İşte Allah Resulü'nün Tasviri
Fransa'nın Paris şehrinde, mizah kılığı altında yayın yapan küstah ve adi bir dergi Âlemlere rahmet Allah Resulü'ne karikatürlerle hakaret etmeye kalkmış ve iki tane yiğit mücahid tarafından cezalandırılmıştı.
Belki de çoğumuz, Allah Resulü'nü çizdikleri o karikatürleri görmüşsünüzdür. O karikatürde kendi iç dünyalarını resmeden bu ateistler çok şükür ki cehenneme yollandı...
Peki Allah Resulü nasıl bir şekle ve şemaile sahipti?
Allah Resulü'nün şekil ve şemailini anlatan "Hilye" edebiyatımızda önemli bir yer tutar.
Hilye, kelime olarak “yaratılış, süs, ziynet” veya “insanın başkalarından ayırt edilmesine
yarayan dış özellikleri” anlamlarına gelir. Istılahî olarak ise, İslâmî edebiyatta Allah Resulü(s.a.v.)‟in hâl ve tavırlarını anlatan, mübarek cisimlerinin evsafını beyan eden manzûm veya mensûr metinlere “hilye” denir. Hat sanatında da bu metinleri ihtiva eden eserler, “hilye-i saâdet” veya “hilye-i Şerife” olarak adlandırılır.
Hilye-i Şerifeye bilhassa Türk kültüründe büyük değer verilmiş; hilye metnini ezberleyenin hem dünyada hem ahirette büyük mükâfata nail olacağına, nimete ve saâdete erişeceğine inanılagelmiştir. Hilye-i saâdetin evde veya işyerinde bulundurulduğu takdirde o mekânın yangın, hırsızlık vb. âfetlerden korunacağı, yanında taşıyanların kaza ve musibetlerden muhafaza edileceği, seyahatlerde işlerinin âsân olunacağı kabul edilmiştir. Ayrıca meskenlerinde bu mübarek levhaya yer verenler, sanki Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in rûhaniyetlerini misafir ettiklerine inanmaktadırlar.
Bu hususlar, Hâkanî Mehmed Bey‟in meşhur Hilye-i Hâkanî‟sinde (Hilye-i Hâkânî, 06
Mil Yz.A 1127/2, v.5b.)
Bu hadîs içre budur kavl-i ehem
Ya'ni Allâhu Te'âlâ a'lem
Nice pâkîze sühandan sonra
Fahr-ı 'âlem didi benden sonra
Hilye-i pâkimi kim görse benim
Ola görmüş gibi vech-i hasenim
Gördügince müteşevvik olsa
Hâsılı hüsnüme 'âşık olsa
Ârzû itse yüzüm görmege ol
Kalbine neş'e-i Hak itse hulûl
Âteş-i dûzâh olur ana harâm
Eyler ikrâm ile firdevse hırâm
Fitne-i kabrden ol merd-i Hudâ
Yevm-i mîzâna dek emn üzre ola
Dahi haşr itmeye 'uryân anı Hak
Ola gufrânına Hakk'ın mülhak
Anı hırz eyleye bir ehl-i sefer
Zarar irmez ana dir peygamber
Bu rivâyât-ı kesîrü'l-berekât
Böyle nakl oldı 'Alî'den bi'z-zât
… …
Didi kim hilyeni şâd olsa görüp
Hırz-ı cân eylese anı götürüp
Âhirü'l-emr olıcak rûz-ı kıyâm
Cismine nâr-ı cahîm ola harâm
Ol kişi çekmeye bi'l-cümle 'azâb
Ne bu dünyâda ne 'ukbâda 'ukâb
Lâyık-ı devlet-i dîdârım ola
Dahi Şâyeste-i envârım ola
Aşağıda Hiye-i Şerife'den bazı örnekler okuyacaksınız ve Allah Resulü'nün şemaili şerifini burada göreceksiniz. Hani Hz. Aişe annemizin söylediği gibi; "“Mısırlı kadınlar Yusuf'un güzelliği karşısında ellerini kestiler. Benim Efendim'i görselerdi, o bıçakları kalplerine saplarlardı" İşte o güzelliklerin anlatıldığı Hilyelerden birkaç örnek. O, Âlemlere rahmet efendimizin şefaatına nail olabilmek ümidi ile....
Hz. Ali (r.a.) rivayeti:
Hz. Ali (r.a.), Hz. Peygamber'i (s.a.v.) vasfettiği zaman şöyle buyurdu: 'Hz. Peygamber'in boyu ne çok kısa, ne de çok uzundu; orta boyluydu. Ne kıvırcık kısa, ne de düz uzun saçlıydı; saçı, kıvırcıkla düz arası idi. Değirmi yüzlü, duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kirpikliydi. iri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğsü, ortadan karnına kadar kılsızdı. İki avucu ve tabanları dolgundu. Yürüdüğü zaman, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerlerdi. Sağına ve soluna baktığında, bütün vücuduyla dönerdi. İki omuzu arasında 'nübüvvet mührü' vardı. Bu, onun sonuncu peygamber oluşunun nişanesi idi. O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu ve en arkadaş canlısı idi.
Kendilerini ansızın görenler, onun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler; fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, onu her şeyden çok severlerdi. Onun üstünlüklerini ve güzelliklerini tanıtmaya çalışan kimse: 'Ben, gerek ondan ve gerekse ondan sonra, Rasûlullah (s.a.v.) gibi birisini görmedim‟ demek suretiyle onu tanıtmak hususundaki aczini ve yetersizliğini itiraf ederdi. Allah'ın salât ve selâmı onun üzerine olsun.
Hz. Hasan (r.a.)‟ın Hind b. Ebî Hale (r.a.)‟dan rivayet ettiği hilye metni ise şöyledir:
Rasûlullah Efendimiz, yaratılıştan heybetli ve muhteşemdi. Mübarek yüzü, dolunay halindeki ayın parlaklığı gibi nûr saçardı. Orta boyludan uzun, ince uzundan ise kısa olup başı büyükçe idi. Saçları kıvırcık ile düz arası idi. Gâyet kendiliğinden ikiye ayrılmışlarsa onları başının iki yanına salar; değilse ayırmazlardı. Uzattıkları takdirde saçları kulak yumuşaklarını geçerdi. Peygamber Efendimiz‟in rengi ezheru‟l-levn yani nûrani beyaz idi. Alnı açıktı. Kaşları hilal gibi gür ve birbirine yakındı. Çatık kaşlı değildi. İki kaşının arasında bir damar vardı ki öfkeli hallerinde kabarır; normal zamanlarında ise gözükmezdi. Burunlarının üst tarafı biraz yüksekçe olup üstü ince idi. Mübarek burnunun üstünde onu yüksek gösteren bir nur vardı ki dikkatlice bakmayan kimselere, Peygamberimizi kartal burunlu zannederlerdi. Sakal-ı Şerifleri sık ve gür; yanakları ise yumru olmayıp düz idi. Saadetli ağızları geniş, ön dişlerinin arası seyrekti. Göğüs çukuru ile göbeği arasında ince bir şerit gibi uzanan kıllar vardı. Gerdanı saf mermerden traş edilen heykellerin boynu gibi gümüş berraklığında idi. Vücudunun bütün azaları birbiri ile uyumlu olup yakışıklı bir yapıya sahipti. Ne şişman ne de çok zayıftı. Karnı ile göğsü aynı hizada idi. Göğsü ile iki omzunun arası genişçe, kemik mafsalları kalınca, vücudunun
açık yerleri gâyet nurlu idi. Göğüs çukuru ile göbeğinin arasını birleştiren kıllar ince uzun bir şerit gibi uzanırdı. Bu uzanan kıllar dışında meme ve karın bölgesinde kıl yoktu. Kolları, omuzları ve göğüslerinin üst tarafları ise son derece kıllı idi. Bilekleri uzun, el ayaları geniĢ, el ve ayakları kalın, parmakları ise uzunca (veya kalınca) idi. Ayaklarının altı çukur idi; düztaban değildi. Ayaklarının üstü ise pürüzsüzdü. Öyle ki üzerine su dökülse yağ gibi akar giderdi. Yürürken ayaklarını yerden biraz kaldırıp önlerine hafif eğilerek yürürlerdi. Ayaklarını, ses çıkarıp toz kaldıracak şekilde yer sert vurmazlar; adımlarını uzun ve seri atmakla birlikte sükunet ve vekar üzere yürürlerdi. Yürürken sanki meyilli ve engebeli bir yerden iniyor görünümünü arz ederlerdi. Bir tarafa dönüp baktıklarında bütün vücutları ile birlikte dönerlerdi.
Rastgele sağa sola bakmazlardı. Yere bakışları, göğe bakışlarından daha çoktu. Çoğunlukla göz ucu ile bakarlardı. Ashabı ile birlikte yürürken onları öne geçirir; kendileri arkada yürürlerdi. Yolda karşılaştığı kimselere onlardan önce hemen selam verirlerdi.
Kısas-ı Enbiyâ isimli eserinde Ahmet Cevdet Paşa, hilye metinlerinden yararlanarak muhtasar bir metin oluşturmuştur:
Rasûl-i Müctebâ Muhammedüni‟l- Mustafa (s.a.v.) yaratılış ve ahlakça Âdemoğulları cinsinin en olgunu idi.
Bütün peygamberler noksansız azalı ve güzel yüzlü olup Habib-i Hüdâ onların en güzeli idi. Tertemiz cismi güzel, hep azası münasip endamı gâyet düzgün, alnı ve göğsü ve avuçları ve iki omuzlarının arası geniş idi. Boynu uzun ve ölçülü ve gümüş gibi saf, omuzları ve pazuları ve baldırları iri ve kalın, bilekleri uzun, parmakları uzunca, elleri ve parmakları kalınca idi. Mübarek karnı göğsüyle beraber olup ĢiĢman değil idi. Ve ayaklarının altı çukur olup düz değil idi. Uzuna yakın orta boylu, iri kemikli, iri gövdeli, güçlü kuvvetli idi. Ne zayıf ne semiz, belki ikisi ortası ve sıkı etli idi. Mübarek cildi ipekten yumuşaktı. Gayet mutedil bir tarzda büyük başlı, hilal kaşlı, çekme burunlu, az değirmi çehreli ve ovale yakın yüzlü idi. Şişman yüzlü ve yumru yanaklı değil idi. İki kaşının arası açık ve fakat kaşları birbirine yakın idi. Çatık kaşlı değil idi. Ve iki kaşının arasında bir damar var idi ki; öfkelendiğinde kabarıp görünürdü. Kirpikleri uzun, gözleri kara ve güzel, büyücek idi. Ve gözlerinin akında az kırmızılık var idi. Rengi ezherli idi. Yani ne kireç gibi ak ne de
karayağız, belki ikisi ortası ve gül gibi kırmızıya yakın beyaz ve nurani ve berrak olup mübarek yüzünde nur parlardı.
Dişleri inci gibi parlak olup söylerken ön dişlerinden nur saçılır ve gülerken mübarek ağzı bir latif şimşek gibi pırıltılar saçarak açılır idi. Saçları ne kıvırcık ne de pek düz idi. Ve saçlarını uzattığı vakit kulaklarının memelerini aşardı. Sakalı sık ve tam idi, uzun değildi. Ve bir tutamdan fazlasını alırdı. Beka yurduna göç ettiklerinde saçı sakalı henüz ağarmaya başlayıp başında biraz ve sakalında yirmi kadar beyaz kıl var idi. Cismi temiz, kokusu latif idi. Koku sürünsün sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan ala kokardı. Bir kimse onunla musafaha etse bütün gün onun hoş kokusunu duyardı. Mübarek eliyle bir çocuğun başını meshetse hoş kokusuyla o çocuk diğer çocuklar arasında bilinirdi. Doğduğu vakit dahi pak ve latif idi. Sünnetli ve göbeği kesik olarak doğmuş idi. Duyuları fevkalade kuvvetli idi. Pek uzaktan işitir
ve kimsenin göremeyeceği mesafeden görür idi. Ve bütün hareketleri ılımlı idi. Bir yere gittiğinde acele ve sağ ve sola meyletmeyip vakar ile doğru yoluna gider ve fakat sürat ile akıcı bir şekilde yürür idi. Normal yürür gibi görünür fakat yanında gidenler sürat ile yürüdükleri hâlde geri kalırlar idi. Yüzünde nur ve güzellik, sözünde akıcılık ve letafet, lisanında anlaşılırlık, beyanında fevkalade tesir var idi. Boş söz söylemeyip her sözü hikmet ve nasihat idi. Ve herkesin akıl ve idrakine göre söz söylerdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Kimseye fena söz söylemez; kimseye kötü muamele eylemez ve kimsenin sözünü kesmez idi. Yumuşak huylu ve mütevazı idi. Sert ve kaba değildi. Fakat heybetli ve vakur idi. Gülmesi dahi tebessüm idi. Onu ansızın gören kimseyi heybet kaplardı. Ve onunla tanışan ve sohbet eyleyen kimse O‟na cân ü gönülden âşık olurdu. Fazilet ehline derecelerine göre hürmet gösterirdi. Akrabasına dahi pek ziyade ikram eylerdi. Lakin onları kendilerinden faziletli olanların önüne geçirmezdi. Ev halkına ve ashabına güzel muamele ettiği gibi diğer insanlara yumuşak huylulukla ve lütûf ile muamele ederdi. Hizmetkârlarını pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ve ne giyer ise onlara da onu yedirir ve giydirirdi. Cömert ve keremli, şefkatli ve merhametli, cesur ve hilim sahibiydi. Ahd ve va‟dinde sabit, sözünde doğru idi. Güzel ahlakça akıl ve zekâca bütün insanlara üstün ve her türlü medih ve senaya lâyık idi. Elhasıl dış görünüşü güzel, iç âlemi mükemmel, misli yaratılmamış bir saâdetli ve mübarek vücut idi. Allahümme salli aleyhi ve 'alâ 'âlihi ve ashabihî ecmaîn.
Hiç yorum yok