Şapka Kanunu Zulmü
Kurtuluş savaşında kurtardıklarımız
Birlik oldular birlikte savaştıklarımızla
Bedeli ihânet oldu kanımızın..
Birlik oldular birlikte savaştıklarımızla
Bedeli ihânet oldu kanımızın..
Salih Mirzabeyoğlu- Aydınlık Savaşçıları
İhanetler zincirinin bir halkası da Şapka Kanunu...
Binlerce insanın darağacına yollandığı, İskilipli Atıf Hoca gibi alimlerin asıldığı, koskoca bir şehir(Rize)'in bombalandığı şapka zulmü...
Bilindiği gibi, Kamal 24 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu’ya elinde Panama şapkasıyla gitmiş, Kastamonu’lulara hitaben yaptığı şu konuşma ile şapka zulmünün başlangıcını yapmıştı:
“Uygar ve milletlerarası kıyafet, bizim için, çok cevherli milletimiz için lâyık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve tabiatıyla bunları tamamlamak üzere başta siper-i şemsli serpuş. Bu serpuşun adına şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frak gibi, işte şapkamız! İsterseniz bildireyim ki, bu kadar yüksek ve önemli bir sonuca varmak için, gerekirse bazı kurbanlar da verelim!”
"Gerekirse bazı kurbanlar da verelim" sözü ile, asılacak olan Müslümanların haberini veriyordu, Kamal..
Zaten Karlsbad Hatıraları'nda Kamal:
“…Yemekten sonra oturduğumuz salon, dans salonunun ittisalinde idi. Gayet zarif, latif birkaç genç kadın simokinli erkeklerle dans ediyorlardı. İki salon arasındaki büyük camlı kapı köşede işgal ettiğimiz fotöylerden bu tekerrür ve temadi eden Vonstep’leri seyre pek müsaitti.
- Ne güzel dedim. Dansı çok sevdiğimden ve ataşemiliterlik zamanımda birinci valsörlerden addedildiğimden bahsettim. Hanımefendi de kızlık hayatında çok dans ettiğinden ve dansı sevdiğinden bahsetti ve sonra ilave etti…
- Bu hayatın bizde (Türkiye’de) teessüsü (tesisi) ne kadar müşkül…
(M. Kemal) : Dedim ki, ben her vakit söylerim, burada da bu vesile ile arzedeyim benim elime büyük selahiyet ve kudret geçerse, ben hayat-ı ictimaiyemizde (sosyal hayatımızda) arzu edilen inkılabı bir anda bir “JOP” ile tatbik edeceğimi zannederim.” diyerek o zamanlar yapacağı zulümleri haber vermiş, yakın çevresine...
Tarih 25 Kasım’a gelindiğinde, meclis şapkayla ilgili 2 Eylül Kararnamesinin yerine ”Şapka Kanunu” çıkması ve uygulamaların kanun ışığında daha zecri (zorlayıcı) tedbirlerle yürütülmesi için bir kanun teklifi vermişti.
Kanun teklifinin gerekçesinde:
“Aslında hiç bir öneme sahip olmayan ve fizik olarak hiç bir kıymet ifade etmeyen başlık konusu, muasır medeniyet ailesi içerisine girmeye kararlı Türkiye için özel bir değere sahiptir. Şimdiye kadar Türkler ile diğer çağdaş, medeni milletler arasında bir simge/sembol niteliğinde sayılan şimdilik başlığın, fesin değiştirilmesi ve yerine çağdaş medeni milletlerin tümünün ortak başlığı olan ve medeniyetin de bir simgesi olan şapkanın giyilmesi gereği belirmiştir. Türk milleti de çağdaş medeni milletler arasına girmeye karar verdiğinden, behemahal (mutlaka) şapkayla ilgili kanunun kabulünü teklif ederiz!!” denmek suretiyle zulmün startı verilmiş oluyordu.
Gazete başlıklarıyla halkın fesiyle alay ediliyor, fesli komikliklere karşı halk mücadeleye çağırılıyordu. Gazetelerin yönlendirmesiyle özellikle İstanbul’da halk içinde büyük kavgalar başlıyordu. Şapka giyenler, feslilerin sarıklıların karşısına çıkmışlar, hükümet desteğini de düşünerek tenha yerlerde gördükleri fesli kişileri, sarıklı kişileri grublar halinde feci şekilde dövüyorlardı.
M. Kemal üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Paul Gentizon kitabında bu konunun şahidi olarak şapkayla ilgili terör olaylarına yer verir:
”Şapka giyenler, her yerde külah giyenlerin karşısına çıktı. Hatta neredeyse baş giysisini değiştirecek yerde fes’de ısrar edenlere veya şapka giymeyip başı açık dolaşanlara karşı dayak dahil her türlü enerjik çarelere başvrulurdu. Birçok fırsatlarda sokaklarda,vapurda, gösteri salonlarında ”şapka”lar,”fes”lere hücum etti! Fes ve fesliler daima yenildi. Fesler şapkalılarca parçalandı, ayaklar altına alınıp ezildi veya denize atıldı.”(Paul Gentizon, M. Kemal ve Uyanan Doğu)
O dönem çıkan gazetelerdeki haberler ise genelde şu şekilde oluyordu:
Şapka kanunu çıkar çıkmaz köprünün iki başı ile anayol kavşaklarına yerleştirilen polisler fesleri ve feslileri toplamaya başladılar.
Kızılay da fes toplama kampanyasına girişerek topladığı fesleri yoksullara “terlik” yaptırdı.
22 Kasım’da Kayseri’de halkı ayaklandırmak isteyen Mekkeli Ahmet Hamdi ve dört sarıklı arkadaşının yönlendirmesiyle yapılan yürüyüşten sonra 300 sarıklı tutuklandı. Şapka kanunu “çıkmadan bir gün önce” Şeyh Ahmet Efendi ve arkadaşları 25 Kasım’da Istiklal Mahkemesi’nin şehre gelmesiyle yargılanmaya başlanmıştır.
Mahkeme, Mekkeli Hacı Ahmet, Eytam müdürü iken şapka giymek istemediği için istifa ettiği iddia edilen Hacı Abdullah ve 3 arkadaşının muhakemesine Ankara’da devam edilmesine karar verdi. Muhakeme sonucunda Şeyh Efendi ve dört arkadaşının idam edilmesine karar verildi.
(BURAYA DİKKAT... KANUNDAN ÖNCE TUTUKLANIYORLAR... YANİ SUÇ OLUŞMADAN SUÇLU SAYILIYORLAR..)
“Şapka Iktisası Hakkında Kanun’un TBMM’den çıktığı gün Erzurum’da, halkın bir kısmı çarşıyı kapatıp, şapka giyilmesine, tekkelerin kapatılmasına karşı Vali’nin evi önünde; “Biz gâvur memur istemeyiz” diye bağırarak yaptıkları gösteri ile Erzurum’da ilk olaylar patlak verdi. Göstericiler silah zoruyla dağıtıldı. Ilk iş olarak da gösteriye ön ayak oldukları anlaşılan 27 kişi tutuklandı.
Bu olay üzerine Kamal ve adamlarının borazanlığını yapan Cumhuriyet gazetesi şunları yazdı:
“Erzurum’da bir iki softa, birkaç serseri inkılâbımızın ifadesi olan Türkiyat-ı Içtimaiyemize karşı nümayişe (gösteriş) sevk etmiş. Devlet görevlilerini (Valileri), gâvur kabul etmişlerdir. Bu inkılâplar vücut bulacak değildir, vücut bulmuştur. Erzurum’da nümayişin yapıldığı gün TBMM’den şapkanın mecburiyeti hakkındaki kanunun çıkmış olması kadar kudret-i inkılâp ifade eyleyecek bir hadise olamaz. Önümüzdeki hadise bir irtica hadisesidir.”
O dönemin gazeteleri incelendiğinde olayın vahameti daha iyi anlaşılacaktır...
Trajikomik olan ise işin ekonomik boyutu...
Şapka Kanunu’nun yürürlüğe girmesinin ardından Devlet memurlarına şapka alabilmeleri için “Şapka Avansı” verildi! 80 lira Şapka Avansı verildiği günlerde bir ekmeğin fiyatı 5 kuruş idi! Yani 1600 ekmek parası ile bir şapka alınıyordu! Haliyle devlet memurlarının bir çırpıda şapka alabilmeleri mümkün değildi! Çünkü şapka bir aylık maaşlarına tekabül ediyordu! Bu yüzden memurlara Şapka Avansı verilmesi uygun görülmüş ve taksitle bu avansları ödemesi kolaylığı getirilmişti!
Ülkenin değişik yörelerinde “Şapka giymek istemiyoruz!” protestoları baş gösterdi. Rize’de Hamidiye zırhlısı şehri topa tuttu, Erzurum’da erkeklerin giymek zorunda oldukları şapkaya muhalefetten bir kadın(!) idam edildi. Şapka İktisası Hakkındaki Kanun’a muhalefetten binlerce vatandaş ağır hapse mahkum edilirken resmi tarihe göre 80’e yakın, gayri resmi tarihe göre binlerce insan idam edildi. Kanunen Şapka İktisası Kanununa aykırı hareketin cezası üç ay ile bir yıl arası hapis cezasıydı!
Şapka Kanunu'nun çıkmasıyla birlikte Erzurum, Rize, Sivas, Maraş, Giresun, Kırşehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon ve Gümüşhane'de sert direnişler yaşandı. Hepsi çok şiddetli, hatta vahim bir şekilde bastırıldı. Halbuki, şapka devrimine direnmenin cezası, kanuna göre, üç aya kadar hafif hapisti.
Ama o dönemde şapka, İstiklal Mahkemeleri'nin en önemli maddesi haline getirildi. Ve şapkaya direndikleri gerekçesiyle, başta İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize'de 8, Maraş'ta 7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 ve diğer yerlerle birlikte resmi kayıtlara göre toplam 78 kişi idam edildi.
Sivas, Erzurum ve Maraş’taki başkaldırıların aksine Rize’de çıkan protesto, etkisi bakımından diğerlerinden farklılık arz etmektedir. İsyan sonucunda kurulan İstiklal mahkemelerinde 143 kişi yargılanmıştır ve sanıklardan on dördü 15, yirmi ikisi 10, on dokuzu 5 yıla mahkum edilmiştir, 8 kişi ise idam cezasına çarptırılarak idam edilmiştir.
Ama o dönemde şapka, İstiklal Mahkemeleri'nin en önemli maddesi haline getirildi. Ve şapkaya direndikleri gerekçesiyle, başta İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize'de 8, Maraş'ta 7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 ve diğer yerlerle birlikte resmi kayıtlara göre toplam 78 kişi idam edildi.
YanıtlaSilSivas, Erzurum ve Maraş’taki başkaldırıların aksine Rize’de çıkan protesto, etkisi bakımından diğerlerinden farklılık arz etmektedir. İsyan sonucunda kurulan İstiklal mahkemelerinde 143 kişi yargılanmıştır ve sanıklardan on dördü 15, yirmi ikisi 10, on dokuzu 5 yıla mahkum edilmiştir, 8 kişi ise idam cezasına çarptırılarak idam edilmiştir.