FEYRUZ ED-DEYLEMİ
FEYRUZ ED-DEYLEMİ
«Feyruz;
mübarek ehi-i beyt'ten
mübarek bir adamdır»,[1]
Veda Hacc'ından döndükten sonra Rasûlüllah (sallahu aleyhi vesellem)
hastalanıp, Arap yarımadasının her tarafına hastalandığına dair haberler uçunca,
Yemen'de El-Esvedu'l-Ansî, Yemâme'de Müseylemetu'l-Kezzab ve Benî Esed'in
memleketinde Tuleyha el-Esedî irtidat ettiler (müslümanlıktan çıktılar). Bu üç
yalancı, Hz. M.......'in Kureyş'e gönderildiği gibi, kendilerinin de
milletlerine gönderilmiş birer peygamber olduklarını iddia ettiler.
El-Esvedu'l-Ansî gönlü kara, şerri yaygın çok güçlü, iri
gövdeli bir kâhin ve gözbağci idi.
Bunlardan başka o, ikna gücü fazla ve konuşması güzel
birisiydi. Bâtıl ve boş şeyleriyle avamın, (halk tabakasının] zihinlerini
bulandırabilen, havası [yüksek tabakayı) da para, mevki ve makamla
kandırabilen kurnaz bir kimseydi.
Kendisine esrarengizlik ve heybet havası vermek için
halka daima peçeli olarak görünürdü.
O ara Yemen'de hakimiyet Ebna'ya aitti. Bu Ebna'nın önde
gelenlerinden birisi Feyruz ed-Deylemî idi.
Ebna; babaları, memleketlerini terkedip Yemen'e gelen
İranlı, anaları da arab olan bazı kimselere verilen isimdi.
Bunların en büyüğü; İslâm'ın ortaya çıktığı sıralarda,
İran'ın büyük Kisra'sı adına Yemen'de hükümdarlık yapan Bâzân idi. Bâzân,
Peygamber'in doğru ve davetinin semavi olduğunu anlayınca, Kisra'ya itaatten
vazgeçip halkıyla birlikte Allah'ın
dinîne girmişti. Hz. Peygamber onu
mülkünde bırakmış, o, el-Esvedu'l-Ansî'nin ortaya çıkmasından biraz önce, ölümüne kadar orada
kalmıştı.
El-Esvedu'I-Ansî'nin davetine ilk icabet eden Benî
Mezhıctu. El-Esved onlar vasıtasıyla
San'â'ya sıçramış, oranın valisi
Şehr ibn-i Bâzân'ı öldürmüş ve
Şehr'in karısı Azâd'ia evlenmişti.
El-Esved, San'a'dan başka yerlere de sıçramış, oralar
korkunç bir hızla onun eline geçmiş, nihayet Hadramut'la, Taif arası ve Aden'e
kadar Bahreyn'le el-Ahsa arasındaki yerler ona boyun
eğmişti.
El-Esvedu'1-Ansî'nin sınırsız kurnazlığı, insanları
aldatıp kendisine bağlanmalarını sağlıyordu. Taraftarlarına, kendisine vahiy
getiren ve gaipten haber veren bir meleğin olduğunu iddia ediyordu. Bu
iddiasını; halkla ilgili bilgileri, sırları, problemleri, gönüllerinde dolaşan
arzu ve emelleri öğrenen ve kendisine gizlice ulaştıran casusları vasıtasıyla
kesinleştiriyordu. Böylece ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarına cevap veriyor,
problemi olanların problemlerini çözüyordu. Kendine uyanlar için akıllara
durgunluk veren garip şeyler yapıyordu.
Nihayet El-Esvedu'l-Ansî işi ilerletti. Yaptığı davete
bir çok yer icabet etti.
El-Esvedu'I-Ansî'nin îrtidat ettiği ve Yemen'e sıçradığı
haberleri kendisine ulaşır ulaşmaz Hz. Peygamber on kadar sahâbisiyle Yemen'in
ileri gelenlerinden iyi davranışlarını umduğu kimselere mektuplar gönderdi. Bu
mektuplarda onları; iman ve sabırla bu kör fitneye karşı durmaya davet ediyor ve
el-Esvedu'l-Ansî'den herhangi bir yolla kurtulmayı emrediyordu.
Hz. Peygamber'in mektubu ulaşan hiç bir kimse yok ki
davetini kabul etmemiş olsun ve onun emrini yerine getirmeye koşmuş
olmasın.
Onun bu davetine en önce cevap veren hikâyemizin
kahramanı Feyruz ed-Deylemî ve yanındaki Ebna'dır.
Eşsiz, güzel hikâyesini bize anlatması için sözü ona bırakıyoruz;
Feyruz anlatmaktadır:
«— Ben ve yanımdaki Ebna, Allah'ın dinine girme
hususunda bir an bile tereddüt etmemiştik. Hiçbirimizin kalbine Allah'ın
düşmanına
inanmak fikri düşmemişti. Ona saldırmak ve
ondan herhangi bir yolla kurtulmak için fırsat gözlüyorduk. Bize ve ileri gelen
mü'minlere Ra-sûlüllah'ın mektupları gelince birbirimizden kuvvet aldık ve her
birimiz kendi doğrultusunda çalışmaya
başladı...
El-Esved'ul-Ansî, elde ettiği başarıdan dolayı gurur ve
kibire kapılmıştı. Ordu komutanı Kays ibn-i Abd-i Yağus'a karşı da büyüklük
taslamıştı. Kendisine karşı davranışları değiştiği için Kays da onun
kötülüğünden emin değildi.
Amcam Dazeveyh'le birlikte ona gittik. Rasûlüllah'ın
peygamber olduğunu ona duyurduk ve İslâm'a girmekte gecikmemesini söyledik.
Davetimizi kabu! edip sırrını bize açtı. Sanki bizi gökte ararken yerde
bulmuştu. Yalancı mürtede [El-Esved'ul-Ansî'ye) diğer kardeşlerimiz dışarıdan
saldırdıklarında, üçümüz de içeriden saldırmak üzere anlaştık.
Kocası Şehr ibn-i Bâzân'ı öldürdükten sonra
el-Esved'ul-Ansî'nin evlendiği amca kızım Daza'yı da yanımıza almaya karar
verdik.
El-Esved'ul-Ansî'nin. sarayına gittim. Amca kızım
Daza'yla buluşup ona şunları söyledim:
«— Amca kızı! Bu adamın bizim başımıza getirdiği kötülük
ve zararları biliyorsun... Senin kocanı öldürdü. Milletinin kadınlarına leke
sürdü. Erkeklerden birçoğunu öldürdü ve onları idareden uzaklaştırdı. İşte bu,
Rasûlüllah'ın özellikle bize ve genellikle Yemen halkına gönderdiği
mektup. Bu mektupta bizi, bu fitneyi yok etmeye davet etmektedir. Bu konuda bize
yardımcı olmak ister misin?»-
«— Size hangi konuda yardımcı olabilirim?»
dedi.
«— Onu burdan
çıkarmakta...»
«— Hayır, onu öldürmekte...»
«—Vallahi, ben sadece bunu kasdetmiştim. Fakat sana bunu
açmaya çekinmiştim»,
«— M.......'i müjdeleyici ve korkutucu olarak hak ile
gönderen Allah'a yemin olsun ki, dinim konusunda bir an bile şüphe etmedim,
Allah, bu şeytandan daha çok kızdığım bir adam yaratmamıştır. İlk gördüğümden
beri ben onu; facîr, günahkâr, hakkı gözetmeyen ve kötülükten sakınmayan birisi
olarak tanıdım».
«— Bizim onu öldürmemiz nasıl mümkün olur?!»
«— O, tedbirli ve çok dikkatlidir. Sarayda, muhafızların
beklemediği hiçbir yer yoktur. Sadece sarayın dışa bakan bir odası terkedilmiş
bir vaziyettedir ve orada muhafızlar yoktur. Gece olunca yatsı vakti o odanın
duvarını delin. Odanın içinde silâh ve lâmba bulacaksınız. Ben de sizi
bekleyeceğim. Daha sonra el-Esved'in yanına girin ve onu öldürün».
«— Fakat böyle bir sarayda bir odanın duvarını delmek
kolay bir iş değildir. Belki bize birisi rastgelip muhafızlara bağırabilir... O
zaman da sonu hoş olmayan bir hadise meydana gelebilir».
«— Haksız değilsin!.. Benim bir fikrim var».
— Nedir o?!»
.
«— Yarın işçi kılığında kendisine itimat ettiğin
birisini gönderirsin. Ben ona, odanın duvarını tamamen olmamak üzere içerden
delmesini söylerim. Sonra siz geceleyin dışardan hafif bir zorlamayla
delme işini tamamlarsınız»,
«— Çok İyi».
Onun yanından ayrılıp kararımızı diğer iki arkadaşıma
bildirdim. Bunun hayırlı olmasını dilediler ve hemen hazırlık yapmak üzere yola
çıktık. Bize yardım edecek olan müslümanların ileri gelenlerine parolayı
bildirip hazırlanmalarını söyledik. Onlarla buluşma vaktimizi ertesi günün
sabahı olarak kararlaştırdık.
Gece olup kararlaştırılan vakit yaklaşınca,
arkadaşlarımla delinecek yere gittik ve orayı açtık. Odanın içine girip silâhı
aldık. Lâmbayı yaktık. Allah'ın düşmanının hususî odasına doğru yürüdük. Gördük
ki, amca kızım kapısında duruyor. Bana işaret etti. İçeri girdim. Horul horul
uyuyordu. Bıçağı boğazına sapladım. Adeta öküz gibi böğürdü. Deve gibi
debelendi.
Muhafızlar onun
böğürtüsünü duyunca odasına gelip
«— Noluyor?» dediler. Amca kızım onlara :
«— Haydi gidin. Allah'ın peygamberine vahiy geliyor»
diye cevap verdi.
Onlar da çekip gittiler.
Sabah oluncaya kadar sarayda kaldık. Surların birisinin
tepesine çıkıp:
«—Allahu ekber, Allahu ekber...» dedim ve ezanı
tamamladım. Sonra şöyle devam ettim: Allah'tan başka tanrı olmadığına şehâdet
ederim. M.......'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet ederim ve
el-Esved'ul-Ansî'nin yalancı olduğuna şehâdet ederim...»
İşte parola bu idi.
Müslümanlar her taraftan saraya doğru ilerlediler. Ezanı
duyunca ve iki taraf birbirine girince muhafızlar kaçışmaya
başladılar.
El-Esved'in başını sarayın duvarlarından onların üzerine
attım... Adamları onu görünce güçleri kalmadı, mü'minler ise tekbîr getirip
düşmanlarına hücum ettiler.
Güneş doğmadan iş bitirildi...
Gün ağarınca, Allah'ın düşmanının öldürüldüğünü
müjdelemek üzere Rasûlüllah'a bir mektup gönderdik. Müjdeciler Medine'ye
varınca, Rasûlüllah'ın o gece hayata gözlerini yumduğunu
öğrendiler.
Ancak vahyin; el-Esvedu'l-Ansî'nin o gece öldürüldüğünü
Rasûlüllah'a (sallahu aleyhi vesellem) müjdelediğini öğrenmekte gecikmediler...
Rasûlüllah (sallahu aleyhi vesellem) ashabına şöyle
buyurmuştu:
«— El-Esved'ul-Ansî dün gece öldürüldü... Onu mübarek
ehl-i beytten mübarek bir adam öldürdü...»
Ona soruldu:
«— Kimdir o, ya Rasûlallah!»
«— Feyruz...»
«— Feyruz kazandı...» diye cevap verdi.[2]
[1] Hadis-i Şerif
[2] Feyruz ed-Deylemi
ve e!-Esvedu'l-Ansİ hakkında
geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız:
1- El-îsabe, biyografi
no: 7012
2- El-İstiab (el-isabe'nin hamişinde), İM/204
3-
Usdu'I-ğabe, (V/271
4-
Tehzîbu't-tehzîb, Vlll/305
5-
İbn
Sa'd, et-Tabakatu'İ-Kubra,
V/533
6-
Tarîhu't-Taberî, özellikle üçüncü
cilde, genel olarak onuncu
cildin fihristlerine bakınız.
7- İbnu'l-Esir,
ei-Kamil, Onbirinci yılın olayları
8- EI-Beiazurî,
futuhu'l-buidan, s. 111-113
9-
Cemheratu'I-ensab, s. 381
10-
Tarihu'l-hamîs, H/155
11-
Dairatu'l-maarifi'l-islamiyye
(İslâm ansiklopedisi),
II/1S8
12- Tarihu
Halife İbn Hayyat, s. 84
13-
Hayatu's-sahabe, 11/238-240
14-
Ez-Ziriklî, eJ-A'lâm,
V/299
Dr. Abdurrahman Re’fet
el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi:
1/344-349.
Hiç yorum yok