Dinsizliğe Giden Köprü
Muhammed Zahîd El-Kevserî Hazretleri : “Mezhebsizlik, dinsizliğe köprüdür”
Şam Üniversitesi’nin icazetli, Şeriat müderrislerinden Şehit Said Ramazan El-Butî Hazretleri : “İslâm Şeriatını Tehdit Eden En Tehlikeli Bidat Mezhebsizliktir. ”
KURTULUŞ YOLU
(FIRKA-I NACİYE)
Allah'ın Resûlü, etraflarında sahabîleri, ince bir değnekle kum üzerine derince ve dümdüz bir çizgi çektiler ve sonra bu çizginin iki yanına kırk-ayağa benzer birtakım kısa hatlar ekleyerek buyurdular
-"Şu dosdoğru çizgi kurtuluş yoludur; ondan kopma küçük hatlarsa felâket yönleri..."
Ve daha nice hadîs... Bir tanesi daha:
-"Musa Peygamber'in ümmeti 71 fırkaya ayrıldı. Biri nur, 70'i ateş yolunda... İsâ'nın ümmeti de 72 bölüm... Biri nur, 71'i ateş istikametinde... Benim ümmetimse 73 fırka olacak; biri nura, 72'si ateşe yönelecek."
Bu hadîsler karşısında gerçek imân hassasiyetinin ne olduğunu da İmâm-ı Gazalî Hazretlerinin ağzından sunalım:
-"Şüphesiz ki insanların çeşitli din ve milletlerde bulunuşu, daha sonra ümmetin çeşitli fırkalara ayrılması keyfiyeti, içinde birçok insanın boğulduğu engin bir denizdir. Pek az insan bu denizden kendini kurtarabilmiştir. Her fırka da kendisinin doğru yolda olduğunu zanneder. Nitekim âyette, "Her zümre kendi inancından memnundur" buyuruluyor. Evet; bu ümmet içinde de yolları birbirine zıt birçok fırkaların zuhur edeceğini, doğru söyleyenlerin en doğrusu Peygamberimiz buyurmuştur ve haber verdiği gibi de olmuştur... Gençliğimin başından itibaren henüz 20 yaşıma varmadan, yani bülûğ çağına yaklaşan bir zamandan beri -ki şimdi 50 yaşımı geçmiş bulunuyorum- daima bu derin denizin dalgalarıyla mücadele etmekte, korkmadan
ve cesaretle derinliklerine dalmaktayım. Her türlü karanlık meselelerle çok meşgul oluyorum. Her müşküle göğüs gerer ve her uçurumu atlamaya çalışırım.
Her fırkanın akidesini dikkatle araştırırım. Hak ile bâtılı, sünnete uygun olanla bid'atı ayırmaya ve her taifenin mezheplerinin sırlarını keşfe çalışırım."
Bir ân için, gerçekten yırtınan, çırpınan ve "ben doğru olduğumu nereden bileyim?" diye vicdanları infilâk hâlinde kaynayan bir insan topluluğu içinde olduğumuzu farzedelim; yâni imânı babadan kalma âdet gibi kabullenen değil de, imân zaruretine eren ve İslâm içindeki yollardan hangisinin doğru olduğunu arayan... Hiç kimse "ben yanlış yoldayım!" demeyeceğine, herkese kendi hakikatinden daha aziz birşey olmayacağına göre, hakikatin hakikati nerde?..
·
Habercilerin En Doğrucusunun kurtuluş fırkası üzerinde işaret buyurdukları bir delil vardır:
-"Kurtuluş fırkasının kadrosu içindekiler şunlardır ki, TEK YOL üzerindedirler... Ben de o yol üzerindeyim. SAHABÎLERİM DE O YOL ÜZERİNDEDİR."
Ölçü bu kadar açıkken, sahabîye dil uzatan ve onun rolü ve mânâsını bilmez bir takım ayı zümrelerin kurtuluş yolu dışındaki sapıklığı temsil etmelerini anlamamak ve hâlâ onlara karşı "hoşgörü"den dem vurmak, ayılığın tâ kendisi değil midir?..
Salih MİRZABEYOĞLU, İBDA DİYALEKTİĞİ –Kurtuluş Yolu-, İBDA Yay., 3 Basım, s. 123-124
"Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat" ana gövde ve ondan ayrılan kolları hepsi için ise toplu hüküm; "SAPKIN"
Zaten İslâm tarihine bakıldığında görülecektir ki, bütün uğraşlar, ana gövdeye zarar vermek adına. Ana gövde ele geçirildiğinde veya işlevini yerine getiremez hale dönüştürüldüğünde de istediklerini almış olacaklar...
Daha önce Üstad Necip Fazıl'ın "Doğru Yolun Sapık Kolları" isimli eserinden, Şiilik ve Haricilik üzerine bölümleri burada iktibas etmiştik.
Burada bir parantez açıp; Üstad Necip Fazıl ve Büyük İrşad Kutbu es-seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin Ehl-i Sünnet itikadı üzerindeki destanlık mücadelesini hatırlatmak isteriz. Bugün dahi Türkiye'de bu ana gövdeyi bihakkın temsil noktasında Büyük Doğu-İbda dünya görüşünün yıkılmaz kale olma özelliği herkes tarafından görülmelidir. Ana gövdeden ayrılan SAPKIN kolların ve o SAPKIN kolları kendi emperyal amaçları doğrultusunda kullanan emperyalistlerin birçok koldan saldırmaları da bu nedenledir. Hatta Altun Silsile olarak tabir edilen ve es-seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri ile 33 sayısında ebedi mühür ile mühürlenen silsileye tasallutlar dahi bu ana gövdeyi bozmak adına yapılan girişimler olarak değerlendirmeliyiz. Eğer ki o mühürü kaldırabilirlerse -bunun için 60 yıldır uğraşıyorlar- ekleme, sahte şeyh-mürşidler eli ile ana gövdeye sızmaya çalışacaklar. Ve bu kaleye saldırmak adına yapılan faaliyetlerdir. Herkesin malumudur ki, Altun Silsile'nin o mührünü kaldırmaya çalışan Enver Ören taifesinin, İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun cezaevine giriş ve içeride gördüğü işkencelerde, bunların da parmağı olduğu bilinmektedir...
Evet, bu SAPKIN kollardan birisi de Mezhepsizlik belasıdır. Başta alıntıladığımız Kevserî hazretlerinin sözü meşhurdur ve durumu en güzel şekilde açıklayan veciz ifadedir. Mâkalât isimli eserindeki bir makalesinin başlığı da olan bu ifade ile tehlikenin büyüklüğünü de işaretlemiş oluyor.
Mezhep Nedir?
"Mezhep, zan ve tahminden geliyor... Bu kelime, bellibaşlı bir noktaya giden yolun nerelerden ve nasıl geçtiği ve ne gibi kısımlar ve şekiller çizdiği üzerinde bilgiler ve ölçüler manzumesi demek. Peygamber, "doğru yol"un doğrudan doğruya açıcısıdır. O'nun zan ve tahmin yâni mezhep kuruculuğu ile alâkası olamaz. Peygamber'de herşey berrak ve mutlak; ne "acaba"sı var, ne "belki"si...
"Topluluk hakikati"nin dağıldığı ve sapık kolların yelpazevârî açıldığı, modalaştığı ve bir cümbüş havası içinde tepindiği İkinci ve Üçüncü asırlar, "Sünnet ve Cemaat Ehli" caddesinde yolun bütün ölçülerini âbideleştiren iki zafer tâkına şahit oldu. Biri, İslâmî itikat esaslarıyla beraber iş ve amel kanunlarını istikametlendiren "dört geçitli", diğeri, doğrudan doğruya imân ve itikat yönlerini perçinleyen "iki geçitli", biri "iş ve amelde", öbürü "imân ve itikatta" iki tâk...
İş ve amelde: Hanefî, Malikî, Şafiî ve Hanbelî mezhepleri...
İmân ve itikatta: Maturidî ve Eş'arî yolları..." (Salih Mirzabeyoğlu- İBDA Diyalektiği)
Buradan da anlaşılacağı üzere ANA GÖVDE olan Ehl-i Sünneti (Fıka-i Naciyeyi) korumak adına ve "Topluluk Hakikati"nin temsilcici olan Ana Gövdeye zarar gelmemesi için ölçülendirme işi.
Bu Ana Gövde üzerinde olan Müslümanlar birbirlerini din kardeşi bilirler. Birbirlerini severler. Birbirlerine uymayan işlerinde, zaruret olunca, birbirlerini taklit ederek yaparlar. Mezheplerdeki bu ayrılığı ise "rahmet" kavramı ile değerlendirmek lazımdır. Bu ayrılığın, Müslümanlara Allahü Teâlâ'nın rahmeti olduğunu, Peygamberimiz de haber vermiştir. Çünkü, dört mezhep arasındaki ufak tefek başkalıklar, Müslümanların işlerini kolaylaştırmaktadır. Her Müslüman, vücut yapısına, yaşadığı iklim şartlarına ve iş hayatına göre, kendisine daha kolay gelen mezhebi seçer. İbadetlerini ve her işini, bu mezhebin bildirdiğine göre yapar.
Mezheplerin zarureti bedahet olduğu halde, bunu inkar etmek Ana Gövdeye zarar vermekten başka ne ile izah edilebilir?
Mezheplerin gerekliliği ve zarureti üzerine:
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İki kişi, bir kişiden, üç kişi, iki kişiden iyidir. O halde cemaatle birlikte olun! Allah’ın rızası, rahmeti, yardımı cemaattedir. Cemaatten ayrılan Cehenneme düşer.) [İbni Asakir]
Ümmetimin âlimleri, hiçbir zaman dalalette birleşmezler. İhtilaf olunca sivad-ı a’zama [âlimlerin ekseriyetinin bildirdiği yola] uyun! [İbni Mace]
(O gün her fırkayı imamları ile çağırırız) mealindeki İsra suresinin 71. âyet-i kerimesini Kadı Beydavi hazretleri, (Her ümmeti peygamberleri ve dinde uydukları imamları ile çağırırız) şeklinde açıklamıştır. Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseynide ise, (Herkes mezhebinin imamı ile çağırılır. Mesela ya Şafii veya ya Hanefi denir) şeklinde açıklanmaktadır.
Medarik tefsirinde (Müminlerin [itikad ve ameldeki] yolundan ayrılan Cehenneme gider) mealindeki Nisa suresinin 115. âyet-i kerimesini bildirdikten sonra, (Kitab ve sünnet gibi icmadan da ayrılmak caiz değildir) buyuruluyor. Beydavi tefsirinde ise aynı âyet-i kerimenin açıklamasında (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu göstermektedir. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak da şart olur) buyuruluyor.
Seyyid Ahmed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
(Kur’an-ı kerimdeki (Allah’ın ipi)nden maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan sapıtır. Sivad-ı a’zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Resulullahın ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört mezhep, Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli’dir. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid’at sahibi olup Cehenneme gider.) [Tahtavi]
Bugün dört mezhepten birinde bulunmayan Ehl-i sünnetten ayrılır. Ehl-i sünnetten ayrılan da sapık veya kâfir olur. (Dürr-ül muhtar haşiyesi zebayih kısmı)
Bugün dört mezhepten başkasına uymak caiz değildir. (Hadika)
Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, âyetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, âyet ve hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyulur. Çünkü nas; ictihad isteyebilir, tevil edilmesi gerekebilir, nesh edilmiş olabilir. Bunları da ancak müctehid anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumamız gerekir. (Berika s.94)
Hiç yorum yok