İbn-i Arabî Risaleleri: KİTABU’L İSRA İLA MAKAMİ’L ESRA-1. Bölüm
Şeyhu’l Ekber
MUHYİDDİN İBN.
ARABÎ K.S.
KİTABU’L İSRA
İLA MAKAMİ’L ESRA
Bismillahirrahmanirrahim
Efendimiz Hz.
Mahummed'e, ehlibeytine ve ashabına salat ve selam olsun.
Yüce Allah'a muhtaç (fakîr),
ilâhî huzurda zincirlenmiş, rabbani huzurun kölesi kul - Allah güzel bir son nasib etsin -
şöyle der:
Gündüzünü karanlık gecesinden
çekip çıkaran, ikisinde aydınlık güneşini ve genel ayını doğuran, ikisini açık ve
müpheme delil olarak belirginleştiren Allah'a hamdolsun. Kıdem dilinden evveli bir
ham-dolsun. İdraklere celâl, cemal ve kemalin en son noktasını öğreterek eğiten, konuşan,
göğüslerin cömertlik ve kerem nun'unun mürekkebiyle yazılmış levhinde kalemi yönlendiren,
bütün idrakler aracılığıyla göğünü yokluktan yarıp ortaya çıkarma vaktinden münezzeh olan,
kulunu bir gece vakti Mescid-i haram'dan Mescid-i aksâ'ya, en kadim mekâna götüren
Allah'a hamdolsun. Hamdinden geçen ve önce
gerçekleşenlerin gereğince
şükürler olsun O'na. "Lam" ile şükrolsun, "Ya" ile değil.
Çünkü "Ya" kesilir.
Evveliyette ilk ibda edilen (örneksiz,
eşsiz var edilen) ama mevcut olmayana, izhar edilen, ama belirginleşmeyene,
misi olarak nitelendirilen, fert olarak yaratılıp henüz taksim edilmeyene salât olsun.
"Leyse kemislihi şey'un /
O'nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur." (Şûra, 11) O, fert âlim ve âlemdir. O'nu zat aynasına
bakan olarak ikame etmiştir. Zat aynasıyla bütünleşmediği gibi O'ndan ayrı da değildir.
Nitekim mislin sureti aynada görününce O'na inandı ve selam verdi. Onu mülkünün anahtarlarına
sahip kıldı, O'na mülkünü teslim etti. Bu yüzden hitap, en mükerrem kılınmış varlık
olarak sensin. En büyük harem sensin. Rükün sensin, ayrılmaz olan sensin. Makam ve
öpülen hacer-i esved sensin. Zemzemdeki su da sensin.
Çünkü ondan içmiştir. Bu sırrı
anla!. "El mu'minu mirâtul ahi - Mümin, kardeşinin aynasıdır." Terkibi
vasıtasıyla işaret edilen de budur. O halde kişi aynada gördüğüne baksın ve gizlesin. Hz.
Peygamberin ehlibeytine ve tertemiz ashabına selam olsun.
İmdi... "el-İsrâ ila
Makami Esra" olarak ifade edilen bu kitapta, akli miraç, ruhani makamlar, ilahi sırlar, kutsal
illî mertebelerin ehli sufiler topluluğunu ele almayı amaçladım.
Bu bağlamda amacım, kevnî âlemden
ezelî makama yönelik yolculuğu belli bir tertip dahilinde özetlemektir.
Bu arada, dille söylenemeyen,
bilgi ve hâl ile izhar edilmesine imkan bulunmayan makama doğru sıralanan bazı
makamların isimlerini de açıklamak istedik. Bu, mirasçı kılınan ruhların miraçları, Nebî
ve Resullerin sünnetleridir. Ruhların miracından söz ediyorum,
şekillerin değil, sırların gece yürüyüşü (İsra), cennetleri veya ayanları görme
surları değil. Zevk ve tahkik marifetinin süluku, mesafe ve yol süluku değil. Mana olarak
göklere yükselme, ikamet olarak değil. Meseleyi nesir ve nazım yoluyla vasf ettim.
Sembolik anlatım ile açık ve anlaşılır anlatım arası bir dil kullandım. Ezberlemek isteyenlere
kolaylık olsun diye lafızların seçili olmasına özen gösterdim. Yolu açıkladım,
hakikati bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdim. Sıd-dık'ın
sırrını en parlak haliyle ortaya
koydum. Mü-nacatları, bazı kelimeleri saymak suretiyle tertip ettim. Konuya başlarken bu
açıklamaları gerekli gördüm. O'na tevekkül ediyorum ve O'ndan hidayet diliyorum.
Kalbin Yolculuğu
Salik der ki: Endülüs ülkesinden
yola çıktım. Amacım Beytü'l-Makdis'e gitmekti. İslâmı soylu bir at, mücadeleyi
döşek, tevekkülü de azık edinmiştim. Yolun ortasını izleyerek yürüdüm. Varlık ve
tahkik ehlini arıyordum. Bu grubun önderinin karşısına çıkmayı umuyordum.
Salik der ki: Derken coşkun akan
bir çayla, göz alıcı bir pınarla, yani zatı ruhanî, sıfatları rabbani bir gençle
karşılaştım. Kendisine yönelip bakmam için işaret etti.
Dedim ki: Ey sağlam kulp! Senin
ötende ne var?
Dedi ki: Sonu olmayan bir varlık.
Dedim ki: Binici nereden beri
zuhur etmiştir?
Dedi ki: Perdedarın başının yanından beri.
Dedim ki: Seni dışarı çıkmaya
iten sebep nedir?
Dedi ki: Seni içeri girmeye iten sebep neyse.
Dedim ki: Ben yitirdiğimi
arıyorum.
Dedi ki: Ben de bulduğuma çağırıyorum.
Dedim ki: Nereye gitmek istiyorsun?
Dedi ki: İstediğim tarafa. Ancak ben iki doğuya, iki ayın doğduğu yere, iki ayağın bastığı
mekana gönderildim. Karşılaştığım herkese "nalınlarını çıkar " demekle emrolundum.
Dedim ki: bunlar anlamların ruhlarıdır. Bense ancak zamanla kayıtlı olan şeyleri görebilirim.
Kur'an'ın ve tekrarlanan yedinin (seb'ul mesani) hakikatini de anlayabilirim belki de.
Dedi ki: Sen, kendi güneşinin
yüzünü kapatmış bir bulutsun. Kendi hakikatini tanı. Çünkü benim makamıma yükselenden
başkası sözlerimi anlayamaz, benim düzeyime çıkamaz. Böyle iken nasıl benim
isimlerimin hakikatini öğrenmek isteyebilirsin? Ama sen, isimlerimin düzeyine
yükseltilirsin... sonra bana şu şiiri okudu ve beni hayretler içinde bıraktı: Kur'an benim, benim tekrarlanan
yedi (seb'ul-mesani) Ben rahmetin ruhuyum, zamanla mukayyet eşyanın ruhu
değil.
Kalbim, bildiğimin
yanında mukimdir.
Onu görürüm,
sizin yanınızdadır dilim
Göz ucuyla
cismime bakma
Anlamlardan
yararlanıp nimetlenmeye geri dön.
Zatın zatının
denizine dal, görürsün
Objelerde
görünmeyen harikuladelikleri.
Müphem olarak
beliren nice sırları
Ki örtülüdürler;
görürsün parıldayan ruhlarla
Bir işareti
anlayan onu korusun
Yoksa oklarla
öldürülür
Aşkın Hallac'ı
gibi; çünkü görünmüştü
Ona hakikatin
güneşi yaklaşarak
Ve demişti: Ben,
O Hakkım ki,
Zamanın
geçmesiyle değişmez zatı.
Ey arkadaş! Söyle bana, nereye gitmek
istiyorsun? sana yolu göstereyim. Nereden geliyorsun? Nereye gitmektir
amacın? Dedim ki: Bir işlek yoldan kaçarak geldim, maksadım Resulün şehrine (Medine)
gitmektir. En parlak makamı, kibrit-i ahmeri arıyorum.
Bana dedi ki: Ey benim gibi
arayış içinde olan! Şu sözümü duymadın mı:
Ey sır yolunu
arayan, onun peşinde olan!
Geri dön; bütün
sır senin içindedir çünkü.
Seninle aradığın şey arasında, ey
latif sır! Kimisi saydam, kimisi katı üç perde vardır. Biri, kızıl yakutla
taçlandırılmış. Tahkik ehline göre ilk perde budur. Bir diğeri sarı yakutla taçlandırılmış, ayırım ehlinin
kanaatine göre de ikinci perde budur. Üçüncüsü, gri yakutla taçlandırılmıştır. Tarikatta
berzah ehli olanların dayandığı da budur. Kızıl yakut zat içindir, gri yakut sıfatlar içindir. Sarı
yakut da fiiller içindir. Bu da ayrılık perdesidir.
Sonra bana şöyle dedi: Yol
arkadaşın kimdir?
Dedim ki: Doğru bakış, iyi haber.
Dedi ki: O en yüce dosttur. En parlak
konumda sana uyum gösterdi mi?
Dedim ki: Ben bu usulleri bilmem; ama arzum vasıl
olmaktır. Bu yüzden himmetimi önüme kattım. Tur dağını da imam edindim. Böylece
"kelamımı işitenden başkası beni görmez"i işittim. Düşüp bayıldım. Cismim parçalanıp tuz
buz oldu. Vadiye atılmış olarak kaldım. Nalınlarım ortadan kayboldu, geride bir azığım
kaldı. Kevn gösterilmeyince bana, bir ayn ile yakılnlaştırıldım.
Ayne'l Yakîn
Salik der ki: Bu ayn bana
seslendi: Ey genç! Nereye?
Emire gidiyorum, dedim.
Dedi ki: Önce kâtibin ve vezirin
huzuruna çıkman lazım. Onlar seni kast ettiğin kişinin huzuruna götürürler. O zaman inancının
hakikatini görürsün. Dedim ki: Kâtibin ve vezirin yeri neresidir?
Dedi ki: Divandan
inişinin, eyniyetten (neredelikten) soyutlanışmın, güven giysisinden sıyrılışının,
illiyetten soyuluşunun, fark ve aralıkta duruşunun, balçıklığa girişinin aynıdır. Çünkü biri
ancak birle görebilirsin. Bu noktada görünmezle görünen
birleşir. Onun görünmezliği.
senin ondan perde-lenişindir. Vezir, Ona karşı Onunla sana yardım eder. O Onun yerinde ve
göğünde Onun halifesidir. Sıfatlarının ve isimlerinin sırlarını bilir. Bütün melekler
Ona secde ettiler. Ama melun (İblis) secde etmekten kaçındı. Bu yüzden yüz çevirip kıskanan
yok oldu. Birin halifesi ise baki kaldı. O hem melik hem halifedir. Çok üstün hakikatlerin
birleştiği yerdir. Eğer Ona ulaşırsan, Onun makamına inersen, sana hürmet
gösterilecektir. Seni koruyacak ve sana dost olacaktır. Seni dostlarının arasına katacaktır.
Küllî Ruhun
Sıfatı
Salik dedi ki: Onun niteliklerini
bana anlat, ki gördüğümde Onu tanıyayım, yanına vardığımda Onun için secdeye
kapanayım.
Dedi ki: ne yalındır, ne de mürekkep. Orta yolu izlemediği gibi sapmaz da. Yer
kaplamaktan ve bölünmekten münezzehtir. Cisimlere hülûl etmekten beridir. İlli
emanetlerin taşıyıcısı, yüksek sıfatların toplayıcısıdır.Önüne konulmuş cisimlere yönelim maddeleri, onun
yerine konulmuş maddeler gibidir. Zat ile girmediği gibi, sıfatlar ile de hariç değildir. O
bilinen bir vasıf, mevsuftan ayrılmayan bir sıfattır. Öncesiz (kadim) ve müstağniden çıkmış
muhdas (sonradan olmajdır. Ona bütün gizli sırları
bahsetmiştir. Yine gizli ve ulu
bir mana bahsetmiştir. Gölgesi yoktur, Ona benzer bir şey de yoktur. Aydınlatılmış bir aynadır O. Kendi hakikatini Onda tasvir edilmiş olarak görürsün. Suretini gördüğün zaman, senin
için belirginleşmiş demektir. Onu bil, çünkü senin arzun budur. Artık arzuna
ulaşmışsındır, sakın ondan ayrılma. Daima arkadaşlara eşlik ettim,
durmadan ufukları dolaştım, kervanlara katıldım, viraneleri kat edip geride
bıraktım. İş için damgalanmış develeri binek edindim. Yolun tozunu dumanını savuran binekler
döşeğimi taşıdılar. Denizlere biniyor, perdeleri, hicapları yırtıp geçiyordum. Bu üstün
şerefli suretin, (ki halife olarak adlandırılmış) illetin peşindeydim. Ayn'den ayrıldığım günden beri
suretimi açık göremiyordum. Derken seni gördüm, yalan yok, kendimi gördüm. Söyle,
kimsin sen? Neredensin?
Hakikat
Salik der ki: Bir şiir okudu,
beni doğruya iletti:
Ey bilgi ve
tasvir olarak benim kim olduğumu soran!
Ben, yazılmış
olarak isimlendirdiği kitabım
Bir ince derinin
içerdiği o yazı. Onu görürsün
Tur sayfasında
durulmuş ve neşredilmiş olarak
İlâh onun için,
onurlandırma olarak bir çatı kurdu
Yüksek bir ev;
sırrın sırıyla mamur
Allah
lütuflarından ona bir ses verdi.
Bir deniz ki,
Allah'ın evini taşarak tavaf etmekte
Yazı, irade
kalemlerinden kaynaklanan ilimdir
Bir deri
üstünde; ateşin ve nurun anlamını içermekte
Nefis beyttir,
doğruluk sırrı onda ikamet etmekte
Cömertlik kemali
onunla meşhur olmakta
Ben ridayım, ben
o sırrım ki zahir olur
Benimle kevnin
karanlığı, onu nura çevirdiğinde
Bak, varlığım
ilâhın zatındandır, bulursun
Kesin hak
olarak, bendendir batıl ve yalan
Salik der ki: sonra şöyle dedi:
Bana gel, Halife benim, ey arayış içindeki kişi! Vezir ve katip benim. Sıfatlar kürsüsünde
fiilleri idare eden zatın halifesiyim ben. Ben benzerim, sen örnek ve asılmış elbisenin
sızıntısı. Bir Kâtip ki, akıl kağıtlarının sayfasına yazarım, bütün nakli ve akli bilgileri.
Bir vezir ki, cisimlerin ağırlığını taşırım. Her şeyi bilen yüceler yücesine takdim edeyim diye.
Dolayısıyla benim zatım birdir; ama sıfatlarım birden çok. Eğer isimleri istiyorsan bana
secde et. Bil ki, isim müsemrnaya delalet eder. hepsi de senin içindedir. O zaman sana yetene
kanaat getir. Seni ilgilendirmeyenden de uzak dur... sonra alelacele dedi, irticalen şu
beyitleri okudu:
Heyhat! Giren ve
çıkan
Ancak Kadir'in
istediği bir şeyden dolayıdır
Ey dışarıdan
güzel giysiye bakan!
Ey bakan! Senin
insanın bir güzel giysidir
Heyulînin kökü
birdir
Dönen felek onu
çekip çevirmekte
Onun zatından
konuşan batındır
Sıfatından
konuşan zahirdir.
Suret kabul
etmesi zatındandır
Ayn ondandır,
ondan önce geçip gider.
Varlığı suruna
bağlıdır
Anlam olarak
varlık ki, kadir dilemiştir.
Yıldızları
yönlendirir aleminde
Feleklerin, ki
gelişli ve yürüyüşlüdür.
Güneşi
doğusundan yükselir
Bedri batısında
batar
Merkezde
hükümleri yönlendirir
Akıllı veya
aptal herkes şaşırır buna
Deniz,
kıyılarına taşmıştır
Parlak ay ona
yardım etmiştir
Güneş keünlerde
faaldir
Taze dal ona
övgüler sunmakta
Bir hava ki, bir
âfete uğrasa
Yağmur yüklü
bulutları hemen üzerine kapanır.
Eğer güzel bir
manzara olursa bu onun zatındandır
Öncekiler ve
sonrakiler ona doymuşlardır
O halde başkalık
sıfatlarda, oluş ise zattadır
Tertemiz
bukağıların bozulması
Cisimlerin
varoluşlarından belirginleşti
Yetersiz gözün
gördüğü kadarıyla
Arzım sarsılsa,
dürülse
Güneşim, bu
düzenleyip yayandan gelir.
Bak, bilinmez
hikmete
İkiliğimiz
üzerine bir perde örttü
Allah, Ona salat
etti, birden
Bir nurdur ki,
ruhlarımıza göz kamaştırıcı bir aydınlık vermiştir
Ne ayın on dördü
ne kuşluk güneşi geçti Onu
İlki ve sonu
düzenledi.
Salik der ki: Şiirini
tamamlayınca, dalları köklerine döndürünce, derhal önünde secdeye kapandım, bir kul gibi
huzurunda durdum.
Dedim ki: Benim arzum, gayem sensin. Sensin temenni edilen sır.
Akıl ve İsrâ'ya
Hazırlık
Salik der ki: Sonra zatı benden
gizlendi, sıfatları ise benimle kaldı. Uyuyorken ben ve varlığımın sırrı teheccütte
ayakta beklerken tevfik elçisi geldi bana; beni dümdüz yola iletmek için. Beraberinde ihlâs
burak'ı vardı. Burak'ın üzerinde başarı eğeri ve ağzında ihlâs gemi vardı. Birden süslü
bir çatı ortaya çıkardı. Beni bozmaya ve çözmeye başladı, sekine bıçağıyla göğsümü yardı.
"İtibarlı bir mertebeye yükselmeye hazırlan", denildi. Kalbimi çıkarıp bir mendile
sardı, değiştirmeden emin olmak için. Rıza leğenine koydu, takdir buyrukları doğrultusunda.
Orada şeytanın payına düşen kısımları dışarı attı. Sonra
"İnne ıbadî leyse leke
aleyhim sultan /Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur." (Hicr,42) Suyuyla
yıkadı.
Sonra tevhit hükmüyle, birleme
imanıyla doldurdu. Doğrultucu hizmetçileri emrine verdi. Destekçilerle takviye
etti. Sonra üzerine doğruluk mührünü vurdu. En hayırlı topluluğa kattı. Sonra göğsümü
ünsiyet iğnesiyle dikti. Takdis öğütleriyle nefsin kirlerini temizledi. Sonra sevgi elbisesini
arkadaşım yaptı. Derken yakınlık burak'ma bindim. Burak geceleyin kevnler hareminden
cennetler kutsiyetine götürdü. Burak' ı cennetler kutsiyetinin kapısının halkasına bağladım.
Yere indim. Mihrabında rükua gittim. Sonra berraklığı gerçekten berrak olan biri havada
beni dürttü. Omuzlarımdan heva giysisi aşağı düştü. Bana şarap ve süt sunuldu. Sütün
mirasının tamamını içtim. Şarabı içmedim; sarhoş olup sırrı açıklamaktan korktum.
Aksi takdirde peşim sıra gelip kör olanlar sapıtırdı. Eğer bana su verilseydi, itibar
mirasının hülasası olan suyu içerdim. Nitekim şu ayette buna yönelik bir işaret vardır:
"Ve ma erselnake illa rahmeten lilalemîn / Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."
(Enbiya, 107)
Şayet içilen bal olsaydı, bal
arısında gizli olan sırdan dolayı hiç kimse önceden bir şeriat almış olmazdı. Çünkü onda
kalplerin helaki söz konusudur. Salik der ki: Sonra havadan
mukaddes vadiye baktım. Resul bana dedi ki: Nalınlarını çıkar ve ümitsizliğe kapılma.
Çıkardım nalınları, sonra yürüdüm ve dinlemeye başladım:
Nalınlarımı
çıkardım yüce vadide
"Ba"
yi getirdim miada
"Sad"dan
kayboldum "dal" ile
Ben suya kanmış
değilim, çok susamış da değilim.
Vasıf olarak
gülen de değilim,
Ağlamam
yolculuğuma ve azığıma
Benliğim un ufak
oldu, görününce
Tek'in benliği
vadiden
Onunla, tekten
sonra çift oldum
Süren ve yol
gösteren yok oldu
Ayrılık
birleşmeye dönüştü
Yol gösteren
birle birleşti
Sensin Mevla
yüceler binasında
Anlar,
bayramlarım oldu
Onlara ilimle
açıklayıcı olarak dedim
Hazarda ve çölde
yaşayanlara hitap eder oldum
Mutmain Nefis/
Coşkun Bir Deniz
Salık der ki: Sonra resul(elçi)
ile birlikte en açık bir yola yükseldim, oradan coşkun dalgalı bir denizi seyre
koyuldum. Her zor kolaylaştı. Bu büyük denizin enginliğinde yalın âlemin gemisini gördüm. İyice
anlayıp bilgisini kavramak için ona baktım. Bana denildi ki: Bu geminin genelini ve
ayrıntısını kavrayın-caya kadar seyret. Bu ariflerin gemisidir. Onda varislerin yükseliş merdivenleri
vardır. Bir gemi gördüm, zatı ruhanîydi. Sayıları semavî. Gemiyi iki ayak yürütüyordu.
Geminin sakinleri cennet sakinleriydi. Süzülüşü latifeler, kenarları kavrayışlar, lafızları
irfanlar, güvenleri yakindi. Demir atması güç ve itibardı.
Yelkeni şeriat, sofrası tabiat,
ipleri sebepler, kubbeleri maceraların özüdür. Başkanı akıl, önderi akıl, letafeti sancağı,
fiilleri deneyimidir. Horlanmaktan selamettir. Denizleri varidatlardır. Gemileri sır ve
faydalardır. Öncesi ezelden beri inayettir. Sonu, ebette illet yollarından arınma himmetidir.
Denizi fikirler, rüzgarı zikirlerdir. Dalgaları hâller, duası ameller. "Elifin Allah'ın
adıyladır ifadesinde zuhur etmesiyle yüzer gemi, "İkra bismi rabbike / Rabbinin adıyla oku"
(Alak, 1) ayeti de müntehasıdır. Mücahede denizinde yüzer, tâ ki inayet ruhları ile müşahede
sahilinde karşılaşıncaya kadar. Aldanış denizini aşınca, yabancılardan oluşan karışık
enginlikten selamet bulunca, başkan boynunu uzattı ve garip bir iniltiyle hislerini şöyle
namzetti:
Sır, vicdanımda
belirince
Varlığım yok
oldu, battı yıldızım
Dönüştü kalbim
rabbimin sırrıyla
Cismimin
güzelliğinin şeklinden yitip gittim
Onunla Ondan
geldim, Ona doğru gidiyorum
Bir kafilede, en
yüksek kararlılığımla
Orada açtım
fikrimin yelkenlerini
İlmimin
gizliliklerinden oluşan bir enginin dalgalarında
Şevkimin
rüzgarları ona doğru esti
Denizde ok gibi
akıp gitti
İniş denizini
aştım, derken
Açıkça gördüm,
ismim olmayanı
Dedim ki: ey
kalbimin gördüğü!
Sevginizi
vuruyorum okumla
Sen benim
ünsiyetim ve bayramımsın
Arzuda gayem ve
ganimetimsin
Salik der ki: Sonra sudan
ayrılınca beni ilk semaya yükseltti.
Vezirlik Semasi
/ İlk Sema (Adem)
Salik der ki: Benim için cisimler
seması açıldı. Orada Adem (a.s.)in ruhaniyetinin sırrını gördüm. Sağında
öncesizlik karanlığı, solunda yokluk karanlığı. Bir sevgili kucakladı beni. İşini sordum, cevap olarak
şöyle dedi: Ey oğlum! Batı memleketlerinden yola çıktım, Yesrib şehrine gitmek için. Kırk
gece yol aldım. Koyu karanlıkta kuyruğunu yerde sürdürenin yürüyüşü gibi. Oraya
varınca, ümit bağladığım bütün sebepler ortadan kalkınca, bazı yoldaşlarıma, çok
yakın arkadaşlarıma dedim: memleketinizde kast edilen bir zengin veya önünde oturulan
bir müderris var mı? Bana dediler ki: Orada çok çetin araştırmalar yapan, iyi münazara eden bir müderris var. Nakilleri sahih ve verdiği
haberler doğrudur. Künyesi Ebu'l Beşer'dir. Ay mescidinde ders veriyor. Olağanüstü işleri
var. Seninle onun arasında da perde yoktur.... Bunun üzerine sarıktan çözülen bir ip
gibi veya bir yükten ve ağırlıktan kurtularak hafifleyen biri gibi aşağı indim. Ders esnasında
yanına vardım. Nefsinin ruhaniyetinden inme iznin istedim. Birden parlak yüzlü,
açık sözlü bir ihtiyar çıktı karşıma. Bana saygı sunmak üzere
ayağa kalktı. Onur bahşederek
beni oturttu. Beni ikramla oturtunca yanındakilere, "bu benim ailemdendir", dedi.
Derhal gözlerini bana diktiler. Beni kardeşleri ve yardımcıları olarak aralarına aldılar. Bu
davranışlarından ötürü mahcup oldum. Kalbimi büyük bir korku ve ürperti kapladı. Sonra bana,
"nereden geliyorsun?" dedi. "İki denizin birleştiği yerden, iki
kabzanın madeninden
geliyorum" dedim. Dedi ki: O zaman sen bendensin. Dedim ki: Benim kastim sensin. Dedi ki: Bizi ne
ile saydın? Dedim ki: Edindiğimiz nefisle. Sonra ona dedim ki: Ey efendim! Belki bir
faydanın veya fazla bir hikmetin anlamıyla hemhal olur, anlamını huy edinirim. Dedi ki:
Al. Allah göğsünü açsın, kalbini nurlandırsm, sana yönelik inamını ve ihsanını arttırsın.
Derken Hak beni benden çekti, Beni bende yok etti. Küll beni taşısın diye küllü bana bahşetti.
Hükmünü bana yerleştirince, bütün sırlara ve hikmetlere beni vakıf kılınca, beni bana
geri döndürdü. Benden olup üzerimde olan her şeyi önüme koydu. Beni sadık bir dost
edindi, sohbet arkadaşı olarak seçti. Arşını benim için divan yaptı. Mülkü hizmetçi, meliki emir
eyledi. Bir müddet bu halde kaldım. Nefsim için ayanlar içinde bir benzer bilmiyordum.
Sonra beni iki kısma ayırdı. Bir işi iki iş yaptı. Sonra beni diriltti ve bana perdeli olan
şeyi gösterdi ve beni eğlendirdi. Dedim ki: Bu benim, benden başkası değil. Bunun üzerine bir
yarı öbür yarıya şefkatle yöneldi. Böylece zat ve sıfat arasındaki fark sahih oldu.
Dedim
ki: ilahım! Bu gölge niçin?
Dedi ki: Kalemle levhe yazıldığında, senin yazına Nuh'un
nurundan feyz verildiğinde, karışım kalktığında, bütün renkler gözlerine göründüğünde,
niçin olduğunu bilirsin? Bu gölgeyi senin için var ettim. Derken kalemle öncesizlik levhine
yazdım, derhal öncesizlik sırrı bana göründü. Yokluğun yüzündeydi. Ben şu anda
öğrendiğimi ders veriyorum. Bildiğimi de bunlara yayıyorum. Sonra şu şiiri okudu:
Ey zahirlerin
ayı ! Ey giyinmiş
Yeşil ipekten
bir entari!
Kuru bir
servetin maşuku oldun
Ateşin alevi
olmasaydı kuruyacak değildi
Kısa bir süre
orada hapsedildin
Bunun için
mahpesin sahibi diye çağrıldın
Bir çok
ilimlerle orada başkanlık ettin, göründü
Sende. Eğer bu olmasaydı, başkan
olmazdın
Bu yüzden sen sekizin içinde
dolaşırsın
Ve yirminin içinde, gizlenen
şeytanların
Yüzer gibi koşan soylu bir at
sırtında, şekil verilmiş ona
Bakırdan, ki iflas eden sanatı
bitirmiştir.
Salik der ki: Bana
yerleştirdiklerinden dolayı sevindim, bana bahşettiklerinden dolayı neşelendim. Sonra bana dedi ki:
Yüksel, yarış, bu zamanda sana gizli olan nice göz aydınlığı ikinci gökte sana
gösterilecektir.
Yazı Seması/İkinci Sema (İsa)
Bismiliahirrahmanirrahim
Salik der ki: Güzel yüzlü resul
(elçi), açtı ruhlar semasını. Mesih'i görmekle üfledi ruhun suruna. Hayatım onun
varlığıyla birleşince, zatım onu görmenin nimetine erişince, cihetlerinin ve zaviyelerinin
nuru her tarafı kaplayınca, şeklini ve seciyelerini kaplayınca, cisimlerin evlerinden karanlık
dürülüp atılınca, Bana dedi ki: Merhaba, hoş
geldin. Genişlik ve kolaylık bulasın. Ey salik! Tahkik et zatımı, sıfatlarıma bak. Ben
cömertlik hazinelerinin bekçisiyim. İlk mevcuda bahşedilenim.
Ben olmasaydım, isimler
bilinmezdi. İsim verene de bir değer adı konulmazdı. Benimle konuştu, benim için yaratıldı,
göğü ve yeri benimle yarıldı. Direkleri ve binası benim üzerimde dikildi... Sonra yüzünü
güzelliği parlak ve cemali göz alıcı, buğday dalı gibi güzel endamlı bir delikanlıya çevirdi.
Bana dedi ki: Ey ilham kâtibi!
Kalk ve diviti, kalemi al. Cisimler divanına yaz, imamın emriyle ilgili olarak bu
delikanlının sana soracaklarını. Kâtibi, veziri ve bekçisi yanıma geldiler. Onu görünce, kalkıp ona
yöneldim ve irticalen şöyle dedim:
Ey akıllı kâtip!
Senin işin
ötelerde pek gariptir.
Yüce efendi seni
yakınlaştırdı
Böylece kalpler
sana akmaya başladı.
Göz
kapaklarımdan gizlendiğinde
Gaipleri zahiri
kaplar oldu.
Ey anlamlar
kâtibi! sen olmasaydın
Yücelerde bir
nasibim olmazdı
Ey eman
destekçisi yaz, ki
Kuşkular içinde
korkanlar eman bulsunlar.
Salik şöyle der: Güzel oldu. Ve
ne güzel ayn! Şüphesiz ve yalansız. Der ki: Sonra yazdı, ama kısa tuttu ve lafı
gereğinden fazla uzatmadı; amaca uygun söyledi:
Bismillahirrahmanirrahim.
Allah'ın salat ve selamı kerem sahibinin üzerine olsun. Bu velayetin ve emanın
yardımcısıdır. Ruhların seyidi ve Rah-man'ın halifesinin ruhu emretti. Yanında tahakkuk edince, bunu
kendisine vahyettiğinde yanında sabit olunca, ki Ademiyet dönemi onun yanında son buldu.
Ona Muhammedi dönemde bir ok attı. Oku kağıdına isabet etti. Adaleti kıstasını
ikame eder. okunun ona isabet ettiğini bilince, bunda en geniş paya ve en mükemmel nasibe sahip
olduğunu anlayınca, bu büyük yardımcıyı yazdı. Bu kerem sahibi veliye. Allah ona
söz vermiştir ve Allah'ın emaneti onun yanındadır. Yetkisine verdiği şeye doğru bakmaktadır.
Verdiği söze de bağlılık göstermektedir. Emanetinin halifeliğini ona yüklemiştir. Zannına vefası
ve diyaneti, iffeti ve korunması, hükümlere nüfuz etmesi, vehimlerin oluşturduğu
problemleri ele alıp çözmesi, imamın sınırlarında duruşu galip geldiği için.
Eğer İmam'ın zannı bilgiye
dönüşürse, savaşta ve barışta reayasını yönetirse, yargı ve hükümlerinde adalete uygun
davranırsa, valilerini ve hakimlerini memleketin dört bir yanına dağıtırsa, biz de onu
yönetici olarak yerinde tutar ve onu destekleriz. Eğer bu şartı yerine getirmezse, onu görevinden
azleder, yerine başkasını getiririz. Ondan bu sınırda durmasını ve reayasına en kolay
yöntemle muamele etmesini isteriz. Siz, genel ve özel topluluklar, Allah'tan başka
sığınak bulamazsınız. İşlerinizi güçlü kuvvetli, cesur,
cömert birine tevdi ettik. Ona, size aslan payını vermesini ve en cüretli okla sizi
korumasını söyledik. Ne söylediyse, onu biz söylemişiz. Ne yaptıysa onu biz yaptık. Bizim
dilimizle konuşuyor. Bizim vicdanımızdaki düşünceleri tercüme etmektedir. Ona
ölülerinizi diriltme, bölük pörçük halinizi derleme, kızlarınızı güvende kılma, bitkilerinizi
yetiştirme, bilmediklerinizi size öğretme, zaman uzasa da, sayılarınız gün be gün artsa da
eninde sonunda bize döneceğinizi size bildirme gücünü verdik. O halde: İşittik ve itaat
ettik, deyin. Sizden önce, işittik, ama isyan ettik, diyenler gibi olmayın. Bunu söyledikleri için
biz onları kasıp kavuran saba yelleriyle darmadağın ettik. Durmadan artan yağmurlarla
öldürdük. Onları helak ederek köklerini kuruttuk. Onlar hakkında verilen azap sözü
gerçekleşmiş oldu. Onları kırıp geçirdik. Öyle ki yurtlarında bir tek canlı kalmadı. Onların başına
gelen bu felaket Tubba ve İrem'i de kapladı. O halde bizim dehşet verici
egemenliğimize karşı çıkmaya yeltenmeyin. Azabımızın elçisine saldırdığınızda azabın
size geç geleceğini düşünmeyin. Sizden önce nice örnekler gelip geçti. Bize karşı
çıktığınız zaman başınıza geleceğini vaat ettiğimiz azap mutlaka gelecektir. Sizden sadır olan
tavırlarınızdan ötürü, onun baş göstermesini beklemekteyiz. Sizden muhalefet tavrı sadır
olduğunda bizden size bu azap intikal edecektir. Olan olduğunda azabın yönü size doğru
çevrilecektir. Aslında yalnızca yapıp ettiklerinizdir size dönmekte olan. Eğer hayır
işlerseniz hayırla karşılaşırsınız. (Kim zerre ağırlığınca hayır işlerse onu görür). (Kim zerre
ağırlığınca şer işlerse onu görür) (Her nefis yaptıklarına karşılık bir rehinedir). (Allah alemlerden müstağnidir.) (Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etsinler) Nebilerin sonuncusuna
salat ve selam olsun. Alemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun. Allah'ın selamı,
rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Salik der ki: Eman yardımcısını
aldım, onunla memleketi arasında bir tercüman oldum. Kararlaştırdığım
hazırlığımı, verdiğim ve yürürlüğe koyduğum tüm hükümlerimde isabet ettiğimi görünce, bana
dedi ki: Ne güzel bir tavır ortaya koydun. Sana bir ödül vereceğim. Çünkü sana denk
gelecek bir benzerin yoktur, seninle boy ölçüşecek bir eşin yoktur. Bu makamın üstünde büyük
bir makam, onur verici bir sahne, üzüntüsü bulunmayan bir sevinç menzili
vardır. Orası cemalin eksiksizliğinin makamıdır. Celâlin sürekliliğinin mekanıdır.
Salik der ki: Bu makama ulaşmak
için içimdeki himmet kabardı, perdelerini delip geçmeye koyuldum.
Şehadet Seması/
Üçüncü Sema (Yusuf)
Salik der ki: Cemal seması, celâl
madeni önüme açıldı. Kapı açıldı ve bana selam verildi. Ümmetinin dizginleri
bana sevkedildi, teslim edildi. Memleketin sarayında oturana, şehrin reisine yöneldim. Sarayın
ortasında bütün mensupları gördüm. Kapıdaki hizmetçiye yanaştım, ne haber var? Bu büyük
toplantı nedir? diye sordum. Dedi ki: Bir nikah akdedildi,
gördüğün bir düğündür. Ondan içeri girmek için izin
istedim, izin verdi. Korkmadan ve gevşeklik göstermeden içeri girdim. İlk önce ben selam
verdim. Derhal selamımı aldı. Utanma kanatlarım büzüldü. Gelin örtüsüne bürünmüştü.
Önümüze perdelerini indirmişti. Ayaklarımın üzerine dikildim. En güzel isimleri olanı
zikretmeye başladım. İki yay veya daha yakın olana salat ve selam okudum sonra. Ardından hoş kokulu
ve kapsamlı övgülerle bu mahallin sahibini andım. Dedim ki: Merhaba, bu mutlu
zifafa, bu övgüye değer güzel intizama. Ki kalplerin sırlarını kaplamış, bütünüyle
doldurmuştur. "Özlemle beklediğine hoş geldin" dedi ve onu mamur kıldı. Kızların efendisi,
karanlıkların aydınlatıcısı. Ki Babili büyüledi ve onları
güzellik oklarına tuttu. Onu
mülkler arasında bir mülk gibi görmedim. Felek perdelerinin sütun arşının üzerine indirilmesi
gibi de görmedim. Köklü bir şerefe dikkat çeken bir şeref, üstünlük bahşederek saadet
verdiği türden bir kalıcı bir mutluluk olarak da görmedim. Ya da arzunun sürekliliğini ilan
eden bir nisbet de değildir. Koç burcuna yakınlaşması güneşin, ne mutlu! Yakınlaştığı
mutluluklardan ötürü. Birbirine komşu güzellik parçalarına eklendi, parlak ululuk aylarıyla
bütünleşti. Çünkü iyi kadınlar iyi erkekler için, iyi erkekler de iyi kadınlar içindir. Mutluluklar
size, ne kârlı bir alışveriş. Mübarek ve salih bir durum. Gıpta edilmeye layık bir beraberlik.
İrtibat için uygun bir zemin. Selam ve güven içinde bir giriş. Düzenli yaşama ve evlatlar
müjdesi. Allah'ın salat ve selamı efendimiz Hz. Muhammed'e, ehlibeytine ve bütün ashabının
üzerine olsun, alemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun.
Salik der ki: Sözlerimi
tamamladığımda, salat ve selam okuyarak konuşmamı bitirdiğimde, perde birazcık kımıldar gibi
oldu. Bir ses geldi ki, hastanın yüzüne vuran meltem gibiydi.
Şöyle dedi:
Gelini Zehra
olan, kuşkusuz
İkizler burcunu
taç olarak giymiş başına, şi'ra yıldızı da ayakkabısıdır
Ey bağın mis
kokulu gülü
Zehra'nın
yüceliğine denk başka bir çiçek var mı?
Salik der ki: Ona dedim ki: Seni
tanıdım, az önce seni niteledim ve sıfatlarını sayıp döktüm. Şu efendinin makamını
bana göstermeni, ondan haber vermeni, kusurlarını ve üzüntülerini bana söylemeni
istiyorum. Dedi ki: Ey zarif, taze ve
yabancı kişi! Sana feda olayım, ey talip ve ey güzel adam! Tam yerine düştün, bu işin
uzmanının yanında durdun. Fakat idrak edilemez bir gaye sordun, ilim olarak sahip
olunamayacak, kuşatılamayacak bir hususa dokundun. Bu yüzden anlayışın kadarını sana
göstermem gerekti. İlminin kapsamında olması takdir edilen kadarını kavramaya seni
muvaffak kılmam lazım geldi. Sonra perdesinin gerisinde, örtüsünün arkasında olana işaret
etti. Dedi ki: Bu eminler eminidir,
binanın taşıyıcısı, Zehra'nın kocasıdır. Lahutlar ona gösterildi, nasutlar onun için
yakıldı. Aşkla ona yöneldiler. Mülk ve köle olarak onun emrine girildi. Ama o yüzünü çevirdi,
sırtını döndü. Hasta etti, ama hastalanmadı. Daha fazlasını istemeye yöneldi. Zihinleri
büyüledi, dinleri tatil etti. Uzak yakın her düşman için bir intikam kılıcıydı. Yakın veya uzak her
seven için de bahşedilmiş bir nimetti. Yıldızların zühresi ona secde etti, gelip geçen
kafilelerin kalplerine korku saldı. Bütün mülk, anahtarlarını, hakimiyetini ona verdi,
zenginliklerini ve ürünlerini ona bahşetti, memleketin yönetiminin halifeliğine sahip kıldı. Ama
sözünü ve zimmetini bozmadı. Memleketini her zaman güzel bir şekilde yönetti. Fikrin
dosdoğru neticeleriyle kaim oldu. Derken devlet dimdik ayağa kalktı, ufuklarının ve
bölgelerinin genişliğine ve uzaklığına rağmen her tarafı iyiliklerle
doldurdu. Kuvvetinin ve güçlerinin
arasında göz alıcı bir güneş gibi doğdu. Zamanın biriciği, asrının eşsizi.
Mülkünün ta ortasında. Mülkünün dışında tek bir şey görmemektedir. Onu görmek
parlaklıktır, onu yitirmek körlüktür. Der ki: Garip bir şey
işittim. Derken dördüncü semayı kesbetmek
için veda ettim. Bir yol aramaya koyuldum.
Emirlik
Seması/Dördüncü Sema (İdris)
Bismülahirrahmanirrahim
Allah'ın salat ve selamı
efendimiz Hazreti Muhammed'in, ehlibeytinin ve ashabının üzerine olsun.
Salik der ki: Yüceliş seması
önüme açıldı. Bana, Merhaba ey velîlerin efendisi! denildi, yalın mücevherlerle
süslenmiş kulp! Dedim ki: Bana verdiğin müjde ve yaptığın açıklama ne güzel! Yüce makamın
hakkı için, kimsin sen?
Dedi ki: Ben celâlet madeni,
sülalenin efendisi yüceliklerin babası, güneşin ve kuşluk vaktinin efendisiyim.
Onun karşısında dururken içimde
meydana gelen vecdin etkisiyle şu şiiri okudum:
Kutsiyet
huzurunda esenlik olsun sır ehline
Bir güneş ki,
nurları aydınlatır kabrin karanlığını
Benzerlikten
uludur, eşsizdir o
Sınırlarla ayrılmadığı
gibi cins de değildir
Biz onunla
varlığımızın kemaliyle idrak ediliriz
Tıpkı yarasanın
güneşin göz kamaştırıcılığında idrak edilmesi gibi
Allah için! Ne
güzel nur! Risaletin getirdiği
Tahminden,
zandan ve sezgiden kurtaran
Onu bize
getirirken kalp susuz ve arzu içindeydi
Yüceler alemine
ve kutsiyet huzuruna karşı
Geldi ve o çok
nuruna aldırmadı
Nalın ve kürsü
huzurundan ona hitap etti
Ben nalınım ve
kerem sahibi arş risaletimdir benim
Allah için! Ne
güzel koca ve ne güzel gelin!
Sizin için
nimetler bahşeden emanet fidanını diktim
Ben bir canım
ki, ondan sonradır fidanın meyve vermesi
Tebliğe adadım
kendimi, açıklanınca
Bazı şeyler ki,
beni vehimden ve karışıklıktan kurtarır
Yürüdüm,
şimşeklerim ve ışıkları belirmişti
His merkebinin
sırtında gayp denizlerine daldım
Uyudum, ama göz
kapaklarım uyumadı sabaha kadar
Çöl olmaksızın
cinlerden ve insanlardan ıssız kaldım
Ey nefis! Bu
haktır ki, varlığı parıldıyor
Ey nefis! Sakın
inkar etme, ey nefsim!
Salik der ki:Sonra bir şimşek
çaktı, onunla ayrılığın karanlığı yarıldı. Nasıl gördün? dedi, sana mahiyetimi ifade etmek
istedim, bütün hüviyetimi senin için dile getirmek diledim. Gördün, ey Salik!
Yabancıların nasıl yok olduğunu, nurların nasıl söndüğünü, fikirlerin nasıl meydana
çıktığını, günlerin nasıl tamamlandığını, çiçeklerin nasıl boy saldığını. O zaman devşirimle
hakikati ortaya çıktı, cisimler arzı aydınlandı. Bekaya iletildim, yükselme mahalline
yürütüldüm. Ben güçlü bir rehberim, en açık yolu gösteren. Ben yok edilemem, bende son
bulunmaz. Arşıma istiva ettim, yatağımın işaretlerinin üzerine yan yattım. Artık benim
muradım gerçekleşti. İnancımın bu akıbetinden dolayı hamdettim. Onun irade ettiğine
kanaat getirdim. Eğer daha fazlasını istesem, mutlaka arttırır.
Muhafız Seması
/Beşinci Sema (Harun)
Bismillahirrahmanirrahim
Allah'ın salat ve selamı
efendimiz Hazreti Muhammed'in, ehlibeytinin ve ashabının üzerine olsun.
Salik der ki: Önüme muhafızlık
seması açıldı. Bana denildi ki: Kendisine ilimde genişlik verilenin semasını
açtın. Semanın kapısı bana açılınca kapıcısı karşıma çıktı. Bekçisi önüme dikildi. Semanın
perdeleri benim için kaldırıldı. Kapıyı çalan kimdir? Kimdir bu yolları aşıp gelen? denildi.
Dedim ki: Evin sahibinin emri üzerine gelen bir misafirim ben. Onun kervanından ayrılmanın
imkanı yoktur. Çölleri kat edip geldi, havayı deldi. Şimdi kervanı meydanına durdurmuş
bulunuyor. Şimdi kim garanti eder huzura gelip durduğunun tebliğini. Eğer gelişmeyi
istemeseydi, bürüyen onu bürüseydi, bu, karşılıklı konuşmanın tecridini gerektirirdi. Sonra
ziyaretçinin Binek sırtında belirmesi de söz konusu olmazdı. Sonra ben bu kıtaları aşıp
gelmezdim. Kızıl muhafızın arkadaşı, büyük efendimiz hoş geldin, dedi, ben güzelliğinin
sergilendiği süslerin mekanına gelişini garanti ederim. Dümdüz ok, ancak savaş günü için
saklanır. Ya da Calinus'un kitapları, müzmin hastalıklara deva bulmaktan başka hangi amaç
için neşredilir ki! Sonra beni yanına aldı. Önünde durdurdu. Halife beni
görünce, çehresini bir gülümseme aldı. Allah, efendiye selam etsin ve yerini güzel
kılsın, dedi. Sonra vezire dedi ki: Onunla doğruluk diliyle konuş.
Ona hikmetle hükme bağlanmış
kesin sözün arasını tanıt. Bunun üzerine vezir en güçlü kolunu sıvadı, diliyle üst
dudağını yaladı ve şu şiiri okudu:
Bu halifedir,
âlem olmuş efendidir bu
Bu makamdır, bu
rükündür, haremdir bu
Ona biat etmek
için uzanmış sağ eldir bu
Ey imamlar!
Teslim olun Allah'tır bu
Bütün canlılara
önderlik etti, ama önderliği zahir olmadı
Gözlere buzağı
ve put göründüğü için
Daima çağırır
bir kavimciği ki himmetleri ebediyen
Musa'nın nail
olduğuna nail olmaktır, ama bilmediler
Açıklık
haramdır, baktıkça
Basiret gözü bir
şeye, zatı yokluk olur.
Bu, yüce, erişilmez, ulu zatın
halifesidir, ona zillet kasesinden içirmiştir, gölgeye sığınan. Rahim sebebiyle ona
seslendi. Bu yüzden bu gün rahmete nail olandan başkasının Allah'ın emrinden
kurtulamayacağını bildi. Böylece nur ve ziyada ikisini eşitledi. Halifelerin göğüslerinde
belirginleştiler. Kadrini bilen kişi helak olmaz. Bedri aydınlanmayan bir güneşin nuru da
sönmez.
Salik der ki: incilerini
topladım, nurundan bir huzme aldım. Bu halin verdiği baygınlığım geçti. Göç etmeye
başladım.
Kadılar Seması/
Altıncı Sema (Musa)
Bismillahirrahmanirrahim
Salik der ki: Derken ilham elçisi
kelam semasını önüme açtı. Orada Musa'nın (a.s.) ruhaniyetini gördüm. Hemen ona
selam verdim ve teslim olarak karşısında oturdum. Başında güzel yüzlü bir şeyh
duruyordu. Ne kısaydı, ne de uzun. Bana dedi ki: Bu şeyh, kadılar kadısı, valiler
valisidir. Göklerle ilgili hükümlerin son mercii odur. Bir inişte bana gelmişti, gayet karışık
gelmişti. Ben şimdi onun önüne bırakıyorum. Ondan nasibini al. Bil ki bunlardan
sorulacaksın. Sonra yüzünü çevirdi ve şöyle dedi: Ey Kadı! Sorunu en kısa ifadede özetle. En yakın
işaret halinde verdiğin cevap ikna edici olsun. Kadı şöyle dedi: Zelil ve aşağı kul, aziz ve
üstün efendisine sordu. Şekil dururken ismin fani olması doğru olur mu? İmam ona şu
karşılığı verdi: Bilmez misin, ey Kadı?! Her mahluk mecburdur. Sınırlı olan bir varlık nasıl
hakikati ihata edebilir? Onun kelamını bilen ifade eder. Ama sen onu mağrib olarak niteledin.
Onun kelamının varisi de parlatır, aydınlatır. Ama sen onu mağrib ve maşrık olarak
niteledin. Bir Muhammedi gizlilikleri arındırıp açığa çıkarır, sırları giyinir. Onun kalbi hakikatle
mamurdur. Üzeri örtülü yolu müşahede eder. Yolu yabancılardan arındırır, amacını
açıkça ortaya koyar ve kararlılıkla yola koyulur. Zatından zatını, sıfatından sıfatını,
fillerinden isimlerini ve arzından semasını müşahede eder. Sonra bunların tamamı yok edilir.
İlâhî sıfatlar arşına istiva eder. Orada kulluk şeklinin baki kalması sahihtir. Bundan
dolayıdır ki "yalnız sana" denmiş ve rububiyet sırrı ifşa edilmiştir. Çünkü varis nefsinden
silindiği zaman, artık şeklinden kıyam etmesinden başka bir şeyin faydası olmaz ona.
Hareketinden ve hissinden fena bulması gerekir. Bu denize battığı zaman, minnete de batmış
olur. Dolayısıyla farzı ve sünneti ikame etmesi zorunlu hale gelir.
Kadı, bu sözleri onayladı ve
kabul etti. Duyduğu sözlerden dolayı teşekkür ederek dönüp gitti.
Salik der ki: Sonra yüzünü bana
çevirdi ve "Ve li küllin vechetun / Her kesin bir yönü(vechi) vardır" (Al-i
imran,148) ayetini okudu
Ardından şöyle dedi:Bil ki,
rabbine gideceksin. Ki kalbinin sırrını sana açsın, kitabının sırlarını sana göstersin,
kapısının anahtarını sana versin, mirasını tamamlasın ve böylece gönderilişin sahih olsun, işte
"kuluna vahyetti" hükmünden senin payına düşen budur. Katından neshedici bir şeriatı
sana tahsis etmesini, bir kitab indirmesini bekleme. Bu kapı kapanmıştır. Çünkü Hz. Muhammed
(s.a.v.) duvara konan son tuğlaydı. Ona muhalif her delil geçersizdir. Bu makamı elde
ettikten, kalemleri çekip çevirenin söylediklerini tahsil ettikten sonra gönderilmiş olarak
geri döneceksin. Varis olduğun gibi, senin varislerinin olması da kaçınılmazdır. Bu
takdirde halka yönelttiğin her yükümlülükte şefkatli ol. Çünkü fark huzuru, ahdi taşıma ve
sınırın yanında durma hususunda zayıftır. Dolayısıyla Mevlan "benim
huzurumda söz değiştirilmez" demediği sürece, reayana hafifletme yap diye seslendiği
her hususu Ona sor. Ama bu kesin hükmü duyduğun zaman, artık ısrarla ve
kararlılıkla sormanın bir faydası olmaz. Kevni yönetip idare ettiğin sürece yardım iste.-Allah'a yemin
ederim ki, meşakkat beni yormadı ve uzaklık duygusu benden uzaklaştırıldı-Budur
vasiyetim. Bil ki, Yoldaki delilin bu vasiyettir, yumuşak ol ve
gereğini yapmaktan geri durma.
Salik der ki: Allah'a yemin
ederim ki, ey efendim! Bilgilerin senin yanında bulunduğunu bildim. Hakikat
ipleri sana uzanmaktadır. Bana dedi ki: Bu konuşmanın doğru olduğunu nereden bileceğim. Belki
de bu, gerçekten uzak bir iddiadır. Dedim ki: Şiirim, bilgimde kesinleşmiş hakikati
sana açıklayacaktır.
Dedi ki: Şiiri oku, ki nerede olduğunu anlayayım ve iddianı ifade edip
açıklarsan eğer sana icazet vereyim.
Salik der ki: Bunun üzerine ona
şu şiiri okudum:
İkrarım ve
inkarım arasındaki sır
Müşteridedir, ve
akan havuzun kederi
Niçin
demiyorsun: Ben koydum ikisinin sırrını
Ruhlara
sırlarımı öğreten benim
Perdelediğim
ateşten konuşan benim?
Bir nur ki,
ateşte nurun zatına hitap ettim
Karanlık
kevnleri var eden benim
Eğer dileseydik,
nurlar sahibi olurlardı
Kevnleri yüzen
boşlukta var eden benim
Topluca, ki
yabancıların şiddeti ulaşmaz onlara
Ey asasını sert
kayaya vuran!
Bir güneş, bir
ay ve taşlarla dolu bir yer
Taşa hükmeden
bir ağaca hayret et
Asıl perde
arkasından vuranı gör
Zahir oldun, hiç
kimseye gizli değilsin
Sadece
yaratıcıyı bilmeyene gizli olursun
Doğuyu batıyı
kat ettim, size ulaştırayım diye
İyilikleri,
gecede ve seherlerde
Sizi bulamadım,
sizden bir haber de duymadım
Bir kulak
surların gerisindeki sesi nasıl duysun?
Ya da benzeri
hiçbir şey olmayanı nasıl idrak edeyim?
Sınırımı
aştığımda, seni bilmez oldum
Nefsini zamansal
varedişlerden alıkoydun
Bu yüzden sen
okuyucunun benliğinin ruhundaki sır gibisin
Zamanın dar
geldiği birsin sen
Sen kevnden ve
kıtalardan berisin
Salik der ki: Sana bahşettiği
şeylerden dolayı gözlerimi aydınlatan, sana gizli olan sırları senin için ortaya çıkaran
Allah'a hamdolsun.
Gaye Seması /
Yedinci Sema (İbrahim)
Bismillahirrahmanirrahim
Allah'ın salat ve selamı
efendimiz Hazreti Muhammed'in, ehlibeytinin ve ashabının üzerine olsun.
Salik der ki: Yüce Resul (elçi)
bana Halil (dost) semasını açtı. Ruhaniyetinin sırrının beytu'1-mamu-run çevresinde döndüğünü gördüm. Nurdan elbiseler içindeydi. Bana selam verdi: Hoş geldin, dedi. Büyük
ikramda bulundu, sınırsız cömertlik sergiledi. Dedim ki: Ey misafirlerin babası (misafir
perver)! Evlatlarının yurduna "Ümmül Kura" (kentlerin anası)
diye isim verilen! En yüce
makamının güvenliğinin mahiyetini bana anlat. Bana dedi ki: Battığı zaman yıldızı bekle.
Dedim ki: Senin zatından payıma
düşen nedir?
Dedi ki: Yiyeceğinde başkalarını tercih etmendedir. Bilmez misin
ey oğul! Eğer cömertlik (cud) olmasaydı varlık (vücud)
zuhur etmezdi, kerem olmasaydı
hikmetler belirmezdi. Eğer başkasını kendine tercih etme olmasaydı, sırlar ortaya
çıkmazdı!
Salik der ki: Ona dedim ki:
Beytul-mamur'a , makamul meşhur'a girmek istiyorum.
Dedi ki: Bunun için bazı şartlar
gereklidir, bunlar da kitabul-mestur'da, neşredilmiş yapraklarda yazılmıştır.
Dedim
ki: Bana göster ki, içinde olanlara bakayım.
Dedi ki: derhal gaye zühalı,
velayet ehlinin -Muhammedi velayet ve sıddıklık makamları hariç- yanından
çağrıldı. Bu Zühal onun bekçisidir. Gelirlerinin toplayıcısıdır. Hızla koşup geldi. Kuşanmış
olarak önünde durdu. Ona dedi ki: Nur hazinesini aç. Bana Kitabu'l-mestur'u getir.
Dedi ki: derhal onu getirdi.
Dedi
ki: Onu onun sağ eline ver. Bunun üzerine mührünü açtım, satırlarını ve
işaretlerini inceledim. Kitapta şöyle deniyordu:
Bismillahirrahmanirrahim
La ilahe
illâllah muhammedun resulullah.
Allah'tan başka
ilah yoktur. Muhammed Allah'ın Resulüdür.
Bu Hakkın evi, doğruluğun
oturağıdır. Toplanıp ayrılmanın menbaı, garbın ve şarkın sırrıdır. Bütün makamların
sahiplerine haramdır, ancak yüce Dostun katından aşağı inen hariç. En parlak makama doğru
sarkan, iki yay veya daha yakın duruma gelen. Seçilmiş Muhammed'in övülmüş makamı yani.
Orada kuluna vahyettiğini vahyetti. Onunla ondan anlamın en açığını anladı. Kalb,
israda yakınlık hakikatlerinden gördüklerini yalanlamadı. Andolsun onu bir inişte daha
görmüştü. O sırada Adem henüz su ile balçık arasında bir varlıktı. Sidretul Münteha'nın
yanında görmüştü. Orada başlangıç ve son buluşur. Orada ezel, vakit ve ebet eşitlenir.
Cennetul me'va O'nun yanındadır. Diri olarak ulaşanların devamlı kalış yerleri. Zatı
gördüklerinde sıfat cennetleri onları öteden alıp barındırdı. O sırada sidreyi bürüyen bürüdü, sırlar
tarafından ve yüce tenzih cihetinden. Göz ondan başkasına kaymadı da azmadı da.
Görünmez bir yokluğa nasıl kayabilir ki? Kürsünün ortasına kuruldu, yücelere ve
aşağılara uzandı. Onun zuhur etmesiyle iki ayak zuhur etti. Arz onun nuruyla aydınlandı. Melekler
sadece bir ayağa sarıldılar. Arifler ise görünmeyen ve görünen ayakların ikisine de
sarıldılar. Ondan önce söz söylemezler ve O'nun emriyle hareket ederler. İstivanın en üst
noktasından "Nun"un merkezine doğru amel ederler. Onların varlıklarının sırrını
sınadı, mevcutlarını müşahede edince. Onlara zatın heybetini giydirdi. Böylece
lezzet denizlerine battılar. Sıfatların şekillerine tecelli edince münezzeh Allah, onları yok etti.
Geride sadece gizli işaretler kaldı. Dolayısıyla varislerin ruhları müşahedede eşittir. Onlar
bu gün nasıl iseler yarın da öyle olacaklardır. Ancak terkip yurdundaki müşahedeleri
için bölünme ve kesilme söz konusudur. Yine bir makamda müşahede varken, bir
başkasında olmaz. Oradaki müşahedeleri ise devamlıdır.
O halde intikal ruhlar hakkında,
haşir kalıplar hakkındadır. Cisimler yükümlülük yurdundan infial yurduna haşrolurlar.
Ruhlar ise; Celal makamından Cemal makamına haşrolurlar. Söylenemeyene kadar. Orada
intikal artık caiz olmaz. Kime bu makam verilirse; beyte giriş ona haram olmaz.
Allah'ın "ey Yesrib halkı! Artık size durmak yok" sözü üzerinde durup düşünene selam
olsun.
Salik der ki: Ona dedim ki: Ey
İslamın babası! Selam! Parçaları birleştiren. Yerin ve göklerin melekutunu bilen. Benim durumumu bilmedin. Değerimi düşürdün. Garip bir nazım ve olağanüstü bir nesirle
sana kendimi anlatacağım:
Katip Allah
sevgisini gönlüme yerleştirdiğinden beri
Şevkten bir
satır ciğerime yazdığından beri
Sevgisine karşı
duyduğum özlem ve vecdle eridim
Ah! Şevkimin
bitmezliğinden. Ah! Hüznümden!
Ey isteklerin
gayesi ve umutların mercii! Ey dayanağım!
Sana duyduğum
özlem çok şiddetlidir, başkasına değil
Elimi kalbimin
üzerine koydum, korktuğum için
Göğsümün
yarılmasından, çünkü sabrım bana ihanet etti
Durmadan elimi
bir yukarı kaldırıyor, bir aşağı indiriyordu
Öyle ki diğer
elimi destek için elimin üzerine koydum
Gönül terkipten
geçti, göçtü Yok eden sevgiliye, elime değil.
Vecd ile onu
istiyordum durmadan ve tercih ediyordum
Bir hayretle ki,
yarasanın iç geçirmesini andırırdı
Derken hakkın
sesini kendi tarafımdan duydum
Benim katımda
olan başkasına bakmaz.
Öl vecdinle veya
coşku istiyorsan öl
Çünkü kalbin
bedenine dönmüyor
Kalktım, ki şevk
beni bir duruyor, bir saçıyordu
Sevincin
şiddetinden Ahh! Ciğerim! diye haykırdım
Ey benzeri
olmayan seni gördüğüm için
Artık benim için
sapıklıkla doğruluk arasında bir fark yok
Nefis Onu bilgi
olarak tanıyor ve görüyor
Gözle. Bu
vakitte ve elbette Onu müşahede ediyor.
Zatı bizzat
gören sıfata bakmaz
Çünkü onda
saffın bukağıyla perdelenmesi vardır.
Salik der ki: Bana dedi ki: Bu
perdeden murat benim. Kapılar sevenlere açılır.
Dedim ki: Dostlukla sevgi bir midir?
Sevgiyle yakınlık aynı mıdır? "Ve aciltu ileyke rabbi literda /Rabbim! Razı olasın diye sana
acele geldim" (Taha, 84) diyenle, kendisi hakkında "Velesevfe yu'atîke rabbuke
feterda / Rabbin sana verecek ve sen raz ı olacaksın" (Duna,5) denilen kimse arasında ne kadar
fark var! "Rabbi'ş rahli sadrı / Rabbim göğsümü(sadrımı) aç" (Taha, 25) diyenle,
kendisi hakkında "Elem neşrahleke sadrek /Biz senin göğsünü açmadık mı?" (İnşirah, 1)
denilen kimse aynı olur mu?
Salik der ki: Sonra ona şöyle
dedim: Başlangıcı böyle olan bir sonuç, açıklığı bu olan sırlar hakkında ne dersin? Ya da
fiilime tanıklık eden şu sözlerime ne dersin:
İlahi! Ey
mevlam! Karıştı sırrınız
Ve benim sırrım.
Ey istek merdim! Sizi tercüme etmekteyim
Sizinle
görüyorum, görünen ve görünmeyen eşyayı
Sizinle
işitiyorum gizli fısıldaşmaları ve sizinle konuşuyorum
Zikirlerin
makamı nere, fikirlerin yokluğu nere ve sırların ademiyeti nere!
Allah'ın
zikriyle sevinir kalpler
Bilinenler ve
gaipler açıklığa kavuşur
Zikri terk etmek
her şeyin en faziletlisidir
Çünkü zatın
güneşinin batması yoktur
Allah'ın
zikriyle günahlar bağışlanır
Basiretler ve
kalpler sevince boğulur
Durum olarak
zikri terk etmek bundan daha faziletlidir
Çünkü güneş
batmayacaktır
Sen neredesin ve benim vardığım
sonra inip geldiğim makam nerede?
Ey kalbim! Ona
ulaştım
Yol gösteren bir
sevgili gibi ona de:
Arş olmasaydı,
istiva olmazdı
Benim nurumla
darb-i mesel vermek mümkün oldu
Salik der ki: Bu imalı sözleri
gözlemleyince dedi ki: Görenle kör bir olmaz. Sonra bana dedi ki: Ey oğul! Mevlana
yakardığın zaman babanı an. Ey oğul! Halilin sana ulaşması ne mümkün! Sen ki
celilin makammdasın. Yıldızlara bakıp "Fekale innî sekîm /Ben hastayım" (Saffat, 89)
diyenle, hakkında "Ma kezebe fuadu ma rea / Kalp gördüğünü yalanlamadı." (Necm, 11)
denilen kimse arasında ne büyük fark var! Ben diyorum ki: "Rabbigfirlî hatıetî
yevmeddln / Rabbim! Din gününde hatalarımı bağışla" (Şuara, 83) Senin hakkında ise "Li
yağfireleke allahu ma tekaddeme min zenbike vema teahhare / Allah senin geçmiş ve gelecek
günahlarını bağışlasın diye." (Fetih, 2) deniliyor. Ben diyorum ki: "İcal lî lisane
sıdkın fi elâhirlne / Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle!" (Şuara, 84)
Senin hakkında ise "Ve refe'na leke zikrek / Senin sânını
yücelttik." (İnşirah, 4)
deniliyor!
Salik der ki: Sonra ağlamaya
başladı ve dedi ki: Başkalarını düşünmek, bizi bu sırları doğrudan ele almaktan alıkoydu.
Heyhat! Cömertlik nere, başkalarını kendine tercih etme nere? Cömertlik efendiliktir.
Başkalarını kendine tercih etmek ise kulluktur. Cömertlik riyasetle beraber olur,
başkalarını kendine tercih etmekse; özel olmakla beraberdir. Ey oğul! Sevgili ve mevlanın seni çağırdığı
şeye doğru yürü. Aramızdaki ahit, sana seslendiği şeyi tanımak olsun.
Salik der ki: Burak döndü ve yedi
tabakadan çıktı. Elçi (resul) nurlar sidresinde yolculuk asasını verdi.
Hiç yorum yok