Niyâzî Mısrî



 

Niyâzî Mısrî



   NİYAZİ MISRİ Hazretlerinin asıl adı Mehmet (Niyazi)dir.İkinci Osman devrinde 1617-1618 yıllarında Malatyada şimdiki adı Soğanlı olan İşpozi kasabasında doğmuştur.Babasının ( Ali Çelebi) bir Nakşibendi tarikatı mensubu olmasına rağmen, henüz 21 yaşında genç bir vaiz iken Halvetî Tarikatı şeyhi Malatyalı Hüseyin Efendi’ye intisab etmiştir.25 yaşlarında şeyhinin ve ailesinin
iznini alarak gayb ilimlerini öğrenmek için Mısıra gidip bir Kadiri şeyhine biat edip yanına yerleşir.
 
  Bir gün şeyhi ona “Zahir ilim talebinden tamamen vazgeçmedikçe tarikat ilmi sana açılmaz” dediğinde niyaz ile Allah’a istihare ettiğini, rüyasında Abdülkadir-i Geylani Hazretlerinin Niyazi’ye nasibinin bu şehirde olmadığını ve “Senin şeyhin bu şehirde değildir” diye Anadolu tarafını işaret ettiğini Mevaidu’l-İrfan (İrfan Sofraları) adlı eserinde anlatmaktadır.Bunun üzerine şeyhinden ısrarla izin ister, rüyasını duyan şeyhi, kendisine hilafet vermeyi teklif eder ise de o gitmede ısrar eder ve izin alıp Mısır’dan ayrılır Anadolu yoluyla İstanbul’a gelir.
  Sokullu Mehmet Paşa Medresesi’nde bir hücrede irşada başlar (1646).İstanbul’dan Bursa’ya gidip orada Veled-i Enbiya Camii kayyimi Ali Dede’nin evinde ve Ulu Cami yakınındaki medresede oturan Niyazi-i Mısri, yine bir rüya üzerine Uşak’a giderek Halvetiyyenin Elmalı’lı Yiğitbaşı Ahmet Efendi kolundan ve Ümmi Sinan Halifelerinden Şeyh Mehmed’e intisab eder. “Akıbet Şeyhim, göz bebeğim, kalbimin devası” olarak ifade ettiği Şeyh Ümmi Sinan Elmalı (k.s) ile Elmalı’ya giderek şeyhinin dergahında imamlık, hatiplik ve şeyhinin oğluna öğretmenlikte bulunur. Kırk yaşına ulaştığında Mısri Ümmi Sinan’dan hilafetini alarak irşada başlar.
 
  1669 tarihinde Bursa’ ya gelmiş, Bursa’da Ulu Camii civarında bir hücrede irşad, camide va’azlara devam etmiş; bir yandan da geçimini temin ve yoksullara yardım maksadıyla mum yapıp satmıştır. Abdal Çelebi adlı bir tüccar Niyazi’ye bir dergah yaptırır. Bursa’da Ulu Cami’nin kıble tarafında  tekkesini kurduğu yıllar tekke – medrese tartışmalarının en yoğun olduğu yıllara rastlar; sesli zikir meclisleri yasaklanmıştır. Mısri bu karara uymamış ve açıkça mücadele etmiştir.Mücadeleci tavrından dolayı çekemeyenler fırsat kollar.
 
  Sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa’nın daveti üzerine Edirne’ye giden Niyazi cifre dayanarak bazı sözler söylediğinden 1087 (1673)’ te Rodos’a sürülür. Dokuz ay sonra affedilerek Bursa’ya döner.
  Dönüşte Bursa’da çalışmaya devam etmiş, 1677’de Rusya seferi için halkı cihada davet etmek amacıyla 300 kişilik bir derviş grubuyla Edirne’ye geçmiş, Selimiye Camii’ndeki bir hutbesinden dolayı bu kez Limni Adası’na sürgün edilmiştir. İki sene sonra affedilmesine rağmen dönmez ve Limni’ de Mısri dergahı kurar. On beş yıl sonra tekrar Bursa’ya gelir.
   Padişah II.Ahmed’ in, şeyhe mahsus bir koçu araba, dervişler için de para gönderdiği bilinmekte olup, Niyazi’yi çok saydığı anlaşılmaktadır. Niyazi-i Mısri’nin padişaha, iş başında bulunan hainleri keramet ile birer birer haber vereceği şayiası, devlet adamları arasında telaş uyandırır. Sadrazam Bozok’lu Mustafa Paşa, Mısri Efendi’nin duasını almak isteyen ve sonra sefere çıkılmasını münasip gören II. Ahmed’i, bu zat geldiği takdirde büyük bir fitne zuhur edeceği yolundaki telkinleriyle fikrinden vazgeçirir. Niyazi, 26 Şevval, 1104 (30 Haziran 1693) Salı günü Edirne’ye gelip va’zetmek üzere Selimiye Camiine indiği zaman, halk caminin etrafını almış, kalabalıktan içeriye girilemez olmuş idi. Bu durum karşısında Sadrazam, Niyazi-i Mısri’nin eğer derhal sürgün edilmezse büyük bir karışıklık çıkacağını padişaha telkin ederek, Niyazi-i Mısri’nin Limni’ye gönderilmesi hususunda bir ferman alır. Tekrar Limni’ye sürülür (1693). Orada, bir müddet sonra 20 Recep 1105 (16 Mart 1694)’te, 78 yaşında vefat eder.
  
  Niyazi Mısri Hazretleri kuvvetli bir şair,Mükemmel bir Mürşid ve büyük bir Velî’dir.
Ruhu şad olsun Himmetleri var olsun. Muhammed Nurül Arabi Hazretleri Niyazi Mısri Divanını şerh etmiş Niyazi Mısri’nin ne yüksek bir kemâle sahip olduğunu göstermiş ve ihvanlarına çok sevdikleri bu divanı daima okumalarını tavsiye etmiştir.


Varlığın mahveyleyip meydane gel
La vü İlladan geçip merdane gel

Gel hakikat ilmini sende oku
Bir kadem bas mektebi irfana gel

Zulmete Hızr ile gir gevher çıkar
Abı hayattan içip hem kane gel

Şer’i başa tac edip İskender ol
Geç otur tahtı dile şahane gel

Küntü kenzen sırrını duydunsa ger
Sakla sırrı deme her nadana gel

Vahdetin meydanı sırrı var iken
Kesret içre girme sen zindane gel

Ey Niyazi baş açık divanesin
Nice bir divanesin uslane gel

——————————-
Aşkın meyine ben kane geldim
Şevkin oduna hoş yane geldim

Şem-i tevhidi gördüm yakılmış
Gitti kararım pervane geldim

Halka-yı zikri kurmuş aşıklar
Bende sahnında cevlane geldim

Mecnunum bugün leyla derdinden
Neylerim aklı divane geldim

Derdi cânânın açtı yâreler
Bağrım üstünde dermana geldim

Ümmi sinanın Hak-i payine
Sürmeye yüzüm sultana geldim…

Yaremi bildim yarimden imiş
Bunda Niyazi lokmana geldim

——————————-

Tende cânım canda cânanımdır Allah hû diyen
Dilde sırrım sırda sübhânımdır Allah hû diyen

Dest-i kudretle yazılmış yüzüne âyât-ı Hak
Gönlümün tahtında sultânımdır Allah hû diyen

Cümle a’zâdan gelir zikr-i "ene’l-hak" nâ’resi
Cism içinde zâr u efgânımdır Allah hû diyen

Geceler tâ subh olunca inledir bu derd beni
Derdimin içinde dermânımdır Allah hû diyen

Yere göğe sığmayan bir müminin kalbindedir
Katremin içinde ummânımdır Allah hû diyen

Kisve-i tenden muarrâ seyr eder bu gökleri
Çark uran abdâl-ı uryânımdır Allah hû diyen

Her kişiye kendinden akreb olan dost zâtıdır
Ey Niyâzi dilde mihmânımdır Allah hû diyen…

——————————————

Nadanı terk etmeden yaranı arzularsın
Hayvânı sen geçmeden insanı arzularsın

Men arefe nefsehu fakad arefe rabbehu
Nefsini sen bilmeden Sübhan’ı arzularsın

Sen bu evin kapusun henüz bulup açmadan
İçindeki kenz-i bipâyan’ı arzularsın

Taşra üfürmek ile yalınlanır mı ocak
Yönün Hakk’a dönmeden ihsanı arzularsın

Dağlar gibi kuşatmış benlik günahı seni
Günahını bilmeden gufranı arzularsın

Sen şarabı içmeden serhoş-u mest olmadan
Nicesi Hak emrine fermanı arzularsın

Çüzün yeşil kabını yemekle tad bulunmaz
Zâhir ile ey fakih Kur’an-ı arzularsın

Şarabı sen içmeden sarhoş-u mest olmadan
Nice Hakkın emrine fermanı arzularsın

Gurbetliğe düşmeden mihnete sataşmadan
Kebap olup pişmeden büryanı arzularsın

Yabandasın evin yok bir yanmış ocağın yok
Issız dağın başında mihmanı arzularsın

Bostanı bağı gezdim hıyârını bulamadım
Sen söğüt ağacından rummânı arzularsın

Başsız kabak gibi bir tekerleme söz ile
Yunusleyin Niyazi irfânı arzularsın

————————————–

Kim ki candan geçmez ise deyin bize yar olmasın
Ar u ırz ile gelip aşıklara bar olmasın

Gam yükün aşık olan daim çeke gelmiş dürür
Duymayan dost derdini aşka giriftar olmasın

Derd uyutmaz rahat etmez gece gündüz aşıkı
Şol ki bülbüldür güle karşı nice zar olmasın

Zevk-i taatle kimesne hal-i aşkı anlamaz
Talib-i sadık isen belinde zünnar olmasın

Remz-i Hak’ka mahrem olmak değmenin karı değil
Kim dilerse aşk ile yar olsun ağyar olmasın

Zerrece aşk oldu kimde olsa yakar varlığın
Aşk odu ister ki Hak’dan gayrı hiç var olmasın

Cümle efkarın hurufun cem edip tevhid ile
Noktayı vahdet’de haşrol gayrı efkar olmasın

Ey Niyazi hal-i aşkı herkese faş eyleme
Sırr-ı Hak’dır ana bigâne haberdar olmasın

—————————————

Sevdim seni hep vârım yağmadır alan alsın
Gördüm seni efkârım yağmadır alan alsın

Aldın çü beni benden geçdim bu can u tenden
Aklım dahi her vârım yağmadır alan alsın

Ben varlığımı atdım dost varlığına yetdim
Her uslu’ya bazârım yağmadır alan alsın

Geçdim ben âd u san’dan çıkdım ben o dükkândan
Hep ırz ile vekârım yağmadır alan alsın

Geldi dile dildarım buldum gül ü gülzârım
Şimden gerû hep varım yağmadır alan alsın

Sen gaib ü hâzırsın her halime nâzırsın
Ahvâl ile etvârım yağmadır alan alsın

Çün buldu gönül yarim terk eyledim ağyarım
İmân ile zünnârım yağmadır alan alsın

Mısri’ye vücûb imkan bir oldu kamû a’yan
Tâat ile ezkârım yağmadır alan alsın

———————————–

Hak yolunun rehberi nefsi dürür kamilin
Dil tahtının serveri nefsi dürür kamilin

Nefsini mat eyleyen def’i-memat eyleyen
Nefh-i hayat eyleyen nefsi dürür  kamilin

İsteyu git ademi ademde bul ademi
Sırr-ı nefahtü demi nefsi dürür kamilin

Sure-yi Necm’i oku gel anla vahyi Hakk’ı
Bilesin o mantıkı nefsi dürür kamilin

Rûhul-Kudüs demini Ademde iste anı
Ol imiş gönlün canı nefsi dürür kamilin

Maye-i zât denilen feyz-i necât denilen
Ab-ı hayât denilen  nefsi dürür kamilin

Diri kılan tenleri zinde eden canları
Kaldıran ölenleri nefsi dürür kamilin

Mevtaya etse nefes her yaneden gele ses
Haşreden ey hakşinas  nefsi dürür kamilin

Niyazi’yi can eden zerresini kân eden
Katresin ummân  nefsi dürür kamilin
————————————–
Hakk’ı seven âşıkların eğlencesi tevhîd olur
Aşk oduna yanıkları eğlencesi tevhîd olur

Durmaz işim sürer dili sorar müdâm doğru yolu
Gerçek ere diyen belî eğlencesi tevhîd olur

İzinden ayırmaz gözünü cân ile tutar sözünü
Görmeğe eğer yüzünü eğlencesi tevhîd olur

Halkın arasından çıkar tevhîd görmeye cân atar
Bülbül gibi dâ’im öter eğlencesi tevhîd olur

Mâl ü menâlin terk eder ehl ü iyâlin terk eder
Hâl ile kâlin terk eder eğlencesi tevhîd olur

Dünya ve ukba perdesin ardına atar cümlesin
Kor mâsivâ eğlencesin eğlencesi tevhîd olur

Mısrî’ye uyan kişinin gider çürüğü işinin
İçindeki can kuşunun eğlencesi tevhîd olur

—————————————-

Ey tarikat erleri ey hakikat Pirleri
Bir haber verin  ol bî-nişân kandedir?

Kandedir dostun yolu kande açılır gülü
Dost bağçesi bülbülü gül-i handan kandedir?

Aradım bahr ü berr’i bulmadım ben bu sırrı
Cism ü candan içeri gizli sultân kandedir?

Madem ki can tendedir ten can ile zindedir
Amma nidem bilmedim cânâ cânân kandedir?

Niyazi’ye can olan sırrında sultân olan
Din ü hem iman olan ol bimekan kandedir?

Cevap:
Ey gönül gel ağlama zâri zâri inleme
Pirden aldım haberi ol bî-nişân sendedir

Sendedir dostun ili sende açılır gülü
Söyler bu can bülbülü gül-i handan sendedir

Gezme gel bahr ü berr’i kendinden iste sırrı
Cism ü câna hükmeden gizli sultân sendedir

Anladınsa sen seni bildinse can u teni
Gayri ne var ey gönül can-u canan sendedir

Ten tahtıdır bu cânın can tahtıdır cânânın
Ey Niyazi şübhesiz ol bî-mekân sendedir

————————————-

Ey gönül gel gayrıdan geç aşka eyle iktida
Zümre-i ehl-i hakikât anı kılmış muktedâ.

Cümle mevcûdat u malûmata aşk akdem dürür,
Zirâ aşkın evveline bulmadılar ibtidâ.

Hem dahi cümle fenâ buldukta aşk bâki kalır,
Bu sebepten dediler kim aşka yoktur intihâ.

Dilerim senden Hüdâ’ya eyle tevfikin refîk,
Bir nefes gönlüm senin aşkından etme gel cüda.

Masivâ-yı aşkının sevdâsını gönlümden al,
Aşkını eyle iki âlemde bana âşinâ.

Aşk ile tamûda olmak cennetidir âşıkın,
Lîk cennette olursa tamûdur aşkın ana.

Ey Niyâzî mürşid istersen bu yolda aşka uy,
Enbiyâ vü Evliyâye aşk oluptur rehnümâ.

Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş
Bürhân arardım aslıma aslım bana bürhân imiş

Sağu solu gözler idim dost yüzünü görsem deyû
Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş

Öyle sanırdım ayrıyam dost gayrıdır ben gayrıyam
Benden görüp işiteni bildim ki ol cânân imiş

Savm-u salâtu hac ile sanma ki biter zâhid işin
İnsan-ı kâmil olmağa lazım olan irfân imiş

Kande gelir yolun senin ya kande varır menzilin
Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş

Mürşid gerektir bildire Hakk’ı sana hakkal-yakîn
Mürşîdi olmayanların bildikleri gümân imiş

Her mürşîde dil verme kim yolunu sarpa uğradır
Mürşîdi kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş

Anla hemen bir söz dürür yokuş değildir düz dürür
Âlem kamu  bir yüz dürür  anı gören  hayrân imiş

İşit Niyâzi’nin sözün bir nesne örtmez Hak yüzün
Hak’tan âyân bir nesne yok gözsüzlere pinhân imiş

———————————————–

Bakıp cemâl-i yâre çağırırım dost dost
Dil oldu pâre pâre çağırırım dost dost

Aşkın ile dolmuşam zühdümü yanılmışam
Mest-i müdam olmuşam çağırırım dost dost

Mescid ü meyhânede hânede virânede
Kabede puthanede çağırırım dost dost

Sular gibi çağ-u çağ dolaşırım dağ-u dağ
Hayran bana sayr-u sağ çağırırım dost dost

Geldim cihâna garip oldum güle andelip
Her dem ciğerim delip çağırırım dost dost

Dünya gamından geçip yokluğa kanad açıp
Aşk ile daim uçup çağırırım dost dost

Aradığım candadır canda ve hem tendedir
Bilir iken bendedir çağırırım dost dost

Gâh düşerim mutlaka gâh asıl gâh mülhika
Bakıp kamûdan Hakka çağırırım dost dost

Dolanmaz ol hâl-u hat minel-ezel tâ ebed
Onulmaz aslâ bu derd çağırırım dost dost

Hep görünen dost yüzü andan ayırmam gözü
Gitmez dilimden sözü çağırırım dost dost

Deryâ olunca nefes pârelenince kafes
Tâ kesilince bu ses çağırırım dost dost

Gökler gibi dönerim gün gibi dolanırım
Devr ile eğlenirim çağırırım dost dost

Geldim o dost ilinden koka koka gülünden
Niyazi’nin dilinden çağırırım dost dost

———————————-

Bugün bir meclise vardım oturmuş pend eder vaiz
Okur açmış kitâbını bu halkı ağlatır vâiz

İki bölmüş cihân halkın birini cennete salmış
Eliyle kürsüden birin tamûya sarkıtır vâiz

Çıkar ağzından ateşler yakar şeytan-ı melunu
Sanasın yedi tamûnun azâbı kendidir vâiz

Tamuya şöyle doldurmuş içinde yok duracak yer
Ana yerleştirir halka acep hizmettedir vâiz

Yaraşır va’z ana hakkâ ki yanar yakılır her dem
Niyazi’nin hemen ancak cihanda adıdır vaiz

——————————————–
Ey derde derman isteyen yetmez mi derd derman sana
Ey rahat-ı can isteyen kurban olandır can sana

Yağma edersin varlığın gider gönülden darlığın
Mahveyle sen ağyarlığın yar olısar mihman sana

Sermaye bu yolda heman teslim olur buna inan
Sıdk ile Allah’a dayan etmez mi gör ihsan sana

Tevhide tapşur özünü kimseye açma râzını
Şeyh izine tut yüzünü şeyhin yeter burhân sana

Eyün kişi yol alamaz maksudunu tez bulamaz
Bekle maârif kapusun yüz göstere irfân sana

Dünya ile ukbayı ko ulâ ile uhrâyı ko
Var ol kuru sevdayı ko matlab yeter Sübhan sana

Candan talep kıl yarini ver canı bul didârını
Yok eyle kendi vârını kim var ola cânân sana

Çürüklerin hep sağ olur zehrin kamû bal yağ olur
Dağlar yemişli bağ olur cümle cihan bostan sana

Güçtür kati Hakk’ın yolu dergahı hem gâyet ulu
Sıdk ile olmazsan kulu etmez yolu âsân sana

Kulluğa bel bağlar isen şam ü seher ağlar isen
Sular gibi çağlar isen tez bulunur umman sana

Bülbül oluben öte gör gül gibi açıl tüte gör
Aşk oduna can ata gör gülzar olur nirân sana

Yüzün Niyazi eyle Hâk derd ile bağrın eyle çâk
Kalbin sarayın eyle pâk şayet gele Sultan sana.

——————————————–

Uyan gafletten ey gâfil seni aldatmasın dünya
Yakanı al elinden kim seni sonra kılar rüsvâ

Ne sandın sen bu gaddârı ki ta böyle anı sevdin
Anı her kim ki sevdiyse dinini eyledi yağmâ

Adavet kılma kimseyle sana nefsin yeter düşman
Ki asla senden ayrılmaz ömür ahir olunca ta

İşittin Hak Resûlünden nice âyât-ü ahbârı
Veli nidem ki kar etmez bu öğütler sana asla

Bu zâhir gözünü örtüp bana tut cân ile gönlün
Ki her bir sözün içinde duyasın cevher-i mana

Kelam-ı Mustafa zevkin dimağında bulan gör kim
Muadil olmaz ol zevke hezâran “men ile selvâ”

Kemâli devlet istersen oku ayât-ı Kur’ânı
Ki her harfin içinde var Niyazi bin dürr-i yektâ.

——————————————–
Zat-ı Hakk’da mahrem-i irfân olan anlar bizi
İlm-i sırda bahr-i bî-pâyân olan anlar bizi

Bu fenâ gülzârına bülbül olanlar anlamaz
Vech-i bâki hüsnüne hayrân olan anlar bizi

Dünya ve ukbâyı tamir eylemekten geçmişiz
Her taraftan yıkılıp virân olan anlar bizi

Biz şol Abdalız bıraktık eğnimizden şâlımız
Varlığından soyunup üryân olan anlar bizi

Kahr u lütfu şey’-i vâhid bilmeyen çekdi azab
Ol azabdan kurtulup sultân olan anlar bizi

Zâhidâ ayık dururken anlamazsın sen bizi
Cür’a-yı safi içip mestân olan anlar bizi

Arifin her bir sözünü duymağa insan gerek
Bu cihânda sanmanız hayvân olan anlar bizi

Ey Niyazi katremiz deryâya saldık biz bu gün
Katre nice anlasın ummân olan anlar bizi

Halkı koyup lâmekân ilinde menzil tutalı
Mısri’ya şol canlara canân olan anlar bizi

————————————–
Hamr-ı ruy-ı yar ile sekrân olan anlar bizi
Katresin bahr eyleyip ummân olan anlar bizi
Cahil anlamaz zev’il-irfân olan anlar bizi
Vakıf-ı esrâr olup hayrân olan anlar bizi
Anlamaz hayvân olan insan olan anlar bizi

Halkın artık eksiğini gördüğümüz yoktur bizim
Kimseye tân etmeğe hiç dilimiz yoktur bizim
La-mekândan gelmişiz bir ilimiz yoktur bizim
Bu fenâ gülzâra asla meylimiz yoktur bizim
Her seher bülbül gibi nâlân olan anlar bizi

Sırr-ı vasl-ı yari yol azanlara açılmayız
Biz hakikat şemsiyiz revzenlere açılmayız
Biz ricâl esrârını şol zenlere açılmayız
Zâhid-i elfâf olan rehzenlere açılmayız
Açılıp güller gibi handân olan anlar bizi

Sanmayın zâhid gibi havf ü ricâ abdâlıyız
Geçmişiz ondan şehâ bezm-i likâ abdâlıyız
Tekye-i iklîm lâhûtta bekâ abdâlıyız
Baş açık yalın ayak râh-ı fenâ abdâlıyız
Ref edip ten cübbesin üryân olan anlar bizi

Mısrıya şehr-i fenâya uğradı râhım bu gün
Şems-i rûy-ı yâr ile bedr oldu çün mâhım bu gün
Kuluna rahm eyleyip kıldı nazar şâhım bu gün
Li-maallâh sırrına mahremdir İbrâhim bu gün
Ol serâ-yi vahdete mihmân olan anlar bizi.

—————————————-

Zühdünü ko aşka düş ehl-i cenân etsin seni
Pir-i aşka kulluk et cânâne cân etsin seni

Bir zaman bülbül gib efgânın ağdır göklere
Şol kadar kıl nâleyi kim gülistân etsin seni

Ar u nâmusun bırak şöhret kabâsından soyun
Giy MELAMET hırkasın kim ol nihân etsin seni

Yüzünü yerler gibi ayaklar altında ko kim
Hak Teâlâ başlar üzre âsumân etsin seni

Verme rahat nefsine daim gazâ-yı ekber et
Kâ’be-yi dil fetholup dârül-emân etsin seni

Gel Niyazi’nin elinden bir kadeh nûş eyle kim
Mahvedip nâmı nişânın bî-nişân etsin seni

—————————————–
Zâhidâ  suret gözetme  içeri gel  câna bak
Vechi üzre gör ne yazmış defter-i Rahmâna bak

Mushaf-ı hüsnünde yazmış "Kul Hüvallah" ayeti
Gel inanmazsan geri var  mekteb-i irfâna bak

Çeşmini  gösterdiğince  âşıkın  cânın  alır
Leblerin açdıkça can nefheyleyen cânâna bak

Zülfünün her bir telinde bağlı bin mecnûnu gör
Hattı’nın ilindeki yüz-bin meh-i taban’a bak

Ateş-i ruhsâr ile yanmış kararmış çehresi
Harf libasından soyunan nokta-i üryanâ bak

Hep mülâzım kulluğunda bu cihanın şahları
Kapısında Pâdişâhlar kul olan sultanâ bak

Alem anın hüsnünün şerhinde olmuş bir kitâb
Metnin istersen Niyazi suret-i insâna bak

—————————————-

Derviş olan âşık gerek yolunda hem sâdık gerek
Bağrı anın yanık gerek can gözleri açık gerek

Alçaktan alçak yürüye toprak içinde çürüye
Aşk âteşinde eriye altın gibi sızmak gerek

Zikr-i Hakka meşgul ola yana yana tâ kül ola
Her kim diler makbûl ola tevhide boyanmak gerek

Eyün kişi yol alamaz maksûdunu tez bulamaz
Yoğ olmayan vâr olamaz vârını dağıtmak gerek

Dervişlerin en alçağı buğday içinde burçağı
Bu Mısri gibi balçığı her bir ayak basmak gerek

——————————————-

İster isen bulasın cânânı sen
Gayre bakma sende iste sende bul
Kendi mir’âtında gözle anı sen
Gayre bakma sende iste sende bul

Her sıfat kim sende var izle anı
Gör ne sırdan feyz alır gözle anı
Erişince  zâtına  özle  anı
Gayre bakma sende iste sende bul

Kenz-i mahf-î âşikâr hep sendedir
Yaz ve kış leyl-ü nehâr hep sendedir
İki âlemde ne varsa hep sendedir
Gayre bakma sende iste sende bul

Men aref sırrına er ko gafleti
Gör ne remzeyler bu insan sîreti
Haşru neşr ile tamûyu cenneti
Gayre bakma sende iste sende bul

Haşr-ı sûrun halin inkâr eyleme
Gülşen iken yerini hâr eyleme
Enfüsü  âfâkı  bil  âr  eyleme
Gayre bakma sende iste sende bul

Zât-ı Hakk’ı anla zâtındır senin
Hem sıfâtı hep sıfatındır senin
Sen seni bilmek necâtındır senin
Gayre bakma sende iste sende bul

Sûreti terk eyle mâna bulagör
Ko sıfâtı bahr-i zâta dalagör
Ey Niyâzî şarku garba dolagör
Gayre bakma sende iste sende bul

———————————
Çün sana gönlüm mübtelâ düştü
Derd ü gam bana âşinâ düştü

Zühd ü takva’ya yâr idim evvel
Aşk ile benden hep cüdâ düştü

Vaiz der ki gel aşkı terk eyle
Nideyim sabrım bî-vefâ düştü

Nice terk etsin aşkı şol aşık
Ana karşı sen mehlikâ düştü

Vechini görsem dağılır aklım
Zülfün ana çün muktedâ düştü

Kim seni buldu kendi yok oldu
Vaslına ey dost can bahâ düştü

Aşka uşşâkın davet etmişsin
Can kulağına ol sadâ düştü

Bu Niyazi’nin hiç vücûdunda
Zerre komadı hep bekâ düştü

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.