OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ-10 KASIM 1983
Açın kapıları Osman geliyor diyecek kadar cesur...
Bütün varını yoğunu öğrencilere burs verecek kadar hayırsever...
Hira dağı kadar Müslüman Tanrı Dağı kadar Türk olan Türk-İslam neferi...
Son zamanlarında yakalandığı Parkinson hastalığını araba markasına benzeten...
Milletvekili olunca Meclisin döner kapısından geçerken; "Döneklik buranın kapısından başlıyor, Allah kerim!" diyecek kadar nüktedan....
Bütün hayatı mücadele ile dolu büyük dava adamı Osman Yüksel Serdengeçti....
Asıl adı Osman Zeki Yüksel’ dır. Serdengeçti dergisinde bu imzayla çıkan yazılarından dolayı bu soy adla tanındı. Aralarında Ahmet Hamdı Akseki, eski müftülerden Hacı Salih Efendi’nin de bulunduğu alimler yetiştirmiş bir aileye mensuptur.
İlkokulu Akseki’de, ortaokulu yatılı öğrenci olarak Antalya’da okudu. Ankara’da Atatürk Lisesi’ni bitirdikten sonra girdiği Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 2. Sınıf öğrencisi iken Mayıs 1944’te meydana gelen olaylara karıştığı için öğrenimi yarıda kaldı. Bir süre tutuklu kaldı.
Serbest bırakılınca fakülteye başvurarak öğrenimine devam etmek istediyse de kendisine izin verilmedi. Bunun üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’ e hitaben”Yüksek makamın alçak vekiline”sözleriyle başlayan bir dilekçe yazdı. Dilekçe’yi bakana verme cesaretini kimse bulamadı, Osman Yüksel yeniden hapishaneye gönderildi.
Hapisten çıkınca unvanını aldığı ünlü Serdengeçti Dergisini çıkarmaya başladı. Birçok sayısı toplatılan bu dergide çıkan yazılan nedeniyle hakkında çok sayıda dava açıldı ve sık sık tutuklanıp serbest bırakıldı. "Allah, Vatan, Millet yolunda" cümlesiyle başladığı yazılarında sık kullandığı "Açın kapılan Osman geliyor" sözü tutuklanmalara hazır olduğunun bir kanıtıydı. Serdengeçti dergisi sık kapanması ve çıkan yazılarından dolayı çok sayıda mahkumiyet karan çıkması nedeniyle 33 sayı çıkabilmiştir. (1947 -Şubat 1962)
Tek parti yönetiminin İslamiyet ve Müslümanlar üzerindeki ağır baskılarını protesto eden aydınların önde gelenleri arasındadır. 1952 yılında Bağrıyanık adlı mizah gazetesi çıkardı. Başlığı altında "Hak yolunda bağrıyanık yolcular" sözü yer alan bu yayınında da inancının mücadelesini zengin esprilerle dolu yergileriyle sürdürdü. Bir ara politikaya atıldı, Adalet Partisinden Antalya Milletvekili seçilerek, parlamentoda görev yaptı (1965-1969), partisinin politikası ve parti ileri gelenlerine yönelttiği eleştiriler yüzünden Adalet Partisinden ihraç edildi. Sonraki yıllarda mücadelesine yine yayınladığı yazı ve kitaplarla devam etti. Son olarak Yeni İstanbul Gazetesinde "Selam" başlığı altında günlük fıkralar yazdı.
Osman Yüksel uzaktan akrabası olan bir ailenin kızı olan İsmet hanımla evlenmişti. Bu evlilikten bir oğlu olmuştu. Fakat, oğlu 2 yaşına gelmeden öldü. Bir daha da çocukları olmadı. Siyasetten çekildikten sonra hayatını Ankara, Antalya, Akseki ve İstanbul’da dolaşarak geçirdi.
Osman Yüksel hayatının son dönemlerine doğru Parkinson hastalığına yakalanır. O aldırmaz, zaman zaman hastalığını da alaya alır. Bir hemşehri ziyaretinde gece su içmek için kalktığında düşer ve kalçasını kırar. Yatış o yatış bir daha yerinden kalkamaz. Önce Konya Üniversitesinde sonrada Hacettepe Üniversitesinde tedavi görür. Yurdun dört bir tarafından ziyaretçileri gelmektedir. Tarihler 10 Kasım 1983’ü gösterdiği zaman Hakk'ın rahmetine kavuşur. O, dünyaya, kabına sığmayan insan şimdi Cebeci Asrî mezarlığında mütevazı kabrinde yatmaktadır.
HATIRALAR:
Osman Yüksel Serdengeçti milletvekili seçilince Hüseyin Üzmez’e “Ben oraları bilmem , gel beraber gidelim.” Demiş. Meclisin girişindeki dönerli kapıdan önce Hüseyin Üzmez geçmiş, bir müddet ilerlemiş, lakin arkasından ayak sesi gelmediğini hissedince dönüp bakmış ki; döner kapı ile birlikte Osman Yüksel de dönüp duruyor.
Tutup kolundan çekerek kapıdan kurtarmış. Abi hayrola ne dönüp duruyorsun?” dediğinde aldığı cevap meclisin duvarına yazılacak kadar veciz:
-Sorma Hüseyinciğim, döneklik meclisin kapısında başladı. Allah içerde bize yardım etsin.
Osman Yüksel milletvekili olduğu dönemlerde bir mesele ile alakalı meclis kürsüsünde konuşurken CHP milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak protesto eder ve konuşmasını engellemeye çalışırlar. Bunun üzerine Osman Yüksel SERDENGEÇTİ” Bu meclisin yarısı hıyar.”deyip kürsüden iner. Bunun üzerine CHP’li vekiller meclisin şahs-ı manevisine hakaret söz konusudur. Lütfen sözünü geri al, diye itirazda bulunurlar. Bunun üzerine Serdengeçti yeniden kürsüye gelip şöyle der:
-Tamam sözümü geri alıyorum. Bu meclisin yarısı hıyar değil.
AP milletvekili olduğu dönemde Süleyman Demirel sık sık “Osman Yüksel varken Muhalefete ne gerek var.” Dermiş hatta hiç kravat takmadığı için sitem eder, oturumlara katılmasını istirham edermiş. Serdengeçti de kravatsız milletin vekili olduğunu beyan edermiş, bir defa kravat takmış onda da boynunu değil uçkurunu kullanmış. Boş işler dediği bir oturumda gübre meselesi konuşuluyormuş. Demirel meselenin çözümünü milletvekillerine sormuş. Herkes bir şeyler söylemiş. En son Serdengeçti söz isteyince herkes hayret ve ilgiyle ona doğru dönmüş, işte Serdengeçti’nin çözümü:
"Sayın genel başkan bu işin çözümü çok kolay. Şu ön sıralarda oturan yiyip de çıkarmayan vekilleri tarlalarda şöyle bir dolandırıp def-i hacet yaptırın gübre meselesi hallolur. "
Osman Yüksel Serdengeçti’ye “Senin hastalığının adı ne?”diye sormuşlar. O da; “Vallahi araba markası gibi bir şey . İnsanın benim de bir parkinsonum olsa diyesi geliyor.”demiş.
Hastalandığı zaman kendini ziyarete gelen Alparslan Türkeş’e “Bak Türkeş, senin en sadık müridin benim, sen “Ey Türk titre ve kendine dön.” Dedin. Ben de titremeye başladım.”demiş.
Eserleri
Mabetsiz Şehir,Bir Nesli Nasıl Mahvettiler,
Bu Millet Neden Ağlar,
Gülünç Hakikatler, Akdeniz Hilal’indir,
Ayasofya Davası,
Türklüğün Perişan Hali,
Mevlana ve Mehmet Akif,
Kara Kitap, Radyo Konuşmaları ve Müslüman Çocuğun Şiir Kitabı.
Şiirlerinden Örnekler
BİR KAHRAMAN BEKLİYORUZ
Kal'a gibi dik başın bulutlara yarışsın,
Dalga dalga saçların rüzgârlara karışsın!
Adını nakşedelim, eski-kadim surlara
Sesini haykıralım asırlardan asırlara...
Savletinden titresin yeniden doğu, batı,
Ve kurulsun Allah'ın ebedî saltanatı...
Ufukları kaplasın bayraklarımız al, al,
Göklerle zaferimizi çizsin vahşi bir kartal!. .
Kahramanlar büyüsün masalda dev misali,
Eğilsin öpsün gökler canım nazlı hilâli...
Ordularım yeniden Tuna'ya akın etsin!
Bir Yıldırım çıksın da uzağı yakın etsin
Selâm dursun karşısında bütün şerefler, şanlar!
Namını tebcil etsin, yıldızlar kehkeşanlar...
İçimde hiç sönmeyen bir fetih sevdâsı var.
Yavuz gibi diyorum: Bu dünya insana dar!
Bir sadâ duymak için sahralara düşeyim.
Helâl olsun bu yolda, varım yoğum herşeyim!
Volkan gibi lav atmış, ne susmuş ne sönmüşüm.
Ben bu imân uğruna çılgınlara dönmüşüm.
Bir deha bekliyoruz, gençliğe mihrap olsun,
Ruhları tutuşturan bir ateş mihrak olsun.
Sinesinde birleşsin sağa sola sapanlar,
Kahrolsun Hak dururken zorbalara tapanlar!
Çık nerdesin zuhur et! Biz seni bekliyoruz.
Yıllardır yollarında yorgun emekliyoruz...
Musa ol! Hakk'a yüksel! Tecelli et de Tûra.
Zulmet yıkılsın gitsin! Cihan garkolsun nûra!
İstiyorum yeniden bir hilkat istiyorum,
Ne hayal, ne kuruntu hakikat istiyorum.
Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!..
Hapishane Türküsü
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
İçtiğimiz gözyaşı, ekmeğimiz gam
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Her yeri kaplamış bir kara duman
Geçmiyor, geçmiyor şu kahpe zaman
Bir af çıkmazsa da halimiz yaman
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Feryadıma ses vermez, duvarlar dilsiz
Geçiyor baharlar çemensiz, gülsüz
Kötürüm gibiyim ayaksız, elsiz
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Hep de bize imiş feleğin cevri
Döndü gayrı dünya, değişti seyri
Bu devir alçaklar, korkaklar devri
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Herkesin derdi de başından aşkın
Her kimi gördümse serseri, şaşkın
Yemeksiz, gömleksiz, perişan, düşkün
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Bozulmuş düzeni, çalmıyor sazım
Geçmiyor, geçmiyor kimseye nazım
Ben bir Köroğlu'yum, nerde Ayvaz'ım
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Çıkar avluda volta vururum
Bu sefil hayatı böyle sürürüm
İflah etmez, ben bu yerde çürürüm
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Düşmüşüm yatağa hastayım, hasta
Gözlerim kapıda, kulağım seste
Yastayım kardaşlar yastayım yasta
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Geceler iner de, doğar yıldızlar
Köyümü andıkça yüreğim sızlar
Aklıma geliyor gelinler, kızlar
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Akşam olur, kapılar kitlenir
Kimi kumar oynar, kimi bitlenir
Buraya düşen her derde katlanır
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Kimi esrar çeker, düşer dalgaya
Kimi bıçak çeker, girer kavgaya
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam.
Yangın Var
Yangın var, bağrım yanık, herkes şaka sanıyor,
Yanıyor avuçlarım bir kor gibi yanıyor.
Ya... Rabbim neydi bu hal, başa gelenler neydi?
Ya ben cehennemdeyim, ya Cehennem bendeydi,
Denizlere atılsam deniz kurtarmaz beni,
Ufuklara uzansam ufuk da sarmaz beni.
Bozkır
Hayalimde yemyeşil bir alem kura kura
Giriyorum gün görmüş bağrı yanık Bozkıra
Sabır, tevekkül çile burda sonsuzlaşır
Cihet ebedi silinir, insan mekansızlaşır...
Hep aynı ses, aynı renk, aynı şekil, aynı hat!...
Topraktan ve güneşten gelen sonsuz saltanat!...
Bozkır sükun, bozkır ruh, bozkır bir derviş gibi!
Kendi kendinden geçmiş, Allah'ı görmüş gibi!...
Biz Ademi topraktan yaratmışız diyen din!...
Adını ilan eder her sabah Muhammed'in!...
Yanmış yağız çehreler, yürekler nur içinde,
İnanan seven insan, sonsuz huzur içinde...
Bozkırlarda 'şimdi'nin, 'acelenin' işi yok!
Motor, sür'at asrının korkunç keşmekeşi yok!
Bir meydan okuyuş var, derinde çok derinde
Asya dile gelirken kağnı tekerlerinde!
Kendini vere vere insan toprak anaya
Yavaş yavaş kavuşur sükun'a Nirvana'ya!...
Gelsen De Bir, Gelmesen De..
Artık olan oldu bize
Gelsende bir gelmesen de
Gelemeyiz biz yüzyüze
Gelsende bir gelmesen de
Hep kendini çektin naza
Yok bahara yahut yaza
Bıktım gayrı yaza yaza
Gelsende bir gelmesen de
Demir tavında döğülür
Ağaç yaş iken eğilir
Çocuk küçükken sevilir
Gelsende bir gelmesen de
Bir candır bu, bir andır bu
Giden gelmez, bir handır bu
Dağ-taş değil, insandır bu
Gelsende bir gelmesen de
Göreceğin bir boş kafes
Ceset kalmış, çıkmış nefes
Nerde o can, nerde o ses
Gelsende bir gelmesen de
Serdengeçti artık bitti
Bu ayrılık cana yetti
O bir kuştu, uçtu gitti
Gelsende bir gelmesen de
Ağıtlar
Yıllardır yıllardır hayaller kurdum,
Seni anam gibi aradım durdum... .
Ey benim sevgilim, Ey Anayurdum!...
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.
Gövden bir yerde, başın bir yerde Senin halin
attı beni bu derde...
Söyle Turan sen nerdesin ben nerde?
Nerde benim, yaslı Tanrı dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.
Turan ellerinden haber gelmiyor!
Ya Rabbi derdimi kimse bilmiyor!
Dört asırdır Türk'ün yüzü gülmüyor!. .
Akşam olur, sabah olur ağlarım.
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Kimlere söylesem bilmem derdimi?
Acap dünya böyle zulüm gördü mü?
Bozkurt gitmiş, Ayı basmış yurdumu.
Bozkurdum der, öz yurdum der ağlarım,
Nerde benim, yaslı Tanrı dağlarım?
Koskoca bir âlem göçmüş yıkılmış
Türbelerin, camilerin yıkılmış
Meydanlara kara putlar dikilmiş!. .
Buhara der, Semerkant der, ağlarım,
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Sen ey Hazar, Engin Hazar, Türk Hazar.
Söyle bana sularında kim gezer?
Kâfir Moskof yine mezar mı kazar?
Seyhun gibi, Ceyhun gibi çağlarım,
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım.
Moskof bayrağını çekmiş gemiler,
Yol alırken dalgaların iniler,
Her gelen haberde derdim yeniler!
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.
Vatanlar, vatanlar esir vatanlar
Ey yüreği vatan için atanlar!
Toplanın elleri silah tutanlar!
Kıyam etsin ölülerim, sağlarım!
Nerde benim, yaslı Tanrı dağlarım?
Esen yellere bak, sevda yelidir,
Açan güllere bak, bayrak alıdır,
Senden ayrı düşen gönül delidir!
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.
Duman olup dağlarına ağsam mı?
Yağmur olup bağlarına yağsam mı?
Yıldız olup göklerinde doğsam mı?
Ah çeker de yaşın yaşın ağlarım!
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Doğmuyor, doğmuyor aylar, yıldızlar!
Çalmıyor kırılmış kopuzlar sâzlar!
Karalar bağlamış gelinler kızlar!
Akşam olur sabah olur ağlarım,
Nerde benim, yaslı Tanrı dağlarım!
Allah Allah diyen ezanlar nerde?
Efeler, yiğitler, kızanlar nerde?
Taşkentler, Kırımlar, Kazanlar nerde?
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.
Artık Dede Korkut öğüt vermiyor,
Gültekin'in bildirgeleri gelmiyor!
Ne söylesem olmuyor, ah olmuyor!. .
Nerde benim, Oral-Altaş dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.
Sürüler dağılmış yaylamaz olmuş,
Irmaklar kurumuş çağlamaz olmuş,
Nerde benim, Ora!-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.
Mağripten meşrıkı soranlar hani?
Çin'i Viyana'yı saranlar hani?
Üç kıt'ada dimdik duranlar hani?
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.
Geçmiş günler birer hayal oldular,
Bedr-i tam idiler hilâl oldular,
Dün cevapken bugün sual oldular!
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.
Kınaman dostlarım gözümde yaş var!
Şu kara bağrımda bir kara taş var!
Tam elliiki milyon esir kardaş var!
Nerde benim, yaslı Tanrı dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım!..
Osman Yüksel milletvekili olduğu dönemlerde bir mesele ile alakalı meclis kürsüsünde konuşurken CHP milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak protesto eder ve konuşmasını engellemeye çalışırlar. Bunun üzerine Osman Yüksel SERDENGEÇTİ” Bu meclisin yarısı hıyar.”deyip kürsüden iner. Bunun üzerine CHP’li vekiller meclisin şahs-ı manevisine hakaret söz konusudur. Lütfen sözünü geri al, diye itirazda bulunurlar. Bunun üzerine Serdengeçti yeniden kürsüye gelip şöyle der:
YanıtlaSil-Tamam sözümü geri alıyorum. Bu meclisin yarısı hıyar değil.