SALTANATIN KALDIRILMASI- 1 KASIM 1922
Saltanat; sulta kelimesinden, bir ülkede hükümdarın, padişahın, sultanın egemen olması demek...
Devlet-i Âliye-i Osmanî'deki, yönetimin hanedandan veya babadan oğula devretmesine anlamında kullanılan, zamanın gereği ve o dönem olması icab eden yönetim şekli..
Olayları değerlendirirken, içinde bulunduğu zamandan kopuk, o dönemin şartlarından sterilize ederek değerlendirirsen, şimdi olduğu gibi büyük hatalar yapmak kaçınılmaz sondur. Devlet-i Âliye düşmanlarının en çok "saltanat" ile ilgili düşmanlık etmeleri de, bu yanlış tarih algısındandır herhalde...
Bilindiği üzere 92 sene önce bugün, 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldı...
1 Kasım 1922 günü, Saltanat’ın Kaldırılması’na binaen toplanan meclis genel kuruluna vekiller tarafından değişik metinler sunuldu. Görüşülen kanun maddesine muhalefet eden bir grup mebus, “Saltanatla hilafetin birbirinden ayrılmasının İslâm Fıkhı açısından da mümkün olmayacağını” söylemeleri üzerine iki grup arasında çok ciddi tartışmalar çıktı. Gittikçe artan tansiyon sinirleri de bir hayli gerdi. Hadiseleri dikkatle takip eden Kamal, yüksek gerilimli anların yaşandığı bir anda sıranın üzerine çıkarak şu konuşmayı yaptı;
“…Hakimiyet ve Saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye ilim icabıdır diye verilmez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına el koymuşlar, bu tasallutlarını altı asırdan beri devam ettirmişlerdi. Şimdi de Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini bildirerek hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline fiilen almış bulunuyor. Mevzubahis olan millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, derhal olacaktır. Şu an burada toplananlar, meclis ve herkes meseleyi normal görürse, bence uygun olur.
Aksi takdirde yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”
Kamal'ın bu konuşmasından sonra muhalif sesler sustu ya da susmak zorunda kaldı. Konu hakkında verilen önergeler birleştirildi ve son şekil, genel kurulda “Allah Kahretsin” sedalarıyla, “taçlı hain”, “Vehimeddin” gibi benzetmelerin bol kullanıldığı konuşmalardan sonra kabul edildi. Millet Meclisi’nde kabul edilen bu kanundan sonra Vahideddin Han’ın üzerinden Sultan’lık sıfatı alınmış, fakat Halife’lik sıfatı halâ üzerinde durmaktaydı.
Oysa ki Sultan Vahideddin Han, Milli Mücadeleye bütün hanedanla beraber destek vermiş, hatta 2. İnönü Zaferi’nden sonra Anadolu’daki gazilere ulaştırmak üzere açılan yardım kampanyalarına hanedanın bütün üyeleri ile birlikte bir numaralı bağışçı sıfatıyla katılmış, büyük zafer neticesinde Dolmabahçe Sarayı’nda kıldığı şükür namazı ve indirdiği hatimler herkes tarafından bilinmekte idi..
Ve meclisin aldığı bu karar, bir Mevlid Kandili'ne tevafuk etmekte idi..
Birinci meclisin Hz. Peygamberle ilgili olarak aldığı ve çok bilinmeyen kararla ilgili olarak şu satırları kaleme almış Mustafa Kara:
“12 Rebiulevvel son Peygamber’in doğum günü olarak kabul edilmekte ve her yıl bu gece ‘Mevlid Kandili’ olarak kutlanmaktadır. Cumhuriyetin ilanından sadece beş gün önce 23 Ekim 1923’te 362 no’lu kanun kabul edildi. Yaklaşık bir yıl önce 1 Kasım 1922’de çıkan kanunun kabul tarihinin 12 Rebiulevvel’e rastlaması sebebiyle bu gün ve gece “Hakimiyet Bayramı” olarak kabul edilmiştir.”
21.05.1935 tarihine kadar geçerliliğini koruyan bu kanunun metni şöyledir:
“Madde 1- Leyle-i viladet-i Hazret-i Risâletpenahiye müsâdif olup Türkiye’de saltanat-şahsiyesinin ilgasiyle hukuk-ı saltanatın uhde-i millete istikrarını ve hakimiyet-i milliyenin tesisini suret-i katiyyede tesbit eyleyen kararın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabul edildiği 12 Rebiülevvel gecesi ile ilk günü Hakimiyet Bayramı addolunmuştur.”(Dergâh Dergisi, 293. sayı)
“…Yapmakla görevli olduğum husus, güç ve ağırdı. Biz saltanata ve hilâfete bağlı kalacağımıza yemin etmiştik. Anadolu mücadelesi sırasında da saltanatı ve hilâfeti düşman boyunduruğundan kurtaracağımızı söylüyorduk. Ama Mustafa Kemal Paşa’nın da talimatı açık ve kesindi.
Vahideddin’e sadece Halife Hazretleri diyerek hitap edecektim.”
Bu kararı bildirme esnasında, "Saltanata ve hilafete bağlı kalacağına" dair yemin eden Refet Bele, Sultan Vahideddin Han'a o gün çok terbiyesiz ve arsız bir şekilde davranmış. Bunu hatıratında; “…Padişah’ın önünde ayak ayak üstüne attım ve koltuğa o kadar yaslandım ki nerede ise ayakkabım burnuna değecekti…" diye anlatır...
"Saltanatı ve Hilafeti" korumak için ayaklanan, kurulan ordu, ne hazindir ki, saltanatı kaldırarak kuruluş amacına ihanet etmişti...
Kurtuluş Savaşıyla kurtardıklarımız
birlik oldu birlikte savştıklarımızla
-bedeli ihanet oldu kanımızın-
kara bir bulut gibi
kapkara düşünceyle
-kiralık düşünceleriyle-
"giydiler çıkardıkları çizmeleri"
emperyalistlerin.
-efendi olma hevesiyle
silahları bize döndü-
(gözardı olurken
çürüten, iyiyi, doğruyu, güzeli
çelik örgülü canavar çenesi.)
Salih Mirzabeyoğlu, Aydınlık Savaşçıları
Kurtuluş Savaşıyla kurtardıklarımız
YanıtlaSilbirlik oldu birlikte savştıklarımızla
-bedeli ihanet oldu kanımızın-
kara bir bulut gibi
kapkara düşünceyle
-kiralık düşünceleriyle-
"giydiler çıkardıkları çizmeleri"
emperyalistlerin.
-efendi olma hevesiyle
silahları bize döndü-
(gözardı olurken
çürüten, iyiyi, doğruyu, güzeli
çelik örgülü canavar çenesi.)
Salih Mirzabeyoğlu, Aydınlık Savaşçıları