NİYAZİ-İ MISRİ DİVANI -MEHDİ'NİN BENİ ASFAR İLE SAVAŞI
Tulû-ı kevkeb-i şarkdan mesâlibdür anun Mec
Mukaddemden olur anun remîniyle Bisenc
Tatar dahi ider yağma geçer suyu gözünü aç
Dühûl-i erba’în içre sakın durma hemân kaç
Muhakkik evsatın ahz it müzekkerle olur ihrâc
Tulû-ı kevkeb-i şarkdan mesâlibdür anun Mec
Doğudan bir yıldız doğar mesâlibdir anun Mec
Ahir Zamanın Mehdîsi (Mehdî-i ahir ez-zaman) olarak sıfatlandırılan Kanuni Sultan Süleyman fetih hareketleri için Tatarlardan askeri yardım istemiş, Tatar Hanı Sahip Giray Han da bu istek üzerine İstanbul’a kalabalık bir ordu göndermiştir. Ayrıca daha sonraki yıllarda Tatarlar, Rusların Osmanlı devletine karşı büyük bir saldırısını engelleyerek (1554), Rusları bozguna uğratmışlardır. Osmanlı-Tatar ilişkilerinin düzeyine işaret eden bir olay da Seyehatnâme’de geçmektedir. Evliya Çelebi Seyahatname’nin başında gördüğü bir rüyayı anlatırken Tatarlara yapılacak bir yardımdan bahsetmektedir: Rüyasında kendisini Ahi Çelebi camisinde gören Evliya Çelebi, camide aynı zamanda Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin dört halifesi ve arkadaşlarının da bulunduğunu fark eder. Kendisini Sa’d Vakkas olarak olarak tanıtan birine topluluğun burada toplanma nedenini sorar. Sa’d Vakkas Tatarların askeri bakımdan sıkıntıda olduklarını, onlara yardım için İstanbul’a geldiklerini ve oradan Tatar Hanı’na yardıma gideceklerin söyler.
Tatarların Sultan Süleyman zamanında Osmanlılara yardıma gelmiş olması, metinde geçen Mehdî’nin bu kez Sultan Süleyman ile ilişkilendirildiğini düşündürmektedir. Kanuni Sultan Süleyman’ın aynı zamanda Mehdî-i ahir ez-zaman olarak vasıflandırılması bu fikri desteklemektedir. Metinde Mehdî ile Tatarlar arasında bağlantı kurulması, dolaylı anlatımla Sultan Süleyman’ın Mehdîliğini vurgulamaktadır.
Civâr-ı Tuna’da olan karındaşlar çeker zahmet
Dühûl-i erba’în içre şakın durma hemân kaç
Tuna Nehri civârında olan kardeşlerimiz çeker zahmet
Sakın durma kırk gün içinde hemen kaç
Tuna nehri, Almanya’nın güneyinde Karaorman (Schwarzwald) bölgesinde Brege ve Brigach dağ ırmaklarının 678 m yükseklikteki Donau-Eschingen (Donaueşingen)’de birleşmesiyle meydana gelir. Tuna kaynağı Donaueschingen kasabasından fışkırarak ufak bir kanal sayesinde Brigach nehrine döküldüğü noktadan itibaren bu nehrin ismini Tuna diye değiştirir.
Donaueschingen’den Karadeniz’e döküldüğü Sulina limanına kadar uzunluğu 2779 km’dir. Bunun 2415 km’si üzerinde Seyrüsefer yapılmaktadır. Tuna nehri coğrafi bakımdan üçe ayrılır kaynağından Gönyü’ye kadar yukarı Tuna (988 km), Gönyü’den Turnu Severin’e kadar Orta Tuna (860 km) buradan nehir ağzı Sulina kadar aşağı tuna (931 km). Kaynağından denize döküldüğü noktaya kadar Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna olmak üzere toplam 10 ülkenin topraklarını kat etmektedir.
Tuna Nehri nehir taşımacılığına çok uygundur. Hollanda’dan Ren nehrinden başlayan seyahat kanal geçişleri ile Tuna üzerinden Karadeniz’e kadar seyahat edilebilir.
Tetebbu eyle târihin tokuz tarh it birin al
Muhakkik evsatın ahz it müzekkerle olur ihrâc
Târihini iyice araştır dokuz çıkar birini al
Muhakkak ortasını al müzekkerle olur ihrâç
Niyâzî-i Mısrî kuddise sırruhu’l-azizin bu beyitlerde bahsettiği tarihi olaylar için yeterli bilgimiz olmadığından tam olarak yorum yapamıyoruz. Fakat zaman içerisinde bu bahse konu zuhûratların oluştuğu veya olduğu kesin olma ihtimali çok yüksektir. Çünkü Niyâzî-i Mısrî istihraç konusunda yeterli ilime sahiptir.
Esselamu aleykum. Yazınızı okudum, bir iki tashih şart oldu. بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ ebced-i sağir ile 786, ebced-i kebir ile 1553 eder. "be" harfi sayılmazsa "784" ve "1550" olur. Beni Asfar (sarı oğulları) frenk ve rum yani avrupa milletlerine baktığı gibi şam ve halebi virane eden ve kendilerine "hizbullah" diyen "hizbüşşeytan" ordusunun alamet-i farikası olan bayrak ta "sarı" renktedir. Bu da nazar-ı dikkate alınmalıdır. Eğer yazınızda geçen tarihler sahih ise kullanılan ebcedin usul ve detayları hakkında izahat gerekir. Fiemanillah...
YanıtlaSilAleyküm selam; yazıda sözü geçen ebced hesabı Bistâmî'nin Cifrül Cami eserinde geçmektedir.
Sil