bu sefer arabanın camından çıkmayı denedim. Tam bu sırada arabaya üst üste füzeler atılmaya başlandı. Füzelerden arabaya isabet edenler oldu ve ben kendimi kaybettim. Beş gün komada kalmışım. İki ay boyunca da felçli bir şekilde yaşadım. Daha sonra yavaş yavaş iyileştim. Babamın korumalarından Mustafa Salih bu saldırıda şehit düştü. Babam ve diğer koruması ise kısa bir süre tedavi gördükten sonra hastaneden çıktılar. Babamın yarası da ağırdı. Fakat ikinci bir suikast ihtimaline karşı hastaneden çıkarılıp gizli bir yerde tedavi edildi.
“ŞEHİTLERİ ÖZLEDİM”
Babanız iyileştikten sonra ne yaptı?
Mücadelesini sürdürdü. Fakat artık eve gelmiyordu. Hamas, İsmail Ebu Şeneb’in şehadetinden sonra hareketin liderlerinin yeraltına inmeleri yönünde bir karar aldı. Babam basına demeç verip ortadan kayboluyordu. Bütün faaliyetlerini yeraltından sürdürüyordu. Babamın nerede saklandığını biz bile bilmiyorduk. 2004 yılında Şeyh Ahmet Yasin şehit olunca Hamas’ın liderliğine babam getirildi. Biz yine onu fazla göremiyorduk. Arkadaşlarından biri babam gizlendiği sıralarda onu ziyaret etme imkânı bulmuş. Babam kaldığı odada elinde Kuran ağlıyormuş. Arkadaşı babama, “Niçin ağlıyorsun?” diye sorunca babam, “Salah Şehade’yi, Şeyh Ahmet Yasin’i ve şehit olan diğer arkadaşlarımı çok özledim. Şehadete ve şehitlere olan özlemimden dolayı ağlıyorum.” demiş. Şeyh Ahmet Yasin şehit olduktan yirmi bir gün sonra gece babamın eve geleceğine dair bir haber aldık. Hepimiz çok sevindik. Sabah namazından iki saat önce babam gizlice eve geldi. Bir saat bizimle konuştu. Benden evlenmemi istedi ve evlenmem için bana para verdi. Daha sonra banyosunu yaptı ve en güzel elbiselerini giydi. Hatta kız kardeşim babama, “Baba tıpkı damatlar gibi süslenmişsin.” deyince babam gülümsedi. Babamın o gülümsemesini hiç unutamıyorum. Daha sonra biz babamla birlikte evden çıktık. Ben belli bir yere kadar babamı arabayla götürüp onu başka bir arabaya teslim ettim. Emniyeti için böyle yapıyor, bir yerden başka bir yere gideceği zaman devamlı olarak araba değiştiriyorduk. Babamı başka bir arabaya teslim edip eve döndükten kısa bir süre sonra onun bulunduğu arabaya saldırı olduğu yönünde bir haber aldık. Önce yaralı olduğunu söylediler daha sonra da babamın şehit olduğunu öğrendik. Babamın şehadetini öğrenince ailecek secdeye kapanıp şükür secdesi yaptık.
Babası İsrail tarafından şehit edilen önemli bir liderin oğlusun. İçinden neler geçiyor? Duygularını öğrenebilir miyim?
Babam şehit olarak çok istediği şehadet makamına ve şehit arkadaşlarına ulaştı. İnşallah biz de babalarımızın yolunu sürdürüp dinimiz ve özgürlüğümüz için canlarımızı Allah’a adayacağız. Kudüs’e tekrar dönene kadar Filistinli gençlerin kanları Allah yolunda akmaya devam edecek. Bu yolda şehit oldukça daha da çoğalıyoruz ve çoğalmaya da devam edeceğiz.
Hiç yorum yok