İMAM ABDULLAH HARUN-27 Eylül 1969
İMAM ABDULLAH HARUN
Abdullah Harun 1923 yılında Cape Town'da Müslüman Malay bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Daha birkaç aylıkken annesini kaybetti. Annesinin ölümünden sonra halası Meryem küçük Harun'u himayesine aldı. Halasının gözetiminde manevi açıdan da gelişen Abdullah Harun sekiz yaşında halası ile birlikte Mekke'ye giderek küçük yaşta hacı oldu. İslami eğitimini sürdürerek 14 yaşında hafızlığını tamamladı. Arapça öğrendi.Yerel hocalardan biri olan, tavsiyeleri ve rehberliği için sürekli başvurduğu İsmail Ganief Edwards, kendisinin hayatı üzerinde önemli izler bıraktı.
Abdullah Harun, tıraşlı kafasının üzerine modaya uygun siyah bir fes giyen, ufak tefek şık bir adamdı. Harun, sinemaya ilgi duyar, spor yapardı. Abdullah Harun aynı zamanda iyi bir eş ve çocuklarına örnek bir baba idi. Harun, çevresinde alçak gönüllüğü ve takvası ile tanınmıştı. Babasının işlettiği küçük bir bakkal dükkânında çalışarak geçimini temin ediyordu.
1950 yılında Hicaz’daki eğitim çalışmalarını tamamlayıp ülkesine döndükten sonra, Güney Afrika’da müslümanların üçüncü neslinin oluşumunda çok önemli rol oynadı. Seyyid Kutup ve Mevlânâ Mevdûdî'den etkilenen, aynı zamanda Afrika’da yaygın olan ve sufi geleneklere de yakın olan Abdullah Harun, Şeyh Yusuf’tan sonra müslümanların önemli bir mücadele adamı oldu. Bütün çabasıyla sosyal adaletle ilgili çalışmalar yapmaya başladı, zamanla zulme uğramışların mücadele sembolü haline geldi.
1955’te Claremont Camii’ne imam olarak atandığı zaman, henüz genç ve tecrübesiz olduğu eleştirileri geldi. Fakat burada başlatmış olduğu çalışmalarla herkesi şaşırtan İmam Abdullah Harun, kadın-erkek tüm yetişkinler için dersler başlattı. Yaptığı çalışmaların önemli noktalarından biri de minberden müslümanlara, içerisinde bulundukları durumlardan söz ederken, ırk ayrımı siyasetinin kötülüklerini sayabilmesiydi. Dolayısıyla onları bu zulüm siyasetine karşı durmaya çağırıyordu. Onun çalışmaları sonucu müslümanlar, bu konudaki görevlerini yerine getirebilmek aşkıyla, siyasetle daha çok ilgilenir oldular.
Daha sonra ırk ayrımı siyasetine karşı mücadele etmenin zorunluluğuna inanan ve bunun için mücadele eden Claremont Müslüman Gençler Derneği’ni kurdu. Fakirlere dağıtılmak üzere zenginlerden yardımlar toplama işine öncülük etti ve daha başka hayır işleri de tertipledi. Langa, Guguletu ve Nyanga bölgelerindeki zencilere yönelik sosyal, ahlaki ve finansal desteklerde bulundu. Bu, onun insan saygısının ve zulme uğramış insanlara yardım etme sorumluluğunun bilincinde olduğunun bir göstergesiydi.
1959 yılında Islamic Mirror dergisini yayımlamaya ve 1960 yılında da Muslim News dergisinin editörlüğünü yapmaya başladı. Bu yayın organları müslümanları ve başkalarını yönlendirmede ve de ırkçı hükümetin zulümlerini gözler önüne sermede etkin bir roller oynadı.
Altmışlı yıllarda Güney Afrika hükümetine karşı halkın direnişi gittikçe kuvvetlendi ve bu direnişte müslümanların etkinliği de arttı. Böyle olması Abdullah Harun ve onunla çalışan Ahmed Kasım gibi önderlerin yürüttüğü faaliyetlerin bir sonucuydu.
İmam Abdullah Harun’un, 1961 yılının Mayıs’ında bir programda deklare ettiği düşüncelerinde, Güney Afrika toplumunda görülen ırkçılık uygulamasının çarpıklığına işaret ediyordu. Bu programda İmam, farklı ırk mensuplarının iş ve yaşam alanlarını birbirinden ayıran Grup Bölgeleri Yasası’nın insanlık dışı, barbarca ve gayri İslami olduğunu ve bu kanunların İslam’ın prensiplerine tamamen ters düştüğünü belirtti.
Abdullah Harun, mücadelesinin amacını şu cümlelerle ortaya koyuyordu: "Bizim amacımız beyaz ırkı yok edip yerine siyah ırkı getirmek değildir. Maddeye dayanan bir ayaklanma hiç değildir. Bizim davamız Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyen ırkçı-laik Güney Afrika Cumhuriyetine karşıdır. Müslüman olsun, Hıristiyan olsun, beyaz olsun, siyah olsun insanları sömürüden ve zulümden kurtarıp özgürlüklerine kavuşturmaktır. Biz ırkçı değiliz. Biz insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduğuna inanırız. Ve her kim olursa olsun bu inancımızı kaim kılıncaya kadar mücadeleden geri durmayacağız."
Güney Afrika müslümanları çeşitli kitap ve gazete yayınlama faaliyetlerinin yanısıra ırk ayrımı siyasetini kınamak için yürüyüş yapma, miting düzenleme gibi faaliyetlerden de geri durmadılar. Bu arada bir takım yeni islami teşkilatlar kurmaya başladılar. Camilerin, vakıfların işlerini yürütmek, müslümanların problemleriyle ilgili fetvalar vermek üzere kurulan ve önde gelen ilim adamlarının yönettiği "İslam Adalet Divanı" bunlardandır.
Ülkedeki müslümanlar, bütün bu sayılan faaliyetlerinin yanısıra, siyaset sahasında tanınmış olan, Afrika Milli Kongresi (ANC), Birleşik Demokratik Cephe (UDF) gibi daha başka teşkilatların gelişmelerine de yardımcı oldular.
Güney Afrika hükümeti için Abdullah Harun'un en tehlikeli çalışmalarından biri, belki de gizlice Afrika Milli Kongresi ile ilişki kurması, onunla ortak çalışma yürütmesi idi. Çünkü bu ortak çalışmalarına bağlı olarak gençlerin bir kısmını yurt dışına gönderiyor, ülkelerine döndüklerinde hükümete karşı daha aktif bir muhalefet yürütebilmeleri için onların dışarda eğitim görmelerini sağlıyordu.
İmam Harun, bir takım yardımlar toplamak ve siyasi bağlantılar kurmak maksadıyla arasıra kendisi de ülke dışına çıkıyordu. Özellikle Londra'ya orada tahsil gören kızını görmek istediğini söyleyerek sık sık gidiyordu.
Abdullah Harun'un çalışmaları arasında Güney Afrika hükümetini kızdıran bir diğer husus da onun, Cape Town'a komşu bölgelerde ve özellikle siyahlar arasında İslam'ı yayma gayretleri idi. Nitekim onun yürüttüğü tebliğ faaliyetleri neticesinde pek çok siyah İslam'a girmişti.
İmam Abdullah Harun, Güney Afrika’nın en karanlık siyasi dönemlerinden biri olan ırkçılık rejimi döneminde davet faaliyetlerini ortaya koymuştu. Sosyo-politik ortamda Hıristiyanlarla karşılıklı bir ilişki geliştirdi ve bu ortamda hassas dini konulara değinmeden, kişisel örneklik yoluyla İslam’ın ne olduğunu, Müslümanların mevcut sosyo-politik şartlarda İslam’ın temel kaynaklarını nasıl yorumlaması ve uygulaması gerektiğini gösterdi.
Davetinde farklı metotlar deneyen İmam, ayrıca, görev yaptığı camide tüm ideolojik ve dini inançtan kişilere, başkalarına dil uzatmadan ve alışılmışın dışında inançları olan grupları küçümsemeden, kendi inançlarını ve uygulamalarını anlatma fırsatının verildiği platformlar oluşturdu.
Çoğu kez, maddi olarak kendisinden daha zor durumda olanlara yardım ettiği için maddi sıkıntı içinde bulunan İmam, özellikle baskı altındaki kardeşlerine saygı ve hoşgörüyle yaklaşması, bir kişinin komşusu hangi inanca mensup olursa olsun onunla ilgilenmesi gerektiği gibi bazı değerlerin üzerinde ısrarla durdu.
Güney Afrika müslümanlarının sayısı bir milyonu aşmazken ırkçı rejime karşı verdikleri savaş, sayıları 20 milyonu bulan siyahlar ve sayıları 2 milyonu bulan Hintlilerin mücadelesinin üstünde bir etki bıraktı.
1968’de Mekke’ye giden İmam, oradan Kahire’ye geçerek Africa National Congress ve Pan African Congress toplantılarına katıldı. Oradan da Londra’ya gitti. Fakat Güney Afrika’ya geri dönmeden önce yakın çevresinden arkadaşları ona, ülkesine dönmesinin onun için pek iyi olmayacağını, polisin onu hedef aldığını söyleyerek başka bir yere göç etmesini tavsiye ettiler. Fakat, babasının yaşlı olması ve yaptığı çalışmalar, onu başka bir ülkeye göç etmekten alıkoydu.
Hükümet, altmışlı yılların sonlarına doğru, İmam Harun'un çalışmaları alanlarını darattı. Ve imam seçilmesinden tam 13 sene sonra, 1969 senesinde Hz. Peygamber'in mevlidinin anılmasından sonraki sabah, müslümanlara namaz kıldırmak, namazın peşinden de o mübarek gün dolayısıyla yapılacak toplantıya katılmak üzere camiye gitmeye hazırlandığı sırada tutuklandı.
Gözaltına alınan siyasi tutuklular hücreye konuluyor, bir hayvana bile yapılmayacak kötü muameleler altında sorguya çekiliyordu. Abdullah Harun kendisine hücresinde verilen Hıristiyan yemeğini yemeyerek kendi evinden yemek talebinde bulundu. Bu talebi hiçbir zaman doğru dürüst karşılanmadı. Sabahları verilen birkaç dilim ekmek ve bir bardak kahve ile günlerini geçirmeye başladı. Hücredeki zor yaşam şartlarının yanında İmamın sorgu günleri başlamıştı. İlk zamanlarda zalim sorgucular Abdullah Harun'a iyi davranarak kendisinin yardım işleri ile uğraştığını saygın bir yeri olduğunu hatırlatıp kendilerine zorluk çıkarmaması gerektiğini söylediler. Onların istediği sadece kendisi ile ülke içinde irtibat halinde olan PAK üyelerinin isimlerini söylemesi idi. Bunun karşılığında serbest kalabilecekti. Fakat Abdullah Harun bunu hiçbir zaman kabul etmeyecekti.
İmamdan bu yöntemle cevap alamayacağını anlayan siyasi polisler Abdullah Harun'a hayaline bile gelmeyecek hakaret ve küfürlerle saldırdılar. Abdullah Harun'u kaba dayak ile darp ederek konuşturmaya çalıştılar. İstediklerini elde edemeyen zalimler her geçen gün işkencenin dozunu arttırıyor, imamın zarif bedenine elektrik akımı vererek ondan bilgi almaya çalışıyorlardı. Abdullah Harun'un işkence esnasında bir kaburga kemiği kırılmış, vücudunun çeşitli yerlerinde ödemler oluşmuştu. Yapılan işkencelere Abdullah Harun: "ehad, ehad, ehad" nidaları ile karşılık verdi, tıpkı ashap devrinde Afrikalı Bilal Habeşi'nin işkenceci müşriklere verdiği cevap gibi. Yanındaki hücrelerde kalan mahkûmlar her gün yapılan işkenceleri ve haykırışları işitiyorlardı. İşkenceler esnasında imamın kaldığı 164'ncü hücreden gelen feryat ve dua sesleri diğer hücredeki mahkûmların günlerini zehir ediyordu. İmamın son günlerinde işkencenin dozu o kadar arttırılmıştı ki Abdullah Harun yerinden kalkamayacak hale geldi.
İmam Abdullah Harun'un işkencede tam olarak yaşadıklarını kimse bilmiyor. Ancak hücreden sızdırabildiği birkaç mektup ve işkence sürecini yaşayan diğer mahkûmların tecrübelerinden yapılan çıkarımlara göre neler yaşamış olabileceği tahmin edilebiliyor. 138 günlük hücre hapsi; küfür, hakaret, zulüm 27 Eylül 1969'da sona erdi. İmam Abdullah Harun işkencede aldığı yaraların sonucu rabbine yürüdü.
Zalimler Abdullah Harun'un merdivenden düşerek yaralandığını ve kalp krizinden öldüğünü söylediler. Yapılan otopside imamın vücudunda küçüklü büyüklü kan pıhtılaşmaları bulunduğu, akciğer ambolisi ile bacaklarda tromboz olduğu ifade edildi. Yine imamın yedinci sağ kaburga kemiği kırıktı. Vücudunda çeşitli boyutlarda 30'dan fazla noktada ezik, morluk vardı ve midesi boştu.
Onun şehid olduğu haberi, bütün Güney Afrika Müslümanları ile kendisini tanıyan, ırk ayrımına karşı mücadelesini bilen diğer insanlar arasında kısa zamanda yayıldı. Cenaze merasimi, Cape Town şehrinde o zamana kadar görülmemiş bir kalabalığın toplanmasına vesile oldu. Onun şehadeti aynı zamanda ülkedeki müslümanların ırk ayrımı politikasına karşı tutumlarındaki direncini ve cihadın devam ettirilmesi konusundaki cesaretlerini artırdı ve yeni liderlerin çıkmasına vesile oldu.
Hiç yorum yok